AHMET KAYA HAYATI ŞARKILARI

Www.RadyoTurkuler.de.vu
Verfügbare Informationen zu "AHMET KAYA HAYATI ŞARKILARI"

  • Qualität des Beitrags: 0 Sterne
  • Beteiligte Poster: BEDOCAN - Www.Mp3Tc.NeT.Tc
  • Forum: Www.RadyoTurkuler.de.vu
  • Forenbeschreibung: Www.RadyoTurkuler.de.vu
  • aus dem Unterforum: Ozanlar ve Sanatcılarımız
  • Antworten: 2
  • Forum gestartet am: Samstag 23.09.2006
  • Sprache: türkisch
  • Link zum Originaltopic: AHMET KAYA HAYATI ŞARKILARI
  • Letzte Antwort: vor 17 Jahren, 7 Monaten, 11 Tagen, 8 Stunden, 44 Minuten
  • Alle Beiträge und Antworten zu "AHMET KAYA HAYATI ŞARKILARI"

    Re: AHMET KAYA HAYATI ŞARKILARI

    BEDOCAN - 24.09.2006, 05:02

    AHMET KAYA HAYATI ŞARKILARI
    AHMET KAYA (Malatya, 1957 - Paris, 16 Kasım 2000)

    Ahmet Kaya, Malatya'da beş çocuklu bir ailenin en küçüğü olarak 1957 yılında dünyaya geldi. Mensucat işçisi bir baba, çocuklarını yetiştirmekle yükümlü bir anne ve diğer dört kardeşle birlikte geçen çocukluk... Babası, neredeyse onun boyu kadar olan bir bağlama ile eve geldiğinde mutluluğun bu olduğunu düşünür. Dokuz yaşındadır daha. 24 Temmuz İşçi Bayramı’nda sahneye çıkarırlar onu, bir daha unutmaz bunu... Yaz tatillerinde, ya plakçıda ya da tanıdıkların minibüsünde çalışır. 'Başar ağabey'i tutuklanınca Ahmet, küçük bağlaması ile ilk bestesini yapar: "Bir Volkswagen alacağım, Adını ‘Başar’ koyacağım" der... Ruhi Su’nun plaklarını satın alan Ahmet Kaya, bol paçalı pantolonlar giyen uzun saçlı 68’lilerden etkilenen bir gençtir artık... Mensucat fabrikasından emekli olan babası, daha iyi bir yaşam için İstanbul’a göç eder. İstanbul / Kocamustafapaşa’ya yerleşirler. Ahmet Kaya'nın ilk izlenimi ‘korkudur. Ahmet Kaya, ortaöğrenimini tamamlamaya çalışırken yetmişli yılların toplumsal çatışmalarının farkına varamadı. Ora'dan gelmiş olmanın farklılığını, bu yeni kültür ve yaşam biçimi ile içiçe yaşar. Türküler, devrimci marşlar, Ruhi Su ve Zülfü Livaneli’den müzikal anlamda etkilendiğini inkar etmez, ama kedi sesini arar. Bütün boş zamanlarda bağlama çalıp şarkılar söyler. İlk bestelerini bugünlerde yapar. Boğaziçi Üniversitesi’nde bir panelede Ruhi Su’yla karşılaşır. Ustayı çok sevse de yetmeyen birşeyler vardır Ahmet Kaya için, bunu ifade etmeye çalışır Ruhi Su’ya. Ruhi Su'nun 'Mahsus Mahal' türküsünü kendince yorumlar O'na. Bağlamanın sapını tutan Ruhi Su, 'Böyle bağlama çalınmaz!' der. Oysa Ahmet Kaya asi. Farklı birşeyler yapmak ve kendini aramaktadır. Yıllar sonra verdiği ilk resitalin afişinde 'Bağlama Böyle De Çalınır' 'ı spota çıkaracaktı. Seksenli yılların başı talihsizliklerle geçer. Evliliği biter, bebeği ondan ayrı büyümeyecektir ve çok zordur. Bu dönem bestelerinin olgunlaştığı dönemleridir bu yıllar. Sadece müzikle kendini ifade eden Ahmet Kaya, 1985 yılına geldiğinde kararını verir. 'Zamanıdır' deyip, koltuğunun altına şarkılarını alıp, Unkapanı yolunu tutar. Dinleyenlerin hiçbir kategoriye koyamadığı bu müziğe kimse yüz vermez. Sonraki günlerde arkadaş yardımları ve kendi olanakları ile ilk albümünü yapar. Ama hemen toplatılır. Yapılan itiraz sonuç verir. Olay gazetelere yansır, Ahmet Kaya’nın ‘Ağlama Bebeğim’ adlı albümü Danıştay kararıyla serbestir artık!' Bu arada Üniversite öğrencileri, dar gelirliler, 12 Eylül darbesinden nasibini almış-çeşitli kesimlerden tutuklu yakınları, Türkiye’de demokrasiyi yeniden inşa etmeye kararlı kitle örgütleri, sivil toplum kuruluşları Ahmet Kaya'nın dinleyici profilini oluşturur. Kısa bir süre sonra ikinci albümü "Acılara Tutunmak" ı yapar. Ahmet Kaya, edindiği toplumsal, siyasal duyarlılıkla üretim yapmaktadır, peşpeşe albümler çıkarmaktadır. Üçüncü albümünde o sıralar tutuklu olan ve idamla yargılanan Nevzat Çelik'in 'Şafak Türküsü' şiirini besteler, aynı zamanda albümün de adıdır 'Şafak Türküsü'. Üllkenin gündemindeki idam cezaları ve hapishanelerde bulunan binlerce insanın ve onların ailelerinin içinde bulunduğu durumu şarkılaştırmıştır... 'An Gelir' isimli dördüncü albümünde Atilla İlhan, Hasan Hüseyin ve Ülkü Tamer'in şiirlerini besteleyen Ahmet Kaya, yeni arayışlar içerisine girmiş, besteciliği ile ilgili kendisini epeyce geliştirmiştir. İlk üç albümde aranjör olarak kendi çabalarının yanı sıra Sezer Bağcan, Oğuz Abadan gibi isimlerle çalışan Ahmet Kaya, dördüncü albümde Osman İşmen ile çalışmaya başlar ve bu beraberlik uzun yıllar sürer... Beşinci albümünde ünlü şairlerin yanı sıra yeni bir isimle, Yusuf Hayaloğlu'yla çalışmaya başladı. Hayaloğlu'yla beraberlik, Ahmet Kaya müziğinde uzun ve verimli bir çalışmanın başlangıcını oluşturur. 'Yorgun Demokrat' isimli bu albüm, gerek dönemi gerekse içeriği bakımından yine Türkiye’nin toplumsal gidişatına denk düşmüş ve 12 Eylül döneminin etkisini üzerinden atmaya çalışan milyonlarca demokratın durumunu dile getirmiştir. Albüm çalışmalarına paralel olarak halk konserleri de yapar Ahmet Kaya. Gösterilen ilgi, katılım ve çoşkuya rağmen, ülkenin birçok yerinde ‘sakıncalı’ bir şarkıcıdır artık O. Dinleyicisiyle buluşamamak onu üzmektedir... Konserde kendisine bağlamasıyla eşlik eden Ahmet Koç’la altıncı albümü olan 'Sevgi Duvarı" nın hazırlıklarına başlar. Can Yücel’in aynı isimli şiirini bestelemiş olan Ahmet Kaya, bu albümü ‘vazgeçilmezlerim’ dediği Yusuf Hayaloğlu ve Osman İşmen’siz hazırlar ve bu arada 'Resitaller' adını verdiği albümde canlı konser kayıtlarını toplar. 'İyimser Bir Gül' adını taşıyan yedinci albümü, Türkiye doksanlı yıllara adımını atmış, Ahmet Kaya gündemi ile ülke gündemi yine örtüşmüştür. Yeniden Yusuf Hayaloğlu ve Osman İşmen’ le çalışmaya başlar. Albümün adı 'Başkaldırıyorum'dur. Olgunluk çağında ülkesinin içinde bulunduğu olumsuzluklara, mevcut gidişata ve sistemin hoşnut olmadığı her yanına şarkılarla müdahale etmeye çalışan bir 'muhalif'tir artık... Başı, zaman zaman derde girer, birçok yerde konser verememenin yanı sıra albümleri ‘sakıncalı’ bulunup kısmen de olsa toplatılır. Bu sürecin şarkılarına yansıması kaçınılmazdır. Yeni albümün adı 'Başım Belada'dır o yüzden. Ahmet Arif, Atilla İlhan ve Yusuf Hayaloğlu’nun şiirleri ve şarkı sözleri Ahmet Kaya müziği ile biraraya gelir. Bu arada ağırlıkla Türk Halk Müziği’nden örneklerin yer aldığı 'Resitaller 2' adlı albümü yayınlanır. Onuncu albümü 'Dokunma Yanarsın' ile birlikte hayatında bir takım değişiklikler gündeme gelir. Bu yeni süreçte de milyonluk satışlara imza atan Kaya, 1993’te onbirinci albümü 'Tedirgin'i çıkarır. Ertesi yıl çıkardığı 'Şarkılarım Dağlara'da hemen hemen tüm şarkı sözlerinin altına da imzasını atar. Albüm, 'Kum Gibi', 'Ağladıkça', 'Saza Niye Gelmedin' gibi parçalarla satış rekorları kırarak Ahmet Kaya diskografisinde ayrı bir yere sahip olur. Toplumsal-kültürel gelişmelerin getirdiği etkileri üretkenliğe çeviren Ahmet Kaya, 1995 yılında onüçüncü albümü 'Beni Bul' u çıkartır. Sesinin rengini ve olgunluğunu günün teknik imkanlarıyla yeniden deneyerek, ağırlıkla eski şarkıların yeniden düzenlendiği 1996 tarihli 'Yıldızlar ve Yakamoz' bu arada ortaya çıkar. Bunu, 1998 yılında Yusuf Hayaloğlu ve Osman İşmen’den oluşan çekirdek kadroyla hazırladığı 'Dosta Düşmana Karşı' izler. 'Gak Production' isimli bir yapım firması da kuran Kaya, Kent Ozanları isimli çağdaş halk müziği yapan bir grup ve on yıldır asistanlığını yapan Çetin Oraner’in albümlerine de yapımcı olarak imza atar. Profesyonel süreci boyunca onun müziğinde çeşitli isimler bulunmuşsa da Ahmet Kaya, kendisini hep toplumcu-gerçekçi sanat kategorisinde görmüştür. Dünyada ‘protest müzik’ olarak tanımlanan bu türün ülkemizdeki önemli temsilcilerinden olan Ahmet Kaya’nın en belirgin ve ayırdedici tarafı, müziğindeki geleneksel motiflerin ve ulusal kültür değerlerinden yola çıkmasıdır. Toplumsal süreçten kopmamış, Türkiye’nin siyasal ve toplumsal gidişatına paralel bir müzik seyri izlemiştir. Türkiye'de her söylediği söz ve şarkısı olay olan Ahmet Kaya hakkında birçok dava açıldı ve kendi deyimiyle emniyetler onun ikinci adresi oldu. Bu baskılara rağmen Kaya, kimliğini hiçbir zaman inkar etmedi ve mücadele etti. Kaya hakkında, yurtdışında verdiği konserlerde 'vatana ihanet' suçlamasıyla 3 ayrı dava açıldı. Bu davalardan biri Kaya'nın 3 yıl 9 ay hapis cezası almasıyla sonuçlandı. Diğer iki davada ise, duruşmalara katılmadığı ve ifade vermediği için Kaya hakkında gıyabi tutuklama kararı verildi. 1980’lerde Nevzat Çelik'in ”Saçlarına yıldız düşmüş, koparma anne” 'Şafak Türküsü' şiirini türküleştirerek patlama yaptı Ahmet Kaya.
    Kariyerinde “Ağladıkça” isimli türkünün büyük bir yeri oldu. Aram Dinkjian’ın bestelediği bu türkü, sanatçıya sağ veya sol görüşlü farketmeksizin milyonlarca dinleyici kazandırdı. Kaya, son olarak Gazeteciler Derneği’nde yaptığı konuşmada “Kürtçe bir klip çekmek istiyorum ve bunu yayımlayacak bir televizyon kanalı arıyorum” deyince İkitelli medyanın hışmına uğradı ve süregelen baskılar yüzünden Fransa’ya yerleşmek zorunda kaldı. Adı konulmamış bu sürgün ve tecritin yol açtığı vatan hasretini, özlemini koynunda taşıyarak 16 Kasım 2000 günü sabah saat altıda toprağından uzakta kalp krizi geçirip öldü. Ahmet Kaya gerek yaşamıyla ve eylemleriyle ve gerekse de müziğiyle Türkiye'nin yakın tarihine önemli bir not düşerek ölümsüzleşti. "Masum bir türkü hazin bir öyküydü" koca bir hayattan onun payına düşen... Şimdilerde ise yıldızlar ve çicekler ülkesinden gönderdiği son albümüyle tekrar merhaba diyor bize... O Paris Komünarlarıyla Pere Lachais mezarlıgında yatarken bize duruşu ve sesi kaldı. ;

    ŞARKILARI:
    Ağladıkça
    Dağlarda öfkeli başım
    Serhat'ta hep akşam oluyor
    Nasipsiz kıştan mı, yağmurdan mı yoksa aşktan mı
    Ağladıkça, ağladıkça dağlarımız yeşerecek
    Görecek, göreceksin
    Ağladıkça, ağladıkça
    Geceyi tutacağız göreceksin.
    İlk yazda bitti telaşım
    Alnımda hep kavga duruyor
    Vakitsiz hırstan mı
    Bahardan mı yoksa aşktan mı
    Ağladıkça, ağladıkça bozkırlar yeşerecek
    Görecek, göreceksin
    Ağladıkça, ağladıkça Güneşi tutacağız görecek göreceksin

    Ada Sahilleri

    Ada sahillerinde bekliyorum
    Her zaman yollarını gözlüyorum
    Seni senden güzelim istiyorum
    Beni şad et şadiye başın için
    Her zaman sen yalancı ben kani
    Her zaman orta yerde bir mani
    Her zaman sen uzakta ben müştak
    Her tellaki de bir hayalin berrak
    Nerede o mis gibi leylaklar
    Sararıp solmak üzere yapraklar
    Bana mesken olunca topraklar
    Beni yad et güzelim başın için


    Ağlama Bebek

    Ağlama bebek, ağlama sende
    Umut sende herşey sende.
    Yağmur gibi gözlerinden akan yaş niye
    Bu kırgınlık bu dargınlık sıkıntın niye.
    Çok uzakta öyle bir yer var
    O yerlerde mutluluklar
    Bölüşülmeye hazır
    Bir hayat var.
    Ağlama bebeğim ağlama sende
    Yarın sende herşey sende.
    Dalıp dalıp derinlere düşünmen niye
    Bu suskunluk bu durgunluk kızgınlık niye.

    Ah

    Yüzünün yarısı göz kadife yansımalı
    bulutlu siyah ah bulutları eflatun
    o boy aynasından çıktı fransızın malı
    vişne asidi vardı tadında rujunun
    ah sinema yıldızı filan olmalı
    ağızlığı kristal son derece uzun
    bir kibrit çakıldı mı ah yağmurluklu kız
    alevinden anlamlı dumanlar üfürüyor
    ah çocuk yüzünde gül goncası ağız
    saçlarından incecik su tozu dökülüyor
    sığınak gibi derin ağaçlar gibi yalnız
    karartma başlamış ışıklar örtülüyor
    ellerinde ruh gibi ah portakal kokusu
    kırkmaları morsalkım göz kapakları saydam
    çok vapurun battığı bir liman orospusu
    bir hırsla öptüm ki ah ölürüm unutamam
    ay ışığında deniz akordeon solosu
    pırıl pırıl yaşadım üç dakika tastamam
    görkemli çadırında italyan lunaparkın
    sanki zeytin düşürür yerlere gözlerini
    ah tahtına kurulmuş bol sakallı bir kadın
    sutyenler tutmuyor çılğın göğüslerini
    kaşları ip incesi kumral kirpikleri kalın
    kim görse şaşırır sakalının süslerini
    tavana asılmış sosyalist saçlarından
    ah sabah sabah omuzları kan içinde
    işkence sonrası genç bir kadın militan
    yığınlar uğulduyor hummalı gençliğinde
    adı bile çıkmamış dudaklarından
    doğru yaşadığının sımsıkı bilincinde ...

    Al Öfkemi

    Her sürgün'ün gözlerine
    Bu sebepten ah geceye
    Kanatlanmış güvercine
    Kırılacağım, kırılacağım
    Yeter ki bil sen
    Yorgun alnımda şafaklar
    Bir düş kursun arkadaşlar
    Bırak iz sürsün şarkılar
    Yeter ki bul sen
    Mapushane duvarlarına
    Hüznümü yazacağım
    Hergün seni düşünüp
    Yok olacağım
    Al öfkemi koy yanına
    Günü düşür dağlarıma
    Haydi dokun gözyaşıma
    Ağlayacağım, ağlayacağım
    Yeter ki gül sen

    Alninda Dağ Ateşi

    Alnını dağ ateşiyle ısıtan dostum
    Yüzünü kan ile yıkayan dostum
    Senin uyurken dudağında gülümseyen bordo gül
    Benim yüreğimi harmanlayan isyan olsun.
    Şimdi dingin gövdende büyüyen sessizlik
    Ellerimde patlamaya sabırsız mavzer olsun
    Başını omuzuma yasla
    Göğsümde taşıyayım seni
    Gövdem gövdene
    Gövden gövdeme can olsun.

    An Gelir

    an gelir
    paldır küldür yıkılır bulutlar
    gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet
    o eski heyecan ölür
    an gelir biter muhabbet
    çalgılar susar heves kalmaz
    şataraban ölür
    şarabın gazabından kork
    çünkü fena kırmızıdır
    kan tutar / tutan ölür
    sokaklar kuşatılmış
    karakollar taranır
    yağmurda bir militan ölür
    an gelir
    ömrünün hırsızıdır
    her ölen pişman ölür
    hep yanlış anlaşılmıştır
    hayalleri yasaklanmış
    an gelir şimşek yalar
    masmavi dehşetiyle siyaset meydanını
    direkler çatırdar yalnızlıktan
    sehpada pir sultan ölür
    son umut kırılmıştır
    kaf dağı'nın ardındaki
    ne selam artık ne sabah
    kimseler bilmez nerdeler
    namlı masal sevdalıları
    evvel zaman içinde
    kalbur saman ölür
    kubbelerde uğuldar baki
    çeşmelerden akar sinan
    an gelir -la ilahe illallah-
    kanuni süleyman ölür görünmez bir mezarlıktır zaman
    şairler dolaşır saf saf tenhalarında şiirler söyleyerek
    kim duysa / korkudan ölür
    -tahrip gücü yüksek-
    saatli bir bombadır zaman
    an gelir
    attila ilhan ölür

    Ay Gidiyor

    Canım ey canım ey
    Canım eylen ey
    Evimi başıma yıkıp giden hey
    Kapkara büyürken
    Geceler derinden
    Canımı içimden
    Alıp giden hey
    Ay gidiyor
    Günlerim kanıyor
    Gün yüzün dönüyor
    Ay gidiyor
    Günlerim kanıyor
    Gül yüzün dönmüyor
    Canım ey canım ey
    Yanan ömrüm ey
    İçime ateşi
    Koyup giden hey
    Sessizce büyürken
    Avluda cehennem
    Güneşi koluna
    Takıp gelsen hey

    Ben Beni

    Seyyah oldum Pazar Pazar dolaştım
    Bir tüccara satamadım ben beni
    Koyun oldum, kuzum ile meleştim
    Bir sürüye katamadım ben beni
    Ben beni, kendi mi, canımı, özümü
    Dostlar beni bir kazana koydular
    Kırk yıl yandım, daha çiğdir dediler
    Ölçeğimi gram, gram yediler
    Bir kantara da tartamadım, ben beni
    Ben beni, kendi mi, canımı, özümü
    Deli gönlüm aktı gitti engine
    Çok boyandım, çok çicekler rengine
    Bir Mahsuni demiş oldum kendime
    Olmaz olsun atamadım ben beni
    Ben beni, kendi mi, canımı, özümü

    Bir Anka Kuşu

    Yüzlerce soğuk namlu üzerime çevrildi
    Yüzlerce demir tetik aynı anda gerildi
    Anne, beni söğüdün gölgesinde vurdular
    Öpmeye kıyamadığın oğlun yere serildi
    Üşüştü birer birer çakallar üzerime
    Üşüştü her bir yandan göğsüme, ciğerime
    Anne, beni leş gibi yiyip talan ettiler
    Teşhis edilmek için savurdular önüne
    ”Yeryüzündeki acıların
    Hepsini, hepsini tattım”
    Heder oldum, ekmeğime tütün kattım
    Beni milyon kere yaktılar üstüste
    Bir anka kuşu gibi anne bir anka kuşu gibi
    Kendimi külümden yarattım”
    Geceler tanır beni; konarım göçerim ben
    Geceler taıir beni; kan damlar içerim ben
    Anne, sen beni unut karanlığın bağrında
    Kırmızılar ekerim, siyahlar biçerim ben
    Suçüstü yakalandım bölüşürken kalbimi
    Suçüstü, kelepçeyle yardılar bileğimi
    Anne, ben diyar diyar umudun savaşçısı
    Bir tutam sevgi için dağladım gözlerimi
    ”Prometheus’tum, çiviyle çakılırken taşlara
    Ciğerimi kartallara yedirdim
    Spartakus’tüm, köleliğin çığlığında
    Aslanlara yem oldum, tükendim
    Kör kuyuların dibinde Yusuf’tum
    Kerbela çölünde Hüseyin
    Zindanlarda Cem Sultan, sehpada Pir Sultan
    Kaçıncı ölmem, kaçıncı dirilmem bu ?
    ”Tanrılardan ateş çaldım,”
    Yüzyıllarca tutuştum, üstüste yandım
    Bir anka kuşu gibi anne bir anka kuşu gibi
    Kendimi külümden yarattım”

    Hoşça kal

    Vakit tamam seni terkediyorum
    Bütün alışkanlıklardan öteye
    Yorumsuz bir hayatı seçiyorum
    Doymadım inan kanmadım sevgiye
    Korkulu geceleri sayar gibi
    Birdenbire bir yıldız kayar gibi
    Ellerim kurtulacak ellerinde
    Bir kuru dal agaçdan kopar gibi
    Aşksa bitti gül ise hiç dermedik
    Bul kendine kuytudularda hadi dal
    Seninle bir bütün olabilirdik
    hoşçakal gözümün nuru hoşçakal
    Hoşça kal canımın içi hoşça kal
    Vakit tamam seni terkediyorum
    Bu incecik bir veda havasıdır
    Parmak uçlarına değen sıcaklığı
    İncinen bir hayatin yarasıdır
    Kalacak tüm izlerin hayatımda
    Gözümden bir damla yaş aktığında
    Bir yer bulabilsem seni hatırlatmayan
    Kan tarlası gelincik şafağında
    Ölümse korktun savaşsa hep kaçtın
    Vur kendini korkularda hadi al
    Sen bir suydun sen bir ilaçtın
    Hoşça kal canımın içi hoşça kal
    hoşça kal gözümün nuru hoşça kal
    Sen bir suydun sen bir ilaçtın
    hoşça kal gözümün nuru hoşça kal
    Hoşça kal canımın içi hoşça kal

    Bizim Hikayemiz

    Bir güneşti gördüğüm dağlar ardında
    Uzanıp gittiğim yollar ateşti sanki
    Tuttuğum ellerde dostluk saklı bağrımda
    Yürüyüp gittiğim yollar ateşti sanki
    Bir volkandı içimizde coşan nehirler
    Coştukça umutlar hep taşardı sanki
    Ne oldu bizim güneşe neden doğmuyor
    Uzun uzak gecelerde sabah olmuyor
    Işte bizim hikayemiz hep böyle gider
    Umutlar hep gecelerde yol olur gider
    Işte bizim hikayemiz burda biter
    Aydınlıklar karanlıkta yol olur gider

    Böyle Bir Sevmek

    Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
    Yağmur giyerlerdi sonbaharla bir
    Azıcık okşasam sanki çocuktular
    Bıraksam korkudan gözleri sislenir
    Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
    Böyle bir sevmek görülmemiştir
    Hayır sanmayın ki beni unuttular
    Hala arasıra mektupları gelir
    Gerçek değildiler birer umuttular
    Eski bir şarkı, belki bir şiir
    Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
    Böyle bir sevmek görülmemiştir
    Yalnızlıklarımda elimden tuttular
    Uzak fısıltıları içimi ürpertir
    Sanki gökyüzünde bir buluttular
    Nereye kayboldular şimdi kimbilir
    Ne kadınlar sevdim zaten yoktular
    Böyle bir sevmek görülmemiştir

    Bu Dert Beni Adam Eder

    Eğri büğrü bakar oldun
    Şaşkın oldum,sakar oldum
    İkide bir yüreğimi dağa taşa diker oldum
    Şunca yıldır karanlıkta
    göz kırpmaktan bıkar oldum
    Benim annem şeker annem
    gençlik elden gitti gider
    Gece gündüz dolaşırım
    tenhalarda menhalarda
    Benim annem güzel annem
    beni beni beni koyver
    Sağ yanımda bir sızı var
    sol yanımda dağlar duman
    Altı patlar, altı patlar
    bu dert beni, bu dert beni verem eder
    Dama çıktımm damdan düştüm
    Kılıç kestim rakı içtim
    Şahin oldum ,
    keloğlanın küllahını kaptım kaçtım
    Yare ağlar, güler uçtum
    Yarı yolda yorgun düştüm
    Benim annem kadın annem
    bu nasıl iş bana de hele
    Gece gündüz düşünürüm
    tenhalarda menhalarda
    Aman annem guzel annem
    beni beni beni koyver
    Sağ yanımda bir sızı var
    sol yanımda yandım allah
    Altı patlar, altı patlar
    bu dert, beni bu dert beni adam eder

    Büyüdün Bebeğim

    Aklın ermez mapusluğa
    Bahçede sarı ışığa
    On üç tane yaş döküldü
    Ranzadaki yastiğina
    Büyüdün sende
    Hasret sende sevgi bende
    Akşamlar döner geceye
    Geceler gebe gündüze
    Karanliğa bakip durma
    Beni orada arama
    Ben güneşin içindeyim
    Beni sabahlarda ara
    Geleceğim bir gün bende
    Sevgi büyüt ellerinde
    Akşamlar döner geceye
    Geceler gebe gündüze

    Can Yoldaşim

    Yağmur yağar sel olurum
    Toprak döner sel olurum hey
    Seni sevdim gam çekmeden
    Gün ortasında ölürüm hey
    Canım benim can yoldaşım
    Gül tenimde kara benim hey
    Gül tenimde belam benim hey
    Gün doğarken meyhanede
    Bardağım da rakım benim hey hey
    Çorbam da tuzum közde biberim
    Belim de silahım benim hey
    Canım benim can yoldaşım
    Gül tenimde kara benim hey
    Gül tenimde belam benim hey

    Bu Günde Ölmedim Anne

    Daradayım yalanım yok
    Baskın yedim gün gece
    Gün gece, gün gece
    Örselendi aşklarım üstelik
    Bir uzak diyardayim
    Diyardayım, diyardayım
    Günaydın anneciğim, günaydın babacığım
    Yine sabah oluyor
    Evde sabah olmaz deme
    Orda günler geçmez deme
    İçime sancı doğuyor...
    Yüreğimi bir kalkan bilip sokaklara çıktım
    Kahvelerde oturdum çocuklarla konuştum
    Sıkıldım dertlendim dostlarımla buluştum
    Bugün de ölmedim annem
    Kapalıydı kapılar, perdeler örtük
    Silah sesleri uzakta boğuk boğuk
    Bir yüzüm ayrılığa bir yüzüm hayata dönük
    Bugün de ölmedim annem
    Üstüme bir silah doğruldu sandım
    Rüzgar beline dolandığımda bir dal
    Korktum, güldüm, kendime kızdım
    Bugün de ölmedim annem
    Bana böylesi garip duygular bilmem niye gelir
    Nereye gider döndüm işte
    Acı yüreğimden beynime sızladı
    Bugün de ölmedim annem

    Denizin Ardı Özgürlük

    Ne demeli şimdi
    Bir çiğdemin toprağı yırtışını seyredişim
    Göğe mi dokunmalı ucuna mı körpe filizin
    Öylese karanlık sokaklarda koştuğumu düşün
    Ay gene bir kadın gibi sarkıyorken denize
    Dirseklerimle böğrüme gömdüğüm titremeyi düşün
    Oradan göğsümü kaplayışını soğuk bir terin
    İlk sözcüğü anlamla birleştiren çocuğu düşün
    Onun kavradıkça derinleşen şarkısını
    Vay perçemle günün huysuzluğu dolaşan kısrak
    Vay acemi öpüşlerden gövdeme boşalan acımtırak haz
    Telaş, kıvranış, parıltılı gözlerdeki atılganlık
    Ya görevin ne senin görevin
    Oynaşmak değil mi içindeki savaşmak duygusuyla
    Ve benim nevresimim karamışsa kirden,rutubetten
    Sarhoşsam gülümseyişler ağlayışlarda
    Ve kaynak sularıyla üstüme yağan aydınlık hülyaları
    Senden gelen ısıyla koruyorsam
    Ne demeli şimdi
    Ey serçelerin sabahlarla bölüştüğü cıvıltı
    Ey bir romanın olur olmaz yerinde dikkati çeken hayal
    Kalbimi çevreleyen sevda gözeneği
    Acıyış, şefkat, umursayış, hırçınlık seli
    Beni düşün öyleyse
    Beni hayretin ve karanlığın eşiğinde
    Beni fitillerde başlayan bir fısıltı
    Anında ilk satırını yazarken bir bildirinin
    Kulaktan kulağa dolaşan haberlerin bağrında
    Beni dar camlarda değil
    Bir bulutun seyrinde düşün
    Burada ortasında sıçraya sıçraya kabaran alevlerin...

    Derin Bir Ah Çektim

    Derin bir ah çektin içim yandı
    Kıyamaz gözüm gözlerine
    Rüyalarımdan gelip geçersin
    Varamaz elim ellerine
    Tren yolunda raylar uzar
    Uzarda nereye gider
    Ay’a gider, suya gider ,yola gider, yar gider
    Benim de başıma gelenler adamı kanser eder
    Benim de başıma gelenler insanı kanser eder
    Derin bir ah çektin içim yandı
    Dayanmaz gönlüm hasretine
    Arzularımdan gelip geçersin
    Yaslanmaz başım dizlerine
    Gurbet olunca yollar uzar
    Uzarda nere gider
    Dağa gider ,taşa gider, aşka gider ,yar gider
    Benimde basima gelenler adami kanser eder
    Benimde basima gelenler insani kanser eder
    Derin bir ah çektin içim yandı
    Yetişmez ömrüm gençliğine
    Son nefesimden gelip geçersin
    Yağmaz gözüm ellerine
    Darağacında ipler uzar
    Uzarda nere gider
    Cana gider, kana gider, sona gider, yar gider
    Benim de başıma gelenler adamı kanser eder
    Benim de başıma gelenler insanı kanser eder

    Doruklara Sevdalandım


    Filiz filiz parelendim dağlara uymak için
    Kan gölünde kurulandım hayatı duymak için
    Kavgalara kuyulandım sabaha varmak için
    Kavgalara kuyulandım sabaha varmak için
    "Kekik kokusu duydum
    Kekik kokusu koynunda huysuz gecenin
    Uyandım birdenbire
    Haydi dedim yüreğim gidelim bu şehirden
    Bu şehir koparmak istiyor beni özlemlerimden
    Yorgunum
    Çünkü yorgunluğumun
    yaşamak gibi bir anlamı var
    Yine de yaşamaktan duydugum mutlulugun tadına
    düşmanlarim ulaşamazlar"
    Katarlar gelir geçer bir geceden bir geceye
    Yüreğim yare yare iz bırakır bin acıya
    Gün olur şafaklanır karanlıklar bin parçaya
    Gün olur şafaklanır karanlıklar bin parçaya
    Denizlerda dalgalandım taşları oymak için
    Dorulara sevdalandım ışığa doymak için
    Irmaklarda durulandım dağları duymak için
    Irmaklarda durulandım dağlari duymak için
    "Bir kus ciz yavrum yuzume gozyasinla
    Bir kus tel tel kirpiklerim kanat olsun
    Bir kus cirpinan kalbi dudagimda
    Bir kus sicakligin beni bulsun
    Bahar gelmis balam benim
    Bahar gelmis dayanmis
    Dalda yaprak bebecigim
    Suda kopuk uyanmis
    Kuzulara ozenmis kizim benim
    Korpe sesler dinlenmis
    Ay isiginda yanmis yavrucugum
    Onun icin beyazmis"
    Şarkılar gelir geçer bir heceden bir heceye
    Yüreğim yare yare yankılanır bin acıya
    Gün olur ufalanır karanlıklar bin parçaya
    Gün olur ufalanır karanlıklar bin parçaya

    Evlerinin Önü

    Evlerinin önü mersin
    Ah sular akar gadınım
    Mersin tersin
    Allah seni bana versin
    Al hançeri gadınım
    Vur ben öleyim
    Ah kapınızda bir danem
    Kul ben olayım
    Hayda efeler of
    Evlerinin önü susam
    Ah su bulsamda gadınım
    Çevremi bulsam
    Açsan yüzünü
    Baksam doysam
    Al hançeri gadınım
    Vur ben öleyim
    Ah kapınızda bir danem
    Kul ben olayim
    Hayda efeler of

    Eylül'e İsyan

    Sen betonlar içinde ben senin özleminde
    Sen yanginlar içinde ben mazlumun türküsünde
    Aydinliği aradik karanliklar içinde
    Sen dünün hasretinde ben yarinlarin derdinde
    Sen bir yana ben bir yana dostlarımız bir yana
    Bölünsekte çözülsekte başkaldırdık zamana
    Güneşte kavruluruz kıraç topraklar gibi
    Hazanda savruluruz serseri yapraklar gibi
    Yanlızlığı yaşarız geride kalan gibi
    Düşer düşer kalkarız her Eylül'e isyan gibi

    Gayri Gider Oldum

    Gayrı gider oldum gardaşlar
    Ve de gızkardaşlar
    Gayrı haram bu can bana
    Bu toprak damlar bu yollar bana
    Bu sevdalar bu ağaçlar haram bana
    Oğul uşak bir de karım
    Kurt bana hastir ceker
    Yılan bana çıyan bana
    Hastir çeker yılan bana
    Lan gardaş bu nasıl yara
    Lan gardaş bu nasıl yara
    Kanar her yerinden
    Dövülmüşüm sövülmüşüm kovulmuşum ben
    Hastir çekilmişim yani kendi öz yurdumdan Çeker Giderim

    Geleceğim

    geçici ayrılık benimkisi
    ilkyaz çiçeğine gebeyim
    ağıtlar yakmayın adıma
    ben ölmedim ölmeyeceğim
    sıcak saklayın gecelerimi
    karlar altından çıkıp geleceğim
    düşlerinizin ateşinden
    ılık bir rüzgar gibi eseceğim
    demlice bir çay koyun üstüne
    aç çocuk gibi besleyin sobayı
    nasıl tütüyorsanız gözlerimde
    öylece tütsün buharı
    uzunca serin yatağımı
    boyunca uzansın ayağım
    el aman deyince gece
    usulca kıvrılır yatarım
    can canım canlarım
    hazır mı koynunuzdaki yerim
    gün olur gecikmiş çocuk gibi
    bağıra çağıra gelirim

    Giderim

    Artık seninle duramam
    Bu akşam çıkar giderim
    Hesabım kalsın mahşere
    Elimi yıkar giderim
    Sen zahmet etme yerinden
    Gürültü yapmam derinden
    Parmaklarımın üzerinden
    Su gibi akar giderim
    Artık sürersin bir sefa
    Ne cismim kaldı ne cefa
    Şikayet etmem bu defa
    Dişimi sıkar giderim
    Bozar mı sandın acılar
    Belaya atlar giderim
    Kurşun gibi mavzer gibi
    Dağ gibi patlar giderim
    Kaybetsem bile herşeyi
    Bu aşkı yırtar giderim
    Sinsice olmaz gidişim
    Kapıyı çarpar giderim
    Sana yazdığım bu şarkıyı
    Sazımdan söker giderim
    Ben ağlayamam bilirsin
    Yüzümü döker giderim
    Köpeklerimden kuşumdan
    Yavrumdan cayar giderim
    Senden aldığım ne varsa
    Yerine koyar giderim
    Ezdirmem sana kendimi
    Gövdemi yakar giderim
    Bettua etmem üzülme
    Kafama sıkar giderim

    Git

    demek şimdi gidiyorsun
    yazdığın son şiir öylece yarım kalacak
    demek şimdi gidiyorsun,
    kuşlarımız acıkacak,
    saksılarımız artık sulanmayacak
    demek, öykümüzü bir ruj lekesi gibi yapıştırıp aynanın sahtekar yüzüne
    demek şimdi gidiyorsun
    beni böyle toz gibi dağıtıp merdivenlerin dibine
    herşey tamam diyorsun...
    git.! ..
    beni viran bir şehir gibi terket
    haydi git! .
    dışarısı ispiyon, dışarısı ihanet..
    seni bir gören olmasın dikkat et.
    dostlukmuş, ölüme beraber yürümekmiş, üstüne titremekmiş, vefaymış
    aşk dediğin, zavallı bir kapıyı duvara çarpıp çıkıncaya kadarmış
    bana koymaz deyip sancını bir kilo rakıya gömsen de gece yarıları
    asıl sancı, uyandığında bütün odaları boş görünce koyarmış
    gitmek istiyorsun,
    git! .
    bir delikanlı asla vedalaşmaz! ..
    bakma
    git! ..
    dışarısı dinamit dışarısı enkaz
    şunu cebine koy, ne olur ne olmaz..
    ihtilal mağdurlarıydık
    kimsemiz yoktu
    yaralarımız aman vermiyordu canımıza
    kimseye kıymamıştık oysa..
    masumduk,
    rahatsız ediyordu bizi bu yalancı tay
    pankart gibi şehrlerin ortasına çığ düşürdüyse öfkemiz
    en az bir karıncanın yüreği kadar namuslu ve çalışkandı ellerimiz
    kendini arıyorsun,
    git! ..
    aptal bir hayat kur içinde beni barındırmayan
    kalma! ..
    git! ..
    dışarısı barut, dışarısı gardiyan
    yine bir tek ben olurum sana parçalanan
    demek şimdi gidiyorsun
    sonunda bizi çökertiyor bu kancık zelzele
    demek şimdi gidiyorsun,
    yıkılan bir duvar gibi ömrüme devrile, devrile..
    demek
    mecburi istikametlerin ayrılığı gösteren o adaletsiz kavşağında
    oy benim yarim
    demek şimdi gidiyorsun
    ve bana bir tek seçenek kalıyor
    güle güle
    güle güle
    beni öldürüyorsun
    git
    kalmasın hiçbiryerde kalmasın izin
    durma
    git
    kafamı yumruklayıp ardınsıra ağlarsam şerefsizim

    Gökyüzü

    Geçiyor önümden sirenler içinde
    Ak eller üstünde çiçekler içinde
    Dudağında yarım bir sevdanın hüznü
    Aslan gibi gögsü türküler içinde
    Rastlardım avluda hep volta atarken
    Cigara içerken yahut coplanırken
    Kimseyle konuşmaz dal gibi titrerdi
    Çocukça sevdiği çiçeği sularken
    Diyarbakırlıymış adı Bahtiyar
    Suçu saz çalmakmış öğrendiğim kadar
    Geçiyor önümden gül yüzlü bahtiyar
    Yaralıyım yerde kalan sazı kadar
    Beni tez saldılar o kaldı içerde
    Çok sonra duydum ki Yozgat'ta sürgünde
    Ne yapsa ne etse üstüne gitmişler
    Mavi gökyüzünü ona dar etmişler
    Gazete çıktı üç satır yazıyla
    Uzamış sakalı çatlamış sazıyla
    Birileri ona ölmedin diyordu
    Ölüm ilanında hüzünle gülüyordu

    Gururla Bakiyorum Dünyaya

    birer birer biner biner biner ölürüz
    yana yana ahh döne döne yine geliriz ay canım
    biz dostu da düşmanı da elbet biliriz
    vurulup düşenler canım darda kalmasın ay gülüm
    çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı
    çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum
    ve kederin
    ve solgun yüzlü işçilerin üzerine
    dağbaşlarının hırçınlığı savruluyor benden.
    çünkü beni ateşiyle dimdik tutan kin
    çünkü benim gözbebeklerimde tutuşan şafak
    miting afişleri
    cesur pankartlar
    ve binlerce militan
    derin denizlerin aydınlığı
    zorlu sabahlar
    gökyüzü ve lâle
    sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata.
    çünkü ben sevdiğim kızı
    yaşamak gibi
    ki şiirini yazamayan
    ve türküsünü söyleyemeyen halkım gibi
    binlerce ve binlerce kurşunlanan halkım gibi
    zincirlere vurulan
    savaşlara yollanan
    vergilere bağlanan halkım gibi
    felç olmuş yalnızlıklara bırakarak
    büyük acıların ve gözyaşının içine bırakarak
    şiirlerimin bir bıçak gibi ışıldadığı
    devrim türkülerini
    ve başkaldırmayı öğreten dudaklarını
    bir kere olsun öpemeden
    bir kere olsun tutamadan kaygısızca
    serin bir yaz gecesi gibi ürperen ellerini
    hatta boynunu ve ayak bileklerini
    bilemeden bilemeden bilemeden
    vurdum yüreğimi şanlı kavgaya
    barışın ve özgürlüğün dağlarına yürüyorum işte
    yiğitsen uslandır beni
    ey yasakların
    kahpeliğin
    ve soygunların koruyucusu
    türkü çağıran kızlarımı sustur
    ve kahraman oğullarımı,
    mezar kaza kaza kederli, kızgın
    tohum serpe serpe hünerli
    ve sömürüle sömürüle bomboş
    ve açlığın
    ve zulmün izlerini
    derin uçurumlarında taşıyan ellerimi
    nacaklara ve tırpanlara sarılan ellerimi
    mavzerlere sarılan ellerimi
    zincirlere vur gücün yeterse.
    ama adına yaşamak dersen
    re-zil-ce
    çatlayan tomurcuğun
    doğan çocuğun çığlığını duymadan
    gül benizli sevgilinin
    titreyen göğüslerini öpmeden doya doya
    korka korka
    yana yana
    her gün biraz daha derinden
    her gün biraz daha kapkara duyarak ölümü
    aç ve arkasız
    köpekleşerek
    yaşamak dersen
    bu yürek
    çat diye çatlasın be!
    kirsiz passız arı duru özümüz
    namussuza kanlı hançer sözümüz
    çok uzaktır dostlar bizim yolumuz
    bulana yürüyene bin selam olsun
    gelgelelim parlayan güneşi
    emekçi halkların
    kahraman halkların güneşini
    şehvetle içine dolduran toprak
    şimdi sımsıcak
    şimdi ulaşılmaz
    şimdi olgun meyvalarla dolu
    bahar bahçelerini salmaktadır dünyaya,
    ve gül benizli sevgililerin dudaklarında hayat
    bizi aşka ve kavgaya çağırmaktadır,
    bıçak kemiğe dayandığı
    ok yaydan fırladığı için değil
    bu bezirgan saltanatı
    bu zulüm bitsin diye
    ağaran günler için
    yeni bir dünya uğruna
    yüzlerinde cesaretin onuru
    ve imanlı gücü dövüşen dünyanın
    emperyalizme karşı dövüşen dünyanın
    ve ölüme
    gülerek koşan genç savaşçıların
    al bayrakları dalgalansın
    dalgalansın dalgalansın
    kinle boğuşan yorgun yüreği
    aydınlansın diye anamın.

    felaketler geçirmiş anamın
    dişleri dökülmüş kederli ağzı
    ağlamaya hazır gözleri
    safrası
    ve sonsuz
    ve dağlar eriten sabrı,
    merhameti
    yani bir bütün halinde insanlığımız
    yunsun, arınsın diye duru pınarlarda
    alın terinin namusu kurtulsun diye
    kurtulsun diye sıcak somun
    acı soğan
    ve çiçekli basmalar
    ahdettik
    vefa ettik
    kelle koyduk
    ölen ölür dostlar
    düşmanlar heyy
    kalan sağlar

    Gül Dikeni

    Uçakları nedeyim
    Gökkusağı gönder bana
    Senin olsun süngülerin
    Gül dikeni yeter bana
    Kan kurşundan silinince
    Kardeş olur kardeş olur eller bana
    Kan kurşundan silinince
    Kardeş olur kardeş olur kardeş olur eller bana
    Silahları nedeyim
    Benim sevgim mavzer bana
    Suya attığım çicekler
    Birgün olur döner bana
    Kan kurşundan silinince
    Kardeş olur kardeş olur eller bana
    Kan kurşundan silinince
    Kardeş olur kardeş olur kardeş olur eller bana

    Güneş Ruhlu Bahtiyar

    güneş ruhlu bahtiyar
    Sefil arzularmı sürükleyen
    Kazık çakmak arzusumu
    Ne beni kahreden
    Böyle karamsarlığa iten
    Gel yanı başıma aydınlat beni
    Ey güneş ruhlu bahtiyar
    Şu karanlık geceme
    Bir şafak bırak
    Aydınlığında sümbülleşsin
    Mor menekşeler, erguvanlar, laleler
    Can kafesime bir soluk çekeyim
    Zehirle dolmuş ciğerlerime
    Panzehir vereyim
    Hele gel ağustos böceği
    Şu kışta bir yaz göreyim
    Çıkmayan bir karınca mı yuvasından
    Ya da gelmeyen bahar
    Şu dalında sarkmayan meyveler
    Ya da üzerime yağan kar
    Kardelen filizleri arasında
    Fısıltısını duysam göçmen kuşunun
    Kaçan poyrazı kovalayan lodosun
    Saçlarımın arasından esişine yakalansam şimşeklerin çakışıyla tutuşsam
    Bahar bulutlarıyla ağlasam Toprağın kokukusuyla mest olsam
    Günahlarıma gözyaşları akıtsam
    Fırtına sonrası sessizliğiyle
    Kollarını açar mısın
    Gökkuşağı gönlünden
    Karalar bağlamış yüreğime
    Bir demet gonca gül sunup
    Kucaklar mısın beni
    Sarsan beni ışık kollarına
    Sıcaklığın doldursa içimi
    Eriyen içimdeki buzlar
    Gözlerimden tane tane dökülse
    Sekineye erse gönül tahtım
    Tıpkı rüyalarda olduğu gibi
    Bir gece anmsızın doğsan
    Tanyerinde gözüksen
    Bir parça olsun gelsen
    Yüreğime su serpsen
    Bilmecelerle örülmüş ağıma
    En azından bir tebessüm göndersen
    Ey güneş ruhlu bahtiyar
    Gamze yanaklarından
    Mücella çehreden Gül-i ahmer simadan
    çok görme bu aciz kapıkulundan

    Güzel Günler

    Dalgındim dağlar gibi
    Türkülüydüm çınar çınar
    Ne kızarıp giden sarı
    Ne kızarp gelen yeşil
    Dikilmiş dikmeninde
    Hoşçakal köprüsünün
    Tamda mendil sallıyordum güzel günlere
    Güzel günler güzel günler hey güzel günler
    Gözlerimde, gider mi hey güzel günler
    Güzel günler güzel günler hey güzel günler
    Ellerimden gelir mi hey güzel günler
    Balık attım olta tuttum
    Yaşadım gençliğimi
    Masal oldu çocukluğum
    Gençliğim bahar seli
    Ve bir aksam birdenbire
    Bir bulvar otelinde
    İnce bir dal değdi anlıma
    Koptu sazımın teli
    Güzel günler güzel günler hey güzel günler
    Gider mi gozlerimde hey guzel günler
    Güzel günler güzel günler hey güzel günler
    Ellerimden gelir mi hey güzel günler
    Hehey günler heyhey güzel günler hey guzel günler

    Hani Benim Gençliğim

    Hani benim gençliğim nerde
    Bilyelerim topacım
    Kiraz ağacında yırtılan gömleğimi
    Çaldılar çocukluğumu habersiz
    Penceresiz kaldım anne
    Uçurtmam tel örgülere takıldı
    Hani benim gençliğim nerde.
    Ne varsa bu gençliği yakan
    Ekmek gibi aşk gibi
    Ne varsa güzellikten yana
    Bölüştüm büyümüştüm
    Bu ne yaman celişki anne
    Kurtlar sofrasına düştüm.
    Hani benim gençliğim nerde
    Hani benim sevincim nerde
    Akvaryumum kanaryam
    Üstüne titrediğim kaktüs çiçeği
    Aldılar kitaplarımı sorgusuz.
    Duvarlar konuşmuyor anne Açık kalmıyor hiç bir kapı
    Hani benim gençliğim nerde Yağmurları biriktir anne
    Çağ yangınında tutuştum.Hani benim gençliğim nerde.

    Haydi Git

    Haydi git güle güle
    Güle güle sana
    Acılara yeten gücüm
    Mektuplara yetmedi
    Demirlere yeter gücüm
    Mektuplara yetmedi
    Bu ne biçim sevgi
    Nasıl kardeşlik
    Bu nasıl dostluk
    Bu ne beter sevda
    Benim aklmm ermedi
    Haydi git güle güle
    Güle güle sana
    İçli mektuplar gelmesin
    Kavuşmaz uzaklardan
    Yanık mektuplar gelmesin
    Kavuşmaz dostluklardan
    Bu ne biçim sevgi
    Nasıl kardeşlik
    Bu nasıl dostluk
    Bu ne beter sevda
    Benim aklım ermedi
    Haydi git güle güle
    Güle güle sana
    Zincirlere yeten gücüm
    Mektuplara yetmedi
    Demirlere yeten gücüm
    Mektuplara yetmedi
    Bu ne biçim sevgi
    Nasıl kardeşlik
    Bu nasıl dostluk
    Bu ne beter sevda
    Benim aklım ermedi


    Haydi Gül


    Gel gör beni, gör içerden
    Bak ne haldeyim
    Duvarda resmin elimde sigaram
    Gör ne haldeyim
    Haydi haydi haydi gül
    Haydi haydi haydi sende
    Haydi haydi haydi gül Haydi haydi haydi gül
    Üzülme
    İşte görüş günündeyiz Gör ne haldeyim
    Yürekte yangın yürekte sevdanGör ne haldeyim
    Haydi haydi haydi git Haydi haydi haydi git Haydi haydi git Haydi sende
    Haydi durma git Bakma öyle git Haydi haydi git Haydi sende


    Hep Sonradan Gelir


    Ne sen leylasin nede ben mecnun
    Ne sen yorgun ne de ben yorgun
    Kederli bir aksam icmmisiz sarhosuz hepsi bu
    Ne sen leylasin nede ben mecnun
    Ne sen yorgun ne de ben yorgun
    Kederli bir aksam icmmisiz sarhosuz hepsi bu
    Hep sonradan gelir aklim basima hep sonradan sonradan
    Hep sonradan gelir aklim basima hep sonradan
    Hep sonradan gelir aklima basima hep sonradan sonradan
    Hep sonradan gelir aklim basima hep sonradan
    Ne sen bulutsun ne de ben yagmur
    Ne sen magrur need ben magrur
    Huzunlu bir aksam susmusuz durgnuz hepsi bu
    Hep sonradan gelir aklim basima hep sonradan sonradan
    Hep sonradan gelir aklim basima hep sonradan
    Hep sonradan gelir aklima basima hep sonradan sonradan
    Hep sonradan gelir aklim basima hep sonradan








    Herkes Kendi İşine


    Dağlar bize düz olur mu
    Yar gelmezse ne olur
    Bir yar gider bin yar gelir
    Düşmanlar görür kör olur
    Hadi sen git işine de
    Herkes kendi işine
    Dağlarımda zulüm varsa
    Düşemem yar peşine
    Güle baykuş kondurmayın
    Küstürüp soldurmayın
    Yare birşeyler söyleyin
    Kafamı bozdurmayın
    Hadi sen git işine de
    Herkes kendi işine
    Dağlarımda ölüm varsa
    Düşemem yar peşine


















    Hiç Birşeyimsin


    Sen benim hiç bir şeyimsin
    Yazdıklarımdan çok daha az
    Hiç kimse misin bilmem ki nesin
    Lüzumundan fazla beyaz
    Sen benim hiçbir şeyimsin
    Varlığın anlaşılmaz
    Galiba eski liman üzerindesin
    Nasıl karanlığıma bir yıldız olmak
    Dudaklarınla cama çizdiğin
    En fazla sonbahar otellerinde
    Üniversiteli bir kız uykusu bulmak
    Yalnızlığı öldüresiye çirkin
    Sabaha karşı öldüresiye korkak
    Kulağı çabucak telefon zillerinde
    Sen benim hiçbir şeyimsin
    Hiçbir sevişmek yaşamışlığım
    Henüz boş bir roman sahifesinde
    Hiç kimse misin bilmem ki nesin
    Ne çok cığlıkların silemediği
    Zaten yok bir tren penceresinde
    Sen benim hiçbir şeyimsin
    Yabancı bir şarkı gibi yarım
    Yağmurlu bir ağaç gibi ıslak
    Hiç kimse misin bilmem ki nesin
    Uykum arasında cağırdığım
    Çocukluk sesimle ağlayarak
    Sen benim hiçbir şeyimsin


















    Hoşçakalin Gözüm..


    Nedir bu başımdaki felaket
    Kırk yıldır sefalette bu Ahmet
    Kefenimi alın dikin bir zahmet
    Gömün beni, gömün beni bir başıma
    Susamıyorum, susamıyorum
    Elimde değil susamıyorum
    Hele bir ışıklar sönsün
    Hele bir kapansın kapılar
    Sular durulsun
    Bıcak atacağım daha 12'den
    Kısa devre yapsın kalbim
    Ellerim inatla dökülsün cigaraya,
    Dağlarda ay büyüsün
    Sular köpürsün
    Sen beni o zaman gör
    Hele küssün meydanlar
    Dehşetin oğlu gülsün
    Ağır bir köpek karanlığı
    Ve
    Tüm mayınlar patlasın
    Sen beni o zaman gör
    Kaldırımlara yağmur dökülsün
    Dağılsın dişlerimde gülüşler
    Kaybettiklerim bir dönsün
    Sen beni o zaman gör
    Yalnızlık ne demek
    Kül olsun uykular
    Kuşlar silinsin gözlerimden
    Sen beni o zaman gör
    Saçlarımda kırılsın kar
    Baştan çizilsin uçurumlar
    Kırılsın camlar
    Sen beni o zaman gör
    .










    Kalan Kalir


    Vur sirtina, vur sirtina
    Dostun oldum vur sirtina
    Madem ki ben kaldiramam
    Derdimi al vur sirtina
    Duman kalir, duman kalir
    Ocak tüter duman kalir
    Ben yanarim hic tükenmem Benden sonra duman kalir
    Ah ne fayda, ah ne fayda
    Kefen beyaz ha ne fayda
    Bir hayina yas dökersin
    Kadrin bilmez ah ne fayda
    Kalan kalir, kalan kalir
    Giden gider kalan kalir
    Ben giderim geri gelmem
    Benden sonra kalan kalir
    Meydan kalir, meydan kalir
    Yigit ölmez meydan kalir
    Yere vurma hatirimi
    Sana kahpe meydan kalir


    Kervan


    Çeşmeler akıyor
    Kervan gidiyor
    Geride birşey kalmadı
    Umut, ateş ve duman
    Ve gezgin bir rüzgar
    Uykudan uyandırmışlar
    Küllenmiş derin anıları
    Ağlamaklı gözlerin
    Ballı dudakların
    Kervan hızla gidiyor
    Uzaktaki kentime
    Söyle anne ve babaya
    Yol gözleyen sevgiliye
    Geleceğim,
    O gün gelecek..




    Korkarim


    Gençlimi kimse bilmez
    Sokaklarımdan cocuk kokusu
    Ağzımdan ay ışığı fışkırır benim
    Ceketimi yağmurlara astığımdan beri
    Tehlikeli şiir okur
    Dünyaya sataşırım ben
    Güzüm baharlara
    Yüzüm yamurlara
    Hüznüm dağlara küs
    Geceden karanlık sebebim
    Geceden mülteci kederim
    Korkarım dönmez yüreğim
    Korkarım güzelim korkarım
    Beni soracaklar
    Beni bulacaklar
    Beni yoracaklar yar
    Beni tutacaklar
    Beni yakacaklar
    Bana kıyacaklar yar
    Sorulur karanlık sebebim
    Vurulur mülteci kederim
    Korkarım dönmez yüreğim
    Korkarım güzelim korkarım


    Kum Gibi


    Martılar ağlardı çöplüklerde
    Biz seninle gülüşürdük
    Şehirlere bombalar yağardı her gece
    Biz durmadan sevişirdik.
    Acımasız olma şimdi bu kadar
    Dün gibi dün gibi çekip gitme
    Bırakta sarılayım ayaklarına
    Kum gibi kum gibi ezip geçme.
    Sonbahar damlarda damlarımıza
    Biz seninle sararırdık
    Aydınlansın diye şu kirli yüzler
    Biz durmadan savaşırdık
    Acımasız olma şimdi bu kadar
    Dün gibi dün gibi çekip gitme
    Bırakta sarılayım ayaklarına
    Kum gibi kum gibi ezip geçme













    Memleket Hasreti


    Giderim buralardan
    Giderim bir gece vakti
    Umurunda olmaz bilirim
    Yani beni sararsa
    Memleket hasreti
    Bağırsan duyamam ki
    İstanbul'da değilim ki
    Çağırsan gelemem ki
    Varna'da değilim ki
    Uzaklardayım
    Ben bende değilim ki
    Ya beni sararsa
    Memleket hasreti











    Merhaba


    Yağmur yağsın isterdim bu sabah
    Merhaba soylu sevdam merhaba
    İpil ipil düşsün betona
    Merhaba sevgili vatan merhaba
    Ve üç gece güvercini
    Nazlı nazlı uçsun buluta
    Merhaba..
    Bütün sabahların bu saati
    En fazla sevdiğim vakit
    Son kez merhaba..










    Munzurlu


    Munzurdan bir kuş indi
    Karalı, karalı, karalı
    Gittim baktım kanatları
    Yaralı, yaralı, yaralı
    Kirvem belli dersim dağları
    Maralı, maralı, maralı
    Kirvem, kirvem, kirvem, kirvem
    Hey avcı vurmuş gör kaç gündür yaralı
    Munzurdan bir tas su verin de ölem diyor
    Hem ağlıyor hem bir türkü söylüyor
    Biz de söyleyelim birlikte ölelim
    Munzur benim kirvem olur kime vereyim
    Kirvem yine bela, kirvem yine bela
    Duman olmuş dağlar yolum karanlık
    Kirvem yine bela kirvem yine bela
    Kör olmuş dağlar yolum karanlık
    Aaahh diz çökmüş de illede
    Anam, anam, anam diyor
    Burna haber salında daye, daye, daye
    Ahhhh dönüp gitsem şu dağlara diyor
    Kirvem dağlarda nerde olduğunu bilem
    Ahhhhh dağlara git ateş yak orda olduğunu bilem
    Ahhhh kirvem uzat uzat ayağının altını öpem
    Munzurdan bir tas su verin de ölem diyor
    Hem ağlıyor hem bir türkü söylüyor
    Biz de söyleyelim birlikte ölelim
    Munzur benim kirvem olur kime vereyim
    Kirvem yine bela, kirvem yine bela
    Duman olmuş dağlar yolum karanlık
    Kirvem yine bela kirvem yine bela
    Kör olmuş dağlar yolum karanlık
    .


    Neden


    Bir adım, bir adım, bir adım
    Üç adımda biter bu odam
    Neden, neden neden neden neden neden neden neden
    Daracık yaparlar bu evleri
    Pencereden görünen gökyüzüne inat
    Bu evde; bir çocuk bir çocuk, bir kadın ve ben yaşardık
    Neden,neden neden neden neden neden neden neden
    Bırakıp çekip, çekip gittiler
    Uzaklarda gorunen guzel gunlere inat
    Bir adım, bir adım, bir adım Üç adımda biter bu odam
    Bir adım, bir adım, bir adım
    Takılır düşüncelerim Takılır düşüncelerim takılır düşüncelerim
    Takılır düşüncelerim Takılır Takılır Takılır Takılır…


    Nerden Bileceksiniz


    Üstüm başım toz içinde
    Önüm arkam pus içinde
    Sakallarım pas içinde
    Siz benim nasıl yandığımı
    Nerden bileceksiniz.
    Bir fidandım deriildim
    Fırtınaydım duruldum
    Yoruldum çok yoruldum
    Siz benim neler çektiğimi
    Nerden bileceksiniz.
    Taş duvarlar yıkıp geldim
    Demirleri söküp geldim
    Hayatımı yıkıp geldim
    Siz benim neden kaçtığımı
    Nerden bileceksiniz.
    Gökte yıldız kayar şimdi
    Annem beni anar simdi
    Sevdiğim var kanar şimdi
    Siz benim niye içtiğimi
    Nerden bileceksiniz.
    Bir pınardım kan oldum
    Yol kenarı han oldum
    Yanıldım ah ziyan oldum
    Siz benim neden sustuğumu
    Nerden bileceksiniz.
    Ben ardımda yas bıraktım
    Ağlayan bir eş bıraktım
    Sol yanımı boş bıraktım
    Siz benim kime küstüğümü
    Nerden bileceksiniz.






    Ölüm Dörtlüğü


    Ölüm her aklına geldiğinde
    Ah edip vah edip inleme
    Bu halinde tanrıyı incitmiş olacaksın
    Ecel kapını çaldığı zaman
    Evi telaşa verme
    O gelidiği zaman
    Sen gitmiş olacaksın.






    Öyle Bir Yerdeyim Ki


    Öyle bir yerdeyim ki
    ne karanfil ne kurbağa
    Bir yanım mavi yosun
    Dalgalanır sularda
    Dostum dostum
    Güzel dostum
    Bu ne beter çizgidir bu
    Bu ne çıldırtan denge
    Yaprak döker bir yanımız
    Bir yanımız bahar bahçe
    Öyle bir yerdeyim ki
    Bir yanım çığlık çığlığa
    Öyle bir yerdeyim ki
    Anam gider Allah Allah
    Kızım düşmüş sokağa
    Dostum dostum
    Güzel dostum
    Bu ne beter çizgidir bu
    Bu ne çıldırtan denge
    Yaprak döker bir yanımız
    Bir yanımız bahar bahçe


    Sabir Kalmadi


    Her şarkının içinde
    Ben seni görürüm
    Sevdan bir nefes gibi
    Çekmezsem ölürüm
    Sabır kalmadı içimde
    Dertler yaş oldu gözümde
    Bu yoksulluk denizinde
    Boğulmadan gel boğulmadan gel
    Sensiz isyan ettim heran
    Dünyam kahır, dünyam zindan
    Yine başım duman duman olmadan gel
    Yıllardır ne bir haber
    Ne bir selamını aldım
    Bu koskocaman dünyada
    Sensiz yapayalnız kaldım
    Sabır kalmadı içimde
    Dertler yaş oldu gözümde
    Bu hasretlik denizinde
    Boğulmadan gel...
    .
    .




    Sel Dağ


    Bu hasretlik kalır gitmez teninden
    Eksilmez acılar ezik yüreğinden
    Alma başını nasırlı ellerimden
    Sen istedin gültenimde yaralar
    Bu ayrılık hem seni
    Hem beni yaralar.
    Sel dağda birleşince
    Dağda güller ezilince
    Yara açtı gültenimde
    Ağlar dağlar
    Dağlar ağlar
    Yüreğimi sancı sarar.
    Sel dağda kalır gitmez
    Sel altında güller bitmez
    Gültenimde yara geçmez.
    Ağlar dağlar
    Dağlar ağlar
    Yüreğimi sancı sarar.











    Senin Derdindeyim


    Kapıya vurdun ardımdan
    Ölecektim ben kahrımdan
    Beni vursalar anlımdan
    Yine senin derdindeyim
    Geçip karşımda dursan
    Hem bağırsan hemde kızsan
    Beni keleş ile vursan
    Yine senin derdindeyim
    Kaleşnikof ile vursan yine senin derdindeyim











    Sevemezsin


    Deli dolu bir akşam vakit ayrılık
    Saatler yanlızlığa dönüyor mağrur
    Yabancı düşler kalmış dünden geriye
    Yürekler pişmanlığa çarpıyor mağrur
    Adımı anamazsın
    Yoluma çıkamazsın
    Gönülden sevemezsin sen
    Geçmişi silemezsin,
    Rüyama giremezsin
    Gerçekten sevemezsin sen
    Beklenen ölümlerin kaçışı olmaz
    Bir yıldız bilinmeze kayıyor mağrur
    Ben sürgünüm sen durgun kaçak bu sevda
    Dilim hep elvedaya dönüyor mağrur
    Haykırsam duyamazsın
    Çağırsam gelemezsin
    Yürekten sevemezsin sen
    Zor günde aramazsın
    Hiç yanlız kalamazsın
    Korkusuz sevemezsin sen
    "Öyle bir küsüp gidişin vardi ki
    Seni vicdansız ,insafsız,kitapsız"
    .


    Sevgi Duvari


    sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa
    kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
    dilimizde akşamdan kalma bir küfür
    salonlar, piyasalar, sanat sevicileri
    derdim günüm insan içine çıkarmaktı seni
    yakanda bir amonyak çiçeği
    yalnızlığım benim sidikli kontesim
    ne kadar rezil olursak o kadar iyi
    kumkapı meyhanelerine dadandık
    önümüzde altınbaş altın zincir fasulye pilakisi
    aramızda görevliler ekipler hızır paşalar
    sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
    öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
    çöpçülerin elleriyle okşardın beni
    yalnızlığım benim süpürge saçlım
    ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi
    baktım gökte bir kırmızı bir uçak
    bol çelik bol yıldız bol insan
    bir gece sevgi duvarını aştık
    düştüğüm yer öyle açık seçik ki başucumda bir sen varsın bir de evren
    saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi yalnızlığım benim çoğul türkülerim
    ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi


    Siz Yanmayin


    Ağlama, bugünler gelir de geçer babam
    Ağlama, bu dertler elbet biter babam
    Ocaksız köylerimde dumanlar tüter elbet
    Ben yandım sen yanma allahaşkına
    "Burda bu şarkımı söylerken,
    Benim Türkiye'de yaşadığım çok zor günlerde,
    Bu 'Merhaba'sını istediğim,
    Fakat o 'Merhaba'yı benden esirgeyen
    Ulusal anlamda bu kaderi paylaştığım
    Bütün arkadaşlarıma ve dostlarıma
    İnce bir sitemdir...
    Umarım,
    Bunu anlarlar."
    İki damla gözyaşımla satıldım pazarlarda
    Kırdılar yüreğimi kırdılar azarlarla
    Sürgünlere yolladılar sabah dörtte yağmurlarla
    Ben yandım sen yanma Allah aşkına
    .










    Sorgucular


    Kimileri hep suçluyor
    Kimileri sorguluyor
    Yaralı yüreğime kara çalıyor
    İhanet zincirini tutan utansın
    Dönüp arkasına bakan utansın
    Dost diye bağrıma bastığım insanlar
    Arkamı dönünce vuran utansın
    Durmadan hep soruyorlar
    Aç bırakıp gülüyorlar
    Emekleyen yüreğime usta diyorlar
    Usta değil acemi bir işçiyim ben
    Onurlu bir kavganın neferiyim ben
    Dostumun dosttu düşmanım eceliyim ben
    Bilipte söylemeyen diller utansın









    Söyle


    Söyle yamur çamur
    Değmedi yüreğime
    Söyle ben nerdeyim
    Sen nerde
    Söyle ay doğmadan
    Düşmesin yaş gözüme
    Söyle ben nerdeyim
    Sen nerde
    Dışarıda kar yağıyor
    Benim için yağmur
    Ağlama gözbebeğim
    Biraz daha dur
    Yüregime basa basa
    İçimden yar gidiyor
    Ağlama iki gözüm
    Biraz daha dur
    Ay ayy ay yanıyor ömrüm
    Vallahi yamur çamur
    Değmedi yüreğime
    Söyle ben nerdeyim
    Sen nerde
    Söyle ay doğmadan
    Düşmesin yaş gözüme
    Söyle ben nerdeyim
    Sen nerde
    Söyle yamur söyle
    Değmeden yüreğime
    Söyle gökyüne
    O nerde
    Söyle baksın gece
    Dağlardan hasretime
    Söyle bilmesemde
    O nerde
    Söyle ay doğmadan
    Düşmesin yaş gözüme
    Söyle gökyüzüne
    O nerde










    Suskun


    Sus, kimseler duymasın.
    Duymasın ölürüm ha.
    Aydım yarı gecede
    Yeşil bir yağmur sonra...
    Yağıyor yeşil.
    En uzak, o adsız ve kimselersiz,
    O yitik yıldızda duyuyor musun?
    Bir stradivarius inler kendi kendine,
    Yayı, reçinesi, köprüsü yeşil.
    Önce bendim diyor ve sonra benim...
    Ölümsüz, güzel ve çetin.
    Ezgisidir dolaşan bütün evreni,
    Bilinen, bilinmeyen ıssızlıkları.
    Canımı, tüylerimi sarmada şimdi
    Kendi rüzgarıyla vurgun...
    Sarıyor yeşil.
    Rüya, bütün çektiğimiz.
    Rüya kahrım, rüya zindan.
    Nasıl da yılları buldu,
    Bir misra boyu maceram...
    Bilmezler nasıl aradık birbirimizi,
    Bilmezler nasıl sevdik,
    İki yitik hasret,
    İki parça can.
    Çatladı yureği çakmaktaşının,
    Ağıyor gök kuşaklarının serinliğinde
    Çağlardır boğulmuş bir su...
    Ağıyor yeşil.
    Yivlerinde yeşil güller fışkırmış,
    Susmuş bütün namlular...
    Susmuş dağ,
    Susmuş deniz.
    Dünya mışıl-mışıl,
    Uykular derin,
    Yılan su getirir yavru serçeye,
    Kısır kadin, maviş bir kız doğurmuş,
    Memeleri bereketli ve serin...
    Sağıyor yeşil.
    Aydım yarı gecede,
    Neron, çocuk kitaplarında çirkin bir surat,
    Ve Sezarsa, bir ad, yıkıntılarda.
    Ama hançer taşı sanki
    Koca Kartaca!
    Hani, kibrit suyu vermişlerdi üstüne
    Bak nasıl alıyor, yigit,
    Binlerce yıl da sonra
    Alıyor yeşil.
    Vurur dağın doruğundan








    Atmacamın çalkara,
    Yalın gölgesi.
    Kuş vurmaz, tavşan almaz,
    Ama aç, azgın
    Köpek balıklarıydı parçaladığı
    Bak, Tiber saygılı, suskun.
    Bak nilüfer dizisi zinciri.
    Bunlar bukağısı, kolbağlarıdır,
    Cihanın ilk umudu, ilk sevgilisi,
    Ve ilk gerillası Spartakus'un.
    Susuyor yeşil.
    Sus, kimseler duymasın,
    Duymasın, ölürüm ha.
    Aymışam yarı gece,
    Seni bulmuşam sonra.
    Seni, kaburgamın altın parçası.
    Seni, dişlerinde elma kokusu.
    Bir daha hangi ana doğurur bizi?
    Ruhum...
    Mısra çekiyorum, haberin olsun.
    Çarşıların en küçük meyhanesi bu,
    Saçları yüzümde kardeş, çocuksu.
    Derimizin altında o olüm namussuzu...
    Ve Ahmedin işi ilk rast gidiyor.
    İlktir dost elinin hançersizliği...
    Ağlıyor yeşil.


















    Sürgün Acisi


    Tarifi imkansız acılar içindeyim
    Gurbette akşam oldu yine rüzgar peşindeyim
    Yurdumdan uzak yağmurlar içindeyim
    Akşam oldu sürgün susuyor
    Dönecekler bir gün
    Alkırlara bozkırlara
    Güneşi sunacaklar
    Yanacaklar yanacaklar
    Ama bir daha yalnız kalmayacaklar
    İki gözüm kör olsun...
    Tarifi imkansız sancılar içindeyim
    Gurbette akşam oldu yine rüzgar peşindeyim
    Yurdumdan uzak yağmurlar içindeyim
    Akşam oldu sürgün ağlıyor
    Dönecekler bir gün
    Alkırlara bozkırlara
    Güneşi sunacaklar
    Yanacaklar yanacaklar
    Ama bir daha yalnız kalmayacaklar
    İki gözüm kör olsun...


    Şafak Türküsü


    1
    Beni burada arama anne
    Kapıda adımı sorma
    Saçlarına yıldız düşmüş
    Koparma anne
    Ağlama
    Kaç zamandır yüzüm tıraşlı
    Gözlerim şafak bekledim
    Uzarken ellerim
    Kulağım kirişte
    Ölümü özledim anne
    Yaşamak isterken delice
    2
    Bugün görüş günü
    Günlerden salı
    Islak
    Sarı bir yağmur
    Ülkemin neresine bakarsa ay
    Orada yitik bir anne ağlıyor
    Sen aralıyorsun yağmuru

    Acıdan sırılsıklam alnına siper edip elini
    Sonra bir umut koşuyorsun
    Yüreğin avcunda
    ısırırken
    çırpıntı gözlerini
    (ah verebilseydim keşke
    yüreği avcunda koşan
    herbir anneye
    tepeden tırnağa oğula ve kıza kesmiş
    bir ülkeyi armağan
    koşma anne
    birdenbire batacak olan
    düş denizinde yarattığın umut sandalıdır
    oysa benim için gece
    ışık hızıyla koşan
    kısa ve soğuk bir zamandır
    bu yüzden boğuk seslerle geldiler bir şafak

    uykusuz
    yorgun
    ve korkak
    3
    sanırım baytardı
    yüreğimin depreminde rihter ölçeği çatlarken
    ölebilir raporu veren beyaz önlüklü doktor
    boşver hipokrat amca
    üzülme ne olur
    sen de anne
    sen de üzülme
    hücremin dört bir köşesinde el ayak izlerimi
    ciğerlerimde yırtılan bir çığlıkla hazır beklediğim
    ve korkunç bir sabırla birbirine eklediğim
    korkak kahraman gecelerimi
    düşlerimle sınırsız
    diretmişliğimle ***ç
    şaşkınlığımla çocuk
    devrederken sıradakine
    usulca açılıverdi
    yanağımda tomurcuk
    pir sultan'ı düşün anne
    şeyh bedrettin'i
    börklüce'yi
    torlak kemal'i düşün anne
    hala kanaması nedendir faşizmin göğsünde
    utangaçlığı bile vuramadan yanaklarına yasının
    onsekizinde ölümüne pervasız yürüyen ince bilekli çıplak ayaklı tanya'nın
    deniz'i düşün anne
    her mayıs şafağında uzun
    uzun döverken darağaçlarını
    ve o şafaktan doğma
    onbir yaşını çiğneyip yürüyen çocukları
    insanları düşün anne

    düşün ki yüreğin sallansın
    düşün ki o an
    güneşli güzel günlere inanan
    mutlu bir yusufçuk havalansın
    4
    sıcak omuzlar değerken omzuma
    buz üstünde yürüdüm yıllar boyu
    bayraklar ve türkülerle
    kopunca memelerinden o mükemmel yaşama
    kurşunlar sıktılar alnıma
    açık alanlarda ağır
    kartalların konup kalktığı
    yalçın kayalardan biriydim
    ölüp dirildim yeniden
    güneşli güneşsiz akşamlarda
    mutlu yarınlar adına
    özgürlük adına ekmek adına

    üstüne vardım kuyruğu kanlı itlerin
    dirilip dönmesin diye hiroşimalar
    tahtadan atların boynuna çıplak
    ölümlerle yatmasın diye çocuklar
    aç gözlerle bakmasın diye çocuklar
    kardeşlik adına
    havadaki kuş denizdeki balık adına
    yürüdüm yıllar boyu
    dönüp bakmadım arkama
    ıraktı gözlerim çok ırak
    izim kalır mı bilmem yürüdüğüm yolda
    kalsa da silinir gider
    yalnızca bir ağıt gibi çakılır
    ardımca gelenlere gözlerimi yaktığım yer
    5
    tören adımlarıyla ölmek
    ne garip şey anne
    kanlı karanlık bir oyunda baş oyuncuyum
    bütün gözler üstümde
    sürüyor gecenin karnında şafağa bakan oyun
    masa üstünde üşüyen bir sigara
    yanında küçücük bir cam bardak
    içinde rengi bu gecenin
    cılız titrek bir kibrit
    kağıt kalem
    sandalye
    geride flu
    yağlı
    büküm büküm bir ip ve çingene kuralına uygun değişmez dekoru mudur
    idam mahkumunun
    6
    kırılacak cammışım gibi
    davranıyorlar
    yüzlerinde zoraki çatılmış bir hüzün
    oysa birazdan boynumu kıracaklar
    pul pul dökülecek yaz siyasi eylül'ün
    ben ölümü asıl az ötede titreyen
    çingenenin kara killi ellerinde gördüm
    anladım ki küllenen sigaradır
    soğuyan bir bardak çaydır benim ömrüm
    yani benim güzel annem
    alacaşafağında ülkemin
    yıldız uçurmak varken
    oturup yıldızlar içinde
    kendi buruk kanımı içtim
    7
    ne garip duygu şu ölmek
    öptüğüm kızlar geliyor aklıma
    bir açıklaması vardır elbet

    giderken darağacına
    8
    geride
    masa üstünde boynu bükük kaldı kağıt kalem
    bağışla beni güzel annem
    oğul tadında bir mektup yazamadım diye kızma bana
    elleri değsin istemedim
    gözleri değsin istemedim
    ağlayıp koklayacaktın
    belki bir ömür taşıyacaktın koynunda
    usul adımlarla yürüdüm ömrümü
    karşımda kurum kurum-laşan darağacı
    (tarlakuşu korkmaz ki korkuluktan
    ökse de olsa dört bir yanı)
    birdenbire acıdı boynum
    gelecekler var birbiri ardınca ***ç
    yakışıklı
    ne olur işçi kadınım
    az yumuşak dik
    şu kefenin yakasını
    9
    yaşamak ağrısı asıldı boynuma

    oysa türkü tadında yaşamak isterdim
    çiçekleri kokmak ırmakları akmak
    yaz boyu çobanaldatanlara aldanmak
    su başlarında aylak sektirmek kavalımı
    sonra bir çocuğun afacan bacaklarında
    anavarca kayalıklarına tırmanmak isterdim
    o güzel günleri görenler arasında
    bir soluk ben de yaşamak isterdim
    bir de luvr müzesinde seyretmek gizliden
    öperken siya-u jakond'u tebessümünden
    işte o an saçlarından yakalamak dolunayı
    bir de yirmibeş kilometreden görebilmek
    nazım'ın gözleriyle pırıl pırıl moskova'yı
    ölmek
    ne garip şey anne
    bayram kartlarının tutsaklığından aşırıp bayramı
    ***** kakmalı bir kutu içinde
    vermek isterdim çocukların ellerine
    sonra
    sonra benim güzel annem
    damdan düşer gibi
    vurulmak isterdim bir kıza
    10
    künyemi okudular
    suçumuz malum
    gecenin kıyısında durmuşum
    kefenin cebi yok
    koynuma yıldız doldurmuşum
    koşun çocuklar çocuklar koşun
    sabah üstüme
    üstüme geliyor
    yanlış mı duydum yoksa
    erkenci bir horoz mu ötüyor
    keskin bir acı bilenmiş
    gitgide yaklaşıyor sonum
    iri sözlerim yoktu söyleyecek
    usulca baktım yüzlerine
    bin yıllık iskeletleri çatırdayarak
    göçtü ayaklarının dibine
    korkutamadılar beni anne
    avlunun ortasında çatık
    bir kaş gibi duran
    darağacı
    bir zaman rüzgarda
    saçını tarayan telli kavak değil mi
    boynumdaki kemendi bir öğle sonu bükerken o kız
    sarı sıcak sevdasını düşünmedi mi
    söyle anne
    o çingene
    bir çiçek bahçesi kadar sıcak sokağımızdan
    bağıra çağıra geçen bohçacı kadını
    sevmedi mi çılgınca
    11
    kurulmuş tuzaklar yok artık yolumda
    işkenceler zindanlar hücreler
    savunmak yok mutlu tok bir yaşamı
    açlık grevlerinde beynimi bir sıçan gibi kemiren
    mideme karşı

    kısacası
    bir çiçeği düşünürken ürpermek yok
    gülmek umut etmek özlemek
    ya da mektup beklemek
    gözleri yatırıp ıraklara ölmek ne garip şey anne
    artık duvarları kanatırcasına tırnağımla
    şaşkın umutlu şiirler yazamayacağım
    mutlak bir inançla gözlerimi tavana çakamayacağım
    baba olamayacağım örneğin
    ****** olmak ne garip şey anne
    ceplerimde el yerine balyoz taşırken
    korkunç bir merakla beklerken kurtuluş haberlerini
    ve yüreğimin ırmakları taştı
    taşacakken
    ölmek ne
    garip şey anne
    uçurumlar ki sende büyür
    dağdır ki sende göçer
    ben yaprak derim çiçek derim
    çam diplerinde açmış kanatlarını kozalak derim
    gül yanaklı çocuğa benzer
    yine de
    oğlunu yitirmek kimbilir
    ne garip şey anne
    12
    beni burada arama anne
    kapıda adımı sorma
    saçlarına yıldız düşmüş
    koparma anne
    ağlama
    kırıldıysa düş evinin kapısı
    bütün kırık kapıların çağrılışıyım
    kızların yanaklarında çukurlaşan
    biten başlayan aşkların
    ortasındayım
    her kavgada ölen benim
    bayrak tutan çarpışan
    her kadın toprağı tırnaklayarak doğurur beni
    özlem benim kavga benim aşk benim
    bekle beni anne
    bir sabah çıkagelirim
    bir sabah anne bir sabah
    acını süpürmek için açtığında kapını
    umarım kurtuluş haberleriyle dönmüş olur
    çam ve kekik kokuları içinde acı yüzlü çocuklar
    o zaman nasıl indirilmişlerse şen şakrak
    öylece kalkar uykudan şalterler
    dişleyip tükürmeden sigaralarını
    türkü tadında giyinirken işçiler
    bir sabah anne bir sabah
    acını süpürmek için açtığında kapını
    adı başka sesi başka nice yaşıtım
    koynunda çiçekler
    çiçekler içinde bir ülke getirirler
    başlarını koymak için yorgun dizine
    sen hazır tut dizini anne
    o mükemmel güne
    .
    .




    Tedirgin


    Sarı sıcak yazılar uzak
    Dost uzanan eller uzak
    Karanlıklar kurmuş tuzak
    Benim sonum dünden belli
    Haramiler sarmış yolumu
    Güvercinler muhbir ucar
    Telden tele fermanım gider
    Benim sonum dünden belli
    Gözlerim dolar kan sanırım
    Betonlar boğar nefessiz kalırım
    Şahidim yoktur, perdeler örtük
    İnanamassın ağlarsın
    Geceler mi sen, benmi yorgunum
    Mermiler mi sen, benmi yangınım
    Düşlerim tutsak Yüreğim sürgün
    İçimde bir çocuk tedirgin
    Suskunum vurgunum
    tedirginim benim
    haylanmaz uslanmaz tedirgin...
    Dağlarda kar yollar uzar
    Yar belinden kollar uzar
    Hasımlarım kurmuş tuzak
    Benim sonum dünden belli
    Müfrezeler sarmış yolumu
    Menekşeler solgun açar
    Dilden dile fermanım gider
    Benim sonum dünden belli
    Gözlerim dolar kan sanırım
    Betonlar boğar nefessiz kalırım
    Şahidim yoktur, perdeler örtük İnanamassın ağlarsın

    Tezkere


    Toprak öyle bitip tükenmez,/dağlar öyle uzakta,
    sanki gidenler hiçbir zaman
    hiçbir menzile erişemeyecekti.
    Kağnılar yürüyordu yekpare meşaleden tekerlekleriyle
    Ve onlar / ayın altında dönen ilk tekerlekti.
    Ayın altında öküzler
    başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi
    ufacık kısacıktılar
    ve pırıltılar vardı hasta kırık boynuzlarında
    ve ayakları altından akan
    toprak, / toprak, / ve topraktı.
    Gece aydınlık ve sıcak
    ve kağnılarda tahta yataklarında
    oyu mavi humbaralar çırılçıplaktı.
    Ve kadınlar / birbirlerinden gizleyerek
    bakıyorlardı ayın altında
    geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine.
    Ve kadınlar / bizim kadınlarımız:
    korkunç ve mübarek elleri
    ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
    anamız, avradımız, yarimiz
    ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
    ve soframızdaki yeri / öküzümüzden sonra gelen
    ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
    ve ekinde, tütünde,odunda ve pazardaki
    ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
    ışıltısında yere saplı bıçakların
    oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
    kadınlar, / bizim kadınlarımız
    şimdi ayın altında
    kağnıların ve hartuçların peşinde
    harman yerine kehriban başlı sap çeker gibi
    aynı yürek ferahlığı, / aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.
    Ve onbeşlik şaraplenin çeliğinde
    ince boyunlu çocuklar uyuyordu.
    Ve ayın altında kağnılar yürüyordu
    Akşehir üzerinden Afyon`a doğru.
    .











    Tut ki Gecedir


    Tut ki gecedir
    Karanlik sivasir ellerine camlardan
    Birden kırmızıya doner trafik ışıkları
    Kükürtlü dumanlar yükselir
    Korkuya batmış cam kırığı adamlardan
    Tehlikeye büyür sakalları
    Tut ki gecedir
    İhbarlar birer sansar
    Bir telefondan bir telefona atlar
    Yeraltı örgütleri tetik üstünde
    Adres değiştirmis silah kacakcilari
    Fahişeler birbirinden kuşkulanıyor
    "Tut ki gecedir
    katiller huzursuz
    hırsızlar sinirli"
    Hainler ürkekçedir
    Elleri telefona kendiliğinden uzanıyor
    "ihanete gece muthis bir gerecedir
    ihbarlar birer sansar
    bir telefondan bir telefona atlar"
    Ihanet bir bilmecedir









    Tutuşur Dizelerim


    Yiğidim yiğit olmasına yar
    Yanık türkülere vurmayın beni
    Tutuşur dizelerim sonra
    Her biri yıldız kendi halinde.
    Geceleri inen sessizlik
    Umarsız açan eski yaradır
    İşte yine yükseldi duvarlar
    Etme gözlerin koru kendini
    Sayıklasam dizelerimden
    Acıyı ..... duvar nemini
    Kirli gömleğimi koklarmış annem
    Koklasın türkümü sıcak bir ekmek gibi..







    Uğurlar Ola


    Ey sürüden arkaya kalmış yiğit
    Arkadaşın gitti haydi sen de git
    Bak ne diyor ceddi şehidin işit
    Haydi git evladım uğurlar ola
    Haydi git evladım açıktır yolun
    Zalimlere karşı bükülmez kolun
    Bayrağı çek ön safa geçmiş bulun
    Uğurun açık olsun uğurlar ola
    Eşele bir yerleri örten karı
    Ot değil onlar dedenin saçları
    Dinle şehit sesleridir rüzgarı
    Haydi git evladım ugurlar ola
    Haydi git evladim aciktir yolun
    Zalimlere karsi bukulmez kolun
    Bayrağı çek ön safa geçmiş bulun
    Uğurun açık olsun uğurlar ola
    Haydi levent asker uğurlar ola
    Yerleri yirtan sel olup taşmalı
    Dağ demeyip taş demeyip aşmalı
    Sende ki coşkunluğa er şaşmalı
    Kahraman askerim uğurlar ola
    Haydi git evladım açıktir yolun
    Zalimlere karşı bükülmez kolun
    Bayrağı çek ön safa geçmiş bulun
    Uğurun açık olsun uğurlar ola


    Üşür Ölüm Bile


    Bir ormanda tutup onu
    bağladılar ağaca
    Yumdu sanki gözlerini
    uyur gibi usulca
    Bir soguk yel eser
    üşür ölüm, ölüm bile
    Anlatır akan kanı
    beyaz sesiyle
    Diz



    Re: AHMET KAYA HAYATI ŞARKILARI

    Www.Mp3Tc.NeT.Tc - 24.09.2006, 13:45

    Emegine Yüregine Saglik Paylasim icin Tsk
    Bedocan Yuregine saglik gercekten süper paylasim



    Mit folgendem Code, können Sie den Beitrag ganz bequem auf ihrer Homepage verlinken



    Weitere Beiträge aus dem Forum Www.RadyoTurkuler.de.vu

    selamlar - gepostet von okoksal23 am Donnerstag 22.03.2007
    Nurgül Onat - Var Mi Itirazi Olan (2006) - gepostet von antepli am Dienstag 17.10.2006
    TÜRKÜ / Söylemezsem dert olur (full) - gepostet von BEDOCAN am Sonntag 24.09.2006
    Bebeğin Beşiği Çamdan-3-2-1 - gepostet von GöNüL.Dostu am Mittwoch 15.11.2006



    Ähnliche Beiträge wie "AHMET KAYA HAYATI ŞARKILARI"

    ahmet tunçer - sana olan sevdamdandir bilesin - Admin-Mp3 (Samstag 10.02.2007)
    Ahmet Ince - Ahmet Ince (Dienstag 02.01.2007)
    ahmet kaya - tuncay1574 (Sonntag 07.01.2007)
    Yasemin Ergene nin Hayati - Mesut01 (Sonntag 02.04.2006)
    Ahmet Kaya'dan Aglama bebek albümünden Sarki sözleri - maltay (Dienstag 29.08.2006)
    Ahmet Safak - Karisik (en güzel parcalari) 5 parca - mustafa (Mittwoch 24.01.2007)
    Hayati - jetliekibi (Mittwoch 15.02.2006)
    Lady Kaya - Lady Kaya (Freitag 04.01.2008)
    Mircan Kaya - Sala2007 - C*E*Y*C*E*Y (Samstag 12.05.2007)
    ahmet aslan - dancequeen (Mittwoch 13.09.2006)