Alevi Kürtlerin Etnik Kimliği Üzerine Tartışma_Bruinessen

DERSİM-ZAZA ARŞİVİ
Verfügbare Informationen zu "Alevi Kürtlerin Etnik Kimliği Üzerine Tartışma_Bruinessen"

  • Qualität des Beitrags: 0 Sterne
  • Beteiligte Poster: dersim
  • Forum: DERSİM-ZAZA ARŞİVİ
  • Forenbeschreibung: Dersim-Zaza Platformu
  • aus dem Unterforum: ALEVİ ZAZALAR: KIRMANCİ
  • Antworten: 1
  • Forum gestartet am: Dienstag 05.12.2006
  • Sprache: türkisch
  • Link zum Originaltopic: Alevi Kürtlerin Etnik Kimliği Üzerine Tartışma_Bruinessen
  • Letzte Antwort: vor 15 Jahren, 11 Monaten, 16 Tagen, 3 Stunden, 41 Minuten
  • Alle Beiträge und Antworten zu "Alevi Kürtlerin Etnik Kimliği Üzerine Tartışma_Bruinessen"

    Re: Alevi Kürtlerin Etnik Kimliği Üzerine Tartışma_Bruinessen

    dersim -

    Alevi Kürtlerin Etnik Kimliği Üzerine Tartışma_Bruinessen





    Alevi Kürtler’in Etnik Kimliği Üzerine Tartışma




    http://img127.imageshack.us/my.php?image=martinvanbruinessenej4.jpg


    Alevi Kürtler’in etnik kimliği üzerine tartışma

    "Aslını inkar eden haramzadedir!"

    Martin van Bruinessen

    Çeviren: Özgür Gökmen


    Ritüel dili olarak neredeyse tamamen yalnız Türkçe kullanan ve hatta çoğu Türkçe aşiret adlarına sahip olan Kürtçe ve Zazaca konuşan Alevi aşiretlerin varlığı, birçok yazarın izahat kabilinden hayal gücünü meşgul etmiş bir vakıadır. Hem Türk hem de Kürt milliyetçilerin bu grupların muğlak kimliklerini kabul etmekte güçlükleri olmuş ve bunlar sıkıcı ayrıntıları örtbas etmeye çalışmışlardır. Kürtçe ve Zazaca'nın esasen Türk dilleri olduğunu kanıtlamaya yönelik çabalar son bulmamış ve hatta 1980'den sonra güç kazanmıştır.1 Öte yandan, Kürtler Aleviler'in dinindeki İranî unsurların altını çizmişler ve hatta Alevi Türkler'in bile dinlerini Kürtler'den almış olmaları gerektiğini öne sürmüşlerdir.2 Sözü edilen aşiretlerin düşüncelerini rahatça ifade edebilen kimi mensupları, eski sözel geleneğe dayandıklarını iddia ederek, genellikle, açıkça siyasal amaca ulaşmak için başvurulan çarelerden esinlenerek kendi yorumlarını eklemişlerdir.3 Aşiretler, Kürt milliyetçiliği ve Türkiye Cumhuriyeti hususunda farklı zamanlarda farklı tavırlar benimsediler. Kürt milliyetçiliğinin ve Türkiye Cumhuriyeti'nin (ve Zaza ve Alevi ulusu gibi daha küçük sözde ulusların) Alevi Kürtler'in sadakatlerine dair birbirleriyle çatışan münacatları, bu cemaatleri ayırmıştır. Çatışma böylece 1994 sonbaharında Tunceli ve Bingöl'ün batısındaki Türk askeri harekatı ile en yüksek noktasına varmıştır.

    Alevi Kürtler kimlerdir?

    'Alevi Kürtler' terimini, kendilerini Kürt olarak tanımlayıp tanımlamadıklarına bakmaksızın, Zazaca ve Kurmanci konuşan tüm Aleviler için kullanacağım. Bu terimi kullanmam, onların 'gerçekte' ya da 'esasen' Kürt ya da başka bir şey oldukları iddiasını taşımaz. Alevi Kürtlerin merkezi, Dersim'den (Tunceli ili ve ona komşu olan Erzincan'ın Kemah ve Tercan ilçeleri ile Bingöl'ün Kığı ilçesinden) ibarettir. Dersimliler, Batı Dersim'in (Çemişgezek ve Pertek'in de kısmen içinde bulunduğu Ovacık ve Hozat'ın) (Zazaca konuşan) Şeyhhasan aşiretleri ile aralarında hem Zaza hem de Kurmanci dillerini konuşanların bulunduğu Doğu Dersim (Pülümür, Nazimiye, Mazgirt) aşiretleri arasında kültürel bir fark görürler.

    Bir dizi Alevi yerleşim bölgesi Dersim'den Bingöl, Kuzey Muş, Varto boyunca Kars'a kadar doğuya uzanır. Bu aşiretlerin en büyükleri ve en iyi bilinenleri, Kurmanci konuşan Hormek (Xormek, Xiromek) ve Zazaca konuşan Lolan (zikredildikleri sıra ile bkz.: Fırat 1970, Kocadağ 1987) Dersim kökenli olduğunu iddia ederler ve bu aşiretlerin gerçekten halen Doğu Dersim'de (zikredildikleri sıra ile Nazimiye ve Pülümür) yaşayan mensupları vardır.

    Daha batıda, Sivas'ın Zara bölgesi ve çevresinde önemli bir Alevi Kürt nüfusu ile, Koçgiri aşireti ile karşılaşırız. Zaza lehçesinden çok Kurmanci lehçesi kullanmalarına rağmen, Koçgiri aşireti Batı Dersimli Şeyhhasan aşireti ile akraba oldukları iddiasındadırlar.4 Dersimli aşiretlerin başka bazı mensupları, hem Zazaca hem de Kurmanci konuşanlar, Sivas'ta diğer yerleşim bölgelerini oluştururlar. Dersim Alevileri ile akrabalıklarının diğer bir belirtisi, aralarında yaşayan aynı soydan seyitlerin (özellikle Kureyşliler'in) varlığıdır.5

    Diğer bir dizi yerleşim bölgesi Malatya, (Maraş'ta) Elbistan ve Antep boyunca Suriye ve Adana'ya dek güneye uzanır. En önemlilerinin adlarından başka bu aşiretler hakkında çok az şey bilinir. Dersimi'ye göre sözde tümü Kurmanci konuşan bu aşiretler de Dersim ile eski bir bağlantıları olduğunu iddia ederler (1952: 59-60). Dinlerinin Dersimliler'in dinleri ile ne ölçüde uyuştuğunu ve Yezidi ve Nusayri komşularınınki ile nasıl bir ilişkisi olduğunu bilmiyoruz. En azından, bu cemaatlerin bazılarına Dersim'de yerleşik soydan seyitler hizmet vermiştir; ama, aralarında aynı zamanda başka ocaklar (seyit soyları) da vardır.6 Amerikalı misyoner Trowbridge, gayet iyi tanıdığı Antepli Alevilerin (Kermanşah'ın batısında, Kırınt'ın yakındaki) Tutşami'nin Ehl-i Hak seyitlerini en yüksek dinsel otorite olarak kabul ettiklerini söylüyor.7

    Yalnızca Dersim ve Koçgiri Alevileri'nin dinleri hakkında yüzeysel bilgiden daha fazlasına sahibiz; bu inanç ve pratiklerin diğer Alevi Kürtler'ce ne ölçüde paylaşıldığını bilmiyoruz.8 Bilgimizin çoğu, eski gezginlerin ve misyonerlerin raporlarından ya da Bumke'nin yerinde bir şekilde belirttiği gibi, Dersimliler'in "uygulanmayan bir inanç"a bağlı gibi görünmelerinden ötürü "inandıkları" ya da "yaptıkları"na dair anılardan kaynaklanır (Bumke 1989: 515). Her ne kadar belki küçük bir azınlık iştirak ediyor olsa da, dağ mabetlerini ziyaret, kötü şansı engellemek için esrarlı mahallerde ve kutsal yerlerde adak adamak gibi belirli eylemler hala yaşadığından ötürü bu ifade belki biraz mübalağalıdır.9 Bununla birlikte birçok Dersimli için yiyecek tabularının ve güneşe, aya ve ateşe gösterilmesi gereken hürmetin, sıkça vurgulanan ancak fiiliyatta nadiren yerine getirilen adetler olduğu doğrudur.10

    19. ve 20. yüzyıl kaynaklarından öğrendiğimiz kadarıyla, Dersim Alevileri'nin inançları ve fiiliyatı, Tahtacı ve İç Anadolu Alevi Türkleri'nin inanç ve fiiliyatından daha "aşırı" ve "syncretist" (daha çok İranî unsuruna sahip) görünür (bu tabii ki, daha çok, berikilerin inaçlarını daha iyi gizlemiş oldukları ya da tedricen daha çok İslamlaştırıldıkları gerçeğine bağlı olabilir).11 Ruh göçümüne (metempsychosis) inanç daha çok anılır; Ermeni yazar Andranig (1900), insan ruhlarının hayvanlarda nasıl yeniden doğduğuna dair birtakım şaşırtıcı hikayeler nakleder.12 Dersimliler de, Ehl-i Hak gibi, Ali'de ve muhtemelen Hacı Bektaş'ta tezahürden, daha ılımlı ancak kesinlikle daha önemsiz olmayan seyitlerin kutsal varlığına kadar, kutsal yeniden vücut bulmanın çeşitli türlerine açıkça inanırlar. Hiç de saf olmayan Mark Sykes, Dersim aşiretlerinin ismen Şii olmakla birlikte, kendisine panteist gibi göründüğünü yazar.13

    Güneşe ve doğaya tapınma Dersimliler'in hayatında en az ayin-i cem ve diğer Alevi ritüelleri kadar önemli bir yer tutmuşa benziyor.14 Andranig buna gezegenlere, şimşeğe ve yağmura, ateşe, suya, kayalara, ağaçlara ve diğerlerine tapınmayı da ilave eder (1900: 169). Anlatıma göre, Dersimliler her sabah güneş ışınlarının değdiği ilk noktada tapınmaya başlarlardı.15 1920'lerde bir geceyi Malatya yakınındaki bir Alevi Kürt köyünde geçiren Melville Chater, bu sabah tapınmasının çok az farklı bir tasvirini yapar: Köylüler güneşin doğuşundan önce kalktılar ve tarlalarında çalışmaya başladılar. "Güneş yükseldikçe, bütün erkekler, kadınlar ve çocuklar doğuya döndü; güneşin önünde eğilerek kibarca iyi bir gün diledikten sonra günlük işlerine yeniden devam ettiler." (Chater 1928: 498) Aynı köylüler aynı zamanda (belki sadece belli gecelerde) aya da taparlar: Geceleyin tüm köylüler, ayın görünmesini beklemek için, damlara çıktılar. Ay görünür görünmez, "Kürtler, önünde yavaşça başlarını eğmek ve yükselen gezegeni derinden selamlamak üzere aynı anda ayağa kalktılar; daha sonra taş merdivenlerinden indiler ve gecede kayboldular." (Chater 1928: 497) Dersimliler'in güneşe tapınması, özellikle aşağıda söz edilecek olan Yezidiler'in benzer adetlerini kuvvetle hatırlatır. Bu aynı zamanda, en azından 19. yüzyıla kadar Mardin ve Diyarbakır bölgelerinde varoldukları bilinen, şimdi nesli tükenmiş Şemsî (güneşe tapanlar?) mezhebini de akla getitir.16

    Bununla birlikte daha özgül Alevi dinsel adetleri Dersimliler'i Alevi Türkler'e yakınlaştırır. Gülbank ya da nefes'lerinin çoğu Türkçe'dir; ve 1920'den önce de kesinlikle öyleydi. Erzincan valisi olan ve bölgeyi çok iyi bilen Ali Kemali'ye göre, hiç Kürtçe gülbank yoktur (Kemali 1992: 154-155); Nuri Dersimi bunu doğrular ve Kureyşli ve Bamasor (Baba Mansur) soylarının seyitlerinin gülbank'ı "Zazaca'nın eski bir biçiminde" okuduklarını iddia eder (Dersimi: 1952: 24). 1949'da yazan Hasan Tankut Reşit, Dersimliler'in ancak çok yakın zamanda, Alişer ve Seyyid Rıza'nın kışkırtmaları ile, Türkçe nefes'i kendi dillerinden şiirlerle ikame etmeye başladıklarını öne sürer.17

    Dersim Alevileri'ni Alevi Türkler'e yakınlaştıran bir diğer adet, merkezi Hacı Bektaş tekkesi ile olan ilişkileridir. Burası Molyneux-Seel (1914: 66) tarafından Dersim dışındaki en önemli hac merkezi olarak gösterilmiştir.18 Kuramsal olarak, ortak aşiretlere rehber ve pir olan Dersimli seyitler, Hacı Bektaş'taki çelebi'yi mürşid'leri kabul ederler; ama fiiliyatta diğer soyların seyitlerini pir ve mürşid olarak benimserler ve Hacı Bektaş'la çok fazla ilgileri yoktur. Bununla birlikte Batı Dersim'deki üç küçük seyit soyu, Aguçan, Derviş Cemal ve Saru Saltık, Hacı Bektaş'ça tayin edilen halife'nin neslinden geldiklerini iddia ederler (Dersimi 1952: 27-28; Birdoğan 1992: 152-157).

    Türk mü, Kürt mü?

    Alevi Kürtler komşularınca genellikle Kızılbaş olarak adlandırılırlar. Cuinet'in geç 19. yüzyıl nüfus istatistiklerinde de, başka etno-linguistik ünvanlar kullanılmaksızın aynı adla yer alırlar. Bu ad onları, tabii ki, takipçileri çoğunlukla Türkmen olan Safaviler'le yakınlaştırır. Sümer, Safaviler'in Kızılbaş destekçileri üzerine çalışmasında (1976) sadece iki Kürt aşiret cemaatinden söz eder; ki bunlar görece önemsizdirler: Hınıslı ve Çemişgezekli cemaatleri. 16. yüzyılda bugünkü Tahran'ın güneyinde yaşayan, daha sonra Özbek saldırılarına karşı İran'ın kuzeydoğu sınırını korumak üzere Şah Abbas'ca Horasan'a gönderilen büyük bir Çemişgezek konfederasyonu olduğundan ötürü, ikincilerin çoğu Şah'ın ardından İran'a gitmiş olmalıdırlar.

    Alevi Kürtler, sadece bu iki aşiretten arda kalanların ardılları olamayacak kadar çokturlar. Bu, akla Dersimliler'in nereden geldikleri sorusunu getirir ve hem resmi tarih ekolüne bağlı olanlar hem de liberaler olmak üzere, birçok Türk akademisyence bu soruya verilen cevap, bunların Kürtleştirilmiş (ya da Zazalaştırılmış) Kızılbaş Türk aşiretleri olduğudur. Bu varsayım o kadar mantıklı görünür ki, bazı Batılı akademisyenlerce de hiç sorgulanmadan kabul edilmiştir (örneğin Mélikoff 1982a: 145). Bununla birlikte, Şafi Kurmanciler ile Zazalar arasında neredeyse hiç toplumsal ilişki varolmadığı gerçeği gözönünde bulundurulursa, bu aşiretlerin Kürtçe ya da Zazaca'yı kimden öğrenmiş olabileceklerini tahayyül etmek güçtür. Öte yandan Sivas'ta, Kürt ve Zaza Aleviler'in, Türkçe'yi hiç terketmemiş olan Alevi Türkler'le yakın ilişkileri vardır.

    Osmanlı öncesi ve erken Osmanlı tarihinde Heterodoks Kürtler

    Kürt aşiretlerin (mutlaka Safavi türünün olmasa da) Alevi dinsel fikirlerinin yayılmasındaki rolüne uzun süre değerinin altında paha biçilmiş gibi görünmektedir. Irène Beldiceanu-Steinherr'in arşiv araştırmasından elde ettiği bilgilere göre, ilk Betaşiler göçmen aşiret kabileleridir.19 Osmanlı metinlerinde (Bektaş, Bektaşlu, Bektaşoğulları adlarındaki) bu aşiret gruplarına sayısız atıfta bulunulur; ve bu metinler onlarla Sivas'tan Malatya, Maraş, Antep kavisi ile Halep ve Adana'ya uzanan ve hatta fazladan daha batıdaki mekanlar arasında ilişki kurar. Belki de daha şaşırtıcı olan, bu aşiretlerdeki Kürt unsura yapılan sarih atıftır. Cevdet Türkay onları Konar-göçer Türkmân Ekrâdi taifesinden, "göçmen Türkmen Kürtler" olarak tasnif eder.20 Aşiretler listesinde sıkça yer alan bu terim, karma yapılı aşiretlere atıf yapar görünmektedir.

    Xavier de Planhol'un ilk gözlemcilerinden biri olduğu üzere, 11. yüzyıl ve daha sonrasında sayısız Türkmen aşiretlerinin Doğu Anadolu'ya varışı, yoğun kültürel değişime ve (Kürtler'in iyi otlaklara doğru yaptıkları kısa mesafeli düşey göç ile Türkmenler'in yatay gezginliğini birleştiren) yeni bir tür pastoral göçebeliğe ve farklı kökenlerden küçük grupları birleştiren yeni aşiret oluşumlarına hız verdi. Karakoyunlu ve Akkoyunlu devletleri, Kürt klanları, görünüşe göre Türk unsurlu kendi aşiretlerine dahil etmiş olmalıdır; ve Osmanlı döneminde geniş bir aşiret konfederasyonu olan Boz Ulus'un Türk unsurlar kadar Kürt unsurlara da sahip olduğu bilinir. Yüzyıllar boyunca izleri sürülebilecek olan bazı aşiretler dillerini Türkçe'den Kürtçe'ye, ya da tam aksi şekilde değiştirdiler; bu aşiretlerin mensuplarının kompozisyonları da zamanla kaymış olabilir.21

    Sözde Bektaşi aşiretler, daha sonra Alevi Kürtler'le karşılaşacağımız bölgelerde bulunurlar. Ancak bunlar, şimdiki Alevi Kürtler'in oluşumunda yer alan sayısız Kürt aşiret unsurlarından yalnızca biri olmalıdırlar. Osmanlı kaynaklarında bazı temel Dersimli aşiretler adlarıyla yer alır. Örneğin Türkay, Lolan, Dirsimli ve (19. yüzyılda Dersimli aşiretlere atıfta bulunmak için kollektif olarak kullanıldığını gördüğümüz) Dujik/Duşik aşiretlerine dair sayısız vakıadan söz eder ve hepsini Ekrâd taifesinden olarak sınıflandırır; yalnızca tek bir büyük Dersim aşiretinin, Balaban'ın, Türk olduğu, Yörükan taifesinden olduğu söylenir -Balaban aşiretinin Zazaca konuşmasına rağmen, bugünkü komşularının kabul eder göründükleri bir ad.

    Türkmen aşiretlerin heterodoks fikirlere karşı giderilmesi olanaksız bir eğilimi varken, Kürt aşiretlerin, en azından Osmanlı İmparatorluğu'na dahil oldukları dönemde (kabaca 1515), sadık Sünniler olduğu fikri genellikle muhakkak addedilir. Kürtler'in mutaassıp Sünniler oldukları fikrini önde gelen Kürt aileleri ile Sultan Selim ve haleflerinin arasındaki ittifakı bozan diplomat İdris Bitlisi ortaya atmış olabilir. İdris ve oğulları Ebü'l-Fazl, Sa´dettin, Hüseyin ve Müneccimbaşı gibi onun izindeki diğer Osmanlı tarihçilerinin yanısıra egemen Kürt ailelerinin tarihçisi Şeref Han Bitlisi, Kürtler'in Safaviler'e karşı Osmanlılar'ı tercih etmesinin nedenini onların dinsel inançlarına bağlar.22 Sünni ortodoksluğun açıklanması Sultan'a sadakatin aşikar bir taahhütüydü; bu yüzden, Kürt tarihçilerin Kürtler'in ortodoks olduğu konusundaki ısrarı, kendilerinin ne olduğunu bildikleri şeyden çok, Sultan'ın inanmasını diledikleri şeyi yansıtıyor olabilir. Hayatının hatırı sayılır bir bölümünü Safaviler'in hizmetinde harcayan Şeref Han bile, -(Osmanlılar'a açıkça bir siyasal bir tehdit teşkil etmeyen) sayısız Yezidi'den söz etmekte tereddüt göstermemesine rağmen- Kürtler'in (Şii) heterodoksisinden nefret ettiğini vurgulamıştır.

    İleride Yezidiler'e dair birkaç şey söyleyeceğim, ama önce Kürtler arasında aşırı Şii fikirlerin varlığına dair bir iki yorum yapmak isterim. Aslında bunların, sözü geçen Kürt yazarların kabul eder göründüklerinden çok daha yaygın olduğuna dair belirtiler vardır. Hem Şeref Han'ın, hem de İdris'in memleketi olan Bitlis, kendi payına düştüğü oranda ortodoks olmayan düşünür yetiştirmiştir. 1450 civarında Giyathuddin al-Astarabadi'ce yazılan Hurifi metni İstivaname, şerî yükümlülüklerin halihazırda cennete yaşandıklarından dolayı gerçek müminleri bağlamadığını iddia eden sapkın bir öğretinin kaynağı olarak Derviş Hacı `İsa Bidlisi'den söz eder.23 Simav kadısının oğlu Şeyh Beddreddin'in fikriyatı üzerindeki etkilerin izi de aynı bölgeye doğru sürülebilir: Bedreddin'in asıl mistik hocası, Bitlis yakınındaki bir bölgeden gezgin bir alim olan Hüseyin Ahlati'dir.24

    Bugünkü Yezidi önderlerinin bazılarının dinlerini aşırı Ali karşıtı bir mezhep olarak sunmaları (hatta emirlerinin ailesine mensup bir kişinin adı Mu`aviye'dir), Alevi Kürtler'in ve Güney Kürdistan'daki Ehl-i Hak /Kaka'i'lerin fikir ve fiiliyatlarındaki yakın benzerlikleri görmemize engel olmamalıdır. Bugün soyları tükenmiş olan Şemsîler'in muhtemelen ziyadesiyle benzer bir dördüncü dine sahip olduklarına yukarıda değinilmişti.25 Her dinsel grup arasındaki ilişki, şu ana kadar varsayılandan daha içten olabilir. Bu yüzyılın ilk yıllarında Anadolu'yu dolaşarak kafataslarını inceleyen Alman antropolog Felix von Luschan, Aleviler'in ve Yezidiler'in, en azından bazı komşularınca, bir ve aynı mezhepten olarak algılandığını farkeder: Batı Kürdistan'da bazı yerlerde aynen Kızılbaşlar'a benzeyen insanlara Yezidi deniyor ve bunlar Kızılbaşlıkla hiçbir ilgileri olmadığını iddia ediyorlar; diğer yerlerde, Kahta'da Böilam Nehri'nde* ve yine Diyarbakır yakınlarında bana söylenenlere göre, Yezidi ve Kızılbaş aynı şeyi tanımlamak için kullanılan, biri Arapça diğeri Türkçe iki ayrı kelime. Bunun doğru olup olmadığını bilmiyorum; ancak, tahkik edebildiğim kadarıyla her iki grubun da itikat ve toplumsal durumları tamamen benzer. (von Luschan 1911: 231) (Erzincan'ın doğusunda) Tercan'da bir köyde söyleştiğim yaşlı bir Alevi Zaza, Yezidiler'le herhangi bir ilişkiyi reddetmekle birlikte, Melek Ta'us'un adını ve beni o zaman etkileyen Yezidi menşeli efsaneleri bilir görünüyordu. Luschan'ın Yezidiler'in "tamamen Kızılbaşlar gibi" olduğuna dair gözlemi, onların üzerindeki kafatasları incelemelerine dayanır. Anadolu'nun tüm sekter Şii gruplarının -Likya'nın Tahtacı ve Bektaşları'nın, İç Anadolu'nun Kızılbaşları'nın (ve onları çok andıranYezidiler'in) olduğu kadar, Ansariye'nin (örneğin Nusayri'nin)- kafataslarına ait indekslerin birbirlerine çok benzer olduklarını bulmuş ve komşuları olan Arap ve Kürt gruplarla aralarındaki farkı göstermek için karşılaştırmıştır. Kafataslarını incelediği tüm mezhepler kısakafalıdır (brachycephalic) ve tüm Sünni komşuları da uzunkafalı (dolichocephalic). Von Luschan, sözlerini ilk anılanların "dinlerini korumuş ve bu yüzden yabancılarla dış evlilikten sakınmış, böylece eski karakteristik özelliklerini korumuş olan eski homojen bir nüfusun arda kalanlarını" temsil ettiğini söyleyerek bitirir. (von Luschan 1911: 232)

    Benliğin yer değiştiren hayalleri

    Alevi Kürt aşiretlerin bazı yerel tarihçileri, özellikle Fırat, Rişvanoğlu ve Kocadağ, kendilerini en azından kısmen sözel geleneğe dayandırmaya çalışarak, aşiretlerinin Türk kökenlerini şiddetle vurgulamışlardır. Eserleri faydalı bilgi kırıntıları içerir; ancak, bu aşiretlerin resmi Kemalist tarih görüşü uyarınca Türklüklerini 'kanıtlama'ya yönelik siyasal saikli arzuları nedeniyle aşırı ihtiyatla kullanılmalıdırlar. Öte yandan Dersimi gibi diğer yerel tarihçiler Kürtlüklerini vurgulamışlardır ve yakın zamanlarda Dersim kökenli insanlar arasında Kürtlükten farklı bir unsur olarak Zazalığa vurgu yapan bir fikir ekolü vardır (Pamukçu, Selcan, Dedekurban).

    Cumhuriyet döneminden önce bu aşiretleri Kürt ya da Kızılbaş'tan başka bir şekilde adlandıran herhangi bir kaynağa rastlamadım.26 Erzurum'daki Rus konsolosu Jaba'nın kullandığı 19. yüzyıl ortalarına ait bir Kürt kaynağı, onları (merkezî Dersim'de bir dağın adı ve Dersim'in dağlık bölgesinin tümüne verilen bir ad olan Dujik Baba'dan sonra) Dujik Kürtler olarak adlandırır ve şunu ekler: "Türkler onları Dujik Kürtler ya da basit Kürtler (Ekrad) olarak adlandırırlarken, gerçek Kürtler de onlara Kızılbaş derler."27 Dersim'i 1866'da ziyaret eden Diyarbakır'daki Britanya konsolosu Taylor, münhasıran Kızılbaşlar'dan (ama özellikle alt gruplar olarak Şeyhhasanlı ve Dersimliler'den); bölgeye 1879'da giden Avusturyalı görevli Butyka, Dersim Kürtleri'nden ve daha dar anlamıyla "Seyit Hasanlı Kızılbaş Kürtleri"nden söz eder.

    Bununla birlikte, bu aşiretlerden en azından bazılarının yabancı kökenleri olduğunu ima eder görünen sözel gelenekler vardır. Taylor'a (1868: 318) halihazırda Şeyhhasan aşiretinin aslen Horasan'dan olduğu ve Dersim'e yakın zamanda Malatya yakınındaki Alacadağ bölgesinden geldiği söylenmiştir. (Taylor'a göre Dersimliler "aslen pagan bir Ermeni neslin" ardıllarıdırlar.) Kürt milliyetçisi Nuri Dersimi de çok daha yaygın olduğunu gördüğü bu geleneğe -zerre şüphe duymadan- işaret eder. Yalnızca Şeyhhasan değil ama bazı başka Dersim aşiretleri (Izoli, Hormek ve Sadi) de, temel seyit soyları Kureyşli ve Bamasoran gibi yüzyıllarca önce Horasan'dan gelmiş olduklarını iddia ederler (1952: 24-25). Dersimi bu Horasan kökenini, çoğu Kürdün Kürt olduğuna inandığı popüler Alevi kahramanı Horasanlı Ebu Müslim ve ikincil olarak Hacı Bektaş ile ilintilendirir. Bu, şüphesiz, söz konusu geleneğin bu kadar popüler olmasının ve seyitlerden onların 'müritleri' olan aşiretlere yayılmasının bir nedenidir: Horasan Aleviler'in anayurdu olarak bilinir. Dersimi bunun yanısıra, bu aşiretlerin bölgeye vardıklarında halen Zazaca konuştuklarını, hatta kendi zamanında bile sözde seyitlerin Türkçe konuşamadıklarını vurgular. Bu az bir ihtimalle, bu aşiretlerin Türk olduğunu iddia ederek teyit için Horasan bağlantısını gösteren resmi Türk tarih tezine üstü kapalı bir tepkidir. (Cumhuriyet döneminden önce insanların Horasanlılar'ı Türk kökenli saymadıkları görülmektedir.)

    1930'larda, birkaç aşiretin kendilerini Moğol işgalinden önce Doğu Anadolu'ya gelen askerî bir maceracı olan Celaleddin Harzemşah'ın askerlerinin ardılları saydıkları söylenir.28 1930'ların başına ait bir Türk istihbarat raporu, Pülümür bölgesindeki yaşlı erkeklerin hala Celaleddin Harzemşah'a dair efsaneleri hatırladıklarını, Dujik Baba Dağı'nın onun mezarı olarak sayıldığını ve bu yüzden aynı zamanda Sultan Baba olarak da bilindiğini kaydeder.29 Bunun yaşayan bir efsane mi; yoksa yakın zamanda, Horasan temasına tarihsel olarak mümkün Türk soyları ile aslında olmayan şeyler ilave eden amatör bir tarihçi tarafından icat edilen bir şey mi olduğu benim açımdan sarih değildir.30

    Her ikisinde de Sünni Müslüman dayanışmasına kuvvetli bir münacaatın yapıldığı Birinci Dünya Savaşı ve Türkiye'nin Bağımsızlık Savaşı, bir bütün olarak Dersim toplumu üzerinde bir etki yaratmamıştır. Ruslar'a ve Ermeniler'e karşı mücadelede güçlerini Dersimliler'le ikmal etmek isteyen ve Dersimli Aleviler'in Bektaşi köylüler gibi olduğuna inanan Jön Türkler, Dersimliler'i savaşa teşvik etmesi için Bektaşi Çelebi Celaleddin Efendi'nin yardımına müracaat ederler. Çelebiye eşlik eden Nuri Dersimi'ye göre, bu çabalar, merkez Bektaşi tekkesinin Dersim'de çok az bir etkiye sahip olduğunu kanıtlayacak şekilde neredeyse tamamen başarısız olmuştur (1952: 94-103). Fırat (1970) kendi aşireti olan Hormek'in, aktif olarak yer aldığını öne sürer; ancak, kitabının savunma mahiyetinde olan niteliği bundan bir miktar şüphe duyulmasını haklı kılar.

    Bağımsızlık Savaşı'na da olsa olsa isteksiz bir katılım vardır. Baki Öz'ün Doğu Anadolu Alevileri'nin bu erken dönemde Mustafa Kemal'i Ali'nin ve Hacı Bektaş'ın don değiştirmesi olarak kabul ettiklerine dair iddiası (1990: 29) muhtemelen bir tarih hatasıdır ve daha sonraki bir döneme atıfta bulunur. Bölgenin ilk cumhuriyet valilerinden biri olan ve kitabını savaştan sadece on yıl sonra yazan Ali Kemali, daha güvenilir bir kaynaktır ve o sadece Ankara hükümetine karşı bölücü Kürt isyanlarından söz eder. Mustafa Kemal'in kimi önemli aşiret reislerini atamaya ve milletvekili yapmaya çalıştığı doğrudur. Ancak Kemalist hareket (Sünni) Müslüman bir hareket olarak göründüğü müddetçe, Dersim'de çok fazla şevk yaratmamış; yeni bir hükümet olması, sıradan Dersimli Alevi için onu sadece daha az çekici kılmıştır.

    Kürt milliyetçiliği bu dönemde Dersim ve Sivas halkları arasında belirgin bir takipçi kitlesi bulmuştur. Yeni doğan Türkiye'de kesinlikle milliyetçi Kürt kimliği olan ilk ayaklanma, Dersim'den de bir miktar yankı bularak, Koçgiriler arasında zuhur etmiştir.31 Kürdistan Te`ali Cemiyeti'ni örgütleyenlerden biri olan Nuri Dersimi, Sivas'ta sadece Kurmanci ya da Zazaca konuşan Aleviler'in değil; ama aynı zamanda -Türk olarak görülen yeni Ankara hükümetine açıkça muhalefet eden- Alevi Türkler'in de Kürt milliyetçi birliğine katıldığını ve kendilerini Kürt olarak adlandırmaya başladıklarını nakleder (Dersimi 1952: 64-65). Bunun bir Kürt isyanı olduğu, (Kürt'e Kürt diyen son Türk yazarlardan biri olan) Ali Kemali tarafından da kabul görür. Ama, Dersimi'nin Alevi Türkler'e dair gözlemleri ve isyanın Sünni Kürtler arasında destek bulmaması göz önünde bulundurulduğunda, bu bir Kürt isyanı olduğu kadar açıkça bir Alevi isyanıdır da. En karizmatik önder olan Alişêr, yukarıda söylendiği gibi, aynı zamanda yöneliminin laik Kürt milliyetçisi değil, Alevi ve Kürt olduğunu gösterir bir şekilde, Türkçe yerine Kurmanci dilinde nefes derlemeye başlar.

    Uzun bir çatışma tarihine sahip oldukları Sünni Zazalar ve Kurmanci konuşanlarla çevrilmiş olan daha doğuda (Bingöl, Muş, Varto) yaşayan Alevi Kürtler, kendilerini Kürt addetmeye daha az meyillidirler. Geleneksel düşmanları, hem milliyetçi hem Sünni Kürt nitelikli Şeyh Sait isyanında yer aldıkları zaman, bu aşiretler, özellikle Hormek ve Lolan, Kürtler'e karşı çıkarak Kemalist hükümetle kaderlerini birleştirdiler (Fırat 1970[1945]). Bu aşiretlerin egemen seçkinlerinin bir kısmı, en azından 1930'lardan bu yana kesin olarak kendilerini Türk olarak tanımladılar; bunun sadece Kürtler'in yokluğunu iddia eden resmi görüşe bir cevap mı olduğu, yoksa eski bir kökene mi dayandığı henüz bilinememektedir. (Bununla birlikte, Osmanlı kaynaklarında bu aşiretler Kürt olarak anılırlar.)

    Resmi tarih Alevi Kürtler'i tanımlıyor

    Kemalizm'in Kürtler hakkındaki görüşü, her zaman içsel çelişkilerle dolu olmuştur. Bir yandan resmi görüş onların Türk olduklarını iddia ederken; öte yandan, Türk olmadıkları için onlara hiçbir zaman güvenilmemiş ve onları asimile ederek Türk olmayan özelliklerini kaybettirmek için kasti girişimlerde bulunulmuştur. Alevi Kürtler'e karşı tutum çok daha paradoksal ve tutarsız olmuştur. Alevi olduklarından ötürü, bir yandan İslam'ın gerçek bir Türk versiyonuna bağlı oldukları için ve Kemalistler'in laikleşme programının doğal müttefikleri olarak selamlanmışlar; öte yandan, Zazalıkları ve Kürtlükleri onları yabancı ve güvenilmez kılmıştır. Alevi Kürtler'in dinsel törenlerde kullandıkları dilin Türkçe olduğu gerçeği, onların kolay asimile olacaklarına dair umut verici ihtimaller sunar görünmekle birlikte, Alevi Kürtler'in devlete muhalefetlerinin tarihi onları ziyadesiyle şüpheli kılmıştır. Nitekim, 1930'ların başında Jandarma tarafından Dersim üzerine hazırlanan bir çalışmada şu gözlemler yer almıştır: [Zaza alevilere gelince:] Bunlarda mezhep ve adet dili Türkçedir. Ayinlerde iştirak edenler Türkçe konuşmak mecburiyetindedir. Bu mecburiyettirki alevi zazalık asırlardan beri ihmal edildiği halde türklükten pekte uzaklaşmamış Dersim alevileri arasında cevap istememek şartile Türkçe meram anlatmak mümkündür. Şayanı nazar ve esef olan nokta şudurki 20-30 yaşından yukarı yaşlı her fertle Türk dili ile mütekabilen anlaşmak ve dertleşmek mümkün olduğu halde bunun [... (?)] türk dili tamamen Zazalaşmakta ve hale 10 yaşında küçük çocuklarda ise türk diline rastlamak imkânı kalmamaktadır. Bu netice Dersim alevi türklerinin de benliklerini kaybetmeye başladıklarına ve ihmal edilirse günün birinde Türk dili ile konuşana tesadüf edilemeyeceğine delildir. (Jandarma Umum Kumandanlığı ty: 38-39) Böylece Alevi Zazalar tedricen Zazalaştırılmış, Türk kökenliler olarak sunulurlar. Bununla birlikte, hemen ardından gelen paragraf onları Türklük'ten ayıranın dilin ötesinde bir şey olduğunu iddia eder: Aleviliğin en kötü ve tefrika değer cebhesi Türklükle aralarında derin uçurumdur. Bu uçurum kızılbaşlık itikatıdır. Kızılbaş, Sünni müslimini sevmez, bir kin besler, onun ezelden düşmanıdır. Sünnileri rumi diye anar. Kızılbaş ilahi kuvvetin hamili bulunduğunu ve imamların sünnilerin elinde işkence ile öldüğüne itakat ederler. Bunun için sünnilere düşmanıdır. Bu okadar ileri gitmiştirki kızılbaş Türk ile sünni ve Kürt ile kızılbaş kelimesini aynı telâkki eder. (Jandarma Umum Kumandanlığı ty: 38-39; vurgular bana ait.) Bu son gözlem, Fırat'ın iddiası gibi daha sonra özür diler mahiyette yazılanların tam tersidir: Dersimliler için, Kürt ile Kızılbaş ve Türk ile Sünni özdeştir.

    Alıntılanan rapor, resmi tarihin asli mimarlarından biri olan Hasan Reşit Tankut'un eserine çok şey borçludur.32 Hasan Reşit Tankut, 1920'lerin sonlarından 1960'lara dek, 'etnopolitika' üzerine birçok araştırma raporu ve diğer etnik grupların nasıl Türkleştirileceği gibi siyasa önerileri yazdı. Daha önce yayımlanmamış, büyük ölçüde gizli eserlerinin bir kısmı yakın zamanda Mehmet Bayrak tarafından yayımlanmıştır (1993, 1994). Yukarıdaki alıntılar, 1928 yılında, muhtemelen Tankut tarafından Birinci Umum Müfettişi (o dönemin 'olağanüstü hal valisi') İbrahim Tali'ye sunulan anonim raporda yer alan görüşleri tekrar eder. Doğu Anadolu'yu çok iyi bilen Tankut, gizli raporlarında Kürtler'in Türk olduklarını asla iddia etmedi; ancak, Aleviler'in dinsel törenlerde Türkçe kullanmalarının, -Şafi Zazalar'a nispeten- onları asimile etmeyi kolaylaştıracağını yazdı (Bayrak 1993: 510-523; özellikle 515).

    Tankut, tümünü Kürt terimi altında toplamakla birlikte, bütün yazılarında Sünniler ile Aleviler, Kürtler ile Zazalar arasında belirgin bir ayrım yaptı. Hem Şafi, hem Alevi Zazalar'a dair bir çalışmasında (1994a), bunların dinlerinin (Tanrı için 'Homay' kelimesini kullanmalarının misal teşkil ettiği) İranî arkaplanını vurguladı. Aleviler'in inancındaki Zerdüştçü etkileri açıkça benimsemesine rağmen, onların kökensel olarak Türk olduklarını ve yeniden Türk yapılabileceklerini (yapılmaları gerektiğini) düşünmüştür. Tavsiyesi, daha kolay Türkleştirilebilmeleri için, (Sünni) Zazalar'ın, Kurmanciler'in ve Dersim Alevileri'nin mümkün olduğu kadar birbirlerinden ayrı tutulmalarıdır. 1960 darbesinin şafağında yazılmış bir siyasa raporunda, Zazalar ile Kurmanciler'in yerleşim bölgeleri arasındaki 50 kilometrelik geniş koridora Türkler'i yerleştirerek, aralarına kelimenin tam anlamıyla bir takoz konmasını önermiştir (1994c).

    Kendini Zaza, Alevi ve Dersimli olarak tanımlayan etnik kimlikler

    Kürt milliyetçiliğinin 1960'ların sonu itibariyle kitlesel bir hareket ortaya çıkışı, birçok Alevi Kürt'ü öncelikli olarak Kürtlük'lerini öne sürmeye ikna etti. Dersimliler güya bütün Kürt yapılanmalarında çok iyi temsil edildiler; gerilla savaşına hazırlandığına ve 1971'de Irak'ta gizemli bir şekilde öldürüldüğüne inanılan karizmatik solcu milliyetçi önder Dr. Şivan (Sait Kırmızıtoprak), sadece bir Dersimli değildi; aynı zamanda Hormek aşiretine mensuptu ki, aynı aşirete mensup olan M. Ş. Fırat Türk oldukları konusunda ısrar etmiştir. Birçok genç Alevi Kürt'ün (TİKKO/TKP-ML'nin en etkilisi olduğu) özgül olarak Kürt olmayan sol örgütlerde etkin olarak yer almayı tercih ettikleri doğrudur; ancak Kürtlüklerinden asla şüphe etmemişlerdir. Kuşkusuz, en azından kısmen Kürt ve solcu partilerin altyapılarındaki tahribatın ve yeniden yapılanmadaki sorunlu sürecin bir sonucu olarak, bu durum 1980'lerde değişmeye başladı.

    Türkiye'de yeni ortaya çıkan Zaza ve Alevi milliyetçilikleri, Kürt milliyetçiliğinin gelişmesiyle diyalektik bir ilişkinin parçasıdır. Büyük şehirlerde modern bir Kürt bilinçliliğine ivme kazandıran şehirleşme ve göç süreci, aynı zamanda Alevi köylüleri de (Türkçe konuşanlar gibi, Kürtçe ve Zazaca konuşanları da) bölgenin Sünni kasabalarına getirmiş ve kısıtlı kaynaklar için Sünni komşularıyla doğrudan mücadele etme durumunda bırakmıştır. 1970'lerin siyasal kutuplaşması, sağcı ve solcu radikallerin bu cemaatleri ikmal bölgeleri olarak seçerek, karşılıklı şeytanlaştırmaya katkıda bulunmalarıyla ("faşist" Sünnilere karşı "komünist" Aleviler) Sünni-Alevi zıddiyetini şiddetlendirdi. Bir dizi kanlı Sünni-Alevi çatışmasının, ki belki Alevi karşıtı katliamlar olarak adlandırmak daha doğru olur, ortak bir Alevi bilinçliliğini güçlendirmede etkisi büyük oldu.33 Bu çatışmaların yer aldığı bölgede, Kürt ya da Türk olmak çok da önemli değildi; kişinin asli kimliği dinsel olandı. Bu ayrışmanın iki her tarafında da -Pan-Türkçü Milliyetçi Hareket Partisi'ni destekleyen Kürtler'in ve Kürt olduklarını iddia eden Türkçe konuşan genç Aleviler'in durumunda olduğu gibi şaşırtıcı bir olguya ivme kazandıran- hem Türkler hem Kürtler vardı.

    1980'ler Aleviliğin, Batı Avrupa'daki Türk ve Alevi göçmen cemaatler arasında gerçek bir kültürel ve dinsel yeniden doğuşuna tanıklık etti. Farklı eğilimlerden eylemciler, -solcular, Sünni Müslümanlar, faşistler, Kürt milliyetçileri- daha önceden bu cemaatleri örgütleme girişimlerinde bulunmuşlardı, ancak Türkiye'deki 1980 askeri darbesi gerçek bir dönümü simgeler. Öngörülemeyen sayıda tecrübeli örgütçü, sığınmacı olarak Batı Avrupa'ya geldi. Bunlar arasında en başarılı olanlar, radikal Sünni Müslümanlar ve daha sonra içlerinden PKK'nin tedricen baskın hale geleceği Kürt milliyetçileriydi. Bu arada Türkiye'deki rejim, belli başlı cami federasyonlarını alarak ve Sünni İslam'ın "Türk-İslam sentezi" olarak bilinen aşırı muhafazakar ve milliyetçi kanadını destekleyerek göçmen cemaatler üzerinde yeniden denetim sağlama çabasına girdi.

    Uzun zaman kimliklerini gizli tutmalarının ve hatta dinsel aidiyetlerini gizlemelerinin ardından, Aleviler'in de örgütlenmeye başlamaları, muhtemelen Almanya'da artan dinsel Sünni etkinliklerine bir tepki ve kısmen de bir özentidir. İlk defa büyük Alevi dinsel törenleri kamuya açık olarak düzenlendi (Cumhuriyetçi Türkiye'de bu törenler resmi olarak yasaklanmıştı ve olsa olsa yarı gizli düzenleniyordu). Alevi örgütleri kuruldu ve bu örgütler, daha önceleri çeşitli solcu ve Kürt yapılanmalarda ön planda yer alan birçok genç Alevi'yi çekti. Küçük solcu örgütlenmelerden birkaçının mensupları tamamen Alevi'ydi; bu tarihten sonra bunlar da Marksist-Leninist kimliklerinin yanısıra Alevi kimliklerini vurgulamaya ve Alevistan'dan kendi yurtları olarak söz edecek kadar, Aleviler'in bir tür ulus olduğunu düşünmeye meylettiler.34 Dışarıdaki bu faaliyetler, tedrici siyasal liberalleşmenin, dinsel ve toplumsal Alevi örgütlerinin kuruluşunu mümkün kıldığı Türkiye'de de Alevi uyanışını harekete geçirdi.

    Türk hükümeti 1980'lerin sonunda, Aleviler'e yatıştırıcı jestlerde bulunmaya başlayarak, cemaatin devletten yabancılaşmasını nötralize etmeye ve radikal Kürt hareketi PKK'nin Kürt (ve Zaza) Aleviler arasında daha fazla destek kazanmasını önlemeye yönelik geçirgen bir çaba ile onlara, kesin bir biçimsel tanınma sundu. Aslında, PKK'nin kuruluşunu gerçekleştirmekte büyük zorluklarda karşılaştığı ve her zaman diğer siyasal radikal hareketlere yarışmak zorunda kaldığı bölge, büyük ölçüde Zazaca konuşanların ve Aleviler'in bulunduğu Dersim'di (şimdiki Tunceli ili ve komşu bölgeleri). Dersim halkı, en azından 1960'lardan beri, her zaman Kürt milliyetçiliğinden ziyade solcu radikalizme meyilli olmuştu. Başlangıçta militan bir şekilde din karşıtı olan PKK, 1980'lerin ortalarında, Sünni bölgelerde daha çok halk desteği bulmaya yönelik başarılı bir girişimle, gittikçe Sünni İslam'a karşı uzlaşmacı bir tavır benimsedi. Bu aşikar bir şekilde, PKK'nin Aleviler arasındaki popülerliğine bir katkıda bulunmadığı gibi muhtemelen Alevi öznelliğini güçlendirdi.

    PKK'ye göre, tüm Alevi uyanışı, Kürtler arasına ayrımcılık ekmek için doğrudan devletçe yönetiliyordu ve buna ön ayak olanların tümü ajandı. Bu aynı zamanda, Aleviler'in PKK'den soğumalarına yol açacak şekilde, partinin kendi saflarındaki Aleviler'den kuşkulanmasına ve onların tasfiyesine yol açtı. Dinsel boyutunun gittikçe daha fazla farkına vararak, asli bir kimlik olarak Aleviliğe yeniden yapılan vurgu, büyük ölçüde Sünni köktenciliğine ve kapsayıcı Kürt milliyetçiliğine karşı bir tepkidir.

    Her ne kadar bazen başka etnik sadakatler altında örtülü olsa da, her zaman müstakil bir Alevi bilinçliliği olagelmiştir. Bununla birlikte, şu anki Zaza milliyetçiliği tamamen yeni bir şeydir; ve buna kendilerini Kürt olarak tanımlayan sayısız Zazaca konuşan insan tarafından şiddetle karşı çıkılmaktadır. Zaza milliyetçiliğinin ortaya çıkış koşulları için, (olanların tümünü Türk istihbarat servislerinin işi olarak gören popüler komplo kuramına inanmadıkça) Türkiye'den ziyade, yeniden Batı Avrupa'daki göçmen cemaatlere bakmamız gerekecek.

    Türkçe dışında tüm yerel dillerin yasaklandığı Türkiye'de, kişinin kökensel olarak Kurmanci ya da Zazaca konuşması önemli görünmemiştir. Buna karşılık Avrupa'da, Kürt eylemcilerin göçmen Kürt işçilerini harekete geçirebilmek için bulundukları girişimlerden biri, Türkiye'den göçmen olarak gelen herkesin ana dilinin Türkçe olmadığının resmen tanınması ve Kürtçe'nin okullarda eğitim için ana dillerden biri sayılması için, ana dilde eğitimdir. Bu, Zazaca konuşanları kaba bir ikilemle karşı karşıya bırakmıştır: Onlar da çocuklarına Alman okullarında "ana dil" olarak Türkçe yerine Kurmanci öğretilmesini talep etmeli midirler? Bazıları, kendi bölgelerinde kendilerinden önceki kuşaklar her zaman Kurmanci'yi lingua franca olarak öğrenmiş oldukları için bunu talep ettiler; ancak belirgin bir huzursuzluk baki kaldı. Bu, Zazaca konuşanlarla Kurmanci konuşanların çıkarlarının açıkça özdeş olmadığı bir meseleydi.

    Çatışma tohumları içeren benzeri bir diğer mesele, Türkiye'de ve özellikle Avrupa'da sürgünde basılan Kürt gazetelerinde kullanılacak dildi. 1960 ve 1970'ler boyunca birkaç gazete yayımlandı ve birçoğu, en fazla bir Kürtçe şiire yer vererek tamamen Türkçe yayımlanmış gazetelerdi.35 Türkçe'ye hiç yer vermeyen ilk dergi İzmir'de yayımlanan, kısa ömürlü olmuş kültür dergisi Tirêj'dir. Bu aynı zamanda, küçük bir Zazaca bölümü olan ilk önemli modern Kürt dergisidir.36 1980 askeri darbesinin ardından, Türkiye'de Kürtçe yayımcılık faaliyetleri artık mümkün olmamış; ancak yazarlar ve gazeteciler Avrupa'da sürgünde, özellikle İsveç'te faaliyetlerine devam etmişlerdir. Burada Kurmanci edebiyatında gerçek bir uyanış yaşanmıştır. Çocuk kitapları, halk masalları derlemeleri, ilk romanlar basılmış ve her türden birçok gazete yayımlanmıştır.

    İran devrimi ve Irak-İran savaşı da Kürdistan'ın diğer bölgelerinden çok sayıda entellektüeli göçmen olarak Avrupa'ya getirmiştir. Yirminci yüzyılın başından beri ilk defa, önemli ölçüde ortak Kürt kültürel faaliyetleri gerçekleşmiştir. Paris'te, önemli bir kütüphaneye ve yayımlanan değişik dergilere sahip ilk önemli Kürt enstitüsü olan Kürt Enstitüsü kurulmuştur. Ortak bir standart dile dair eski rüya yeniden su yüzüne çıkmış; ancak ne Kurmanci ne de Sorani konuşanlar ötekine imtiyaz tanımadıklarından, Kürdistan'ın tüm kesimlerinden okuyucuları hedef alan dergiler, hem Kurmanci hem de Sorani dillerinde bölümlere yer vermişlerdir. Kürt Enstitüsü'nce yayımlanan edebiyat dergisi daha sonra üçüncü Kürt dili olarak Zazaca bir bölüm yayımlamaya karar vermiştir.37 Bu, siyasal nedenlerden ötürü dilsel ayrımcılığa şiddetle muhalefet eden belli milliyetçi entellektüel çevrelerde sert olumsuz tepkilere yol açmıştır. Bunların bir kısmı, sentetik bir birleşik Kürt dili için çalışmış; diğerleri iki yazılı Kürt diline tahammül edebileceklerini düşünmüşler; ancak daha önce neredeyse hiç yazılı geleneğe sahip olmayan Zazaca'yı bir diğer yazılı dil olarak geliştirmenin Kürt ulusu arasına ayrılık tohumları ekmek olacağına karar vermişlerdir.

    Yazılı Zazaca'nın geliştirilmesi ya da yasaklanmasına dair tartışma, sürgündeki Zaza entellektüellerinin küçük çevresinde, fikir ayrılıklarına yol açan büyük bir etki yarattı. 1980'lerin sonunda ilk Zaza dergisi yayımlandı ve kesinlikle Kürtçe değildi. Dergide Zazaca, Türkçe, İngilizce makaleler vardı; ama Kürtçe yoktu. Zazalar'dan, kimlikleri uzun zamandan beri sadece Türk devletince değil, Kürtler'ce de reddedilen ayrı bir halk olarak söz ediyor; ve coğrafi bir ad olarak Kürdistan terimini reddettiğini belirterek, Zazalar'ın eski yurdu için Zazaistan kelimesini icat ediyordu.38 Derginin ilk başta çok küçük bir okuyucu çevresi oldu; ama kızgın Kürt tepkileri her şeye rağmen derginin söylediği bir söz olduğunu gösterdi ve tedricen artan sayıda Zaza derginin görüşlerini benimsedi. Halen örgütlü bir milliyetçi Zaza hareketi görünmemektedir; ama, hepsi Zazalar'ın Kürtler'den farklı olduklarını iddia eden, Avrupa'da yayımlanan iki yeni dergi ve Türkiye'de yakın zamanda çıkan bir dizi kitapçık ile yayımcılık faaliyetleri giderek artmaktadır.39

    Tartışma hala gelgit halindedir ve tartışmada taraf olanlar görüşlerini gözden geçirmeyi sürdürüyorlar. Sürgündeki Zaza Alevi eylemcilerinin önde gelenlerinden Seyfi Cengiz, yeni siyasal ve kültürel dergisi Desmala Sure'nin ilk sayısının giriş makalesinde, milliyetçi Zaza-Alevi bir duruşa nasıl ulaştığını yazdı. Dergi, 'Dersim Komünist Hareketi'ni ya da (Zazaca) 'Kırmanc Komünist Hareketi'ni -Kırmanc Dersim'deki Zazalar'ın kendi dillerinde kendilerini tanımladıkları kelimedir- temsil ettiği iddiasındadır. Cengiz şunları söyler: "Bir ara Dersim isyanlarının 'ulusal' olmadıklarını söylemiştim; fakat bu görüşü çoktan bıraktım. Dersim isyanlarını 'Zaza Hareketleri' olarak tanımıştım bir yazımda. Şimdi bu noktada bir düzeltme yapmam gerekiyor: Dersim isyanları Kırmanc-Alevi isyanlarıdır. Koçgiri isyanını da Dersim isyanları arasında düşünüyorum. Koçgiri, Batı Dersim'in bir parçasıdır. Şeyh Sait isyanına ulusal bir isyan diyorum şimdi. Şeyh Sait isyanının bir Zaza isyanı olduğunu söylemiştim 1987'de. Bu görüşümü koruyorum." Tüm bu ayrımcılığa karşı PKK, kişinin asla [Kürt] kimliğini unutmaması gerektiği uyarısı ile (adını Aleviler'e yönelik olarak belirlediği) Zülfikar sancağını kaldırdı. Alevi köylülerle, özellikle Kürtçe ve Zazaca konuşanlarla, gene Aleviliğin devlet tarafından hükmedilen türü olarak görülen Bektaşilik arasındaki ilişkilere son vermek üzere bir girişim başlattı.


    Kaynaklar

    Andranig 1900: Tersim. Tiflis.

    Andreasyan, Hrand D. 1964: Polonyalı Simeon'un Seyahatnamesi 1608-1619. İstanbul: İÜ Edebiyat Fakültesi Yayınları.

    Anon 1994: "Birinci Umumi Müfettişliğin isteğiyle hazırlanan Dersim yöresi aşiret yerleşim listesi", Mehmet Bayrak (der.), Açık-gizli/resmi-gayriresmi kürdoloji belgeleri içinde. Ankara: Öz-Ge. ss. 271-294.

    Anon 1995: Forced evictions and destruction of villages in Dersim (Tunceli) and the western part of Bingöl, Turkish Kurdistan, September-November 1994. Amsterdam: SNK.

    Asatrian, G. S. & Gevorgian, N. Kh. 1988: "Zaza miscellany: Notes on some religious customs and institutions", A green leaf. Papers in honour of Proffesor Jes P. Asmussen [=Acta Iranica, XII] . Leiden: Brill. ss. 499-508.

    Avcı, A. Haydar 1993: "Devlet ve Alevilik", Berhem, 6-7, ss. 19-30.

    Babinger, Franz 1921: "Schejch Bedr ed-Din, der Sohn des Richters von Simav", Der Islam, 11, ss. 1-106.

    Barnum, Rev. H. N. 1890: "The Kuzzel-bash Koords", Missonary Herald, 1890, ss. 343-346.

    Başbuğ, Hayri 1984a: İki Türk boyu Zaza ve Kurmancalar. Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü.

    Başbuğ, Hayri 1984b: Göktürk-Uygur Zaza Kurmanç lehçeleri üzerine bir araştırma. Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü.

    Bayrak, Mehmet (der.) 1993: Kürtler ve ulusal-demokratik mücadeleleri. Gizli belgeler - araştırmalar - notlar. Ankara: Öz-Ge.

    Bayrak, Mehmet 1994: Açık-gizli / resmi-gayriresmi kürdoloji belgeleri. Ankara: Öz-Ge.

    Bender, Cemşid 1991a: Kürt tarihi ve uygarlığı. İstanbul: Kaynak yayınları.

    Bender, Cemşid 1991b: Kürt uygarlığında Alevilik. İstanbul: Kaynak Yayınları.

    Berhem Redaksiyonu 1992: "Bazı olumsuz propaganda, eleştiri ve yakıştırmalar üzerine", Berhem, 3 (Eylül), ss. 6-11.

    Beşikçi, İsmail 1990: Tunceli kanunu (1935) ve Dersim jenosidi. İstanbul: Belge Yayınları.

    Birdoğan, Nejat 1992: Anadolu ve Balkanlarda Alevi yerleşmesi: ocaklar - dedeler - soyağaçları. İstanbul: Alev Yayınları.

    Blau, O. 1862: "Nahrichten über kurdiche Stämme - III: Mittheilungen über die Dusik-Kurden", ZDMG, 16, ss. 621-627.

    Brant, J. 1836: "Journey through a part of Armenia and Asia Minor 1835", Journal of the Royal Geographic Society, 6.

    Bruinessen, Martin van 1989: "The ethnic identity of the Kurds", Peter A. Andrews, Ethnic groups in the Republic of Turkey içinde. Wiesbaden: Dr. Ludwig Reichert, ss. 613-621.

    Bruinessen, Martin van 1992: "Kurdish society, ethnicity, nationalism and refugee problems", Philip G. Kreyenbroek & Stephen Sperl (der.), The Kurds: A contemporary overview içinde. London: Routlegde. ss. 33-67.

    Bruinessen, Martin van 1994a: "Genocide in Kurdistan?: The supression of the Dersim rebellion in Turkey (1937-38) and the chemical war against the Iraqi Kurds (1988)", George J. Andreopoulos (der.), Genocide: Conceptual and historical dimensions içinde. University of Pennsylvania Press. ss 141-170.

    Bruinessen, Martin van 1994b: "Nationalisme kurde et ethnicitiés inta-kurdes", Peuples Méditerranéens, 68-69, ss. 11-37.

    Bruinessen, Martin van (hazırlanıyor): "Satan's psalmists: Some heterodox beliefs and practices among the Ahl-e Haqq of the Guran District".

    Bulut, Faik (der.) 1991: Belgelerle Dersim raporları. İstanbul: Yön Yayıncılık.

    Bumke, Peter 1979: "Kızılbaş-Kurden in Dersim (Tunceli-Türkei). Marginalität und Häressie", Anthropos, 74, ss. 530-548.

    Bumke, Peter 1989: "The Kurdish Alevis - boundaries and perceptions", Peter A. Andrews, Ethnic groups in the Rebublic of Turkey içinde. Weisbaden: Dr. Ludwig Reichert. ss. 510-518.

    Butyka, Desiderus 1892: "Das ehemalige Vilajet Derssim", Mittheilungen der Kaiserlich-Königlichen Geographischen Gesellschaft, 35, ss. 99-126, 194-210.

    Cahen, Claude 1968: Pre-Ottoman Turkey. London: Sigwick & Johnson.

    Campanile, Giuseppe 1818: Storia della regione de Kurdistan e delle sette ivi esistenti. Napoli: Fratelli Fernandes.

    Chater, Melville 1928: "The Kızılbash clans of Kurdistan", National Geographic Magazine, 54.

    Dedekurban, Ali Haydar 1994: Zaza halk inançlarında "kült"ler. Ankara: Zaza Kültürü Yayınları.

    Dersimi, M. Nuri 1952: Kürdistan tarihinde Dersim. Halep: Anı Matbaası.

    Dersimi, M. Nuri 1992: Dersim ve Kürt Milli Mücadelesine dair hatıratım, sadeleştirerek, notlayarak ve resimleyerek yayına hazırlayan Mehmet Bayrak. Ankara: Öz-Ge Yayınları.

    Düzgün, Mustafa 1988a: "Torey ve adete Dersimi", Berhem, 1, ss. 34-40.

    Düzgün, Mustafa 1988b: "Torey ve adete Dersimi", Berhem, 2, ss. 18-27.

    Düzgün, Mustafa 1993: "Sivas katliamı ve Alevi sorunu", Berhem, 6-7, ss. 7-18.

    Düzgün, Mustafa & Comerd, Munzir & Tornecengi Hawar 1992: Dêrsim de diwayi, qesêpi-kalikan, erf u mecazi, çibenoki, xeletnayêni [Dersim'de dualar, atasözleri, mecazlar, bilmeceler, şaşırtmacalar]. Ankara: Çapxane Berheme.

    Feber, Oda & Grässlin, Doris 1988: Die Herrenlosen: Leben in einem kurdischen Dorf. Bremen: edition CON.

    Fırat, M. Şerif 1970: Doğu illeri ve Varto tarihi, 3. baskı. Ankara: Kardeş Matbaası.

    Izady, Mehrdad R. 1992: The Kurds: A concise handbook. Washington: Taylor & Francisç.

    Jaba, Alexander 1860: Recueil de notices et récits kourdes. St. Petersbourg.

    Jandarma Umum Kumandanlığı (tarih yok):[c. 1935] Dersim [Gizli ve zata mahsustur]. Ankara: T.C. Dahiliye Vekaleti Jandarma Umum Kumandanlığı.

    Kemali, Ali 1932: Erzincan tarihi: tarihî, coğrafî, içtimaî, etnografî, idarî, ihsaî tetkikat tecrübesi. İstanbul: Resimli Ay Matbaası.

    Kemali, Ali 1992: Erzincan: tarihi, coğrafi, toplumsal, etnografi, idari, ihsal, inceleme araştırma tecrübesi. İstanbul: Kaynak Yayınları.

    Kieser, Hans-Lukas 1993: Les Kurdes alévies face au nationalisme turc kémaliste. L'alévité du Dersim et son role dans le premier soulévement kurde contre Mustafa Kemal (Koçgiri, 1919-1921). Amsterdam: MERA [Occasional Paper no.18].

    Kieser, Hans-Lukas 1994: "L'Alévisme kurde", Peuples Méditerranéens, 68-69, ss. 57-76.

    Kocadağ, Burhan 1987: Lolan oymağı ve yakın çevre tarihi. Yalova: Kendi yayını.

    Komal 1975: Koçgiri halk hareketi 1919-1921. Ankara: Komal.

    Luschan, Felix von 1891: "Die Tachtadschy und andere Überreste der alten Bevölkerung Lykiens", Archiv für Anthropologie, XIX, ss. 31-53.

    Luschan, Felix von 1911: "The early inhabitants of Western Asia", Journal of the Royal Anthropological Institute, 41, ss. 221-224.

    Malmisanij 1988: "Dimilli ve Kurmanci lehçelerinin köylere göre dağılımı", Berhem, 2 (Gulan 1988); 3 (Ilon 1988), ss. 2: 8-17, 3: 62-67, 4: 53-56.

    Mélikof, Iréne 1982a: L'Islam hétérodoxe en Anotolie", Turcica, XIV, ss. 142-154.

    Mélikof, Iréne 1982b: "Recherches sur les composantes du syncrétisme Bektachi-Alevi", Studia turcologica memoriae Alexii Bombaci dicata içinde. Napoli: Istituto Universitario Orientale. ss. 379-395.

    Molyneux-Seel, L.1914: "Journey into Dersim", Geographical Journal, 44, ss. 49-68.

    Niebuhr, Carsten 1780: Reize naar Arabië en andere omliggende landen. deel 2. Amsterdam/Utrech [= Reisebeschreibung nach Arabien und andern umliegenden Ländern, vol. 3. Copenhagen 1774-78].

    Öz, Baki 1990: Kurtuluş savaşında Alevi-Bektaşiler. Istanbul: Can Yayınları.

    Özkan, Halis 1992: Völker und Kulturen in Ostanatolien. Beiträge zur Geschichte und Ethnographie des Dorfes Muhundu in Ostanatolien, Regierungsbezirk Tunceli (ehemals Dersim). Wuppertal: Deimling Wissenschaftliche Monographien. [=Diss. Fernuniv. Hagen, 1991]

    Öztürk, Hıdır 1984: Tarihimizde Tunceli ve Ermeni mezalimi. Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü.

    Öztürk, S. 1972: Tunceli'de Alevilik. İ.Ü. Ed. Fak. Sosyoloji Bölümü mezuniyet tezi.

    Pamukçu, Ebubekir 1992: Dersim Zaza ayaklanmasının tarihsel kökenleri. İstanbul: Yön Yayıncılık.

    Riggs, Rev. Henry H. 1911: "The religion of Dersim Kurds", Missionary Review of the World (New York), 24, ss. 734-744.

    Rişvanoğlu, Mahmut 1975: Doğu aşiretleri ve emperyalizm. İstanbul: Türk Kültür Yayını.

    Rişvanoğlu, Mahmut 1994: Saklanan gerçek: Kurmançlar ve Zazalar'ın kimliği, 2. cilt. Ankara: Tanmak.

    Ritter, Hellmut 1954: "Studien zur geschichte der islamischen frommigkeit. II. Die anfänge der Hurufisekte", Oriens, 7, ss. 1-54.

    Rotkopf, Paul 1978: "Beobachtungen und Bemerkungen über eine kurdische Bevölkerungsgruppe", Jürgen Roth (der.) Geographie der Unterdrückten içinde. Reinbek bei Hamburg: Rowolth. ss. 118-139.

    Selcan, Zilfi 1994: Zaza milli meselesi hakkında. Ankara: Zaza Kültürü Yayınları.

    Sevgen, Nazmi 1950: "Yaşayışları şimdiye kadar gizli kalmış bir aşiret: Zazalar", Tarih Dünyası, 10-13, ss.410-413, 439, 465-468, 482, 510-515 ,565-570.

    Sevgen, Nazmi 1951: "Efsaneden hakikate", Tarih Dünyası, 21, ss. 882-886.

    Sevgen, Nazmi 1968: "Kürtler III", Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, 7, ss. 57-61.

    Sümer, Faruk 1976: Safevi devletinin kuruluşu ve gelişmesinde Anadolu Türklerinin rolü. Ankara: Selçuklu Tarih ve Medeniyet Enstitüsü.

    Sykes, Mark 1908: "The Kurdish tribes of the Ottoman Empire", Journal of Royal Anthropological Institute, 38, ss. 451-486.

    Sykes, Mark 1915: The Caliph's last heritage. A short history of the Turkish Empire. London: Macmillan and Co.

    Şahhüseyinoğlu, Halil Nedim 1991: Malatya Baliyan aşireti. Malatya: ABC Kitabevi.

    Tankut, Hasan Reşit 1994a [1937] "Zazalar hakkında sosyolojik tetkikler", Mehmet Bayrak (der.) Açık-gizli / resmi-gayrıresmi kürdoloji belgeleri içinde. Ankara: Öz-Ge. ss. 409-490.

    Tankut, Hasan Reşit 1994b [1949] "Cumhuriyet Halk Partisi'ne 'Aleviler' konusunda verilen rapor (1949)", Mehmet Bayrak (der.) Açık-gizli / resmi-gayrıresmi kürdoloji belgeleri içinde. Ankara: Öz-Ge. ss. 295-299.

    Tankut, Hasan Reşit 1994c [1961] "Doğu ve Güneydoğu bölgesi üzerine etno-politik bir inceleme", Mehmet Bayrak (der.) Açık-gizli/ resmi-gayrıresmi kürdoloji belgeleri içinde. Ankara:Öz-Ge. ss.218-232.

    Taylor, J. G. 1868: "Journal of a tour in Armenia, Kurdistan and Upper Mesopotamia, with notes on researches in the Deyrsim Dagh, in 1866", Journal of the Royal Geographic Society, 38, ss. 281-361.

    Trowbridge, Stephen van Rensselaer 1909: "the Alevies or Deifiers of Ali", Harvard Teological Review, 2, ss. 340-353.

    Türkay, Cevdet 1979: Başbakanlık Arşivi belgelerine göre Osmanlı İmparatorluğu'nda oymak, aşiret ve cemaatler. İstanbul: Tercüman.

    Yavuz, Edip 1968: Tarih boyunca Türk kavimleri. Ankara:Kurtuluş Matbaası.

    Yörükan, Yusuf Ziya 1994: "Bir ilahiyatçı profesörün anlatımıyla geçmişten günümüze 'Alevilik'", Mehmet Bayrak (der.) Açık-gizli/ resmi-gayrıresmi kürdoloji belgeleri içinde. Ankara: Öz-Ge. ss. 300-310.


    --------------------------------------------------------------------------------


    Notlar

    1 Ankara'daki yarı-resmi Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü bu ve benzeri konularda bir dizi kitap yayımlamıştır.

    2 Örneğin Cemşid Bender'in kitap ve makalelerine, özellikle Bender 1992b'ye bakınız.

    3 Örneğin, Dersimi 1952; Fırat 1970 [1946]; Kocadağ 1987; Pamukçu 1992; Selcan 1994.

    4 Bkz.: Dersimi 1952, ss. 61-62. Tankut, genelde konuya vakıf olmasına rağmen, belki de Batı Dersim'le olan bu ilişkilerinden ötürü Koçgiri aşiretinin Zazaca konuştuğunu söyler (1994a: 415). Sykes, Koçgiri aşiretinin dilinin 'görünüşte Kürtçe'nin bir lehçesi olduğunu ancak Zazalar ya da Baba Kürtleri, ya da Diyarbakır Kermancilerince zorlukla anlaşılabildiğini' vurgular (1908: 479).

    5 Belki de Dersim Alevileri'nin en önemli seyit soyu olan Kureyşliler, en çok nüfusa Mazgirt ve Nazimiye'de sahiptirler. Ama Kığı'da, Hınıs ve Varto'da, Pülümür'de ve Sivas'da da mensupları vardır (Jandarma Umum Kumandanlığı, ty: 33).

    6 Güneybatı Malatya'daki Baliyan aşireti, Aguçan soyundan gelen bir seyit olan Hüseyin Doğan Dede'yi (ölümü 1983) mürşid-i kamil saydı; ama aynı zamanda Kalender gibi yerel soylardan da dedeleri vardı (Şahhüseyinoğlu 1991: 83-88). Aguçan, bölgede Hacı Bektaş'ın bir kavme adını veren halifelerinden birinin ardılları olarak tanınan küçük Dersim soylarından bir tanesidir.

    7 "[Alevi] dininin Coğrafi Merkezi İran'daki Kermanşah eyaletinin Kırınd kasabasıdır. Ali'nin erkek ardıllarının dördü şimdi Kırınd'da yaşamaktadır. Bunlar, Seyyid Barake, Seyyid Rüstem, Seyyid Essed Ullah, Seyyid Farraj Ullah'tır. (...) Bunlar Anadolu'ya ve Kuzey Suriye'ye ibadet ve takipçilerinin ahlaki eğitimleri için temsilciler gönderirler." (Trowbridge 1909: 342-343) Sayyid Baraka (ölümü 1863) ve onun torunu ve halefi Seyyid Rüstem (1920'de hala yaşıyordu) kendilerini Guran Ehl-i Hak'kının en büyük otoriteleri olarak tanıtmışlar ve İran'daki diğer Ehl-i Hak cemaatlerinden büyük saygı görmüşlerdir (benim "Satan's psalmists" makaleme bkz.).

    8 Bununla birlikte şunlara bkz.: (Antep'e dair) Trowbridge 1909, (Elazığ ve Malatya arasındaki bir köye dair) Chater 1928 ve (Malatya ve Elbistan arasında yaşayan bir aşirete dair) Şahhüseyinoğlu 1991.

    9 Dersim'in belki de temel haccı olan Düzgün Baba dağ mabedine ziyaretin bir tasviri için bkz.: Ferber & Grässlin 1988: 145-156.

    10 Bu tabulara ve 'doğaya tapınma'ya temas eden en yeni yayınlar şunlardır: Bumke 1979; Feber & Grässlin 1988: 138-141; Özkan 1992: 259-274; Düzgün 1988; Düzdün et al. 1992; Dedekurban 1994.

    11 Nuri Dersimi'nin sözünü ettiği bir vaka, bu farklılığın kırsal Alevi cemaatlerinin sözde başı olan Bektaşi Çelebi Cemalettin tarafından farkedildiğine işaret eder. Çelebi Cemalettin, Dersim'deki önemli bir hac merkezi olan Kiştim'de 'eren' olarak kutsal sayılan nesnenin yılan şeklindeki bir parça odun olduğunu duyunca, büyük bir şaşkınlık yaşadı ve merkezin kapatılmasını ve bu odun parçasının yok edilmesini istedi. Fakat, Jön Türkler'ce desteklenmesine rağmen isteğini gerçekleştiremedi (Dersimi 1952: 96-98). 'Kiştim ereni kültü'ne dair bkz.: Asatrian & Gevorgian 1988: 588.

    12 Andranig 1900: 167-170. Bu metinleri benim için tercüme eden Leiden Üniversitesi'nden Dr. Jos Weitenberg'e teşekkür etmek isterim. Andranig'le konuşanlardan biri, bir seyit, ona insanların öldükten sonra önce memeli, sonra yılan, kuş, böcek, kelebek, sivrisinek ve sonunda sinek olarak geri döndüklerini anlatır. Bir diğeri daha önce eşek olarak varolduğunu hala hatırladığını aktarır. Yeniden insan olarak doğmuştur; çünkü, insan olarak daha önce yaşadığı hayat doğal olmayan bir şekilde, savaşta son bulmuş, ve bu yüzden olması gerektiği gibi tamamlanmamıştır.

    13 Sykes (1908: 479) Kureyş, Balaban ve Şadilli aşiretlerinin "Şii ya da Panteist" olduğunu belirtip Koçgiri aşireti hakkında şunları yazar: "Dinsel olarak onları doğayı dişi bir unsur, Tanrı'yı ise erkek olarak kabul eden gelişmiş Panteistler olarak kabul ediyorum. Bu fikre hali vakti yerinde olan erginlerle yaptığım konuşmalar sonucunda vardım."

    14 En bilgili misyoner yazarlardan birisi olan Riggs, güneşe ve ateşe tapınmanın önemini belirtir;ve ancak daha sonra ayin-i cem'den söz eder (1911).

    15 Kemali 1992[1932]: 152. Bu Öztürk'ün şu gözlemine uymaktadır: "Sabahları güneş doğarken karşısına geçilip dua edilir ve salavat getirilir. Ya yerde secde edilerek yer öpülür veya herkes elini ağzına götürerek niyaz eder." (1972: 100) Bu güneşe tapınma, Ali Kemali'ye, Ali'nin öldükten sonra cennete gittiğine ve güneşe dönüştüğüne dair efsane ile açıklanmıştır. Öte yandan Öztürk güneşin Muhammed ile, ayın Ali ile şerik olduğunu iddia eder.

    16 Şemsîler'den, 17. yüzyılda yaşamış Polonyalı Ermeni gezgin Simeon (der.: Andreasyan 1964: 100), onlara Mardin'de rastlayan Carsten Niebuhr (1780: 376-378) ve İtalyan misyoner Campanile (1818: 194-200)söz eder. Diyarbakır yakınlarındaki eski bir Şemsî tapınma mahali, daha yakın zamanda, Mardin yolu genişletilirken yıkılmıştır. Niebuhr, birçok Şemsî'nin Jacoben Hristiyana dönüştüğünü; diğerlerinin Yezidiler'le -ya da Aleviler'le- karışmış olabileceğini söyler.

    17 Tankut onların Zaza'ca yazdıklarını iddia eder (1994b: 298). Editörü olan Mehmet Bayrak bunu doğrular ve Alişêr'in şiirlerinin Kurmanci olduğunu söyler; o da Türkçe'nin dinsel törenlerde kullanılan tek dil olmadığını iddiasındadır.

    18 Molyneux-Seel'in belirttiği diğer hac merkezleri -Sivas'ta Hasan (?), Kufa'da Ali (sic!) Bağdat'ta Musa [Kazım] ve Kerbela'da Hüseyin ve Abbas- onların merakını gidermek için belirtilmişler izlenimini yaratmaktadır; (her ne kadar birkaç Dersimli daha sonra Kerbela'yı ziyaret etmiş olduklarını ve orada kendilerine gizli bilgiler tebliğ edildiğini iddia etmiş olsa da) bu hac yerlerini ziyaret etmiş olan Dersimliler'in sayısı esasen az olmalıdır.

    19 Haziran 1986 Strasbourg Table Ronde sur les Bektachis'de (Strazburg Bektaşi Yuvarlak Masası, çn.) okunan yayımlanmamış sunuş metni.

    20 Türkay 1979: 239. Ne yazık ki, Türkay bu aşiretlere yapılan atıfları bulduğu metinlerin türlerine ve tarihlerine dair hiçbir kanıt vermez. Vilayetname Hacı Bektaş'ın İç Anadolu'ya doğru daha batıya gitmeden önce Kürdistan'ı ziyaret ettiğini belirttiğinden ötürü, erken Bektaşiler arasında Kürtler'in bulunması o kadar da şaşırtıcı değildir.

    21 Örneklere van Bruinessen 1989'da yer verilmiştir.

    22 İdris Sevgen'ce (1968'de) yayımlanan bir raporla ve Selimname'si ile sultana bunun muhasebesini sunar; bu muhasebeye (muhtemelen von Hammer'in yararlandığı kaynak olan, GOR II, 432-434) Ebü'l-Fazl'ın Zayl-i Hasht Bihisth, Sa`deddin'in Tacü'l-tevarih ve Hüseyin'in Bedayi`ü'l-vaqayi' adlı kitaplarında yer verilmiştir.

    23 "Seine Behauptung war, dass es im paradies kein unterworfensein unterdas gesetz (taklif)gebe. Wir sagen aber, dass wir im paradiese sind, und daher kahn es für uns kein taklif geben. Diese fünf gebete gehören zu unserm taklif (va in panç namaz bar ma taklif ast), sie brauchen also nicht verrichtet zu verden..." (Ritter 1954: 45)

    24 Babinger 1921: 103-104. Ahlat genellikle Bitlis'in etki alanı içindeydi. Tabiî ki, aynı zamanda önemli bir Selçuklu yerleşim bölgesiydi. Ama Şeref Han, Ahlatlı Hüseyin'in bir Kürt olduğunu ima eder görünmektedir. 16. yüzyılda, Şerefname'de sözü edilen en dikkati çeken Kürt aşireti, Pazuki, Ahlat çevresinde yerleşikti.

    25 Ivanow, Mokri ve Mélikoff benzerlikler üzerine yorum yapmış olan akademisyenler arasındadırlar. Mehrdad Izady (1992) daha da ileri giderek, kendi görüşüne göre eski bir Kürt dinsel alt tabakasını temsil eden bu üçlüyü "melekler kültü" adı altında sınıflandırır.

    * Von Luschan'ın Böilam Nehri olarak andığı nehir, muhtemelen bugünkü adı ile, Kahta Çayı olmalıdır. (ç.n.)

    26 Daha önce belirttiğim gibi, diğer kaynaklarda Kürt olarak adlandırılmakla birlikte, Türkay'ın eserinde Yörük olarak tasnif edilen Balaban istisnası haricinde.

    27 Jaba 1860: 6n-7n. Dujik Kürtler'in en önemli aşiretleri olarak Balaban, Kureyşli ve Gülabi anılmıştır. Blau'nun Dujik Kürtler üzerine gözlemlerinden alıntılanmıştır.(Blau 1862)

    28 Celaleddin'in ölümünden sonra, askerleri, çoğunlukla Kıpçak Türkleri, onlara ikta olarak doğu sınırlarını, Erzincan, Amasya ve Larende-Niğde'yi veren Selçuklu Keykubat'ın hizmetine girdi (Cahen 1968: 245-246).

    29 Jandarma Umum Kumandanlığı ty: 32, 38. Dujik Baba'nın Harzemşah'la ilintisine, Bahtiyar aşiretini Celaleddin'in yanındakilerin ardılları sayan Tankut (1994a[1937]: 442-443) da değinir.

    30 Dersimli tüm aşiretlerin Türklüklerini kanıtlama çabasına girişen Pülümür eski kaymakamı ve Tunceli eski valisi Edip Yavuz, Celaleddin Harzemşah'ın Dujik Baba'ya gömüldüğüne dair inancını ifade eder (1968: 368); ama, bunu herhangi bir aşiretin nesep iddiasıyla ilişkilendirmez -çünkü, belki de Dersimliler'in Oğuz Türkleri olmasını istemektedir.

    31 Bkz. Kemali 1992[1932]: 125-143; Dersimi 1952: 120-168; Komal 1975; Kieser 1993.

    32 Hasan Reşit Tankut Güneş-Dil kuramının babalarından biridir. Küçük bir yetimken Maraş Elbistan'da Alevi Kürt bir ailece evlat edinilmiştir.

    33 Çatışmalarla ilgili olarak bkz.: Ömer Laçiner, "Der Konflikt zwischen Sunniten und Aleviten in der Türkei", Jochen Blaschke & Martin van Bruinessen (der.) Islam und Politik in der Türkei içinde. Berlin: Parabolis,1989. ss. 233-254.

    34 Alevistan kelimesine ile ilk kez, 1976 yılında Hürriyet gazetesinin Almanya'daki bölücü faaliyetler ile ilgili bir raporunda rastladım. Sözde, devletin Maoist düşmanları Türkiye'yi doğuda Kürdistan, merkezde Alevistan ve batıda Sünni Türk bakiye şeklinde bölmek için komplo kuruyorlardı. 1980'lerde Almanya'da benzer bir şekilde Alevistan'ı bağımsız kılmak niyetini açıklayan Kızıl Yol adında kısa ömürlü aşırı solcu bir örgüt vardı. Birçok Kürt milliyetçisi ve başka eğilimlerden solcular, bunların Sünni ve Türk bir milliyetçi tepki yaratmaya çalışan Türk istihbarat servisinin oyunları olduğundan şüphelenmiştir.

    35 Türkiye'de Kürtlerce ve Kürtler için yayımlanan dergilerle ilgili en kapsamlı araştırma şudur: Malmîsanij & Mahmûd Lewendî, Li Kurdistana Bakûr û li Tırkıyê rojnamegeriya Kurdî (1908-1992). Ankara: Öz-Ge, 1992. 1960 ile 1980 arasında yayımlanmış, birçoğu yarı yasal ya da yasadışı olan 65 dergiyi sıralar.

    36 Tirêj'in Türkiye'de 1979 ile 1980 arasında sadece üç sayısı yayımlanabilmiştir. Dördüncü ve sonuncu sayı İsveç'te yayımlanmıştır. Aslında daha önce birkaç parça Zazaca metin -bir şarkı güftesi, bir halk masalı ve bir kelime listesi- basan bir dergi olmuştur. Bu, ilk ve tek sayısı 1963'te İstanbul'da basılan kısa ömürlü Roja Newê'dir. Bkz.: Malmîsanij & Lewendî, Rojnamegeriya Kurdî, ss.159-161.

    37 Hêvî / Hîwa adındaki bu dergi 1983'te yayımlanmaya başlamıştır. Zazaca bölümü, Tîrej'de de Zazaca yazan ve daha sonra birçok dergiye Zazaca katkıda bulunan Malmîsanij'in sorumluluğu altında hazırlanmıştır. Malmîsanij, Zaza sözel geleneğini korumaya ve Zaza kültürüne daha fazla saygınlık kazandırmaya yönelik çabalarını sürdürmekle birlikte, ortaya çıktığında Zaza ayrımcılığına kuvvetle karşı koymuştur.

    38 Ayre ve onu izleyen Piya, İsveç'te 1987 sonrasında aylık olarak yayımlandılar. Dergilerin editörü Ebubekir Pamukçu, daha önce kültürel ya da siyasal Kürt faaliyetlerine katılmamıştı. Dergiye en önemli katkısı olan Dersim isyanının milliyetçi Zaza bakış açısından bir analizi, daha sonra Türkiye'de kitap olarak yayımlandı: Dersim Zaza ayaklanmasının tarihsel kökenleri. İstanbul: Yön, 1992.

    39 Bu kitapçıkların en önemlisi şudur: Zilfi Selcan, Zaza milli meselesi hakkında. Ankara: Zaza Kültürü Yayınları, 1994. Şu anda varolan en önemli Zaza dergileri, her ikisi de Almanya'da yayımlanan Desmala Sure ve Ware'dir.


    Bu yazı, ilk kez Türkçe olarak Birikim dergisinin Ağustos 1996 tarihli 88. sayısında yayımlanmıştır.


    http://www.korotonomedya.net/theoria/martin.html

    http://www.diyarbekir.net/cgi-bin/index.pl?mod=news;op=author_id;id=139

    http://members.tripod.com/zaza_kirmanc/research/martinvan.htm

    http://muzminanonim.blogspot.com/2006/05/asln-inkr-eden-haramzdedir.html

    http://members.tripod.com/~zaza_kirmanc/research/martintrk.htm


    http://www.freepler.de/pazarbelen/alevi_kuertler_kimdir-_47168371.html






    Mit folgendem Code, können Sie den Beitrag ganz bequem auf ihrer Homepage verlinken



    Weitere Beiträge aus dem Forum DERSİM-ZAZA ARŞİVİ

    Miandonike - gepostet von dersim am Freitag 11.05.2007
    Kadınlarımız, Ağıtlarımız: Ohi Baskını Ve Zegeriye Ağıdı - gepostet von dersim am Sonntag 30.12.2007
    PÜLÜMÜR GECESI - gepostet von dersim am Dienstag 05.06.2007
    Alevi Kürtlerin Etnik Kimliği Üzerine Tartışma_Bruinessen - gepostet von dersim am Montag 12.05.2008
    KILAMI: SIIRLER - gepostet von dersim am Dienstag 05.12.2006
    Nükleersiz Türkiye, Barajsiz Muznur için! - gepostet von dersim am Sonntag 27.05.2007



    Ähnliche Beiträge wie "Alevi Kürtlerin Etnik Kimliği Üzerine Tartışma_Bruinessen"

    das wird teuer - gepostet von Oggy am Donnerstag 11.05.2006
    aktion gegen kinderpornograhpie - gepostet von Samus Aran am Sonntag 04.06.2006
    Verrückte/lustige/KOMISche PICS - gepostet von nazliloves_us5 am Freitag 23.06.2006
    Pflanzen gratis düngen ! - gepostet von Flocke am Dienstag 18.07.2006