Tefsir-Ahmed Mahmud Ünlü (Cübbeli Hoca)

AUF WWW.ANSARYFORUM.DE.VU UMGESTELLT
Verfügbare Informationen zu "Tefsir-Ahmed Mahmud Ünlü (Cübbeli Hoca)"

  • Qualität des Beitrags: 0 Sterne
  • Beteiligte Poster: burningsufi
  • Forum: AUF WWW.ANSARYFORUM.DE.VU UMGESTELLT
  • Forenbeschreibung: AUF WWW.ANSARYFORUM.DE.VU GEHTS WEITER
  • aus dem Unterforum: Andere Sprachen
  • Antworten: 1
  • Forum gestartet am: Donnerstag 02.12.2004
  • Sprache: deutsch
  • Link zum Originaltopic: Tefsir-Ahmed Mahmud Ünlü (Cübbeli Hoca)
  • Letzte Antwort: vor 19 Jahren, 5 Monaten, 13 Tagen, 13 Stunden, 5 Minuten
  • Alle Beiträge und Antworten zu "Tefsir-Ahmed Mahmud Ünlü (Cübbeli Hoca)"

    Re: Tefsir-Ahmed Mahmud Ünlü (Cübbeli Hoca)

    burningsufi - 03.12.2004, 22:39

    Tefsir-Ahmed Mahmud Ünlü (Cübbeli Hoca)
    Tefsir

    Ahmet Mahmut Ünlü



    âdil şahitler olun

    "Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan ve adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletli davranmamaya sevk etmesin. Adaletli olun. Bu takvaya daha yakındır. Allah'a isyandan sakının.
    Şüphesiz ki, Allah sizin yaptığınızdan hakkıyla haberdârdır."

    Tefsir'i Kebir"de zikredildiğine göre; mükellefiyetler ne kadar çok olsa da, şu iki kısımda toplanır:
    1.Allah'ın emirlerine tâzim
    2.Allah'ın kullarına şefkat
    Buna göre; âyet'i celiledeki "Allah için Hakkı ayakta tutanlar olun." Emri, birinci kısma; "Adaletle şehadet edenler olun." emri ise ikincisine işarettir.
    İmam'ı Zeccac Rahimehullah'ın beyanına göre:
    "Allah'ın dinini açıklamak sûretiyle adaletli şahitler olun." demektir. Çünkü şahit, şahitlik yaptığı hususu açıklayan kimse demektir.
    İmam'ı Atâ Rahimehullah buyurmuştur ki:
    "Adaletle şahitlik edenler olun." Kavl'i şerifi "Şahitlik ederken (şayet haksız iseler) sevdiklerinizin ve akrabalarınızın tarafını tutmayın. (Haklı olduklarında) düşmanlarınızın ve muhaliflerinizin lehine olacak şahitlikleri de onlardan esirgemeyin." demektir. Nitekim bir başka âyet'i kerimede de:
    "Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana baba ve akrabanız aleyhinde de olsa, Allah için şahitlik eden kimselerden olun..." buyrulmuştur. (1)
    Âyet'i celilede geçen "el-Kavvam" kelimesi "el-Kaim" lafzının mübalağa sigası, "el-Kıst" ise, adalet demektir. Dolayısıyla bu tabir, Allahu Teâlâ tarafından bütün mükelleflere, hem adaleti üstün tutma, hem de zulümden ve bir tarafa haksız meyilden sakınma hususunda çok dikkatli davranmaları ile ilgili bir emr-i ilâhîdir.
    Mevlâ Teâlâ "Allah için şahitlik edenler olun." buyurmuştur ki bu, "Şahitliği yerine getirmekle emrolunduğunuz gibi, bu şehadetiniz kendinizin veya akrabanızın aleyhinde de olsa, onu Allah rızası için hakkıyla yerine getirin." demektir.
    İmam Katade Rahimehullah şöyle buyurmuştur: "Ey Âdemoğlu! Kendi aleyhine yahut ana-babanın ve yakınlarının yahut kavminin eşrafının aleyhine de olsa, şahitliği adaletle yerine getir. Çünkü şahitlik insanlar için değil ancak Allahu Teâlâ için yapılır."
    Allahu Teâlâ adaleti kendi zatı için seçmiştir. Adalet yeryüzünde O'nun mizanıdır ki, güçsüzün hakkını güçlüden, doğrunun hakkını yalancıdan onunla alır ve haklıyı haksızdan, doğruyu yalancıdan onunla ayırır ve azanları da onunla engeller. İnsanlar ancak adaletle sulh olur.
    Bundan sonra Mevlâ Teâlâ "Bir kavme olan kininiz sizi (onlar hakkında) adaletsizliğe sevk etmesin." buyurmuştur.
    Bu emir herkese ait olarak kabul edildiği takdirde, bunun mânası "Herhangi bir topluluğa olan kininiz, sizi onlara zulmetmeye ve onlara karşı haddi aşmaya sevk etmesin; aksine size kötülük etseler ve sizi korkutsalar da veya size iyilik etseler de, onlar hakkında âdil olunuz." demektir. Bu mânaya göre; âyet-i celiledeki hitap umumî olup, adaletle ve insafla hükmedip, zulüm ve eziyeti terk etmekle bütün mü'minler emrolunmuş olurlar.
    Âyet-i celiledeki bu hitap sadece kâfirlere karşı olan muamelelerle ilgili de olabilir; çünkü bu âyet-i kerime Kureyş kâfirlerinin Müslümanların Mescid–i Haram'a girmelerine engel olmaları üzerine inmiştir.
    Eğer burada "Müslümanların kâfirleri öldürüp çoluk çocuklarını esir ve cariye etmeleri ve malları ganimet olarak almaları emrolunduğu hâlde, Müslümanların müşriklere zulmetmemeleri nasıl anlaşılabilir?" diye sorulacak olursa, buna şöyle cevap verilir: Müslümanların müşriklere pek çok yönden zulmetmeleri düşünülebilir.

    Kâfirlere yapılabilecek
    zulüm ve çeşitleri
    1-Kâfirler Müslüman olduklarını açıkça söyledikleri hâlde Müslümanlar bunu kabul etmeyerek onları öldürebilirler.
    2-Babalarını üzmek için küçük çocuklarını öldürerek zulmedebilirler.
    3-Onlara müsle (çeşitli uzuvlarını kesip işkence) ederek zulmedebilirler.
    4-Onlara verdikleri sözü ve anlaşmayı bozarak zulmedebilirler.
    İşte Mevlâ Teâlâ bu âyet-i celilesinde "Bir kavme olan kininiz, sizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmesin." buyurarak mü'minleri bütün bu zulümlerden nehyetmiştir.
    "Kurtubî Tefsiri"nde zikredildiğine göre; bu âyet-i celile bir kimsenin Allah hakkında düşmanına karşı da olsa, hükmünün ve şahitliğinin geçerliliğine delildir. Çünkü Mevlâ Teâlâ bu âyet-i celilede "Kızdığı kimseye de adaletli olmayı" emretmiştir. Eğer bir kimsenin düşmanına karşı hükmü ve şahitliği geçerli olmasaydı, onun hakkında adaletli davranmakla emredilmesinin mânası olmazdı.
    Yine bu âyet-i celile, kâfirin küfrünün kendisine karşı adaletli davranmaya engel olmadığına ve onlardan öldürülmeye müstehak olanlara katl ve istirkak (öldürme ve köle etme) muamelesiyle yetinilip, onlar bizim kadınlarımızı, çocuklarımızı müsle (uzuvlarını kesip işkence) etmek sûretiyle öldürerek bizi üzseler de, bizim onları gam ve kedere düşürmek kastıyla müsle ile öldürmemizin caiz olmadığına delâlet etmektedir.
    Nitekim Resûlullah'ın kızı Zeynep Radıyallahu Anh, Medine yolunda iken Hebbâr b. Esved ile, Nafi b. Abdi Kays adında iki müşrik onun yoluna çıkıp mızraklarıyla yaptıkları çirkin bir saldırı neticesinde Hz. Zeyneb'i ve bindiği devesini korkutunca, devenin hevdecinde bulunan Hz. Zeyneb oradaki bir kayanın üzerine düştü. Hz. Zeyneb o sıralar hamile idi ve bu çirkin saldırı sebebiyle maalesef çocuğunu düşürdü. Efendimiz bunu haber alınca bir seriye göndererek onları arattırdı.
    Ebû Hüreyre bu hususu şöyle anlatıyor: "Resûlullah benim de aralarında bulunduğum bir seriyyeyi yola çıkarırken bize:
    "Hebbar b. Esved ile onunla beraber Zeyneb'e karşı çıkan kişiyi yakalarsanız, o ikisini ateşle yakın." buyurdu.
    Ertesi gün olduğunda bize:
    "Ben size o iki kişiyi yakalarsanız yakmanızı emretmiştim; sonra anladım ki Allah'tan başkasının ateşle azap etmesi lâyık değildir. Eğer onları yakalarsanız, öldürün." diye haber yolladı. (2)
    İşte bu hadis-i şeriften de anlaşıldığı üzere bu âyet-i celilede düşmanlara karşı adaletsizlikten nehyedilmesinden maksat, onlara İslâm'ın müsaade etmediği cezaları reva görmemektir.
    Daha sonra Mevlâ Teâlâ "Adaletli olun, o takvaya daha yakındır." buyurarak, adaletli davranmanın sebebini takvaya yakınlık olarak zikretmiştir. Mevlâ Teâlânın, "Affetmeniz takvaya daha yakındır." (3) kavl-i şerifi de bunun bir benzeridir.
    Bu cümle-i celileye birkaç türlü mâna verilmiştir:
    1-Adalet, günahlardan sakınmaya daha yakındır.
    2-Allah'ın azabından korunmaya daha yakındır.
    Bu ifade Allah'ın düşmanları olan kâfirlere karşı bile adaletli davranmanın vâcib olduğunu bildirdiğine göre, Allahu Teâlâ'nın dostları ve sevgilileri olan mü'minlere karşı ne şekilde muamele etmek gerektiği hakkında ne düşünülebilir?
    Mevlâ Teâlâ âyet-i celilenin sonunda "Allah'tan korkun! Şüphesiz ki, Allah sizin yaptıklarınızdan haberdardır." buyurarak, kulların yapmış oldukları muamelelerden hiçbirinin kendisine gizli kalmadığını açıklamak sûretiyle itaatkârları müjdeleyip günahkârları tehdit etmiştir.

    Herkes elinin
    altındakinin çobanıdır
    "Ruhu'l-Beyan" tefsirinde zikredildiğine göre; Allahu Teâlâ bu âyet-i? celilede zulmün, buğz ve nefretten doğduğu için, kaynağının nefsin hevası olduğunu açıklayarak her türlü haksızlığı nehyettikten sonra, mü'minlere adaleti açıkça emrederek, onun takva ile çok yakın ilişkisi olduğunu beyan etmiştir. O hâlde mü'min kula yakışan; dost düşman ayırmadan herkes hakkında adaleti gözetmek, özellikle nefsi, ehli ve çoluk çocuğu hakkında adaletli davranmaktır. Nitekim Abdullah b. Ömer Radıyallahu Anhümâ şöyle demiştir:
    "Ben Resûlullah'tan işittim, şöyle buyuruyordu: "Her birerleriniz çobandır. Ve her birerleriniz elinin altındakinden sorumludur. Devlet adamları birer çobandır ve elinin altındakileri lâyıkıyla muhafaza etmekten sorumludur. Erkek, ailesinde bir çobandır, o da eli altındakilerden sorumludur. Kadın da kocasının evinde bir çobandır ve eli altındakilerden sorumludur. Hizmetçi de efendisinin malında bir çobandır ve elinin altındakilerden sorumludur."
    Ravi şöyle demiştir: "Ben zannederim ki, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şunu da söyledi:
    "Ve kişi babasının malında bir çobandır ve elinin altındakilerden sorumludur. (Hülâsa) her birerleriniz elinin altındakilerden sorumludur." (4)
    Adaletiyle şöhret bulmuş ve tarihe âdil hükümdar olarak geçmiş olan Nûşirevan'ın tahtında şöyle bir yazı bulunmuştur: "Saltanat ancak imaret (iyi yönetmek) ile mümkündür. İmaret ise, ancak muktedir insanlarla meydana gelir. İnsanlar da ancak mallarla hâkim olur, mallar da ancak yapılarla kaim olur, yapılar da ancak halk arasında adaletle durur. Sultan yapmış olduğu her hayırda etbâının ortağıdır." İşte bu sözün sahibi olan Nûşirevan, öylesine adaletli bir yönetim sergilemiş ve adaleti öylesine şöhret bulmuştu ki, hiçbir haksızlığı olmayıp adaleti ortada olduğu için âdil lafzı ona lakap olmuştu.
    Nakledildiğine göre Nûşirevan öldüğü zaman tabutu bütün memleketinde dolaştırılarak:
    "Bizde alacağı olan gelsin alsın." diye nida edildi de, vilâyetinde ondan kuruş alacağı olan çıkmadı. Daha sonra maiyetinde bulunan insanlara zulmeden yöneticilerin ise, adalet vasıfları kaybolduğu için onlar hakkında âdil lâkabını kullanmak, ancak yalan ve zulüm olur.
    İnsaflı bir kâfire bile âdil denilebilip de, zalim Müslümanlara bu lâkabın kullanılamaması, ancak adaletle zulmün birbirine zıt iki nesne olup, bir arada bulunamamalarındandır.
    Harun Reşid kardeşi Behlûl'e "Ben kimim?" diye sorduğunda O, "Sen o kimsesin ki, sen batıda iken, doğuda bir kimse zulme uğrasa, kıyamet günü Allah onu senden soracaktır." diye cevap verince Harun Reşid ağladı. İşte o zamanın idarecileri böyle yumuşak kalpli ve tevazulu idiler.
    "Aynu'l-Meânî" isimli eserde zikredildiğine göre; âlim bir kimse zalim idarecilerin devletlerinin devamına dua etmeğe mecbur kalmamak için ziyaretlerine gitmemelidir. Nitekim İmam Hasan Radıyallahu Anh'ın şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur: "Her kim, bir zalime uzun ömür duası yaparsa, muhakkak ki, mülkünde Allaha isyan edilmesini istemiş olur." (5)
    O hâlde kime karşı olursa olsun ve kimi kaybetmeye mal olursa olsun, mutlaka yağcılığı bırakıp herkese nasihat etmek gereklidir. Nitekim Ebû Zer Radıyallahu Anh'ın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
    "İyiliği emredip, kötülükten nehyetme hâli bana o kadar yapıştı ki, doğruyu söylemek, benim için bir dost bırakmadı." (6)
    Sadedinde olduğumuz âyet-i kerimenin bir benzeri Nisa sûresinin 135. âyeti kerimesidir. Bu meyanda "Alûsî Tefsiri"nde zikredildiğine göre; bu âyetin benzeri geçtiği hâlde Mevlâ Teâlâ adaletin önemini açıklamak ve kin ateşini söndürmekte mübalağa yapmak için onunla yetinmeyip, burada adalet emrini tekrar etmiştir.



    Mit folgendem Code, können Sie den Beitrag ganz bequem auf ihrer Homepage verlinken



    Weitere Beiträge aus dem Forum AUF WWW.ANSARYFORUM.DE.VU UMGESTELLT

    ALEVLER İÇERİSİNDE TÜM İ - gepostet von degisim am Samstag 29.01.2005



    Ähnliche Beiträge wie "Tefsir-Ahmed Mahmud Ünlü (Cübbeli Hoca)"

    Stänkerpräsident Mahmud Ahmadinedschad schlägt wieder zu! - Mortis Finis (Sonntag 22.01.2006)
    Der iranische Präsident Mahmud Ahmadinedschad. - Das Tier (Sonntag 21.01.2007)
    Abu Mahmud * 3ayta Clip * - Libanons Rache EngeL (Dienstag 26.09.2006)
    Tefsir der Ayat 43;Sure Bakara und die Wichtigkeit des Gebet - burningsufi (Mittwoch 08.12.2004)
    mahmud darwish - intihaar (Donnerstag 15.02.2007)
    Mahmud Abbas - Anonymous (Mittwoch 14.12.2005)