Kadınlarımız, Ağıtlarımız: Ohi Baskını Ve Zegeriye Ağıdı

DERSİM-ZAZA ARŞİVİ
Verfügbare Informationen zu "Kadınlarımız, Ağıtlarımız: Ohi Baskını Ve Zegeriye Ağıdı"

  • Qualität des Beitrags: 0 Sterne
  • Beteiligte Poster: dersim
  • Forum: DERSİM-ZAZA ARŞİVİ
  • Forenbeschreibung: Dersim-Zaza Platformu
  • aus dem Unterforum: KILAMI: SIIRLER
  • Antworten: 1
  • Forum gestartet am: Dienstag 05.12.2006
  • Sprache: türkisch
  • Link zum Originaltopic: Kadınlarımız, Ağıtlarımız: Ohi Baskını Ve Zegeriye Ağıdı
  • Letzte Antwort: vor 16 Jahren, 3 Monaten, 27 Tagen, 2 Stunden, 24 Minuten
  • Alle Beiträge und Antworten zu "Kadınlarımız, Ağıtlarımız: Ohi Baskını Ve Zegeriye Ağıdı"

    Re: Kadınlarımız, Ağıtlarımız: Ohi Baskını Ve Zegeriye Ağıdı

    dersim -

    Kadınlarımız, Ağıtlarımız: Ohi Baskını Ve Zegeriye Ağıdı


    Kadınlarımız, Ağıtlarımız: Ohi Baskını Ve Zegeriye Ağıdı


    Mehmet Yıldırım


    1984–1985 yıllarıydı sanırım, henüz küçüktüm. Babamın dayısının Almanya’dan hediye olarak getirdiği kasetçalar (teyp) tamir edilmiş, 12 Eylül’de saklanan kasetler ise yeniden ortaya çıkarılmıştı.

    O kasetlerden birinde, “Kemer u Şa”lı Hasan Yıldırım, Zegeriye ağıtını söylüyordu.

    Ağıtı dinleyen iki yaşlı kadın karşılıklı oturmuş ağlıyor, birisi başını sallayarak ağıta eşlik ediyordu. Bu kadın, Xozmarege köyünden Demenanlı Hasan Ağa’nın kızı Fidan’dı (Gömemiş’ten Hasan Gültekin’in annesi). Diğeri ise Mıle Pazapun’un kızı Emine’ydi (1917/hayatta).

    Hasan Ağa, kızı Fidan’ı Mıle Pazapun’un oğlu Ali’yle (…/1933) evlendirmişti (1932). Fakat o dönemde Zegeriye ağıtı çoktan yakılmıştı.
    Aradan altmış yıl geçtikten sonra Hasan Yıldırım, sazı ve sesiyle yaşlı yürekleri yeniden dağlıyordu. Pekte içten söylüyordu. Çünkü dedesi Musa Ağa da (Alanlı) Nuru mezrasında, bu ağıtın yakılmasına neden olan anlamsız aşiret kavgasında vurulmuştu[1].

    Köyün bu iki saygın kadını, ağıtı dinlerken geçmişi yeniden yaşıyor, beni de derinden etkiliyorlardı.

    Bu etki sonraki yıllarda, beni Zegeriye ağıtı ve Xozmarege Köyündeki “Ale Hese Khuri” (kısaca Çe Ale Heşi) ailesi hakkında bilgi edinmeye sevk etti.

    Buna bağlı olarakta Oxiye (Ohi Köyü) baskını hakkında. Çünkü Mıle Pazapun’un kızı Emine, sürekli Ohi baskınından bahsederdi. İşte Ohi vakası, Zegeriye ağıtı ve bir ailenin dramı.

    Çe Ale Hese Khuri/Çe Ale Heşi (Ale Heşi Ailesi)

    Ale Hese Khuri’nin (Ali Ağa) üç oğlu vardır; büyüğü Mustafa, ortancası Musa ve küçüğü Hasan Ağa.

    Bu aile, Demenan aşiretinin ileri gelen ailesi olup, Xozmarege köyünde yaşamıştır. Ali Ağa, ilk çocuğu dünyaya gelmeden evvel bir derviş getirir ve derviş doğacak çocuk için kehanetlerde bulunur.

    Bu olayı Memede Pıtali (1905–1996) anlatmıştı ve ne yazık ki anlatımın sadece son kısmı kayıtlıdır. Ama anlatımdan aklımda kaldığı kadarıyla derviş bir kılıç kını alır ve sırayla içerideki kılıçları getirtir. Getirilen kılıçlar kına girmez. Son olarak kına giren kılıç ise dört parmak açıkta kalır.
    Derviş açıkta kalan kısma göre bir hesaplama (tahmin) yapar ve Ali Ağa’nın ilk oğlu Mustafa öngörülen süre sonunda dünyaya gelir.
    Çok yiğit ve sert olan Mustafa, nişanlıyken Ohi baskınına katılır.


    Ohi (Oxiye) Baskını

    Ohi, eskiden Palu’ya bağlı olup, Karakoçan’ın kuzeydoğusunda bulunan bir bucaktır. Sonradan Karakoçan’a bağlı hale gelip eski haritalarda görülmektedir.

    Bu gün isminin değişip değişmediğini bilemediğim Ohi’de Zazalar’ın oturduğu söylenir.

    1920’lerde Ohi ağası Necip Ağa’dır. Karerli Mehmet Efendi, anılarında Necip Ağa ile yakın dost olduklarını anlatır ve Necip Ağa’nın, Şadili aşireti reisi olduğunu söylemektedir[2].

    Ohi’de, köken olarak hangi halkın oturduğunu araştırmadığım gibi, Şadili aşiretinin de Zaza olup olmadığını, bu çalışmanın konusu olmadığı için araştırmadım.
    Fakat aşağıda bahsedeceğim üzere, Demenanlar, Ohi’deki yenilginin intikamını, Şadililerin kaldığı Kirzi (Kırjiye) köyünden alırlar.
    Üzerinde durmak istediğim asıl nokta, Ohi baskınının sebebidir.

    Yaşlılarımız bu baskının nedenini tam olarak bilmiyorlardı. Genelde bu baskının ganimet (kerepul) için yapıldığı söylenirdi.

    Ben 2005 başında, Mazgirt’te Musa Talan (1911–2007) ile yaptığım sohbette bu olayı sorduğumda aynen şöyle demişti; “bu olayın sebebini bu gün sorsan Dersim’de, benden başka kimse bilmez”. Kendince anlattığı sebep ise özetle şöyleydi;


    “Dersim ağaları toplanıp Necip Ağa’nın konağına giderler ve başta namaz olmak üzere bazı dini konularda mülahaza ederler.

    Dersim ağalarıyla beraber bir de Gord adında bir Seydanlı gider. Gord, aslında dini konularda cahil olmakla beraber, her konuda çok iddialı fikirler ileri sürmekte ve kendisinin “Kayseri Mektebinde” eğitim gördüğünü (!) iddia etmektedir.

    Zazaların dini görüşlerini ise bir Hoca anlatmaktadır.

    Bir neticeye ulaşılamayınca, Necip Ağa, Gord ile Hoca’ya rüyaya yatmalarını söyler.

    Sabah olunca Hoca rüya görmediğini, Gord ise ilginç bir rüya gördüğünü söyler. Rüyayı anlatır ama sonuçta rüyanın gerçek olmadığı ve Hocaya karşı hakaret içeren bir uydurma olduğu anlaşılır. Bunun üzerine Zazalar, Dersimlilere silah çeker ve Dersimliler tatsız şekilde Ohi’den ayrılır.”

    Musa Talan, Dersim aşiretlerinin Ohi’ye baskın yapmasını böyle gerekçelendirmişti. Ben baskının, 1918–1920 arasında gerçekleştiğini tahmin etmekteyim.

    2007 Ağustos ayında piyasaya çıkan Karerli’nin anıları da tahminimi doğrulamaktadır. Karerli anılarında Necip Ağa ile Dersimliler arasında geçen bir sürtüşmeden bahsetmektedir. Karerli anılarında özetle bu sürtüşmeyi şöyle anlatmaktadır;


    “1918 yılında, Bağın Kalesi dolayında toplanan Dersim aşiretleri, Ohu’ya (Karerli Ohi değil Ohu demektedir) baskın için, Kiğı suyu boyunca mevzilenmiş, Necip Ağa’da Ohu’da tedbir almıştı.

    İzzet Paşa olayı durdurmak için Kiğı kaymakamına tel çekmiş ve bunun üzerine Ohu’ya hareket etmiştik.

    Kaymakam, Dersim aşiretlerine mektup yazıp kendileriyle görüşünceye değin herhangi bir eylem
    yapmamalarını rica etmişti.

    Necip ağa gerginliğin sebebini anlatıp, yönetim kadrolarının da gerginlikte payı olduğunu belirtti ve özelikle Mazgirt civarındaki Türk-sunni beylerin, Osmanlı’yı Dersim’in üzerine sürmek için fesatlıklar yaptığını ve mezhepleri farklı olan bölgedeki kardeş aşiretleri karşı karşıya getirerek kendi etkilerini arttırmayı amaçladıklarını dile getirdi.

    Dersim aşiretleri mektubumuza cevaben bizi Magirt’in Lödek köyüne davet etti. Gittiğimiz Lödek’te Dersim aşiretlerini dinledik. Ağalar, Necip Ağa ve diğer sunni beylerin, devlet yetkililerini kışkırtıp kendi üzerine sürdüklerini, bu nedenle intikam almadan dönmeyeceklerini söylediler. Ayrıca Seyit Ali adındaki Dersim’li, öldürülen ve cesedi bulunmayan Seyit Bektaş’ın katilinin Necip Ağa olduğunda ısrar ediyordu. Sonunda Dersim aşiret liderlerini, hep beraber Necip Ağa’nın konağına gitmeye ve meseleyi aydınlığa kavuşturmaya ikna ettik. Ohu’da uzun tartışmalar sonucunda Necip Ağa, olaylarla ilginsin olmadığına Dersimlileri ve Seyit Ali’yi ikna etti ve böylece barış sağlandı.”

    Karerli anılarında her hangi bir çatışmadan bahsetmemektedir. Oysa aşağıda bahsedeceğim gibi, Ohi’ye baskın olmuştur. Ben baskının, Kaymakamın bu girişiminden hemen sonra olduğunu tahmin ediyorum. Kuşkusuz resmi arşivlerde bunun kayıtları vardır. Fakat Karerli’nin bu baskından bahsetmemesinin, kanımca iki nedeni olabilir. Birincisi; 1919 yılında, Ali Galip olayı sırsında Karerli Sivas’ta tutukludur. Eğer Ohi baskını bu döneme denk geldiyse, bundan haberi olmayabilir. Diğer bir neden ise, Karerli’nin anıları boyunca yaptığı gibi, bölge halkı arasındaki çelişkileri görmezlikten gelmesi olabilir ki bu da söz konusu talihsiz olayların, gelecek nesiller tarafından bilinme kaygısından kaynaklıdır.

    Baskında Neler Oldu

    Ohi baskınına Demenanlar ve Alanlar gitmiştir. Bunun dışında Xıran aşiretinin de katıldığı söylenmektedir.

    Musa Talan ise tüm aşiretlerin katıldığını söylemektedir. Silahşorlar toplanıp yola koyulduğunda, Ali Ağa’nın oğlu Mustafa, herkesten daha heveslidir. Fakat babası gitmesini istememektedir. Gelip oğlunu vazgeçirmesi için Alanlı Mıle Pazapun’a ricada bulunur, fakat O da vazgeçiremez. Sonunda Ali Ağa, oğlunu yalnız bırakmamak için peşinden gider.

    Alan ve Demenanların silahlı birlikleri Çukur Köyü’nde buluşup Ohi’ye hareket ederler. Ohi’de ilk gün köyün civarındaki tepelere gizlice sokulup köy gözetlenir.

    Necip Ağa’nın konağında 20–30 civarında insanın olduğu ve rutin işlerin yapıldığı gözlemlendikten sonra baskın yapılır. Diğer güne sarkan uzun çarpışmalardan sonra Necip Ağa’nın adamları, yavaş yavaş konağı terk ederler (Xıde Xece’den aktaran M. Çongar). Fakat Necip Ağa konağın içinde dört dönüp her taraftan ateş açmakta, böylece konakta çok sayıda silahlı adamın olduğu intibasını karşıya vermeye çalışmaktadır.

    Sonunda Demenanların kolbaşısı olan Mustafa, düz ovada konağa yaklaşmaya çalışırken saklandığı küçük bir çalılığın ardında başından vurulur. Peşinden giden babası Ali Ağa ise, bacağından yaralanır. Mustafa’nın vurulduğunu duyan Dersim askeri dağılır ve kaçar.

    Bunun üzerine Zazalar peşlerine düşer. Alanlı Avase Dıle Paşi, kendisi ve birkaç kişinin Peri suyunda sazlıklara tutunarak saklandıklarını ve ancak gece karanlığında kaçabildiklerini söylemiştir (Emine Y).

    Demananlı Xıde Xece ise, Dersim askerinin kaçması üzerine, kendisi dahil birkaç kişinin mevzilerini terk etmediklerini, bu sırada Necip Ağa’nın adamlarının gelip Ali Ağa’yı alıp oğlunun cesedinin üzerine götürdüklerini, kendisine bu şahsın kim olduğunu sorduklarında ise

    “ez çı zonon, mıde qafıka piye piye deynıne/ne bileyim, onun dedesinin kemiğini s….” şeklinde cevap verdiğini söylemiştir (Çongar).

    Gerçekten de Ale Heşi’nin yaralıyken oğlu için söyledikleri, yaşlılarımızca sürekli anlatılırdı[3].

    Baba ve oğlunun cesetleri için ağıtlarında, ciğerlerinin çıkarıldığı ve her ikisinin de ciğerlerinde birer çatallı kıl olduğu rivayet edilmekte, ciğerlerinin ise hükümet dairelerine yollandığı söylenmektedir. Başka yaşlılarımızdan dinlediğime göre ise cesetler yakılmıştır.

    Çongar ise cesetlerin yabanda terk edildiğini, köpeklerce parçaladığını ve sonradan yakıldığını söylemektedir.

    Olaydan aylar sonra Demenanlardan Hese Mırze Sıli, on kişilik bir gurupla, Ohi’nin Çaku köyünü gece basıp çok kişiyi katleder ve köyün davarını da alıp gider (Hıde Xece’den aktaran Çongar). Ayrıca Mazgirt’e bağlı Kirzi (Kırjiye) köyüne de baskın yapılır ve çok sayıda kişi katledilip köy talan edilir. Mustafa’nın nişanlısı, kardeşi Musa (Mustafa Altun’un babası) ile evlendirilir. Musa ise Alan-Demenan kavgasında vurulur.

    Sey Qaji’ye Baş Eğdiren Kadın ve Zegeriye Ağıtı

    Oğlu (Mustafa Altun) henüz çok küçükken Musa Ağa, Alan aşiretiyle çıkan çatışmada, Zegeriye denilen mıntıkada vurulur[4]. Aynı gün Sılo Sur, üç tane Alanlıyı vurup silahlarını annesine getirir. Bu öcün acılı annenin acısını ne kadar hafiflettiğini bilemeyiz. Aslen Mıstanlı olan bu annenin adı Zarife’dir. Musa’nın vurulmasıyla artık evin reisi, küçük kardeş Hasan Ağa’dır. Bir gün Pah’tan, Mamu’lu Hasan Ağa’nın oğlu, başsağlığı için Xozmarege’ye gelir. Kendisi aynı zamanda sağdıçlarıdır. Musa Ağa’nın evine geldiğinde, Musa’nın annesinin içeride ağladığını, oğlu Hasan’ın ise elleri arkasında, çardakta volta attığını ve bir yandan da annesine “ağlama anne ağlama, Musa’nın öcü Musa’dır” dediğini duyar (M. Pıtali). Bu sözler, Zegeriye ağıtına şu şekilde yansımıştır[5];

    Bone Mursa’e mın u vere vae
    Elçiye burısne Xıloz, Fidana wae
    Vaze bè, sane mua tu sare çitika şae
    Veyva tu biya viae, bena cae
    Hèfe Mursayi aslo xasra ceme
    Pile aşire merdu, na qese benu rae

    (Türkçesi)[6]
    Musa’mın evi, arktan aşağısı
    Elçi gönderin gelsin, Fidan bacısı
    Deyin bağlanmış Annenin başına
    Feleğin kara yazması
    Gelinin dul kaldı, ayrılık sırası
    Musa’mın öcü, asil kandan olacak
    Aşiret büyüğü vuruldu,
    Yol olur bu söz, bundan sonrası

    Son mısrada çok önemli bir mesaj verilmiştir. Bu mesajı tartışmadan evvel, şunu belirtmekte yarar var ki, ağıtlar (ımız), söyleyen tarafından, o anki duygu yoğunluğuna göre söylenmiş olup, özellikle yazılı hale getirilmediği için belli bir biçimi yoktur. Ağıt, söylenin dilinde gerek makam gerekse söz bakımından, her defasından değişikliğe uğrayabilmiştir. Günümüze ulaşan ağıtlarda ise, ağıtı günümüze taşıyan şairlerce bazı değişikler yapılmıştır. Nitekim Zegeriye ağıtının da, aynen acılı annenin söylediği şekliyle günümüze ulaştığını söylemek güçtür. Bu ağıtı dinlediğim şu dört kişinin de gerek söz gerekse makamlarında ufak farklılıklar olması bunun kanıtıdır;

    —Memede Pıtali (1905–1996)
    —Hese Fate (…/1970’lerin ortası)
    —Meme İve Qıji (1924/hayatta)
    —Sılo Qız (hayatta)

    Son mısrada “Musa’mın öcü asil kandandır” sözüyle anlatılmak istenen, Musa’nın kıstasının ancak Musa’ya eşdeğer biri olabileceğidir. Fakat bu beyitin gerçekten acılı anneye mi ait olduğu yoksa sonradan diğer şairlerce mi eklendiğini bilemiyoruz.

    Üzerinde durmak istediğim önemli bir husus; aşiret kavgalarında aşiret büyüklerine silah sıkılmadığıdır. Bu adeta bir gelenektir ve Musa Ağa’nın vurulmasıyla bu gelenek bozulmuştur. Dolayısıyla son beyitte, bu geleneğin bundan böyle herkesçe bozulacağı (yol edileceği) sitemkâr biçimde vurgulanmıştır.

    Acılı anne, oğlu Musa’nın vurulmasından sonra, ağıt yakması için önce Sıl u Qız’ın babasını getirtir. Fakat söylenen ağıtı beğenmez ki bu defa Dersim’in büyük “acıların şairi” Sey Qaji’yi getirtir. Sey Qaji gelince önce oturur ve olayı dinler. Zira şair için, iyi bir ağıt yakmak, ancak olayla ilgili tüm detayları bilmekle mümkündür. Bu sırada Musa’nın acılı annesi, oğlu üzerine söylemeye başlar. Sey Qaji dinler, dinler ve sonunda; “madem bu böyle şairdi, siz beni neden getirttiniz” deyip, bu ağıt üstüne ağıt yakamayacağını ifade eder.

    Acılı anne her sabah kalkıp yayığını dara asarken, yayığın ardında ağıt yakar. Sadece oğullarına değil, bir kör keçi yüzünden yıllarca birbirinden adam vuran Alan ve Demenanların vurulan tüm gençlerine. Öyle ki sesi karşıda, Alan yakasında yankılanır. Alanlı Mıle Wuşen, kendi köylülerine şöyle der; “sabahın serinliğinde gidin Vıroze Dewreşi tepesine, Ale Heşi’nin karısını dinleyin”.

    Sesiyle Düşmanını Çeviren Kadın
    Kortasure (Yeşilkaya) köyünden rahmetli Ali Mor bana şu ilginç olayı anlatmıştı; bir gün Alanların silahlı kolu geceden Xozmarege’ye gider ve köyü sarar. Sabah davarın salıverilmesiyle silahlar patlayacak, vurulan vurulacak, köyün sürüsü alınıp getirilecektir. Fakat davarın salıverilmesinden önce kalkıp ayranını yaymaya başlayan Musa’nın annesi, hem oğlu üzerine, hem de Alanlı gençler üzerine ağıt yakar. Bu anlamsız kavga yüzünden gençlerin her iki yakada yok yere toprağa düştüğüne vurgu yapar. Bunu dinleyen Alan kolu, gizlice haberleşip baskın yapmamaya ve geri çekilmeye karar verir. Annenin her iki aşiret gençleri üzerine söylediği bu bölümü, Hese Fate şu şekilde söylemektedir;

    Da Dae ve qeda, Çemo Çemo
    Dae ve qeda, o çerkemi[7]
    Rejiye ma naver u boverra gınene waru
    Seveve rejiyune ma bıza Rem’i[8]
    Dae qeda xo ver mekuye
    Ewru naverra gınu warro Laze Sıle Hemi[9]
    Boverra kılıt biyo
    Hot xanu seru çevere Hese Gemi[10]

    (Türkçesi)
    Çaydır[11], anası kurban ardıçtır
    Gençlerimiz iki yakada düşer
    Sebebimiz, Remu’ların kör keçisidir
    Oğul, kaygılanma (düşen bir sen değilsin)
    Bu gün bu yakada düşen
    Sıle Hemi’nin oğludur
    Karşıda, Hese Gemi’nin kapısı
    Yedi hane üstünde (artık) kilitlidir

    Bu kıtaya ek olarak diğer varyantlarda, şu dizeler de yer almaktadır;

    Boverra gınu waru Torne Hese Seyidi[12]
    Hot xanu cenu çevere Hese Gemi
    Bila sevevra zuvinra qır kerdi
    Çhekte minura kerdi kemi

    (Türkçesi)
    Karşıda, düşmüş yere, Hese Seyd’in Torunu
    Yedi hanı içine alır, Hese Gemi’nin kapısı
    Sebepsiz yere vurdular birbirlerini
    Azalttılar duvarlardaki silahları (mermileri)
    Musa Ağa’nın doru bir atı vardır. Vurulduktan sonra anası hem atını hem de silahını işler ağıtına. Bu kıtayı Memede Pıtali şöyle söylemektedir;

    Bone Mursa’e mın u bonu verde
    Tariyo, şiya soni kaykerdo
    Ama bonune laze mı serde
    Çe sefkani romerdiyo
    Qersuna Mursa’e mı gına cı
    Buriye raşti verde
    Beşliyo Qol darera mendu[13]
    Ostor u kimet ğaal kenu
    Bıko are verde

    (Türkçesi)
    Musa’mın evleri, evlerin önünde
    Akşam gölgeleri oynamış
    Gelmiş evlerinin üstüne
    Sefkanın[14] evi yıkılsın
    Kurşunu gelmiş Musa’mın
    Sağ kaşının önüne
    Silahın, duvarda asılı kaldı
    Doru at (ın) düşünür
    Oğul, yemliğin önünde
    Meme İve Qıji, bu kıtanın ikinci beyitini şu şekilde söylemektedir;

    Comerd ke Bariteala’o
    Şae biyaro roşta sekbani serde

    Tanrı ki Bariteala’dır
    Karalar indirsin Sekbanın gözlerine
    Bu beyitte üzerinde durulması gereken diğer bir kavram ise kullanılan tanrı adıdır. “Comerd” adı Dersim Kırmanciki’sinde, Allah’ın bir sıfatı olarak kullanılıp aslında isimleşmiş bir Allah adıdır. “Comerde bas u tealay” ifadesi, “cümle alemin başı/yücelerin yücesi” anlamına gelip sıkça kullanılmaktadır. Fakat Meme İve Qıji, “Basuteala” ifadesi değil de “Bariteala” ifadesini kullanmaktadır. Bu kelime Farsçada, Tanrı anlamında kullanılmaktadır.

    Demenanlar, özellikle de aşiret büyüğü olan Hasan Ağa (Musa Ağa’nın kardeşi), kan dökülmemesi için çok uğraşır. Demenan kadınlarını, barış için, Alanların Körtan Köyüne, “Us u Hor”un evine yollar. Ama Alanlar meseleyi gurur meselesi yapar ve barışmazlar. Bu durum ise ağıtta şu şekilde yer almıştır;[15]

    Zegeriye Zegeriye
    Mursa u Mıstefa Ağae mı şüye
    Ma ceni kerdi çewune Alu
    Mıneta ma qewul nè biye
    Ciğerune xo seru nafae ez pèrodi
    Kenu fènda Gaxmud u a Kirjiye[16]
    Tesela mına kore ke peniyede kote
    Çeku sanenu domone çewreşi miye
    Kıstena domonune mı benu sa
    Malu Neciv Ağae Oxiye
    Dırvetune Mıstefa Ağayi seket[17] gıredayvi
    Mursa Ağae mı kerde newiye
    Ser u seveve xort u ağawune naver u boveri
    Bıko bıza kora dızdiye


    (Türkçesi)
    Zegeriye, Zegeriye
    Musa Mustafa’m, tepedir
    Kadınlarımızı yolladık Alanların evine
    Ricamız kabul edilmedi
    Çocuklarım için dövüşeceğim
    Akibetini çeviririm Gaxmud ile Kirzi’ye
    Tesellim sonunda kesilirse(Demenanlardan)
    Silah kuşandırırım, kundaktaki bebeğe
    Sevinirmiş Ohi’li Necip Ağa
    Çocuklarımın ölümüne
    Mustafa’mın yarası kabuk bağlamıştı
    Musa Ağam yeniledi yine
    Kör olası hırsızlık keçisi
    Sebep oldu ağa ve gençlerimize


    Ağıtın bu bölümünde anne, Alanlara kadınlarını yolladıkları halde barışmadıkları için sitem etmektedir. Mecbur kaldığı için dövüşeceğini, gerekirse durumu Kahmut ile Kirzi’ye çevireceğini, şayet kendi aşiretinden de yeteri desteği alamazsa beşikteki çocuğu dahi kuşandıracağını vurgulamaktadır. Diğer yandan da Ohi’li Necip Ağa’nın bu kavgaya sevindiğini dile getirip, kör olası hırsızlık malı yüzünden bu kadar gencin vurulduğunu tekrar tekrar dile getirmektedir. Bu kıtaya ek olarak Memede Pıtali şu beyitleri söylemektedir;


    Mua qırvane Mıstefay vu sekbaniye
    Mursa Ağayi, osporiye
    Mursayve Mıstefayra ke çhek gıredene
    Zeke verg verdano suriye


    (Türkçesi)
    Anası kurban Mustafa’ya, sekbanlığa
    Musa Ağa’ya, binişliğe (süvariliğe)
    Musa’yla Mustafa silah kuşandıklarında
    Sanki kurt saldırır(dı) sürüye

    Ağıtın diğer bölümlerinden Hese Fate’nin söylediği bir kıta şöyledir;


    Da Dae ve qeda Çemo Çemo
    Dae ve qeda mı va gavano
    Laze mı çhek gırede ewro
    Jede jede xo tadano
    Vana nè dae qeda, gıraniye meke
    Haq qarino, na dewra made nèano

    (Türkçesi)
    Anası kurban, Çaydır,
    Anası kurban çetin yerdir
    Oğlum silah kuşanmış bu gün
    Fazla fazla endamın kıvırır
    Der ki; anası kurban, böbürlenme

    Allah kızar bize, bizi de devransız bırakır

    Sıl u Qız’ın söylediği diğer bir kıta ise şöyledir;


    Zegeriye, Zegeriye
    Mursa u Mıstefa Ağae mı hiri[18]
    Domone mıke kewtıne çışme qewğa
    Olıme Hagi nè ardene xo viri
    Dı wayi, wayi, wayi
    Mursa u Mıstefa Ağae mı wayi
    Qersuna polate qerezra
    Cenc u Ağae naver u boveri berdi qedenayi
    Mı bojiye Hesen Ağae xo dora
    Xızıre Sere Deyrayi


    (Türkçesi)
    Zegeriye, Zegeriye
    Musa Mustafa’m düzlüktür
    Çocuklarım kavgaya girdiğinde
    Düşünmezlerdi ölümünü
    Ah vahi vahi vahi
    Musa Mustafa’m vahi
    Polat kurşun, garezlidir
    Her iki yakanın gençlerini, ağalarını
    Sırayla götürüp bitirdi
    Hasan Ağa’mı emanet ettim
    Deryaların Xızır’ına


    Bir yandan oğlu için dövüşeceğini söylerken, diğer yandan her iki yakada düşen gençlerin acısını ezgilerine taşıyan ve oğlu Hasan’ı bundan böyle Deryalarda gezen Xızır’a teslim eden bu Anayı saygıyla anıyoruz.



    _________________________________________________________________________________


    [1]Alanlı Musa Ağa’nın vurulduğu tarih, büyük olasılıkla 1928 yılı ilkbaharıdır.


    [2]Karerli Mehmet Efendi, I.Dünya Savaşı, Koçgiri, Şeyh Said ve Dersim’e Dair –Yazılmayan Tarih ve Anılarım(1915-1958), Kalan Yay., Ağustos 2007, Ankara


    [3] Ali Ağa ve Oğlu Mustafa üzerine, Sıl u Qız tarafından söylenmiş olan ağıt için bkz. ÖZCAN, Mesut, Dersim Ağıtları I, Kalan Yayıncılık, (Ağıtı ilk yakan Sıl u Qız’ın babasıdır).


    [4] Tahminen 1923 yılıdır.


    [5] Memede Pıtali’nin söylediği şekliyle


    [6]Türkçe çeviriler tarafımdan, gerçek anlamını bozmayacak şekilde, şekil şartına bağlı kalmadan yapılmıştır(M.Y.)


    [7] Çerkem, Merx(ardıç)’ın diğer adıdır.


    [8] Remu, Kıl köyünden (Alanlı) bir sülaledir. Kavganın sebebi, bunlara ait yedi tane keçinin, Demenanlar’dan bir aile tarafından kaçırılmasıdır.


    [9] İsmi geçen Laze Sıle Hemi, Mırze Sıle Hemi’nin kardeşi İsmail’dir.


    [10] Hese Gemi, Alanlı olup Gewreke mezrasında oturmuştur. Oğlu vurulduğunda henüz yeni evlidir.


    [11] Sözü geçen Çay, Pülümür Çayı’dı. Olay Kutuderesi mıntıkasında gerçekleşmiştir.


    [12] Burada sözü geçen Torne Hese Seyidi, 1920’lerin başında vurulan, Uşen u Torne Hese Seyidi(Uso Mozık)’nin abisi, Alo Mor’un babası Heso Qız’dır.


    [13] “Beşliyo Qol darera mendu” mısrası, Sıl u Qız’ın varyantında geçmektedir. Beşlinin kısa olmasından ötürü, “Beşliyo Qol” denilmiştir.


    [14] Sefkan, Dersimde keskin nişancılara verilen addır. Meme İve Qıji, aynı ağıtın aynı kıtasında bunu “sefkan” değil de “sekban” olarak kullanmaktadır. Bu nedenle “sefkan” isminin, Osmanlıda, eyalet ve sancak beylerine bağlı olarak görev yapan ve adı “sekban” olan askeri sınıfın Kırmanciki’deki karşılığı olduğu kuvvetli ihtimaldir.


    [15] Sıl u Qız’ın varyantı


    [16] Gaxmud, Demenanlar ile Yusufanların, Kırjiye ise Ohi yenilgisinin mukabelesine sahne olmuştur.


    [17] Seket; yaranın kabuk bağlamasına denilmektedir.


    [18] Hire; dağ yamaçlarındaki toprak kaymaları sonucu oluşmuş küçük düzlüğe denir. (Hiry/Hiri; çoğul hali)


    Musa’mın evi, arktan aşağısı
    Elçi gönderin gelsin, Fidan bacısı
    Deyin bağlanmış Annenin başına
    Feleğin kara yazması
    Gelinin dul kaldı, ayrılık sırası
    Musa’mın öcü, asil kandan olacak
    Aşiret büyüğü vuruldu,
    Yol olur bu söz, bundan sonrası
    Karşıda, düşmüş yere, Hese Seyd’in Torunu
    Yedi hanı içine alır, Hese Gemi’nin kapısı
    Sebepsiz yere vurdular birbirlerini
    Azalttılar duvarlardaki silahları



    Mehmet Yıldırım

    10.12.2007 Saat: 01:18

    http://www.binlom.com/modules.php?name=Binlom_Yazilari&file=byazi_oku&sid=93



    Mit folgendem Code, können Sie den Beitrag ganz bequem auf ihrer Homepage verlinken



    Weitere Beiträge aus dem Forum DERSİM-ZAZA ARŞİVİ

    Mehmet Bayrak ile Söylesi - gepostet von dersim am Dienstag 31.07.2007
    Miandonike - gepostet von dersim am Freitag 11.05.2007
    POLITIKA, YASAM ve GÜNCEL SORUNLAR - gepostet von dersim am Mittwoch 06.12.2006



    Ähnliche Beiträge wie "Kadınlarımız, Ağıtlarımız: Ohi Baskını Ve Zegeriye Ağıdı"