Evliyalar

AUF WWW.ANSARYFORUM.DE.VU UMGESTELLT
Verfügbare Informationen zu "Evliyalar"

  • Qualität des Beitrags: 0 Sterne
  • Beteiligte Poster: Freakofislam
  • Forum: AUF WWW.ANSARYFORUM.DE.VU UMGESTELLT
  • Forenbeschreibung: AUF WWW.ANSARYFORUM.DE.VU GEHTS WEITER
  • aus dem Unterforum: Andere Sprachen
  • Antworten: 1
  • Forum gestartet am: Donnerstag 02.12.2004
  • Sprache: deutsch
  • Link zum Originaltopic: Evliyalar
  • Letzte Antwort: vor 19 Jahren, 3 Monaten, 11 Tagen, 14 Stunden, 29 Minuten
  • Alle Beiträge und Antworten zu "Evliyalar"

    Re: Evliyalar

    Freakofislam - 12.01.2005, 01:07

    Evliyalar
    Sâhili görünmeyen
    bir hakikat ve irfan denizi

    Bedevî Hazretlerinin herkes tarafından sevildiğini çekemez, büyüklüğüne inanmaz ve aleyhinde olur olmaz şeyler söyleyip ona dil uzatırdı. Bu sebeple Seyyid Bedevî Hazretlerinin türbesinde her sene düzenlenmekte olan mevlid ve Kur'an okuma törenlerine, kendi yönetimi altında bulunan insanları göndermezdi.

    Ahmed Bedevî Hazretleri, zamanla herkes tarafından tanındı, şöhreti her tarafa yayıldı ve meşhûr oldu. Onun methini duyan arifler ve hak âşıkları dört bir yandan gelerek onun sohbetlerinde bulunur, ona hizmet etmek şerefine ermek için can atarlardı. Böylece her geçen gün sevenleri ve bağlıları arttı.
    Seyyid Ahmed Bedevî'nin zamanında yaşayan ve o devrin büyük Şafiî âlimlerinden olan Şeyh İbn Dakîk, onun durumunu tam olarak anlayabilmek için birtakım ilmî sualler hazırladı ve Seyyid Ahmed Bedevî'ye sorması ricasıyla Şeyh Abdülaziz Dirînî'ye bir mektup gönderdi. Mektupta şöyle diyordu: "Halk Seyyid Ahmed Bedevî'yi çok seviyor ve onun hizmetinde bulunmayı şeref biliyor. Sizden ricam, kendisine şu soruları sorarak onu imtihan etmenizdir. Eğer bu suallere doğru cevap verirse, onun Allah'ın evliyasından olduğunu anlarız. Şayet cevap veremezse, veli değildir." Şeyh Abdülaziz Dirînî, Şeyh İbn Dakîk'den gelen bu haber üzerine Seyyid Ahmed Bedevî'nin huzuruna çıktı ve usulüyle bu sualleri birer birer sordu. O da bu suallerin hepsini teker teker mükemmel bir şekilde cevaplandırıp, kaynaklarını da söyledi. Bilahare Seyyid Ahmed Bedevî'nin verdiği bu cevaplar için kaynaklara bakıldığında yapılmış olan izahatların hepsini ayrıntılarıyla orada buldular. Böylece onun sıradan bir derviş değil, ilmî yönden de bir derya olduğunu anladılar ve hakkındaki şüpheleri zail oldu. Bundan böyle gerek Şeyh İbn Dakîk, gerekse Şeyh Abdülaziz Dirînî'den Seyyid Ahmed Bedevî Hazretleri hakkında sual edildiğinde "O sâhili görülmeyen bir hakikat ve irfan denizidir." derlerdi.
    Seyyid Ahmed Bedevî Hazretlerinin Kuzey Afrika ve özellikle Mısır'ın tasavvuf hayatında derin izleri olduğu gibi tasavvuf tarihi içinde de önemli bir yeri vardır. Tasavvuf ehli onu Abdülkadir Geylânî, AhmederRifâl ve İbrahim Desûkî gibi zevatı kiram ile birlikte "Aktabı Erbaa"dan biri olarak kabul eder ve hürmet gösterirlerdi. Aynı zamanda Mısır halkı tarafından büyük bir kahraman ve kurtarıcı olarak tanınmış, Hıristiyanların elinden Müslümanları kurtardığına inanıldığı için "Mucîbü'lüsârâ min bilâdin nasâra" lakabını almıştır. Nitekim Bedeviyye tarikatı mensuplarının haçlılara karşı verdikleri çetin mücadele de bilinmektedir.
    Seyyid Ahmed Bedevî Hazretlerinin vefatından sonra da halkın ona karşı sevgisi hiç azalmadı. Kabri şerifi üzerine yapılan türbede, her sene doğum yıldönümü törenlerle kutlandı, toplantılar düzenlendi, ziyafetler verildi. Hatta yılda üç defa onun için Mevlid okunduğu kaynaklarda zikredilmektedir. Her sene orada mevlidi şerif ve Kur'anı Kerîm okunması âdet oldu. Halk her taraftan akın akın bu törenlere icabet etti. Fakat bazı âlimlerin ve devlet adamlarının baskısı ile zaman zaman bu törenlerin yapılmadığı da oluyordu.
    Her devirde Allah dostlarına sataşan ve düşmanlık edenler olduğu gibi onun zamanında hatta vefatından sonra da Seyyid Bedevî Hazretlerine sataşan ve karşı çıkanlar, onun büyüklüğünü inkâr edenler oluyordu. Tabiî bu Allah dostunun aleyhinde ileri geri konuşan ve ona düşmanlık eden bu kimselerin akıbetleri pek feci oluyor, başlarına gelen çeşitli belâlar ve sıkıntılar sebebiyle zelil bir hâlde helâk olup gidiyorlardı. Bunlardan hidayetleri mukadder olanlar ise, hatalarını anlayıp, tevbe istiğfar ederek, onun talebelerinden oluyorlardı.
    İşte Seyyid Bedevî Hazretlerine muarız olanların başında da Ahmed Bedevî Hazretlerinin medfûn bulunduğu Tanta şehri yakınında bulunan Garbiyye şehrinin vâlisi geliyordu. Bu vali Seyyid Bedevî Hazretlerinin herkes tarafından sevildiğini çekemez, büyüklüğüne inanmaz ve aleyhinde olur olmaz şeyler söyleyip, ona dil uzatırdı. Bu sebeple Seyyid Bedevî Hazretlerinin türbesinde her sene düzenlenmekte olan mevlid ve Kur'an okuma törenlerine, kendi yönetimi altında bulunan Garbiyye ahalisini gitmekten men ediyor ve buna müsaade etmiyordu. Vâlinin bu yakışıksız tavrını haber alan zamanın büyüklerinden Şeyh Muhammed Şenavî Hazretleri o şehre gidip, vâli ile görüştü. Böyle yapmasının çok mahzurlu olduğunu, Seyyid Hazretlerinin çok büyük bir evliya olduğunu, aleyhinde konuşmaması gerektiğini anlatıp, kendisine çokça nasihatta bulundu. Fakat basireti kapanmış olan nasipsiz vâli, bu nasihatleri hiç kâle bile almayarak yürümekte olduğu bu yanlış yoldan dönmedi. İnatla eski hâline devam etti. Olanlara çok üzülen Şeyh Muhammed Şenâvî, bu durumu mânevî olarak Seyyid Ahmedi Bedevî'ye arz ederek şikâyette bulundu. Bunun üzerine zuhuratta, Ahmed Bedevî Hazretleri tarafından Şeyh Muhammed Şenavî'ye:
    "Sabret! O yakında cezasını bulacak. Bir zaman sonra onun yüzünde bir yiyici yara çıkacak ve önce dudaklarını, sonra da dilini yiyecek." denildi. Ve durum Şeyh Muhammed Şenâvî Hazretlerinin zuhuratta gördüğü gibi oldu. Bir zaman sonra vâlinin yüzünde bir yara çıktı. Bu yara önce dudaklarını, sonra dilini, daha sonra da yüzünü tamamen kapladı ve vâli bu yara sebebiyle ölüp gitti.


    BOĞAZA TAKILAN KILÇIK

    İmam Şa'rânî, şeyhi Muhammed Şenâvî'den hikâye ederek şöyle anlatıyor:
    Mısır'ın meşhur âlimlerinden ve salihlerinden olan Ebü'lKays b. Ketîle Hazretlerinin yolu bir gün Ahmed Bedevî Hazretlerinin medfûn bulunduğu beldeye düştü. Oranın halkı bu büyük âlime hürmet edip saygı gösterdiler. Ve onu çok güzel ağırladılar. Tabiî oradaki insanların, Seyyid Bedevî Hazretlerinin kabrine çok büyük ihtimam ve hürmet gösterdiklerini görünce, bunu pek hoş karşılamadı. "Siz Ahmed Bedevî'nin kabrini ziyarete gereğinden fazla önem veriyorsunuz. Ona lüzûmundan fazla saygı gösteriyorsunuz!" diyerek halkın bu tavırlarını tasvip etmediğini beyan etti. Fakat orada bulunanlar bu söze itiraz edip: "Sen ne diyorsun? Esas senin bu sözlerin hiç hoş değil. O çok büyük bir velîdir." dediler. Bu sözler Şeyh Ebü'lKays'a çok ağır geldi. Son derece içerlemiş olmasına rağmen yine de sustu ve cevap vermedi. Başka da bir şey konuşulmadı. Daha sonra sofralar konuldu ve yemekler getirildi. Yemekte kızartılmış balık ikram edildi. Yemekler yenilirken, hikmeti ilâhî, Ebü'lKays'ın boğazına bir kılçık takıldı. Bu kılçığı çıkarmak için ne kadar uğraştıysa muvaffak olamadı. Boğazındaki kılçık onu son derece rahatsız ediyor, yutkunurken çok acı çekiyordu. Hekimler çağırıldı, tabiplere gösterildi; ama maalesef ne kadar gayret ettilerse de bir çare bulamadılar. Kılçık boğaza saplanmış bir türlü çıkarılamıyordu. Ebü'lKays bu durumdan sonra artık yemekten, içmekten kesilmişti. Her geçen gün ıstırâbı şiddetlendi. Neredeyse ölecek duruma geldi. Yaşadığı olayları şöyle gözünün önünden şerit gibi geçirirken, birden hatırına şöyle geldi: "Başına gelen bu dert acaba Ahmed Bedevî Hazretleri aleyhinde söylediği sözler sebebiyle olabilir miydi?" Hemen yatağından kalktı, son çare olarak Ahmed Bedevî Hazretlerinin kabrini ziyaret edip, rûhâniyetinden yardım istemeyi düşündü. Bu fikrini açıklayınca dost ve yârenleri hemen onu Seyyid Bedevî Hazretlerinin kabrine götürdüler. Şeyh Ebü'lKays, kabrin yanında oturup, kendisi aleyhine söylemiş olduğu sözlere pişman olmuş bir kalp ile sûrei Yasini okumaya başladı. Henüz Yasini şerif bitmemişti ki, okuma esnasında kendisine şiddetli bir aksırma hâli geldi. O şiddetli aksırma ile hekimlerin, tabiplerin uğraşarak çıkaramadıkları kılçık, boğazından fırlayıp çıktı. Boğazındaki kılçık çıkınca öylesine rahatladı ki, sanki yeniden hayata döndü. Sevincinden, sürûrundan ne yapacağını şaşırdı, ne diyeceğini bilemedi ve:
    "Ey Seyyid Ahmed Bedevî! Sizin makam ve mevkiiniz, ne büyük bir veli olduğunuz malûm. Sizin hakkınızdaki düşüncelerimin ne kadar yanlış olduğunu ve böyle düşünmemin ne büyük haksızlık olduğunu şimdi çok iyi anladım. Bundan dolayı Allahu Teâlâ'ya tevbe ediyorum." dedi.
    Seyyid Ahmed Bedevî Hazretlerinin türbesinin kubbesinde, oraya sanatkârane bir şekilde yerleştirilmiş siyah bir taş bulunmaktadır. Bu taşta iki tane ayak izi mevcuttur ki, bu ayak izlerinin Peygamber Efendimize ait olduğu söylenmektedir. Türbeye ziyaret için girenlerin yüzü tam bu taşa geldiği için önce bu taşı görürler ve teberrüken önce onu ziyaret ederler, sonra da Seyyid Ahmed Bedevî Hazretlerini ziyaret ederler. Bâzı kimseler, bu taşın buradan alınarak müzeye konmasını söylemiş ve bunun için de teşebbüse geçmişler, zamanın sultanını da ikna ederek bu konuda müsaade almışlardı. Fakat ne kadar uğraştılarsa, taşı yerinden oynatmak mümkün olmamıştı. Bu işte mânevî bir hâl olduğunu idrak edip, taşı buradan alamayacaklarını anlamışlar ve bu işten vazgeçmişlerdi.
    (Devam edecek).



    Mit folgendem Code, können Sie den Beitrag ganz bequem auf ihrer Homepage verlinken



    Weitere Beiträge aus dem Forum AUF WWW.ANSARYFORUM.DE.VU UMGESTELLT

    Fahnder erschossen Unschuldigen - gepostet von Aysha am Samstag 23.07.2005



    Ähnliche Beiträge wie "Evliyalar"