E.Ç.nin Seyahatnamesinde 16 ve 17. Yüzyıllarda Kürdistan

DERSİM-ZAZA ARŞİVİ
Verfügbare Informationen zu "E.Ç.nin Seyahatnamesinde 16 ve 17. Yüzyıllarda Kürdistan"

  • Qualität des Beitrags: 0 Sterne
  • Beteiligte Poster: dersim
  • Forum: DERSİM-ZAZA ARŞİVİ
  • Forenbeschreibung: Dersim-Zaza Platformu
  • aus dem Unterforum: KÜRTLER ve KÜRDISTAN
  • Antworten: 1
  • Forum gestartet am: Dienstag 05.12.2006
  • Sprache: türkisch
  • Link zum Originaltopic: E.Ç.nin Seyahatnamesinde 16 ve 17. Yüzyıllarda Kürdistan
  • Letzte Antwort: vor 15 Jahren, 11 Monaten, 5 Tagen, 3 Stunden, 10 Minuten
  • Alle Beiträge und Antworten zu "E.Ç.nin Seyahatnamesinde 16 ve 17. Yüzyıllarda Kürdistan"

    Re: E.Ç.nin Seyahatnamesinde 16 ve 17. Yüzyıllarda Kürdistan

    dersim -

    E.Ç.nin Seyahatnamesinde 16 ve 17. Yüzyıllarda Kürdistan



    Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde 16 ve 17. Yüzyıllarda Kürdistan


    Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde 16 ve 17. Yüzyıllarda Kürdistan

    (Cumartesi, 16 Haziran 2007)

    Martin van Bruinessen


    Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde 16 ve 17. Yüzyıllarda Kürdistan

    Çeviri: Ahmet Akşit

    http://img127.imageshack.us/my.php?image=martinvanbruinessenej4.jpg





    Şeref Han Bitlisi’nin Şerefname’sini tamamlamasından yaklaşık 60 yıl sonra ünlü Türk seyyah Evliya Çelebi, Kürdistan’a uzun bir gezi yaptı.[1] Çelebi’nin 10 ciltlik Seyahatname’si, gezi edebiyatında pek rastlanmayan eşsiz bir çalışmadır. Bu ciltlerin basılmış nüshaları ilk kez piyasaya çıktığında orijinal (sonraki yazmaların kopya edildiği düşünülen ve Evliya’nın kendinin yazdığı veya bir katibe dikte ettirdiği elyazması) nüshalar henüz kitabın editörleri Necib Asım Bey ve büyük tarihçi Ahmed Cevdet’in eline geçmemişti. Bundan başka Sultan II.Abdülhamid’in sansürcüleri (ya da sansürcülerden korkan editör) basım aşamasında metin üzerinde bazı değişiklikler yapmışlardı. Evliya’nın Kürdistan notlarının yalnızca bazı bölümlerinin nispeten tatmin edici bir nüshası basılmıştır.[2] Önemli bir bölümü hiç basılmamıştır ve basılması için ciddi bir çalışma gerekmektedir.


    Esasen Seyahatname bilinen herhangi bir türe girmez ve bu yüzyıla kadar asla popüler olmamıştır. Çağdaşları onun eserini kötü planlanmış olduğunu düşünüyorlardı ve muhtemelen onun medenileşmiş zevklere uymayan şeylere gösterdiği ilgiden dolayı Evliya bu eleştirileri dikkate almadı. Osmanlı yazarları arasında Evliya’yı geç dönem 20.yüzyıl okurlarına ilginç kılan, muhakkak ki onun bu “kötü zevki” idi. Post-modernistler, onun önemliyi önemsizden keskin bir şekilde ayırmayan, heterojen öğeleri yan yana koymasındaki ruh halini kolayca fark edeceklerdir. Seyahatname’de resmi evraklarla ve uygunsuz fıkraları, cami mimarisi tarifleriyle ve yerel yiyecek ve giyim alışkanlıklarını, kutsal efsaneler ile ve politik olaylar hakkındaki dedikoduları yan yana buluruz; bütün bunlar Evliya’nın kendi maceraları ve onun başkaları hakkındaki şüpheci yorumları ile daha da lezzetlenir.


    Evliya’nın Kürdistan’daki Gezileri


    Evliya Kürdistan’da üç büyük gezi yapmıştır.[3] Seyahatname’nin ikinci cildinde konu edilen birinci seyahat, Kürdistan’ın kuzey sınırlarını sadece sıyırır geçer. Bu gezi, Evliya Çelebi’nin 1646 yılında Erzurum valisi ve baş komutan olan Defterzade Mehmed Paşanın yanına gümrük katibi ve baş müezzin olarak atanmasıyla başlar. Kuzey Anadolu yoluyla Kemah ve Erzincan’dan geçerek Erzurum’a varır. Erzurum’dan Erzincan üzerinden batıya dönmeden bir gezi de Azerbaycan ve Gürcistan’a yapar. 1649-50 deki ikinci gezi onu Şam ve Halep’ten Urfa’ya, Maraş, Kayseri, Aksaray, ve Sivas’a ve buradan Arapkir, Harput, Pertek, Palu, Genç, Muş ve Bingöl dağlarına sürükler. Artık üçüncü cildin ilgili bölümleri iyi bir edisyonla ve Almanca çevirisiyle piyasada mevcut.


    1655 ve 1656’daki üçüncü seyahat, dördüncü cildin büyük kısmını ve beşinci cildin ilk bölümünü kapsar. Evliya Çelebi Van’a vali olarak atanan Melek Ahmed Paşaya katılmaya gider. Van’a Diyarbakır ve Bitlis yolundan gider ve bu şehirlerde ayrıntılı ve canlı tarifler yapmaya yetecek kadar zaman geçirir.[4] Diyarbakır valisi Firari Mustafa Paşa’nın Sincar dağlarında savaşan Arap ve Yezidi aşiretlerini sakinleştirmek bir sefer sebebiyle şehir dışında olduğunu öğrenince, bu bahaneyle gezisini uzatarak Sincar’a gider.[5] Bitlis’te, pek methettiği serbest fikirli Kürt yönetici Abdal Han’a misafir olur. Sonra Van’dan Abdal Han’a karşı düzenlenen cezai nitelikli bir sefere katılır ve Han’ın hal edilmesine, zengin kütüphanesinin yağmalanmasına ve yerine oğlunun seçilmesine şahit olur. Bir yıl sonra Evliya Çelebi Bitlis’den üçüncü defa geçer, Abdal Han’ı tekrar emirliğin başında bulur ve rehin olarak Han’la bir süre geçirir. Büyük bir Kürt emirliğinde yaşanan bu tecrübeler, başka bir kaynakta bulabileceğimizden daha canlı bir günlük yaşam anlatımı sunar. Evliya Çelebi, Şerefname’yi duymuş olmalıdır ve içeriği hakkında kulaktan dolma bilgisi olması muhtemeldir fakat bizzat okumamış olduğu anlaşılmaktadır. Bitlis notlarında Han’ın yağmalanmış kitapları arasında olması vesilesiyle Şerefname’den bir kere bahis eder.


    Van’da bulunduğu müddetçe seyahat için hiç bir fırsatı kaçırmaz, böylece Hakkari hakkında önemli gözlemlere sahip olmamıza vesile olur(bu bölümler halen doyurucu bir şekilde çalışılmamıştır).[6] Melek Ahmed Paşa, kendisine batı İran’ın uzun fakat içinden çıkılmaz anlatımını yazdıran (ki açıkça yanlış olan bölümleri insanı İran’ı gördüğü konusunda şüpheye düşürür) bir diplomatik görev verir. Bu notlar 1656 yılının ilk aylarında son bulur; onun ayrıntılı anlatımları kesinlikle orada olduğunu ve sonradan güneye de bir gezi yaptığını kanıtlar. Bunu, basılı nüshalarda olmadığı için varlığı uzun süre bilinmeyen bir bölüm takip eder. Evliya Bağdat’dan kuzeye yönelir, güney Kürdistan’da Diyarbekir, Cizre ve Hasankeyf yoluyla bir tur atarak Musul üzerinden Bağdad’a döner. Bu bölüm hiç bitmemiştir ve anlaşıldığı kadarıyla Evliya ölene dek bölümü yazmaya devam etmiştir. Evliya’nın yazmaya niyetlendiği tümüyle boş ya da sadece başlığı olan sayfalar vardır. Yer yer bölgelerin coğrafi düzeni hakkında, Evliya’nın çözümleyemediğini belirttiği, hatalar vardır. Ancak, aynı döneme ait diğer Osmanlı ve İran çalışmaları ve dokümanlarıyla beraber Kürdistan’ın az bilinen 15-17. yüzyıllarına ışık tutacak nitelikte olan dördüncü cildin neredeyse üçte birini oluşturan bu gezinin notları ciddi bir edisyon gerektirmektedir.


    Evliya Çelebi, gezileri sırasında Kürdistan’da geçtiği yerler hakkında notlar alır: Havar, Sine, Kızılca, Erbil, Kerkük ve Şahrazur eyaletleri; Ninova, Akra, Diyarbakır, Cizre, Hasankeyf, Nizip, Eski Musul, Tikrit, ve Bağdat şehir merkezlerini kaydeder. İleride vakit bulduğunda Seyahatname’yi yazarken kullanacağı, gezerken gördüğü her şey hakkında bol miktarda not tutar. Ayrıca diğer kaynaklardan, resmi dokümanlardan, gezerken veya sonradan okuduğu çeşitli kitaplardan serbestçe faydalanır.[7] Gezilerle kitabın fiilen yazılması arasına hatırı sayılır bir zaman girdiğinden gezi notlarını her zaman doğru bir coğrafi düzene yerleştiremez. Bazı tanımları öylesine bulanık ve karışıktır ki anlattığı yerleri fiilen gezip gezmediği şüphe duyulur. Buna örnek olarak İran gezisinde çok daha eski bir coğrafya eseri olan Kazvini’nin Nuzhat al-kulub’unu tekrarladığı aşikar olan bölümleri verilebilir. Yine de kötü düzenlenmiş bile olsalar kulağa doğru gelen Kürdistan notları için bu geçerli değildir.




    Diğer kaynaklarla mukayese edildiğinde Seyahatname’nin doğası


    Seyahatname, Şerefname gibi sistematik bir çalışma değildir ancak diğer kaynakların ihmal ettiği Kürdistan’ın sosyal ve politik hayatını açısından zengin bir kaynaktır. Dönemin kadınların durumuyla(Bruinessen 1993) ilgili, yaygın dini ritüeller ve sufi tarikatlar ve din ulularına saygı (Bruinessen & Boeschoten 1988, Bruinessen 1990) gibi konularla etnik ve dini azınlıklar, diller ve edebiyat üzerine bilgi veren az sayıda kaynaktan biridir. Çelebi’nin Kürdistan’a atanmış yüksek rütbeli Osmanlı görevlileri içindeki pozisyonu, ona ilk elden devletin Kürt aşiret ve emirliklerle ilişkilerinin pratikte nasıl yürüdüğünü gözlemleme fırsatı vermiştir.[8]


    Seyahatname’nin mukayese edilebileceği diğer mühim bir eser de İmparatorluğun Kürt eyaletleriyle ilgili uzun bölümler de içeren, büyük Osmanlı coğrafi çalışması olan Katib Çelebi’nin Cihannüma’sıdır. Tamamlanması Evliya Çelebi’nin Kürdistan gezilerinden birkaç sene öncesine, 1648’e rastlar. Yazar sadece kendisinden önceki çok sayıda eserden bilgi toplamakla yetinmez ama kendi deneyimlerini de temel aldığı bölümleri kaleme alır; İran’ın Irak’ı ikinci işgalinden sonra geri almak için sefere çıkan Hüsrev Paşa’nın yanında bulunur (1629).[9] Cihannüma’da büyük kervan yolları üzerinde bulunan, haklarında pek çok ilginç bilginin verildiği yerlerin bahsi geçer. Şerefname’niyi tercüme eden Charmoy, yazdığı önsözde Cihannüma’dan çokça bahseder. Gerçekten de onun etnoğrafik ve coğrafi sunumu Katip Çelebi’nin eserinin ilgili bölümlerinin çevirisinden ibarettir. Evliya’nın dağınık notlarını düzene sokmakta hiç şüphesiz Cihannüma yararlı bir referans olacaktır.[10] Ancak Cihannuma’nın Seyahatname’nin olmadığı kadar sistematik olmasına karşılık, Seyahatname gerçek insanların hayatı hakkında daha bilgilendiricidir.


    Son olarak, Kürdistan hakkında değerli bilgiler içeren daha sonraki dönemlere ait bir başka seyahatnameye, Mehmed Hurşid Paşa’nın Seyahatname-i hudud’una değinelim. Yazarı 1848-52 yıllarında İran ile Osmanlı İmparatorluğu arasında Basra’dan Beyazıd’a hududu belirleyen sınır komisyonunun görevlisi olan bu eser, köylerde ve aşiretlerdeki nüfus rakamlarını içeren, pek çok ayrıntılı istatistiki bilgiye de yer veren ,coğrafi referanslardan oluşan önemli bir çalışmadır.


    Evliya’nın daha sistematik tarihçilerden ve coğrafyacılardan farkı, bürokratik detaylara ve idari bölünmelere aldırmayışından ileri gelir. O, eyalet, eyalet veya idari bölge, idari bölge ile şehri tartışmaz fakat haritanın bir ucundan öbür ucuna atlayarak mukayeseler yapar. Hiç şüphesiz çağdaşları da her bölgede olan etnik karmaşanın farkındaydılar ama onlar, çeşitlilikle ilgilenen ve gururla, düzinelerce farklı dilden ve lehçeden örnekler ve bir sürü heterodoks mezhepten anekdotlar yazan Evliya kadar açık konuşmazlar.





    Kürdistan ve Kürtlerin Kökenleri üzerine


    Bilindiği gibi, o yıllardaki resmi yazışmalarda Kürdistan idari birim olan bir eyalet adıydı. Evliya’ya göre politik ve idari sınırlara bakmaksızın bu terim, Kürtler için öncelikle etnik bir kategoriye işaret ediyordu. Bunu çok çeşitli şekillerde kullanır. Misafir sevmez bir bölgeyi anlatacak olduğunda, eğitim görmüş bir şehirlinin kaba ve korkutucu kırsal nüfus için yukardan bakan “Kürdistan, Türkmenistan ve sengistan “ ifadesini kullanır ki bunun belki de en iyi tercümesi “Kürtlerin, Türkmenlerin ve kayaların memleketi” dir.


    Şimdi şu paragrafa bakalım: “Memâlik-i azîmdir, bir ucu cânib-i şimâlde diyâr-ı Erzurum’dan diyâr-ı Van’dan diyâr-ı Hakkari ve Cizre ve İmâdiyye ve Musul ve Şehrezûl ve Harîr ve Ardalân ve Bağdâd ve Derne ve Derteng ve ta Basra’ya varınca yetmiş konak yer Kürdistân u sengistân add olunur kim Irâk-ı Arab ile Âl-i Osmân mâbeyinde bu kûh-ı bülendler içre altı bin adar aşâ’ir ü kabâ’il-i Ekrâd sedd-i sedid olmasa kavm-i Acem diyâr-ı Rûm’a istîlâ etmeleri emr-i sehl idi.


    İnşâallah mahalliyle alti bin aded mîhr-i aşâ’irleri dahi tahrîr etmeğe destime hâme-i cevâhir-gûyâmı almışım, ammâ bu Kürdistân’ın arzı, tûlu gibi vâsi değildir. Cânib-i şarkîsinde Acem hudûdunda Harîr ve ve Ardalan’dan hâk-i Şam ve hâk-i Irak –ı Arab ki hâk-i Haleb’dir, ol hâk-i pakeyne varınca Kürdistân’ın arzı yigirmi ve yigirmi beş konak ve ednâsı on beş konak yerlerdir. Ammâ bu kadar ülkeler içre beş kere yüz bin tüfeng-endâz ümmet-i Muhammed Şâfi’îyyü’l-mezheb vardır. Ve cümle yedi yüz yetmiş altı pâre kal’a add olunur kim cümle imârdır.[11]


    Bu paragrafta Evliya, Osmanlı İmparatorluğu için koruyucu bir tampon işlevi olan Kürdistan’ın özel önemini vurgulamaktadır. Evliya’nın, İdris Bitlisi’de, geç dönem Osmanlı tarihçilerinde ve Şerefname’de de kullanılan, Kürt emirlikleri ve aşiretlerinin nispeten bağımsız olmalarının İmparatorluğun güvenlik çıkarlarına daha uygun olduğu yolundaki argümanı tekrarladığı görülür. Bu argümanı en bariz şekilde Aziz Efendi (Murphey 1985) Nasihatname’sinde kullanmıştır. Kürtlerin sıkı Şafi hukukuna bağlı iyi Sünni Müslümanlar oldukları değerlendirilmesi, onları Şii Safevi İran’a karşı güvenilir müttefik olarak ortaya koyduğu için bu argümanın en hayati kısmıdır. İdrisi Bitlisi ve Şeref Han, esasen dost Kürtlerin Sünni yakınlığına o kadar çok vurgu yaparlar ki kişi onların sadakatini kanıtlayan Osmanlı usulü resmi bir görüşme istediklerini düşünür. Diğer kaynaklardan ( ve Seyahatname’deki diğer pasajlardan) anlaşıldığına göre, onların arasında sadece pek çok Yezidi değil ama Kürdistan’daki çeşitli heterodoks mezheplerin taraftarları olduğunu biliyoruz.[12]


    Evliya Çelebi’nin erken Kürt tarihi konusunda en sık alıntı yaptığı kişi, şimdiye kadar kim olduğu anlaşılamayan Miğdisi (Mighdisi) adını verdiği bir Ermeni tarihçidir.[13] Evliya Çelebi’nin bu Miğdişi’ye dayandırdığı efsaneler, erken Kürt tarihini iki ayrı efsane grubuna, Peygamberlerin hikayeleri (Kısasü’l-Enbiya) ve Şahname’nin İran geleneğine bağlar. Evliya’nın Miğdişi’si, “Tufan”dan sonra konuşulan en eski dil(lerden) olduğunu belirterek Kürtçe’nin saygın bir döneminden şöyle bahseder: “Müverrih Mığdısî kavli üzre ba’de’t-tûfân-ı Nûh, imar olan şehr-i Cûdi’dir, andan kal’a –i Sincâr’dır, andan bu kal’a-i Mefârikin’dir amma şehr-i Cûdi sâhibi Hazret-i Nûh ümmetinden Melik Kürdim altı yüz sene mu’ammer olup Kürdistân diyârların geşt [ü] güzâr ederek bu Mefârîkin’e gelüp âb [u] hevâsından hazz edüp bu zemînde sâkin olup evlâd [u] ensâbı gâyet çok olup lisân-ı İbrî’den indiyyât bir gayrı lisân-ı turrehât peydâ etdi kim ne İbrî’dir ne Arabî ve ne Pârisî ve ne lisân-ı Derî’dir ve lisân-ı Pehlevî’dir, ana hâlâ lisân-ı Kürdim derler. Bu diyar-ı Mefârikîn’de peydâ olup hala diyâr-ı Kürdistân’da isti’mâl olunan lisân-ı Kürd Hazret-i Nûh ümmetinden Melik Kürdim’den kalmışdır, ammâ vilâyet-i Kürdistân dağistân u sengistân bilâd-ı bîpâyân olmağile on iki gûne lisan-ı Ekrâd vardır kim birbirlerine elfâzları ve lehçe-i mahsûsaları mûğayirdir kim niçesi birbirlerinin kelimâtların tercümân ile anlarlar.”[14]


    Gezileri boyunca Evliya bu lehçelerden kısa örnekler verir. Bunlar Sorani lehçesinde (Mifariqin yakınlarında konuşulan) bir kelime listesi, Cezire lehçesinde bir şarkı, Rojiki lehçesinde uzun bir şiir (esasında gramer olarak Türkçe ve yüksek oranda Ermenice kelimeler barındırmaktadır), Hakkari lehçesinde birkaç deyim ve Diyarbakır lehçesinde bir kasidedir.[15]

    Tabii ki Miğdişi (ve Evliya’nın erken dönem diğer kaynakları) uzak geçmişte gerçekte ne olduğunu anlamamıza (kurmamıza) müsaade edecek türden kaynaklardan değildir. Yine de bunlar bize Evliya Çelebi zamanında Kürtlerin kendilerini nasıl algıladıkları ve elbette komşuları tarafından nasıl algılandıklarını konusunda bir fikir verirler.


    Mesela, Evliya Çelebi, İslam öncesi dönemde Kürdistan’da egemen olan çeşitli İranlı hanedanlardan bahis eder. Kürdistan’ın bütün bölgeleri söz konusu hanedanlara aynı derecede bağlı değildir; bu hanedanların bazıları daha pozitif bir dille takdim edilirken diğerleri hakkında negatif bir dil kullanılır. Yine, Miğdişi’ye dayanarak Shahrazur ismini İranlı, efsanevi ejderha kral Zahhak’ın oğlu Zur’la ve Kerkuk’u; Zahhak’ın torunlarından Umayyad’u Marwan Himar’ın elinden geri alan Mugul Karkuk ile ilişkilendirir. Zahhak’ı yenen Demirci Kawa, Shahrazur sancağında ki bir isimde (Merkawe) yer alır.[16] Sadece efsanenin Şahname versiyonunda ayaklanmadan sonra kral olan Feridun’un ismi, Kürdistan’da herhangi bir yerle ilişkilendirilmez.(Zahhak ve Kawa efsanelerinin bu günkü Kürtçe versiyonlarında da Feridun’un bahsi geçmez.)


    İslam’ın Kürdistan’ı fethi, değişik şekillerde Halife Umar ibn al-Hattab, Ali ve Umayyad ve güney Kürdistan’da belirgin bir tercih ile Ali ile ilişkilendirilir.

    Çelebi’nin dediğine göre Diyarbakır (Amadiya) Ali tarafından halifeliği zamanında fethedilmiştir. Buna rağmen ismini daha önceki hakimi Anushirwan (Sasani I.Hüsrev)’ın oğlu İmdan’dan almıştır. Ali, 17. yüzyılda bir kuzenini, amcası Abbas’ın oğlu, Diyarbakır’a – Cizre, Hakkari ve Bitlis’te olduğu gibi - bey olarak atar, onlar da kendilerine Abbasiler derler.[17] Bir başka yerde, Sultan Evhedullah’ın adını ilk Kürt Abbasi olarak, yani Bitlis Abdal Han’ın ve diğer Kürt beylerinin atası olarak verir.[18]


    Evliya tarafından ziyaret edilen Kürt emirlikleri


    Evliya Çelebi, bir-iki emirlikten daha fazlasını ziyaret eden çok az sayıdaki Osmanlıdan biri olsa gerektir. Zamanının çoğunu Bitlis’te geçirmiş ve zamanın edebi temayülüne uyarak ( İdris Bitlisi, Şeref Han Bitlisi, Şükrü Bitlisi ve kimi başka yazarlar gibi) Bitlis hakkında yazarak Bitlis’in emirlikler arasında en medenileşmiş olduğunu belirtmiştir. Fakat Evliya Çelebi’nin yolu, Diyarbakır, Cizre, Hakkari ve Hasankeyf gibi diğer büyük emirlikleri de ziyaret eder ve Kürdistan’ın kuzey sınırındaki daha küçük emirliklerden, yani Çemişkezek, Sagman, Pertek, Palu, Çermik, Genc ve Atak’tan da geçer. İlk üçü (Osmanlılarla ilişkilerini değiştiren emirlikler hakkında Şerefname ilginç bir rakam verir) artık Kürtlerde değildir ama normal bir Osmanlı sancağı statüsündedir. Çelebi, Güney Kürdistan’da (ki Şerefname’nin pek bilgi vermez) Şahrazur’un (başkenti Kerkük) 18 normal sancağın yanı sıra iki tane de tümüyle bağımsız kazası (Gaziyan ve Mehrevan) olduğundan bahseder.[19]


    Emirliklerin önemli kasabalarını anlatırken herhangi bir yerde gördüğü kasaba ve şehir anlatım kalıbını tekrarlamasına rağmen ayrıntıların derecesi bir yerden diğerine değişir. Genellikle şehrin Osmanlının egemenliğine geçişiyle neticelenen tarihi bir giriş yapar. Bunu hükümet ve idareyle ilgili bilgiler ve resmi makamların bir listesi takip eder. Ardından önemli yapılar, daima aynı düzende anlatılır: Kale ve şehir surları, camiler, medreseler, derviş tekkeleri, çeşmeler, özel konalar, çarşılar. Her anlatı, nüfus, yerel gelenekler ve kültür hakkında bilgi kırıntılarıyla son bulur.


    Evliya Çelebi’nin en tafsilatlı anlattığı Kürt emirliği, Köhler’in ve Sakisian’ın özet çevirilerinden nispeten iyi bilinen Bitlis Emirliği’dir. Küçük emirliklerden bir tanesine örnek olması için Palu anlatımını burada özetliyorum: “…sene 921 târîhinde Selîm Hân vezîri Bıyıklı Mehemmed Paşa’ya hâkimi muti‘ olup yine kendüye mülkiyyet üzre vilâyeti ihsân olunup hâlâ Diyârbekir eyâletinde mü ‘ebbed hükûmetdir. Evlâd-ı evlâda mutasarrıf olurlar. Evâmirlerinde bunlara dahi Cem cenâb yazılır. Eyaleti mahsûlü kendülere hâss-ı hümayun ifrâz olunmuşdur. Taht-ı hükûmetinde timar ve ze‘âmet ve alaybeği ve çeribaşı yokdur. Hîn-ı gazâda hâkimi iki bin asker süvâr olur…Ve âsitâne tarafından yüz elli akçe kazâdır. Müftîsi ve nakîbü’l-eşrâfı ve kethüdâyeri ve yeniçeri serdârı ve dizdârı ve neferâtları yokdur. Ammâ muhtesibi ve şehir voyvodası vardır.”


    “….Der-eşkâl-i kal‘a-i Palu: Murâd nehri kenarında hakkâ ki mânend-i Kahkahâ eflâke ser çekmiş bir seng-binâ bir küçük kal‘adır. Ammâ bir tarafdan havâlesi olmamağıla bir vechile zafer mümkin değildir. Hattâ Timur görüp aslâ mukayyed olamayup ubûr etmişdir. Derûn-ı kal‘ada İbrâhîm Beğ’den gayri askeriyle sâkin olur bir ferd-i âferîde yokdur. Ve sâkîn olmak da mümkin değildir zîrâ her bâr kal‘aya urûc etmede usret çekerler. Derûn-ı kal‘ada bir câmi‘ ve cebehâne ve mahzenler ve su sarnıçları vardır. Nehr-i Murâd’a nüzûl eder kayalar içre mestûr bir su yolu vardır….Nehr-i Murâd sâhilinde (…) bin aded tûrab ile mestûr (…) lı hâne-i ma’mûrlardır.”


    “…Palu’nun garbında Ergani ve Eğil birer konakdır. Şimâlinde Harput bir menzildir. Kıblesinde Diyârbekir iki menzildir(….) Andan bu kal‘a-i Palu ensesinde Bağın nam bağı İrem-misâl bir köydür. . Kürdîstân içre meşhûr-ı âfâk bir mesîregâh [u] teferrücgâh hıyâbân-ı kuyâhdır. Kim Palu beğlerinin hassıdır. Andan bir nehr-i zûlal bir kayadan tulû‘ eder âb-ı hayâtdan nişân verir. Şattü’l Arab’ın üç başı vardır. İbtidâsı budur kim edîm-i arzda lâ nazîr bir nehri âb-ı hayvândır.”[20] [21] [22]


    Bu satırlar tek başına ilginç olmayabilir ama diğer kaynaklardaki bilgilerle ilişkilendirildiğinde Evliya Çelebi’nin gözlemleri, arşiv belgelerine renk ve yaşam katar. Seyahatname’nin tamamında emirlikler üzerine yaptığı bütün gözlemler sistematik bir analize tutulduğunda emirlikler arasındaki fark hakkında daha iyi bir fikir edinilebilir. Evliya Çelebi tarafından sunulan zengin detaylı malzemeye başka bir örnek de, aşağıda ki kısımda ele alınan Diyarbakır ile (yayımlanmamış) ilgili bölümlerdir.


    Evliya Amadiya’da


    Amadiya, Kürt emirlikleri arasında en özerk ve en güçlü olarak öne çıkar. Evliya Çelebi, diğer herhangi bir Osmanlı eyaletinde olduğu gibi buranın da bir dizi sancağa ayrıldığını gözler, fakat memurluklara yapılan atamalar sultan tarafından veya Irak’taki uygulamanın tersine Bağdad valisi tarafından değil, Amadiya hanı tarafından yapılmaktadır. Sipahi ordusunu besleyecek Osmanlı tımar, zeamet sistemi veya yeniçeri birlikleri ya da eyalette başkaca Osmanlı askeri görevlisi yoktur. Önemli politik müzakerelerde(divan) Amadiya hanı, atanmış biri olan Şahrazur valisinin hemen altında oturmaktadır yani statüsü validen çok az düşüktür. Osmanlının Irak’taki askeri operasyonlarına – Irak’ın, İran kontrolüne geçmesinden sonra geri alınması için yapılanlar– han, silahlı adamlarıyla beraber katılmak durumundadır; Amadiya ve Sahrazur öncü kuvvetleri oluşturmaktadırlar ve birlikler Diyarbakır eyaletinden geçerken de artçı kuvvetleri oluşturuyorlardı.


    Amadiya eyaletinin(Bahadinan) sancakları da – Evliya Çelebi, bunlar arasında Akra, Şihoyi, Zaho, Duhok, Muzuri and Zibari’yi sayıyor – özerk, babadan kalan unvanları şekilsel olarak Amadiya hanı tarafından onaylanan beylerin yönetimindeydi. Ayrıca büyük aşiretlerin reislerinin pozisyonları resmileşmişti; Çelebi, Sindi ve Selvane aşiret reislerinin Zaho beyinden resmi tanınma beklediklerinden de bahsediyor.[23]


    Evliya Çelebi’nin biraz vakit geçirdiği Amadiya vilayetinin – ki zamanın vilayet yöneticisi Seyyid Han onu Musul kapısı yakınlarında Muzuri Beyinin sarayına yerleştirmiştir- baş kentinde tipik şehirli bir nüfusu vardır. En göze çarpan unsurlar hanın kullarından (nöker) oluşan ve giysilerinden tanınan daimi ordudur. (Aşiret ordularından farklı olarak sadece savaş zamanı toplanmıyorlardı). Ayrıca tüccarlar vardır. Bunlar mütevazı tüccarlardı ve Diyarbakır, Musul ve Bağdad’takilerden farklı olarak uzun mesafe ticaretiyle uğraşmıyorlardı; Bağdat’la ve Kürdistan’ın kasabalarıyla ticaret yapıyorlardı. Üçüncü grup ise Evliya’nın pek az bilgi verdiği zanaatkarlar ve esnaftır (bunlardan bazıları çizgili şal u şapik giyiyorlardı). Evliya Çelebi’yi en çok etkileyen ve kalabalık bir grup oluşturan ulemaydı. Bunlar, hepsi silahlı, kemerlerinde enli hançerler taşıyan, savaşçılıklarıyla övünen ve savaş için tutuşan adamlardı.

    Ulemadan biri, Evliya’nın kültürel hayatla ilgili bilgi aldığı Molla Şirwi’ydi. Evliya, Amadiya’nın Kürt kültürünün önemli merkezi olduğunun farkındaydı. Kürt lehçeleri üzerine uzunca bir girişten sonra, Cizre ve Şirvan lehçelerinin diğerlerine göre en rafine ve kibar olduklarını belirttikten sonra (günümüz Türkçesi ile) “en edebi Kürtçe Amadiya Kürtlerinin konuştuğu Kürtçe’dir” der.


    Amadiya Kürtçesine örnek olarak, yerel ulemadan Molla Ramazan Kürdiki’nin aşağıda birkaç beyitini verdiğimiz kasidesini alıntılar:


    Reyi li Asef diken walih û heyranê ‘işq

    Dersê Aresto diden serxweş u sekranê ‘işq

    ‘Eqlê kul er bête nîv mektebê ‘işqî demek

    Dê bibitin mezhekî tiflê hewesxanê işq[24]


    Evliya’nın transkripsiyonunu yaptığı bu kaside muhtemelen mevcut en eski Kürtçe şiirdir, çünkü benim bildiğim erken döneme ait Kürtçe el yazması şiirler, çok daha sonraki tarihlerde yazılmıştır. Evliya’ya göre onun Amadiya’da karşılaştığı zengin Kürt şiirinden tek bir örnektir. Belli ki bölgenin kargaşalı tarihi boyunca daha büyük kısmı kaybolmuştur. Evliya’ya dayanarak Melaye Ceziri’nin nadir bir örnek olmadığını ama Kürtçe tasavvufi şiirler yazan, uzunca bir dönem etkili olmuş çok geniş bir çevrenin en çok, belki de en iyi, anılan şairi olduğunu düşünmek mümkündür.


    Kürt tarihi çalışmalarında nasıl ilerleme sağlanabilir?


    Şerefname Kürt tarihi ile ilgili en önemli ve tek kaynaktır ama tam olarak anlaşılabilmesi için bulabildiğimiz çağdaşı diğer tarihleri bilmek gerekir. Katib Çelebi’nin Cihannüma’sı ve Mustafa Kazvini’nin daha eski tarihli Nuzhat al-kulub’u coğrafi referanslar olarak vazgeçilmez kaynaklardır; tarihi bağlamda Şerefname’nin aynı dönemle ve bölgeyle ilgilenen, büyük İran ve Osmanlı tarihi çalışmalarıyla mukayese edilmesi gerekir (özellikle Tihrani’nin Kitab-ı Diyarbekriyya’sı, Hasan Rumlu’nun Ahsan ül-tevarih’i, İskender Münşi’nin Tarih-i ‘alam-ara-yi ‘Abbasi’si ve Na’ima Tarihi. Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinin sistematik analizi - güçlükle başlanan - Şerefname’deki bilgileri desteklemekte yararlı olacaktır.


    Yine de geriye yapılacak iş kalır. Aslında Şerefname Kürt halkının değil, Kürt hanedanlarının tarihidir. Yukarıdan bir bakışı vardır ve erkeklerin ve (özellikle)kadınların sıradan hayatları hakkında değerli olabilecek pek az şey söyler. Aynı şey Osmanlı ve İran kronikleri için de geçerlidir. Sosyal ve ekonomik tarih için başka kaynaklar bulmalıyız. Evliya’nın Seyahatname’si ise pek çok Osmanlı çalışmasına kıyasla daha az seçkincidir (elitist) ve 17.yüzyılın günlük yaşamı için kaynak olarak kullanılabileceği uzun zamandır bilinmektedir. Elbette, şimdiye kadar ortaya çıkarılmamış ya da az tanınan başka zengin kaynaklar da vardır. Osmanlı arşivleri demografi ve ekonomik tarih üstüne zengin malzemeler ihtiva eder ki bunlardan bazıları son zamanlarda basıldı (bkz. Binark, Göyünç, Hütteroth, İlhan, Sevgen, Ünal, Yınanç). Kürt tarihçilerinin kullanmakta zorlandıkları bir başka kaynak kategorisi de komşu Hıristiyan halkların yazdıklarıdır. Müslüman kaynaklarda olmayan siyasi bir itaat durumunu yansıtan Hıristiyan yazarlar, o dönemin aşağıdan bakışını yansıtırlar. Scher(1910) ve Sanjian(1969) Arami ve Ermeni kroniklerinde Kürt tarihiyle ilgili ne kadar çok malzeme bulunabileceğini göstermişlerdir. Bu dillerin uzmanları ile yapılacak işbirliği Kürt tarihçiliğine ciddi katkı sağlayacak gibi gözüküyor.



    .




    [1] Çevirenin Notu: İş Bankası Yayınları tarafından 9 cildi yayınlanan Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Kürdistan ifadesi kullanılmaktadır.

    [2] Seyahatname’nin ilk üç cildi bölümler halinde E.J. Brill tarafından Leiden’da basılmıştır. Bunlar Evliya’nın Kürdistan gezilerini içerir: Martin van Bruinessen & Hendrik Boeschoten(ed), Evliya Çelebi in Diyarbekir(1988); Robert Dankoff(ed), Evliya Çelebi in Bitlis(1990); Korkut M. Buğday(ed), Evliya Çelebis Anatolienreise (1996)

    [3] Evliya’nın gezi yolları Dankoff & Kreiser 1992 tarafından iyi bir şekilde özetlenmiştir.

    [4]Bak van Bruinessen & Boeschoten 1988, Dankoff 1990. Evliya’nın Bitlis anlatımı ve Kürt beyi Abdal Han’a duyduğu samimi hayranlık gibi konular Köhler(1928), Sakisian(1937) ve van Bruinessen(1992) tarafından çalışılmıştı.

    [5]Evliya’nın Sincar Yezidilerini ve Firari Mustafa tarafından mağlup edilmelerini anlatışı, ilk basımdan sonra Menzel (1911) tarafından çevrilmişti.

    [6] Üçdal Yayıncılığın Seyahatname’sini kullanan Lale Yalçın-Heckmann (1991:56) Şeref Han ve Sevgen’in (1968-71) yayımladığı Osmanlı dokümanlarının tersine, yerel politika ve Hakkari aşiretleriyle ilgili ilginç antropolojik bilgiler verir.

    [7] Meşkure Eren(1960) Evliya’nın ilk ciltte İstanbul’la ilgili kullandığı çok sayıda yazılı kaynağı belirler. Burada ona bir Hıristiyan kitapçı tarafından okunan Yunanca kaynaklarda vardır. Diğer ciltler için benzer araştırmalar henüz yapılmadı ama Eren’in çalışması, Evliya’nın Kürt tarihiyle ilgili kullandığı kaynaklar için iyi bir göstergedir.

    [8] Bu ilişkilerin pratikte (resmi kuralların tersine) nasıl yürüdüğüne dair tabii ki sayısız Osmanlı belgesi vardır fakat bunların çözümü güçlükle başlamıştır. Evliya’nın gözlemlerini doğrulayan ilginç bir çalışma Kunt(1991)’un Diyarbakır valiliği hesap defteri analizidir.

    [9] Osmanlılarla olan bu savaş çeyrek asır sonra unutulmamıştır ve Evliya, Safavi işgal döneminden sonra kasabaların Hüsrev Paşaya boyun eğmelerini bununla ilişkilendirir. O dönemdeki olayların özeti için bak Longrigg 1925, s.56-68.

    [10] Maalesef henüz Cihannüma’nın çözümlemesini yapan bir baskı yapılmamıştır. İbrahim Müteferrika tarafından basılan yararlıdır fakat bilimsel açıdan yetersizdir. Osmanlı-Safevi ilişkileri üstüne sivrilmiş bir tarihçe olan Jean-Louis Bacqué-Grammont bu çalışma üstüne bir kritik yazmayı düşündüğünü belirtmişti.

    [11] Bağdad K.305, varak 219a.

    [12] Evliya bir çok yerde ki Yezidiler söz konusu eder, sadece Sincar’da kilerden değil(Menzel 1911), Bitlis ve Hakkari(Dankoff 1990)’de kilerden de bahis eder. Kürdistan ve diğer yerlerdeki heterodoks mezhepler için bak Bruinessen 1997.

    [13] Bu isim Makdisi’nin bir varyantı olarak ortaya çıkıyor ve bu yüzden bu yazarın Kudüslü olduğu, orada yaşadığı veya Kudüs’e bir hac gezisi yaptığı sanılıyor. Evliya’nın Miğdisi’si Makdisi olarak bilinen Arap tarihçileden biri kesinlikle değildir ve Evliya’nın aktardığı hikayeler büyük Ermeni kroniklerinden herhangi birine uymaz. Bazı bağlamlarda Evliya’nın Miğdişi’yi Ermeni ruhbanın genel adı olarak kullandığı anlaşılıyor.Cf. Dankoff 1986.

    [14] Cudi, Kur’an’a göre Nuh’un gemisinin karaya oturduğu dağın adıdır. Genellikle Cizre’nin güneyindeki aynı isimli dağ ile bir tutulur. Sincar Dağı da “Sel” efsansiyle ilişkilendirilir: Cudi’ye varmadan önce Nuh’un gemisi, omurgası Sincar’ın tepesine sürtündüğünde hasar görür.(Evliya tarafından anlatılan bu hikaye, içinde bulunduğumuz asırda Yezidilerden dinlenip kayda alınmıştır Wigram & Wigram 1914: 336). Mifarikin(keza Mayyafarikin, halen Silvan) bir Kürt hanedanın başkentiydi, 10-11. yüzyıllarda hüküm süren Mervaniler,bak. al-Fariki 1984.

    [15] Seyahatname IV, Ms. Bağdad Köşkü 305, varak 218b-219a. Evliya aynı hikayenin değişik varyantlarını verir varak 212b, Hz. Muhammed’in peygamberliğinden 4490 yıl öncesine tarihlenen “Sel” ve Melik Kürdüm’ün Nuh Peygamber hayatta iken Cudi’nin ilk beyi olması. Varak 219a da ki bölümler Kürt lehçelerinin bir dökümüyle ve Evliya’nın Mifarikin yakınlarında kaydettiği bir Kürtçe örneğiyle devam eder(analizi için Bruinessen 1985).

    [16] Bruinessen 1985; Dankoff 1991: 127-8

    [17] Bağdad K. 305, varak 372a-b.

    [18] Bağdad K. 305, varak 376b.

    [19] Bağdad K. 305, varak 370b.

    [20] Bağdad K. 198a, 198b, 221b, 222b, 224a, 225a, 226a, 233b. Evliya Awhadullah’ın ismini Bitlis’te ‘Abdal Khan’dan duyduğunu ima eder, fakat bu soy Şerefname’de belitilen herhangi bir soylu figürün ismiyle uyuşmamaktadır. Cf. Bruinessen & Boeschoten 1988: 244.

    [21] Maaş kadının yargısına verilen öneme işaret etmektedir. Diyarbakır merkezde kadısının maaşı 500 akçe idi.

    [22]Müftü ve nakib al-aşraf merkezden atanan dini memurlardı. Onların olmayışı Palu’nun Osmanlı dini hiyerarşisinin dışında kaldığını gösterir, ama kadı, Palu beyi tarafından ya da başka şekilde tayin edilebiliyordu. Bey gelirlerini şehir voyvodası topladığı için muhtemeln onun tarafından atanıyordu.

    [23] Bağdad K. 305, varak 84b-85a. Cf. Bugday 1996 : 240-243. Seyahatname’de çeşitli pasajlarda Evliya Palu üzerine ek bilgi verir.

    [24] Bağdad K. 305, varak 377a-b.


    Kaynak: http://www.diyarbekir.net/cgi-bin/index.pl?mod=news;op=author_id;id=476




    Mit folgendem Code, können Sie den Beitrag ganz bequem auf ihrer Homepage verlinken



    Weitere Beiträge aus dem Forum DERSİM-ZAZA ARŞİVİ

    Tunceli'de Zarar Tespit Çalismalarina Dair_Hüseyin AYGÜN - gepostet von dersim am Sonntag 17.06.2007



    Ähnliche Beiträge wie "E.Ç.nin Seyahatnamesinde 16 ve 17. Yüzyıllarda Kürdistan"

    1.+6.Spieltag:5Köln80 vs. Selecao Joga Bonitos (18:10/11:11) - gepostet von [5Köln80]Cäp am Donnerstag 01.06.2006
    Verbindungsprobleme zu den Guild Wars Servern - gepostet von Orkschlächter am Donnerstag 22.06.2006