Din ve Siyaset_E. Sönmez

DERSİM-ZAZA ARŞİVİ
Verfügbare Informationen zu "Din ve Siyaset_E. Sönmez"

  • Qualität des Beitrags: 0 Sterne
  • Beteiligte Poster: dersim
  • Forum: DERSİM-ZAZA ARŞİVİ
  • Forenbeschreibung: Dersim-Zaza Platformu
  • aus dem Unterforum: İtiqatê Dêsımi: Dersim İnancı
  • Antworten: 1
  • Forum gestartet am: Dienstag 05.12.2006
  • Sprache: türkisch
  • Link zum Originaltopic: Din ve Siyaset_E. Sönmez
  • Letzte Antwort: vor 16 Jahren, 5 Monaten, 29 Tagen, 6 Stunden, 42 Minuten
  • Alle Beiträge und Antworten zu "Din ve Siyaset_E. Sönmez"

    Re: Din ve Siyaset_E. Sönmez

    dersim -

    Din ve Siyaset_E. Sönmez


    "İnsanı yaratan tanrı değildir. Tersine tanrıyı yaratan insandır."



    Din ve Siyaset




    İnsanı yaratan tanrı değildir. Tersine tanrıyı yaratan insandır. İnsanoğlunun sömürücü, egoist, çıkarcı yönetici kesimi, yönetilenleri daha kolay idare etmek için "din" denilen ilahi bir siyasete baş vurmuşlardır. Dinin her çeşidi, bir dogmalar yığınıdır. İnsan, tanrıyı yarattı ve yarattığı “ucube” şeye kendisi taptı.

    Önceleri, daha "tek tanrı" yokken, krallar, kraliçeler tanrıydı. Onlardı bilen, onlardı yaratan. Sonra yani toplumsal gelişim süreci içinde krallar, kraliçeler "tanrısal" durumlarını sürdürmekte zorlandılar. Bu sefer de genellikle "vekil" rolü üstlendiler.

    Daha sonraki dönemde veya aynı dönem ile iç içe bir süreçte doğada hakim olan güçlere olağanüstü sıfatlar yüklenerek tanrı ilan edildiler. Bu güçlerin bir kısmı gerçekte olağanüstüdür. Bunları bugün bazı yönleri ile algılayıp yorumlar getirsek bile, eski çağlarda bu olayların nedenlerini açıklayabilmek kolay değildi. Mesela "fırtına tanrısı" bir anda, koca bir ülkeyi allak bullak edebilirdi. Hoş bugün de geri kalmamaktadır. Amerika'da, Doğu Asya'da zaman zaman izlediğimiz kasırgalar, göklere yükselen hortumlar her şeyi bir anda allak bullak etmektedirler. Örneğin “Hurrikan” kasırgası gibi.

    Aynı şekilde sel baskınları, zelzele, vs gibi doğal felaketler de insan oğlunun hala başa çıkamadığı olgulardır. Yani bir tarafta kötülükleri simgeleyen tanrılar vardı. Diğer yanda da koruyucu, besleyici ve güzellikleri yaratan, kısacası iyilikleri temsil eden tanrılar vardı. Güneş, ay, dağlar, pınarlar, ulu ağaçlar vs birer tanrıydı. Buna doğal din, doğa tanrıcılık, paganizm, vs isimler verilmektedir. Bu dinler ve onlara ait tanrılar, bugün tek tanrılı dinlerin içinde çeşitli biçimlerde yaşamaktadırlar.

    Toplumsal süreç yerinde durmuyor, sürekli ilerliyor ve gelişiyor. Çok tanrıcılıktan tek tanrıcılığa geçiş süreci de, hiç de kısa sayılabilecek bir süreç değildir. Zerdüştlük ve çağdaşı dinler bu geçiş süreçlerine denk düşmektedir. Bu sıralarda Ordadoğu'da özellikle Yahudiler'in ataları arasında İbrahim, Davut, Yusuf, Musa, vd ile başlayıp İsa ile süren bir "tek tanrıcılığa" gidiş dönemi yaşanmıştır. Davud'un, Musa'nın kurduğu dinler Yahudiler'in dışına taşamamıştır. Ama çevresindeki halklarda da aynı sorunlar yaşanmaktadır. İsa bir Yahudi'dir ama İsa'nın ortaya attığı prensipler Yahudiler tarafından değil, Yahudi olmayanlar tarafından benimsenmişlerdir. Hem de İsa'nın sağlığında değil, öldürülmesinden yıllar sonra.

    Bütün tek tanrılı dinler, birbirinden etkilenmişlerdir. Birbirinden bir çok şey almışlardır. Son olarak Muhammed ortaya çıkmış. Muhammed'in ortaya attığı prensipler büyük oranda öteki tek tanrılı dinlerde vardır. Muhammet, öteki din kurucularını da peygamber olarak kabul etmiş, farklı olarak kendisini "son" peygamber ilan ederek, kendisinden sonra peygamber gelmeyeceğini savlamıştır.


    Peygamber olarak nitelendirilen insanların çoğu, kendi çağının ileri gelenleridir. Bunların "bilgin" ve "her şeyi bilen" olduklarını savlamak büyük bir iddia olur. Muhammed’in okuma yazması bile yoktur. Hatice’nin sayesinde, kervancılıkta ne öğrenmişse, bilgisi onunla sınırlıdır. Yine de Peygamberlerin kendi dönemlerinin en etkili, en kurnaz, en siyasetçi kişileri oldukları söylenebilir. Muhammet, bütün eski dinlerden tecrübeler edinerek oldukça zeki ve kurnazca denilebilecek politik önermelerde bulunmuştur. Üstelik, İsa gibi öldürülememiş, kendi savunduğu fikirlerle iktidar olmuştur. Muhammed'in avantajlarından biri de, politik bir olgu olarak İslam dinini devlet olanaklarını kullanarak yaymak ve kabul ettirmek olmuştur.

    Muhammet kendini, sadece son peygamber olarak lanse etmemiş, aynı zamanda tanrının yer yüzündeki temsilcisi ilan etmiştir. Bu, bugüne kadar uydurulmuş en büyük yalandır. Tanrıyı yaratan Muhammet değildir ama onu yücelten ve gerçek dışı rollerle insanlara sunan Muhammet'tir.


    Bütün dinlerde iyilik, doğruluk gibi kavramlar vardır. Dinler, insanları idare etmek, yönetmek için öne sürülen siyasetlerdir. Dinlerin ve onların önermelerinin kutsal hiç bir yanı yoktur. Kutsallığın kendisi, uydurulmuş bir yalandır. Peygamber diye "kutsal" bir varlık yoktur. Peygamberlerin kendileri, siyaset yapan kendi çağının ileri gelenleridir. Peygamber diye kutsallaştırılmış bir kişiliğe dayanan olgu, uydurulmuş bir yalandır. Tanrı diye bir "olgu" yoktur. Tanrının var olduğunu söylemek en büyük yalandır. Peygamberler (istisnalar hariç) sadece en büyük düzenbazlar değil aynı zamanda en büyük yalancılardır. Tıpkı bugünün iktidarlarını ellerinde tutan politik önderler gibi.

    Halife Ali'nin, Muhammet'ten veya öteki halifelerden "üstün" bir yanı yoktur. Başta Ali olmak üzere ilk dört halifenin hepsi de Muhammed'in adamı olup onun ekibindedirler. İktidarın olanaklarından, Muhamed'e yakın olmanın bütün avantajlarından daha Muhammet döneminde yararlanmaya başlamışlardır. Halife Ali'nin çok bilgin, her şeyi bilen olduğu da doğru değildir. Tersine Ebubekir, Ömer ve hatta Osman'a göre daha "saf"tır. Politikayı yeterince kavramamıştır.

    Bu saflık sadece O'nun üç halifelik dönemini yitirmesine değil, aynı zamanda karısını ve nihayet hayatını yitirmesine de neden olmuştur. Halife Ali'nin durumunu kendi çağı içerisine değerlendirmek gerekir. O'nun başarısız oluşunu, bütün kötülüklerin kaynağı olarak benimseyenler, gerçekçi değillerdir. İktidar kavgasında başarılı olsaydı, İslamiyetten farklı olarak ne önerebilirdi?

    Baş figürü Ali olan bir Alevilik, İslamiyetin bir yorumu, bir biçimi, bir ekolü olmaktan öteye gidemez. Baş figürü Ali olan bir Alevilk, bugün yaşayan Şiiliğin taa kendisidir. Bu İranlıların molla rejiminde, Esatlar’ın Suriye rejiminde somut olarak karşımızdadır ve yaşamaktadır. “Aleviler” yol ayrımındadır. “Aleviler” ya baş figür olarak Ali’yi ve dolayısı ile Alici “Aleviliği” red edecek ya da eninde sonunda İslamiyetin bir kolu, bir biçimi, bir ekolü olmakla kalmayacak, islamiyet içinde eriyecek, kaynaşacak ve islamlaşacaklardır. Tıpkı İran veya Arap Şiileri gibi.

    Ali ile Osman arasında, Ali ile Muaviye arasında yaşanan olaylar, iktidar kavgasıdır. Kimin iktidara sahip olacağının kavgasıdır. Bu kavgayı Ali kaybetmekle kalmamış, sonuçlarını hayatıyla ödemiştir. Ali sonrasında oğulları ve torunları vasıtasıyla sürdürülen mücadeleler de, iktidara kadar uzanmasalar da “ayrıcalıklı” olabilmenin kavgalarıdır. Bunlar, dönem dönem içine girdikleri halkların mücadelerine destek veya katkı sunmuşlarsa da, esas olarak “ayrıcalıklı” bir konum elde etmek veya bunun bir “hak” olduğunu kabul ettirmek için çalışmışlardır. Ama ne olursa olsun, her mücadeleyi, her kavgayı kendi koşulları içinde değerlendirmek gerekir.

    “Aleviler” 1400 (bin dört yüz) yıllık bir kavgayı veya mücadeleyi yürütüyor. Bu neyin kavgasıdır? Eğer sorun, bir din yaratmak veya düzenlemekse, bunun ilkelerini ortaya koyar, biçimlendirirler. Bunu, artık bu saatten sonar kimse de engelleyemeyecektir. Veya gelinen aşamada, yaşanılan çağda, engellemeye kimsenin gücü yetmeyecektir. Ama bin dört yüz yıllır sürdürülen bir “kan davası”nın savunulacak hiç bir yanı yoktur. Bunun insanlığa kazandıracak hiç bir yararı yoktur.

    İslam dininin kendisi tamamen katı dogmalar yığınıdır. Bu durum sadece İslam dinine özgü bir özellik de değildir. İstisnasız bütün dinler dogmalar üzerine kurulmuştur.

    Dinlerin, bazı koşullarda oynadığı olumlu ve yararlı rolleri olmuştur. Bunları kendi çağı ve içinde geliştikleri koşullar içinde değerlendirmek gerekir.

    Dinin kendisi bir siyasettir, siyasetin bir biçimidir veya din, bir çeşit siyasettir. Hepsi de aynu sonuca çıkar. Dinin kutsal bir yanı yoktur. Kutsallık uydurulmuş bir yalandır. Din, bir politikadır. Politika insanları idare etmek veya yönetmek içindir. Politikanın kutsal bir yanı yoktur. İyi veya kötü, doğru veya yanlış, yararlı veya zararlı politikadan bahs edilebilir. Din, politikanın en sinsi, en kurnaz, en iki yüzlü, en yalancı biçimidir. Din, uydurulmuş yalanlar yumağıdır. Eğer yalan söylemek istemiyorsak, en başta dini red etmeliyiz.


    28. Temmuz 2007

    E. Sönmez


    http://www.dersimsite.org/tanri.htm

    http://f27.parsimony.net/forum67890/messages/14352.htm




    Mit folgendem Code, können Sie den Beitrag ganz bequem auf ihrer Homepage verlinken



    Weitere Beiträge aus dem Forum DERSİM-ZAZA ARŞİVİ

    Serê Kemerê Duzgini ra Asaena Dormi - gepostet von dersim am Dienstag 26.12.2006
    Miandonike - gepostet von dersim am Freitag 11.05.2007
    Dersim’e Savasi Dayatanlarin Hedefi Nedir? - gepostet von dersim am Mittwoch 24.10.2007
    2007 SEÇIMLERI ve DERSIM YURTSEVERLERI - gepostet von dersim am Donnerstag 31.05.2007



    Ähnliche Beiträge wie "Din ve Siyaset_E. Sönmez"

    Djalal ad-Din Rumi - tara (Montag 06.12.2004)
    Wer isch din lieblings Franz? - Conni (Mittwoch 02.08.2006)
    unii din CCB! sunt prosti ... - expandeux (Sonntag 22.04.2007)
    Tiefe des Din Schachts? - Christopher (Mittwoch 02.08.2006)
    Dragostea Din Tei mal zum ablachen haha - Lil´Dado (Mittwoch 23.02.2005)
    Ja ja...unser DIN - Napolde (Mittwoch 21.06.2006)
    Doppel DIN Radio - MaNDraxXXx (Mittwoch 03.01.2007)
    @Din - steffi (Mittwoch 09.06.2004)
    WGC: zeig mir woher din schrott chund! - [SKY]neweden21 (Mittwoch 29.11.2006)
    Größenvergleichs und "paßt Din A4 rein?" Thread - kuyashinaki (Dienstag 17.07.2007)