2007 SEÇİMLERİ ve DERSİM YURTSEVERLERİ

DERSİM-ZAZA ARŞİVİ
Verfügbare Informationen zu "2007 SEÇİMLERİ ve DERSİM YURTSEVERLERİ"

  • Qualität des Beitrags: 0 Sterne
  • Beteiligte Poster: dersim
  • Forum: DERSİM-ZAZA ARŞİVİ
  • Forenbeschreibung: Dersim-Zaza Platformu
  • aus dem Unterforum: NUSNEY : YAZILAR
  • Antworten: 7
  • Forum gestartet am: Dienstag 05.12.2006
  • Sprache: türkisch
  • Link zum Originaltopic: 2007 SEÇİMLERİ ve DERSİM YURTSEVERLERİ
  • Letzte Antwort: vor 16 Jahren, 3 Monaten, 15 Tagen, 16 Stunden, 27 Minuten
  • Alle Beiträge und Antworten zu "2007 SEÇİMLERİ ve DERSİM YURTSEVERLERİ"

    Re: 2007 SEÇİMLERİ ve DERSİM YURTSEVERLERİ

    dersim -

    2007 SEÇİMLERİ ve DERSİM YURTSEVERLERİ


    2007 SEÇİMLERİ ve DERSİM YURTSEVERLERİ





    2007 seçimleri yaklaşıyor ve herkes bir biçimde hazırlanarak kendince politika yapıyor. Peki Dersimliler ne yapıyor? Dersimlilerin 2007 seçimleri konusunda bir politikaları ve hazırlıkları var mı? Yoksa “yumurta kapıya dayandıktan sonra” mı uyanacaklar? Bu makale ile konuyu gündeme taşımak ve tartışmak, tartıştırmak istiyorum. Ve lafı dolandırmadan hemen konuya giriyorum.


    Bağımsız ve Özgür bir Halk İçin Politika Yapmak


    Dersim Yurtseverleri, 2007 seçimlerinde kendileri için, bağımsız ve özgür bir halk için politaka yapmayı bir başlangıç olarak benimseyebilirler. Evet bugüne kadar Dersimliler kendileri için, Dersimliler için politika yapmayı başaramadılar. Hep başkaları için çalıştılar, başkalarının payandası oldular. Son yıllarda kendileri için politika yapmak üzere belli kımıldanmalar oldu. Ama bu politakalar ve çalışmalar bugüne kadar cılız kaldı. 2007 seçimleri derlenip toparlanmak için bir vesile olabilir. Bunun için hızla politikalar üretmek ve treni kaçırmamak için son vagonundan da olsa yakalamak gerekiyor.


    Dersim Yurtseverleri kimlerden oluşuyor? Bu kavramı geniş tutabiliriz. Dersimli olan bütün demokrat ve hümanist çevreler bu kavram altında yer alabilir. Ama kim yer alırsa alsın, ben, Dersimli Yurtseverlerin temel çekirdeği olarak Zaza (Kırmanc) olan, Zazaca (Kırmanciki) konuşanları yerleştiriyorum. Kimseye isim babalığı yapmak niyetinde değiliz. İsim kargaşası yaratmanın da anlamı yoktur. Kim kendini nasıl adlandırıyorsa, odur veya öyledir.


    Dersimli Yurtseverler bir deklarasyon yayınlamalı ve bu deklarasyonun ilkeleri temelinde bir platforum oluşturmalıdırlar. Seçimler sadece bir “güç gösterisi” değil, aynı zamanda bir ittifaklar politikasıdır. Deyim yerinde ise seçimler, politikada ince ayarların, akıllı taktiklerin uygulandığı bir arenadır. Bu bakımdan dostların ve düşmanların doğru, temel güçlerin ve müttefiklerin iyi belirlenmesi gerekir.


    Seçim sisteminin azizlikleri ortada. Genel baraji aşamayanlar, seçilemiyor. Bu durumda bağımsız aday ile il barajını aşmak gerekiyor. DTP dahil bir çok çevre bu taktiği deneyecek.


    TUNCELİ


    Dersim’i sadece Tunceli’den ibaret görmüyoruz ve görmemek gerekiyor. Dersim’i çevresi ile beraber görmek gerekiyor. “Çekirdek Dersim, et Dersim ve kabuk Dersim”¹ belirlemesi, Dersim’i en iyi ifade eden saptamalardan biridir. “Çekirdek Dersimi” biraz daha genişleterek bugünkü Tunceli olarak kabul edebiliriz.


    Çekirdek Dersim’in yani Tunceli’nin durumu ortadadır. İki tane milletvekili hakkı var. Bugüne kadar hep CHP ve bu doğrultudaki çevreler kazandı. Bu seçimlerde başta CHP olmak üzere, mevcut sistemden yana olan güçleri sandığa gömmek gerekiyor. Özellikle V. Sinan Yerlikaya, Kamer Genç gibi Kemalist, aşiretçi ve çıkarcı adayları teşhir ve tecrit etmek gerekiyor. Eğer doğru adaylar seçilir ve doğru politikalar benimsenirse, Dersimli yurtseverlerin iki adayının da seçilmesi mümkündür. Bunun için yapılması gereken şey, adaylarımızın en kısa zaman dilimi içinde belirlenmesi ve halkın karşısına çıkmasıdır.


    Adaylarda aranması gereken nitelikler çok farklı olabilir. Ama en temel nitelikleri Dersim Kırmanciye kültürüne ve (Kırmanc/Zaza) kimliğine sahip çıkmalarıdır. Diğer her şey bu temel özelliklere bağlı olarak değerlendirilmelidir. Tabii ki, bütün bunlar çok önemlidir. Halkı iyi tanıyan, cesur ve halk tarafından tanınan ve sevilen adaylar olması şarttır.


    Tunceli’de DTP veya onun bağımsız adayları, bir bölen olarak yer alacaklardır. Türk/iye sol grupları, özellikle EMEP eğer bağımsız aday çıkarmazsa, DTP’nin koltuk değneği olmaya devam edecektir. Ayrıca CHP’ye karşı da özel bir dikkat ve taktik uygulanması lazım.


    ERZİNCAN


    “Et Dersim” yani Dersim’in çevre illerine gelirsek. Buralarda da Dersimli Yurtseverlerin şansları ve yapabilecekleri çalışmalar var.


    Erzincan’ın üç milletvekili var. Son seçimlerde ikisi AKP’den, biri de CHP’den seçildi. Son yıllarda yaşanan büyük göçe rağmen, Erzincan’ın hala en az üçde bir nüfusu Zaza (Kırmac) ve Alevi kökenlidir. Kırmanc/Zaza Yurtseverleri Erzincan’da bir milletvekili çıkarmayı hedefleyebilirler, hedeflemelidirler.


    Erzincan’da demokrat Kırmanc/Zaza Yurtseverlerinin oylarını parçalayacak olan güçler CHP ve DTP’dir.


    BİNGÖL


    Bingöl’de durum, Erzincan’a göre daha karmaşıktır. Erzincan’da nüfus, etnik olarak başlıca Zaza (Kırmanc) ve Türklerden, dinsel olarak da Alevi ve Sünnilerden oluşmaktadır. Bingöl ise etnik, kültürel ve inançsal olarak daha renklidir. Alevi ve Sünni ayrımı genel temadır. Etnik olarak Kürt ve Zaza orijin genel kitleyi oluşturmaktadır. Sünni Zazalar’ın çoğunluğu oluşturduğunu söyleyebiliriz. Sünni Kürtler de, bugüne kadar hep müttefiki olmuşlardır.


    Bingöl’ün üç milletvekili var ve son seçimlerde üçünü de AKP almıştır. Geçmişte de genel olarak sağ ve dinci-milliyetçi partiler kazanmıştır. Bingöl’de Sünni kökenli Zazalar’ın demokrat ve ulasalcı unsurları var mı? Varsa, bunların durumları nedir? Sünni Zaza kökenli ulasal ve demokrat unsurlar varsa, Bingöl’de en az bir tane yurtsever, demokrat bir aday çıkarabilir, şanslarını deneyebilirler.


    Diğer yerlerde olduğu gibi Bingöl’de de Alevi kökenli Zaza ve Kırdaşlar (Khurmanc, Kürtler) beraber hareket etmek zorundadırlar. Realite budur. Bunların, Bingöl nüfusuna oranı üçde bir olarak kabul edilebilir. Özellikle Karlıova, Kiği, Yedisu ve Yayladere’nin Alevi inançlı, Zaza ve Kırdaşi halkı doğru politikalar üretirlerse, bir milletvekili çıkarabilirler.


    DTP, Bingöl’de Alevi kitlesini oluşturan Zaza ve Kürtler’e (Kırdaşı) oynayacaktır. Sünni kütle arasında da, az olmakla beraber şansını deneyebilir.


    MUŞ


    Muş’ta durum nedir? Son seçimlerde dört milletvekili çıkaran Muş’ta, üçünü AKP ve birini de CHP almıştır. Muş’un geneli Sünni Kürtlerden olup yalnızca Varto ilçesi ve köylerinde Alevi inançlı Zazalar yaşamaktadır. Yurtsever, demokrat Zazalar burada bir milletvekili çıkarmayi hedef olarak koyabilirler.


    DTP, Muş’ta iki aday temelinde politika yürütebilir. Biri Alevi-Zaza kesimden, diğeri de Sünni-Kürt kesimden. CHP’de Alevi-Zaza tabana oynayacaktır.


    ELAZIĞ


    Elazığ’ın son seçimlerdeki milletvekili sayısı beş. Bunların dördü AKP’nin, biri de “bağımsız aday” M. Ağar’dı. Bugün DYP genel başkanı. Elazığ, Bingöl ve Erzincan’a nazaran daha kozmopolit bir yer. Burada genel Kürt ve Zaza nüfus yanında önemli oranda bir Türk nüfus vardır. Türk, Kürt ve Zazalar’ın geneli Sünni Müslüman olup bugüne kadar genelde sağcı, milliyetçi, yobaz ve gerici kitleyi oluşturmuşlardır. Bugün de AKP ve DYP favori güçlerdir.


    Elazığ’da da Alevi Zazalar ve Karakoçan ağırlıklı Alevi Kürtler beraber hareket etmek zorundadırlar. Alevi kökenli Zaza ve Kürtler küçümsenmeyecek kitleye ulaşsalar da Elazığ genelinde azınlık kalmaktadırlar. Eğer doğru ve tutarlı politikalar üretebilirlerse, bir milletvekili çıkarabilirler.


    DTP, CHP gibi partiler de Alevi kökenli kitleye oynayacaklar. DTP’nin Sünni kesim içerisinde bir tabanı var mı? Göreceğiz.


    Kabuk Dersim’e yani Dersim’in çevresinin çevresine gelince. Buraları batı da tarihi Koçgiri bölgesine, (Zara, Hafik, İmranlı), Kuzey-batıda Şiran-Kelkit’ten, Doğu’da Erzurum’un Aşkala-Hınıs’ına kadar yayabiliriz. Alevi-Kürt (Kırdaşi) kitlesi bakımından Malatya üzerinden Maraş’a (Pazarcık-Elbistan) da ulaşabiliriz. Ama doğrusu Dersim açısından buralar esasta kaybedilmiş alanlardır. Dolayısı ile buralarda izlenecek politikalar farklı olmak zorundadır.


    Kısacası Tunceli merkezli Dersim ve çevresinde Zaza (Kırmanc) Yurtseverleri sahaya inmek ve şanslarını denemek zorundadırlar. Sadece Dersim Yurtseverleri değil, bütün demokrat unsurlar bulundukları alanlarda arenaya çıkmak zorundadırlar. Çünkü istisnasız bütün güçler, boyunun ölçüsünü almak üzere sahaya iniyorlar.


    Burada yeri gelmişken, bazı güçlerin ve özellikle dost ve müttefik çevrelerin durumuna değinmekte yarar var.


    Sünni Zazalar’ın Durumu


    Son yıllarda Sünni Zazalar’da cılız da olsa belli ulusal kıpırdanmalar gözlenmektedir. Bugüne kadar Sünni Kürtler’in ve Türkler’in payandası (destek, koltuk değneği) rolü oynayan Sünni Zazalar, bundan böyle kendisi için, bağımsız bir güç olarak tarih sahnesindeki yerlerini alacaklar mıdır? Sünni kökenden gelen Zaza aydınları, ilerici ve demokratları bu soruları kendilerine sormalı ve buna uygun politikaları üretmelidirler.


    Sünni Zaza kitlesinin önemli oranda yer teşkil ettiği Bingöl ve Elazığ’ın durumuna yukarıda kısaca değindim. Aynı şekilde Diyarbakır’da küçümsenmeyecek oranda bir Zaza kitlesi var. Urfa-Siverek’ten, Adıyaman-Gerger’e kadar uzanan; Erzurum-Tekman, Bitlis-Mutki ve daha bir çok alanda da Zaza kitlesi mevcuttur. Sünni-Müslüman kökenden gelen Zaza yurtsever ve domokratları, ulusal ve bağımsız politikalarını ortaya koymalı, çağdaş ve demokratik halklar arasında yerlerini almak üzere bu talihsiz gidişe artık dur demelidirler.


    Aleviler’in Durumu


    Aleviler, pusulasını kaybetmiş gemi misali dalgalarla boğuşmakta ama bir türlü yolunu bulup kıyıya yanaşamaktadırlar. Dolayısı ile her dalga, kendine doğru, bir parça koparıp götürmekdedir. Bu gidişle Aleviler bütünlüklü bir yapı veya güç oluşturamayacaklar. Çünkü Alevi kitlesini, bağımsız ve demokratik esaslar üzerinde yönlendiren tutarlı bir politik güç hala mevcut değildir. İzzettin Doğan’in Cem vakfı çevresi ve Fermani Altun’un Ehli-Beyt vakfı çevresinin politikaları zaten açık. Türkiye’nin gerici ve milliyetçi güçlerinin yanında ve içinde yer almakta sakınca görmüyorlar.


    Alevi Bektaşi Federasyonu ve bileşenleri (HACI BEKTAŞ VELİ KÜLTÜR ve TANITMA DERNEĞİ; PİR SULTAN ABDAL KÜLTÜR DERNEĞİ ) ile Avrupa Alevi Birlikleri federasyon ve konfederasyonları da Alevi adaylara “kontenjan” ayıran sistem partilerine “kur” yapmakla meşguller. CHP’yi yeterince Alevi adaya kontenjan ayırmamakla suçlayarak, “eleştiri” yaptıklarını sanıyorlar. Ama kazara CHP eğer, bir iki liste başı, bir iki de seçilebilir yerden, mesela A.R.Gülçiçek, V.S.Yerlikaya gibi bir kaç “Alevi” aday gösterirse, aslında fitler.


    Alevi kitlesi ve demokrat Alevi aydınları, mevcut durumdan şikayetçidirler. Ama bunlar bugüne kadar bir çıkış yolu bulabilmiş değillerdir. Partileşme şeklindeki deneyim iflas etti. Bir daha denemeyi de göze alamıyorlar. Ama öte yandan sadece “dini” bir yapı veya kuruluş olarak kalmanın da aslında politikadan vaz geçmek veya polikanın dışında kalmak ve meydanı Sünni İslama bırakmak anlamına geldiğini de görüyorlar. Bu arayış, daha uzun süreceğe benziyor.


    Herşeye rağmen, Alevi kitlesi demokrasi güçlerininin temel dayanaklarından birini oluşturmaktadır. Ve Demokrasi Güçleri, Alevileri hesaba katmak zorundadırlar.


    Kürtler’in Durumu


    Kürtleri, başlıca sağcı ve gerici statükoyu savunanlar yani bugünkü mevcut durumdan yana olanlar ile mevcut duruma karşı olanlar şeklinde ikiye ayırabiliriz. Mevcut durumdan yana olanlar, feodal-aşiretsel ilişkileri temsil eden ağalar ve yandaşlarıdır. Bunların önemli bir kesimi “koruculuk” adı altında örgütlenmiş, 30 bini “gönüllü” 60 bini maaşlı 90 bin üzerinde bir “milis” kuvvetini oluşturmaktadırlar. Aileleri ile beraber düşünüldüğünde yaklaşık bir milyonluk bir kütle oluşturmaktalar. Aynı şekilde belediye başkanlıkları, bölgedeki çeşitli memurlukların önemli bir kısmı da bunların elindedir.


    Mevcut durumdan rahatsızlık duyan kesimleri de kabaca ikiye ayırabiliriz. Birinci kesim bugün Ahmet Türk önderliğinde ve DTP çatısı altında örgütlenmiştir. Bunlar A. Öcalan’nın sesi ve PKK’nın legal gölgesi rolünü üstlenmişlerdir. İçlerinde bazı demokrat ve dürüst insanlar olsa da, üstlendikleri “rol” uğursuzdur. Türk milliyetçiliğinin ikiz kardeşi olarak Kürt milliyetçiliğini; Türkçü Kemalizmin Kürt versiyonu olarak “Apoizm”i (Apoculuk) yaymayı görev edinmişlerdir. PKK’nın legal gölgesi ve maşası olarak DTP “demokratik” normlardan uzak, tekçi ve gerici, milliyetçi bir odaktır.


    A. Öcalan’ın yakalanmasından sonra PKK ve yan kuruluşlarının esas görevi, A. Öcalan’ın “serbest bırakılması” ile sınırlandırılmıştır. Kürt halkının bütün ulusal ve demokratik istemleri, tek kişinin çıkarlarına, A. Öcalan’ın serbest bırakılması uğruna feda edilmiştir. “Bağımsızlık” gibi uç bir istemden, federasyon ve hatta özerkliği red eden, ne idüğü belirsiz “demokratik cumhuriyet” gibi şekilsiz bir noktaya gelinmiştir. Sanki, federal veya özerk yapıya dayanan cumhuriyetler, demokratik olamazmış gibi Kemalist gerici ve tekçi söylemleri temel politika haline getirdiler.


    PKK ve yan kuruluşları kendini feshetmeksizin, Kürtlerin bağımsız, demokratik ve özgür bir yapıya kavuşamayacakları anlaşılıyor. PKK ve yan kuruluşları, PKK ve A. Öcalan’ın yaklaşım ve politikaları, Kürt ulusal ve demokratik hareketinin özgür gelişiminin önündeki en büyük engeldir. PKK hem kendi içinde ve hem de kendi dışındaki bütün muhalif sesleri, şiddetle susturan zorba bir yapı oluşturmuştur. Bu durumu Türk devletinin hiyerarşik, oligarşik yapısına benzetebiliriz. Türk devleti, en azından Yunanistan, Portekiz veya İspanya’daki gibi kitlesel ve derinden gelen bir hareket ile “sarsılmadan” demokratikleşmeyi bırakalım, emarelerini bile göstermez. PKK’nın kendine örnek aldığı yapılar ise TC devleti, Saddam tipi diktatörlüklerdir. Dolaysı ile PKK’nın ya kendi kendisini tasfiye etmesi veya tasfiye edilmesi lazımdır.


    DTP, PKK’nın gölgesi olmaktan kurtulmak istiyorsa, bağımsız ve demokratik normlara göre örgütlenmek ve buna uygun politikalar üretmek zorundadır. Mevcut durumda DTP’nin bağımsız, özgür ve demokratik açılımlar yapması beklenemez. DTP, mevcut durumda “bağımsız” adaylarla meclise girme sevdasındadır. Eğer, başka engeller karşılarına çıkmaz veya çıkarılmazsa bunda kısmen başarılı da olabilir.


    DTP, bağımsız ve demokratik bir parti değildir. Dolayısıla DTP ile her hangi bir ittifak veya işbirliğine, imkansız denmezse de, oldukça uzak bir ihtimaldir. Çünkü böyle bir yaklaşım PKK ile işbirliği veya ittifak anlamına gelmektedir.


    Mevcut durumun sürmesine karşı olan Kürtler’in ikinci bir kesimi ise, bazı küçük sıyasal yapılar, bazı yurtsever aydın çevrelerinden oluşmaktadır. Bunların, ortak noktalarından biri TC devletinin Kürtleri imha politikasına ve bir diğer ortak noktaları da PKK’nın imha ve dışlama politikalarına karşı olmalarıdır. Başka bir deyişle, çok farklı çevrelerden gelip oldukça farklı politikalara sahip bu kesimlerin, “tek ortak noktası”, PKK ve devlete karşı “muhalif” olmalarıdır. Bunlar, legal planda örgütlenen HAK-PAR’dan (Hak ve Özgürlükler Partisi), KADEP’e (Katılımcı Demokrasi Partisi); PSK (Türkiye Kürdistanı Sosyalist Partisi), PWD-K (Partîya Welatparêzê Demokratên Kurdistan) gibi daha birçok irili, ufaklı çevre ve gruplardan oluşmaktadır. Bağımsız bazı aydın ve yarı-aydın çevrelerle beraber bu kesim küçümsenmeyecek bir orana tekabül etmektedir. Ancak bunların ortak hareket etme ve bir güç oluşturma ihtimalleri oldukça zayıftır.


    Birçok yönden bu böyledir. Her şeyden evvel, örgütlenme düzeyleri oldukça zayıftır. İkincisi, ortak bir “platform”ları yoktur. Üçüncüsü hemen tümü PKK’nın baskısı ve tehtidi altındadır. Bu şartlar altında bunların ciddi bir varlık göstermeleri beklenmemektedir.² Şunu da belirtelim ki, bu grup ve partilerin büyük kesimleri klasik Kürt milliyetçisidirler. Demokratik ilke ve normlardan da oldukça uzaktırlar.


    Türkiye sosyalist, devrimci ve demokratik hareketi’nin durumu


    Türkiye sosyalist, devrimci ve demokratik hareketinin veya daha doğrusu hareketlerinin durumu oldukça cılız, dağınık ve zayıftır. Türkiye sosyalist, devrimci ve demokratik hareketi, ciddi bir güç olabilecek mi? Bunu gelişmeler gösterecektir. Ama her şeyden evvel ciddi politikalar üretmek ve şansını denemek zorundadır. Dersim kökenli yurtseverler, her alanda demokratik oluşumlarda yer almalı ve beraber çalışmalıdırlar.


    Seçimleri boykot etme şeklindeki yaklaşımların ciddiye alınabilecek bir yanı yoktur. Bu yaklaşımları sergileyen çevreler, klasik politikaları ile seçimlere “beş kala” ortaya çıkacaklardır. Bu politikaların ciddiye alınacak bir yanı yoktur ama kayb edilecek her oyun büyük bir değeri vardır, olacakdır. Hodri Meydan!


    02.03.07

    M. Hayaloğlu

    Notlar:

    ¹. Y. Mazhar Aren, Cumhuriyet gazetesi 29 haziran 1937

    ². HAK-PAR kurucusu A.Melik Fırat, yıllarca gerici ve sağcı partilerde politika yaptıktan sonra, ömrünün son yıllarını Kürt halkının “özgürlük” mücadelesine ayırmış. Bu da bir gelişmedir. Ecevit’in eski bakanlarından, Türkiye KDP’nin eski yöneticilerinden Ş. Elçi, bu sefer KADEP ile sahnede. Politikadan emekli Kemal Burkay’ın partisi PSK ve müttefiki PWD-K’nin legal çalışma imkanları hemen hemen sıfır durumda. Kawa, Rızgari gibi eski grupların herhangi bir örgütlülükleri yok gibi. İşin tuhaf yanlarından biri de, A. Öcalan’ın ağzından PKK bu grup, parti ve çevrelerin liderlerini istisnasız “ajan” ilan etmiştir. A. Melik Fırat, K. Burkay, Kawa’nın eski yöneticilerinden H.H. Yıldırım gibi bazı şahsiyetler de A. Öcalan’ı açıkça “MİT ajanı” ilan ettiler. PKK, Hikmet Fidan, Kani Yılmaz (Faysal Dunlayıcı) gibi muhalifleri fiziki olarak imha etti. Diğer olumsuz şartların yanında muhaliflerin, her şeyden önce PKK karşısında can güvenlikleri yoktur.


    http://f25.parsimony.net/forum62148/messages/23915.htm


    http://f27.parsimony.net/forum67890/messages/13955.htm



    Re: 2007 SEÇİMLERİ ve DERSİM YURTSEVERLERİ

    dersim -

    BASKIN SEÇİMLER VE DURUM


    BASKIN SEÇİMLER VE DURUM






    Türkiye’de erken seçim mi, genel seçim mi tartışması sürerken, cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşanan açmaz, sadece bir erken genel seçime değil, aynı zamanda hızlandırılmış bir baskın seçime de neden oldu. Doğrusu bu durum pek de beklenmiyordu. Hemen herkes AKP’nin cumhurbaşkanını da seçerek genel seçimleri zamanında yaptıracağını umarken, genelkurmayın devreye girmesi ile Kemalist kanat harekete geçti ve anayasa mahkemesinin eliyle AKP’nin bütün planlarını alt üst etti. AKP, “Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan” da olacaktı.

    AKP’nin, 360’a yakın milletvekili gibi bir çoğunluk ile cumhurbaşkanı seçememe ve akabinde meclisi çalıştıramama durumu üzerine çok şey söylenebilir. Ancak tespit edilmesi gereken en önemli nokta devlet, iktidar, hükümet ilişkilerinde yaşandı. Yaşanan olaylar, hükümet olmanın devleti idare etmek için yetmediğini; hükümet olmanın iktidar olmaya yetmediğini, bir kez daha, çok açık ve net olarak gösterdi. Bu durum dört yılı aşkın bir süredir hükümet olan AKP’nin, üzerinde önemli tasarruflarda bulunmasına rağmen, iktidarı tümüyle ele geçiremediğinin somut bir göstergesidir. Hükümet olmanın, iktidar olmakla eşitlenemeyeceği görüldü. Diğer yandan iktidar olamayan bir hükümetin, devlet üzerinde tam etkili olmasının mümkün olmadığı da görüldü. Tabii AKP’nin bir takım acemilikleri ve olmasını umduğu bazı hesaplarının tutmaması bu durumun ortaya çıkmasında belli bir rol oynasa da, sadece parlamento çoğunluğu ile iktidar olunamayacağı ve devlet yönetilemeyeceği bir kez daha ispatlanmıştır.

    “Ordusu olan, iktidara sahip olur”

    Bu durum, bir kez daha, açık bir şekilde göstermiştir ki, ordusu olanın iktidara ve dolayısı ile devlete sahip olduğu ve olacağıdır.

    Ordunun, parlamentodaki sesi ve sözcülüğü rolünü üstlenen CHP, Anayasa Mahkemesi’nin de yardımı ile AKP’nin önüne set çekmiş oldu.

    Anayasa mahkemesinin verdiği karar ne hukukidir, ne de adil. Bu tamamen siyasal bir karardır. T. Erdoğan, bunu “demokrasiye sıkılmış bir kurşun” olarak nitelendirmiş, sonra da ben “onu kastetmedim” diyerek takiyye yapmıştır. Ancak, anayasa mahkemesinin kararı, gerginliğe bir süreliğine de olsa ara verdiği için taraflarca memnuniyetle karşılanmıştır. Ayrıca belirtmek gerekir ki, generallerin 12 eylül anayasasında o kadar boşluk var ki, her türlü kararı verebilmek de mümkün görünüyor.

    Bazıları, anayasanın o şekilde hazırlanmış olmasının, generallerin istekleri doğrultusunda ve planlı olduğunu söylemektedirler. Bu da bir görüştür ve doğruluk payı da vardır. Öte yandan generallerin, ısmarlama olarak hazırlattığı bir anayasa, ancak bu kadar olurdu! Burada tartışılması gereken esas nokta ise, ezici bir çoğunlukla hükümet olan ANAP ve AKP gibi partilerin bu anayasaya esasta dokunmamış olmalarıdır. Onlar bu anayasa ile de ülkeyi yönetebilme mahareti göstermişler, gerektiğinde boşluklarından da kendilerini yararlandırmışlardır. Hatta T. Özal örneğinde olduğu gibi, anayasanın bir kerecik delinmesinde de sakınca görmemişlerdir.

    Genelkurmayın bildirisi bir muhtıra, açık bir tehditti. AKP ise hazırlıksız yakalanmıştı. Mevcut çoğunlukla işi götüreceğini umuyordu. Ama yanlış hesap, Çankaya duvarlarına çarparak geri döndü. AKP, daha fazla ısrar edemedi. Bunun üzerine hızlandırılmış erken seçim kaçınılmaz oldu. Mağdur rolü ile bu işten daha da karlı çıkacağını ummaktadır. Bununla da yetinmedi. Cumhurbaşkanlığını da halka seçtirmek istiyor.

    Bu durum hiç de hesaplanmış bir şey değildi. Şimdi her kes bu durumdan yararlanmanın ve daha kazançlı çıkmanın yollarını arıyor.

    Kim veya kimler kazançlı çıkacak?

    Örgütlü ve büyük olanaklara sahip olanlar, bu baskın seçimden kazançlı çıkacaklardır. Örgütsüz, zayıf ve güçsüz olanlar ise yine başkalarının çıkar hesaplarına alet olmaya devam edeceklerdir.

    15.05.07

    M. Hayaloğlu


    http://f25.parsimony.net/forum62148/messages/24015.htm




    Re: 2007 SEÇİMLERİ ve DERSİM YURTSEVERLERİ

    dersim -

    Alevilerin Kafası Hala Karışık!


    Alevilerin Kafası Hala Karışık!




    Alevilerin kafası hala karışık mı? İ. Beşikçi’nin deyimi ile Alevilerde “kafa karışıklığı” devam ediyor mu? Son gelişmelere, seçimlerdeki tavırlarına bakacak olursak, Alevilerdeki kafa karışıklığı devam ediyor. Hem de büyük bir zihin bulanıklığı şeklinde.


    Aleviler, bir taraftan, Pir Sultan Abdal Kültür Derneğinin ev sahipliğinde ‘Aleviler ve Siyaset Konferansı’ adlı bir ‘konferans’ düzenledi. Diğer yandan Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) ve Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu (AABK) tarafından organize edilen bir ‘ALEVİ BEKTAŞİ MECLİSİ’ni topladılar. Erken seçim kararının alınmasından sonra, Alevi örgütlerinin ileri gelenlerinin “kem-küm” sesleri duyulmaya başlandı. “Laik, demokratik, çağdaş” Türkiye özlemleri yanında “solun birliği” veya “sol güç birliği” gibi söylemleri dillerine dolamaya başladılar. Gerek ‘Konferans’ın ve gerekse ‘Meclis’in sonuç bildirgelerinde bir çok haklı talep var ve çözüm yolları da doğru olarak tespit edilmiştir. Bu yazıda bunların üzerinde durmuyorum. Üzerinde durmak istedğim nokta, Alevilerin ‘final’de takınmış oldukları yaklaşımdır. Bunu, zurnanın “zurt” dediği nokta olarak belirlemek de mümkündür.


    Evet, Aleviler’in seçimdeki tavrı nedir, ne olacaktır? Her kesin merakla beklediği nokta burası idi. Aleviler demokrasiden, laiklikten, barıştan, özgürlüktan, kısacası güzel ve iyi olan şeylerden mi yanalar? Güzel! Bunlara kimsenin bir itirazı yok. Aleviler, bir ‘Bağımsız Alevi Hareketi’nin yaratılmasını mı istiyor? Gerçi Birlik Partisi, Barış Hareketi ve Partisi deneyleri ortada ama tekrar denenebilir. Buna da kimsenin itirazı olmaz. Kendi geleceklerine kendilerinin karar varmeleri en doğal haklarıdır. “Solun birliği” vaya “sol güç birliği”ni mi istiyorlar? İşte burada duralım ve şu soruyu soralım:

    Hangi sol? Hangi solun birliği veya güç birliği?

    İşte zurnanın “zurt” dediği yer burası. CHP mi sol? DSP mi sol? CHP-DSP güçbirliği mi, sol güç birliği oluyor? Alevi Bektaşi Meclisi, bunu açıkça “CHP ve DSP arasında gerçekleşen seçim güçbirliği bu konuda atılmış önemli bir adım”olarak niteliyor ama “yeterli” görmüyor. Tabii bu da bir görüştür ama bence yanlış olan bir görüştür. Temel yanlış ve çürük olunca, devamı da sakat olacaktır.


    CHP ve DSP sol değil, solun düşmanlarıdır.


    CHP ve DSP, devletin mevcut yapısının sürmesini isteyen otoriter ve totaliter partilerdir. CHP ve DSP militarist kesimlerin, Türk genelkurmayının sözcüleridir. CHP-DSP, Kemalist diktatörlüğü savunan anti-demokratik partilerdir. Bırakalım sol ile, bunların, sosyal-demokrasi ile bile bir ilgileri yoktur. Avrupa’daki sosyal demokrat partiler, burjuva demokrasisini, burjuva anlamda da olsa hak ve özgürlükleri savunuyor? CHP ve DSP ise, hak ve özgürlüklerin baskı altına alınmasını, kaldırılmasını, azınlıkların ve azınlık haklarının yasaklanmasını savunuyor. Bunlar, laik falan da değildir.


    Kemalist laiklik, laikliğin çarpıtılmış bir karikatürüdür. Yalan ve sahtedir. Türkiye’de Diyanet işleri başkanlığı M. Kemal döneminde kurulmuştur. Yine İmam Hatip Okulları en çok Kemalist geçinen iktidarlar ve askeri rejimler döneminde kurulmuş ve desteklenmiştir. Kemalist ideoloji, Türk-İslam sentezi üzerinde şekillenmiştir. Türk-İslam sentezi üzerine kurulan Kemalist laiklik, gerçekte laiklik olabilir mi? Alevi-Bektaşi Meclisi, solu yanlış tanımlıyor. Birinci yanlış buradadır.


    Alevi-Bektaşi Meclisi, Kemalist iktidar dönemini, Kemalist diktatörlüğü yanlış tanımlıyor ve onu “sol” iktidar olarak yorumluyor. “Türkiye’yi de 57 yıllık sağ iktidarlardan” kurtarmayı hedefleyen Alevi-Bektaşi Meclisi, Kemalist tek parti iktidarlarını “sol” iktidar olarak tanımlıyor. Ve böylece bilinç bulanıklığına, kafa karışıklığına neden oluyor. Oysa Kemalist iktidarlar, sadece demokrasi güçlerinin düşmanları değil, aynı zamanda Alevi ve diğer azınlık inanç ve kültürlerin de düşmanlarıdır. Dersim katliamları, 38 Dersim Soykırımı bizzat Mustafa Kemal ve Kemalist iktidarın diğer elebaşıları tarafından planlanmış ve uygulanmıştır. Kemalist rejimin katliamları görülmeden ve kınanmadan demokrat bile olunamaz. İkinci yanlış da buradadır.


    Alevi ileri gelenleri, gerek “Alevi-Bektaşi Meclisi” ve gerekse “Alevi Konferansı” sonuç bildirgelerinde, “Kimi güç birliği girişimlerini, olumlu bulmakla birlikte, yeterli” görmediklerini özellikle vurguluyorlar. İlk bakışta, bunun iyi niyetli bir politika olduğu, solun birliğini savundakları şeklinde anlaşılabilir. Ama gerçekte samimiyetin esamesi bile okunamamaktadır. Neden mi?


    Alevi aktörleri, SHP, ÖDP gibi partilerin isimlerini de zikrederek “güçbirliği”nin genişletilmesini vaaz ediyorlar. Ve hatta “tüm ezilenleri, tüm sömürülenleri, tüm hak ihlallerine uğrayanları kucaklayacak bir perspektifle, tüm sosyal demokrat, sol, sosyalist, komünist partileri, gruplar ve çevreleri, önümüzdeki seçimde birlikte davranmaya davet” ediyorlar. Ama bunun sadece söylem düzeyinde kalan bir ‘yalan’ ve ‘iki yüzlülük’ olduğunu pratik adım adım ortaya çıkarmaktadır. Alevi ileri gelenlerinin, CHP ve Baykal ile pazarlık içinde olduklarının kokuları yavaş yavaş yayılmaya başladı bile. Hani solun birliğini veya güç birliğini savunuyorlardı? Kemalist CHP-DSP’nin ortak tavrı dışında, solun hangi birliği veya en azından desteği gerçekleşti? Hiç birisinin. Peki o zaman Alevi kanaat önderleri, Baykal ile neyin pazarlığını yapıyorlar? İsim vermek için henüz erken. Ama “kınalı keklik” olarak ortalıkda dolaşanların adları yakında tescillenecektir.


    Bazıları MHP veya AKP’den aday olan “Alevi” ileri gelenlerinin, “Alevi dedeleri”nin “ihanet” içinde olduklarını, “kınalı keklik” olduklarını yüksek sesle ve ajitatif bir edayla ilan ediyorlar. Ben daha da ileri giderek şunu söylüyorum: Sadece MHP veya AKP’den değil, CHP listelerinden seçime girenlerinde “kınalı keklik” ve “ihanet” içinde olduklarını açıkça ilan ediyorum. Ali Rıza Gülçiçek veya V. Sinan Yerlikaya “kınalı keklik” değil de nedir? Aynı şekilde DP (ANAP+DYP) ve diğer gerici-ırkçı partilerin bayrağı altında seçime giren Alevi adaylar da “kınalı keklik”tir.

    “Sol güç birliği” yeterli değil, “laik güçlerin birliği” veya “laik cephe” gerekir diyen ve buna MHP, DP, GP ve Ordu partisini (!) eklemeyi unutmayan İzzettin Doğan gibilerin “milli cephe” yaklaşımlarını Alevilik çerçevesi içerisinde değerlendirmek istemediğimden girmiyorum. Ama Alevileri temsil ettiğini iddia eden ABF, AABK ve Pir Sultan Dernekleri gibi kuruluşların ve onların temsilcilerinin yaklaşımlarını önemsiyorum. Bu kuruluşlar, saflarını belirlemeli, Alevileri sahte ve iki yüzlü politikalara alet etmemelidirler. Alevi kuruluşları son dönemlerde düzenledikleri etkinliklerde, gittikçe artan bir biçimde Atatürk posterleri altında “gövde gösterisi” yapmaya soyunur oldular. “Cumhuriyet’e sahip çıkma” mitinglerinde Alevileri, “generalim çok yaşa” sloganları atmaya teşvik ettiler ve önderlerinden birinin deyimi ile “ Aleviler bu muhtırayı desteklediler.”


    Peki ne yapmak gerekiyor?


    Ben ne yapılması gerektiğini çok kısa ama net olarak ifade etmek istiyorum.
    Sahte değil, gerçek bir “demokrasi cephesi” yaratmak gerekiyor. Özü ile sözü bir, gerçek bir demokrasi cephesi. Demokrasi Cephesi, sadece söylemde değil, pratik olarak da savundukarının arkasında olan bir cephe olmak zorundadır. Bunun teferruatlarının tartışılması başka bir makalenin konusu olabilir ama Almanya’daki PDS-Sol Parti ittifaki bir örnek olarak verilebilir. Türkiye’de bu ittifak, CHP-DSP, İP, GP gibi milliyetçi-ırkçı partileri dışlayan ama “sol” denmeye layık parti, örgüt ve çevreleri kapsar veya kapsamalıdır. Bunlara sendikalar, barolar, kadın, gençlik ve çevre örgütleri gibi demokratik kitle örgütleri de dahildir. Aleviler, Kürtler, Zazalar, Asuri-Süryani, Ermeni, Yezidi, vd azınlık veya etnik-kültürel ve inançsal gruplar emek, demokrasi ve özgürlük cephesinin vazgeçilemez güçleridir.


    Alevi-Bektaşi Meclisi, Alevi-Bektaşi kuruluşları, Alevileri temsil ediyor mu? Yoksa bu kuruluşların başına çöreklenmiş olan çıkar grupları, Alevilerin inancını ve duygularını sömürerek onları bir basamak olarak kullanma hesapları içinde mi? Bütün Alevilerin kendilerine bu soruyu sorması ve ona göre karar vermesi lazım.


    Not: Alıntılar, “Alevi Bektaşi Meclisi” ile “ALEVİLER ve SİYASET KONFERANSI” sonuç bildirilerinden alınmıştır.

    24.05.2007

    M. Hayaloğlu


    http://f25.parsimony.net/forum62148/messages/24034.htm



    Re: 2007 SEÇİMLERİ ve DERSİM YURTSEVERLERİ

    dersim -






    BASKIN SEÇİMLER VE SENARYOLAR



    Erken seçim kararı kesinleşti ve partiler yanında söz sahibi olmak isteyen herkes harıl harıl çalışmaya başladı. Artık her kes 22 Temmuz 2007’de sandıktan çıkacak sonuçlara odaklanmış durumda. Peki, Türkiye siyasetinin başlıca aktörlerinin durumu nedir?


    MEVCUT DÜZENİN SÜRMESİNİ İSTEYEN GÜÇLERİN DURUMU


    AKP’nin durumu


    Mevcut durum ve şartlarda bu seçimlerden en kazançlı çıkacak partinin yine AKP olacağı sanılıyor. AKP ordu, yargı ve üniversite dışında dışında hemen her alanda örgütlenmiş durumda. Gerçi söz konusu olan bu kurumlarda da hatırı sayılır taraftarı var ama AKP’nin esas gücünü “orta direk” de denilen esnaf, sanatkar, tefeci, tüccar ve işadamlarından aldığı bilinmektedir. Bunların yanında işçi, köylü, memur gibi doğrudan emekçi olan sınıf ve tabakalardan ve varoşlardan da büyük oranda destek görmektedir. Büyük işveren ve sanayiciler de AKP’ye karşı değillerdir. Her iki taraf da karşılıklı anlaşmakta ve uzlaşmaktadırlar. Öte yandan uluslararası camia da, mevcut çevreler içinde AKP ile çalışmayı tercih etmektedirler. Başta AB ve ABD olmak üzere bunların denetimindeki kurumlar da AKP’yi, CHP^ye tercih etmektedirler. Generallerin muhtırası ile gelişen durum da, geniş kitlerin nezdinde AKP’yi “mağdur” durumuna düşürmüştür. Gerek ulusal ve uluslararsı durum ve gerekse AKP’nin mağduru da oynayarak izleyeceği taktik politikalar, sandıktan daha da güçlenerek çıkmasını sağlayabilir. Bekleyeceğiz ve göreceğiz. Bakalım, “Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan olan” AKP, kaybettiği bulguru yerine koyabilecek mi?


    CHP’nin durumu


    CHP, DSP’yi de şemsiyesi altına aldı. Ama bu durum da CHP’nin iktidar olmasına yetmeyecektir. Olsa olsa, mevcut durumuna bir iki puan daha katar ama hepsi bu kadar. CHP’yi kimler destekliyor? CHP’yi destekleyenler memur, küçük bürokrat, işçi, köylü, küçük esnaf ve aydınların bir kesimi ama kesinlikle küçük bir kesimi tarafından desteklenmektedir. Üniversiteler, yargı ve ordunun bir kesimi de CHP’ye desteklemektedir. Ama ordunun tümünün CHP’yi desteklediği doğru değildir. CHP, muhtıra ile beraber “genelkurmayın sesi” rolünü üstlendi ve hukuki yanı tartışmalı bir yargı kararı ile meclisi işlemez hale getirdi. Meclisi işlemez hale getirmek, iktidar olmaya yetecek mi? Ordunun sözcülüğüne soyunmak puan kazandıracak mı? CHP, orduyu arkasına aldığını
    sanıyor? Ama aslında ordu CHP’nin arkasında değil, tersine ordu CHP’yi kullanıyor. Ya da en iyimser bir değerlendirme ile karşılıklı olarak birbirini kullanıyorlar. CHP, demokratikleşmeye ve demokratik açılımlara karşıdır. Milliyetçi ve ırkçı söylemlere sarılıyor, mevcut statükonun sürmesini istiyor.


    AB’nin öne sürdüğü kriterlere en başta kimler direniyor veya karşı çıkıyor? Türkiye’nin en gerici, en bağnaz, en şöven güçleri karşı çıkıyor. Bu güçler, sadece milliyetçi-muhafazakar değil ama esas olarak ırkçı, şöven ve faşisttir. Çünkü AB kriterleri, Türkiye’de demokratikleşmeye yol açacaktır. Demokratikleşme ise, “karanlık” amaçlı güçlerin rahat çalışmasına ve çıkarlarının zedelenmesine neden olacaktır. Demoratikleşmenin önündeki en büyük engel, Türk genelkurmayıdır. Barışın önündeki en büyük engel, Türk genelkurmayıdır. Kıbrıs’taki çözümsüzlüğün en büyük sorumlusu Türk genelkurmayıdır. Peki, Türkiye’nin önüne çözümsüzlüğü dayatan bir kurumun sözcülüğüne soyunmak ne kadar puan getirecektir? Bunun pek bir puan kazandırmayacağı anlaşılıyor. En iyimser bir değerlendirme ile getirecekleri kadar, götürecekleri de olacaktır.


    CHP ve Baykal ekibi, başta demokrat unsurlar olmak üzere muhalif veya farklı düşünen sesleri dışlamıştır. Alevi, Kürt, Zaza, Ermeni, Süryani ve diğer etnik, kültürel ve inançsal grupların veya kesimlerin sorunlarına kulaklarını tıkamakla kalmamış, düşmanca bir tavır takınmıştır. CHP bütün bu kesimlerden gerekli desteği alamayacaktır. Bu durumda CHP’yi destekleyecek güçlerin esas olarak marijinal ve elit kesimler oldukları ortadadır. Atatürkçü Düşünce Dernekleri (ve bu arada İşçi Partisi, Genç Parti) gibi marijinal oluşumların çığırtkanlıkları, kendilerini tatmin etmeye yarayabilir ama geniş kitleleri etkilemeye yetmiyecektir. Solun ve Alevilerin sosyalist ve demokrat kesimleri ile Kürtler, Zazalar gibi etnik gruplar CHP’ye destek vermeyecektir. Tandoğan, Çağlayan, Gündoğdu mitinglerinin estirdiği rüzgar, iktidar olmaya yetmeyecektir. DSP’yi yutmuş bir CHP’nin iktidar olma şansı çok zayıftır. Eğer tersi olursa ya da CHP, Ecevit’in bir önceki seçimde gösterdiği başarıyı gösterip birinci parti olursa, bence bu, bir surpriz olacaktır.


    DP veya ANAYOL (ANAP+DYP)


    DYP ve ANAP’ın birleşmesi ile oluşan DP, parlamentoya üçüncü parti olarak girmenin planlarını yapıyor. Son seçimin sonuçlarına bakarak bu partinin baraji geçme ihtimali olduğunu söylemek mümkün ise de, barajı aşacağının garantisi yoktur.


    MHP


    Son seçimden beri nispeten sessiz ama ‘derin’den çalışma yaptığı anlaşılmaktadır. MHP’nin baraji geçeceği genel bir tahmin durumunda. Ordudan polise, üniversiteden bürokrasiye devletin bütün kademelerinde örgütlenmiş olan MHP’nin, bir önceki seçimde yapmış olduğu surprizi tekrarlaması, abartı olarak değerlendirilse de, Türkiye gibi bir ülkede imkansız da değildir.


    Evet, Türkiye siyasetinin baş aktörlerinin, daha doğrusu sahnede rol alanlarının durumu aşağı yukarı bu çerçevede değerlendirilebilir. Mevcut sistemin devamından yana olan öteki marijinal güçlerin durumuna değinmeyi gerekli görmüyorum ama demokratik güçlerin, emek cephesinin durumunu ayrı bir makalede ele almayı umuyorum.


    28.05.07


    M. Hayaloğlu

    http://f25.parsimony.net/forum62148/messages/24046.htm




    Re: 2007 SEÇİMLERİ ve DERSİM YURTSEVERLERİ

    dersim -




    2007 SEÇİMLERİNDE EMEK ve DEMOKRASİ CEPHESİNİN DURUMU





    2007 Seçimlerinde emek ve demokrasi güçlerinin durumu nedir? Emek cephesi esas olarak DISK, TÜRK-İŞ ve KESK gibi sendikalarda örgütlüdür. Bunların yanında “demokratik kitle örgütleri” denilen çeşitli sivil toplum örgütleri mevcuttur. Aynı şekilde Türkiye demokratik, devrimci ve sosyalist hareketi de çeşitli parti ve örgütlerle sahnededir. Kürt ve Zaza ulusal-demokratik hareketleri ile diğer ulusal, kültürel ve başta Aleviler olmak üzere inançsal hareketler de arayış içerisindeler. Bütün bu güçleri “emek ve domokrasi cephesi” olarak nitelemek yanlış olmayacaktır. Emek ve demokrasi cephesinin durumunu görmek için daha yakından bakmaya ihtiyaç vardır.


    Türkiye sosyalist ve domokratik hareketinin durumu


    Türkiye demokratik ve sosyalist hareketi oldukça cılız ve zayıf bir durumdadır. ÖDP, TKP gibi partilerin geçen seçimlerde aldığı oyların toplamı yüzde birin altındadır. Bugün de çok farklı durumda oldukları söylenemez. SDP ve EMEP gibi partiler de yasal olarak örgütlü ve seçimlere katılma hakları var. Bunların dışında ESP, EHP, İşçi Mücadelesi, SEH gibi kuruluşlar veya “çevre” olarak örgütlü gruplar sözkonusudur.


    Bütün bunların dışında ama en az onlar kadar potansiyele sahip olan bağımsız ama demokrat şahsiyetler var. Bağımsız ve demokrat aydınlar; sosyalist ve demokrat aydınlar. Türkiye’nin yüz akı olan aydınlar! F. Başkaya, Haluk Gerger, İ. Beşikçi, E. Kürkçü ve daha niceleri. Sayıları hiç de küçümsenmeyecek oranda. Türkiye’nin, Türkler’in demokratı yoktur diyenlere inat sayıda domokrat, sosyalist aydın. Bunların ortak belirleyici özelliklerinden biri, hemen hepsinin “tek tüfek” yani kendi başlarına “başımsız” şahsiyet olmalarıdır. Büyük çoğunluğunun partisi yok. Bunlar parti ve gruplara değil, demokrasiye ve sosyalizme yakın duruyorlar. Hiç bir grubun ‘adamı” değiller. En büyük avantajları da, en büyük dezavantajları da burada saklıdır. Sol parti ve örgütler de bunlara karşı hep mesafeli davranmıştır veya davranıyorlar. Tabii bunlar sadece Türk kökenli de değildir. Değişik milliyetlerden aydınlardır.


    Gelecek 22 Temmuz seçimlerine ilişkin, bu demokrat ve sosyalist aydınların örnek bir yaklaşımı söz konusudur. Binlerce sayıya ulaşan imzayla Türkiye sosyalist, devrimci ve domokrat kesimlerini “ortak aday” konusunda seçim güçbirliğine çağırıyorlar. Bu kesinlikle örnek bir tavırdır. Türkiye sosyalist ve devrimci hareketi bu durumu ne kadar taktir edecek? Bekleyeceğiz, göreceğiz. Ama bence bu güzel insanlar, daha şimdiden Türkiye’nin aydınlık yüzünün gruru olmayı hak ettiler.


    10 Aralık Hareketi


    “On Aralık Hareketi” DİSK ve bağlantılı çevrelerini temsilen oluşmuştur. DİSK, Türkiye işçi sınıfının önemli bir kesiminin örgütlü sendikal hareketidir. Türk-İş ve Hak-iş ile karşılaştırıldığında işçi sınıfının daha ileri kesimlerini kapsamaktadır. Ancak bütün bunlara rağmen DİSK, bugüne kadar, bağımsız bir sınıf hareketine dönüşemedi. Genel olarak belirtmek gerekirse DİSK yönetimleri hep “sarı sendikacı” denlen uzlaşıcı ve reformist, sosyal demokrat unsurların tekelinde kaldı. Bugün de durumun pek farklı olduğu söylenemez. 10 Aralık Hareketi’nin sözcülerinden Prof. Dr. B. Şenatalar, seçime ilişkin tavırlarını şöyle açıkladı: "CHP ve DSP arasındaki güç birliğini olumlu ve halkın geniş bir kesminin beklentilerine uygun buluyoruz ancak yeterli değildir...” Görüldüğü gibi 10 Aralık Hareketi ve sözcüsü B. Şenatalar CHP çizgisini hala “sol” olarak görüyor. Aleviler’in bir kesiminin tavrıda buna yakın. Bu iki kesimin “demokrasi ve emek cephesi” yerine Kemalist cepheyi seçtikleri anlaşılıyor.


    Aleviler’in Durumu


    Aleviler bütün güçlerin ilgi odağı durumundadır. Ama Alevilerin kafası hala karışık. Alevileri, koltuk değneği olarak kullanmak için bütün güçlerin kafası oldukça açık ve net. Fakat Aleviler’in kafası hala bulanık. Öyle görünüyor ki Aleviler, kendileri için siyaset yapamadığı müddetçe, bağımsız bir hareket olarak örgütlenmediği sürece, kafaları bulanık olmaya da devam edecektir. Alevi-Bektaşı Meclisi Ankara’da toplandı ve yayınladığı bildiride başlıca konularda görüşlerini özetledi.


    Alevi-Bektaşı meclisi, bir ‘Bağımsız Alevi Hareketi’nin yaratılmasını önerdi.
    Evet, bu yeni bir durum, yeni bir şeydir denebilir. Tabii, bunun ortaya konması gerekir. Tartışılmamış, ilkeleri belirlenmemiş bir şey üzerinde durmak istemiyorum. Dilerim çağdaş bir yaklaşım olur. Ama belirtmek gerekir ki, bunun güncel duruma bir etkisi ve katkısı olmayacaktır.


    Alevi-Bektaşı Meclisi, seçimlerde izlenecek taktik ve solun güç birliği, sol iktidar vb konularda da görüş açıkladı. CHP-DSP birlekteliğinin solun birliği için yeterli olmadığını, solun daha başka kesimlerini de içermesi gerektiğini belirttiler. Aynı çevreden ileri gelenler, daha önceki açıklamalarında buna SHP, ÖDP, vb. gibi daha başka kesimlerin de dahil olmasını belirtmişlerdi.


    Alevi-Bektaşı Meclisi ve onun arkasındaki Alevi Bektaşı Federasyonu (ABF) ve Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) bütün bu güçleri “sol” olarak niteliyor ve AKP’nin başını çektiği kanata karşı “sol” bir iktidar öneriyor. Tabii bu da bir görüştir. Ama Aleviler yanılıyor. Aleviler, büyük bir yanılgı içerisinde. Alevilerin CHP-DSP gibi partileri “sol” içerisnde değerlendirmeleri, en büyük handikapları.


    SHP, M. Karayalçın’ın ağzından, seçimlere girmeyeceğini açıkladı. Bu tek yanlı bir geri çekilme ve Baykal’a karşı pes etmek anlamına gelmektedir. Ama ÖDP’nin, CHP-DSP gibi Kemalist bir koalisyona girmeyeceği kesin gibi bir şey. Bu durumda Aleviler, Baykal önderliğindeki Kemalist sahte solu desteklemiş oluyorlar. Pir Sultan Abdal Kültür Derneklerinin (PSAKD) de tavırlarının pek farklı olduğu söylenemez. Her ne kadar Alevilerin içinden bazı kesimler, emek ve demokrasi cephesinin yaratılmasını ve beraber hareket edilmesini savunuyor ise de, yöneticilerinin bunlara kulaklarını tıkadığı söylenebilir. Umarım, demokrat ve ilerici unsurlardan oluşan muhalif kesim, sesini yükselterek tavrını koyar ve emek ve demokrasi cephesindeki yerini alır.


    Alevilerin, Alevi örgüt temsilcilerinin tutarsız, faydacı tavrı, Alevilere zarar vermektedir. Aleviler, Cumhuriyetin kuruluşundan beri hep CHP’ye oy vermişlerdir. Ama CHP tarafından bugüne kadar kullanılmışlardır. CHP, Aleviler’in taleplerine olumlu cevap vermediği gibi, bugün de Alevilerin sorunlarına ilgisiz görünüyor ve açıkça Alevileri kullanmak istiyor. CHP, Aleviler’in sorunlarını çözmek için ne söz veriyor, ne de çözebilir! CHP, Alevilerin sorunlarını ne dile getirmiştir ne de çözeceğini deklere etmiştir.


    Alevilerin, CHP’den beklentileri tamamen ‘yanılsama’dır. Öyle görünüyor ki, Alevileri kullananlar, sadece CHP gibi partiler değil, Alevi örgüt temsilcileri de, Alevileri kullanıyor. Alevi örgüt temsilcileri, ileri gelenleri tamamen faydacı davranıyor ve meclise kapağı atmak için Alevileri kullanıyor. Alevi örgüt temsilcileri, CHP’den hangi konunun çözümü konusunda nasıl bir söz aldılar? Bunu basit bir yanılgı veya hata olarak nitelemek hafif kalacaktır diye düşünüyorum.


    Kürtler’in ve DTP’nin durumu


    Kürtlerin, neredeyse DTP dışında sesleri çıkmıyor. Ya da DTP Kürtleri açıkça teslim almış görünüyor. Kürtler’in bağımsız ve demokratik bir hareket yaratamamış olmaları, içler acısı bir durum. DTP, A. Öcalan’ın ve PKK’nın kuklasıdır ve onların vesayetinden kurtulmadıkça kuklalığı devam edecektir. Türk devletinin DTP’yi dışlamak için çevirdiği dolaplar, seçim barajı yetmezmiş gibi, bağımsız aday listelerinde yaratılan karışıklık, DTP ileri gelenlerinin seçime sokulmaması bile durumu değiştirmek için yeterli değildir.


    Bütün bu olumsuz şartlara rağmen Türkiye devrimci, sosyalist ve demokratik hareketinin DTP ile işbirliği yapmaktan başka bir alternafinin olmadığı anlaşılıyor. Hem DTP’nin ve hem de Türkiye sosyalist ve demokratik hareketlerinin yaklaşımları, karşılıklı olarak hem mesafeli ve hem de temkinli görünüyor. Sol parti ve hareketlerin bazıları daha istekli iken bazıları daha isteksiz davranmaktadır.


    DTP ve Aleviler, eğer birbirine düşman değilse de, dost da sayılamazlar. Karşılıklı güvensizlik ve kuşkular söz konusudur. DTP, Kürdistan’ın bir çok yerinde “bağımsız” milletvekili çıkarabilir. Bu noktada net bir tahminde bulunmak oldukça zor görünüyor.


    Zazalar’ın ve Dersimliler’in

    Genel olarak Zazalar’ın, özel olarak da Dersimli Zazalar’ın oldukça örgütsüz oldukları açıkça ortaya çıkmakta ve anlaşılmaktadır. Örgütlü kesimlerden bazı “Tunceli Dernekleri” yaptıkları açıklamalarda bulundukları yerlerde “sol” adayların desteklenmesi gerektiğini açıkladılar. Tunceli Dernekleri Federasyonu (TUDEF) ise, Tunceli’de “prensiplerine” uygun “bağımsız” adayların desteklenmesini istiyor. Ancak, Tunceli’de henüz bir “bağımsız” aday ortaya çıkmış değil. Son dakikada ortaya çıkacak bir adayın ne kadar şansı olacağı ise tartışmalı. Tunç Ferhat ise, zaten bir bölen rolünü çoktan ortaya koymuştur. O’nun iradesine baş vurduğu merci, Dersim halkı değil ama DTP’dir.


    Türkiye demokratik ve sosyalist hareketinin durumu ‘ciddiyet’ini korumaktatır. Milletvekili çıkarabilme şansı var mıı? Hem var, hem de yok. Yani durum ortadaır. Eğer uygun taktikler zamanında uygulanır ve sevilen “ortrak adaylar” gösterilirse, seçilmek mucize sayılmayacaktır. Hrant Dink’in cenazesinde gerçekleşen eylem birlği, sandığa da yansırsa, metropollerde meyvelerini verebilir.


    29.05.07

    M. Hayaloğlu

    http://f25.parsimony.net/forum62148/messages/24047.htm



    Re: 2007 SEÇİMLERİ ve DERSİM YURTSEVERLERİ

    dersim -

    SEÇİMLER, DERSİM ve ŞERAFETTİN HALİS


    SEÇİMLER, DERSİM ve ŞERAFETTİN HALİS




    02/07/2007

    M. Hayaloğlu



    ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    Şerafettin’in desteklenmesi bir yanılgıdır. Şerafettin’in ve DTP’nin desteklenmesi, PKK politikalarının desteklenmesi anlamına gelir. PKK politikalarının desteklenmesi demek, çatışmaların derinleştirilmesi, savaşın tırmandırılması demektir. Oysa Dersim’in çatışmalara ve savaşa tahammülü yoktur. Çatışmaların sürdürülmesi, Dersimliler’in, Dersim Zaza (Kırmanc) halkının sonunun hızlandırılması demektir.






    SEÇİMLER ve DERSİM



    Seçimler iyice yaklaştı. Partiler ve adaylar artık son hamlelerini yapıyorlar. Peki Dersim’de durum nedir?



    Örgütlü ve örgütsüz, teşkilatı olsun olmasın, bütün partiler Tunceli’de seçime giriyorlar. Yanı sıra oldukça kalabalık sayıda bağımsız adaylar var.



    Tunceli’nin bütün kontenjanı iki milletvekilinden ibarettir. Bakalım bu kadar adaydan hangisinin şansı var?



    Burada bütün adaylar üzerinde değil, bunlar arasında seçilme şansı olanlar üzerine durmak istiyorum. Bütün adayların listesini şu linkte bulabilirsiniz. (http://www.ntvmsnbc.com/modules/secim2007/adaylar/liste_66.asp) .



    Seçilme şansı olan adaylardan biri, Sinan Yerlikaya’dır. D. Baykal’ın sadık müridi CHP’li V. Sinan Yerlikaya, aşiretinin ve bazı memur ve bürokratların oyuna güvenmektedir. Ama güvendiği dağlara -her an, yaz ortasında bile- kar yağabilir. Ve Sinan efendi havasını alabilir.



    Bağımsız adaylardan biri, eski CHP ve DYP’li Kamer Genç’tir. Kamer Genç, tamamen aşiretinin oylarına güvenmektedir. Gerek Kamer Genç’in ve gerekse Sinan Yerlikaya’nın seçilip seçilememesi, Dersim’de aşiret olgusunun ve aşiretçiliğin yaşayıp yaşamadığının veya hangi derecelerde yaşadığının bir ölçüsü olacaktır. Çünkü, bu adayların ikisi de Dersim için bir değer ifade etmeyen çıkarcı ve menfaatçı tiplerdir.



    Bağımsız adaylar içerisinde, Kamer Genç dışında seçilme şansı olanlardan biri Sinan Samat ve bir diğeri de Şerafettin Halis’tir. Sinan Samat’ı ayrı bir yazıda ele almak istiyorum. Bu yazıda Şerafettin Halis üzerinde duracağım.





    Şerafettin Halis



    Bağımsız adaylar içinde Şerafettin Halis avantajlı gibi görünüyor. Bunun bir kaç nedeni var. Birincisi, Şerafettin Halis “örgütlü” bir yapıyı temsil ediyor. DTP ve onun arkasındaki PKK ile beraber düşünüldüğünde bu durum daha net olarak anlaşılacaktır. PKK’nın legal temsilcisi rolünü üstlenmiş olan DTP, Tunceli ve çevresinde en “örgütlü” ve en “güçlü” odak durumundadır. Tunceli belediyesi de DTP’nin elindedir. PKK, sadece yasal değil, yasadışı yolları da sonuna kadar kullanmaktadır. Yol kesen PKK, araçları durdurarak sözde propaganda yapmaktadır. Ne diyor bu propagandasında? Oylarınızı bağımsız “bin umut adaylarına” verin diyor. Devletin silahlı kuvvetleri, Türk genelkurmayı bile açıkça, oylarınızı şu partiye veya adaya verin diyemezken, PKK yol keserek bunu diye biliyor. Bu, açıkça halkın tehdit edilmesidir. Yol keserek halkı tehdit eden PKK’nın, köyleri dolaşarak köylüleri de tehdit ettiğinden emin olabilirsiniz. İşte, Şerafettin’in oylarının birinci kaynağı bu anlatılan güçlerdir.



    Şerafettin Halis’in oylarının ikinci kaynağı ise EMEP, ESP (Ezilenlerin Sosyalist Platformu) gibi Türk soludur. Bunlar, Kürt ulusal hareketi ile dayanışma adı altında DTP’ye yarenlik yapmaktadırlar. Bunlara bazı sivil kurum ve kuruluşlar ile kitle örgütlerini ve bağımsız şahsiyetleri de ekliyebiliriz. Mesela Tunceli, Hozat, Mazgirt, Darıkent belediye başkanları, bazı il ve belediye meclis üyeleri, bazı sendika yöneticileri, Munzur Aydınlar Platformu (MASAP) üyesi bazı aydın ve sanatçılar, Dersim Kültür Derneği, Eşit Özgür Yurttaş Hareketi, Munzur Vadisi Doğal Yaşamı Koruma Derneği, Anafatma Kadın Derneği, vs. (Kaynak: http://www.mozaikhaber.com/index.php?news=965 ).



    Evet, Şerafettin’in oy kaynakları ve destekçileri bunlar. Bu durum, Şerafettin’i avantajlı kılmaktadır. Eğer, Şerafettin beklenmedik bir kazaya uğramazsa, 22 Temmuz akşamı için Ankara biletini şimdiden ayarlayabilir.



    Şerafettin’in seçilmesi, havayı yumuşatır mı?



    Bazıları, Şerafettin’in seçilmesi, “havayı yumuşatacak” daha “iyi olacak” diyorlar. Şerafettin’in seçilmesi, havayı yumuşatır mı? Bunun, Şerafettin’in seçilip seçilmemesi ile doğrudan ilintili olduğunu düşünmüyorum. Havanın yumuşamsının birinci şartı, PKK’nın silahlı eylemlerini durdurmasıdır. Oysa PKK silahlı eylemleri durdurmak yerine, dozunu daha da yükseltmektedir. 2007’nin baharından beri yaşanan dönemde PKK eylemlerinin önemli bir bölümü Dersim ve çevresindeki coğrafyada gerçekleşmiştir. Son bir yıl içerisindeki DTP politakarı A. Öcalan’a endekslenmş durumda. Kürtler’in ulusal ve demokratik hakları, Öcalan’a feda edilmektedir. Bundan sonra da bu politikaların devam etmesi muhtemeldir. Peki Şerafettin’in bu yanlış politikalara bir itirazı var mı? Şerafettin’in Dersim’de eylemlerin durdurulmasını isteme cesareti var mı?



    Şerafettin’in desteklenmesi bir yanılgıdır. Şerafettin’in ve DTP’nin desteklenmesi, PKK politikalarının desteklenmesi anlamına gelir. PKK politikalarının desteklenmesi demek, çatışmaların derinleştirilmesi, savaşın tırmandırılması demektir. Oysa Dersim’in çatışmalara ve savaşa tahammülü yoktur. Çatışmaların sürdürülmesi, Dersimliler’in, Dersim Zaza (Kırmanc) halkının sonunun hızlandırılması demektir.



    Dersim’de havanın yumuşamsı, çatışmaların durmasından, şiddet eylemlerinin sona ermesinden geçer. Bunun yolu, savaş ve şiddet yanlılarına destek vermemekten geçer. Savaşı ve şiddeti karşılıklı olarak tırmandıranlar, teşhir ve tecrit edilmelidir. Savaş ve şiddet yanlılarına -kim olurlarsa olsunlar- destek verilmemelidir. Desteklenmesi gereken adaylar, diline ve kültürüne sahip çıkan, yatırımı ve doğal yaşamı teşvik edenler olmalıdır. Dersim’de havanın yumuşamasının yolu barış ve demokrasi yanlılarının güçlenmesinden geçer. Dersim halkı, barış ve demokrasi yanlılarını, insanca yaşam ve özgürlük yanlılarını destekleyerek geleceğine yön verebilir.



    M. Hayaloğlu



    http://f25.parsimony.net/forum62148/messages/24101.htm

    http://www.sansaderesi.com/article_view.php?id=324



    Re: 2007 SEÇİMLERİ ve DERSİM YURTSEVERLERİ

    dersim -




    Seçimler, Sinan Samat ve Dersim Yurtseverleri




    Tunceli’nin bağımsız milletvekili adaylardan biri de Sinan Samat’tır. Sinan Samat halkına ve Dersim’e bağlı, dilini ve kültürünü seven biridir. Umudun Türküsü ve Munzurun Türküsü projelerindeki katkısı ve öncülüğü de bilinmektedir. Sinan Samat’ın Dersim için daha başka projelerinin olduğu da muhakkaktır. Sinan, bu projelerini uygulamak için adaylığını koymayı düşünmüş olabilir. Bu da en doğal hakkıdır.

    Sinan Samat’ın seçilebilme şansı var mı? Evet, Sinan Samat’ın da seçilebilme şansı var. Ama bu şansını biraz zora sokmuş gibi görünüyor. Sinan Samat, öncelikle Avrupa’daki Dersimliler’den büyük bir destek sağlayabilirdi. Fakat göründüğü kadarı ile bu desteği yeterince sağlayabilmiş değil. Seçim süreci çabuk gelişti ve belki de bu yüzden Sinan Samat, yurtdışında ve yurtiçinde gerekli girişimlerde bulunamadan adaylığını ilan etti. Gerekli mutabakatı sağlanamadığı için de yeterli desteğin oluşmadığı anlaşılmaktadır.

    Sinan Samat ne yapmalı?

    Sinan Samat ne yapmalıydı veya ne yapmalı? Ben, Sinan Samat’ın bir “bildirge” yayınladığını görmedim. Belki de vardır ama kamuoyuna yansımadı. Yapılması gereken, bir bildirgenin en hızlı ve en geniş şekilde ve en kısa zamanda yayınlanmasıdır. İnsanlar, Sinan Samat’ın ne savunduğunu ve ne yapmak istediklerini bilmek istiyorlar. Birinci nokta budur. İkincisi nokta ise Sinan Samat, Dersimli kurum ve kuruluşlar nezdinde gerekli girişimlerde bulunarak hem güvenceler vermeli ve hem de güvenceler almalıdır. Yani bu işlerde karşılıklı güven ve uzlaşma şarttır. Sinan Samat’ın bunları yapmamış olmasını anlayabilmiş değilim. Gecikmiş olmakla birlikte yine de her şey bitmiş değildir.
    Sinan Samat, bunları gerçekleştirdiği oranda şansı artacaktır.

    Seçimler ve Dersimli Kurumların Tavrı

    Seçimler, Dersimli kurum ve kuruluşların durumunu ortaya çıkarmada turnusol görevi gördü. Seçimlere karşı takınılan tavır, Dersimli kurum ve kuruluşların “politik bir kriz” yaşadıklarını ortaya çıkardı. Dersimli kurum ve kuruluşlar, seçimler konusunda hiç bir politika üretemediler. Dersim kurum ve kuruluşları adına hiç bir bağlayıcı ve net açıklama yapılmadı. Bütün bunların yanı sıra içten içe bir çözümsüzlük ve yetmezlik içerisinde olmalarının en somut göstergesi de, bir aday çıkaramamış olmalarıdır.


    Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu’nun (FDG) durumu

    Avrupa Dersim Dernekleri Federasyonu (FDG) ne yapıyor? Neden tavır takınmıyor? Neden bir açıklamada bulunmuyor? Bu durum göstermektedir ki, FDG, politika üreterek yol göstermek yerine, olayları izleyerek seyirci kalmayı tercih etmiştir. Bu durum, FDG’nin yetmezlik ve çözümsüzlük içerisinde olduğunun bir işaretidir.

    Yetmezlik ve çözümsüzlük içerisinde olan sadece FDG yönetimi de değildir. Ne yazık ki, FDG’ye bağlı -veya bağlı olmayan- dernekler ve yönetimlerinin de aynı hastalıktan muzdarip oldukları anlaşılmaktadır. Kısacası Avrupa’daki Dersimli bütün kurum ve kuruluşlar, çevreler ve gruplar bir tutarsızlık ve atalet içerisindedirler. Bu durum Dersimlilerin kafalarının karaşık, hedeflerinin bulanık ve geleceklerinin parlak olmadıklarının işaretidir.

    Tunceli Dernekleri Federasyonu’nun (TUDEF) durumu

    TUDEF ve çatısı altındaki derneklerin, seçimler konusundaki yaklaşımının tutarlı ve net olduğu söylenemez. TUDEF’in “belli şartlara sahip” adayların desteklenebilirliği konusundaki açıklaması (TUDEF, 12.5.2007 tarihli gündem maddesi) , sadece cevahiri kurtarmaya yönelik “diplomatik” bir tavır olabilir ama Dersim için atılmış bir adım olmaktan uzaktır. Gerek TUDEF ve çatısı altındaki dernekler ve gerekse diğer Dersim kurumlarının hep beraber bir aday çıkaramamış olmaları, bu kurum ve kuruluşların Dersim’e sahip çıkmak için gerekli politik yetkinlğe sahip olamadıklarının bariz bir işaretidir.

    Ne yapılmalı veya ne yapılabilir?

    Oldukça geç kalınmakla beraber, Dersimli bütün yurtsever kesimler, kurum ve kuruluşlar, grup ve çevreler ile bağımsız şahsiyetler ortak bir deklerasyon yayyınlayabilir ve bu deklerasyona sahip çıkan aday veya adayların desteklenmesini ve oy verilmesini kamuoyuna açıklayabilirler.

    Deklerasyonun temel çerçevesi şöyle çizilebilir:

    1. Savaşa hayır, barışa evet
    a. Dersim’de şiddete dayanan her türlü eyleme hayır
    b. Köylere geriye dönüşün desteklenmesi ve teşvik edilmesi
    2. Barajlara, siyanürlü altın aramaya ve çevre katiamına hayır
    3. Türkçe’nin yanında Zazaca ve Kürtçe’nin de eğitim ve öğretim dili olarak kabul ve teşvik edilmesi
    4. Zazaca’nın yaşaması, korunması ve geliştirilmesi için projeler üretilmesi
    5. Dersim inancının yaşaması için yasal ortam yaratılması
    6. Dersim’in kültürel, tarihsel ve doğal zenginliklerinin koruma altına alınması
    7. Yayla yasağının kaldırılması, doğal tarım ve hayvancılığın teşvik edilmesi
    8. Turizm ve çeyreye uyumlu sanayinin geliştirilmesi ve teşvik edilmesi
    9. Doğal yaşamın korunması ve çevre bilincinin geliştirilmesi ve teşvik edilmesi.
    10. Kadın, çocuk, sakat ve yaşlılara yönelik projeler geliştirmek
    11. İnsan ve hayvan hakları, düşünce ve basın özgürlüğünün savunulması


    Bunlar çoğaltılıp geliştirilebilir, yazı dili düzenlenebilir. Ama çerçeve aşağı yukarı böyle düşünülebilir.


    01. Temmuz 2007

    M. Hayaloğlu

    http://www.sansaderesi.com/article_view.php?id=323

    http://f25.parsimony.net/forum62148/messages/24100.htm






    Mit folgendem Code, können Sie den Beitrag ganz bequem auf ihrer Homepage verlinken



    Weitere Beiträge aus dem Forum DERSİM-ZAZA ARŞİVİ

    Miandonike - gepostet von dersim am Freitag 11.05.2007
    DERSIM'IN IHTIYAÇ DUYDUGU KURUMLAR - gepostet von dersim am Dienstag 05.12.2006
    MUNZUR'UN TÜRKÜSÜ ERZINCAN BULUSMASI - gepostet von dersim am Sonntag 27.05.2007



    Ähnliche Beiträge wie "2007 SEÇİMLERİ ve DERSİM YURTSEVERLERİ"

    DERSİM.BİZ SİTESİ - dersim (Freitag 11.01.2008)
    ZAZALAR ve DERSİM ile İLGİLİ LİNKLER - dersim (Donnerstag 31.05.2007)