Savaş Çığırtkanlığı ve Gerilim

DERSİM-ZAZA ARŞİVİ
Verfügbare Informationen zu "Savaş Çığırtkanlığı ve Gerilim"

  • Qualität des Beitrags: 0 Sterne
  • Beteiligte Poster: dersim
  • Forum: DERSİM-ZAZA ARŞİVİ
  • Forenbeschreibung: Dersim-Zaza Platformu
  • aus dem Unterforum: PKK_A. ÖCALAN
  • Antworten: 4
  • Forum gestartet am: Dienstag 05.12.2006
  • Sprache: türkisch
  • Link zum Originaltopic: Savaş Çığırtkanlığı ve Gerilim
  • Letzte Antwort: vor 16 Jahren, 2 Monaten, 28 Tagen, 23 Stunden, 46 Minuten
  • Alle Beiträge und Antworten zu "Savaş Çığırtkanlığı ve Gerilim"

    Re: Savaş Çığırtkanlığı ve Gerilim

    dersim -

    Savaş Çığırtkanlığı ve Gerilim

    Savaş Çığıtkanlığı ve Gerilim




    Türkiye’de savaş çığıtkanlığının geldiği aşamada, gerilim had safhaya ulaşmak üzeredir. Ortalık geriliyor, ırkçılık ve şövenizm hortlatılıyor. 2007’nin baharından beridir tırmandırılan karşılıklı şiddet ortamında gelinen nokta, daha üst düzeydeki bir çatışmanın zeminidir.

    Seçimlerden önce milliyetçi, faşist odakların “Kuzey Irak”a (Güney Kürdistan) neden girmiyoruz, tezkere neden çıkarılmıyor dayatmalarına direnen R. T. Erdoğan ve AKP’si, seçimlerden sonra yaşanan gelişmeler neticesinde teslim bayrağını çekti ve tezkereyi meclisten geçirerek Genelkurmayın kucağına oturuverdi! Tezkereyi meclisten geçirdi, geçirmesine ama yine de kaygılarını dile getirmekten de geri durmadı. “Zorunlu kalmadıkça” bu yetkiyi kullanmayacağını, defalarca “inşallah” buna gerek kalmayacağını savladı. Ancak son günlerde, Türk ordu güçlerine karşı üst üste gerçekleştirdiği saldırılarla PKK, adeta “sıkıysa gel” ya da “haydi, gel gel, ne duruyorsun” diye alay etmektedir.

    Provokasyon mu, güç gösterisi mi?

    Son bir kaç gün içerisinde gerçekleştirilen ve doğrudan askeri güçleri hedef alan saldırılar, PKK’nın Türk devletine meydan okuması olarak değerlendirilebilir. “Yıkılmadım, ayaktayım” teraneleri eşliğinde, “istediğimiz yerde, istediğimiz zaman, istediğimiz eylemi” yaparız, yapabiliriz mesaji veriyor olabilir. Kürdistan’da yürütülen savaşın komutanlarından emekli general Osman Pamukoğlu bu yönlü değerlendirmelerde bulundu, (Siyaset Meydanı/Özel, ATV, 21.10.2007). Öte yandan bazı çevreler de, PKK’nın hedefinin Türk ordusunu G. Kürdistan’a çekmek ve böylece savaşı Kürdistan’a yayarak Güney Kürtlerini de savaşın içine çekme taktiğini uyguladığı kanısındadırlar.

    Şöyle ya da böyle, savaş bulutları dolaşıyor ve yeni bir kaos ortamı oluşmaktadır. G. Kürdistan’da işgale karşı çeşitli miting ve gösteriler düzenlenirken, PKK durumu kullanarak baş rolde oynamaktadır. Öte yandan Türkiye’de Erzurum, Adana, Bursa, Kayseri, vd yerlerde faşist ve ırkçı çevreler tarafından insanlar galeyana getirilmekte, başta DTP binaları olmak üzere Kürt, Zaza halklarına ait kurum ve işyerleri saldırılara uğramakta ve hedef gösterilmekte, her an bir 6-7 Eylül (1955) olaylarına benzer talan, yağma ve linç olayları beklenmektedir. Bu arada DTP yöneticileri küçük dillerini yutmuş olarak beklerken, Abdullah Gül tarafından Ahmet Türk “görüşmeye” çağrılıverdi. Diğer yandan başta barıştan yana olan güçler, ilerici ve aydınlar olmak üzere demokrasi güçleri ve yanlıları, estirilen terör ve propaganda karşısında seslerini çıkaramaz hale geldiler. Savaşın anlamsızlığını ve yanlışlığını dile getirebilen Cengiz Candar gibi yazarlar bile, gelinen noktada, geveleyip durmakta, hatta ağız değiştirerek Türkiye’nin “bir şeyler yapmak zorunda” olduğunu savlamaktadırlar.

    Velhasıl durum hiç iyi görünmemektedir. Savaş yanlılarının, bir raundu daha kazandıkları anlaşılıyor. İlginç olan ve bir o kadar da düşündürücü olan, PKK’nın bütün bunları kendi iradesi ve gücüyle mi yaptığıdır. Eğer kendi iradesi ve gücüyle yapıyorsa, bunlar birer provokasyon değil midir? Diğer yandan şu da sorulabilir: Bu işin arkasında, başka şeyler, örneğin başka güçler de var mı? Mesela PKK’nın bu cüretkar eylemlerinin arka planında bir Amerikan desteği veya teşviği söz konusu olabilir mi? PEJAK’ı bir yıl içerisinde tepeden tırnağa silahlandırıp İran’ın karşısına diken ABD’nın, acaba PKK’yı da Türkiye’nin karşısına dikmede bir rolü olabilir mi?

    Bekleyeceğiz, göreceğiz. Atlar tepişirken, bizim gariban eşeklerin ayak altında ezilmesine mi yanalım ya da suçsuz günahsız insanların kırılmasına üzülelim? Yoksa kendi makus talihimize mi?


    21.10.2007
    E. Sönmez



    http://f27.parsimony.net/forum67890/messages/17797.htm



    Re: Savaş Çığırtkanlığı ve Gerilim

    dersim -

    Savas Kiskirticiliginin Yarattigi Ruh Hali

    Savaş Kışkırtıcılığının Yarattığı Ruh Hali


    Savaş kışkırtıcılığı, kitlelerin ruh halini değiştirmekte, ilişkileri ve dostlukları bozmaktadır. „Kürt-Türk“ düşmanlığı, Türk ve Türk olmayan düşmanlığı şeklinde körüklenmekte ve gelişmektedir. Milliyetçi, ırkçı, şöven duygular manipüle edilmekte, cahil ve işsiz-güçsüz takımı, ortalığa salınarak linç ve yağma provaları gerçekleştirilmektedir. Her ne kadar devlet zevatından bazı büyükbaşlar „itidal“ çağrılarında bulunsa da bu bir konseptdir ve her şey aslında bu konsept çerçevesinde organize edilmektedir. Devletiyle, medyasıyla, ordu ve partileriyle mevcut sistemden nemalanan bütün çıkar çevreleri rollerini yerine getirmeye çalışıyor.

    Geçen hafta sonunda olduğu gibi bu hafta sonunda da Avrupa’nın çeşitli ülke ve kentlerinde PKK saldırılarına karşı „kınama“ gösterileri yapıldı. Basın-yayın organlarındaki haberlere göre, Almanya’nın Köln, Kassel, Fulda kentlerinde, Belçika’nın Brüksel, Norveç’in Oslo, Amerika’nın New York kentlerinde gösteriler düzenlendi.

    Bu gösterileri kim organize ediyor?

    Belçika’da „Belçika Türk İslam Diyanet Vakfı, Avrupa Türk Demokratlar Birliği, Belçika Türk Federasyonu, Belçika İslam Federasyonu ve Emirdağ Yardımlaşma Derneği“, Hollanda’da „Almelo Türk Dernekleri Platformu“, Köln’de „Teröre Karşı İnisiyatif“ grubu gibi isimler, basında adı açıkça geçenler. Bir de Türk konsolos ve ateşeleri, Atatürkçü Düşünce Dernekleri, gibi adları pek zikredilmeyen ancak organizatör veya perde arkasındaki güçler var. Örneğin, New York’daki gösteride bizzat Başkonsolos Mehmet Samsar, devleti temsilen katılıyor. Aynı şekilde Hamburg’da 27 Ekim 2007‘de düzenlenen miting ise „Almanya Atatürk Kültür Merkezi (AAKM) öncülüğünde on beş Türk kuruluşunun desteği“ ile düzenlenmiştir. Yani düzenleyen güçler milliyetçi, faşist ve ırkçı çevrelerdir. „Türk Federasyonu“ MHP’nin Avrupa örgütlenmesi olup Türk neo-nazilerini temsil etmektedir.

    Konuşma ve Sloganların içeriği

    Mitinglerde yapılan konuşmalarda „vatan, millet, bayrak, birlik, bölünmezlik“ yaftaları altında ırkçılık, şövenizm, inkarcılık gibi klasik Türk propagandası yapılmaktadır. ''Hepimiz Mehmetçiğiz'', ''Kalleş Amerika, Barzani'', ''Şehitler ölmez, vatan bölünmez'', ''Kahrolsun PKK, kahrolsun Amerika'', ''Türk-Kürt kardeştir; ayrımcılık yapan kalleştir'' vb şeklinde ırkçı sloganlar atılıyor.

    İzin alınarak yapılan gösteriler, genellikle olaysız sonuçlanıyor. Ancak, geçen hafta Brüksel’de „izinsiz“ olarak yapılan gösterilerde olduğu gibi bazı olaylar da çıkmaktadır. Türk neo-nazileri (ülkücü-faşist çapulcular), sağa sola saldırmakta ilerici Türk, Kürt, Zaza (Dersim) çevrelerine ait olan kuruluş ve derneklere, işyeri ve lokallere, demokrat insanlara saldırmakta, sataşmakta ve tehdit etmektedirlar.

    Avrupa’da yaşayan ilerici, demokrat, sosyalistler ile Türk olmayan azınlık milliyetlere mensup insanlar bu kışkırtma, provokasyon ve saldırılara karşı tedbirli ve duyarlı olmak zorundadırlar.Çeşitli ülkelerdeki Avrupa polisi, kim tarafından yapılırsa yapılsın yasadışı ve şiddete dayanan saldırganlıklara müsamaha göstermemektedir. Bu oldukça iyi bir şeydir. Demokratik ve ilerici çevreler, barışçıl ve yasal olarak bütün sorunları dile getirebilir ve Avrupa kamuoyundan destek ve dayanışma görebilirler. Bu noktaya özellikle dikkat edilmeli, haklı bir durumdayken haksız duruma düşülmemelidir.

    PKK yandaşları da yer yer karşı gösteriler düzenlemektedirler. Demokratik ve barışçıl eylemler için bütün yollar açıkken, yer yer faşistlerin ekmeğine yağ sürercesine girişilen şiddet eylemleri ortalığı germekte, provokasyonlara zemin hazırlamaktadırlar. Aynı şekilde Osla’da yapılan “izinli“ gösteriye saldırmak gibi eylemler de açıkça provokasyonlara davetiye çıkarmaktır. İsviçre’nin çeşitli kentlerinde PKK ve Türk neo-nazilerinin yasadışı gösteriler yapacağı, sağa sola saldıracağı şeklindeki haberler, ortalığı germiş ve insanlarda tedirginlik yaratmıştır. İsviçre polisi, yapılan ihbarlar sonucu, hafta sonunda İsviçre’nin değişik kent merkezlerinde tedbirler almış, yasadışı gösteri ve eylemlere karşı hazırlık yapmıştır.

    Türk devleti, terör yaygarası adı altında Güney Kürdistan’a olası bir harekat düzenlemek için bütün yolları denemekte, ulusal ve uluslararası arenada yükselen tepkileri kendi lehine çevirmek için büyük çabalar ve diplomasi yürütmektedir. Türk teleziyonları, Türk basını milliyetçi ve ırkçı histerilerle, savaşı kışkırtmakta, „bölücü Kürtleri“ imha etmek üzere Türk olmayan azınlık halklara saldırmak için provalar yapmaktadırlar. Genelde Kürt olarak lanse edilseler de, hedef seçilenler azınlık milliyetlere mensup farklı halklardır. Bunlar en başta Dersimli Zazalar ile (Zaza ve Kürt) Alevilerdir. Yanı sıra Asuri (Süryani, Keldani, Nasturi), Ermeni, Ezidi (Yezidi), Rum, vd etnik ve kültürel gruplar ile Sünni Kürt ve Zazalardır.

    PKK’nın şiddeti tırmandırma şeklinde son dönemde gerçekleştirdiği eylemler, tamamen provokasyondur. Bunların farklı nedenleri olabilir. Perde arkası genelde karanlık olduğundan bir çok şey net görülememektedir. Bazen söylenenler yanlış anlaşılmakta ya da doğrulanamaktadır. Mesela ABD-PKK ilişkisi, vs. Ama A. Öcalan son avukat görüşmesinde bir noktayı çok net olarak vurguladı: Muhatap benim, gelsinler konuşalım. „Benden ne istenildiği yeter ki söylenilsin, ben her türlü çözüme hazırım.“ Ayrıca „Bir çıkış yolunu önersinler biz her türlü demokratik çözüme varız, tekrar barış elimi uzatıyorum” (Görüşme notlarından, 3.11.07. yeniozgurpolitika) dedi. DTP’nin en azından son bir yıllık politikasının buna kilitlenmiş olduğu açık bir şekilde anlaşılmaktadır. DTP, bir hiçdir, A. Öcalan’ın söyledikleri dışında bir politika geliştirmesi mümkün değildir.


    Bu durum, Öcalan’ın PKK üzerindeki etkisi ve hakimiyetinin de açık bir göstergesidir. Son dönemdeki eylemlerle A. Öcalan’ın muhatap alınması mesajı verilmek isteniyor da olabilir. Aynı şekilde, A. Öcalan’ın DTP kongre kararı ile „Kürt Halk Önderi“ ilan edilmesi, Leyla Zana’nın ağzıyla değişik platforumlarda dillendirilmesi, „af edilmesi“ vs mesajları, bu politikanın bariz ifadesidir. Bunlar, bilemediğimiz diğer şeyler yanında APO PKK’sının yeni taktiklerinin yansıması da olabilir.

    Ancak, sorun yine de şu noktada kilitlenmektedir: Şiddet eylemleri ile bir çözüme varmak mümkün olacak mı? Şiddete dayalı bir politika ile Türk devletini masaya çekmek mümkün mü? Bunlara olumlu cevap verenler, PKK politikalarının doğru olduğunu ileri sürebilirler. Ama ben bunlara olumsuz cevap veriyorum ve şiddete dayalı politikanın sonuçsuz kalacağı, dahası büyük zararlar vereceği kanısındayım.

    Ne ulusal, ne de uluslararası durum şiddete dayalı bir çözüm için elverişli değildir. Türk devleti gücünün zirvesinde ve Kürtleri ezmek için fırsat kollamaktadır. Öte yandan PKK özel bir takım olanaklardan yararlansa da, Türk devletini masaya oturtacak şartlara ve güce sahip değildir. Tabii arkasında bizim göremediğimiz ABD gibi bir güç yoksa. Varsa da, bu da çok kolay gerçekleşecek bir durum değildir. Diğer yandan çatışma eylemleri ve saldırılar başta barışçıl ve demokrasi güçleri olmak üzere savaşa karşı olan çevrelerin elini ayağını bağlamaktadır. DTP, askeri hedef alan saldırılar karşısında sustu, kendisine yapılan saldırılara karşı sesini çıkaramaz oldu. Kürt, Türk, ilerici ve demokratik çevreler susukunluğa ve savunmaya çekildiler.
    Asker, polis, devlet ve milliyetçi, faşist çevrelerin örgütlülüğü karşısında, hiç bir örgütlülüğü olmayan ya da yok denecek kadar küçük olan çevreler ne yapabilr ki?

    Bazıları „Kürt-Türk savaşı çıkmaz“ diyor. Bunlar politikadan anlamyan ahmak ve hokkabazlardır. Kahinlik yapmakla politika yapmak farklı şeylerdir. Tabii ki „“savaş çıkmaz“ daha doğrusu bunu „savaş“ olarak nitelemek mümkün değil. Çünkü savaş, iki veya daha fazla gücün „silahlı çatışmasına“ dayanır. Olan şey olsa olsa, bir katliam, bir kırım, bir talan ve vahşet olabilir. Ermeni Soykırımı, Dersim 38 Soykırımı, 6-7 Eylül Rum Soykırımı, vb katliam ve kırımlar gerçekleşebilir. Metropollerdeki insanlarımızın örgütlü gücü nedir ki? Sadece metropollerde de değil, diğer şehir, köy ve kasabalarda da durum aynıdır.

    Bosna Cumhuriyetinde yaşanan olaylar, daha tazeliğini koruyor. Sırbistan desteğindeki silahlı Sırp çetelerin gerçekleştirdikleri vahşet ve toplu katliamların vardığı boyutlar henüz unutulmamışken, böyle patavatsız şeyler söylemek çok anlamsızdır. Bunlar, tehlikenin farkında değillerdir, bile. Provokasyonların baş sorumlularından, en iyimser deyimle ortaklarından İmralı’da „radyo dinleyerek yorum yapan“ A. Öcalan, bile “son dönemde gerginlik var. Dinleyebildiğim kadarıyla çatışmalar da devam ediyor. Bu çatışmalara bağlı olarak toplumda bir linç havası var, daha önce de bu konuda uyarı yapmıştım. Bütün bu gelişmeler öyle kendiliğinden gelişen bir durum değildir. Bunlar bilinçli olarak, bazı politikalar neticesinde bu hale geldi. Bu bir konsepttir” (agy) diyebiliyor. PKK’nın son gelişmeler karşısında eylemleri durdurması veya ara vermesi, son olarak da esir aldığı askerleri serbest bırakması bu gelişmelerin bir sonucu olabilir.

    Bu olaylar karşısında Dersimlilerin, Zazaların tutumu ne olmalıdır?

    PKK’nın „katıldığı“ bir gösteriye gidersin, PKK „destekçisi“, gitmezsin „karşıtı“ veya „apolitik“ değerlendirilmekle karşı karşıyasın. Ne yazık ki bağımsız ve demokratik bir Dersim-Zaza hareketi yaratılamadı. Dersimliler, Zazalar bir güç haline gelemediler. Türkiye demokratik ve ilerici hareketi de aynı açmaz içerisindedir. Güvenilir ve tutarlı bir devrimci, sosyalist hareket yok. Olanlar da oldukça güçsüz ve etkisiz. Her şeye rağmen, genel olarak Zazalar, özel olarak da Dersimli Zazalar kendi bağımsız ve demokratik hareketini yaratmak zorundadırlar. Kendi bağımsız politikalarını üretmek ve yaşama geçirmek için inatla ve özveriyle çalışmalıdırlar. Aynı şekilde Türkiye demokratik ve ilerici kesimleri ile bağlarını geliştirmeli ve güçlendirmelidirler.

    Bazıları, „Türkiye’ye demokrasi gelmez“ diyor. Tabii bu bir tespittir. Bu sonucu çıkarmaya yarayan bazı olgular var. Ama yine de çok kötümser olmak, kötümserlik şırıngalamak da doğru değildir. 3 kasım 2007 tarinde, KESK, TMMOB ve TTB’nin öncülüğünde düzenlenen ve "Özgür, Demokratik ve Eşitlikçi bir Türkiye" mitinginde onbinler "Tezkere değil, barışçıl demokratik çözüm", "Savaşa hayır", "Barışa bir şans verin" vb sloganlarla Sıhhiye Meydanını doldurdular. Gerek, başta PKK olmak üzere Kürt milliyetçi hareketlerinin, Türkiye demokratik, devrimci, sosyalist hareketine karşı kuşkucu tavırlarının yol açtığı zararlar ve gerekse Türkiye sol hareketlerinin yanlış, yetmez ve çözümsüz politikalarından dersler çıkarılmalı, gelecek için „beraber“ ve „ortak“ projeler üretilmelidir. Ben iyiserim. Dostluk, barış ve demokrasi düşmanlığa, savaşa ve militarizme galip gelmeli dileğinde bulunuyorum.

    4.11.07

    E. Sönmez

    Yararlanılan kaynaklar:

    http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2007/11/071104_protest_update.shtml

    http://www.yeniozgurpolitika.org/?bolum=haber&hid=24177



    http://f27.parsimony.net/forum67890/messages/18037.htm



    Re: Savaş Çığırtkanlığı ve Gerilim

    dersim -

    DERSİM'DE NEDEN SAVAŞ İSTEMİYORUZ?



    DERSİM'DE NEDEN SAVAŞ İSTEMİYORUZ?






    Savaş yıkımdır, göz yaşıdır, katliamdır, kırımdır.
    "İlerici-gerici savaş" kavramlarını kullanmayı da gerekli görmüyorum.
    Bunlar tamamen "özgün" koşullarda bir anlam ifade edebilirler.

    Dersim'in bombalandığını, baskı ve zulüm alltında olduğunu görüyoruz, dahası yaşıyoruz.
    Bunu dilimiz döndüğünce ifade etmeye çalışıyoruz. Çığlığımızı duyan var mı?
    Ama mesele bu değildir. Peki nedir mesele?

    Savaş (çatışmalar, silahlı eylemler) Dersim'e, Dersimliler'e bir yarar getiriyor mu, getirmiyor mu?
    Savaş Dersim'e ve Dersimliler'e zarar veriyor mu, vermiyor mu?
    Mesele veya cevap bu sorulara verilen yanıtta yatmaktadır.

    Biz Dersimliler diyoruz ki savaş Dersim'e, Dersim halkına en büyük zararı vermektedir.
    Dersim'in ve Dersim halkının bu savaştan zerre kadar çıkarı yoktur.
    Biz Dersimliler, topraklarımızda savaş, çatışma, silahlı eylem istemiyoruz.
    Bunu kim yaparsa yapsın, istemiyoruz. İster devlet, ister PKK ve isterse sol
    örgütlerin topraklarımızda her türlü şiddet eylemi yapmasına karşıyız.
    Bu çatışmalar, silahlı eylemler, bombalamalar, kısacası bütün şiddet eylemleri
    Dersimliler'e rağmen ve onların iradeleri ve istekleri dışında gerçekleşiyor.

    Bizim irademizi hiçe sayan güç ister Türk olsun, ister Kürt olsun, ister
    devlet olsun, isterse "devlet düşmanı" PKK olsun, dostumuz değildir, olamaz da.
    Mesele bu kadar açıktır. Bu yüzden savaşa hayır diyoruz.
    Savaş çığırtkanlığını yapanları istemiyoruz. Biz kendi kendimize yeteriz.
    Biz barıştan ve özgür yaşamaktan yanayız. Kendi vatanımızda, kendi köyümüzde,
    kendi topraklarımızda! Çok şey mi istiyoruz?

    Savaş çığırtkanlığı yapanlara lanet olsun! Topraklarımızı, köylerimizi,
    dağlarımızı, ormanlarımızı bombalayıp yakanlara lanet olsun!


    E. Sönmez

    02. Aralık 2007

    Resim: http://www.ertunder.com/modules.php?name=News&file=article&sid=59

    http://f25.parsimony.net/forum62148/messages/24319.htm

    http://f27.parsimony.net/forum67890/messages/17996.htm

    http://img257.imageshack.us/my.php?image=wwwertundercombirrvesenau8.jpg

    http://img257.imageshack.us/img257/7418/wwwertundercombirrvesenau8.jpg



    Re: Savaş Çığırtkanlığı ve Gerilim

    dersim -

    Dersim’e Savaşı Dayatanların Hedefi Nedir?



    Dersim’e Savaşı Dayatanların Hedefi Nedir?



    Dersim’e savaşı ve çatışmaları dayatan başlıca iki güç vardır. Bunlardan biri Türk Ddevleti ve Türk ordusu, diğeri de PKK ve silahlı kanadı HPG’dir. Türk devletinin ve ordusunun yaptıkları ortadadır. Türk devletinin ve ordusunun Dersim’deki barbarlık ve vahşetini dilimiz döndükçe her platforumda kınıyor ve lanetliyoruz. Köylerimizin, dağlarımızın, ormanlarımızın bombalanması, yakılması ve insanlarımızla beraber imha edilmesi aşikardır. Türk devleti de aslında yaptıklarını inkar etmiyor ve bunları değişik vesilelelerle dile getiriyor. Gerekçe olarak da terör ve terörist eylemleri gösteriyor. Mesela Genelkurmay başkanı „imam“ ve „muhtar“ları“ hedef alan bir açıklama yaptı¹.

    Bu demektir ki, önümüzdeki dönemde faili belli ve açık olan cinayetler çoğalacaktır. Dersim ve çevresinde sadece tatbikat değil açıkça savaş yürütülüyor. Dersim’in dağları, vadileri, köyleri bombalanıyor. Bunlar biliniyor bilinmesine ama ne yazık ki karşılığında bir şey yapılamıyor.

    Peki bunlara sebep olanlar kimlerdir? Yani Türk ordusu, kendi kendine ve durup dururken mi bunları yapıyor? Daha geçenlerde Pülümür Aşkirek (Aşkirege) karakoluna karşı düzenlenen eylemin yankıları devam ediyor. Dersim’in yollaraına, yol kavşaklarına, köylerin çevresine mayınlar yerleştiriliyor ve patlayan bu mayınlardan her gün insanlar ölüyor, zarar görüyor. Bu eylemleri PKK ve silahlı kanadı HPG yapıyor. Dikkat edilirse PKK eylemleri sınır bölgeleri dışında, neredeyse yalnızca ya da büyük oranda Dersim’de ve çevresindeki coğrafyada gerçekleşiyor.

    PKK eylemlerinin Dersim’de yoğunlaşması tesadüfi olabilir mi? Hiç sanmıyorum. Bunun başlıca dayanakları şunlardır: Birincisi Dersim, dağları, vadileri ve ormanları ile coğrafi olarak gerilla hareketlerine uygundur. Bu, Osmanlı döneminden, hatta daha öncesinden beri bilinen bir olgudur. İkincisi de Dersim, halk olarak mevcut Türk-İslam rejimlerine karşı potansiyel olarak karşıdır. İşte PKK, bu durumu kullanmak istiyor.

    Dersim, potansiyel olarak Türk-İslam rejimine karşı olduğu gibi, Kürt-İslam zihniyetine de karşıdır. Ama geçmişte Türk solu ve daha sonra PKK, Dersim’in içinde yaşadığı ruh hali ve koşullardan yararlanarak belli düzeylerde örgütlendi ve Dersim’den Türk devletine karşı sözde savaş açtı. Bunu işbirlikçi Dersimliler vasıtası ile hayata geçirdiler.

    Türk solunun ve PKK’nın Dersim’de, Dersimliler arasındaki örgütlenmesi ve desteği hiç de abartılacak kadar çok değildir. Şiddeti benimseyen Türk solu büyük kan kaybına uğradı ve artık Dersim’de tutunamaz hale gelmiştir. Bugün belli bir etkinliği olan kesim ise EMEP, ESP, belediyeler ve sendikalar gibi çeşitli kurum ve kuruluşlarda örgütlüdür. Ancak, elverişli koşullardan yararlanan ve Türk solunun bu yağcı kesimlerinden de destek alan PKK, Dersim ve çevresinde „hakim güç“ rolünü iyi oynamaktadır.


    PKK’nın Dersim’e girmesi ve Dersim’de örgütlenmesi, ilginç derslerle doludur. Tabii, ders almasını bilenler için. PKK’nın Dersim’e girmesi hiç de kolay olmadı, olmamıştır. A. Öcalan bunu açık bir şekilde itiraf etmiştir (Bkz. "Devrimin dili ve eylemi"). PKK’nın Dersim’e girmesine, Kamer Özkan gibi bazı Dersimliler, başından beri ve hayatları pahasına karşı durmuştur. Aynı şekilde Müslüm Durgun (Dr. Baran) ve Ercan Sönmez gibi bazı Dersimliler de süreç içerisinde, PKK’nın Dersim’e ve Dersimlilere verdiği zararları görmüş ama tavır takındıkları aşamada iş işten geçmişti.

    PKK’nın Dersim’e girmisine bugün yaşayanlardan A. Haydar Kaytan, Halil Ataç (Ebubekir), Hıdır Sarıkaya (Ekrem), ölen veya öldürülenlerden Şahin Dönmez, Yıldırım Merkit, Mazlum Doğan , Muslum Durgun ve diğerleri önayak olmuştur. Bunların hepsi de Dersimlidir. Bugün PKK ve yandaşlarına destek veren Türk solu mensupları da Dersimlidir. Bunların desteğiyle başta Tunceli merkez olmak üzere bir çok belediye PKK yandaşlarının eline geçmiştir. PKK’nın Dersim’e girmesine, Dersim’de barınmasına destek verenler, Dersim halkına büyük zarar vermişlerdir. Dersim köylerinin yakılmasına, insanlarının öldürülüp sürülmesine bunlar çanak tutmuştur.

    Bugün gelinen aşamada PKK, Dersim halkının baş belası olmuştur. Dersimliler isteseler de PKK’yı Dersim’den çıkaramazlar. Buna güçleri yetmemektedir. Çünkü Dersimliler silahsız, PKK ise silahlıdır. Diğer yandan da Dersimlilerin beyinleri dumura uğramış, kafaları karışmış, bilinçleri bulanmıştir. Kafası net ve açık olmayanların, doğal olarak kendilerine faydaları olmaz. Onlar olsa olsa düşmanlarına yem olurlar. Nitekim, Dersimlilerin durumu bu acıklı tabloyu fazlasıyla yansıtmaktadır. Onlar, Türk ve Kürt örgütlerine, Türk devletine yem olmuşlardır.

    Bugün gelinen aşamada, bazı Dersimli kurum ve şahsiyetler tarafından, hala PKK ve onun temsilciliğine soyunmuş kişi ve kuruluşlara destek sunulmaktadır. Bu mantığı anlayabilmiş değilim. Bu mantık, PKK’yı Dersim’e soktu, yataklık ve yalakalık etti, büyüttü, Tunceli belediyesini ele geçirmesini sağladı ve şimdi de Şerafettin Halis’i milletvekili seçtirmek için uğraşıyor. Yukarıda adlarını andığım oluşumlar dışında sözde bağımsız olduklarını ve Dersim için çalıştığını iddia eden bazı çevrelerin de aslında belli belli mihrakların yan kolları oldukları ve amaçlarının Dersim ruhunu sömürmek ve ranttan pay almak olduğu anaşılmaktadır.

    Bu kuruluşlardan biri de TUDEF’dir. TUDEF, gerek 5 Temmuz 2007 tarihinde yayınladığı son bildirisinde ve gerekse öteki açıklamalarında çatışmaları, savaşı, savaşı dayatanları kınayan terimler kullanmaktan özenle kaçınıyor. Bu ne anlama geliyor? Bence bu, TUDEF yönetiminin kerhende olsa savaştan, çatışmalardan yana olduğunun bir işaretidir. TUDEF neden, açıkça savaşı körükleyenleri, çatışmaları dayatanları kınamıyor?

    Savaş, tek yanlı yürüyen bir mekanizma değildir. Dersim’de yürütülen savaşın tarafları vardır ve bunlardan biri Türk devleti ve ordusu iken, diğeri de PKK ve HPG’dir. TUDEF yönetimi veya sözcüleri ya da onlara bu açıklamaları dayatanlar, eğer samimi iseler, tavırlarını net ve açık olarak sergilemelidirler. Savaşı ve savaşan tarafları açıkça adlarıyla anmak ve teşhir etmek gerekir.

    Dersim’e dayatılan savaşın „haklı-haksız“ tarafı var mı? Dersim’de yürütülen savaş, haklı bir savaş mı, haksız bir savaş mı? Haklı, haksız ayrımı her zaman yapılabilir ve yapılmalıdır. Bugün yürütülen savaşta, savaşı yürüten her iki taraf da haksızdır ve aslında aynı safda yer almaktadırlar. Çünkü hem Türk devleti ve ordusu ve hem de PKK, kendi toprakları dışında ve başka bir halkın topraklarında savaş yürütmektedirler. Savaşın esas mağdurları, esas zarar görenleri Dersim halkıdır. O halde savaşanlar, savaşın haksız yanını, savaşmayanlar da savaşın haklı yanını oluşturmaktadırlar. Aynı şekilde yürütülen savaş, haklılara karşı yani savaşmayan Dersimliler’e karşı yürütülmektedir. Bu, haksızın, haklıya karşı, hak sahiplerine karşı savaşması demektir. „Kirli savaş“ kavramını Türkiye gündemine PKK‘nın yerleştirdiğini sanıyorum. PKK, Türk devletinin kullandığı yöntemlerden ötürü bu terimi kullanmıştı. Bugün rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Dersim’de kirli bir savaş yürütülüyor ve bu „kirli savaş“ın taraflarından biri Türk devleti ve ordusu, diğeri de PKK’dır.

    Dersim’de yürütülen savaşı kınamayan ve lanetlemeyen Dersimliler’in tavrını anlamakta güçlük çekiyorum. Bunlardan bazıları savaşı kınayan, lanetleyen sınırlı sayıdaki onurlu şahsiyeti zan altında bırakacak kadar ileri gidiyor. Neymiş efendim, Dersim’de „Savaşa Hayır“ demek demogoji imiş.

    Bütün bu anlatılanlarda sonra başta sorulan sorunun cevabını şimdi verebiliriz. Dersim’e bu savaşı dayatanların amacı Dersim’i bitirmektir. Dersim’i ve Dersimlileri dağıtmak ve asimile etmektir; Türkleştirmek ve Kürtleştirmektir.


    Dersim’de savaşın tarafları olan Türk devleti ve Türk ordusu ile PKK’yı kınıyorum. Dersim’e savaşı dayatanları kınıyor ve lanetliyorum.

    Dersim’i savaş alanına çevirenleri destekleyenleri; buna ses çıkarmayan, lanetlemeyen zihniyeti de kınıyorum.


    09. Temmuz 2007

    E. Sönmez


    ¹.(Bkz: Büyükanıt'tan imam ve muhtarlara ağır suçlama!: http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=24864).


    http://f27.parsimony.net/forum67890/messages/16151.htm



    Mit folgendem Code, können Sie den Beitrag ganz bequem auf ihrer Homepage verlinken



    Weitere Beiträge aus dem Forum DERSİM-ZAZA ARŞİVİ

    Mehmet Bayrak ile Söylesi - gepostet von dersim am Dienstag 31.07.2007
    WELAT RA TAYÊ ZARAVEY - gepostet von dersim am Dienstag 05.12.2006
    XASKARE-I - gepostet von dersim am Dienstag 26.12.2006
    EUROPA II. DERSIM KULTURFESTIVAL - gepostet von dersim am Sonntag 27.05.2007
    Din ve Siyaset - gepostet von dersim am Mittwoch 24.10.2007



    Ähnliche Beiträge wie "Savaş Çığırtkanlığı ve Gerilim"

    King Kool Savas - SüD-Berlin (Montag 08.08.2005)
    Kool Savas und Optik Records - Thread - CaThA85 (Montag 23.10.2006)
    Kool Savas - Bigg Dan (Mittwoch 15.12.2004)
    *~Kool Savas~* - deLuXe bebii (Samstag 21.04.2007)
    FICK DEINE STORY SAVAS - Anonymous (Donnerstag 27.10.2005)
    Savas feat. Rihanna - Unfaithful RMX - $oul (Dienstag 16.01.2007)
    Kool Savas Links - jaysin (Sonntag 26.08.2007)
    Rihanna_Feat_Kool_Savas-Unfaithful_(RMX) - Costum-66 (Mittwoch 24.01.2007)
    Wie findet ihr Kool Savas? - RSX (Freitag 08.04.2005)
    Kool Savas - Der Beweis - Iceman (Samstag 29.09.2007)