G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09

DERSİM-ZAZA ARŞİVİ
Verfügbare Informationen zu "G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09"

  • Qualität des Beitrags: 0 Sterne
  • Beteiligte Poster: dersim
  • Forum: DERSİM-ZAZA ARŞİVİ
  • Forenbeschreibung: Dersim-Zaza Platformu
  • aus dem Unterforum: PKK_A. ÖCALAN
  • Antworten: 33
  • Forum gestartet am: Dienstag 05.12.2006
  • Sprache: türkisch
  • Link zum Originaltopic: G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09
  • Letzte Antwort: vor 14 Jahren, 5 Monaten, 18 Tagen, 15 Stunden, 17 Minuten
  • Alle Beiträge und Antworten zu "G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09"

    Re: G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09

    dersim -

    G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09


    Görüşme Notları: Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor

    04.01.2009

    İSTANBUL - Kürtçe yayın yapan TRT 6 kanalını eleştiren Öcalan, "Cezaevlerinde bile iki kelime konuşmayı engelliyorsun ama bir Kürtçe televizyon kuruyorsun! Devlet, kendi Kürdünü yaratmak istiyor. Kürtçe televizyonla Kürt denetiminin kültürel boyutunu tamamlamak amaçlanıyor" dedi.

    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan avukatlarıyla görüştü. Edinilen bilgiye göre görüşmede Cumhuriyet'in kuruluş yıllarını değerlendiren Öcalan, "Son iki yüz yıldır İngiltere ve daha sonrasında '46'dan beri ABD ile devam eden bir sistem var. Bu sistem içinde Kürtlerin konumu 1920'deki Kahire Konferansı'yla belirlenmiştir. Kürt sorununa çözüm olarak çözümsüzlük belirlenmiştir. İngiltere, Ortadoğu'da Araplar üzerinden bu egemenliğini kurabilmiştir. Ancak Anadolu'da 1918'den sonra Mustafa Kemal, bu süreci geçici de olsa tökezletti. 1925'ten sonra İngilizler tekrar inisiyatifi ele geçirdiler. 1926-27'de oluşturulan siyasal teolojiyle Mustafa Kemal'in manevi ölümü gerçekleştirilmiştir. Şimdi de bunu Kürtler üzerinde geliştirmeye çalışıyorlar. Mustafa Kemal, İngiliz oyunlarını biliyordu ama güç getiremedi onlarla uzlaşmak zorunda kaldı. Kendisine 1926'da suikast düzenlenmişti. İzmir suikastında Kazım Karabekir'in üzerine gitti. Ancak daha fazla ileri gitmesine izin vermediler. O dönem Fevzi Çakmak generaldi. Fevzi Çakmak'ı bir türlü Genelkurmaylıktan alamadılar." şeklinde konuştu.

    MUSTAFA KEMAL ROBESPİERRE'CİDİR

    Öcalan, şöyle devam etti: "Üzeyir Garih cinayetine ilişkin şimdi gazeteler yazıyor. Üzeyir Garih, Fevzi Çakmak'ın mezarını ziyarete gittiğinde öldürüldü. Burada çok ince bir mesaj var. Gazeteler de Üzeyir Garih'i öldüren kişinin Fikri Karadağ'ın askeri olduğunu yazıyor. Mustafa Kemal, aslında Marks'ın Marksist olmaması gibi Kemalist değildir. Kemalizm kavramı Mustafa Kemal'e rağmen Mustafa Kemal'in dışında geliştirilmiştir. Mustafa Kemal önceleri Napolyon'a özendi, daha sonra Avrupa milliyetçiliğinin babası Mazzini'den de etkileniyor ama onun gibi de olmadı. Mustafa Kemal olsa olsa Robespierre'ci olur. Robespierre burjuva radikal demokratistiydi, kafasını Giyotin'le kestiler. Mustafa Kemal'in de 1926-27'de yaratılan siyasal teolojiyle manevi ölümünü gerçekleştirdiler."

    GÜLEN ABD'DE REHİN TUTULUYOR

    "Siyasal Teolojiye dayanan Kemalist anlayışı 1980'lere kadar, Evren'e kadar gelir, Evren'le sona erdi. CHP ve MHP bu anlayışı yansıtır. 1946'den 1980'e kadar bu siyasal teolojiyi destekleyen İsrail ve ABD, 1980'den sonra yeşil kuşak anlayışını devreye koyuyor. Ergenekon içerisinde bir kesim yeşil kuşak anlayışına direndi. Bu direnen kesim şu an cezaevinde, Ergenokon'dan yargılanıyorlar. Ergenekon davasını bu yönüyle ciddiye almak gerekiyor. İşte Doğu Perinçek ABD'den korkmuyorum diyor ama ne durumu da ortada. Kürtlere eleştiriler yöneltiyor, ancak halk desteği ortada, pratik ortada, kendisi ne durumda, partisi ne durumda belli. El-Kaide ile Araplar denetim altında tutulmaya çalışılıyor. Fethullah Gülen'le de Türkiye'deki İslami Hareket kontrol edilmeye çalışılıyor. Fethullah Gülen'in Amerika'da tutulmasının sebebi, İslami Hareketi kontrol altında tutarak ikinci bir Humeyni olayının önüne geçilmek istenmesidir. Fethullah Gülen aslında ABD'de de rehin olarak tutuluyor."

    KÜRDİSTAN'DA 40 GAZZE VAR

    "İsrail, günümüzde Hamas ve Gazze'ye saldırıyor. Oysaki Hamas'ı varlığından medet uman da, şimdi de Hamas'a saldırıp yok etmeye çalışan da yine İsrail'in kendisidir. Hatta Hamas'a karşı Filistin lideri Abbas'ı destekliyor. İsrail Gazze'yi tecrit ediyor, tecrit altında tutuyor. Gazze'nin imdadına Araplar ve başka ülkeler yetişirler. Ancak Kürtler için böyle bir durum yok. Kürdistan coğrafyasında böyle kırk Gazze var. Kaldı ki Kürtlerin böyle sıkışma ve teslim alınma durumları da yok. Kırk dağda güçleri var, politik durumları, güçleri ortada. Potansiyelleri, örgütlülükleri Türkiye, İran, Irak, Suriye, Rusya, Kafkasya, Yunanistan, Avrupa ve dünyanın birçok yerinde örgütlüdürler, tecrit altına alıp yok edemez kimse.

    Başbakan Erdoğan, İsrail ve Hamas'ın ateşkes ilanı için Ortadoğu turu yapıyor, diyalog arıyor, bu ateşkes için harcadığın enerjinin kırkta birini kendi coğrafyası için niye harcamıyor? Cumhurbaşkanı Gül'ün de yeni yıl mesajını ortada; eskinin tekrarı. Başbakan ve Cumhurbaşkanının İsrail ve Filistin için çabalarının amacı diyalog yaratmadır. Biz de şunu sormalıyız; kendi ülken için de diyalog kanallarını açık bırakman gerekmiyor mu? Yeni yıl ve bu kış vesilesiyle diyalog yolu açılmalıdır. Yoksa üç ay sonra gelişeceklerden Kürtleri, bizi sorumlu tutamazlar, bunların sorumlusu bizzat kendileri olacaktır. Bu sorun, öyle Kandil'i tecrit altına almak, Kandil'i bombalamakla çözülmez. Kaldı ki PKK' nin güçleri var. İran'da, Irak'ta, Suriye'de, Türkiye'nin dağlarında, Kafkasya'da ve Avrupa'da örgütlüdür. Sadece silahlı değil, silahsız sivil güçler de devreye girer. Yaşanacaklar Gazze'den kırk kat daha büyük olur. Bu nedenle çözüm için diyalog demek gerekiyor. Devlet muhakkak bir diyalog yolu açmalıdır, bu yapılırsa ben dahil herkes üzerine düşeni yapar, rolünü oynar."

    İNGİLİZLERİN OYUNLARINI BOZALIM

    "Kürtler üzerinde oynanan oyunları iyi görmek gerekir. İngilizlerin Ortadoğu'yu denetim altına almak için yaptığı planların sonucunu iyi görmek gerekir. Bu plana daha sonradan ABD dâhil olmuştur. Ancak esas planlayıcı İngilizlerdir. İngilizler, Asurîler üzerinde oynadı, sonları biliniyor, Asurîleri bitirdiler. Ermenilere el attılar, sonu soykırım oldu. En son Rumlara el attılar Anadolu'da Rum kalmadı. Şimdi de Kürtler üzerinden bunu yapıyorlar. Bunun için bütün Kürtleri uyarıyorum. ABD ve İngiltere'nin kendi Kürt planı var. Bu güçler Kürtleri denetim altında tutmak için özellikle Güneyde oyunlar oynuyorlar. Kürtler bu oyunları görmelidirler. 1925'te Şeyh Sait'te benzer oyunlarla karşılaşmıştı. Şimdi yaşanacaklarla Şeyh Sait'ten daha geri bir duruma düşülebilir. Bu diyalog olmasın demek değildir. Ancak kimsenin denetimine girmeden. Bu çözümsüzlüğe karşı çözüm önersi; demokratik özgürlük stratejisinin uygulanmasıdır. Ancak bu strateji İngilizlerin oyununu bozar. Demokratik özgürlük stratejisi çözümünden başka çözüm de yolu yoktur."

    DEVLET KENDİ KÜRDÜNÜ YARATIYOR

    "Kürtçe televizyon açtılar. "Bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü?" meselesine benziyor. Herkes biliyor. Bu öyle Hükümetin, Başbakan Erdoğan'ın kendi isteğiyle yaptığı bir şey değildir, Erdoğan'a dayatıldı. Erdoğan'a Kürtler diyebilmelidir ki; öyle üstten birileri dayattığı için bir şeyler yapma. Bunların hepsi ABD'nin dayatmalarıdır. Hatta hükümet kanunsuz iş yapıyor! Kürtçe üzerindeki yasaklar, Kürt Kimliğine yaklaşım ortada, bütün bunlar için, televizyon kurulması için anayasal ve yasal düzenleme gerekiyor. Cezaevlerinde bile iki kelime konuşmayı engelliyorsun ama bir Kürtçe televizyon kuruyorsun! Yasası, kanunu olmadan sen nasıl kanal kurabiliyorsun! Türkiye'de kanunsuz işler yapılıyor. Demokrasi anlayışımız tabandan tavana doğrudur. Oysa burada üstten bir dayatma söz konusudur. Sen kendi kendine kanal kuruyorsun. Kendi kendine kanal kurmakla olmaz. Kürtçe televizyon ile de devlet, kendi Kürdünü yaratmak istiyor. Daha önce benzer girişimler yaşandı, bölgede birçok yerde holdingler kurulmuştu, amaç AKP içindeki belli şahsiyetlerle kurulan bu holdingler üzerinden ekonomik olarak Kürtleri denetim altına almak. Kürtçe televizyonla da bu denetimin kültürel boyutunu tamamlamak amaçlanıyor."

    ATEŞKES İÇİN BİRİLERİ SORUMLULUK ALMALI

    "İşte bazı aydınlar, yazarlar yeniden PKK'nin silahsızlandırılması, sınır dışına çekilmesini çok yoğun yazıyorlar, tartışıyorlar. Ama şunu görmüyorlar; ateşkes bile olabilir ancak ateşkes için talep gereklidir. Başbakan Erdoğan bugün İsrail ve Filistin ateşkesi için gidip saatlerce görüşüp talepte bulunuyor. Arabulucu olmaya çalışıyor. Burada da ateşkesin PKK'den istenmesi lazım değil mi, birilerinin bunu talep etmesi gerekmiyor mu? Birileri talepte bulunup sorumluluk almalıdır. Yine kırk bin insan yaşamını yitirdi. Bunlar ne olacak? Bir Hakikati Araştırma ve Adalet Komisyonu oluşturulması gerekmiyor mu? Ateşkesin sağlanabilmesi için devletin adım atması gerekir."

    BİRLİKTELİK SOLLA SINIRLI KALMAMALI

    "Çatı Partisini ancak bir araya gelerek kurtuluş ve alternatif haline getirebiliriz. Sol'un bunu iyi anlaması gerekir. Şu anda dünyada küresel bir krizin olduğu belirtiliyor. Kapitalizmin dört yüz yıllık bir egemenliği var, buna ekonomik kriz diyorlar. Ancak ben bu durumu savaş hali olarak niteliyorum. AKP'nin içinde yaklaşık 17 grup var, CHP'nin içerisinde de gruplar var. Sol, neden bir araya gelemiyor! Yine bu konuda İtalya ve birçok ülkede örnekler var. Fakat Türkiye'deki bir araya geliş, daha özgün ve daha farklıdır ve sadece Sol'la sınırlı kalmamalıdır."

    PARALEL SANDIKLAR KURULABİLİR

    "Seçim konusunda da dikkatli olmalılar. Altı milyon seçmenin artışından bahsediliyor! İlginçtir. Oylar üzerinde oyunlar oynayacak demektir bu. Buna çok dikkat etmek gerekiyor. Buna karşı bir önlemimiz olmalı, mesela paralel seçim sandıkları kurulabilir, oy verenler alternatif sandıklarda da oy kullanarak oyların kaybolmasını önleyebilir veya en azından ne kadar oy alındığını ortaya çıkarırlar. Bu öneri sadece bölge açısından değil, batı metropolleri, İstanbul, İzmir için de düşünülmelidir, buralarda da seçime gereken önem verilmelidir."

    TÖRE CİNAYETLERİNE KARŞI ÇIKILMALI

    Öcalan, sözlerini şöyle tamamladı: "Kadınlar töre ve namus cinayetlerine karşı durmalıdırlar, ama bu duruş kadının üzerinde örülen ağların yanında çok hafif kalır. Kadınlar bu ağları aşmak için ideolojik ve teorik düzeylerini güçlendirmeliler. Bunun için bir araya gelerek gruplar ve birlikler kurmalılar. Geçmişte bunlara tarikat deniyordu şimdi buna birlik diyebiliriz Diyarbakır'da ve başka yerlerde bitkilerin, hayvanların isimleri kadar sayısız dernekler, birlikler kurmalı, örgütlülüklerini bunlar üzerinden geliştirip derinleştirmeliler. Buralarda kendi öz savunma güçlerini geliştirsinler. Bu öz savunma gücüyle kendilerini fiziksel, zihinsel ve ruhsal bütünlüklerini koruyup, geliştirsinler.

    Her insanın bir grubu, bir örgütü olmalı. Örgütsüz insan, insan olamaz. Herkese ancak özelikle Kadınlar ve gençlere şu söylenmelidir. Düşünmeye cesaret edin, daha doğrusu demokratik ve özgür düşünmeye cesaret edin! Bu temelde herkesin yeni yılını kutluyorum."

    NOT: HABERİ KOPYALAMAK VEYA YENİDEN YAYINLAMAK YASAKTIR



    ANF NEWS AGENCY


    http://www.rojaciwan.com/modules.php?name=News&file=article&sid=43681



    Re: G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09

    dersim -

    Öcalan: ABD Ergenekoncuları çöpe attı_10. 01.2009


    Görüşme Notları: Öcalan: ABD Ergenekoncuları çöpe attı

    İSTANBUL - Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan avukatlarıyla görüştü. Edinilen bilgiye göre görüşmede sağlık sorunlarına değinen Öcalan, "Sağlık durumuma ilişkin geçenlerde altı tüp idrar ve kan örnekleri aldılar. Adli tıpa götürüyorlar. Ama henüz sonuçlarını alamadım. Bunun dışında boğazımdaki akıntı devam ediyor. Vücudumda yaygın kaşıntılar var; dizkapaklarımda, kollarımda, sırtımda. Yara yok ama kızarıklıklar oluşuyor." dedi. Cezaevi koşullarını da anlatan Öcalan, "Dört aydır radyo dinleyemiyorum. Küçük bir radyo verdiler, onda da aynı problem devam etti. Hışırtılı çalışıyor. Dışarıdan sinyalle engelliyorlar. Bu radyoyu dinlemek benim yasal hakkım. Ama dinleyemiyorum, sinyalle engelleniyor. Bu nedenle radyoyu geri verdim. Gazetelerimi sansürleyerek veriyorlar, bazı kısımlarını kesiyorlar." şeklinde konuştu.

    SADECE SOSYALİST DEĞİL, DEMOKRATİK BİRLİK OLMALI

    Sol Çatı girişimininin önemli bir ihtiyaç olduğunu ifade eden Öcalan, şöyle devam etti: "Çatı Partisi önemli bir ihtiyaçtır. Çatı Partisi perspektifinde Sosyalist birlik daraltıcı olur. Demokratik birlik esas alınmalı, bu temelde geniş tutulmalı. Sosyalist birlik, Çatı Partisi'nin ruhuna terstir. Çatı partisi geniş olmalı, içerisinde tüm kesimler kendini temsil edebilmeli. Demokratik ilkeler etrafında bir araya gelinmeli. Bu demokratik birlikte; Türkiye Solu, Liberaller, demokrasiye inanan dindarlar, İslami kesim bu çatı partisi içerisinde yer alabilmeli. Önemli olan içeriktir, demokratik birliğin hayata geçirilmesidir. Bu birlik kendini halka anlatacak bir dergi çıkarabilir. Ben daha önce de demokratik birliğin önemini derinlemesine işlemiştim. Sol'u uyarıyorum. Türkiye'nin ihtiyacı demokratik birliktir. Sol bu demokratik birlik etrafında toplanmalıdır. Aksi halde direkt olmasa bile, dolaylı olarak Ergenekon'un solu durumuna düşerler, Ergenekon'un solu olmaktan kendilerini kurtaramazlar. Buna dikkat etmelidirler."

    BUGÜN YAŞANANLARIN TEMELLERİ 1920’LERDE ATILDI

    "Bugün yaşananlar 1920'de temelleri atılan İngiliz planının sonuçlarıdır. Bu plan 1921 ve '22'den itibaren hayata geçirilmeye başlandı. Benim Mustafa Kemal'den bahsetmemin nedeni bu İngiliz planlarını bilmesi ve buna karşı izlediği bağımsızlıkçı yoldur. Mustafa Kemal'in bu dönemde savunulacak tek tarafı budur. Ben daha önce Tarihin Sıradışı Çizgisi diye bir kitap okumuştum. İlginç bir kitaptı. Kısmen bazı şeyleri açıklıyordu. Mustafa Kemal'in, kendi bağımsızlıkçı çizgisi vardı, cumhuriyet ve demokrasiyi esas alıyordu. Mustafa Kemal ilk başlarda Napolyon gibi davrandı, o yolda ilerliyordu ama daha sonra bundan vazgeçerek, Robespierreci çizgiyi benimsedi. Robespierre kimdir? Bir Jakobendir. Fransa'da Cumhuriyeti hayata geçirmeye çalışan biriydi. Mustafa Kemal, Robespierreciydi. Ve Robespierre de demokratik cumhuriyetçiydi. Cumhuriyeti hayata geçirmeye çalışıyordu. Robespierre Jakobendi ve Fransız burjuva demokratıydı. Cumhuriyetini korumak için Giyotin'i çok sık kullanan biriydi ama daha sonra kendisi de çok yakın arkadaşları tarafından giyotine götürüldü. Mustafa Kemal de cumhuriyeti kurmaya ve korumaya çalışıyordu ama kendi etrafındaki İngilizlerle ilişkili kadrolar tarafından kuşatılarak etkisizleştirildikten sonra, yarattıkları siyasal teolojiyle, 1924'lerde Mustafa Kemal'in manevi ölümünü gerçekleştirdiler. Bu siyasal teoloji, tanrılaştırma ve peygamberleştirme gibi kavramları gündeme getirdi ve bunu hayata geçirdiler. Oysa Mustafa Kemal de, Robespierre de demokratik cumhuriyeti hayata geçirmeye çalışıyorlardı. Mustafa Kemal'in cumhuriyet anlayışının hayata geçirilmesine izin verilmedi, kendisine suikast düzenlendi. İzmir Suikastı Olayı biliniyor. Bu Suikastı düzenleyenlerin arasında Kazım Karabekir vardı. Mustafa Kemal bunu biliyordu, Kazım Karabekir'in üzerine gitti. Onu yargılayıp cezalandırmaya çalıştı. Ancak bunu önlemek için o dönemin tüm generalleri aşağıya indi. 'Sen Kazım Karabekir'i alırsan biz de seni alırız', dediler. Mustafa Kemal anladı ki Kazım Karabekir'in arkasında çok ciddi güçler var. Bu güçle uzlaşmak zorunda kaldı. Demokratik Cumhuriyet düşüncesini bu güçlerin kuşatması nedeniyle hayata geçiremedi. Buna engel olundu; eğer engel olunmasaydı, şu an demokratik bir cumhuriyet var olacaktı. Daha sonra Londra merkezli bir iktisat kongresi yapıldı. 1923 İzmir İktisat Kongresi bunun ürünüdür. Böylece ekonomi de bu gücün denetimine girdi. Bu süreçte Mustafa Kemal'in demokratik cumhuriyet projesi tasfiye edildi yerine Almanya, İngiltere ve Fransa'nın desteklediği ulus-devlet anlayışı hayata geçirildi."

    ERGENEKON'U ABD TASFİYE EDİYOR

    "Daha sonra ABD devreye girdi. Ergenekon'un tasfiye edilmesinde ABD etkili oldu. Çünkü ABD'nin kendi yeni bir Kürt planı vardı, bunu hayata geçirmek istiyordu. Bunlar ABD'nin kendi Kürt politikasının hayata geçirilmesine izin vermiyorlardı, buna karşı direniyorlardı. ABD, PKK'yi bu haliyle tutmak istemiyor ve buna yönelik planları var. Ergenekon'dan gözaltına alınanların çoğu 1960'lardan itibaren ABD tarafından eğitilen özel harpçilerdir. Amerika bunlara 'siz beni mahvettiniz, beni batırdınız' dedi ve çöpe attı. Amerika şimdi de kendi projesini ılımlı İslam üzerinden hayata geçirmek istiyor. Bunlar kendilerine Kemalist diyorlar, Atatürkçü diyorlar ama hiçbirinin Mustafa Kemal'le bir alakası yok. Mustafa Kemal'in karikatürünün karikatürü bile olamazlar. Veli Küçük ne bilir Mustafa Kemal'i, ne anlar Mustafa Kemal'den? Aralarında dağlar kadar fark var. Bunlar Mustafa Kemal'i anlamadılar. Ben bu oyunları gördüm. Bozmaya çalıştım ve çalışıyorum. Ben oyunlarına gelmediğim için onlar için engeldim, o nedenle buraya getirildim. Benim buraya getirilişim, Ortadoğu'da birçok şeyi değiştirdi. Saddam'ın gitmesi benden sonradır. Böylece Irak'ı denetim altına aldılar. Daha sonra El Fetih'i tasfiye ettiler. Şimdi sıra Hamas'ta.

    SIRA SURİYE’YE GELECEK

    Daha sonra aynı yöntemle Esad'ı götürecekler, yani sıra Suriye'ye gelecek. Türkiye için de aynı şeyleri planlıyorlar. Bu nedenle Hükümet'i uyarıyorum; bu oyunlara gelmesinler. Biz sorunumuzu kendi içimizde çözelim, diyorum. Daha önce buraya gelen bir yetkili karşımda oturduğunda 'sorunu kendi içimizde çözelim' diyordu. Ben de 'evet' dedim. Ama onu da uyardım, 'beni kullanmaya, kandırmaya çalışmayın, yapamazsınız bunu' dedim, zaten yapamadılar da. Ben onların oyununa gelmedim. Onların Kürt sorunu konusunda gerçekçi ve kalıcı çözüm önerileri yoktu. Kürt sorunun ne anlayabilecek durumdaydılar ne de çözebilecek durumdaydılar. Nitekim durumları ortadadır. ABD'nin bunları tasfiye etmesinin bir diğer nedeni de, bunların bana ve PKK'ye yaklaşımları ve Kürt sorunu konusundaki politikaları oldu. Bunlardan dolayı beni Ergenekon'la ilişkilendirmeye çalışıyorlar. Oysaki ben o zaman da kendilerinin Kürt sorunu konusunda tutarlı, gerçekçi ve inandırıcı çözümleri olmadığından dolayı hiçbir şekilde onlarla hareket etmedim. Yine Ergenekon'u PKK ile ilişkilendiriyorlar, bu güçler, PKK'yi denetim altına almak için bunu, PKK içinde temasa geçtikleri Çürükkaya, Şemdin Sakık gibi isimler üzerinden yapıyorlardı. İngilizler ise Avrupa'da Kani üzerinden bazı şeyleri yapmaya çalıştılar. Ben o dönemde Kani'yi bu konuda uyardım, oyuna gelme dedim, ama beni dinlemedi. Bunun gibi yöntemlerle PKK'yi denetim altına almak istediler ama başaramadılar. Beni ve PKK'yi bu yöntemlerle denetime almalarına izin vermedim. Ama bu oyunlarla CHP'nin başına Baykal getirilerek Sol tasfiye edildi ve etkisiz hale getirildi. MHP'nin de başına da Bahçeli'yi getirerek kontrol altına aldı. ABD, Kızıl Elmaya karşı Ilımlı İslam düşüncesini devreye soktu ve tüm sağı Ilımlı İslam düşüncesi altında AKP ve Erdoğan etrafında toplayarak denetimi altına aldı."

    BEN DE ULUS DEVLETÇİYDİM

    "Ben de uzun süre ulus-devlet düşüncesindeydim. Ama bunu aşmaya çalışıyordum. Bu düşünceyi aşmak için çabalarım '90'larda başladı, ciddi yoğunlaşmalarım vardı. Ancak ulus-devlet teorisini aşmayı 2000'lerde başardım. Hatta Yalçın Küçük 'Apo, bunalımda' diyordu. Olabilir, bu bunalım ulus-devleti aşma bunalımıdır. Ben ulus-devleti derinliğine çözümleyip aştım. Hegel üzerinde ciddi anlamda yoğunlaştım. Marks'ı güncelleyerek aştım. Ben Marks'ı reddetmiyorum; Marks'ı eleştiriyorum. Marks, kapitalizmi çözümlediğini söylüyordu ancak kapitalizmi, ulus-devleti tam olarak çözümleyemedi. Ama Bakunin, Kropotkin, devlet ve iktidar konusunda daha gerçekçi düşünüyorlardı. Marks iktidarı çözemedi. Halkı iktidar karşısında savunmasız ve silahsız bıraktı. Ben ise iktidarı çözdüm ve halka iktidar karşısında kendini savunma yöntemi olarak demokrasiyi geliştirdim. Ben her türlü ayrılıkçılığa karşıyım. Milliyetçilik temelli ayrılıkçılığa da, cinsiyetçi ayrılıkçılığa da, dinci ayrılıkçılığa da karşıyım. Sahte bilimcilik, sahte dincilik, milliyetçilik, cinsiyetçilik ideolojilerine karşıyım."

    BRAUDEL'DEN ETKİLENDİM

    "Kapitalist sistemi çözümlerken Fernand Braudel'in bazı düşüncelerinden etkilendim. Kendisine bu konuda teşekkür ediyorum. Braudel, 'Kapitalizm, Pazar karşıtıdır' diyor. Ben de bu düşüncesine katılıyorum. Bu kavramı daha önce kullanmıştım. Kapitalizm tekelciliğe dayanıyor. Fiyat farkı yaratarak sömürüyü esas alıyor. Ben küçük esnafa, küçük tüccara karşı değilim; tekel karşıtıyım. Benim anti-kapitalistliğim de budur. Otomobile karşı değilim, otomobilciliğe karşıyım. Uçağa karşı değilim, uçakçılığa karşıyım. Endüstriye karşı değilim, endüstriyalizme karşıyım. Dine karşı değilim, dinciliğe karşıyım. Ulus-devlete karşı daha önce de çözüm önerilerimi sunmuştum. Benim on yıldır söylediklerim yeterince anlatılamadı. Ancak başkaları bu düşüncelerimi kullandılar. Hurşit Tolon onlar üç yüz adet sivil toplum örgütü kurdu, hepsini kendisine bağladı. Aslında o zaman bu, Sol'a karşı kurulmuş bir kumpastı, bir komploydu. Sol bunu göremedi, bu oyuna geldi. Bunlar DTP'yi de çekmeye çalıştılar. Aslında bugün de benzer bir tehlike var. Bu nedenle demokratik birlik, yani Çatı Partisi bir an önce hayata geçirilmeli. 2000'lerdeki komploya düşülmemelidir."

    ATEŞKES KOŞULLARI YOK

    "Kürt Konferansı'na ilişkin şunları ifade etmek istiyorum. Konferansın nerede yapılacağı önemli değil. Avrupa olur, Türkiye olur, fark etmez. Önemli olan Kürtlerin birliğidir, bir araya gelmesidir. Bu dönemde bölgede Kürtlerin birliğine ilişkin ilgili kişi veya çevrelerle görüşmeler yapılabilir. Yine seçimlere de birlik halinde girilmelidir. Ateşkesin koşulları ortadadır. Bir taraf duracak bir taraf saldıracak bu şekilde ateşkes olmaz. Biz daha önce defalarca tek taraflı ateşkesler ilan ettik, ateşkes ilan etme sorunumuz yok ama koşullar uygun olmalıdır. Bu nedenle ateşkes için bir çağrı yapılacaksa bu taraf biz değiliz. Tek taraflı bir ateşkes söz konusu olamaz. Bugün İsrail'in Hamas'tan talep ettiği kadar bile olsa bir talep olmalıdır. Bizim ateşkese ilişkin yaklaşımımız bellidir, bunu defalarca söyledik. Ateşkes için koşullar uygun hale getirilmelidir. Bu dönemde geri çekilme olmaz. Geri çekilmenin olabilmesi için çok daha önemli ve ağırlığı olan ciddi girişimler olmalıdır. Silahların susması içinde daha önce belirttiğimiz şartlar gerçekleşmeli. Ben daha önce de söylemiştim, PKK'ye yap veya yapma demem. Bu konuda kararı onlar kendileri verirler. Bu konuda Hükümet'e sesleniyorum; bu sorun İsrail'in Gazze'yi işgal etmesi, sarması gibi yöntemlerle çözülemez. Gazze küçük bir yerdir, sarılabilir ama Kürtlerin kırk dağı var, kırk dağda varlar, örgütlüler. Hangi dağı saracaksın? Gazze'den kırk kat daha büyük sonuçları olur. Bahara kadar bu üç aylık zaman zarfında barışın gelişmesi için girişimler yapılmalıdır. Bu önemlidir. Amerika'ya sırt bağlayarak bu sorun çözülmez, ancak ve ancak daha fazla kan dökülmesine neden olur. Bu sorunu kendimiz çözmeliyiz. Çözümü Amerika'da aramak yanlıştır, yıllardan beridir yapılan budur, sonuç getirmemiştir. Çözümü dışarıda aramamak gerekir. Çözüm demokratik birliktedir, bu Kürtler için de böyledir, Türkler için de böyledir."

    AKADEMİ ÇALIŞMASINI ÖNEMSİYORUM

    Öcalan, sözlerini şöyle tamamladı: "Üniversitede Kürdoloji bölümü açılmasından bahsediyorlar. Bu tür girişimler olacaktır, televizyon da kuracaklar, okulda açacaklar. Bunların hepsi Amerika'nın dayatmalarıdır. Onların Kürt çözümünde bunlar var. Bir taraftan Kürt dili üzerindeki yasaklar devam ederken, diğer taraftan böyle girişimler yapıyorlar. Hangi amaçla yaptıkları önemlidir. Kadınların Akademi çalışmasını önemsiyorum ve destekliyorum. Kadınlar tarih boyunca erkekten daha fazladır. Bunu daha önce okumuştum, genetik olarak da erkeklerden fazladırlar. Kadın tarih boyunca sömürülmüştür ve ilk köleler kadınlardır. Yani ilk kölelik kadında var edilmiştir, ondan sonra köylüler ve en son da işçiler geliyor. Benim bu konuda yoğunlaşmalarım var. Kapitalist sistemin kadına dayattığı ortadadır. Kadın her gün erkek, erkek-sistem tarafından tecavüze uğramaktadır. Erkek-sistem demek kadının her gün tecavüze uğraması demektir. Türkiye'deki feministler bu durumu yeterince göremiyor ve yeterince çözümleyemiyorlar. Benim feminizm anlayışım farklıdır, yüzeysel değildir, savunmalarımda derinlikli olarak çözümlüyorum. Feministler de kendisini Çatı Partisi içerisinde ifade edebilmelidir. Gençler için de böyledir. Cezaevlerindeki arkadaşlara selamlarımı iletiyorum. Araştırma ve incelemelerini derinleştirebilirler. Avrupa'daki Çatı Partisi çevresine, bu konuda çalışan dostlara da selamlarımı iletiyorum. Gençlere ve kadınlara da selamlarımı iletiyorum."

    ANF NEWS AGENCY

    http://www.rojaciwan.com/modules.php?name=News&file=article&sid=43920



    Re: G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09

    dersim -

    Görüşme Notları: Öcalan: Kürtlere son sözüm şudur_23.01.2009


    Görüşme Notları: Öcalan: Kürtlere son sözüm şudur!

    İSTANBUL - Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, küresel mali krizin, İran’ın yaz aylarında saldırılarını şiddetlendirebileceğini belirterek halkın güvenli bölgelere taşınmasını istedi. Öcalan, “Kürtlere son sözüm şudur. AKP yerel seçimlerde yüzde elli oy alırsa Kürtlere artık her şeyi yapabilecek hale gelir” dedi.



    ABD’nin yeni başkanını da değerlendiren Öcalan, “Barack Hüseyin Obama. İlk ismi Yahudi, Obama Hıristiyan ismi, Hüseyin de Müslüman ismi. Bu tesadüf değildir, bu kişi seçilmiş biridir” diye belirtti.

    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan avukatlarıyla görüştü. Edinilen bilgiye göre görüşmede kendisine yeni bir hücre cezası kararı tebliğ edildiğini belirterek, "İdare 20 günlük hücre cezasını onayladı. Bana tebliğ edildi. Buna ilişkin İnfaz Hakimliğine itiraz edeceğim. Sanıyorum onaylarlar. Benim Cumhurbaşkanı ve Başbakanı tehdit ettiğim, uyardığım belirtiliyor. Tabii ki bunların hiç birisi doğru değil. Kimseyi tehdit etmedim, etmiyorum. Uyarmadım da kimseyi. Bu cezaların verilmesi benim burada susmam amaçlıdır. Benim susmamı istiyorlar. Toplam 11. hücre cezasıdır veriliyor. Bana kitapların verilmeme gerekçesini de TV hakkımın engellenmesini de hücre cezalarına bağlamışlar. "Bunların sana verilmemesinin nedeni senin bu kadar hücre cezası almandır" şeklinde karar vermişler. Yani sen konuşursan bu haklardan mahrum kalırsın demek istiyorlar. Bu hücre cezalarının arkasında sadece Türkiye yok; İsrail var. Benim görüşlerimi biliyorlar, benim konuşmamı istemiyorlar." dedi.

    AYGAN İLGİNÇ BİRİ

    Kürtlerin katliamında tetikçilik yapan İtirafçı Abdülkadir Aygan'a da değinen Öcalan, "Abdülkadir Aygan ilginç biri. Daha askerdeyken JİTEM'e katılmış, sonra da kaçtığını söyleyerek bizim yanımıza geldi. Sonra da itirafçı yaptılar onu. Bizim yanımıza görevli geldiğini biliyordum, tahmin ediyordum. Ona şunun sorulmasını istiyorum: Siz Öcalan'ın yanına giderken onu infaz etmek için mi gittiniz? Bu sorunun cevabı önemlidir. Ben bu sorunun cevabını merak ediyorum. Ergenekon davasında uzlaşmışlar. Tabii ki devletin geçmişinde bir sürü kirlilik vardır. Hem de çok. Bunların çok daha kapsamlısını defalarca dile getirdim. Benim buraya getirilişimde Türkiye'nin ciddi hiçbir rolü yoktur. Türkiye'nin buna gücü de yetmez. Buraya getirilişimde birinci dereceden rolü olan İsrail'dir. Ben bunu iyi biliyorum. Bana hücre cezaları verilmesinde de İsrail'in rolü var." şeklined konuştu.

    İSRAİL BENİ SUSTURMAK İSTİYOR

    Öcalan, şöyle devam etti: "Benim konuşmamı istemeyen, beni susturmak isteyen de İsrail'dir. İsrail dünyayı parmağında oynatıyor. İsrail'in gücünü en iyi ben biliyorum. Savunmalarımda çok detaylı, kapsamlı açıkladım. Herkes İsrail'in Gazze'ye saldırısına şaşırıyor, İsrail karşısında dehşete kapılmışlar. Şaşırmaya gerek yok. İsrail bunun ideolojisini 800 yıldır hazırlamış, bitirmiş, hatta 2000-3000 yıl öncesine kadar uzanıyor bu ideoloji. Her şeyi planlamış. İsrail'in Gazze saldırısı beni doğruladı. Savunmamda 200 ulus-devletin İsrail karşısında çaresiz kaldığını belirtmiştim. Burada ben doğrulanıyorum. Savunmalarımda iki hususu belirtmiştim, ikisinde de doğrulanıyorum: Bunlar Hıristiyanlığı kullandılar, İslam'ı kullandılar, Hinduizmi bile kullandılar. 400 yıllık İspanya İmparatorluğu'nu parçaladılar. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nu, Osmanlı İmparatorluğu'nu bölüp-parçaladılar. Bir de 50 tane Arap devleti bir İsrail etmez demiştim. Birleşmiş Milletler kapıda çaresizce bekledi. Hepsi İsrail karşısında çaresizdir. İngiltere ile 500 yıldır üç alan üzerinde çalışıyorlar: Ortadoğu, Anadolu ve Arap coğrafyası. Ulus-devletler iki yüz adet. Bunlar Hollanda ve İngiltere'nin icat ettiği şeyler, onların işine yarayan şeyler. Ulus-devletler bağımsızlıktan bahsediyorlar. Hâlbuki ulus-devletler en bağımlı devlet türüdür. Kapitalizme bağlıdırlar. Kapitalizmin çizdiği çerçeveye bağlıdırlar. Mustafa Kemal'i niye söylüyorum, şunun için söylüyorum. Mustafa Kemal çok az bir dönem bağımsız olabildi. Sadece bir buçuk, iki yıl gibi kısa bir süre içinde İngiltere'ye kafa tutabilmiştir. Lenin'in de aynı şekilde bağımsız olduğu bir iki yıllık bir dönemi olmuştur. Sovyetler ve Çin de bağımsız olamadılar, sonuçta bunların hepsi kapitalizme dönüş yapmıştır."

    HAMAS'IN GÜCÜ YOK

    "Hamas'ın öyle bilindiği gibi İslamiyet ile çok ilgisi yok. Hamas için söylüyorum. Sen ne diye provokatif amaçlı iki füze atıyorsun? Senin gücün var mı? Hayır. İsrail'in gücü var mı, güçlü silahları var mı? Var. O halde sen İslamiyet'e değil, başka şeye hizmet ediyorsun. İslam için savaş böyle mi olur? Hz. Muhammed'in savaşları böyle miydi? Hz. Ali'nin yaptığı savaşlar böyle miydi? Hz. Muhammed ve Hz. Ali'nin savaşları yüce amaçlıdır, devrimci niteliklidir, ideolojik içeriklidir. Hamas'ın savaşı sadece kendisinin iktidarı içindir. Ben buna karşı-İslam da demiyorum. Bunlarınki iktidar-İslam'dır. İslam'ı kendi iktidarları için kullanıyorlar. Ben burada İsrail'i övmüyorum, İsrail ile ilgili çözümlemelerim, düşüncelerim biliniyor. Bunların anlayışlarını, amaçlarını anlamak için söylüyorum. AKP de öyledir. AKP'nin İslam anlayışı iktidar-İslam'dır. Gerçek İslamiyet ile alakası yoktur. Bu İslam anlayışı sonradan oluşturuldu. Kendi iktidarlarını oluşturmak için, iktidarda kalmak için İslamiyet'i kullanıyorlar. Daha fazla para kazanmak için, daha fazla iktidarda kalmak için dini kullanıyorlar. İran'ın İslam anlayışı da aynı şekildedir. Kendi iktidarlarını sağlamlaştırmak, iktidarda kalmak için İslamiyet'i kullanıyorlar."

    SİLİVRİ'YE KEMALİZMİN KARİKATÜRÜ ASILDI

    Ergenekon davasını değerlendiren Öcalan, şu görüşlere yer verdi: "Cumhurbaşkanı zirve topluyor. Erdoğan ile diğer güçleri bir araya getiriyor. Devletin zirvesinde uzlaşma sağlanmış, buna şekil veriyorlar. Kamuoyuna da öyle fazla bir şey açıklamazlar. Silivri bir karikatürdür. Doğu Perinçek, Yalçın Küçük, düştükleri durum ortada. Çok rezilane bir durum. Onların nezdinde Silivri'de Kemalizm'in karikatürünü çıkarıp duvara astılar. Özellikle Perinçek için söylüyorum. Onlar 1920'lerin Atatürk'ünün günümüzdeki duvara asılan karikatürleridir. Albay Kırca da gerçekleri anlatmadan öldü. Devlet bunlara suç işlettirdi sonra da onları bu hale düşürdü. Albay, düştüğü durumu görünce kahrından öldü. Ergenekon konusunda ordu ve AKP anlaşmışlar. Bu açık. Bundan böyle üst düzey görevlilere kadar uzanmaz. Ergenekon'un tonlarca suçu, günahı var. Kürtlere karşı binlerce faili meçhul işlendi. Ergenekon'u çözmek istiyorlarsa bunları çözmelidirler. Ben bir kitabın önsözünü Özal'a atfettiğimi belirtmiştim."

    ÖZAL'IN ÖLÜMÜ AYDINLATILMALI

    "Özal bu sorunu çözmek istiyordu; bizimle irtibata geçeceği gün öldürüldü. Özal, öldürülmeden benim Milliyet gazetesinde bir demecim yayınlandı. Bir gün sonra da Özal öldürüldü. Bu çok önemli. O zaman da Özal'ın öldürüldüğünü söylemiştim. Bunu sadece ben söylemiyorum; koca bir cumhurbaşkanının öldürüldüğünü ailesi söylüyor, eşi, kardeşi söylüyor. Özal'ın ölümü aydınlatılmadan Ergenekon aydınlatılamaz. 4 Temmuz'da Kartal Demirağ'ın Özal'a saldırdığı gün de Milliyet'te benim M. Ali Birand'la yaptığım röportaj yayınlanmıştı. O saldırı da tesadüf değil. Bunların hepsinin aydınlatılması lazım. Bahtiyar Aydın'ın ölümü var; onun ölümünün bizimle ilgisi yok. Dört önemli general öldürüldü. Eşref Bitlis olayı var. Albay Özden'in ölümü var. Bu konuda eşinin de açıklamaları var. 33 askerin ölümü var ve bu ölümle ilgili yeni bir sürü komplo teorileri üretiliyor. 33 asker neden oradaydı, niçin silahları yoktu, kimler tarafından silahsızlandırıldı? Fikri Karadağ'ın bağlantıları aranıyor. Eğer Ergenekon çözülmek isteniyorsa, bunların hepsinin doğru-düzgün araştırılıp ortaya konulması gerekiyor. Bunlar için ve sorunun çözümü için Hakikatleri Araştırma ve Adalet Komisyonu'nu önermiştim. Bu komisyonun tüm gerçekleri ortaya çıkarma sorumluluğu var. Bu konuda meclisin sorumluluk alması gerektiğini söylemiştim. Bizim de hiç suçumuz yok mu? Varsa bunların da araştırılması lazım. PKK içinde de suçu olanlar yok mu? Var. Mesela Şemdin Sakık. Bizden bağımsız, kendi başına bir sürü iş yapmış. Bunların da ortaya çıkarılması lazım. Yine diğer bazıları da var. Benim suçum, sorumluluğum varsa, bunların da ortaya çıkarılması lazım. Bu komisyon örgütün ya da devletin himayesinde olsun demiyorum. Bağımsız çalışabilmelidir. Türkiye'nin demokratikleşmesini esas almalıdır. Özal bana haber yolladı, "sen tümüyle yanlış değilsin" diyordu. Özal cesur bir adamdı, bu konuda dürüst bir adamdı. Konuşacağımız gün öldürüldü. Ben on beş yıldır biraz da Özal'ın bu çözüm mirasına sahip çıkmak için konuştum. Anısına bağlı kalmak için konuştuğumu söylemiştim daha önce. Ecevit de dürüst biriydi, barışı sağlamak istiyordu. O da felç oldu. Özal benden ricada bulunmuştu. Erbakan da bana üç mektup göndermişti. Erbakan bunların başkanıydı. Kasım 2002'de Abdullah Gül'e de uzun bir mektup gönderdim."

    DÜŞÜNCELERİME HÜCRE VERİLİYOR

    "Ben burada konuştuklarımdan dolayı, düşüncelerimden dolayı 11 kezdir hücre cezası alıyorum. Benim bu hücre cezalarıyla bana "sen konuşma" mesajı veriliyor. Ben burada PKK lideri olarak suçlanıyorum. Benim PKK lideri olarak yargılandığımı AİHM de belirtiyor, AİHM'in bu konuda kararı var. Avrupa Adalet Divanı da benim PKK lideri olarak yargılandığımı belirtiyor. Eğer ben PKK'nin lideri olarak yargılanıyorsam benim bu konuda savunma hakkım da olmalıdır, PKK'yle ilgili her şeyi bilmek de söylemek de hakkımdır. AİHM'de buna ilişkin yeniden yargılama kararı var. Benim bu konuda yeniden yargılanmam lazım. Benim bu konuda savunma hakkım var, olmalıdır. Ben PKK'ye talimat da vermiyorum. Cumhurbaşkanını da Başbakanını da tehdit etmiyorum, onları uyarmıyorum da, olabilecekleri söylüyorum. Burada kendi görüşlerimi belirtiyor, kendimi savunuyorum, kendimi savunmaya devam edeceğim. Ben on yıldır burada büyük bir sabır ve olgunlukla barış için, bu sorunun çözümü için çaba sarf ediyorum. Benim bu konuda sorumluluklarım var, bunları dile getiriyorum. Özal'ı bunun için dile getiriyorum. Üzerinden on beş yıl geçti. Anlamlı bir barış için on yıldır çaba gösteriyorum. Ama 11 kezdir hücre cezası veriliyor. Dünyada bu koşullar sadece bana uygulanıyor, başka bir yerde de örneği yok. Cezaevinden karar verilemez. PKK cezaevinden zaten yönetilemez. Ama barış için başka da çaba sarf eden kimse yok ki. Bu konuda çaba sarf edilmiyor. Ben ağır hücre cezası koşullarını da göze alarak on yıldır burada barış için çabaladım. Vicdanlı biri olarak sorumluluk duyduğum için bunca yıl çözüm için çaba gösteriyorum"

    AKP ORDU İLE UZLAŞMIŞ

    "AKP orduyla uzlaşmış. Ne üzerine uzlaşmış? Tabiî ki Kürtler üzerine uzlaşmış. Bunun karşılığında Kürtlerin üzerine gidecekler. AKP, orduya, ben bölgede güçlüyüm, oyların yüzde ellisini alırım, orası benim kontrolümde diyor. Bölgede diğer partilerin hiçbir gücü yok, sadece ben güçlüyüm, diyor. Devlete, bölgede var olmak istiyorsanız benimle uzlaşmak zorundasınız, diyor. Ordu da PKK'ye karşı çaresiz, zor durumda. Başka konularda da zor durumda kalmış. Bu nedenle uzlaşmak zorunda. İkisi, AKP ve Ordu, bu şekilde anlaştılar, uzlaştılar. AKP bu şekilde orduya, sen Kürtlerin üzerine istediğin kadar gidebilirsin diyor. Kendisi de yeni bir tasfiye süreci yaratmış, yaratıyor. Tek taraflı bir şekilde göstermelik bir-iki hak verecekler, TRT gibi. Bir de sadaka gibi yardımlar yaparak bu sorunu çözdüklerini söyleyecekler. Bir-iki Kürt ailesine de ihale verecekler, İslam kardeşiyiz diyecekler. Bu şekilde bazılarını İslamiyet'i de kullanarak ön plana çıkaracaklar, bölgeye daha da yayılmaya çalışacaklar. Bu aşamada DTP'yi de kıskaca alacaklar, daraltacaklar, tasfiye etmeye çalışacaklar. Biz Güney'le de ilişki kurarsak bunları tasfiye edebiliriz yaklaşımındalar. Bu oyunları görmek gerekiyor. Bu şekilde başarabilecekler mi? Hayır bu sorunu çözmez, sorunu daha da ağırlaştırır. İsrail Gazze'ye saldırdı, bin dört yüz kişi öldürdü. Sorunu çözdü mü? Hayır, sorunu daha da ağırlaştırdı. Bu yöntem de daha çok ağırlaştırır. Bunlar da direnen Kürtlere karşı bir iki yerde Gazzevari yöntemler kullanacaklar. Bir iki Gazze yaratacaklar. Kürtleri bu şekilde teslim almaya çalışarak sorunu çözdüklerini iddia edecekler. Ben bu tarz, Sykes-Picotvari oyunlarda yokum. Her zaman bu oyunlara karşı durmaya çalıştım."

    YENİ BİR TASFİYE SÜRECİ VAR

    "Yani yeni bir tasfiye süreci var. Kürtleri tasfiye etmeyi amaçlıyor, hedefliyorlar. Güçleri yettiğince de bu tasfiye sürecini yürürlüğe koyacaklar. Bunu anlamak lazım. Beni de kimse temsil edemez. Hiç kimse benim adıma hareket ettiğini söyleyemez. Bundan sonra kimler ne yaparlarsa sadece kendileri adına yaparlar ve yaptıkları sadece kendilerini bağlar, beni bağlamaz. Yaptıkları her anlaşma sadece kendilerini bağlar. Talabani ve Barzani de bu halkı bağlayıcı şeyler, anlaşmalar yaptığı takdirde bu Talabani ve Barzani'yi bağlar, beni bağlamaz. Herkesin yaptığı sadece kendisini bağlar. DTP bölgede alacağı oylardan da kendisi sorumludur, ben sorumlu değilim. Benim adıma bu kadar şeylerle uğraşıp bu kadar ceza alacaklarına daha doğru düzgün politika geliştirebilirler, bir şeyler yapabilirler. Halk için de şunları söylemek istiyorum. Benim için yaptıkları şeyleri biliyorum. Ben onlara benim için bunları yapın demedim. Ne yapıyorlarsa kendileri için yapsınlar. Yine de onlara saygı duyuyorum, teşekkür ediyorum. Onlara büyük şükran duyuyorum. Fakat benden daha kötü durumdalar, kendileri için bir şeyler yapsınlar. Ahlaki olarak kendimi tatmin etmiş birisiyim. Felsefi olarak da öyleyim. Ne yapacaklarsa kendileri için yapmaları gerekir. Çatı Partisi çalışmaları önemlidir. Ben halkların demokratik ilişki ve birlikteliği için görüşlerimi ifade ediyorum."

    BENİ SUSTURMAK İSTİYORLAR

    "Beni burada susturmaya çalışıyorlar. Beni burada susturmaya çalışanlar benim bu oyunlara karşı net tavrımı, net durduğumu çok iyi biliyorlar. Bunun için üzerime bu kadar geliyorlar. Bu güçlerin oyunlarını da çok iyi biliyorum, bilecek durumdayım. Bu güçlerin çözümünde bir 'Küçük Kürdistan' olduğunu biliyorum. Bunu da dikkate alacağız fakat ben bu oyunlara da gelmeyeceğim. Benim bundan böyle tavrım nettir. Ben ancak devletin resmi görevlileri buraya gelirse ve bana "sen şu şu konularda barış için nasıl yardımcı olabilirsin?" denilirse o zaman değerlendiririm, barış için üzerime düşen bir şey varsa bunu yaparım. Bunun dışında bir şey yapmam. PKK de, DTP de, KCK de bundan böyle ne yaparlar onu kendileri bilir. Ben kimseye talimat da vermem."

    MİSAK-I MİLLİ GÜNCELLENMELİ

    "Misak-ı Milli'nin bugüne güncellenmesi lazım. O dönemde bölünme yoktu. İngilizlerin politikalarıyla bölünme oldu. Ben Misak-ı Milli bugüne güncellenmeli derken toprakların birleşmesinden bahsetmiyorum. Misak-ı Milli'den, Lozan'ın güncelleştirilmesinden kastım şudur; bu toplumların birliği olur, ekonomik birlik olur, bütün bunlar tartışılır. Misak-ı Milli'de Kürtlerin hakları deniyor, haklarının tanınması anlamında diyorum. Ben sınırlarla oynansın demiyorum. Kürtlerin yaşadığı ülkelerin sınırlarında birbirlerine yakın bölgeler halinde ekonomik, sosyal, siyasal birlikler olur. Lozan'ın da güncellenmesi lazım. Lozan'da 66 Kürt milletvekili imza verdi. Kürtlerin haklarını da talep ettiler, bunun bir anlamı var. Sykes-Picot'nun da güncellenmesi lazım. Kürtler üzerine birçok plan Sykes-Picot ile başladı. Kürtleri parçalama planı yaptılar. Büyük Kürdistan projesi de Sykes-Picot ile hazırlanmıştır. Her türlü oyunu oynuyorlar. Ben bunun için Misak-ı Milli'nin güncellenmesi lazım, dedim. Peki, bu bölücülük mü? Hayır, bizim çözüm anlayışımızda bölücülük yok. Cumhuriyete, sınırlara karşı değiliz. Benim amacım Misak-ı Milli döneminde, Cumhuriyetin ilk yıllarındaki ruhu, ilkeleri görünür hale getirmektir. Benim çağrım, Cumhuriyetin kuruluş özüne, kuruluş felsefesine çağrı yapmaktır. Ben beş ilke şartını da bunun için getirdim. Bunları şart diye de ortaya koymuyorum. Bu beş ilke şartı bir çerçevedir. Barışın çerçevesidir. Kürtler önerdiğim konferanslarda bunları tartışabilirler. Konferansların da biri Erbil, biri Diyarbakır, birinin de Avrupa'da yapılabileceğini söylemiştim. Bu konferanslarda Kürtler kendi çözümlerini, kendi ilişkilerini, nasıl bir çözüm modeli önerdiklerini diğer halklarla birlikte nasıl yaşayacaklarını, model oluşturacaklarını geniş geniş tartışabilirler.

    YENİ BAŞKAN İSMİ ÇOK İLGİNÇ

    "ABD'nin yeni başkanının ismi de ilginç: Barack Hüseyin Obama. İlk ismi Yahudi, Obama Hıristiyan ismi, Hüseyin de Müslüman ismi. Bu tesadüf değildir, bu kişi seçilmiş biridir. Hıristiyan, Yahudi ve Müslüman ismini birleştirmişler. Bu, yeni bir anlayış demektir. Amerika'daki Evangelist akımın amacı da budur. Üç din anlayışını da birleştirip yeni bir din anlayışına, sentezine gitmek istiyorlar. Bu nedenle Barack Hüseyin Obama bilinçli olarak seçilmiş bir kişidir. Amerika dünyanın gördüğü en büyük imparatorluktur. Kendisinden önceki imparatorluklara benzemez. Burada önemli olan yeni bir imparatorluk anlayışı olduğunu görmektir.

    KÜRESEL KRİZ BİR SAVAŞ İLANIDIR

    Küresel Finans krizi hakkında da şunu söyleyeyim. Dünyadaki bu mali kriz dünyada yeni bir savaş ilanıdır. Bu şekilde dünyayı yeniden ele geçirmek için yeni bir plandır. Irak'ta kaybettiklerini, başka yerlerde kaybettiklerini telafi etmek için yeni bir saldırı biçimidir. Artık dünyayı eskisi gibi yönetemediklerini, yönetemeyeceklerini çok iyi biliyorlar. Eskiden dünyayı İMF, Dünya Bankası ve diğer kurum ve araçlarla yönetiyorlardı artık bunlarla yönetemiyorlar. Dünyaya yeni bir şekil verecekler. Buna uygun yeni kurumlarını oluşturacaklar. Krizi de bu nedenle kendileri çıkardılar. Dünyaya yeni bir şekil vermek için bir nedene ihtiyaç duyuyorlardı, mali krizi çıkardılar. Dünyayı yeni bir anlayışla yeniden ele geçirmek için yeni yöntemler ve araçlar kullanacaklar. Bunun için yeni yollara ve kurumlara başvuracaklar. Dünya halklarını bu şekilde yeniden ele geçirmeyi ve kontrol etmeyi planlıyorlar. Kurulan bütün mülteci kamplarına BM'nin desteği sağlanabilir. Ezidiler için de mülteci kampları kurulabilir, bunlar güvenli bölgelere alınabilir. Başkaca da güvende olmayan yerler varsa, bunlar da güvenli bölgelere taşınabilir. Onlara BM'nin de destek verdiği kamplar kurulabilir. Çünkü İran'ın saldırıları yaza doğru çok daha artabilir, İran saldırılarını yoğunlaştırıp korkunç bir boyuta getirebilir. Kürtlere son sözüm şudur. AKP yerel seçimlerde yüzde elli oy alırsa Kürtlere artık her şeyi yapabilecek hale gelir. Bu konuda herkesin sorumluluk duyması gerekir. Tüm Halkımıza ve Cezaevindekilere selamlarımı iletiyorum."

    ANF NEWS AGENCY


    http://www.rojaciwan.com/modules.php?name=News&file=article&sid=44334



    Re: G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09

    dersim -

    G. Notları: Öcalan: AKP, KADİMA'dır oy vermeyin_30.01.2009


    Görüşme Notları: Öcalan: AKP, KADİMA'dır oy vermeyin

    30.01.2009

    İSTANBUL - DTP'li adaylara demokratik talepleri ve demokratik ruhu ön plana çıkarma önerisi yapan Öcalan, 'İsrail'de Araplar nasıl KADİMA'a oy vermiyorlarsa Kürtler de AKP'ye oy vermesinler. AKP Kürtlerin KADİMA'sı durumundadır. Bunu iyi görmek gerekiyor. AKP'nin politikaları iyi teşhir edilmelidir' dedi.

    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan avukatlarıyla görüştü. Edinilen bilgiye göre görüşmede cezaevi koşullarına değinen Öcalan, "Geçen hafta bana verilen radyo da bir anda ses kesildi, bozuldu. Tekrar eski radyoyu idareden aldım. Onu da ayakta dolaşarak ancak haber özetlerini dinleyebiliyorum. Hücre cezası kararına itiraz ettim. Bu hücre cezaları barışa hizmet etmez dedim. Önümüzdeki hafta sonuç gelir. Bir hafta da Ağır cezaya itiraz ederim. Muhtemelen on, onbeş gün sonra başlar" dedi. Kendisine verilen disiplin cezalarını da değlendi Öcalan, "AİHM, disiplin soruşturmasının adil yargılanma ilkesini ihlal ettiğine karar vermiş. Disiplin soruşturmaları hukuka uygun değil. Yargılamalar esnasında yapamadıklarını disiplin soruşturmaları adı altında yaparak baskı oluşturuyorlar. Hukukla yapamadıklarını disiplin soruşturmalarıyla yapıyorlar. Bana verilen 11. Hücre cezası. Bu konuda geri adım atacaklarını düşünmüyorum. Bu cezayı uygulayacaklar, geri çekmeyecekler." diye konuştu.

    DİYARBAKIR, HEWLER VE LOZAN’DA ULUSAL KONFERANS

    Hewlerde düzenlenecek Ulusal Kürt Konferansı ile ilgili gelişmelere bu hafta da değinen Öcalan, şöyle devam etti: "Kürt ulusal kongresi için bir hazırlık komisyonu oluşturulmuş. Daha önce bu konuda ortaya koyduğum beş ilke şartı vardı. Bu temelde Kongre değil, Kürt Ulusal Konferansı diyorum. Bu konferans üç merkezde yapılabilir. Diyarbakır, Hewler, Avrupa-Lozan ya da başka bir yerde olabilir. Bu Konferansta Kürtler barış ilkelerini ortaya koyarlar. Bugün yaşananlar yeni planlar değil. Bunlar 1920'lere dayanıyor. Bunun siyasal teolojisi 1926'da oluşturuldu. Bu dönemde yapılan gizli anlaşmalar var. Sykes-Picot anlaşması var. Ben böyle gizli anlaşmalara karşıyım. Bu gizli anlaşmalar 1946'da da yapıldı. Aslında ondan önce de yapılan anlaşmalar var. 1926'da Türkiye ile yapılan gizli anlaşma var ancak bunu hiç kimse bilmiyor, şu anki devlet yetkilileri de bilmiyor. Mahir Kaynak kısmen bunları biliyor. MİT biraz biliyor."

    KEMALİZM 1926'DA ÖLDÜ

    "Asıl Kemalizm 1926'da öldü. İşte görüyorsunuz Silivri cezaevinde kendilerine Kemalist diyenler orada tutuklu, orada kalacaklar veya çıkacaklar bu önemli değil. Bunlar zerre kadar Kemalizm'den anlamıyorlar. Bugün kendilerine Kemalist diyenler ve Kemalizm için mücadele edenler Silivri de yargılanıyor. Bunlar acınacak haldeler. Aslında yargılanan bunlar değil, Kemalizm'in kendisidir. Bunlar Mustafa Kemal'in karikatürünün karikatürü bile olamazlar. Abdulkadir Aygan benim uzaktan akrabam. Marifetmiş gibi basına bunlarla birlikte yaptıklarını anlatıyor. Benim için de Kemalist diyorlar ama ben Kemalist değilim. Mustafa Kemal pozitivistti. İngilizlerin asıl planı Türkiye'yi ön-İsrail yapmaktı. Türkiye'deki sermayenin büyük bir bölümü Yahudilerin elindedir. Üzeyir Garih cinayeti de bununla bağlantılıdır. Anadolu yeşil sermayesi daha fazla pay almak istiyor. Ancak Yahudilerin buna izin verebileceğini zannetmiyorum. İkinci Dünya Savaşı'yla birlikte de İsrail'i kurdular. Ama İngiltere bu ön-İsrail, proto-İsrail planını şimdi hayata geçirmeye çalışıyor. Bununla Türkiye üzerinden Ortadoğu'yu denetim altında tutmaya çalışıyor.

    HERKESE BÜYÜK DEVLET SÖZÜ VERDİLER, DEVLETÇİKLER KURDULAR

    "Ortadoğu'da küçük devletlerle bir denge yaratmaya çalışıyorlar. 'Küçük Kürdistan' devleti de bunun bir parçasıdır. Daha önceleri Ermenilere Büyük Ermenistan sözü, Araplara Büyük Arabistan sözü, Yunanlılara büyük Helenistan sözü verildi. Türklere de Büyük Turan sözü verildi. Ancak iki yüz yıllık Ermenistan sorunu küçücük bir Ermenistan devletiyle kapatıldı. Rumlar Anadolu'dan atılarak küçük Kıbrıs'a sığdırıldı. Yunanlılar küçük bir coğrafyaya sığdırılarak büyük Helenist kültür yok edildi, Ege'den de onları atan İngilizlerdir. Asurîler, Süryaniler ise katledildi. Bu devletçiklerle milliyetçiliği Ortadoğu'ya hâkim kılmaya çalıştılar. Arapları küçük devletlere bölerek bir araya gelmelerine izin vermediler. Arap milliyetçiliği çok tehlikeli bir milliyetçiliktir, çok yakın bir zamanda tekrar hortlatılacaktır. Kerkük'te Hewler'de bombalar patlatıyorlar, her bir bombalamada yüzlerce sivil insanın hayatına mal oluyor. Ama İsrail'e bunu yapamazlar. Arap milliyetçiliği İsrail ile savaşamaz, İsrail'in silahları, gücü var ama Kürtlerin böyle bir gücü yok.

    NEDEN KÜÇÜK KÜRDİSTAN

    Bu nedenle Arap milliyetçiliği hortlarsa Kürtler büyük bir tehlike altındadır. Bu tehlikelere, milliyetçiliklere karşı Diyala, Telafer, Kerkük sınır hattında halklar arasında demokratik uzlaşı komisyonları oluşturulmalıdır. Burada silahlar kullanılmadan, kan dökülmeden, sorunlar konuşulup çözülebilir. Böylece insanlar öldürülmeden, savaş olmadan da biz konuşabiliriz, sorunları çözebiliriz düşüncesi oluşur. Geçmişte Türkler zaten büyük bir toplumdu, büyük bir alana hükmediyordu, yönetiyordu. Ama Türkiye'ye büyük Turan sözü verdiler, sonuç ortada. Bahçeli'nin milliyetçiliği de bununla ilgilidir, hala fetih milliyetçiliğinden bahsediyor."

    "Bahçeli Bursa'yı yeniden fethedeceğiz diyor. Bu düşünce kaybettirdi. Kürtlere de Büyük Kürdistan sözü verildi ama şimdi Küçük bir Kürt devleti diyorlar. Barzani bunu iyi biliyordu, bana yirmi yıl önce 'gel küçük Kürdistan'ı kuralım daha sonra büyük Kürdistan'ı alırız' demişti. Ben o zaman çok anlamadım. Önce büyük Kürdistan dururken neden küçük Kürdistan'a razı geliyordu diye düşünüyordum. Bu teklifini kabul etmedim. Ancak yirmi yıl sonra, bugün her şey net biçimde ortaya çıktı. Bizi bu plana dâhil edemediler, ben bu planlara dâhil olmayı kabul etmedim. Burada olmamın nedeni de bu. Kendilerine müttefik arıyorlardı. Türkler mi önemli, Kürtler mi önemli hesabını yapıyorlardı. Ama Türklerden vazgeçemedikleri gibi Kürtlerden de vazgeçemiyorlar. Ne olacağını zaman gösterecek."

    KÜRTLERİN İHTİYACI LOZAN’IN GÜNCELLENMESİ

    "Bütün her şey bizim demokratik oluşumlarımızın önüne geçmek için yapılıyor. Böylece demokrasiye müdahale ediyorlar. Demokratik taleplerin gelişmesini engelliyorlar. Bütün bunlarla Sevr'i güncellemeye çalışıyorlar. Kürtler hem Sevr'de hem de Lozan'da varlar. Ama Kürtlerin bugün ihtiyacı olan Lozan'ın güncellenmesidir. Benim söylediğim Kürt Ulusal Konferansı beş demokratik ilke etrafında yapılmalıdır. Tekli bir Kongre veya Konferans istiyorlarsa demokratik talepleri öne çıkarmalılar. Bütün bu söylediklerimi iyi tartışıp iyi anlamalılar. Aksi halde ikili bir Kongre veya Konferans durumu ortaya çıkar. Demokratik taleplerin öne çıkmadığı bir Kongre veya Konferans'ta bizden destek alamazlar. Biz bu oyunlara, bu plana dâhil olmayız. Bu planlarıyla PKK'yi, DTP'yi dâhil ederek kontrol altına almaya çalışıyorlar. PKK de DTP de bu oyuna gelmez, kontrol altına alamazlar. Milliyetçilik çözüm değil çatışma getirir.

    HEWLER’DE DEMOKRATİK MEDENİYETLER AYGITI

    Benim buna alternatifim Hewler'de demokratik medeniyetler aygıtıdır. Bununla Konfederal sistem hayata geçirilir. Bütün kesimler bir arada yaşayarak kendi sorunlarını kendi aralarında çözerler, Her kesim, Arabı, Kürdü, Türkü, Sünni'si, Alevisi, Ezidisi, kısaca tüm kültür ve inançlar kendini bu aygıt içinde temsil ederler, temsiliyet imkânı bulurlar."

    ASIL DEMOKRASİ MÜHİM

    "Asıl önemli olan demokrasidir. Demokrasi zenginliktir. Gerçek bir demokrasi beraberinde zenginliği getirir, barışı getirir, sağlıklı bir çevreyi getirir. Kadın için de böyledir. Türk ve Kürt halkı birlikte yaşayabilir, doğru olan da, tarihsel olan da budur, adil olan da budur. Bu demokrasidir. İngiltere'yi bu kadar zengin ve güçlü yapan demokrasisinin güçlü olmasıdır. Ancak başka yerlerde bunu yapmıyorlar, tekelciliği uyguluyorlar. Para ve milliyetçiliği kullanıyorlar. Diyarbakır'da, Bitlis'te, Van'da kurdukları birkaç holding üzerinden Kürtleri kendi etrafında toplamaya çalışarak, Kürtleri denetim ve baskı altında tutuyorlar, demokratik taleplerin önüne geçiyorlar. Ben bu konuda Kürtleri uyarıyorum, bu oyunlara gelmesinler. Halka da bunlar iyi anlatılmalıdır. DTP seçim çalışmalarında bu oyunları anlatarak, demokratik talepleri, demokratik ruhu ön plana çıkartmalıdır."

    TRT ŞEŞ'LE DEMOKRASİYE MÜDAHALE ETTİLER

    "TRT Şeş ile demokrasiye müdahale ettiler, demokratik taleplerin gelişmesini engellediler. Benim burada iki kelime konuşmama izin vermiyorlar ama televizyon açıyorlar. Bu kanal ile demokratik gelişmenin önüne geçme, denetimlerine alma ve engellemeyi amaçlıyorlar. Bu dönemde bu oyunlar, planlar halkımıza çok daha iyi anlatılmalıdır. Ben bu konuda çok kafa patlattım, daha iyisi olsaydı halkımıza söylerdim. Ben onlar için en iyisini bulmaya, onları uyanık kılmaya çalışıyorum. Bu konuları savunmalarımda da işliyorum. Kapitalist sistemi, milliyetçiliği, ulus-devleti değerlendiriyorum. Marks, kapitalist sistemi çözdüğünü söylüyordu ama çözemedi. Marks, Hegel'den yararlanmış ama onu aşamamıştır, Hegel'i tekrarlamıştır. Ben de Hegel'den yararlanıyorum ancak Hegel'i taklit etmiyorum, onun sistemini aştım, derinliğine çözdüm. Marks'ın düşünceleri İngiltere ve kapitalist sistemin dışına çıkamadı, bu sisteme hizmet etti. Hatta kapitalizmi kapitalizm yapan bunlardır. Biliniyor Marks, İngiltere'de büyümüş biri. İngiliz ekonomi-politiğinin dışına çıkamadı. Yine Lenin iktidarı çözemedi, ulus-devleti aşamadı. Kropotkin Lenin'e "sen devlet diyerek sosyalizme ihanet ettin" demiştir. Tarih Kropotkin'i haklı çıkardı. Aslında Lenin bunu istemiyordu, demokratik bir oluşum kurmak istiyordu ama ulus-devleti çözemedi, aşamadı."

    ULUS-DEVLET FAŞİZM DEMEKTİR

    "Almanlar, ulus-devlet için iki dünya savaşına girip milyonlarca insanın ölümüne yol açtı. Ulus-devlet faşizm demektir. Lenin ve Marks kapitalist sistemin dışına çıkamadılar, yaptıklarıyla sonuçta kapitalist sisteme hizmet etmiş oldular. Bu gün kapitalist sistemi ayakta tutan Rusya ve Çin'dir. Kapitalist sistem sadece kâr demek değildir. Kârdan önce iki ilkeye dayanıyor; Ulus-devlet ve Endüstriyalizm. Ben savunmalarımda kapitalist sistemi, ulus-devleti ve Endüstriyalizmi çözdüm ve aştım. Kim ne derse desin ben Bakunin'in görüşlerini önemsiyorum. Nietzche'yi de okudum. Ama ne Nietzcheciyim ne de Bakuninciyim. Onlardan yararlanıyorum. Bugün ulus-devleti ayakta tutan ABD ve İngiltere'dir. Abdulhamit'i tahttan indirenler de bunlardır. Türkiye'de de bunu yarattıkları sahte iktidar-muhalefetlerle sürdürüyorlar. 2002'de Erdoğan'a iktidarcılık Baykal'a da muhalefetçilik rolünü verdiler. İki partili bir sistem yarattılar, böylece demokrasinin önüne geçtiler. Çarşaf örneğinde olduğu gibi nerde boşluk olursa o tarafa kayıyorlar, bir oraya bir buraya kullandırtıyorlar. Demokratik taleplerin önüne geçmek için tüm alanları kullanıyorlar, bu bir komplodur. Daha önce de 1982'de bunu yaptılar."

    AKP KÜRTLERİN KADİMA’SIDIR

    "DTP adaylarının demokratik felsefeyi iyi bilmesi gerekiyor. Benim yazdıklarımı, savunmalarımı iyi takip etmeliler. Okuyup tartışıp, anlamalılar. Ancak böyle sonuç alabilirler. Ben demokratik siyasetin nasıl gelişeceğini çok iyi ifade ediyorum. Bunu hayata geçirirlerse başarılı olurlar. Adaylar, Demokratik talepleri ve demokratik ruhu ön plana çıkararak bir çalışma yürütmelidirler. Böylece başarılı olabilirler. Tüm adaylara başarılar diliyorum. Buradan halkımızı uyarıyorum. İsrail'de Araplar nasıl KADİMA'a oy vermiyorlarsa Kürtler de AKP'ye oy vermesinler. AKP Kürtlerin KADİMA'sı durumundadır.

    BENİ AŞAN ŞEYLER OLABİLİR

    Bunu iyi görmek gerekiyor. AKP'nin politikaları iyi teşhir edilmelidir. AKP içerisinde de demokrat olanlar var. AKP'nin politikalarını teşhir edebilirler. Ben daha önce de Cumhurbaşkanı'na 16 sayfalık bir mektup yazmıştım. Demokratik talepleri içeriyordu ama bir cevap verilmedi. Bana Başbakan'ı ve Cumhurbaşkanı'nı tehdit ettiğim söyleniyor. Ben Başbakanı, Cumhurbaşkanı'nı tehdit etmiyorum. Ben burada bu koşullarda Cumhurbaşkanı'nı ve Başbakan'ı nasıl tehdit edebilirim ki? Sosyolojik çözümleme yapıyorum. Böyle giderse, bu politikalarına devam ederlerse çatışma ve savaş ortamına yol açar diyorum. Bu sosyolojik bir çözümlemedir, tehdit değildir. Ben burada çatışmalı ortamın gelişmemesi için elimden gelen en makul ve tutarlı şekilde davranmaya çalışıyorum. Ancak beni de aşan şeyler olabilir. Ben bir bütün olarak devlet, demokrasi karşıtıdır demiyorum. Bu iyi anlaşılmalı. Devlet içerisinde bile demokrasinin gelişmesini isteyen bazı kesimler var. Bu dönemde Demokratik Kongre Partisi demokrasinin gelişmesine katkı sunabilir."

    KİTAPLAR VERİLMİYOR

    "Bana yakın tarihle ilgili kitaplar, haklarında toplatılma kararı olmadığı halde verilmiyor. Doğu Batı Dergisinin İkinci Meşrutiyeti anlatan sayısı verilmedi, içeriğini merak ettim, niye vermiyorlar? Yine milliyetçilikle, Kürt milliyetçiliğiyle ilgili kitaplar verilmiyor. Aslında bununla benim etkili bir savunma yapmam engelleniyor. Bunu artık bir yasaya dayandırıyorlar. Bazı gazeteleri veriyorlar, bazı gazeteleri ise tümden sansürleyerek, keserek gazete olmaktan çıkararak veriyorlar. Bunun bir sınırı yok. Tam olarak neye göre yaptıkları bilinmiyor. Cezaevlerinden gelen mektupları da bana tebliğ edilen mektuplarla ilgili bir karar var. Altmışa yakın mektuptan yarısını yasaklamışlar ancak bunların otuzunu alabildim. Mektupların verilmeme nedeni olarak övücü sözler ve içerikler olduğu söyleniyor. Benim övülmeye ihtiyacım yok. Başkan, Önder gibi kelimeler kullanmalarına gerek yok. Sadece arkadaş demeleri yeterlidir. Benim için önemli olan düşüncelerini ve yoğunluklarını yansıtmalarıdır. Kendilerinden ricam, bana yazacaklarsa en azından bir yaprağı doldursunlar. Yani en azından yazılan mektuplar bir sayfayı önünü ve arkasını dolduracak şekilde olsun. Verilen mektupların çoğu üç dört satırlık bir şeydir. Örneğin "yeni yılınızı kutluyorum, sevgiler" gibi. Kızların mektuplarını genelde vermiyorlar. Sivas'tan gelen kızların yazdığı mektuplar verilmemiş. Cezaevindekilere selamlarımı iletiyorum. Avrupa ve Türkiye'deki aydınlara ve dostlara selamlarımı iletiyorum. Alevilere ve Ezidilere çok selam söylüyorum. Ezidileri önemsiyorum, Güney'de, Avrupa'da Ezidi komünleri geliştirebilirler. Bu komünler etrafında örgütlenerek kendi kültürlerini yaşatabilirler, kendilerini koruyabilirler."

    ANF NEWS AGENCY

    http://www.rojaciwan.com/modules.php?name=News&file=article&sid=44560




    Re: G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09

    dersim -

    Öcalan: Kürt sorununu silah olmaktan çıkaralım_13.02.2009


    Görüşme Notları: Öcalan: Kürt sorununu silah olmaktan çıkaralım

    13.02.2009

    İSTANBUL - Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan yerel seçimlerde alınacak sonuçların sorunun çözümünde etkili olacağını belirterek “Baharla beraber kansız bir çözümün yolunu açmasını diliyorum. Başbakandan rica ediyorum; Kürt sorununu Ortadoğu'da bir silah olmaktan çıkaralım, Ortadoğu'da demokrasinin ve barışın tetikleyici gücü haline getirelim. Bu benim sloganımdır” dedi. Öcalan dağıtılan seçim yardımlarına ilişkin ise “Seçimlerde yardım dağıtılıyormuş. İhtiyacı olan yoksul halkımız bunları alabilir. Oltadaki yemleri alsınlar ama oltaya takılan balık olmasınlar” diye belirtti. Öcalan ayrıca barış olmazsa herkesin kendi kaderini tayin edeceğinin altını çizdi.


    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan avukatlarıyla görüştü. Edinilen bilgiye göre görüşmede kendisine verilen 11. hücre cezasına değinen Öcalan, "Hücre cezası uygulanmaya daha başlamadı, herhalde yakında başlar." dedi.

    Son günlerde yeniden güncellik kazanan sol içi tartışmaları da değinen Öcalan, "Ergenekon ile ilgili düşüncelerimi açıklamıştım. Ayrıca bugün Türkiye Solu'nun içinde bulunduğu çıkmazı tartışmak gerekir. Ben direkt onlar Ergenekon'la ilişkilidir demiyorum, ama objektif olarak eklemlenme durumu yaşandı, halen devam ediyor. Kişiler üzerinde değerlendirme yapmadım, objektif değerlendirme yaptım, yapıyorum. Bu anlamda dostça uyarılarımı yapıyorum. Ben kimseyi ne övdüm, ne de yerdim. Klasik olarak da eleştirmedim. Sözlerim yanlış yorumlanmasın. 'Ergenekon'un sağına da soluna da karşıyım' sözünü genel olarak Türkiye'deki sol hareketin içine girdiği çıkmazı ifade etmek için söyledim. Bu çıkmazı aşmaları için söylüyorum. Bu çıkmaz, Türkiye'deki Sol'u dünyanın en zayıf Sol'u haline getirdi. Türkiye'de sol, halka inememiştir. Geçmişiyle yüzleşip, bu çıkmazdan bir an önce çıkmalıdır. Türkiye'de sol yeniden gerçek anlamına kavuşmak istiyorsa, özgürlükçü bir demokrasi anlayışını benimsemelidir. Beni eleştirebilirler ama söylediklerimin doğru anlaşılmasını istiyorum." şeklinde konuştu.

    DEV GENÇ'İ KULLANDILAR

    Öcalan, şöyle devam etti: "Ergenekon'daki hegemonik yapılanma 1926'da İngiltere ile başlayıp, Amerika'nın 1946'dan itibaren Özel Harp Dairesi aracılığıyla iktidarı paylaşma hareketidir. Sağı da Sol'u da kullanmıştır. Sağ cunta da Sol cunta da Amerika'nın kucağındaydı. İşte bir tarafta Türkeş vardı, diğer tarafta Faik Türenç, Memduh Tağmaç, Madanoğlu vardı. Sağda ülkücüleri, Solda da Dev-Genç'i kullandılar. Denizler çok temiz, yurtsever insanlardı ama bunu o dönem fark edememişlerdi. Perinçek'in düştüğü durum bellidir. Bunun farkında değiller. Buna dikkat çekmek için bunu söylüyorum. Eğer bunu araştırırlarsa bu gerçeği görecekler. Bu çıkmazı işaret etmek için Ergenekon'un sağı solu dedim. Genel anlamda Sol'u uyarmak için ifade ettim. Ulusalcı Sol, Alman faşizminin durumuna götürür. Milliyetçilik, Türk-İslam Sentezi denilen şey de İsrail-Filistin arasındaki Gazzeleri doğurur. Sol bu çıkmazdan ancak özgürlükçü bir demokrasi anlayışını benimseyerek çıkabilir."

    LENİN'İ KULLANDILAR

    "Ergenekon operasyonu, Amerika'nın yaptığı bir operasyondur. Yoksa siyasi iktidarın tek bir onbaşıyı bile tutuklayamayacağı açıktır. AKP bir onbaşıya hışşt bile diyemez. AKP'nin tek başına böyle bir operasyon yapacak gücü de yoktur. Burada öncekiler gibi askerler içindeki durumun sosyal alana, sivillere yansımasının sonucudur. Bu siviller arasındaki bir çatışma değil. Bu da Özkök ile Kıvrıkoğlu ve Büyükanıt'ın yer aldığı iki tarafın çekişmesidir. Temelleri 1926'lara kadar gidiyor. Siyasal teolojik ve ideolojik kökenleri vardır. Bunun sonucunda yaşanan cuntaların kimisini Sol cuntacılar kimisini Sağ cuntacılar desteklemiştir. Özkök, biraz daha özgürlükçü. Asker, sivillere müdahale etmesin düşüncesini taşıyordu. Diğerleri de zaten Jakoben'dir. Bunlar Kemalist de değiller. Kemalizm ile Ergenekoncuları da karıştırmamak gerekir. Bunların Mustafa Kemal ile ilgisi yoktur. Ergenekon'dan tutuklanan askerler ise Amerika'nın yetiştirdiği özel harpçilerdir. Ergenekon'un sağı da solu da İngiltere ve ABD'nin güdümündedirler. İngiltere zamanında Marksı da kullandı, Lenin'i de Mao'yu da kullandılar! Bunlar kapitalist sistemi çözemediler, aşamadılar, bu sistemin dışına çıkamadılar, sadece sistemin solu olabildiler. Kapitalist sistem bu şekilde yüzyıl boyunca Rusya'yı yönetti, şu anda da Çin'i yönetiyor, Çin ile ayakta kalmaya çalışıyor."



    HAMAS'I İSRAİL ÇIKARDI

    "Bu hegemonik çekişme 1920'lerde Kahire Konferansı'yla başlıyor, İngilizler 1926'dan itibaren daha sonra 1946'da da ABD devreye girer 1980'e kadar bu süreç devam etmiştir. Evren'le bu tamamıyla bitirilerek, bunun yerine ılımlı İslam getirildi. Bunu daha ben Suriye'deyken biliyordum. Haberim oldu, Evren, Suriye'den bir tarikat şeyhini Türkiye'ye getirmeye çalışıyordu. Bu Hizbullah falan hepsi bu Ilımlı İslam projesinin sonuçlarıdır. Erbakan'ı İsviçre'den getiren de kendileridir. ABD eliyle yapılmak istenen Ilımlı İslam projesidir. Fethullah Gülen'in Amerika'da tutuklu mu rehin mi, ne olduğu belli değil. Dünyanın her tarafında okullar açmaktadır. Kırk milyar dolarlık yatırım yapmıştır, bunu tek başına yapamayacağı bellidir. Amerika'nın desteği vardır. Daha önce El Fetih'e karşı Hamas'ı İsrail çıkardı, sonra radikalleşti. Afganistan'da Taliban'ı da destekleyen Amerika'ydı, Taliban da radikalleşti. Türkiye'de de benzer bir sonucun ortaya çıkmaması için Fethullah Gülen'i Amerika'da kontrollerinde tutuyorlar. Yine Amerika AKP'den daha iyi kullanacak kimseyi bulamamıştır. Bunu Amerika'da Başbakan'ın danışmanı Cüneyt Zapsu da söylemişti. "Bunu -AKP ve Tayyip Erdoğan- kullanın, süpürüp atmayın", demiştir. Ergenekon'un tasfiyesinin nedeni Kürt hareketine karşı başarısızlıklarıdır. Yeni bir Kürt planı için AKP üzerinden yeniden bir yapılanmaya gidiliyor."

    PJAK'IN TASFİYESİ ZORDUR

    "PJAK'ın tasfiyesi zordur, öyle bir şey olacağını sanmıyorum. PJAK kendi özgücüne güvensin, PKK'nin uydu örgütü olduğunu zannetmiyorum. Zaten konumlandıklarını söylüyorlar. Kendi özgücünü geliştirebilirler. Uluslar arası ilişkiler ve güçler İran'ı demokratikleşmeye zorlamaktadır. PJAK İran'ın demokratikleştirilmesi için mücadelesini verebilir, yerini, gücünü koruyabilir. Anladığım kadarıyla İran'ın en güçlü muhalefet gücüdür. Suriye'deki mücadeleye de mesajım var. Onlar da Suriye'nin demokratikleşmesi için mücadelelerine devam edebilirler, Suriye'nin demokratikleşmekten başka bir şansı yoktur. Oradaki Kürtler demokratik komünler kurmalıdırlar. Irak'ta dostlarımız var. Demokratik birlikteliklerini sağlamalıdırlar. Suriye, İran, Türkiye Kürt sorununu tasfiye etmeye veya kendilerince çözmeye çalışıyorlar. Tasfiye çabası bir çıkmazdır. Kürt sorunun çözümü bunlara bırakılamaz. Beş ilke şartı çerçevesinde Konferanslar düzenlenebilir. Bu önemlidir, bu konferanslar düzenlenmelidir. İran, Irak, Türkiye, Suriye'den katılımlar olmalı. Birlikte İran'la, Türkiye'yle, Suriye'yle görüşülebilinir. Küçük Kürdistan, Küçük Ermenistan, Küçük Kıbrıs, Küçük Yunanistan, Küçük Filistin devletleri çözüm değildir. Ulus-devlet çıkmazdır. Büyük Kürdistan hayalim de yoktur. Çözüm demokratik özgürlükçü siyasettedir, halkların kardeşliği, demokratik birliğindedir."

    DERSİM’DE GÜÇLER BÖLÜNMESİN

    Öcalan, yerel seçimlere ilişkin olarak da şu değerlendirmeleri yaptı: "Dersim'de, ilişkinde; Güçler bölünmesin, EMEP de diğer güçlerde destek vermeliler, onların da daha sonra desteğe ihtiyacı olabilir, sonradan kendilerine destek verilebilir. Tüm DTP adaylarına başarılar diliyorum. Haberlerde dinledim. Seçimlerde yardım dağıtılıyormuş. Buna ilişkin bir şey söylemek istiyorum. İhtiyacı olan yoksul halkımız bunları alabilir. Oltadaki yemleri alsınlar ama oltaya takılan balık olmasınlar. Oylarını kesinlikle vermesinler. Seçimlere kırk beş gün kaldı. Bu süreç çok iyi değerlendirilmelidir. Herkese, her haneye ulaşılmalıdır. Her kahvehaneyi, caddeleri, meydanları, parkları, köyleri birer demokratik tartışma, özgür seçim platformuna dönüştürülebilir. Demokrasinin başlangıcı yerelden olur. Demokratik Komünün ilk ayağı yereldir. Yerel yönetimler Sosyolojik olarak İkinci Doğa'yı oluşturur. Savunmalarımda da bunu belirttim. O nedenle yerel seçimler önemlidir. Sadece Belediyeler değil, Belediye Meclisleri de Köy Meclisleri de İl Genel Meclisleri de çok önemlidir."

    BU BENİM SLOGANIM

    "Yerel seçimlerde alınacak sonuçlar sorunun çözümünde çok etkili olacaktır. Bu çalışmalar barışa ve demokrasiye hizmet etmelidir. Baharla beraber kansız bir çözümün yolunu açmasını diliyorum. Bunu barışçıl ve kardeşçe çözümü hâkime vermiş olduğum dilekçede de belirttim. Görüşlerim bellidir. Demokratik, barışçıl bir çözümden yana olduğumu söyledim, söylemeye devam edeceğim. Bunu savunmalarımda da belirttim. Bana diyorlar ki Başbakan'ı tehdit etmişsin. Ben daha öncede defalarca kimseyi tehdit etmediğimi belirttim. Ben Sayın Başbakandan rica ediyorum; Kürt sorununu Ortadoğu'da bir silah olmaktan çıkaralım, Ortadoğu'da demokrasinin ve barışın tetikleyici gücü haline getirelim. Bu benim sloganımdır, tamamıyla bana aittir. Gazze için gösterilen çabanın yüzde onunu Kürt sorunun demokratik çözümü için gösterse bu kan durur, Gazze'nin yirmi katı kazandırır. Ve o zaman Ortadoğu'daki barış çabaları daha inandırıcı ve başarılı olur."

    BARIŞ OLMAZSA HERKES KADERİNİ TAYİN EDER

    "Tekrardan Sayın Gül ve Sayın Başbakandan rica ediyorum. Operasyonlarla sorun çözülmez. Kırk milyon Dağ Kürdü savunmasız değildir. Her baharda aynı şeyler oluyor, tek bir gencimiz ölmesin. Bu baharı barışla karşılayalım. Ben on bir yıldır bunun için çabalıyorum, benim amacım demokratik, barışçıl çözümdür, bundan sonra da bunun için çabalayacağım. Barış umudumu hep korudum. Eğer barış olmazsa Kürtler zaten cehennemi yaşıyorlar, o zaman herkes kendi kaderini tayin eder. Eğer baharla birlikte demokratik barışçıl çözüm gelişirse bundan Ergenekon kaybeder, Ergenekon'un sağı-solu kaybeder, demokrasi kazanır, halkların kardeşliği kazanır. Aleviler ve Ezidilerle ilgili olarak da; Alevilik bir kimliktir ama ucu kapalı bir kimliktir, bunu açmalıdırlar, kendi demokratik komünlerini kurmalıdırlar. Aleviler, Ezidiler, Süryaniler, ucu açık kendi demokratik komünal örgütlenmelerini oluşturmalıdırlar ve genel demokratik güçlerle ilişkilenmelidirler, beraber hareket etmelidirler."

    İDRİS-İ BİTLİSİ FARKLIDIR

    "Son dönemde Bitlis tarihi biraz tartışma konusu yapılıyor, İdris-i Bitlisi ve Yusuf Ziya ile ilgili söyleyeceğim şudur. İdris-i Bitlisi klasik işbirlikçilerden farklıdır. Osmanlı'ya bağlı Kürt otonomisini kurandır. Bitlis tarihi için araştırılması önemlidir ama İdris-i Bitlisi tek başına yeterli değildir, Şerefhanlar var, Said-i Nursi var. Benim tarihle ilgili düşüncelerimden, savunmalarımdan yararlanılabilinir. Genel, dünya, Ortadoğu ve Kürt tarihiyle birlikte Bitlis tarihi ele alınırsa daha anlamlı olur. Amazon Kadınları ile ilgili olarak, ilginç bir araştırma yapılmıştı. Amazon kadını yiğittir deniyordu. Amazon kadınlarından kastettiğim, güçlü kadın değil, anaerkil toplumdaki kadın rolüdür. Bu yönlü araştırmalara sürdürülmelidir. Yine Bitlis'teki Güldünya Derneği var. Yanlış yorumlamışlar. Onlara kızmıyorum, sert de eleştirmiyorum. Ben Özgür Kadın Akademisi kursunlar demiştim. Özgür Kadın Akademisi'nden kastettiğim bilinçlenmiş, özgür kadındır. Hatta Avrupa'da buna bilinç yükseltme hareketleri diyorlar. Kadınlar bu akademilerde bilinçlerini yükseltirler, yemeğini yaparlar, kooperatiflerini kurarlar, tartışmalarını yaparlar, eğitimini öğretimini yaparlar. Yine benim Afroditle ilgili düşüncelerimi yanlış anlaşılmış. Benim Afrodit'le kastettiğim beşbin yıllık tarihi olan ana tanrıça geleneğidir. Sümer Tanrıçası, Hitit Tanrıçası, Urartu Tanrıçaları vardır. Bunlardan yararlanılarak kendi modalarını yaratabilirler. Başta ülkemiz Kürdistan olmak üzere Türkiye, Ortadoğu, bütün dünyaya bu modalarını yayabilirler."

    RÜYAMDA DİYARBAKIR'I GÖRDÜM

    Görüşmede iki hafta önce gördüğü rüyasına da değinen Öcalan, rüyasını şu sözlerle anlattı: "Gecenler de Rüyam da; Kamptan ayrılmıştım, yolumu şaşırmıştım, kendimi Diyarbakır Surlarının üzerinde buldum. Surlardan aşağı inmek istiyordum ama ayağımda ayakkabı yoktu inemiyordum. O sırada etrafımı çocuklar sardı. Benden bahşiş istediler. Elimi cebime attım, para yoktu. Cebimi karıştırdım, on kuruş vardı, bunu versem yetmez, diye düşünüyordum. Birisi bana; "onu onlara ver, o altındır, hepsine yeter" dedi. Verdim. O sırada uyandım. Bu rüyam gerçekleşebilir, umutluyum. Tüm halkımıza selamlarımı iletiyorum."



    ANF NEWS AGENCY

    http://www.rojaciwan.com/modules.php?name=News&file=article&sid=45010



    Re: G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09

    dersim -

    G. Notları: Öcalan: Beyaz İnfaz dönemi başladı_06.03.2009


    Görüşme Notları: Öcalan: Beyaz İnfaz dönemi başladı

    06.03.2009

    İSTANBUL - Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, 1985'ten sonra yargısız infaz kararının hayata geçirildiğini, bu kararın 5 Kasım 2007'deki Bush-Erdoğan görüşmesinden sonra ise farklılaşarak "Beyaz İnfaz" halini aldığını söyledi. Öcalan, "Yargısız infazın yerine AKP’nin söylediği sosyal, ekonomik ve kültürel mücadele dönemi başladı. Bu, şu demek: Ekonomik mücadele, ekonomik infaz; kültürel mücadele kültürel infaz; sosyal mücadele, sosyal infaz; buna genel olarak sivil infaz, daha doğrusu Beyaz İnfaz diyebiliriz" dedi.

    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın Çarşamba günü avukatlarıyla yaptığı görüşmede önemli değerlendirmeler yaptığı öğrenildi. Sağlık sorunlarına dikkat çeken Öcalan, “Sağlık kontrolü yapıldı, sanırım bu nedenle bir ilaç kullanıyorum. Kaşıntılar devam ediyor. Psikolojik nedene bağlıyorlar. Sorunu tam çözemediler. Ayaklarımda ve kasıklarımda mantar var ama bu kaşıntı sürekli yer değiştiriyor. Bu farklı bir şey. Önce dizlerimdeydi. Sonra kollarımda. Şimdi de sırtımda. Bunun sebebi nedir? Sırtımda bir kaşıntı ve dağınık yaralar var. İzler cilt seviyesindedir. Havalar düzeliyor. Sanırım bu sorunlarım da çözülür” diye belirtti.

    BENİM ÖLÜMÜM NORMAL BİR ÖLÜM DEĞİLDİR

    Öcalan sağlığı konusunda şunları sözlerine ekledi: “Sağlığımla ilgili şunları söylemek istiyorum: Bunun iyi anlaşılması gerekir. Ben sağlıklıyım desem de sağlıklı mı olurum? Ben burada her gün kapitalist sistemin baskısı ve saldırısı altındayım. Buna karşın direniyorum ve direnmeye devam edeceğim. Elimden geldiğince uzun yaşamaya çalışacağım. Bu benim halkımın özgürlüğü ve onurunu korumak için bir vecibemdir. Buradaki sistem bu şekilde devam ettiği müddetçe bu sorunlar devam edecek. Benim dışarıda olmam da bir şey değiştirmeyecek. Ben burada kalp krizinden de, depremden de ölsem benim ölümüm normal bir ölüm değil, öldürülmemdir. Bunun felsefik tanımı budur. Devlet de, hükümet de bunu bu şekilde bilmeli. Herkes bunu iyi anlamalıdır. Halkımız da bunu böyle bilmeli.”

    AKP SEÇİMLERDE TÜM KOZLARINI OYNAYACAK

    Yerel seçimleri de değerlendiren Öcalan, AKP’nin seçimlerde tüm kozlarını oynayacağını vurguladı. Öcalan şöyle dedi: “AKP, bölgede diğer partilerle birlikte tek adayla seçime girmeye çalışacaktır. Seçimi böyle kazanmaya çalışacaktır. AKP seçimde tüm kozlarını oynayacak. Daha önce de söyleniştim; herkes kendi tedbirini almalıdır.

    AKP temiz siyaset yapmıyor, kirli siyaset yapıyor. Bu seçimleri kendisi için varlık meselesi olarak görüyor. Kürtlerden alacağı oyla kendisini dünyaya kanıtlamaya çalışıyor. Halkın desteği arkamdadır mesajı vermeye çalışıyor. Özellikle alacağı Kürt oylarıyla Genelkurmay’a karşı varlığını devam ettirmeye çalışacak. Aksi halde Erdoğan darağacına gidecektir. Öyle fiziki anlamda darağacını kastetmiyorum. Kürt oylarını alarak kendini bu darağacından kurtarmak isteyecektir. AKP Kürt sorununa samimi ve tutarlı yaklaşmıyor. Erdoğan, Özal kadar bile tutarlı siyaset izlemiyor. Kürt sorununda korkak mı yaklaşıyorlar, yoksa güçleri mi yetmiyor, izin mi verilmiyor, bilemiyorum. Kürt sorununun toplumsal bir doğası var. Bu toplumsal doğa görülmeden AKP Dersim’de, başka yerlerde eşya ve para dağıtarak bu sorunu çözemez. Ekonomik yatırımları neden şimdiye kadar yapmadılar? Bölgedeki adayları hikâye! Bunlar Kürt sorunundan anlamıyorlar.”

    BAYKAL, BAHÇELİ, ERDOĞAN İTTİFAKI BOZULUYOR

    “2002’de kurulan Baykal, Bahçeli, Erdoğan ittifakı bozuluyor. Karşılıklı atışmaları bunu gösteriyor” diyen Öcalan, halka şu çağrıyı yaptı: “Buradan halkımıza sesleniyorum: Halkımız kendisinden oy isteyen partilere iki şart öne sürebilir; barış ve demokratik uzlaşı için adım atacaklar mı, bunun için ne yapacaklar? Bunu söylemeliler. ‘Barış için ne yaptın, demokratik uzlaşı için ne yaptın’ diye sormalılar. Halkımız da bunun takipçisi olabilir.”

    ŞU ANKİ SÜREÇ 93 MART’INA BENZİYOR

    29 Mart’ta yapılacak yerel seçimleri 93 Mart’ına benzeten Öcalan şu çarpıcı ifadeleri kullandı: “Şu anki süreç 93 Mart’ına benziyor. 93 Mart’ına nasıl benziyor? 93 Mart’ının ne özelliği vardı? Bunu izah etmek gerek. 93 Mart’ı barışın gelişeceği dönemdi. Bu dönem de bence öyle. O süreçte bazı gelişmeler oldu. 93 Mart’ında ateşkes ilan ettik. O dönemde devlet içerisinde de barışın gelişmesini isteyenler vardı. Buna karşı olanlar da vardı. Ateşkes ilanıyla birlikte barış sürecinin gelişmesini destekleyenler Özal ve ordu içerisinde bir kesimdi. O dönem ateşkes görüşmelerinde Talabani de bulunuyordu. O da söylüyordu. Devlet içerisinde barışı isteyenler ve buna karşı olanlar var diyordu. Nisan ayında biliniyor, Özal öldü. Gerçi ben öldürüldü diyorum. Özal’ın ölüm günü benimle görüşeceklerdi. Biz Özal’ın temsilcisini bekliyorduk. Ancak Özal’ın ölüm haberi geldi. Özal istikrarlı bir barış istiyordu, iyi niyetliydi. Bunun için mücadele ediyordu. Ama buna izin vermediler. Bu süreci boşa çıkaranlar kimlerdir, bunun iyi anlaşılması lazım.”

    33 ASKER OLAYI

    Öcalan sözlerini şöyle sürdürdü: “Mayıs ayında biliniyor 33 asker olayı var. Sanırım 33 asker olayı 24 Mayıs’taydı. 26 Mayıs’ta MGK toplantısı olacaktı. Toplantıda genel bir af görüşülecekti. Bu olayla bu görüşme engellendi. 33 askerin öldürüldüğü yere giden ilk kişi Fikri Karadağ’dır. Bu şunu gösteriyor: O dönem hâkim ekip bunlar. Uğur Mumcu 24 Ocak’ta öldürüldü, Eşref Bitlis 17 Ocak’ta öldürüldü. İlginçtir, öldürülen bir çok üst düzey komutanın ölüm tarihleri yakındır. Avni Özgürel bir yazısında bunları değerlendiriyor ve ilginç bir soru soruyor. Bence bu soru önemli. Avni Özgürel’in bazı haber kaynakları var. Bazı şeyleri biliyor. Bu yazısında diyor ki, Eşref Bitlis’in bineceği uçağa geçenlerde intihar eden ve JİTEM Grup komutanı olan Abdülkerim Kırca da binecekti.

    KIRCA’YI GERİ ÇEKEN EL KİMLERDİR

    Ancak uçağın kalkmasına iki dakika kala Kırca’nın binmesi engellendi. Kırca’yı geri çeken el kimlerindir, bunu soruyor. Bence de bu sorunun cevabı bir çok şeyi açıklayacaktır. Eşref Bitlis’in uçağının nasıl düştüğünü biliyorum. Bu uçağı PKK düşürmedi. Bu uçak düşürüldü. Biliniyor bunlar bazı başka üst düzey askeri yetkilileri de öldürdüler. Bahtiyar Aydın, Rıdvan Özden öldürüldüler. Bunlar Eşref Bitlis gibi düşünenlerdi. Bunlar nasıl düşünüyorlardı? ‘PKK ile mücadelede savaşalım ancak yargısız infaz yapmayalım, yakalayalım, yargıya teslim edelim’ şeklinde düşünüyorlardı. Diğer taraf ise ‘doğrudan yargısız infaz yapalım, bir şekilde infaz edelim ve iktidarı da bu şekilde ele geçirelim’ diyorlardı.”

    NATO TARAFINDAN DESTEKLENEN İNFAZ KARARI

    İnfaz kararının NATO tarafından desteklendiğini kaydeden Öcalan, şunları söyledi: “Bu infaz kararı 1985’te alınmış bir infaz kararıydı. Bu karar Almanya, İngiltere ve NATO tarafından destekleniyordu. Kürtlerin infazını esas alan bir karardı. O dönem Talabani sık sık yanıma geliyordu, ‘Apo savaşı bırak’ diyordu. Ben de ‘Hayır’ diyordum. Niye kabul etmiyordum? Talabani’ye de söylüyordum bunu. ‘Bunlar Kürt ismini bile kabul etmiyorlar, mücadeleyi nasıl bırakırım’ diyordum. Daha sonra fark ettim, Talabani bu kararı biliyordu. İnfazın önüne teslim olarak geçileceğini düşünüyordu. Benden de bu nedenle teslim olmamı istiyordu ama ben teslim olmadım. O dönem Almanya da bana teslim olmayı dayatıyordu. Almanlar gelip gidiyordu. Bana ‘savaşı bırak’ diyorlardı. O dönem Almanya’dan biri de yanıma geldi Suriye’de. Bana ‘savaşı bırak’ dedi ama ben kabul etmedim. Kürtlerin yargısız infaz kararını Almanya üzerinden uygulamaya çalıştılar. Bundan önce İsveç üzerinden yapmak istediler. Almanya’ya biçilen misyon İsveç’e de biçilmeye çalışıldı ama İsveç bunu kabul etmedi. Biliyorsunuz buna Palme yanaşmadı. Hatta onun öldürülmesi bile bununla bağlantılıdır. Buraya gelen ve İsveç adına benimle görüşen kişilere de söyledim.”

    ŞEMDİN’İN YEŞİL’LE İLİŞKİSİ VARDI

    Öcalan o dönemde PKK içerisinde de barışın gelişmesini istemeyenlerin olduğuna dikkat çekerken şunlara ışık tuttu: “PKK içerisinde de barışın gelişmesini istemeyenler vardı. 1985’ten sonra PKK içerisinde de Kürtlere dönük yargısız infaz kararını fark edenler oldu. Bunlar koptular, teslim oldular, sahte bir PKK yaratmaya çalıştılar, Almanya’ya sığındılar. Tuncay Güney bir açıklamasında PKK içerisindeki müttefiklerimiz diyordu. Müttefikleri bunlardı. Bunlar bizim de onaylamadığımız eylemleri yaptılar. Bunların eylem anlayışı bize çok zarar verdi. Aygan’ın Taraf gazetesindeki bir-iki röportajını okudum. Aygan kimdir? PKK itirafçısıdır. Bu yargısız infazları PKK itirafçılarına yaptırdılar. Aygan ‘Diyarbakır’da 700’e yakın infaz yapıldı’ diyor. Aygan’ın Barzani ve Necati Özgen’le fotoğrafları çıkmış, Nasıl poz vermişti! Aygan, Barzani, Necati Özgen gibi isimlerle oturup kalkınca, ‘Bana iktidarın kapısı açıldı’ diye düşünmeye başladı. Kendisine bir valiliğin verileceğini düşünüyordu. Diğerleri de böyle düşünüyordu. Böyle isimlerle oturup kalkınca ‘bize iktidarı açacaklar’ diyorlardı. Ama yanıldılar. Kullanıldılar. Daha sonra Şemdin de Kürtlere yönelik yargısız infaz planını fark etti ve kaçtı. Yargısız infazdan kurtulmanın tek yolu teslim olmaktı onlara göre. Şemdin’in Yeşil-Mahmut Yıldırım’la da ilişkileri vardı.”

    BİNDAL SUİKASTİNDEN HEDEF BENDİM

    Kendisine yönelik girişimleri de anlatan Öcalan, “Bunların bana yönelik girişimleri de vardı. Hasan Bindal suikastı biliniyor. Yapanlar bellidir. Orada hedef bendim aslında. İlginç bir şekilde kurtuldum. Beni infaz edeceklerdi yoksa. Ben o dönem Parti’deki arkadaşları da çok yoğun eleştiriyordum. Kendinizi korumalısınız diyordum. Ben olmasaydım çoktan infaz edileceklerdi. Kendinizi koruyamazsanız bir halkı nasıl koruyacaksınız diyordum” diye belirtti.

    Öcalan, “93 döneminin boşa çıkmasının ardından maddi, manevi çok acı yaşandı. Binlerce faili meçhul cinayet işlendi. Bütün bunların arkasında yargısız infazı destekleyen bu ekip vardı. Bunlar aynı zamanda Hizbullah’ı da kullanan ve destekleyenlerdir. Bu ilişkiler bir çevre etrafında toplanmış, bunları iyi anlamak, çözmek gerekiyor” şeklinde konuştu.

    FAİLLER YARGILANMADAN BARIŞ SAĞLANMAZ

    Yargısız infaz faillerinin yargılanmasının önemine değinen Öcalan, “Yargısız infazları yapanların bir kısmı şimdi cezaevinde ve yargılanıyorlar. Bu dönem aydınlatılmadan ve failleri yargılanmadan kalıcı bir barış sağlanmayacaktır. Onun için sürekli Hakikatleri Araştırma ve Uzlaşma Komisyonu kurulmalı dedim. Namuslu, onurlu aydınlar bu komisyonun kurulması için çalışabilirler. Avrupa’daki dostlarımıza ve aydınlara da aynı şeyi söylüyorum; bunun için mücadele edebilirler” ifadelerini kullandı.

    HERKES KAYIP YAKINLARINA SAHİP ÇIKMALI

    Öcalan mesajları verdi: “Tüm bu döneme ait olayların bütün bilgileri toplanabilir. Diyarbakır’a ve tüm Bölgeye şunu söylüyorum; binlerce evlatlarını kaybettiler. Herkes ve kayıp yakınları bu evlatlarına sahip çıkmalıdırlar. Bütün bilgileri, belgeleri toplayabilirler. Oluşturulan komisyonlar gazetelerde çıkan haberleri bile toplayabilirler. Hazırlık yapıp bir arşiv oluşturabilirler. Koşullar olgunlaştığında bunları sunabilirler. Bu suçların faillerinin bir kısmı yargılanıyor. Bunları yapanların bir kısmı ise halen yargılanmıyor. Hakikatleri Araştırma ve Uzlaşma Komisyonu oluşturulduğunda herkes bu komisyona bildiklerini anlatabilir.

    ÇİLLER VE DEMİREL KONUŞMALI

    Tansu Çiller bu komisyona konuşmalı, Mehmet Eymür bu komisyona konuşmalı, Süleyman Demirel konuşmalı, Mehmet Ağar konuşmalı, Mesut Yılmaz konuşmalı! Bu komisyon beni de dinlemeli.

    Ergenekon yargılaması şekilsel de olsa bazı şeylerin önünü açacaktır. Bu nedenle önemsiyorum. İkinci bir iddianame hazırlanıyor diyorlar. Bu bildiklerimi savcıya anlatmak istiyordum. Bu nedenle savcı beni dinlemeli diyordum.”

    BEYAZ İNFAZ DÖNEMİ BAŞLADI

    1985’de görev başında olan yargısız infaz yanlıları ile bugünkü politikaları karşılaştıran Öcalan, yargısız infaz ekibinin tasfiyesinin, Erdoğan ile Beyaz İnfaz döneminin başladığını kaydetti. Öcalan şu değerlendirmelerde bulundu: “1985’ten sonra bugünlere kadar devlet içindeki yargısız infaz yanlıları görev başındaydılar. Hatta bu ekibi 1952’lere kadar götürmek mümkün. 1952, Gladio tarzı örgütlenmenin kurulduğu tarihtir. Bu tarihten itibaren varlar ama Kürtlere dönük infaz kararını 1985’ten sonra alıp uyguladılar. Erdoğan, Demirel’den farklı siyaset izliyor. O dönem Demirel, Batman’da yaptığı bir konuşmada rutinin dışına çıkılabilir diyordu. Rutinin dışına çıkmaktan kastı yargısız infazlardı. Çiller de böyle düşünüyordu. Ama Erdoğan “rutinin dışına çıkmak olmaz” diyor. Veli Küçük ifadesinde “Bize dönük müdahale kararı 5 Kasım’daki Erdoğan-Bush görüşmesinde alındı” diyor. 5 Kasım’da yargısız infazları durdurma kararı alındı. Biliniyor. ABD ve AKP, “PKK ortak düşmanımızdır” açıklaması yaptılar. Yargısız infaz ekibinin tasfiyesi başladı böylece. Yargısız infazın yerine AKP’nin söylediği sosyal, ekonomik ve kültürel mücadele dönemi başladı. Bu, şu demek: Ekonomik mücadele, ekonomik infaz; kültürel mücadele kültürel infaz; sosyal mücadele, sosyal infaz; buna genel olarak sivil infaz, daha doğrusu BEYAZ İNFAZ diyebiliriz.”

    TRT 6 KARARI 5 KASIM GÖRÜŞMELERİNDE ALINDI

    Öcalan şöyle devam etti: “Yine bu TRT Şeş’in açılması, enstitülerin açılması gibi adımlar ABD’de 5 Kasım’da yapılan görüşmede alınan kararlar çerçevesinde atıldı. Bu adımı sembolik olarak iyi bir adım olarak değerlendirmek mümkün. Ancak amaçları farklı ve içeriği zayıftır. Önemli olan içeriktir ama içeriğini boşaltıyorlar. Bunları seçim malzemesi olarak kullanıyorlar, seçim malzemesi olarak kullanılmasına karşıyız. Bundan sonra Kürtler ile mücadele bu şekilde yapılacaktır.”

    SİLAHSIZLANMA DEĞİL, BARIŞ KONFERANSI OLMALI

    Gündemde olan Kürt konferansına ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Öcalan şunları söyledi: “Yapılacak konferansa gelince daha önce belirttiğim 5 ilke çerçevesinde toplanabilir. Ben bu 5 ilkeyi daha önce belirtmiştim. Kültürel haklar ve ekonomi ilkesi, birlik ilkesi, demokratik ilke, savaş ve barış ilkesi.

    Konferans bunların tartışılacağı bir konferans olmalı. Tüm parçalardaki Kürtler katılabilir, Avrupa’dan da Kürtler katılabilir. Silahsızlanma konferansı değil, konferansın adı Demokratik Uzlaşı ve Barış Konferansı olabilir. Silahsızlanma da bu beş ilke etrafında tartışılabilir. Konferans kendi içinde bir uzlaşı heyeti, yani bir icra heyeti de seçebilir. Bu heyet Kürtler adına İran’la görüşebilir. Buradaki Kürtlerin durumunu değerlendirebilir. Yine Suriye’deki Kürtler’in durumlarıyla ilgili Suriye ile görüşülebilir. Irak’ta zaten kendileri içindedirler. Bu heyet Türkiye’ye de gelebilmeli, buradaki Kürtlerin durumunu görüşebilir. Bundan sonra Kürtler adına görüşmeleri bu heyet yapabilir. Tek görüşmeler olmamalı.”

    Öcalan ayrıca komplo döneminin de önemli olduğuna dikkat çekerek, “Komplo dönemi önemlidir. Araştırma ve incelemeye değer bir dönem. Bu yönlü araştırma ve incelemeler derinleşebilir. Onlarca kitaba konu olabilecek niteliktedir” diye belirtti.

    8 MART’I KUTLUYORUM

    Öcalan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla da şu mesajı verdi: “Tüm Kadınları selamlıyorum. 8 Mart’larını kutluyorum. Hegel köle-efendi ilişkisinden yola çıkarak ulus-devlete ulaştı. Ben de ‘güçlü ve kurnaz erkeğin’ kadın üzerindeki sömürgesinden yola çıkarak demokratik uygarlığa ulaştım. Savunmam ile Hegel’in Tinin Fenomenolojisi arasında paralellikler olduğu söyleniyor. Tinin Fenomenolojisi’ni daha sonra okudum, paralellikler var. Tabii Hegel bunu 200 yıl önce söylemiş, ben de şimdi söylüyorum, ilginç. Hegel ulus-devletin filozofu, ben de demokratik uygarlık düşüncesini geliştiriyorum.”

    DIŞARIDAN MEKTUP ALAMIYORUM

    Öcalan, dışarıdan mektup alamadığını da sözlerine ekledi. Sadece bazı mektupların verildiğini belirten Öcalan şunları ifade etti: “Dışarıdan hiç mektup almıyorum. Sadece cezaevlerinden gelen mektupları veriyorlar. Gülizar Akın’ın mektubunu aldım, o cezaevinden 8 mektup aldım. Bir arkadaş mektup yazmış, mektubunda Nietzsche’den bahsediyor. Nietzsche’nin üstinsan anlayışını değerlendiriyor ama eksik değerlendiriyor. Araştırıp derinleşmeye devam edebilir. Nietzsche’nin üstinsan anlayışı köle olmayan insandır. Ayrıca modernitenin yurttaşını da kabul etmiyordu. Zerdüşt’teki üstün insan özgür ve ahlaklı insandır.

    Adıyaman Cezaevi’nden aldığım bir mektup var. Konfederal sistemi yazmış. Yoğunlaşmaları var. Diyor ki, ‘kapitalist sistemde konfederal sistemi geliştirmek ne kadar mümkün?’ Ayrıca İsrail’deki kibutz’lara ilişkin yoğunlaşmaları var. Bence de bu kibutzlar önemli; tarım kibutzları geliştirilebilir. Orhan Çaçan’ın mektubunu da aldım. Adana Karataş Cezaevi’nden gelen bir mektup var. Ayfer Ayçiçek’ten bir mektup aldım. Cezaevindekilerin tümünü selamlıyorum.”

    HALKA SELAM

    Öcalan son olarak halka selamlarını iletti: “Ayrıca Geliye Zilan’daki halkımızı selamlıyorum. Mahsun Korkmaz ailesi ve Mahir Can’ın ailesi şahsında tüm değer ailelerine özel selamlarımı iletiyorum. Doğubayazıt’taki tüm Kadınlara özel selamlarımı iletiyorum.

    Konya, Kars, Ardahan, Iğdır, Ağrı, Muş, Patnos, Bulanık ve Malazgirt, Urfa, Suruç, Viranşehir, Ceylanpınar, Beytüşşebap, Uludere, Kızıltepe, Nusaybin, Derik, Mazıdağı halkını selamlıyorum.”

    ANF NEWS AGENCY

    http://www.rojaciwan.com/modules.php?name=News&file=article&sid=45968




    Re: G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09

    dersim -

    G.Notları: Öcalan: Gül'ün açıklamaları önemlidir_13.03.2009


    Görüşme Notları: Öcalan: Gül'ün açıklamaları önemlidir
    13.03.2009

    İSTANBUL - Cumhurbaşkanı Gül'ün "Kürt sorununda önümüzdeki günlerde önemli gelişmeler olacak" şeklindeki sözlerini değerlendiren Öcalan, "Sayın Gül'ün açıklamaları önemlidir. Özellikle Türk-Kürt ilişkilerinin tarihine baktığımız zaman tarihi rol oynayabilecek sonuçlar doğurabilir. Ben de bu konuda üzerime düşen sorumluluğu yerine getireceğim" dedi.

    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan avukatlarıyla görüştü. Edinilen bilgiye göre görüşmede Öcalan, "Gülbahar isminde bir bayan militan benim için kendini yakma eylemini gerçekleştirmiş. Ben burada iyiyim. Ben daha önce de söylemiştim, benim bu konudaki tavrım biliniyor. Ben bağlılık ve fedakârlığa saygı duyuyorum. Ancak bu tür şeylere gerek yok, yaşamalarına önem veriyorum." dedi. Kendisine verilen hücre cezasına değinen Öcalan, "Bursa 2.Ağın Ceza Mahkemesi, bana verilen hücre cezasına ilişkin yaptığımız itirazı reddetti. Kararın yasaya uygun olduğundan bahisle itirazın reddine, dosyanın mahkemesine tevdiine karar verilmiş. Ancak sağlık sorunu gerekçe gösterilerek verilen hücre cezasının ertelenmesine karar verilmiş. Kararın ne zaman infaz olunup olunmayacağı belli değil." diye konuştu. Öcalan, "60. Doğum günüm kutlanacakmış. Bu tür bir etkinlik 60. Yıl Ormanı şeklinde yapılabilir. Şu aralar tam zamanı. Öncelikle uygun bir yer temin edilebilir. Buraya uygun ağaçlar ekildikten sonra etrafı çitlerle kapatılabilir. Özellikle çevre köylerden gençlerin de bu etkinliğe katılımı sağlanılabilir. Daha önce de söz etmiştim, her şehir, ilçe hatta mümkünse her köyde bir orman kurulabilmelidir. Cudi Dağı'nda bunun daha da geliştirilmesi gerektiğini daha önce söylemiştim." dedi.



    ÖNEMLİ GELİŞMELER OLABİLİR

    Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün "Kürt sorununda önümüzdeki aylarda önemli gelişmeler olacak" şeklindeki sözlerini değerlendiren Öcalan, şöyle devam etti: "Sayın Abdullah Gül, İran'a gitmiş ve Kürt sorununda önemli gelişmelerin olabileceğini belirtmiş. Ben Sayın Gül'e başbakan olduğu dönemde 2002'nin Kasım ayında bir mektup göndermiştim. Orada Kürt sorununun demokratik çözümüne ilişkin çözüm önerilerimi belirtmiştim. Şimdi de Kürt sorununda önemli gelişmeler olabilir açıklaması önemlidir. Zaten Sayın Gül'ün böyle bir tarzı olduğunu biliyorum. Ancak bu konuşmanın içeriğinin ne olacağı önümüzdeki günlerde seçimden sonra ortaya çıkacak. Ben de bu konuda üzerime düşen sorumluluğu yerine getireceğim. Birkaç hafta daha dikkatli-temkinli davranacağım. Daha önceleri Özal döneminde çözüm yönünde mesaj almıştım. Buna cevap verdim. 1993 Mart ve Mayıs aylarında iki basın toplantısı yaptım. İşte 50 gerillanın bir köye götürülmesi olayı vardı. Yine silahsız bir şekilde neden yola çıkarıldığı halen tartışılan 33 asker olayı var. Biz Şemdin Sakık'ın bu şekilde davranabileceğini öngörmemiştik. Yine devlet içinde çözüm istemeyen güçler, işte Özal'ın ölümü -ki ben öldürülmesi diyorum-. Bu olaylarla demokratik çözüm ve barış süreci boşa çıkartıldı. Daha sonra Eşref Bitlis, Bahtiyar Aydın, Rıdvan Özden olayları var. 1993'ten bu yana çok derin acılar çektik. Ben bu acılardan gerekli dersleri çıkarttım. Erbakan da bize mektup göndermişti, bu süreç biliniyor, 28 Şubat'ı anlatmayacağım. Bu süreç de boşa çıkartıldı. Kürt sorununda 13 yıl hatta 16 yıl boşuna kasnak dönderdik diyebiliriz. Sonuçta tekrar 16 yıl geriye döndük. Bu süreç iyi değerlendirilmelidir. Daha önce yaşandığı gibi bir kamyon veya bir otobüse 50 asker bindirilerek gönderebilirler, 33 asker olayı gibi oyuna gelinmemelidir. Korucular vb. biliniyor, bunların da oyunlarına gelinmemelidir."

    GÜL'ÜN AÇIKLAMALARI ÖNEMLİDİR

    "Sayın Gül'ün açıklamaları önemlidir. Özellikle Türk-Kürt ilişkilerinin tarihine baktığımız zaman tarihi rol oynayabilecek sonuçlar doğurabilir. Daha önce Türk-Kürt ilişkilerinde önemli rolü olan Alparslan'ın 1071 yılında Malazgirt'te yapılan savaşta Kürtlerden yardım aldığı biliniyor. Bilindiği üzere 1071'in Nisan-Mayıs ayında Silvan'da Mervani Kürt Hükümetiyle anlaştı. Malazgirt'te yarı yarıya Türk ve Kürt savaşçı sayısı söz konusudur. Bu şekilde zafer kazanılmıştır. Yine Çaldıran'da Yavuz Sultan Selim İdris-i Bitlisi ve 23 Kürt beyliğiyle ittifak ederek başarılı olmuştur. Kurtuluş Savaşı'nda da Mustafa Kemal, Erzurum ve Sivas Kongreleri'nde Kürtlerle birlikte hareket ederek başarı elde edebilmiştir. Bu süreçte de Gül'ün bu söylemleri demokratik çözüm temelinde hayata geçerse Türkiye Ortadoğu'ya demokratik bir model olabilir. Yine daha önce gelen

    yetkililere de söylemiştim. Kitaplarımda da dile getirmiştim. Kurtuluş Savaşı dönemindeki siyasal sınırlar Misak-ı Milli sınırlarıdır. Bilindiği gibi Misak-ı Milli denilen şey, Kürtleri bir bütün olarak ele alıyor; Suriye, Kerkük ve Musul'un dâhil olduğu Irak Kürtleri ve Türkmenlerle beraber Türkiye'deki Kürtleri de kapsıyordu. Ancak o dönemki İngiliz politikaları sonucunda Suriye ve Irak Kürtleri Misak-ı Milliden koparılıyor. Bizim çözümümüz, mevcut siyasal sınırlara dokunmadan, sınırları sorun yapmayan demokratik bir çözüm öneriyor. Demokratik Konfederalizm dediğimiz sistem bunu amaçlıyor. Bilge Adamlar Stratejik Araştırma Merkezi'nin yayınladığı Kürt raporu da önemlidir."



    ÖNEMLİ OLAN TRT 6'NIN İÇERİĞİDİR

    "TRT Şeş'e çok önyargılı yaklaştığımız yönünde bir algılama var, bu öyle değil. TRT Şeş, kendi kendine ortaya çıkmış bir şey değil. Demokratik mücadeledeki kazanımlarımızın bir yan ürünüdür, yoksa öyle kendiliğinden verilmiş bir hak değildir. TRT Şeş'in içeriği bizce önemlidir. Yine bizim 1992 yılında Kürt Federe Devleti'ne de yaklaşımımız oldukça sekterdi. Aslında Kürt Federe Devleti de yine bizim mücadelemizin bir yan kazanımıdır, ama yan kazanım asla esas kazanım sayılamaz, yan ürün asla esas ürün olamaz. Esas kazanım veya ürün Kürt sorununun demokratik çözümüdür. Önümüzdeki seçimlerde alınacak sonuçlar oldukça önemlidir. Süreci belirleyecek bir role sahip olacaktır. Seçimlerde herkes demokratik seferberlik ruhuyla çalışabilir. Diyarbakır'da -ki Diyarbakır bölgenin başkenti, en önemli şehridir- yüzde yetmiş oy alınırsa halkın burada bir talebinin olduğu açık ve net bir şekilde ortaya çıkar. Demokratik çözümün gelişmesine önemli katkı sunar. Yine Dersim, Kürt-Alevi kimliğinin korunması için önemlidir. Dersim'de bu seçimlerde oylar bölünmemeli, Kürt birlikteliği sağlanabilmelidir."



    TESLİM EDİLMEMDE ABD'NİN ROLÜ ÖNEMLİDİR

    "Obama Türkiye'ye geliyor. Benim Türkiye'ye teslim edilmemde ABD'nin rolüne, beni nasıl enterne ettikleri hususu önemlidir. O dönemin Amerikalı yetkili bir general açıkça "Öcalan'ı Türkiye'ye biz teslim ettik" demiştir. Ayrıca Sn. Obama'nın kendi ülkesi olan Kenya'nın da sorumluluğu var. "Seni buradan Hollanda'ya götüreceğiz" diyerek beni aldattılar. Avrupa da, Yunanistan da kendi hukukunu çiğnemiştir. Benim bu konuda daha önce söylediklerim var, savunmalarım var. Bu nedenle Obama'nın bu süreci ve Kürt sorununu yakından tanıması, vicdani, ahlaki, insani, barışçıl bir siyasetin izlenmesi için önemlidir. Ortadoğu'da demokratik çözüm ve barış konusundaki görüşlerim biliniyor, Obama'nın da Kürt sorununun diyalog ve görüşmeler yoluyla demokratik ve barışçıl çözümü yönünde bir yaklaşımda bulunması sağlanabilir."



    KENDİSİNE GÜVENEN KONFERANSA KATILSIN

    "Konferans meselesi daha önce açıkladığım Beş İlke Şartı çerçevesinde ele alınabilir. 1-Savaş ve Barış ilkesi, 2-Birlik İlkesi demiştim. Türkiye'deki Kürtler, İran'daki Kürtler, Suriye ve Irak'taki Kürtler kendi aralarında bu durumu tartışabilirler. Ortadoğu'da Türkiye, İran, Irak ve Suriye Kürtlere karşı işbirliği içindedirler. Bu ülkelerde yaşayan Kürtler de kendi aralarında birliği sağlamalıdırlar. 3-Demokratiklik ilkesi, 4-Kültürel haklar ilkesi, 5-Demokratik Siyaset-Sosyal-Ekonomik İlke demiştim. Kürtler sınırları sorun yapmadan aralarında ekonomik ve ticari, sosyal düzenlemelere gidebilir. Bütün bu ilkelerin Konferansta açıklığa kavuşturulması lazım. Bunlardan başka Konferans'ta tartışılması gereken bir konu; Kürtlerin şu anda mevcut bulunan silahlı güçleri öz savunma birlikleri olarak korunabilir. Irak'ta buna Peşmerge diyorlar, bu güçler öz savunma birlikleri olarak kalabilirler. Konferansa kendine güvenen çok sayıda kişi katılabilir. Her kesimden her parti katılabilir, Türkiye'deki diğer Kürt partileri de katılabilir. Katılımda sınırlama anlayışımız yok. Diyaloga ne kadar açık olduğumuz görülmelidir. Güneydekiler katılır. Hatta Suriye, Türkiye, Irak, İran, ABD ve Avrupa ülkeleri gözlemci gönderebilirler."



    HAMAS'IN NETANYAHU'DAN FARKI YOK

    "Basından izledim, bu Kutlu Doğum Haftası ile ilgili olarak Diyarbakır'da bir miting yapılmış. Aslında bütün bunlar Siyonizm'i incelediğimizde karşımıza çıkmaktadır. Ben Kürt Yahudilerini, Türk Yahudilerini, Arap Yahudilerini biliyorum, inceledim. Bu konuları savunmalarımda da belirtmiştim. Ortadoğu'da Hamas'ı ortaya çıkaran Siyonizm'dir. Hamas'ın Netanyahu'dan farkı yoktur. Aslında bunlar birbirinin ikizidirler. Aslında bu bir Hamas Siyonizmidir. Bunun yanında Acem Siyonizmi, Arap Siyonizmidir, Türk Siyonizmidir. Ben bunları inceledim, felsefi derinliğe ulaştım. Bunlar yer yer farklılık gösterse, farklı isimler alsa bile öz itibariyle aynıdır. Bilindiği gibi El-Kaide'yi ABD yaratmıştı. Talibanı da ABD yarattı. Bunların durumları biliniyor. Türkiye'de Kadiri, Nakşî ve Hizbullah varlığı bu amaçladır. İlimciler ve Menzilcilerin durumları biliniyor. Bu bir din milliyetçiliği, din siyonizmidir. Hitleri yaratan da Siyonizm anlayışıdır. 1952'de Alparslan Türkeş ABD'ye gitti. Sonrasında 80'e kadar ülkücüler eliyle Sol'u bitirdiler, '80'den günümüze kadar ise bu yöntemlerle Kürtlüğü bitirmeye çalışıyorlar. Abdulkadir Aygan'ın beyanlarında geçiyor; Hizbullah, binlerce Kürt yurtseveri katletti. Aslında bunların İslam'la, Muhammediye ile hiçbir alakaları yoktur."

    MUAVİYE İLE İNKAR DÖNEMİ BAŞLADI

    "Ben Hz.Muhammed'i inceledim. Hz.Muhammed Sosyal bir devrim gerçekleştirmiştir. Muhammediye İslamı, Muaviye dönemi ile birlikte sona ermiştir. Bunların anlayışı İktidar-İslam'ıdır, Muaviye İslam'ıdır. Bu anlayış Hz. Muhammed'in torunlarını, Ehlibeyti katletmiştir. Muhammediye dönemi Sosyal Devrim dönemiydi. Hatta o dönemde Medine'de ilk camii pratiği vardır. Bu cami de halkın tüm sorunlarının tartışılıp çözüldüğü bir yerdi. Ve burada halkın sosyal sorunlarına çözüm bulunurdu. Bu anlamda Hz. Muhammed'in döneminden Muaviye'ye kadarki süreçte Sosyal Devrim gerçekleşmiş ve başarılı olmuştur. Daha sonra Muaviye dönemi bu güne kadar kendisini İktidar İslamı olarak varlığını sürdürmüştür. Buna karşı yer yer Alevilerde olduğu gibi direnmeler olmuşsa da pek başarılı olamamıştır. Elbette Hz. Muhammed sevilsin diyoruz, ama halkımızın Hz. Muhammedi ve İslamı istismar edenleri iyi görmesi gerekir. Bunu yapanların hepsi sahte Müslümanlardır. Bunlar namaz kılmaz, oruç tutmazlar. Ali Kalkan ve Müslüm Gündüz durumları biliniyor, ortaya çıktı, sakalla olacak iş değildir bu. Öyle zikir yapılarak da Müslüman olunmaz. Bunlar beş yüz oyu beşyüz milyona satarlar. Bunlar iktidara yanaşarak yemlenmek istiyorlar. Bunlara karşılık bir de laiklik dini var. CHP laisizmi de bu tarzdadır. Oysa Laisizm özünde özgür ve bağımsız düşünmektir. Türkiye'de CHP'nin sahte laisizmi de, AKP'nin sahte dinciliği de çözüm değildir. Halkımız bu iki anlayışın da yanlış olduğunu bilmeli, uyanık olmalıdır."

    HALKIMIZI SELAMLIYORUM

    Öcalan, sözlerini şöyle tamamladı: "Cezaevlerinden bana gönderilen mektuplar var, Siirt Cezaevi'nden sürekli mektup geliyor, Adıyaman cezaevinden sekiz bayan arkadaşın mektupları da ulaştı. Gebze ve Edirne cezaevlerinden de mektuplar var. Aysel Doğan, Dilek Kurt, Yaşar ve Orhan Çeçen'in mektubunu aldım. Hepsine ve tüm cezaevindeki arkadaşlara selam gönderiyorum. Silvan, Cizre, Silopi, İdil, Şırnak, Şemdinli, Hakkâri, Yüksekova, Siverek, Halfeti, Ergani, İstanbul, Antalya, İzmir, Bursa'daki halkımızı, kadınları ve gençleri selamlıyorum."

    NOT: HABERİ KOPYALAMAK VEYA YENİDEN YAYINLAMAK YASAKTIR

    ANF NEWS AGENCY


    http://www.rojaciwan.com/modules.php?name=News&file=article&sid=46231



    Re: G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09

    dersim -

    Diyalog olmadan silahlı güçler tasfiye edilemez_20.03.2009


    Görüşme Notları: Öcalan: Diyalog olmadan silahlı güçler tasfiye edilemez

    20.03.2009

    İSTANBUL - Öcalan, Hewler'de düzenlenecek Kürt Konferansı öncesi önemli açıklamalar yaptı. Öcalan, "ABD politikalarına teslimiyet olmaz. ABD PKK'yi tıpkı Taliban gibi teslim almak istiyor. Devlet, Kürtlerle bir diyalog geliştirirse silahların durumu tartışılır, konuşulur. Halkımızın hakları güvenceye alınana kadar bu silahlı güç tasfiye edilemez" dedi.

    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan avukatlarıyla görüştü. Edinilen bilgiye göre görüşmede cezaevi koşullarına değinen Öcalan, "Hava soğuk. Kışı geçirmeye çalışıyorum. Bahar geliyor, bunlar geçer. Ben dışarıdayken de burada da üzerimde büyük baskı var, bir kapatma, sıkıştırma var. Benimle ilgili büyük bir kapatılma durumu var. Bizi her yönden muhalif görüyorlar. Düşünsel olarak da muhalif görüyorlar." dedi. Öcalan, "1984 Ağustos atılımından bir yıl sonra 1985'te, Almanya bize karşı NATO'nun emriyle savaş açtı. NATO, birçok Avrupa devletine bize karşı olması için baskı yaptı. Gladio biliniyor birçok ülkede NATO'nun emriyle örgütlendi, kuruldu. Gladio, NATO'nun gayri resmi bir kurumudur. İtalya'ya mesela orada büyük bir Gladio örgütü vardı. Avrupa'da da bize karşı bu görevi Almanya devraldı. Birçok Avrupa ülkesini de bize karşı örgütlediler. Sadece İsveç'te Olof Palme bunu kabul etmedi. Olof Palme, "Ben Kürtlere karşı tavır almam" diyordu. Olof Palme bize karşı tavır almayı reddetti. Palme olayı da bunun üzerinde gelişti." şeklinde konuştu.

    ALMANYA BİZİ TERÖRİST GÖSTERDİ

    Öcalan, şöyle devam etti: "Ben bu konuda daha öncede tartıştım, şimdi ona ek yapıyorum. Bu süreçte anladıklarımla, şimdi tabloyu daha iyi görüyorum. Bu cinayeti de önce bizim üzerimize yıkmaya çalıştılar. Almanya'ya 1985'ten itibaren bizi terörist olarak gösterme, İngiltere'ye de bu işin planlaması verildi. Böylece NATO bütün Avrupa devletlerini bize karşı örgütledi. İsveç, bunu kabul etmedi. Bu yüzden Palme'yi ortadan kaldırdılar. Palme olayının içyüzü buydu. NATO tarafından ortadan kaldırıldı. O dönemde Palme, bize karşı tavır almayı kabul etmemişti, Güney Afrika'ya destek veriyordu. Vietnam'ı da desteklemişti. Olof Palme'nin böyle hareketleri destekleme durumu vardı. Bu yönüyle onların gözünde sabıkalıydı, büyük bir suçluydu! Kürtler için de "Ben Kürtlere terörist demem" diyordu. Bu nedenle onu tasfiye ettiler. 1985'ten 90'a kadar bize karşı NATO-Gladio yönelimi Almanya üzerinden, 1990'larda ise İngiltere devreye girdi. Benim buraya getirilmemde de ABD-İsrail rol oynadı."

    TALABANİ GLADİO’NUN KARARINI BİLİYORDU

    "NATO'nun Türkiye'deki Gladio örgütlenmesi, Türkiye'de infazlara başladılar. İnfaz kararlarının çoğu Amerika tarafından verildi. O zaman Celal Talabani bize gelip "savaşı durdurun" diyordu. Şimdi anlıyorum ki Talabani Gladio'nun bu kararını biliyordu. Biz '90'larda ateşkes ilan ettiğimizde Talabani, bu işi Amerika'nın yürüttüğünü biliyordu. Bu yargısız infazlar 5 Kasım 2007 Erdoğan-Bush görüşmesine kadar devam etti. AKP de bu infazlardan sorumludur özelikle iktidarının ilk beş yılında. Türkiye içinde de bu infazlara karşı olanlar da tasfiye edildi. Özal, askeri kanattan Eşref Bitlis, Cem Ersever sanıyorum yargısız infaz yapılmasına karşıydılar. Bunlar; 'tutuklama yapıp, yargılayalım' dan yanaydılar. Bunları ortadan kaldırdılar. Bunlar o dönemde PKK'ye de el attılar. İngiltere'nin ikinci adam yaratma planı vardı. İşte Şemdin üzerinden bunu yapmaya çalıştılar. Bu o zaman BBC'nin yayınlarından biraz seziliyordu. O dönem bayağı yol da kat etmişlerdi."

    BENİ KONTROL ALTINA ALMAK İSTEDİLER

    "O dönem benim çocukluk arkadaşım, köylüm Hasan Bindal'ı öldürdüler. Ben bu olayı araştırdım. Çok ilginç, özel bir suikast yöntemiydi. Ustaca bir vurma var. Çok gelişmiş bir suikast biçimi olduğunu anlamıştım. Tek bir kurşunla vurulmuştu, o kurşun vücuda girdiğinde patlatıyordu. O zaman ben çok düşündüm. Onu niye hedef almışlardı? Anladım ki güya benim yerimi alacak kişi olarak değerlendirilmişti. Hasan Bindal, yakınımdaki tek kişi, köylüm olduğundan dolayı, benim olası imham halinde, bunları bilebilecek, ortaya çıkarabilecek şahit kimse kalmasın diye öldürüldü. Bu suikast onların gücünü de gösteriyordu. Diyarbakır-Bingöl-Muş üçgeninde birçok olay yaşandı, yaşanmaya devam ediyor. Ergenekon'a bağlı çalışan birçok kişi var burada. Yeşil olarak bilinen Mahmut Yıldırım, Çürükkayalar, yine Alparslan Aslan o da Bingöllü, bunların hepsi aynı. Bu üçgende halen tam olarak çözemediğim ve bilmediğim bir şeyler var. Beni de kontrol altına almaya çalıştılar. Kontrol altına alamayacaklarını anlayınca suikastlar yapmaya başladılar. Dışarıda on'a yakın suikast yapıldı. Bunların üç dört tanesini bizzat ben biliyorum. PKK içinde ikinci adam yaratma girişimlerini ve bana yapılan suikast planları o dönem gazetelere dahi yansımıştı."

    GLADİO ERGENEKON'U KURDU

    "Beni kontrol edemeyeceklerini anladıkları için PKK içinde ikinci adam oluşturmaya başladılar. Bütün bunları birleştirdiğimizde bazı şeyleri daha iyi anlıyoruz. Ben, Şemdin'in hırslı hareketlerinden bunu anlamıştım. Ama bunları niçin yapmak istediklerini anlamaya çalışıyordum. Şemdin'i ikinci adam diye lanse ettiler. Beni de etkisizleştirip PKK'yi içten ele geçirmeye çalışıyorlardı. Yani babamı öldürüp anamı da götüreceklerdi. Eski savaşlarda bir gelenek var, galip gelen taraf, diğer tarafın evin erkeğini öldürüp evin malı mülküne kadınlarına ve çocuklarına el koyup götürüyorlardı. Aynı şeyi bana da uygulamaya çalıştılar. Birçok kadını yanlarında götürdüler, bazı kadınlar kaçtılar, bazıları evlendiler. Ben bunlara ayrıldılar, kaçtılar demiyorum, bunun anlamı aslında kadınlara el koymadır. Gladio-Ergenekon'u ABD kurdu. Bunu 5 Kasım 2007'ye kadar kullandı. Bu tarihten sonra cinayetlere, yargısız infazlara son verdi. Bunun karşılığında aldıkları var. 5 Kasım anlaşmasının içeriğin de bunlar var. ABD bunlara işte Levent Ersöz, Veli Küçük'lere dur dedi. Ama bunlar ABD'ye rağmen bu işe devam etmek isteyince ABD tasfiyelerine karar verdi. Ergenekon olayı budur. Bu, tasfiye edilen gerçek Ergenekon değil, yüzeydeki Ergenekon'dur."

    NATO BİZE KARŞI SAVAŞTI

    "Son dönemlerde bazı yererden insan kemikleri çıkarılıyor. Bu suçları, cinayetleri yapanlar Türkiye istihbaratından ayrı bir istihbarattır. Direkt merkezi olarak Ankara'ya bağlı, oraya bağlı olarak çalışıyor. JİTEM, sadece Jandarma İstihbaratı değildir. Emniyet istihbaratı da değildir, MİT istihbaratı da değildir. Bunların içine de sızmış özel bir örgütlenmedir. Gladio'nun Türkiye'deki örgütlenmesidir. Gladio-Ergenekon örgütlenmesidir. Bunlar direkt Amerika'dan emir alıyorlar, maaşlarını da Amerika vermiş, veriyor. Bu suçlar bu cinayetler de bu şekilde işleniyor. Abdulkadir Aygan da bunu itiraflarında kısmen anlatıyor. Diyor ki, Jandarma, Emniyet ve güvenlik teşkilatından ayrı olarak ama onların da içine dâhil edildiği bir örgütlenmedir. Ben şimdi daha iyi anlıyorum; NATO doğrudan bize karşı savaşmış. Biz de savaşı NATO'ya karşı yürütmüşüz. Ben başlarda bütün bunların Türkiye istihbaratının işi olduğunu sanıyordum. Amerika'nın Avrupa'nın bize tavır alışının Türkiye istihbaratının sağladığını düşünüyordum. Başta bunu tam anlamıyordum. Ama sonra Ergenekon İddianamesi, Tuncay Güney'in açıklamaları, Veli Küçük'ün ifadeleri, Aygan'ın itirafları, bu parçaları birleştirdiğimde bütün bunları daha iyi anlıyorum. Bütün bunları birleştirdiğimde bunun Türkiye'nin işi olmadığını, Türkiye'nin sadece bir aracı olduğunu, dışarıdan emir verildiğini anladım. 2. Ergenekon iddianamesinde bu olaylardan bahseder umarım."

    İNGİLİZLER KATLİAMLAR İÇİN YEŞİL IŞIK YAKTI

    "'90'lardan sonra Doğan Güreş İngiltere ile görüştü. Sonra da "İngiltere bize yeşil ışık yaktı" açıklamasını yaptı. ABD bunları destekledi. Ve yargısız infazlar başladı. Güreş ve Çiler bu konuda görevlendirildiler. Çiler'e büyük yetki, doğrudan emir verdiler. Tansu Çiler'e Behçet Cantürk, Savaş Buldan ve diğer Kürt işadamlarının öldürülme emrini de ABD verdi. Hani Tansu Çiler, "liste cebimde" diyordu ya. O listeyi ona Amerika verdi. Amerika bu işi bizzat örgütledi. Aygan da itiraflarında belirtiyor, diyor ki, biz tutup sıkıyorduk, tutup sıkıyorduk. Yani tuttuğunun ensesinden kurşunlanma. Özal da bize karşı savaşıyordu ama savaş tarzı bunlardan farklıydı, özellikle sivillere yönelik cinayetlere karşı çıkıyordu. İnfazlar ve diğer konularda 5 Kasım 2007 görüşmesinde yeni bir karar verdiler. Bu karar Veli Küçük'ün bir cümlesinden de çıkarabilir. Çok fazla bilgiye ihtiyacım yok, birçok şeyi anlamam için bana bir cümle yeter. Veli Küçük; "5 Kasım'da bizim tasfiyemiz kararı çıktı" diyor. 5 Kasım 2007 Erdoğan-Bush görüşmesinde alınan kararlar bunlardır. 5 Kasım'da Erdoğan ABD'ye "biz yargısız infazları durdururuz, siz de PKK'yi tasfiye edin" diyor. O tarihten itibaren bir buçuk yıldır infazlar yapılmıyor, infazlar durdu. AKP de iktidarının ilk beş yılında bu infazlara ortaktı. Ve bu infazlardan sorumludur. Karşılığında ABD ne aldı? Kürdistan Federe Devletini. Bu görünen Ergenekon da göstermeliktir, bu Ergenekon, 5 Kasım'da infazların durması kararına direnen gruptur. 5 Kasım kararına karşı geldiği için tasfiye edildiler. Yine o dönem bugünkü ılımlı İslam projesini Amerika hazırladı. Hizbullah'ı da Amerika kurdurttu. İlimciler Menzilciler ve bazı tarikatlar, bunların hepsi Hizbullah'tır. Bunlara birçok faili meçhul cinayetler işletirdiler."

    HAKİKAT KOMİSYONU ÖNERİYORUM

    "Bütün bunların açığa çıkması için Hakikatleri Araştırma ve Adalet Komisyonu öneriyorum. Her türlü bilgi ve belgeyi, gazete haberlerine kadar toplasın, arşiv oluştursun, hazırlıklarının şimdiden yapılması gerekir. Önerdiğim Hakikatleri Araştırma ve Adalet Komisyonu kurulduğunda herkes gelecek bu komisyona konuşacak. Tansu Çiler de gelecek konuşacak, Demirel de Mesut Yılmaz da gelip konuşacak, ben de konuşacağım. Kimin suçu varsa, benim de varsa ortaya çıksın. AB ve Amerika'nın rolü, Gladio'nun yaptıkları, bunların hepsinin araştırılıp ortaya çıkarılması lazım. Ancak o zaman halkımız, Türkiye halkı gerçekleri öğrenir. Parlamento da buna göre karar alır, bir af çıkarır. Af olacaksa böyle olur. Kimin ne suçu varsa bu komisyona konuşacak. Korucular, suç işleyenlere de suçlarını itiraf etmeleri şartıyla bir af getirilebilir."

    KONFERANS TASFİYE KONFERANSI OLAMAZ

    "Gazetelerde silahların ABD'ye teslim edilmesinden bahsediliyor. Sayın Talabani'nin, silahların ABD'ye teslim edileceğini söylediğinden bahsediyorlar. Şu söylenmelidir; Sayın Talabani, Sayın Barzani, siz silahlarınızı ABD'ye teslim etmeyi kabul ediyorsanız biz de ederiz. Silahlar teslim edilecekse beraber teslim edelim! Güneyli Güçler için silah neyse bizim için de odur. Onların silahlı gücü neyi ifade ediyorsa bizimki de onu ifade ediyor.

    Konferans için de gizli olamaz, tasfiye planları üzerine olamaz, olursa bu Konferans olamaz. Yapılacak bu Konferansta bir icra komitesi yani bir Yürütme Kurulu kurulabilir. Ya da diplomatik misyonu yerine getirecek bir kurul olabilir. Buna demokratik konfederalizm demiştim, isim önemli değil. Oluşturulacak bu kurul bir sonraki Konferansa hazırlık yapar, herkesin durumunu ele alır. Kürtlerin ortak stratejilerini belirler. Bu Yürütme Kurulu ne KDP ne YNK'nin ne de PKK'nin kuruludur. Tüm Kürtlerin durumunu ele alan, tüm Kürtleri temsil eden kurul olur. Mesela İran'daki Kürtleri ele alır, diyecek ki, İran Kürtleri için şunları şunları talep ediyoruz. Yine aynı şekilde Türkiye, Irak ve Suriye'deki Kürtler için, "sorunları şunlardır, şunlar şunları talep ediyoruz" denilir. Devletlere de bu konuda öneriler yapar, Devletleri demokratik çözüme müdahil etmeye çalışır."

    ABD'YE TESLİM OLMAYIZ

    "ABD'ye, ABD'nin politikalarına teslimiyet olmaz. Buna teslimiyet ne demektir? ABD PKK'yi tıpkı Taliban gibi teslim almak istiyor. El Fetih gibi PKK'yi de teslim almak istiyor, El Fetih'in ne hale geldiği ortadadır. Devlet, Kürtlerle bir diyalog geliştirirse silahların durumu tartışılır, konuşulur. Halkımızın hakları güvenceye alınana kadar bu silahlı güç tasfiye edilemez. Her kim ister Güneyli Güçler ister ABD, AB, Türkiye bu oyununda yer alırsa, bunların hepsi tasfiyede birleşirse bütün örgüt de halk da bunlara karşı sonuna kadar direnir. Biz kimseye karşı değiliz ama kimseye de teslimiyeti kabul etmeyiz. Ulusal Konferans adı altında ABD’nin politikaları dayatılacaksa biz bu konferansta yokuz, katılmasınlar. Eğer katılacaklarsa da daha öncede tartıştığım beş ilke kapsamında katılabilirler. Beş ilkeyi de ayrıca tüm Kürtler tartışırlar. Eğer Konferansa katılacaklarsa, silah bırakmayı değil, çatışmasızlığı tartışsınlar."

    TERÖRİZMİN ALASINI ABD YAPTI, YAPTIRDI

    "Demokratik uzlaşı öneriyorum. Ortadoğu'da Medeniyetler uzlaşısı da olabilir, Avrupa uygarlığının çözümü de olabilir, demokratikleşme de çözüm olabilir, daha öncede teorik çerçevesini tartışmıştım. Sayın Cumhurbaşkanı'ndan, Başbakandan ve Muhalefet partilerinden rica ediyorum; bu çatışmasızlık ortamı sağlasın. ABD ve AB'yi devreden çıkarıp kendi çözümümüzü geliştirebiliriz. Bu konuda herkes katkılarını yapsın. Aksi durum PKK ve halkı kışkırtmak olur. PKK ve halk da meşru direnme hakkını kullanır. Ben de burada hiçbir şey yapamam, hiçbir sorumluluk alamam. '99'da ben etkisizleştirildim. ABD ve Yunanistan benim burada daha sert davranacağımı tahmin ediyorlardı. Bazıları da benim korktuğumu, korkak davrandığımı söylediler. Ben korktuğumdan değil, korkak olduğumdan değil, ABD'nin AB'nin kirli politikalarını gördüğüm için, halkımı ABD'nin pis politikalarından korumak için burada on yıldır "yumuşak" davranıyorum. Bize terörist diyorlar, bizi terörist ilan ettiler. Teröristin, terörizmin alâsını da ABD yaptı, yaptırdı, en büyüğünü de bize uyguladı. ABD'nin bu kirli politikaları sonucu yirmi bin kişi öldü, korkunç cinayetler işlendi. Yazık değil mi? Bu 'tavşana kaç tazıya tut' politikasıdır. İngiltere dört yüz yıldır Ortadoğu'da 'iti ite kırdırtma' politikası güdüyor. Bu konuda çok deneyimleri var. Adeta iki iti bir çuvala koyup boğuşturuyorlar. Bizi bunlara mecbur ediyorlar. Biz bunların önüne geçebiliriz. Cumhurbaşkanına, Hükümet yetkililerine çağrıda bulunuyorum."

    HALKIMIZA SESLENİYORUM

    Öcalan, sözlerini şöyle tamamladı: "Ben buradan Halkımıza sesleniyorum. AKP de 5 Kasım 2007'ye kadar bu özel savaşı yürüttü. Bir özel savaş hükümetidir. AKP başta olmak üzere tüm özel savaş partilerine kesinlikle oy vermesinler. Oylarıyla bu özel savaş partilerini cezalandırsınlar. DTP, Kürtler tüm demokrasi güçleri çok çalışmalı. Kendi çalışmalarını geliştirmeli, genişletmelidir. Diyarbakır'ı teslim alamadılar, alamazlar da, benden koparamadılar. Neden bunu başaramadılar? Bu önemlidir. Dört dörtlük özel bir örgüt kurup çalışsaydım, propaganda yapsaydım halkın gönlünde bu kadar taht kuramazdım. Halkın bana bağlılığı derinlerden, onların ta yüreklerinden geliyor. Tüm halkımızı özellikle çocukları ve gençlerin Newroz Bayramı'nı kutluyorum. Mademki tarihte kardeşlik var, aynı coğrafyayı paylaşıyoruz, bunun gereğinin de yapılması lazım. Türkiye halkının da Newroz Bayramı'nı kutluyorum. Özellikle Türkiye halkının gerçekleri bilmesini istiyorum. Biz ABD'yi ve Avrupa Birliğini devreden çıkarabiliriz. Tarihi köklü iki büyük halklarız. Kürt sorunu için de kendi çözümümüzü sağduyuyla bulabiliriz, bu sorunları aşabiliriz. Dışarıdan müdahaleye gerek yok, kendimize güvenmeliyiz. Ben ulus-devleti değil, demokratik ulusu esas alıyorum. Demokratik ulus ve demokratik konfederalizm çerçevesinde bir Newroz mesajını tüm dünyaya verebiliriz. Bunu halklar için, halkların barışı için önemli buluyorum, tüm halkımızın ve Ortadoğu halklarının Newrozunu kutluyorum."

    ANF NEWS AGENCY

    http://www.rojaciwan.com/modules.php?name=News&file=article&sid=46487




    Re: G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09

    dersim -

    G.N_Öcalan: Oylarınızı rant partilerine vermeyin_28.03.2009


    Öcalan: Oylarınızı rant partilerine vermeyin

    28.03.2009

    Öcalan: Oylarınızı rant partilerine vermeyin ANF16:59 / 28 Mart 2009 İSTANBUL - Öcalan, halka "Rrant partilerine oy vermeyin" çağrısı yaptı, "Halk gerçeklerin ortaya çıkması için, demokrasi için oylarını kullanabilmelidir" dedi. Hewler'deki konferansa da değinen Öcalan, konferansta silahsızlandırmanın değil çatışmasızlığın görüşülebileceğini belirtti.

    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan avukatlarıyla görüştü. Edinilen bilgiye göre görüşmede cezaevi koşullarına değinerek, "Birikim Dergisi'nin son iki sayısı ile Newsweek Dergisi'nin Ocak'tan bu yana dört sayısını vermediler. Son sayısını aldım. Cogito ve Doğu-Batı dergilerini alıyorum. Newsweek Dergisi'nin verilmeyen sayıları sanıyorum Gladio'dan bahsediyor. Bana vermediler." dedi. "Şimdi daha iyi anlaşılıyor ki Gladio, Türkiye'yi kuşatmış." diyen Öcalan, "Cossiga'nın konuşmalarını dinledim; "Türkiye'deki Gladio daha özerk yapıda" diyor. Dünyadaki Gladio örgütlenmesini anlatıyor. Gladio, NATO bünyesinde kurulmuş. Sovyet tehlikesine karşı her yerde örgütlemesini yapmış. Dünyadaki bu örgütlenmenin çoğu ortadan kaldırıldı. İtalya akıllı davranarak ülkesindeki Gladio'yu ortadan kaldırdı ama acısını halen çekiyor." şeklinde konuştu.

    GLADYONUN MERKEZİ ALMANYA

    Öcalan, şöyle devam etti: "Türkiye'deki Gladio, başta sözüm ona komünizme karşı kuruldu. '80'lere kadar bu amaçla devam etti. '80'lerden sonra ise JİTEM vb. adlar altında Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı hareket etmeye başladı. Cossiga'nın da sözlerinden anlaşılıyor ki Türkiye'deki bu örgütlenme sanılandan daha büyük ve geniş. Cosiga işi biliyor. Çünkü kendisi de işin içinde. Bunlar beş kişi Amerika'ya gittiler. Helmut Kohl, Thatcher, Helmut Schmidt, Cossiga ve ismini hatırlayamadığım bir kişi daha. Amerika'da toplantı yapmışlar. '85'te örgütü bu ekip Avrupa'ya taşıdı. Almanya'da bir merkez kurdular. Gladio'nun bir merkezini de İsveç'te kurdular. Olof Palme bu örgütlenmeye karşı çıktığı için tasfiye edildi. Avrupa'yı da bize karşı kullanmaya çalıştılar. Ben boşuna Sertaç Bucak onlardan bahsetmiyorum. Bunları bilmeden kullandılar. Şimdi Ergenekon'la birlikte ortaya çıkan belgeler benim Almanya ile ilgili söylediklerimi doğruluyor. Ben burada doğrulanıyorum. Sonra Almanya'da bize karşı da harekete geçtiler. Benim "Almanya 1985'te bize karşı savaş açtı" sözümü doğruluyor bunlar. Obama da şimdi Türkiye'ye geliyor. Gelişi bununla bağlantılı. Ellerinde bir tek Türkiye kaldı. Bunu da en iyi değerlendirmek istiyorlar. Amerika, Gladio'yu bugüne kadar besledi, ona her türlü desteği verdi. Ne zamana kadar? 2007'ye kadar. 5 Kasım 2007'de Amerika, Bush, Türkiye'ye "Gladio'dan kurtul" dedi. Ve ardından Gladio'dan desteğini çekti. Desteğini çekince Veli Küçük vb. adamlar hepsi ortada kaldı. Gladio-Jitem'in eskiden Genelkurmay'ın bilgisi ve emri altında hareket ettiğini sanıyorduk. Meğer tam böyle değilmiş. Genelkurmay'ı aşan, Emniyet ve Jandarma'yı aşan çok daha geniş, NATO'ya bağlı olarak çalışan bir örgüt."

    ORDUNUN SANILDIĞI GİBİ GÜCÜ YOK

    "Ordunun öyle söylendiği kadar gücü yok. Amerika destek vermeyince hiçbir şey yapamıyorlar. İşte 60 yıldır Türkiye'de örgütlenmişler. Ergenekon'da ortaya çıktı; partilerin içlerine müdahale etmişler. Bunu, böyle olduğunu, daha önce söylemiştim. MHP ve CHP'ye müdahale etmişler. Ben buradan siyasilere şunu söylüyorum: 60 yıldır Dört darbe yaptılar, Başbakan'ı astılar. Gezmişleri idam ettiler. Her şeyi kontrol etmişler. Peki siz ne yapıyorsunuz? Sizin bir değeriniz ve rolünüz var mı? Bu Gladio'nun 60 yıldır Türkiye'de yapmadıkları şey kalmamış. Deniz Baykal'dan da çekiniyorum, bu entrikaların ne kadar içindedir, bilemem. Partilerin içlerine kadar müdahale etmişler. İşte okuyoruz; eldiven, sarıkız gibi dört darbe planı hazırlamışlar. Hilmi Özkök'ün tek farkı şuradadır; siyaset alanının açık bırakılmasını istiyor. Siyasi alanın genişlemesini istiyordu. Siyasi alan açık bırakılmazsa bunları kontrol etmek zor, tek çıkış noktası siyasi alanın açık bırakılmasında görüyor. Bu önemlidir. Bugünkü Genelkurmay Başkanı da herhalde bunu biraz anlamış durumda."

    BALBAY BOMBA ATAN EKİBİN İÇİNDE

    "Şimdi Amerika Gladio'dan desteğini çekti 5 Kasım'da. Bush bununla ilgili politikaları hazırladı yürürlüğe koydu. Şimdi Obama geliyor, bu politikaları devam ettirecek, genişletecek ve sonuçlandırmak isteyecektir. Bu açıdan Gladio-Ergenekon'un tasfiyesi önemlidir. Gladio-Jitem herkesin başına beladır, Amerika'nın da Türkiye'nin de başına beladır. Türkiye'de yüzbin elamanları, çalışanları var. Onbinlerce cinayetleri var. Öldürdükleri binlerce Kürt yurtseveri, iş adamı ve diğerleri var. Şimdi bu örgütü tasfiye etmek istiyor ama bu örgütten kurtulmaları öyle kolay olmayacaktır. Abdullah Çatlı'nın pasaportunda 1982'de iki kez Amerika'ya girip çıktığı yazılı olduğu belirtiliyor. Amerika Florida'da görüşmeler yapmış. Ağca onlarla birlikte bir ağın içerisindeydiler. Biliyorsunuz Florida, Gladio'nun merkezidir. O tarihten sonra Ağca, Papa'ya suikast düzenliyor.

    Bunlar birbirlerine karşı da oyunlar düzenlemişler. Balbay, hem Cumhuriyet gazetesinin başındadır hem de Cumhuriyet gazetesine bomba koyan ekibin içindedir. Hem mağdur hem sanık pozisyonundadır. Bunların tasfiye edilmesi önemli bir olaydır. İlhan Selçuk da biliyorsunuz bu ekibin içindedir. Bunların eliyle kendi gazeteleri bombalanıyor gibi bir durum ortaya çıkıyor."

    İNSANLAR HELİKOPTERDEN ATILDI

    Öcalan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Ben şunu da söylemiştim, 1990'larla birlikte İngiltere ve Amerika bu kirli politikalarda rol oynadılar. Politikaları İngiltere oluşturdu, ABD ile birlikte bize karşı uyguladılar. Beni buraya getiren de İngiltere'dir. Biz yirmi yıldır İngiliz politikalarına karşı savaşmışız. Objektif olarak bu böyledir. Doğan Güreş, "İngilizler bize yeşil ışık yaktı" diyordu. İngiltere'yle görüştükten sonra yeşil ışık yakıldığını söylüyor. Yeşil ışık yakılması şu demektir; "Siz istediğiniz gibi davranabilirsiniz". O tarihten sonra birçok yere bomba yağdı. Havada bombalar patlamaya başladı. Her tarafta bulduklarını vurup vurup öldürmeye ve o tarihten sonradır ki insanları Cudi'ye götürüp helikopterden atmaya başladılar. Binlerce Kürdü katlettiler. Birçoğunun hiçbir suçu dahi yoktu. Savaş Buldan, Behçet Cantürk gibi üç yüz işadamını katlettiler. Savaş Buldan, Behçet Cantürk PKK'li değillerdi, PKK ile bir alakaları da yoktu. Sadece biraz sempatizanlıkları vardı. Bunun için öldürüldüler. Bu ABD ve İngiltere'nin birlikte geliştirdiği bir politikaydı. Ben de İngiliz politikalarının objektif ve subjektif sonucu olarak buradayım."

    AMERİKA 2007'DE ÇETELERİ DURDURDU

    "İngiltere, Ortadoğu'ya dönük birçok politika oluşturdu. Doğu Avrupa'daki imparatorluğun yıkılmasını sağladılar, Osmanlı imparatorluğunu yıktılar. Bunlardan ortaya çıkan kırk tane ulus-devleti kendilerine bağladılar ve savaştırdılar, kendi politikalarının aracı haline getirdiler. Fransız Devrimi'nden bu yana ulus-devlet kültürü yayılmıştır. Fransız filozofları bunun üzerine kafa patlatmışlardır. Alman filozofları bunun üzerine kafa patlatmışlardır. Ama İngiltere hepsini kendine bağladı. Bugün de küçük bir devlet kurup Kürtleri de kendilerine bağlayacaklar. ABD 2007'de bunları durdurdu. AKP'nin bunları durduracak ne politikaları ne cesareti ne de gücü var. Tamamen Amerika'nın kararıdır. AKP de bu durumu oya tahavvül etmek istiyor. Yani kendi lehine çevirmek istiyor. Cizre'deki bazı olaylar nedeniyle bir Albay'ı tutuklamışlar. Bu olayların üzerine gittikleri görüntüsünü veriyorlar. Peki, sen bugüne kadar o albayı niye tutuklamadın da seçime birkaç gün kala tutukluyorsun! Seçime üç beş gün kala iki kişiyi Diyarbakır'da tutuklayarak Diyarbakırlıların oylarına oynuyor. Yine Diyarbakır'da işte o Termos olayı. Bunları da birilerine yaptırıyorlar, sonra da bizim üzerimize yıkmaya çalıştılar. Bu böyle olmaz. TRT Şeş gibi göstermelik açılımlarla da olmaz. Bunları yapacaksan ancak köklü bir demokratizmle yapabilirsin. Bunu yapabiliyor musun?"

    KENDİLERİNİ UCUZA PAZARLIYORLAR

    "Bunlar Kürtleri de kullandılar. İşbirlikçi Kürtlerle elli tane toplantı yapmışlar. İç içeler. Birçok şeyi beraber yapmışlar, planlamışlar. Bunların hepsi başa beladır. Bunlar işbirlikçiliği bile beceremiyorlar. Benim bunlardan bahsetmemin nedeni budur. Ta Gılgameş'ten beri derin bir işbirliği içindedirler bunlar. Tarihte bu kadar batan, bu kadar derin işbirliğine giren ikinci bir kesim yoktur. Gılgameş, Humbaba diye birini arıyor, bazılarını ona karşı işbirlikçi haline getiriyor. O günden bu yana büyük bir işbirlikçilik söz konusudur. Bunların işbirlikçiliği şuna benziyor. Değeri on paraysa karşı tarafa diyor ki benim değerim bir paradır. Onlar da diyor, "bunlar kendini bir liraya satıyor ben niye on lira ödeyeyim ki!" Kendilerini ucuza pazarlıyorlar. Ama acı olan bunların kendi durumlarının farkında bile olmamalarıdır halen. Hepsi kullanıldılar."

    DEMİREL'İN KAHVALTISI MEZOPOTAMYA'DAN

    "İngiltere, Amerika ve diğerleri AKP ile birlikte işbirlikçi Kürtlerle ilişki kuruyorlar. Geri kalan yirmibeş milyon kürdü aç ve işsiz bırakıyorlar. Bölge halkını açlığa, işsizliğe mahkûm ediyorlar. Yüz kişiye sermaye veriyorlar geri kalanı açlığa, işsizliğe mahkûm ediyorlar. K. Arzu ve benzerleri iktidara gelince ilk yapacakları iş bazı ailelere para dağıtacaklar. Dağıttıkları parayla Kürtleri kontrol edeceklerini sanıyorlar. Bozova, Suruç ovası en verimli arazilerdendir. Güneş ve toprak yapısı bunu sağlıyor. Buradaki Mezopotamya ovası en geniş ve verimli arazilerdendir. Eskiden beri Demirel'in bile kahvaltısı, yiyeceği oradan gidiyor. Bu hala böyledir. Kapitalist sermayedarlar organik gıdalarını buradan alıyorlar. En güzel, temiz yiyecekleri onlar buralardan sağlıyorlar. İşte Koç, Enka vb.nin oralarda arazileri var. Kapitalist güçler bölgeyi kontrol altına almak için de bazı işbirlikçilerle hareket ediyorlar. Bu ekonomi değil talandır. Bölge bu şekilde sömürülüyor. Ben burada anti-semitizm yapmıyorum ama bunlar gerçektir. Mesela Süleyman Bölünmez eski belediye başkanı. Halkı sömürdü, sonra da kaçtı gitti. Soyadına bakın: Bölünmez! Yine Eyüboğlu vardı. Siirt'ten bilmem Jet Fadıl. Bunların hepsi dıştan kontrol edilerek, biraz sermaye verilerek bölgede yaratılıyor. Bir oradan bir buradan böyle insanlar çıkarılıyor, bunların eliyle bölge kontrol altına alınmaya çalışılıyor. Bunlar bazı şeyh ve ağa benzeri kişilerdir. Eskiden siyaset, dinle yürütülüyordu. Din, siyasetin yürütümünün şekliydi. Din, politika belirlemenin bir çeşidiydi. Hz. Muhammed de iyi bir siyasetçiydi. Carl Schmitt de politika dinin terminolojisini kullanıyor diyor. Doğrudur. Bunların yaptıkları din de değildir. Şimdi durum farklıdır. Politika şimdi bilimseldir, bilime dayanıyor."

    TRT 6'ININ BAŞINDAKİ İBRANİCE BİLİYOR

    "Ben burada sınırlı imkânlarla değerlendirme yapmaya çalışıyorum. TRT Şeş'in yönetimi kimin elindedir? Ben gazeteden küçük bir haberden anladım. Bölge'nin bir aşiretinden istihbarat kökenli Sinan İlhan'dır. Sinan İlhan'ın bildiği diller arasında İbranice var. Ben, bu adam kötü birisidir demiyorum, demem de, belki de iyi birisidir. Ama bildiği diller arasında İbranice varsa, işin içinde başka şeyler de var. TRT Şeş'in nasıl çalıştığı da ortaya çıkıyor, bunların nasıl iç içe çalıştığı ve kimlere dayandığı da anlaşılıyor. İngiltere ve diğer güçler bunları kontrol ediyor. AKP de bunlarla hareket ediyor. Bunların amacı bazı ailelere para dağıtmak, geri kalan Kürtleri aç işsiz bırakmak, bazı Kürt işbirlikçileriyle de ilişkiye girmektir. Ben de diyorum ki, halk özgür olursa aş-iş arkasından gelecektir. Siyasi özgürlük önemlidir. Siyasi özgürlüğü, kavrayışı olmayan toplum köle toplumudur. Siyasi ve ahlaki özgürlüğünüz kavrayışınız yoksa köle durumundasınız. Siyasi ve ahlaki özgürlüğünüz ve kavrayışınız yoksa kendinizi, toplumunuzu, ailenizi, kızınızı nasıl koruyacaksınız? Namus anlayışı, sadece kadının cinsiyeti üzerine çarpık bir anlayışla kurulmuştur. Benim namus anlayışım biliniyor. Toplum, ahlaki ve politik toplum olmak zorundadır kurtuluş için. Siyasi kavrayışı, ahlakı, geleneği, örfü olmayan bir toplumda kendinizi, toplumunuzu, ailenizi, kızınızı koruyamazsınız. Bunlar yoksa o toplum bitmiştir. Ben savunmalarımda çok geniş bir şekilde açıkladım bunları."

    KONFERANS İÇİN YENİ ÖNERİLER

    Kürt Konferansı tartışmalarına da değinen Öcalan, "Cengiz Çandar Kürt Konferansı'nın 1991 Madrid Konferansı ve sürecine benzediğini belirtiyor. Öyledir. Ardından Oslo süreci başladı. O sürece benziyor. Konferans için şunu belirtiyorum. Diyarbakır'da Demokratik Toplum Kongresi olağanüstü bir şekilde seçimden hemen sonra hızlı bir şekilde toplanabilir. Orada konferans için ilkeler belirlenebilir, tartışılır, hazırlıklı bir şekilde bir heyetle konferansa gidilir. Ben Konferans için daha önce beş ilke şartını dile getirmiştim. Bunlar konferansta tartışılabilir. Beş ilke, üç öneri yapmıştım. Bu konferansta;

    1- KNK kendini örgütlendirebilir. Güneydeki federe-yapı gibi değil, sivil ve bağımsız bir şekilde çalışmalarını yürütebilir. KNK içinde her parçanın temsilcileri, sözcüleri olur. Böylece her parçanın temsiliyetini kazanır. KNK, FKÖ tarzında olabilir. İçinde KDP de olabilir, YNK de olabilir.

    2- Konferansta icra görevini yapan bir Yürütme Kurulu oluşturulabilir. Bu yürütme kurulu diplomatik misyonu da içeren görevler icra edebilir. Bu kurul açık diplomasi faaliyetleri yürütebilir. Öyle gizli-kapaklı gidip 40 devletle görüşülmez. Gizlice 40 devletle görüşmek sorunun çözümüne katkı sunmaz, çözümsüzlüğe iter.

    3- Her halkın bir meşru savunma gücü olduğundan, tüm Kürtleri soykırım vb. şeylerden koruyan ve güvenliğini sağlayan halk savunma gücü de tartışılabilir.

    4- Bu konferansta dördüncü bir öneri olarak Adalet ve Gerçekleri Araştırma Komisyonu kurulabilir. Ancak bu Adalet komisyonu sadece Türkiye için değil, dört parça için de kurulabilir ve hakikatleri araştırabilir. İran'daki durumu araştırır, Suriye'deki durumu araştırır, Irak'takini de araştırır, Türkiye'deki durumu ele alır." diye konuştu.

    KONFERANS İÇİN 5 İLKE ŞARTI

    "Beş ilke şartından birincisi, sosyal ve ekonomik şartlar bir ilke şartı olarak kabul edilir. Bu ilke çerçevesinde Kürtlerin öncelikle kendi aralarındaki ekonomik-sosyal ilişkileri sağlanır ve bunu devletler düzeyinde de yapılabilir.

    İkincisi, kültürel şart. Kürtlerin kültürleri adına ne varsa bunları güvenceye alır. Kültür özgürlüğü sağlanır.

    Üçüncüsü, birlik şartı. Kürtlerin kendi aralarındaki birliği ve ilişkiyi ifade eder. Tüm Kürtler birbirleriyle ilişki kurar, birlikte hareket ederler.

    Dördüncü ilke, demokratiklik ilkesi. Kürtlerin diğer halklarla bir arada yaşamasını ifade eder. Bunu daha önce demokratik konfederalizm olarak da ifade etmiştim.

    Beşincisi, halkın meşru savunma ilkesidir. Her halkın bir meşru savunma gücü vardır. Bu, o halkın varlığı için gereklidir. Konferans için böylece beş ilke şartı ve bu dört öneri sunmuş oluyorum. Bunlar konferansta tartışılabilir."

    ÇATIŞMASIZLIK KONFERANSI OLSUN

    Öcalan, önerileri ve düşüncelerini şöyle sürdürdü: "Bu konferans çatışmasızlık konferansı olsun. Silahsızlanma ayrı bir konudur. Bu, ayrı tartışılır. Ancak her halkın bir öz savunma gücü olur. Öncelikle çatışmasızlık ortamı oluşturulmalıdır. Konferansın ana teması bu olabilir. Konferans ancak bunu yapabilir. Bunu yapabilirse sonraki süreç için ilkeler belirlenir. Bu nedenle konferansın ismi de Demokratik Uzlaşı ve Barış Konferansı olabilir. Erbil'de yapılacak Konferansa DTP davet edilir herhalde. Demokratik Toplum Kongresi bu süreçte kongresini yapabilir. Katılımcı sayısını genişleterek, herkesi Kongre'ye katabilir. Bu kongrede ilkeler tartışılır, belirlenir ve hazırlıklı bir şekilde konferansa bir heyetle katılabilinir. Heyet gider Barzani ve Talabani ile de görüşebilir. Heyette kadınlar olmalıdır. ABD ve AB temsilcileri de Konferansa çağrılabilirler. Bu konferansın bir benzeri Avrupa'da da yapılabilir. Ben burada kimsenin karşıtı değilim. Herkesle görüşülebilir. ABD ve AB ile uzlaşılabilinirse uzlaşılır. Barışı en çok biz istiyoruz. Benim diyeceğim şudur; benim ilkelerim var, çizgim var, fikirlerim var. Ben çizgi sahibi biriyim. Her şeyi bu çerçevede değerlendiriyorum."

    İKİ HALKIN UZLAŞIŞISI DEMOKRASİ GETİRİR

    "Bu konferans Kürtlerin Lozan'ı olabilir. Nasıl Lozan ile cumhuriyet kurulmuşsa, bununla, yani Kürtlerin Lozan'ıyla da Demokratik Cumhuriyet kurulabilir. Uzlaşılabilinir. Demokratik Cumhuriyet, zaten demokratik uzlaşıdır. İki halkın uzlaşısı demokrasiyi getirir. Cumhuriyetin kurulması ne kadar önemliyse, cumhuriyetin demokratikleşmesi de cumhuriyetin kurulması kadar önemli ve anlamlıdır. Bazıları Yeni-Osmanlıcılık'tan bahsediyor. Hayır, bu Yeni-Osmanlıcılık değil, Kürtlerle Türklerin stratejik ortaklığıdır; iki toplumun bir arada yaşaması, hatta kardeş olmasıdır. Bu yapılırsa Ortadoğu'da öncü bir rol oynanır. Kürtler demokratizmi sağlarsa, demokratizm tüm Ortadoğu'ya yayılır.

    Daha önce de dile getirmiştim. Ortadoğu'ya gerekli olan demokratizmdir. Ortadoğu'da bugün yaşanan sorun ve savaş İngiltere'nin 200 yıllık politikalarının somutlaşmış savaş halidir. Bugünkü ulus-devletler İngilizlerin çatıştırmacı politikalarının araçlarıdır, en gelişmiş savaş mekanizmasıdır. Ulus-devletleri böyle okumak lazım. Arapların 22 tane devleti var ama sorunları çözülmedi, ağır sorunları var. Filistin'de bir devlet kuruldu, 50 yıldır savaş devam ediyor. Küçük bir Ermenistan kurdular, sorun devam ediyor. Bu zihniyet aynı şeyi Kürtlere de uygulamak istiyor. Küçük bir devlet kurdurup öyle bırakmak istiyorlar ve sorun 50 yıl daha devam eder. Kürtler bunu kaldıramaz. Bazı aydınlar bunu anlamıyor."

    OYLARINIZI RANT PARTİLERİNE VERMEYİN

    Öcalan, seçimlere yönelik olarak da şu değerlendirmeyi yapıt: "Halka şunu söylüyorum, oylarını bu rant partilerine vermemelidirler. AKP oy istemeye gittiğinde halkımız onlara "Ey AKP, ey Başbakan siz, bu kadar kayıplarımız için bu kadar cinayetler için özel mahkeme kurmalısınız, bize bu sözü verebilir misiniz veremez misiniz?" diye sorabilir. Halkı bir televizyonla kandıramazlar. Biz "halkın önünü açın, halk kendi televizyonlarını kendileri kursun", diyoruz. Halk, her konuda demokratik örgütlenmelerini kendileri yapabilir. Bunun önünün açılması lazım. Aslında ortam müsaittir, yapmak isterse yapabilirler. Halk gerçeklerin ortaya çıkması için, demokrasi için oylarını kullanabilmelidir. Aç-işsiz kalmamak için oylarını birleştirebilirler. Oylarıyla AKP'yi cezalandırabilirler. Halkımız oylarını yüzde yetmiş oranında birleştirirse bunun önemli siyasi etkileri olacaktır. Bu halde siyaseten sonuç almak çok daha kolaylaşacaktır."

    AKP DİKTATÖRLÜĞE DÖNÜŞEBİLİR

    "Ben Adalet ve Hakikatleri Araştırma Komisyonu'nun kurulmasını daha önce önermiştim. Bu, hemen kurulabilir. Kürt sorununun çözümü için bu, yol açıcı olabilir. Afrika'da da böyle oldu. Bu komisyona kim ne biliyorsa gelip konuşabilir. Bu komisyon Parlamentodan da destek görmelidir. Parlamento bu komisyona destek vererek gerçeklerin ortaya çıkmasını sağlayabilir. Çiler gelip bu komisyona konuşmalı, Demirel gelip bu komisyona konuşmalı, Yılmaz gelip bu komisyona konuşmalıdır. Bir şekilde suça bulaşmış veya işin içinde olan herkes bu komisyona konuşmalıdır. Hakikatler ancak böyle ortaya çıkarılabilir. Halkımız da böyle bir komisyonun kurulması için çalışabilir. DTP'nin bu süreçteki yapısı, tavır ve misyonu önemlidir. Ben burada AKP'nin karşıtı değilim. AKP'ye karşı slogan da atmıyorum. AKP'nin bu oylara ihtiyacı da yoktur. Zaten yüzde elliye varan oyu var. Ben, demokratik birleşmeyle, AKP'nin diktatörlüğe dönüşmemesi için önlem alınması gerektiğini belirtiyorum."

    TÜM HALKIMIZI SELAMLIYORUM

    Öcalan, sözlerini şöyle tamamladı: "Ben zaten açıkladım bunları, daha fazlasını dile getirdim. Belirttiğim çerçeve önemlidir. / Bana Cezaevinden gelen 23 mektup var. Siirt, Uşak ve diğer cezaevlerinden gelen mektuplar var. Onlara şunu söylüyorum, çalışmalarını olumluyorum, bu çalışmalara devam edebilirler. Bana mektup gönderen herkese ve cezaevlerindeki tüm diğer arkadaşlara da selamlarımı iletiyorum. Tüm halkımızı selamlıyorum. Diyarbakır'a ve Van'a özel selamlarımı sunuyorum. DTP'nin tüm belediye başkan adaylarına selamlıyorum. Köyümde de benim adıma 60. Yıl nedeniyle bir orman oluşturulabilir. Bingöl halkını selamlıyorum. Newroz'da benim için talepte bulunanlara şükranlarımı sunuyorum, hepsine selamlarımı iletiyorum. Tüm halkımızı tekrar selamlıyorum."

    ANF NEWS AGENCY


    http://www.firatnews.com/index.php?rupel=nuce&nuceID=5185


    http://www.rojaciwan.com/modules.php?name=News&file=article&sid=46900

    http://www.rojaciwan.com/modules.php?name=News&file=article&sid=46900




    Re: G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09

    dersim -

    Görüşme Notları: Öcalan: Başbakan'a sesleniyorum_10.04.2009


    Görüşme Notları: Öcalan: Başbakan'a sesleniyorum

    10.04.2009

    İSTANBUL - Başbakan Erdoğan'a seslenen Öcalan, "Hatta sadece Başbakan'a değil, muhalefete de CHP'ye de sesleniyorum. Biz ayrılmaktan yana değil, demokratik siyasi çözümden yanayız. Böylece çatışmalar ve kanın dökülmesi engellenmiş olur. Refah ve kurtuluş da gerçekleşmiş olur" dedi. Öcalan, PKK’nin Haziran’a kadar süre verdiğini ve buna uyacaklarını kaydetti.


    BARIŞ TEK BAŞINA ANLAM İFADE ETMEZ

    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan avukatlarıyla görüştü. Edinilen bilgiye göre görüşmede Kürt sorununun çözüm tartışmalarına değinerek, "‘Barış’ deniyor, Obama da barış diyor! Barış tek başına anlam ifade etmez, ‘demokratik çözüm ve barış’ denilirse anlamlı olur. Demokratik çözüm olmadan barış olmaz. Hewlêr'de yapılacak olan Konferansın ismi de demokratik çözüm ve barış konferansı olmalıdır." dedi.

    KONFERANSIN EN ÖNEMLİ ÖZELLİĞİ ŞUDUR

    Öcalan, şöyle devam etti: "Konferans, daha önce belirttiğim beş ilke ve dört teori etrafında olmalıdır. Bu Konferansın en önemli özelliği şudur. Kürtlerin bir temsiliyeti doğuyor. Kürtleri Talabani tek başına temsil edemez, Barzani tek başına temsil edemez, PKK tek başına temsil edemez. Burada tüm Kürtleri temsil edecek olan Meclis'tir. Bunun adına Ulusal Demokratik Halk Meclisi diyorum. Konferansın en önemli sonucu bu olmalıdır. Bu, Kürtlerin birliğidir. Bu Meclis'in sayısı üç yüz, beş yüz olur, sayı önemli değil onu kendileri belirlerler. Talabani Türkiye'ye gidiyor, Türkiye ile görüşebilir, Avrupa ile görüşebilir, pazarlık yapabilir, Barzani de bunları yapabilir. Buna bir itirazım yok ama bunların hepsini Meclis'in talepleri, politikaları doğrultusunda yapmalılar.

    BELEDİYE SEÇİMLERİ DEMOKRATİK BİR DEVRİM

    Nisan ayının ortalarına doğru Demokratik Toplum Kongresi yapılabilir. Bu Kongreye, yeni seçilen bütün belediye başkanları katılabilir. Hepsini tebrik ediyorum, başarılar diliyorum. Belediye seçimleri demokratik bir devrim olmuştur. Demokratik Halk belediyeciliği temelinde çalışmalarını yürütebilirler."

    HALKLARI BİRBİRİNE DÜŞÜRÜYORLAR

    Emperyalist devletlerin Ortadoğu siyasetini analiz eden Öcalan, şu görüşleri dile getirdi: "İki yüz yıldır İngiltere'nin politikaları nedeniyle bu savaş devam etmektedir. İkinci Dünya Savaşı'ndan 1946'dan sonra bu denetim ABD'ye geçmiştir. Bu politikaları şu anda da ABD sürdürmektedir. Biz ulus-devlet oyununa gelmeyeceğiz. Fransız ve İspanyol saldırılarına karşı İngiltere kendini korumak için İkinci Elizabeth döneminde üç formül üzerinde durmuştur; Ulus-devlet, Kapitalizm ve Endüstri Devrimi. Kürdistan'da 1918'de dört parçaya bölünme ve 1920 Kahire Konferansı'yla da çözümsüzlük politikasını getirenler İngilizlerdir. 1918'den başlayıp 1920'deki Kahire Konferansıyla çözülememeye bırakılan Kürt sorununun çözülmesi gerekiyor. İspanya ve Fransa, 'biz bu adayı yani İngiltere'yi ele geçireceğiz' diyorlardı. İngilizler buna karşı ulus-devlet, kapitalizm ve 1850 Endüstri devrimi ile kendilerini korumaya aldılar ve bu sistemi bütün dünyaya yaydılar. Ve bu şekilde İspanya ile Fransa'nın dünya hegemonyasını kırdılar, ellerine aldılar. Bugüne kadar gelmelerinin nedeni bu politikalarında başarılı olmalarıdır. Bu politikalarıyla başta İspanya ve Fransa İmparatorluğu olmak üzere Osmanlı ve Avusturya dâhil bütün imparatorlukları parçaladılar. Bütün bunların sonucunda Arabistan'da 18 ulus-devlet kurarak hepsini kendilerine bağladılar. Kıbrıs'a müdahalesiyle Türkiye ve Yunanistan'ı bağladılar. "Tavşana kaç tazıya tut" politikalarını uyguluyorlar. Yine benzer şekillerde Pakistan-Hindistan'ı önce ayırıp sonra birbirine düşürerek, aralarında sorun yaratarak onları bağladılar. Azerbaycan-Ermenistan; Gürcistan-Abhazya-Osetya; Afganistan-Pakistan; Kosova ile Balkanlar'da yaşanan sorunların hepsi İngiliz politikalarının sonucudur, bu şekilde bu ülkelerin hepsini kendilerine bağladılar."

    HEPSİ İNGİLİZLERİN OYUNA GELDİ

    Öcalan, görüşlerin şu şekilde sürdürdü: "Marks için de uzatmayacağım. Reel sosyalizm, kapitalizmin son halidir. Marks da Lenin de, Mao da hepsi İngiliz oyunlarına geldiler. İngilizler bana da Stalin, Lenin, Marks, Mao benzetmesi yaptılar. Sovyetçi mi Çinci mi dediler. Ama ben hiç birisine benzemiyorum, ben bunları aştım. Ulus-devlet tehlikesini fark ettim, buna karşı çıktım. Mustafa Kemal de 1920'lerde İngiliz oyunlarını fark etmişti. Mustafa Kemal başta Kürtlere özerklik-muhtariyet öneriyordu. İngilizlerin isyanları desteklemesi nedeniyle bunu askıya aldı. Mustafa Kemal o dönemde ulus-devlet değil, cumhuriyet ve Kürtlere muhtariyet diyordu. İngiliz oyunlarıyla Cumhuriyet, ulus-devlete evirilmiş ve bugüne kadar da bu anlayış nedeniyle savaş devam etmektedir."

    ROJ TV’NİN KAPATILMASI ÇOK TEHLİKELİ

    Türkiye'nin Roj Tv ile ilgili girişimlerine de değinen Öcalan, şu değerlendirmeyi yaptı: "Roj tv'yi kapatmak istiyorlar, halkın sesini kesmek istiyorlar, bu çok tehlikelidir. Roj tv ile ilgili yapılan tartışmalar nedeniyle bütün Avrupa ayağa kalktı. Kıyamet kopardılar. İsteseler Ortadoğu için de bu mümkündür. Avrupa Birliği, kömür konusundaki bir birlikle başladı, daha sonra bugünkü aşamaya geldi. Ben de Dicle ile Fırat arasında su ve tarım birliği öneriyorum. Böylelikle biz Mezopotamya topraklarını verimli hale getirebiliriz. Hatta buna enerji birliği de dâhil edilebilir. Yani petrol de. Bu birliğe İran, Irak, Suriye; bu ülkelerdeki Kürtler ve Türkiye ile yapılmalıdır. Buna hiç kimsenin itirazı olmaz. Çünkü kurtuluş buradadır. Böylece sorunlar da çözüm yoluna girebilir. Eğer demokrasi diyorlarsa Avrupalılar da bunu desteklemelidirler. Avrupa Birliği'ne karşı Ortadoğu'da ben de Demokratik Ortadoğu Birliği diyorum."

    YAHUDİLER BENİMLE TEMAS KURMAK İSTEDİLER

    "Benim, Kürtler ve Ortadoğu için önerim, Chomsky'nin önerisiyle benzerdir. Chomsky ve Edward Said'in Filistin ve İsrail için öngördükleri çözümdür. Chomsky'i daha önce okumamıştım, sonradan baktım, benim düşüncelerime yakın bir yazar. Ben Rusya'ya gittiğimde İsrail ajanları akın ettiler, kaynıyorlardı. O dönem Ariel Şaron Moskova'ya gelmişti. Bana o zaman bana 'seni gizleyelim, saklayalım' dediler. Ben hiç önemsemedim, aldırmadım. Belki de beni kesip, parçalayıp atacaklardı bir yerlere. Hedefleri beni yok etmekti, bunlara güvenmedim. Koskoca Moskova, bunlara karşı çaresiz kalmıştı. Tüm Avrupa da Yunanistan'da bunlara karşı çaresizdi, bunu fark etmiştim. Yunanistan'a geldiğimde önceden hazırlık yapılmıştı zaten. Beni götürecek uçak iki gün önceden hazırlanmıştı."

    ULUS DEVLET ÇOK TEHLİKELİ

    "1806'da Süleymaniye'de Abdurrahman Paşa İngilizlere kapıyı açtı. Abdurrahman Paşa ile başlayan bu süreç Berzenci, Şeyh Sait, 1946'da da Barzanilerle devam etti. Sonra Talabani'ye uzandı. Ve bugün bu devam etmektedir. PKK ve bana da yöneldiler, ama ben bunun farkına vardım. Ulus-devlet İngiltere, ABD icadı ve faaliyetidir. Bu yolla dünyayı egemenliklerine almışlar. Ben buraya getirilmeden önce de bunu büyük bir mücadeleyle zor da olsa aştım. İngilizlere karşı Napolyon'un durumu biliniyor. Napolyon da benim gibi bir adada kaldı, beş yıl dayanabildi. Ama ben on yıldır direniyorum.

    Ulus-devlet çok tehlikelidir. Saddam'ı nasıl canavarlaştırdıkları biliniyor. Gazze'yi gördük, nasıl öldürüyorlar, parçalıyorlar! O nedenle ulus-devlet tehlikesine dikkat çekiyorum. Benim önerim demokratik çözüm önerisidir. Buna demokratik konfederalizm de diyebiliriz."

    DEMOKRATİK GRUPLAR TOPLAMI OLMALI

    Demokratik Konfederalizm önerisini açımlayan Öcalan, modele ilişkin şu hususlara dikkat çekti: "Demokratik Konfederalizm, demokratik tüm grupların toplamı demektir. Demokratik kadın birliği, demokratik gençlik birliği, demokratik kurumlar, kültürel, ekonomik, siyasal birlikler yerini almalı. Bu birlik içerisinde Kürtler de birbirinden haberdar olmalı, aralarındaki sınırlar kalkmalıdır. Bu sınırlar ulus-devlet sınırları birliği değil, sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik temelde demokratik birlikler olmalıdır. Bize zoraki ayrılacaksınız deseler dahi biz ayrılmayacağız. Demokratik siyasi çözümden yanayız. Eğer demokratik çözüm olmazsa Mezopotamya'yı cehenneme çevirecekler. Bunun hiç kimseye faydası olmayacaktır."

    HAZİRAN’A KADAR SÜRE

    "Sayın Başbakan'a sesleniyorum. Hatta sadece Başbakan'a değil, muhalefete de CHP'ye de söylüyorum. Bu Konferansa söylediğim çerçevede yaklaşılmazsa, tasfiye amacıyla yaklaşılırsa daha önce Temmuz seçimleri demiştim, yerel seçimler de geldi, geçti. PKK Haziran’a kadar bir süre demiş. Biz bu süreye uyacağız. Bu söylediğim çerçevede bir yaklaşım sergilenirse herkes bundan memnun olur. Biz ayrılmaktan yana değil, demokratik siyasi çözümden yanayız. Böylece çatışmalar ve kanın dökülmesi engellenmiş olur. Refah ve kurtuluş da gerçekleşmiş olur. Hiç kimse buna karşı çıkamaz.

    DEMOKRASİ ANLAYIŞIN BU MU?

    Halfeti de dâhil olmak üzere, Ağrı ve birçok yerde bunlar hem para dağıtarak hem seçimlerde hile yaparak aldılar. Demokrasi bu mudur? İktidarın her türlü olanağını kullanacaksın, bir Kürt partisine karşı tüm partiler birleşerek tek bir devlet partisi olarak seçimlere gireceksin! Bu doğru bir anlayış değil, tehlikelidir. AKP ile CHP birbirlerine atıp tutuyor. O Baykal’a seviyesiz diyor, Baykal ona Maganda diyor. Birbirlerine karşı küfür ediyorlar ama seçimde Kürtlere karşı ittifak kuruyorlar. Altı parti var ama bölgedeki seçimlerde hiç biri gözükmüyor, Kürtlere karşı tek parti olarak giriyorlar. Bir yandan bir parti, bir yandan birleşmiş altı parti. Demokrasi bu mudur? Erdoğan’a sorulmalı, demokrasi anlayışın bu mu? Para veriyorlar, trilyonlarla oy satın alıyorlar, Kürtlere karşı böyle birleşiyorlar.”

    ANF NEWS AGENCY

    http://www.firatnews.com/index.php?rupel=nuce&nuceID=5915

    http://www.rojaciwan.com/modules.php?name=News&file=article&sid=47531




    Re: G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09

    dersim -

    Görüşme Notları: Öcalan: Sorunu ben çözerim_17.04.2009


    Görüşme Notları: Öcalan: Sorunu ben çözerim

    17.04.2009

    Başbuğ'un Türkiye halkı ifadesi ile kendisini yanıtladığını kaydeden Öcalan, "Sorunu cesurca dile getiren siyasetçiler yok. Kiminle çözecekler, kim bunu cesurca dile getiriyor? Kim bu çözümü ertelenemeyeceğini söylüyor. Ben söylüyorum. Ben söylediğim için haliyle muhatap ben oluyorum." dedi.

    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan avukatlarıyla görüştü. Edinilen bilgiye göre görüşmede Türkiye'nin siyasal yapısına değinen Öcalan, "Türkiye'de sorunlar ağırlaşmış. Türkiye'de sorunu Teorik olarak çözememişler. Siyasetçiler, yöneticilerin algılayacak teorik düzeyleri yok. Teorik olarak sorunları anlamaktan uzaktırlar. Bu nedenle Teorisi oturmayanın pratiği de hiç bir işe yaramaz. Son savunmalarım bu temelde değerlendirilebilir." dedi. Yazdığı savunmalarına değinen Öcalan, şunları söyledi: "Savunmalarımın özelikle Ortadoğu bölümünde çok geniş açımlamalar, çok derin çözümlemeler var, dünya sistemine yöneliktir. Dünyada bu kadar çözümsüzlük var, bu kadar sorun var. Bu sorunların hepsi kapitalist sistemden kaynaklanıyor. Kapitalizmin meydana getirdiği birey, iflas etmiştir, insan olmaktan çıkmıştır. Ekonomik kriz kapitalizmin krizidir."

    KAPİTALİZM DÜNYANIN KRİZİDİR

    Öcalan, şöyle devam etti: "Ben savunmalarımda da kapitalist sistemi kriz sistemi olarak nitelendirmiştim. Kapitalizmin kendisi kriz sistemidir. Kapitalizm dünyanın krizidir. Kapitalizm insanlığın kanseridir. Buna toplumun kanserleşmesi de diyorum. Kapitalizm insanlığın kafasını uçurmuştur, beyinleri patlatmıştır, zihinleri felç etmiştir. Nietzche ta o dönemde kapitalist sistemin tehlikesine işaret etmişti. Foucault bu sistemi çözmeye çalıştı, ancak hepsi birçok yönüyle sisteme bağlıydılar. Özellikle Finans Kapital dönemi bunun en korkunç boyutudur. Mısır dönemindeki Firavunlar bunlar kadar değildi. Ben bunlara çağın firavunları diyorum. Hatta Mısır dönemindeki Firavunlar bunların yanında yedi kat daha yıkanmış melekler gibidir. Fernand Braudel kapitalist sistemi iyi çözümlüyor, bu tehlikelere işaret ediyor. Bunlar dünyanın her tarafını çöplük haline getirmişler. Çevreyi de tahrip ettiler, tarımı bitirdiler. Tarım bitirilmişse insanlık da bitirilmiştir. Kapitalizm döneminde Reel Sosyalizm'de iflas etti. Dünyayı her türlü tehlikeye açık hale getirdiler. Cinsiyetçilik, bilimcilik, dincilik, milliyetçilik bu dört tehlikeyle dünyayı yönetmeye çalıştılar. Akademiye bile ilgi bu kadar zayıfken benim savunma yazmam boşuna bir çaba olur. İlk üç cilt ana fikri veriyor. Şimdilik yeterlidir. Türkiye'de de yeterince anlaşılacağını sanmıyorum. Bunları tartışabilecek, algılayabilecek durum yoktur."

    ERGENEKON'U ŞİMDİ DAHA İYİ ANLIYORUM

    "Ergenekon" yapılanmasına da değinen Öcalan, şu hususlara dikkati çekti: "Ergenekon'u iki aşama olarak ele almak lazım: Birincisi 1925'ten '50'lere kadarki dönem. Bir de 50'lerden sonraki dönem. 1925'lerden '50'ye kadarki dönemde asıl rol oynayan Fevzi Çakmak'tır. Bu dönemde Recep Peker, İsmet İnönü '50'lere kadar rol oynamışlardır. Ben buna ideoloji demiştim, daha doğrusu teoloji demiştim. Mustafa Kemal'in etrafını kuşatmışlardır. Bu dönemdeki devlet anti-Kürt, kısmen de anti-İslam şeklinde yapılandırılmıştır. Bu dönemde bu şekilde bir teoloji geliştirdiler. Mustafa Kemal 1925'lerde İngilizlerin siyasi oyunlarını, planlarını bilmesine rağmen etrafındaki kuşatmayı kıramamıştır. Mustafa Kemal son aylarda da İsmet İnönü'nüyü görevden aldı. Hatta bir ara öldüğünü biliyordu. Yani büyük oyunlar vardı. Hiç bir tarihçi Mustafa Kemal'in etrafındaki kuşatmayı tam olarak çözememiştir. Ergenekon'u şimdi daha iyi çözümlüyorum, anlıyorum. Özel Harp Dairesi Ergenekon'un küçük bir birimidir. Asıl Ergenekon siyasi alandaki Ergenekon'dur ve askeri Ergenekon'dan çok daha derin ve daha tehlikelidir. Yani asıl büyük ergenekon siyasidir, askeriyedeki Ergenekon küçük ve onu yürüten çekirdek kadrodur. Cossiga, Türkiye'deki Ergenekon'un daha özgün olduğunu söylüyor. Zaten Avrupa'daki Nato-Gladio örgütlenmeleri daha çabuk çözüldü. Avrupa'da bu işler daha kolay çözülüyor."

    ABD VE NATO ESKİSİ GİBİ TÜRKİYE’YE DESTEK OLMAYACAK

    Öcalan, şöyle devam etti: "Asıl Ergenekon siyasal alanda yapılandırılmış. Cossiga, Türkiye'deki Gladio'nun daha özerk olduğunu söylüyor. Buna izin vermişler. Bunlar sistemi de anlamıyorlar. Bugüne kadar devletten faydalanmışlar. Devletten herşeyi almışlar. Bundan sonra da bunun hep böyle devam edeceğini sanıyorlar. Bugüne kadar el-bebek, gül-bebek büyümüşler. Bunlar ellerinden gidince de sinirleniyorlar. Doğu Perinçek gibiler Kapitalizme, ABD'ye karşı mücadele ettiklerini sanıyorlar! Aslında tam da bunlara hizmet ediyorlar. ABD'nin kuklaları durumundalar hatta kuklaları bile değiller! Bu Ergenekoncular Amerika'ya ne kadar hizmet ettiklerinin farkında bile değiller. Muhsin Yazıcıoğlu bu olayları farketmişti biraz. Ergenekon'dan çıkmak istiyordu, gırtlağına kadar içindeydi ama nereye gideceğini, nasıl çıkacağını bilmiyordu. Gitmek istediği yer de Ergenekon'dan farklı değildi. Ama bunu anlamıştı, bunun çabasını veriyordu. Burada önemli olan husus şudur. Amerika Özel Harekat-Ergenekon'u bundan sonra nasıl yapılandıracaktır? a da yerine neyi ve nasıl inşa edecektir? Rasmussen'in Nato Genel Sekreterliği'ne getirilmesi önemli bir konudur. Türkiye'nin itirazlarının reddedilmesi önemli bir konudur. Roj tv falan bahanedir. Türkiye'nin itirazları yerini bulmamıştır. Sistem daha önce kurulmuş, Türkiye bunu anlayamıyor. On kere de ititraz etse itirazı bu nedenle yerini bulmaz. Rasmussen'in NATO'nun başına getirilmesi özel harekatın geri çekilmesidir. Yeni yapılanma için onu seçtiler. Bu, ABD ve NATO'nun Türkiye'ye desteğinin eskisi gibi olmayacağı anlamına geliyor."

    BAŞBUĞ BANA CEVAP VERDİ

    Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un açıklamalarını da irdelene Öcalan, şu görüşleri dile getirdi: "Başbuğ'un konuşmalarını gazete başlıklarından dinledim. Konuşmasında 'Türkiye Halkı'ndan bahsediyor. Bunu Mustafa Kemal'in sözü olarak belirtiyor. Ben daha önce bunu söylemiştim. Başbuğ'un söyledikleri benim söylediklerime bir cevaptır. Ama eksik ifade ediyor. Bunun devamında Kürtlere muhtariyetten bahsetmesi gerekirdi. Bu da Mustafa Kemal'in sözüdür. Asıl önemli olan Mustafa Kemal'in Kürtlere ilişkin muhtariyet fikridir. Ben Başbuğ'un Mustafa Kemal'in muhtariyet fikrini de dile getirmesini bekliyordum. Bunu neden söylemiyor! Anlayamıyorum. Başbuğ'un bu açıklamaları önemlidir, bir kapı açmıştır, ancak hepsi o kadar. Ordu bu kadarını söyleyebilir. Gerisi siyasilerin işidir."

    SİYASETÇİLER İDEOLOJİYE BATMIŞ

    "Türkiye'de siyasetçilerin hepsi ideolojiye batmışlar. Sonuna kadar ideolojinin içindedirler. Bir türlü bu bataklıktan çıkamıyorlar. Türkiye'de Mustafa Kemal'den sonra sadece Özal sorunları biraz anlıyordu. Özal'ın en önemli yönü pratik politikayı iyi biliyordu, pratik bir adamdı. Sorunları da çözmek istiyordu. En azından sorunları çözmenin yollarını arıyordu. Ben sorunlara ciddi yaklaşabilecek bir politikanın gelişmesi gerekir diyorum ama Türkiye'de Mustafa Kemal gibi Özal gibi sorunlara yaklaşabilecek politikacılar yok. Mevcut politikacıların hiç bir politika üretemiyor, sorunları çözemiyor. Bunların hepsi zavallıdırlar. Sorunları algılayabilecek zihniyetleri de yok. Ben Yavuz dönemindeki, Alparslan dönemindeki ve Mustafa Kemal dönemindeki Kürtlerle işbirliğini önemli buluyorum, bunları teker teker açtım, daha önce de defalarca da dile getirdim. Kürt sorununun tam olarak algılanması lazım."

    TÜRKİYE İNGİLTERE OLABİLİR

    Öcalan, Kürt sorunu bağlamında şu hususlara dikkat çekti: "Kürt sorunu çözülürse Türkiye, Ortadoğu'nun en önemli ülkesi haline gelir, dönemin İngilteresi gibi olur. 19. Yüzyılda İngiltere ne idiyse Türkiye bu sorunu çözerse o dönemin İngilteresi gibi olur. Ortadoğu'da demokrasinin gelişmesinde Kürtler anahtar rolündedir. Ortadoğu'da Kürt Sorununu çözümü katalizör görevini görecektir. Kürt Sorununun demokratik çözümü Ortadoğu'da demokrasinin yayılmasında katalizör rol oynar. Bu demokrasiyle çözülürse Ortadoğu'ya da demokrasi yayılır. Ben Erdoğan'dan da Gül'den de bunu talep ediyorum. Ancak bilemiyorum Ama Erdoğan, Abdullah Gül, bunlar ideolojik adamlardır. Çözüm geliştiremiyorlar, siyaset üretemiyorlar. CHP de MHP de bunlar da siyaset yapamıyor. Bunların hepsi ideolojiye batmışlar. Aslında yaptıkları ideoloji de değildir. Bunlarda cesaret yok, feraset de yok. Bunların ne cesareti var, ne feraseti var ne de zihniyeti. İdeolojik sınırlar içerisinde kalıyorlar. Peki bunlar ne yapacaklar? Peki sen çözemeyeceksen kim çözecek? İngilizler yüzyıldır çözümsüzlük siyaseti yürütüyorlar. Sen de çözmezsen o zaman İngilizlere hizmet ediyorsun demektir.

    BUNLAR EBU CEHİL’DEN DAHA CAHİLDİRLER

    Menderes'i astılar, kimse niçin asıldığını bilmiyor. '70'lerde Sağ-Sol kavgası oldu, binlerce insan bu kavgalarda, çatışmalarda öldüler. Kimse bunların niçin yapıldığını bilmiyor. Türkiye'de bunları algılayacak zihin yok. Bunların yaptıkları İslamiyetle de alakası yok. Çünkü tarihi de bilmiyorlar, İslamiyeti de bilmiyorlar. Bunlar Ebu Cehil'den daha cahildirler. Ebu Cehil, döneminde Mekke'nin sahibidirler ama biliyorsunuz Mekke fethedildi. Bunlar da hepsi cahildirler. Bu kadar cahillikle hiç bir şey savunulamaz. İttihatçılar bir imparatorluğu yıktılar. Bir imparatorluğun yıkılmasına sebebiyet verip, bir imparatorluktan geriye bunu bıraktılar."

    TÜRKİYE'Yİ İSRAİL'E BASAMAK YAPTILAR

    "Siz Türk Türk Türk Türk derseniz, Türkü de tecrit etmiş olursunuz. Siz hep bunu derseniz, Türkün de anlamını boşaltmış olursunuz. Ben yedi bin yıllık Türk tarihini iyi çözümlemişim, biliyorum. Son yüz yılda yeni bir Türk kavramı inşa ettiler. Önemli olan bunu iyi anlamaktır. İyi incelenmesi gerekiyor. Ben yüz yıllık bu tarihi de iyi kavramış durumdayım. Bu son yüzyılda asıl Türk olmayan yeni bir Türk kavramını inşa ettiler. Ben buna Türk olmayan Türk diyorum. Türk kavramının içi boşaltılmıştır. Bunu yapanlar Türk de değiller. İsrail'i inşa etmeden önce Türkiye'yi hazırladılar. Türkiye'yi İsrail'in kurulmasına basamak olarak kullandılar. Böyle bir kukla gibi. Ulus-devletin inşa edilmesinde Yahudiler rol oynadı. Büyük bir hamle başlattılar ulus-devlet konusunda. Avrupada 2 kişi vardı. Bunlar ulus-devletin kurulmasında rol oynadılar. Bunlar Yahudiydiler. Almanya'da bunlar en iyi Almandılar. Bir Alman'dan daha çok Almandılar. Aynı şekilde İngiltere ve diğer ülkelerde de öyleydiler. Aynı şekilde Türkiye'de de Türkçülüğü onlar geliştirdiler. Bir Türk'ten daha Türktüler. Türkçülüğün teorisyenleri de Yahudilerdir. Önce Alman milliyetçiliğini geliştirdiler sonra İngilizlere destek verdiler. Ben bunlara hayret ediyorum. Nasıl bunu yapıyorlar. Alman olmayan Almanlar, aynı şekilde daha önce de buna Türk olmayan Türk demiştim. Ben Yahudi halkına saygılıyım. Ortadoğu'da Yahudilerin bu sorunlardan çıkışı ancak bizim öne sürdüğümüz demokratik ilkelerle mümkündür. Ben Yahudilerle ilgili bilgimi daha arttırdım."

    ÇÖZÜM İÇİN ÇALIŞIYORUM

    Öcalan, şöyle devam etti: "İlter Türkmen, Kürt sorununun çözümünün ertelenemeyeceğini söylüyor. O, bunu biliyor, iyi anlıyor. Erdoğan, bunu anlıyor mu? Anlayamıyor. On beş yıldır bu sorunun Kürt sorunun demokratik yollardan çözümü için çaba sarfediyorum. Özal, biraz bunu biliyordu. Özal, çözmek de istiyordu. Pratik-politik bir adamdı, pratik çözümler geliştiriyordu. Erbakan da olumluydu. Ben bunları sadece burda değil dışarıdayken de defalarca dile getirdim. Bu sorunun çözümü için '90'lı yıllarda siyasilere, Genelkurmay'a mektuplar gönderdim. O dönem bana gelen bilgi notunda eğer bu sorun çözülmezse çatının çökeceğini hepimizin de bu çatının altında kalacağını belirtiyorlardı.

    PATLAMA OLUR

    İran, Kürt sorununu kendine göre en iyi kullanan devletlerden birisidir. Öyle sorunun çözülmesini istemezler. Üçlü zirveden bahsediyorlar. Bu üçlü zirveden bahsedilmesi bile bu üçlünün ne kadar aciz olduğunu gösteriyor. Bu üçlü zirve, sorunu da çözemez. Şimdi sen Güney'den de sıkıştırırım dersen bunlar nereye gider? Onlarca yılın patlamaya hazır, birikmiş öfkesi var. Esas patlama budur. İşsizliğin yüzde kırk olduğunu söylüyorlar. Burada yüzde kırk ise orada yüzde seksendir. Bunca yıldır savaş eğitimi görmüş, tecrübesi olan savaşçılarla birleşmesi durumunda gelişecek patlama bir iki değil kırk patlama olur."

    SORUN BEN ÇÖZERİM

    "1 Haziran'a kadar süre verdiklerini söylüyorlar. Mesele 1 Haziran süresi de değil, bu süreyi de ben vermedim, bu PKK'nin kendi kararıdır, süresidir. Onbeş yıldır Kürt sorunun demokratik yoldan çözümü için çaba sarf ediyorum. Mesele öyle 1 Haziran'a kadar süre değil, bu sorunun çözümsüzlüğünün yol açabileceği meseledir, esas tehlike, esas patlama buradadır. İlla da benimle görüşsünler demiyorum. Ama bu sorunları cesurca dile getiren siyasetçiler yok. Kiminle çözecekler, kim bunu cesurca dile getiriyor? Kim bu çözümü ertelenemeyeceğini söylüyor. Ben söylüyorum. Ben söylediğim için haliyle muhatap ben oluyorum. Keşke benim dışımda bir muhatap olsaydı ama yok işte! Ben yine vurgulayarak söylüyorum; Kürt sorunun çözümü ertelenemez. Ordu içinden de mutlaka anlayanlar vardır. Salim Dervişoğlu onlar gibileri anlıyor, bunu iyi biliyorlar. Burada çözüm için üzerime düşeni yaparım, diyorum. Ben onbeş yıldır demokratik çözüm için çaba gösteriyorum. Rasmussen'in Nato'nun başına gelmesiyle Nato'da yeni bir dönem başlayabilir. Rasmusen özel olarak seçilmiş biridir. Nato, yeni bir döneme girecektir. Rasmussenli Nato'nun PKK'ye yaklaşımı da eskisi gibi olmayabilir, daha esnek, daha ılımlı da yaklaşabilir, PKK'yi anlayabilir. Bu da yeni bir döneme işaret edebilir. Buradan Sayın Erdoğan ve Sayın Gül'e sesleniyorum: Bu sorun ertelenemez. Kürt sorunu bir an önce çözülmelidir. Demokratik Toplum Kongresi hızlı bir şekilde toplanabilir, çalışmalarına başlayabilir. Demokratik Toplum Kongresi işler hale getirilebilir."

    KCK'NİN MERKEZİ DAĞDIR

    "Ben daha önce toplumun şu anki durumunun Fransız ve Rus Devrimiyle ilgili benzetme fikrimi halen koruyorum. Demokratik seferberlik ruhuyla gece gündüz çalışılmalıdır. Özgürlük Mücadelesi ekmek peynir kadar önemlidir. Ben Akademilerin bir an önce kurulması gerektiğinden bahsetmiştim. AKP'nin bile üçyüz, dörtyüz, beşyüz tane akademisi, akademisyeni var." diyen Öcalan, DTP'ye yönelik düzenlenen operasyonu değerlendirdi, şunları söyledi: "DTP'ye operasyon yapılmış. Bunu da KCK sistemine dayandırıyorlar. KCK sistemi öyle değildir. KCK'nin merkezi dağdadır, Kandildedir. Buradaki yapılanma KCK değildir. İki yıldır takip ettiklerini söylüyorlar. Ben, boşuna Akademi'den bahsetmedim. Her tarafta Akademi kurabilirler. Böyle küçük bir yerde bile üç beş kişi bir araya gelip bir akademi kurabilir. Bütün sorunları tartışırlar. AKP'nin bile bir sürü akademisi var, akademisyeni var. Ben Demokratik Toplum Kongresi'nin de faal hale getirilmesinden bahsetmiştim. Demokratik Toplum Kongresi ne istediğini, ne talep ettiğini, nasıl bir siyaset yürüttüğünü apaçık bir şekilde ortaya koyar. Bunu yönetmeliğinde, tüzüğünde açıkça belirtir, buna göre de mücadelesini yürütürler. Bütün diğer kurumlar da bu şekilde çalışmalarını yürütürler. Ben defalarca Demokratik Siyaset Akademisi kurulmalıdır."

    OBAMA NABZA GÖRE ŞERBET VERDİ

    Öcalan, sözlerini şöyle tamamladı: “Amara'da bizim şehitlerimizin olduğu yerde taş yığını yapabilirler, yerleri belli olsun, kaybolmasın diye. Hayatını kaybeden iki gencin ailesine taziye dileklerimi iletiyorum. Tatvan'a, Norşin'e ve kazanılan diğer bütün belediyelere selamlarımı iletiyorum. Kaybedilen belediyelere Ergenekon belediyeleri diyorum. Ağrı, Bingöl, Bitlis gibi Ergenekon belediyeleridir. Nereden biliyorum, kendi ilçemden Halfeti'den biliyorum. Yıllardır Halfeti/Urfa oraları tutmuşlar. Urfa, dünyanın en eski ve en büyük zulmünün yapıldığı yerdir. Obama'nın konuşması önceden hazırlanmış, nabza göre şerbet veriyordu. Neyi duymak istiyorlarsa onu söyledi. Geçmişte bana da şöyle şöyle konuşursan ABD ile aran iyi olur diyorlardı ama ben bu oyunlara gelmedim.

    Cezaevinden gelen mektuplar var. Hepsine tek tek cevap veremiyorum. Erzurum, Siirt, Muş, Adıyaman, Kırıklar cezaevlerine selamlarımı iletiyorum. Cezaevidekiler bol bol yazabilirler. Avrupa'daki aydınlara selamlarımı iletiyorum. Roj tv çalışanlarını tek tek selamlıyorum. Sanatçıları selamlıyorum. Tüm halkımıza selamlarımı iletiyorum."


    http://www.rojaciwan.com/modules.php?name=News&file=article&sid=47804




    Re: G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09

    dersim -

    GN_Öcalan:Devletin parçalanmasına neden olacaklar_01.05.2009


    Görüşme Notları: Öcalan: Devletin parçalanmasına neden olacaklar
    01.05.2009

    İSTANBUL - Öcalan, "Türkiye'de siyasi-ideolojik açılım yok. Kimse çözüm üretemiyor. iyaset çözüm üretemiyor. Siyasi irade yok. İttihatçılar bir imparatorluğun çökmesine neden oldular. Bunlar da devletin parçalanmasına neden olacaklar." dedi. Öcalan, “Bundan sonra Türkiye'de ya demokrasi gelişir ya da faşizm gelişir” diye belirterek demokratik yönde adımlar atılırsa iki halkın kardeşleşeceğini ifade etti.

    WALLERSTEİN’İ SELAMLIYORUM

    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan avukatlarıyla görüştü. Edinilen bilgiye göre görüşmede "Wallerstein Türkiye'ye gelmiş. Wallerstein'e Selamlarımı iletiyorum. Kendisinin çok önemli ve dünya için geliştirdiği beş yüz yıllık kapitalist dünya sistemini bir de beş bin yıllık Mezopotamya-Sümer medeniyeti açısından da değerlendirirse nasıl bir sonuç ortaya çıkar? Bir de bu açıdan değerlendirmelidir. Bu konudaki düşüncesini merak ediyorum. Sanıyorum çok ilginç olacak." dedi.

    OPARASYON DEMOKRATİK SİYASETİN TASFİYESİNE YÖNELİK

    KCK örgütlenmesine değinen Öcalan, "KCK örgütlemesini ben daha önce mahkemeye de yazdım. Mahkemeye sunduğum savunmada KCK'ye yönelik ne ifade ettiysem, ne dile getirmişsem burada da KCK'yi o çerçevede ele aldım. KCK için buraya daha önce Mudanya'dan bir savcı da geldi. KCK sistemiyle ilgili görüşüme başvurdular. Savcıya da KCK sistemini anlattım. KCK meşrudur. KCK, öyle bir örgüt değildir. Siyasi alanda bir örgütlenme tarzıdır. KCK Kürtçe bir kavramdır. Türkçesi, Demokratik Siyaset Yönetimi'dir. KCK, Kürdistan'da demokratik yönetimin diğer bir adıdır. Bu örgüt olarak ele alınmamalı. Savcılar örgüt olarak ele almışlar. Böyle değerlendirmiş olabilirler ancak ben daha önce mahkemede de bunun ne anlama geldiğini ifade etmiştim. KCK, sivil toplum örgütlerinin bir çeşit demokratikleşmesidir. Kürtlerin sivil toplum ve birçok alanda örgütlenmesinin biçimidir. Buna demokratik komünalite de denilebilir. Farklı kavramlar kullanılabilir. Kürtlerin demokratik siyaseti yürütümüdür. Türkiye'deki demokratik kurumlar da bunu anlamadı ve anlatamadılar. KCK, demokratik siyaset hareketidir. Yapılan bu operasyon demokratik siyasetin tasfiyesine yöneliktir." şeklinde konuştu.

    HİZBULLAH ÖRGÜTLENDİRİLİYOR

    Öcalan, Ortadoğu konusunda şu analizi yaptı: "Türkiye, Suriye ile ilişkilerini geliştiriyor, flört yapıyor, ortak tatbikat yapıyor. İran ile ilişkilerini geliştirmeye çalışıyor. Ermenistan'la aralarını düzeltmeye çalışıyor. Amerika'nın bölgeden çekilmesi sonrasında İran ve Suriye ile birlikte Kürtlerin üzerine gitmeyi planlıyor. Bu devletlerle birlikte Kürtleri ezebileceklerini düşünüyor. DTP'ye ilişkin bu tutuklamaları da buna bir hazırlık olarak yapıyor. Erbakan da İran'a gidiyor. İran'la yeni ilişkiler geliştiriyor. Amerika sonrası oluşacak boşluğu herkes kendine göre politika geliştirerek doldurmaya çalışıyor. Burada herkes şunu bilmeli ki, bölgede yeni bir Hizbullah örgütlenmesi doğuyor, böyle bir örgütlenme yaratacaklar. İran güvenlik zirvesini de topladığına göre yeni bir derin örgütlenmeye hazırlık yapıyor. Derin bir örgütlenmeyi devreye sokacaklar. Yeni bir Hizbullah oluşturacaklar. İran bu konuda derin bir tarihi tecrübeye sahiptir. Bu konuda çok yetkindir, gelişmiştir. İran bundan sonra Lübnan'la ilişkilerini daha da geliştirecek. Lübnan Hizbullah'ını daha da genişletecek. Afganistan'a da ağırlık verecek, ilişkilerini daha da geliştirecek. Suriye ve Pakistan'la ve diğer devletlerle Rusya'yla hatta Çin'le ilişkilerini daha da geliştirecek.

    YEPYENİ BİR ÇAĞDAYIZ

    Öcalan, "Buradan Türkiye Başbakanı'na, yetkililerine sesleniyorum. İran, sizi oyuna getiriyor, sizinle oynuyor. Suriye sizinle oynuyor. Öyle İran deyip geçmemek lazım. İran, bu konuda büyük bir tecrübeye, devlet geleneğine sahiptir. Öyle sizin istediğiniz tarzda hareket etmez. Türkiye bütün bunları göremiyor. Amerika'nın bölgeden çekilmesinden sonra İran, Suriye ile bir olup Kürtleri ezmeyi planlıyor. Ben Başbakan'a son bir kez sesleniyorum. Bu oyuna gelmeyin. Bunu başaramazsınız. Bu çok riskli bir yoldur. Bunlar kendilerini çok güçlü hissediyorlar, her şeyi yapabileceklerini sanıyorlar. Bunu başaramazsınız. Öyle bildik birkaç klasik söylemlerle işte "ordumuz güçlüdür, silahlarımız var" söylemleriyle hareket ediyorlar. Sorunu bu kadar basit görüyorlar. Hayır, Sayın Başbakan! Bu çağ, Ortaçağ değil, Yeniçağ değil, Yakınçağ değil Yepyeni bir çağdayız. Bu yol maceralıdır. Riskli ve çok tehlikeli bir yoldur." dedi.

    KÜRTLER İRAN’I ÇOK İYİ TANIMALI

    Öcalan, şöyle devam etti: "Kürtlere de sesleniyorum. İran'ı çok iyi tanımaları lazım. İran öyle diğer devletler gibi değil. İran'ın ideolojisi faşist bir ideolojidir. Kürtlere çok büyük yönelebilirler. Büyük katliamlar yaşanabilir. Kürtlere karşı 'bunlar dinsizdir' deyip, bir fetva çıkarıp, büyük katliamlar yapabilirler.”

    DTP SİYASİ DİL KULLANMALI

    Öcalan, DTP'ye ise şu çağrıyı yaptı: "DTP siyasi dili kullanamaz, demokratik örgütlülüklerini derinleştiremezlerse ve ideolojik-siyasi yeterliliklere sahip olamazlarsa bu sürecin altında kalabilir. DTP, bu dönemde kapatılabilir de. Bu nedenle siyaset akademilerini önemsiyorum. Çatı Partisi hususunda da halen ciddi yol alınamadı. Kürt bölgesine yönelik yeni planlamalar yapılıyor. Amerika ve İsrail AKP üzerinden; İran ise, Saadet üzerinden bölgeye yönelik planlar yapıyor. Yani burada Amerika'nın ve İran'ın planı var. Suriye'nin de planı var. Sayın Başbakan, Suriye sizi kullanacak. İran sizi kullanacak. İran, kendine göre yeni planlar üzerinde duruyor. Geçmişte de Hizbullah'ı devreye soktular. Hizbullah'ın yüzde ellisi JİTEM, yüzde ellisi İran kaynaklıydı. İran şimdi çok daha büyüğünü devreye sokacak."

    YENİ HALEPÇELER YAŞANABİLİR

    Öcalan, şöyle devam etti: "Benim burada halkım için yapacağım tek şey ideolojik destektir. Bunu yapıyorum. Bunun da bilinmesi lazım. Benim düşüncelerimi herkesin bilmesi lazım. Seçim sonuçları halkın demokratik bir tavrıdır. Çok önemli sonuçları olacaktır. Olumsuz şeyler olsa da siyasi mücadele bundan sonra daha da gelişecektir. Kürtler kendi aralarında bir Konferans düzenleyebilirler. En azından Kürtler kendi aralarında kendi örgütlenmesini ilan edebilir. Ve çıkacak örgütlemeden bir temsilcilik oluşturabilirler. Bu temsilcilik Kürtlerin istemlerini, taleplerini ortaya koyar, devletlerle bunu konuşur. Bunu durumun aciliyetini bildiğim için söylüyorum. Gelişebilecek katliamlara karşı şimdiden bunları dile getiriyorum. Sayın Talabani ve Sayın Barzani de aslında bu durumu en iyi bilenlerdendir. Ulusal birliğin olmaması halinde Filistinliler üzerinde uygulanan katliamların çok daha aşırısını Kürtler üzerinde uygulama planları yapılıyor. Kürtlerin kendi aralarında birliği şimdiden sağlamaları gerekiyor. Aynı şekilde Araplar da Kürtlere yönelebilirler. Katliamları geçmişten daha acımasız olabilir. Verilen fetvalarla Kürtleri boğazlayacaklar. Dinsizdir deyip fetva verirler veya başka bir şekilde fetva verirler. Arapların yönelimi de korkunç olabilir. Halepçe küçük bir örnektir. Çok daha büyüğünü yapabilirler. Bunu görmelidir Güneyli güçler."

    KÜRTSÜZ TÜRKLER KAYBEDER

    "Ben bugüne kadar elimden gelen her şeyi yaptım. Halkların birbirlerine girmemesi için, düşman olmaması için elimden gelen çabayı gösterdim. Türkiye'de bu çabayı gösteren yok. Türkiye'de demokrasi çerçevesinde politika geliştirecek siyasi bir irade yok. AKP'de de hiçbir siyasi irade yok. Bunlar neden anlamıyorlar? Kürtler olmadan Türkiye kaybeder. Kürtler olmadan Türkiye nefes dahi alamaz. Bu tarihi de mi bilmiyorlar? Yavuz Selim'i bile örnek alsalar bu işi çözebilirler. Alparslan, Anadolu'ya hâkim olmadan önce Kürtlere ihtiyaç olduğunu, Kürtlerle ittifak ihtiyacını biliyordu. Anadolu'ya yapacağı seferin kararını Silvan'da aldılar. Oradan Ahlat'a gittiler. Ahlat'tan da Kürtlerle beraber harekete geçtiler. Yavuz Selim de İdris-i Bitlisi'ye mühürlü boş sayfalar gönderdi. O'na "Siz kendi aranızda bir yönetici seçin, iki krallık oluşturalım" diyordu. Yavuz Selim, Kürtlerle ittifak yapmanın önemini çok iyi biliyordu. Kürtlerle ittifak yaptıktan sonra Safeviler'e karşı savaşa girdi. Mustafa Kemal de, "Ey Kürtler" diye mektup yazıyor. Kürtlere; "Kürdistan'ın varlığı bizimle ittifak yapmakla sağlanabilir" diyor. Mustafa Kemal, Kürtlerle ittifak yapmanın ne kadar önemli olduğunun yeteri kadar bilincindedir. Son Selçuklu hükümdarı Sancar da Kürdistan kelimesini ilk kullanan hükümdardır."

    ÇÖZÜM GELİŞTİREMİYORLAR

    "Bunlar hiçbir siyasi politik çözüm geliştiremiyorlar. Türkiye'de siyasi-ideolojik açılım yok. Bu konuda siyasi-ideolojik darlık var. Kimse çözüm üretemiyor. Deniz Baykal, zerre kadar bir şey anlamıyor. Devlet Bahçeli bir şey anlamıyor. AKP de hiçbir şey bilmiyor, çözüm üretemiyor. Kendini Menderes dönemi gibi çok güçlü hissediyor! Menderes de kendisini çok güçlü hissetmişti ama idam edildi! AKP de kendisini çok güçlü hissediyor ama sizin çözüm için söyleyeceğiniz bir şey yoksa siyasi çözüm üretemiyorsanız, siyasi-ideolojiniz yoksa sizin de sonunuz Menderes gibi olur. Bunu göremiyorsunuz. Bunların hepsi ittihatçı zihniyetteler. İttihatçılar bir imparatorluğun çökmesine neden oldular. Bunlar da devletin parçalanmasına neden olacaklar. Salim Dervişoğlu'nun röportajını okudum. Çok önemli şeyler söylüyor. Salim Dervişoğlu'nun dili çözümleyicidir, dili çözüm dilidir. Dervişoğlu kıyamet koparıyor, çözümün gelişmesini istiyor. Çözümün gelişmemesi halinde tehlikeleri görüyor. Hepsi de yüksek görevlerde bulunmuş insanlar. İçlerinde bürokrat, büyükelçi gibi şahsiyetler var. Bunlar işi biliyorlar. Bunların anlaması önemlidir. Peki, Erdoğan anlıyor mu? Hayır anlamıyor. Ordunun bile şu an durduğu noktayı görseler, ordunun çözüm önünde engel olmadığı bu dönemde çözüm geliştirseler, yol kat edilebilir. Hilmi Özkök, 'siyaset rolünü oynamalıdır' diyordu. Buradan şunu anlamak lazım: Siyaset çözüm üretemiyor. Siyasi irade yok. İlker Başbuğ da benzer şekilde 'siyaset rolünü oynamalıdır' diyor. Ancak siyasilerin hiç biri çözüm üretemiyor. İnisiyatif alıp çözüm için adım atmıyor. Hepsinde bir körlük var, siyasi körlük var. Günlük olarak ayakta kalmanın hesaplarını yapıyorlar. İktidarın etrafında dolanıyorlar, köşe başlarını tutmakla meşguller. Bununla bir devleti yöneteceklerini sanıyorlar."

    İRAN Şİİ İDEOLOJİSİNİ DURDURALIM

    "Ergenekon meselesinde de durum epey karışık. Kimin Ergenekon kimin Kemalist olduğu belli değil. İşin içinde Amerika, Rusya, İngiltere, İsrail var. Kemalistler de zor durumda. Kimin kimi ne kadar desteklediği belli değil. Bugünkü durum, 1920'lere benziyor deyince bunu kastediyorum. Erdoğan bunları çok iyi bilmiyor. Siz bunlara güvenip iş yaparsanız, ipin ucunun nereye gideceğini kestiremezsiniz. Siz kendinizi güçlü hissediyorsunuz ama Amerika'nın size karşı bazı şeyleri kullanmayacağı, bazı güçleri kullanmayacağı, yönlendirmeyeceği ne malum! İşte Çömez onlar İngiltere'de, Dalan onlar Amerika'da. Amerika yeni tezgâhlar oluşturabilir. Bunları AKP'ye karşı da kullanabilir. Deniliyor ki, 'AKP'nin içinde de 60-70 Ergenekon yanlısı milletvekili var'. İpin bir ucu senin partinin içine uzanmış. İşin içinden çıkamazsın. Sen tam kontrol edemezsin, bir ucu dışarıda. Herkesin farklı planı var. Mesela Urfa bölgesinde İsrail AKP üzerinden, Saadet de Araplar üzerinden bölgede güç kazanıyor. Farklı bir politika yürütüyor. Urfa üzerinde çok ciddi hesapları, tehlikeli oyunları var. İsrail için Kudüs neyse Araplar için de Urfa öyledir. Dikkat edin burada Türkler ve Kürtler yok. Herkes var ama Kürtler ve Türkler yok. Ben bu nedenle tarihe bakalım diyorum. İran-Şii ideolojisini de beraber durduralım diyorum."

    BAŞBUĞ-KIVRIKOĞLU-KARADAYI BİR MESAJDIR

    "İlker Başbuğ konuşurken bir yanında Kıvrıkoğlu bir yanında da Karadayı'nın oturmasının bir mesaj olduğunu düşünüyorum. Benim şahsi yorumum şudur; Kıvrıkoğlu ve Karadayı bir yönüyle Amerika'ya mesaj veriyor. 'Biz çözümü Amerika'da, şurada burada değil, kendi içimizde arıyoruz' mesajı veriyor. Planlara dâhil olmadıkları mesajını veriyorlar. Yine şahsi fikrimce bunlar Ergenekon yapılanmasının dışında oldukları mesajını da veriyorlar. Ben, kendi içimizde demokratik bir çözüm bulalım diyorum. Siyasi diyalogun ve kanalın açılması lazım. Bunun yolu vardır. PKK '1 Haziran'a kadar süre var' diyor. Bugün Lice'de de patlama olmuş. Bir ay sonra ne olacağı belli değil. Ben bunların önüne geçmek istiyorum. Bunu '90'lardan beri söylüyorum. Ben tarihe not düşmek adına söylüyorum. Siyasi diyalog ve çözümün yolu vardır. Bunlar konuşulur, bazı ilkeler üzerinden konuşulur, anlaşılır. Buna göre de pratik önlemler alınabilir."

    YA DEMOKRASİ YA FAŞİZM

    Öcalan, şunları söyledi: "Bu çatışmalar ve operasyonlar için de derin acı duyuyorum, üzülüyorum. Ben ölümlerin önüne geçmeye çalışıyorum. Diyalog ve çözüm yolu varken bu kadar operasyonların yapılmasını anlamıyorum. Neden bu kadar operasyon yapılıyor? Bunu anlamak lazım, AKP'nin de bunu iyi anlaması lazım, operasyonların yapılması demek, sorunun askeri yöne havale edilmesi demek. Operasyonların yapılması demek HPG'nin insiyatif alması demektir. Her iki tarafta karşılıklı birbirlerine saldırırlarsa her iki tarafta da silahın dili gelişir. Herkes bundan kaybeder. Siyaset ve çözüm gelişemez. Biz, çözüm gelişsin diyoruz. Ben şimdiye kadar sürekli somut çözümler, öneriler sundum. Söylediklerimi uygulasınlar, bir denesinler eğer çözüm olmazsa o zaman gelip beni imha etsinler. Benim devletle işim yok. Bana devlet kurma imkânı verilse bile ben devlet kurmam. Devletle işim olmaz. Ben yine de bu bir ay içerisinde istenirse çözüm yönünde bazı gelişmeler olabilir, diyorum. Ümitsiz değilim. Bu sorun günceldir, yakıcıdır. Tedirginim ama bazı olumlu şeyler de umarım gelişir. Bundan sonra Türkiye'de ya demokrasi gelişir ya da faşizm gelişir. Ortası olmaz Demokratik çözüm yönünde adımlar atılırsa iki halk kardeşleşir."

    DTP KENDİNİ GELİŞTİRMELİ

    Öcalan, sözlerini şöyle tamamladı: "DTP, siyasi-ideolojik yönünü çok geliştirmelidir. DTP çözüme ilişkin politika geliştirebilmelidir. Siyasi-ideolojik gücün tamamlanması, söylem gücünün muazzam geliştirilmesi gerekir. Siyasi-ideolojik algınız yoksa hiçbir şeyi çözemezsiniz, hiçbir şey yapamazsınız. Akademiyi de daha önce bunun için önermiştim. Siyasi-ideolojik çözümlemeniz gelişmemişse ekonominiz de gelişmez. Kendinizi de koruyamazsınız. Eşinizi ve çocuklarınızı bile koruyamazsınız. DTP de demokratik belediyeciliği geliştirebilir. Belediyelerle ilgili, kentlerin nasıl kurulduğuna, işlevine ilişkin savunmalarımda çok detaylı bahsettim. Belediyecilikte her şey para demek değildir. Bütün kararlara halk dâhil edilmelidir. Halk Belediyenin kararlarına ve çalışmalarına dâhil edilerek çalışmalar, projeler yapılmalıdır. Belediyeler siyasi-ideolojik anlamda kendilerini geliştirmelidirler. Halkla da ancak bu şekilde bütünleşilebilir. Halk da kendi kentini, oturduğu yeri güzelleştirmek için çalışmalara katılabilmelidir. Cezaevinden bana gelen mektuplar var. Cezaevindeki arkadaşlar epey bir yoğunlaşmışlar. Teorik bilgilerini epey geliştirmişler. Dışarıdakilerden daha iyiler. Dışarıdakiler de geliştirebilirlerse iyi olur. Halkımıza selamlarımı iletiyorum."

    ANF NEWS AGENCY

    http://www.rojaciwan.com/modules.php?name=News&file=article&sid=48266




    Re: G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09

    dersim -

    Öcalan: Sayın Başbakan, bu sorunu çözebilirsiniz_29.05.2009


    Görüşme Notları: Öcalan: Sayın Başbakan, bu sorunu çözebilirsiniz

    29.05.2009



    İSTANBUL - Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Kürt sorunu etrafında yaşanan gelişmelere dikkat çekerek, “Bu bir oyunsa durum çok tehlikeli olur” dedi. Öcalan, Cumhurbaşkanı’nın tek başına sorunu çözemeyeceğini belirterek, DTP’nin destek olması çağrısında bulundu. Asıl görevin Başbakan’a düştüğünü kaydeden Öcalan, “Sayın Başbakan, bu sorunu çözebilirsiniz” çağrısını yaptı.

    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Çarşamba günü yaptığı haftalık olağan görüşmesinde önemli mesajlar verdiği öğrenildi.




    BU BİR OYUNSA DURUM ÇOK TEHLİKELİDİR

    Kürt sorunu etrafından yaşanan tartışmalara dikkat çeken Öcalan, “Bazı aydınlar AKP’nin Kürt Sorununa ilişkin bir çözüm paketinin olmadığını, bunun yazı atlatmak için bir plan olduğunu da tartışıyorlar. Bu bir oyunsa durum çok tehlikeli olur. Bu tartışılanlar bir oyunun parçası mıdır yoksa çözüm için adım atılmak isteniyor da hâkim olamadıkları Ergenekon’un sıkıştırması mı, Ergenekon’u engellemekte zorlanıyorlar mı? Bu benim için netleşmemiş büyük bir soru işareti” diye belirti.

    BEYAZ TÜRK

    Daha önceki açıklamalarında bahsettiği İttihat Terakki Komitacılığı’na yeniden değinen Öcalan, şu tarihsel tespitlerde bulundu: “İttihat Terakki Komitacılığı demiştim. Menderes’in oğlu babasının idamıyla ilgili bazı şeyleri dile getiriyor. Babasıyla ilgili şeyleri, sorumluları biliyor. Bunlar Türkiye’de çözümün önünde engel olan bir kliktir. Bu kliğin yüz yıllık bir geçmişi var. 1905’ten bu yana devam ediyor. Bu klik aslında Beyaz Türk’tür. İçlerinde gerçek Türk de yok. Bunların Türklükle alakaları yok; Türk olmayan Beyaz Türkler’dir. Burada iki önemli tespit yapıyorum: Bunlar Sultan Abdulhamid’i kuşatıp devirdiler. Sonra da Mustafa Kemal’i kuşattılar. Bunlar araştırılıp tartışılırsa böyle olduğu görülecektir.

    Kurtuluş Savaşı sırasında üç kesim vardı. Bir kesim Solcular-Komünistler, bir kesim İslamcılar, diğer kesim de Kürtlerdi. Komünistler, Kurtuluş Savaşı’na destek verdiler. Mustafa Suphi, arkadaşlarıyla Türkiye’ye destek için geldiler. Said-i Nursi, Mehmet Akif onlar Kurtuluş Savaşını desteklediler. Kürtler de Kurtuluş Savaşı’nda aktif rol oynadılar. Mustafa Kemal Diyarbakır Silvan’a gidip orada bir müddet kaldı. O zaman Koçgiri isyanı pek sorun olmadı, uzlaşı oldu. Bu kesimler hep birlikte Kurtuluş savaşını yürüttüler. Mustafa Kemal de Kurtuluş Savaşı’nda önderdir. Mustafa Kemal bu üç kesim arasında uzlaşı ve dengeyi sağlamıştır. Kurtuluş Savaşı’nda bütün bu kesimler uzlaşma halindedir. Bu uzlaşının metni de 1921 anayasasıdır. Mustafa Kemal, Kürtlere karşı değildi. Kürtlere muhtariyetin verilmesi fikrindeydi. İngilizler, Mustafa Kemal’i, Türkiye’yi kendi çizgisine getirmek, kendi kontrolünde tutmak için, bu üç kesimin de daha sonra tasfiyesini sağladı. Said-i Nursi, Mehmet Akif onlarla, bazı provokasyonlarla İslamcıları tasfiye ettiler. Mustafa Suphileri denizde boğdular. İslamcıları tasfiye ettiler. Şeyh Sait isyanıyla birlikte Kürtleri de tasfiye ettiler. Anti Komünizmi, anti İslamcılığı, anti Kürtlüğü geliştirdiler. Şeyh Sait olayında Fethi Okyar Başbakan’dı. “Ben Kürtlerin üzerine yürümem” dediği için hemen başbakanlıktan düşürdüler, yerine İnönü’yü getirdiler. Böylece Mustafa Kemal’in etrafını kuşattılar. İzmir Suikastında Mustafa Kemal, generalleri sorumlu tuttu. Mareşal Fevzi Çakmak vardı. İdam verileceği gün, bütün paşalar sivil kıyafetlerini giyerek mahkemeye gittiler. Bu, Mustafa Kemal’e büyük bir mesajdı; ‘Sen bizi asarsan, yok edersen biz de seni yok ederiz’ diyorlardı. Tabi bu arada karşılıklı birkaç idam gerçekleşti; Cavit, Behice Ariç onun en yakın ve çocukluk arkadaşıydı. Mustafa Kemal’in etrafını iyice kuşatarak onu Çankaya’ya hapsettiler. Mustafa Kemal, onların gücünü gördükten sonra onlarla uzlaştı. Mustafa Kemal’in iki önemli denemesi var. İkisinde de başarılı olamadı. İlkinde Kürtlere muhtariyet vermek istedi, diğerinde bir parti denemesi yaptı. Serbest Cumhuriyet Fırkasını Fethi Okyar’a kurdurttu, içinde Mustafa Kemal’in kız kardeşi de bulunuyordu. Menemen olayıyla birlikte bu denemesi de başarısız oldu.”

    BUNLAR LAİKLİĞİ DE YANLIŞ ANLADILAR

    “Bunlar İngiltere’nin etkisiyle hareket ediyorlardı. İçinde Almancı kanat da vardı. Bunlar laikliği de yanlış yorumladılar. Kemalizm’i anayasaya koydular. Mustafa Kemal, bunlara da, Kemalizm’e de karşıydı. Aynen Marks’ın kendi dönemindeki Marksizm’e karşı olması gibi. Bunlar kendi dışındaki herkesi, birçok kültürü, dili, azınlıkları, tarihi yok ettiler. Kendilerinden başka her şeyi düşman gördüler. Recep Peker, o dönemde Mussollini İtalya’sının kanunlarını çevirtip getirdi. Mustafa Kemal bunu istemiyordu ama gücü yetmedi, bunlar karşısında başaramadı. İnönü aldı götürdü. İnönü Başbakan’dı. Onlardan birisini Dışişlerine atadı. Fevzi Çakmak’ın da bu kadar süre görev başında kalmasının nedeni bundandır. Böylece kontrolü sağladılar.”

    AMERİKA’NIN EĞİTTİĞİ ÖZEL HARPÇILAR

    “Burada anlaşılması gereken şudur; 1925-45 arası İngiltere’nin mutlak hakimiyeti geçerlidir Türkiye üzerinde. 1945’ten sonra Amerika ve İngiltere’nin ortak hâkimiyeti kurulmuştur. Ta 5 Kasım 2007’ye kadar. 1940’larda bazı paşalar Alman yanlısı kanattı. 1944’te Almanya’nın savaşı kaybedeceği anlaşılınca 16 subay Amerika’ya eğitim için gönderildi. Amerikan hâkimiyeti gelişti. 1952’de de Türkeş Amerika’ya Özel Harp eğitimi için gönderildi. Amerika’ya gönderilen özel harpçıların hepsinin eğitim masrafları Amerika tarafından karşılandı. Bu özel harpçılar, 6-7 Eylül olaylarını provoke ettiler. Menderes de gösteri düzenlenmesini istiyordu ama gösteriler kontrolden çıktı ve provoke edildi. Menderes de daha sonra bilindiği gibi idam edildi ama niçin idam edildiğini bile bilmiyordu. Talat Turhan’ın birkaç kitabı var bu özel harpçılarla ilgili. Önemlidir, yeniden okunup tartışılabilir. Bunların geçmişinin derin olduğunu belirtiyor. Amerika, birçok ülkede Rusya’daki komünizm tehlikesine karşı kurdurduğu bu özel harp dairelerini 1980’lerde tasfiye etmeye başladı. Yunanistan’ınkini tasfiye etti. İtalya’dakini kısmen tasfiye etti. İtalya’daki özel harpçılar içerisinde Cossiga, Andronico onlar vardı. İtalya, kısmen temizlendi bunlardan. Halen Berlusconi’leri var. İspanya’da da temizlendi.”

    ÖZKÖK’ÜN TUTUMU 60 YILLIK DAREBE GELENEĞİNİN BOZULMASI DEMEK

    Hilmi Özkök dönemine de işaret eden Öcalan, Ergenekon’un halen güçlü olduğunu da kaydetti: “Türkiye’de de bunlar, özel harpçılar-Ergenekon, halen de güçlüdür. Pek çok çevre bunu açıkça söylüyor. Yüzde yetmiş halen ordu içerisinde ve bürokraside güçlüdür deniyor. Doğrudur, Hilmi Özkök dört tane darbeyi önlemiştir. Hilmi Özkök kendi döneminde kendi yemeğini kendi evinden getiriyormuş zehirlenmeye karşı. Uçağa ve denizaltıya tek başına binerek cesaret gösterisi yapıyordu. Mustafa Balbay’ın günlüklerinde Hilmi Özkök için “biz doksan dokuzuz o bir, bize karşı ne yapabilir, dayanamaz” diyordu. Burada herkes Hilmi Özkök’e karşı, Hilmi Özkök tek başınadır. Aynısını Mustafa Kemal’e de yaptılar, o da tek başınaydı. Hilmi Özkök’ün bu tutumu, 60 yıllık darbe geleneğinin bozulması demektir. Hilmi Özkök, burada ‘siyaset rolünü oynamalıdır’ diyordu. Orduyu siyasete karıştırtmayacağım, diyordu. Yani Hilmi Özkök burada hukuk ve siyaset rolünü oynamalı diyor, ordu siyaset ayrımını yapıyor. Mustafa Kemal de siyaset ve orduyu birbirinden ayırmıştı.

    AKP ÖZKÖK’Ü İSTİSMAR ETTİ

    “Ama siyaset rolünü oynamadı, oynamıyor” diyen Öcalan, AKP’nin ilk beş yılında Özkök’ü istismar ettiğini dile getirdi. Öcalan şöyle konuştu: “AKP ilk beş yılında Hilmi Özkök’ün bu tutumundan yararlanarak onu istismar etti. Ancak Ergenekon kendisine dokununca Amerika’ya şuraya buraya koştu. Yardım istedi. Sonra Ergenekon’a yöneldi. Karadayı’nın sözleri var, “ben Mesut Yılmaz’a iktidarı altın tepside teslim ettim ama değerlendiremediler”. Benzer şekilde Kıvrıkoğlu da aynı şeyi Ecevit’e yapmıştır. Karadayı ve Kıvrıkoğlu da bazı şeyleri biliyordu. Onlar da kısmen adım atılmasından yanaydı. Onlar Hilmi Özkök’ten hemen önceydi, onların tavrı olmasaydı, yol açmasalardı Hilmi Özkök de bu şekilde davranamazdı.”

    BİLGE KATLİAMI ERGENEKON İŞİ

    Öcalan, Mardin’in Mazıdağı İlçesine bağlı Bilge köyünde yaşanan katliama da dikkat çekerek, Bilge köyünün, anlamak isteyenler için önemli derslerle dolu olduğunu belirtti: “Bilge Köyü de, anlamak isteyenler için önemli derslerle doludur. Bilge Köyü katliamı sorunun çözümünü engellemek isteyenlerin, Ergenekon’un işidir. Bunlar kendilerini bu şekilde gösteriyorlar.”

    DEMOKRATİK ANAYASACILAR ÖRNEĞİ

    İspanya’da demokrasi karşıtı rejime karşı mücadele eden “Demokratik Anayasacılar” örneğini veren Öcalan, şunları ifade etti: “Türkiye’de gündem yoğundur. Tartışmalar yaşanıyor, çatışmalar yaşanıyor. Bütün bunlara karşı demokratlar ne yapıyor? Daha önce de defalarca bu tehlikelere dikkat çekmiştim. Barış ve çözüm için büyük bir çaba harcanması gerektiği açıktır. Özelikle kendini sol olarak gören insanlara büyük iş düşmektedir. Bunların hep birlikte bir araya gelip bir demokrasi cephesi oluşturmasının önemi ortada. İspanya’da da Franco döneminde kendilerine ‘Demokratik Anayasacılar’ diyen demokrat kesimler bir araya gelerek mücadele etmişlerdi. Bu mücadele İtalya’da da yürütüldü ancak İtalya’da bu zayıf kaldı. Ama İspanya’da demokratik cephe güçlendi ve İspanya, Avrupa’nın en demokratik ülkelerinden biri haline geldi. Demokratik Anayasacılar bunu başardı.

    Türkiye’de de buna benzer Demokratik Anayasacılar olarak bir girişim oluşturulabilir. İspanya’da bu mücadele sayesinde demokrasi gelişti. Zapatero ile birlikte daha da derinleşti. İspanya Avrupa’nın en demokratik ülkelerinden biri haline geldi. Türkiye’de üç demokrat grubu var: Birincisi Muhafazakâr demokratlar. Bunlar AKP içinde ve dışında vardırlar. İkincisi Liberal Demokratlar. Bunlar Taraf çevresi ve bilinen birçok geniş gruptaki aydınlar. Üçüncüsü Radikal Demokratlar. Bunlar Kürtler, DTP, Sosyalistler. Bu üç grup bir araya gelip Demokratik Cephe’yi oluşturabilirler. Tıpkı İspanya’daki gibi. Kendilerini Anayasal Demokratlar olarak nitelendirip bir demokrasi girişimi başlatabilirler. Bunların karşısındakileri de ulusalcı, milliyetçi, faşist çizgi olarak nitelendirebiliriz. Bunları bürokratlar, askerler, CHP ve MHP temsil ediyor. Ulusalcılar, bugün Beyaz Türkler dediğimiz kesimdir. Ulusalcı, milliyetçi, faşist çizgi askeriyede, bürokraside ve sivil alanda çok güçlüdür. En çok sivil alanda örgütlenmişler. Şu an bunların bir kısmı tutuklanmış olsa da gücünü koruyor. Dalan onlar şimdi Amerika’da. Bunlar zemin yokluyorlar. Fırsatını bulurlarsa iktidarı ele geçirirler. İktidarı ele geçiremeyeceklerini anladıkları zamanlarda da kaos oluştururlar. Demokratik Cephe başarılı olursa ulusalcı, milliyetçi, faşist cephe zayıflar. Aksi halde Amerika biraz destek verirse bunlar darbe de yaparlar. Ben, orduda herkes böyledir demiyorum. Orduda bunları bilen, çözüm isteyen kişiler olduğunu düşünüyorum. Hilmi Özkök, siyasi alan açılsın diyor. Deniz Kuvvetlerinden emekli Salim Dervişoğlu onlar konuyu biliyorlar, anlıyorlar. Ama bunlar zayıf. Özellikle bu son dönemde Almanların CHP üzerinde çok etkili olduklarını da unutmamak gerekir.”

    ‘SAYIN BAŞBAKAN BU SORUNU ÇÖZEBİLİRSİNİZ’

    Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a seslenen Öcalan, “Sayın Başbakan’a söylüyorum; siz her türlü yetkiyle donatılmışsınız. Elinizde her türlü yetki var. Daha önce de söyledim; Burada çözüm için elimden geleni yapıyorum. Menderes ve Özal’ın durumundan ders çıkarılmalıdır. Sayın Başbakan, bu sorunu çözebilirsiniz. Tayin edici kritik rol alabilirsiniz” dedi.

    ÖNCE SİYASİ SORUNUN ÇÖZÜLMESİ LAZIM

    Cumhurbaşkanı Abdullah Gül hakkındaki davaya ve DTP’lilerin ifadeye çağrılmasına da değinen Öcalan, bunların arkasında büyük bir gücün olduğuna dikkat çekti. Öcalan şöyle ifade etti: “Cumhurbaşkanı’na yargı yolunu açanlar, milletvekillerini de çok rahat tutuklayabilirler, hapse atabilirler. Cumhurbaşkanı’na yargı yolunun açılması da tek kişinin işi değil. Arkasında çok büyük bir güç var demektir. Siyaset soluk soluğa yapılması gereken bir iştir. Bir yandan operasyonlar yapılıyor. Bir yandan DTP’yi boğmak istiyorlar; dokunulmazlığı olan milletvekillerini bile tutuklamaya çalışıyorlar. Bir yandan Cumhurbaşkanı’na yargı yolu açılıyor. Madem tarihi bir süreçten geçiyoruz o halde herkes üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmelidir. Ama bir yandan operasyonlar yapılır, dağdakiler imha edilmeye çalışılır, bir yandan da DTP’nin üzerine gidilirse bu işi çözemezsiniz. Siz Kürtlerin siyasi alanını kısıtlarsanız, operasyonlar da devam ederse, halkın üzerine bu kadar giderseniz, zaten iki yüz kişiyi tutukladınız, Kürtler de kendilerini savunmak durumunda kalır. Sayın Başbakan biz bölgeye iki milyar yatırım yaptık diyor. Sayın Başbakan; siyasi sorun çözülmeden ekonomik sorun çözülmez, o paraya da yazık. Önce siyasi sorunun çözülmesi lazım. Türkiye’de iki yol var: Ya demokratik çözüm gelişir ya da mevcut çatışmalı durum devam eder.”

    DTP CUMHURBAŞKANINA YARDIMCI OLMALI

    Öcalan, Cumhurbaşkanı’nın Kürt sorununa ilişkin açıklamalarını da değerlendirerek, DTP’nin Abdullah Gül’e destek olmasını istedi: “Devlet bir şeyler yapmıyor değil, yapıyor, yapmaya çalışıyor gibi görünüyor. Cumhurbaşkanı ‘herkes üzerine düşeni yapmalı’ diyorsa, bunları boşuna söylemiyor. Herkes bunları iyi anlamalı. Yol haritası bunun için önemli. DTP hemen bir çözüm paketi hazırlayıp Cumhurbaşkanı’na sunabilmeliydi. Değişik çevrelerin herkesin görüşlerini de alarak Cumhurbaşkanı’na bu görüşlerini sunabilmeliydi. Cumhurbaşkanı’na ancak bu şekilde yardımcı olunabilir. Cumhurbaşkanı bu kadar yoğun işin içinde tek başına sorunu çözemez. Cumhurbaşkanı’nın yetkileri sınırlıdır. Kendisine yardımcı olunmalıdır. Burada asıl görev başbakanındır. Kürt tarafı olarak çözümüm budur, diye sunulacak ki, onlar da değerlendirsinler.”

    BİLEREK OPERASYONLAR YAPILIYOR

    Türkiye’nin Irak ve Kürt yönetimiyle ilişkiler geliştirmesinin Türkiye’yi rahatlatacağını kaydeden Öcalan, 1 Haziran’a kadar alınan çatışmasızlık kararına da dikkat çekerek bilerek operasyonların yapıldığını belirtti. Öcalan şöyle dedi: “Türkiye’nin Irak’la ve Kürt yönetimiyle iyi ilişki geliştirmesi her tarafı rahatlatır. 1 Haziran’a kadar PKK bir çatışmasızlık kararı almıştı. Bu PKK’nin kendi kararıydı. Sürekli bilerek operasyonlar yapılıyor. Yapma bu operasyonları, üzerlerine gitme, senin dağda ne işin var? Barışa bir şans tanı. Bu kadar gencin bu şekilde ölümüne sebebiyet veriyorsun. Bir yandan İran’ı üzerlerine saldırtıyorlar bir yandan Irak’la işbirliği yapıyorlar. Bir yandan operasyon yapıyorlar. Üzerlerine gelindiğinde her türlü meşru savunmalarını yapmaları doğal bir reflekstir.”

    MEŞRU MÜDAFAA HAKKI

    Öcalan, yayılan operasyonlara da işaret ederek, meşru müdafaa konusunda şunları dile getirdi: “Operasyonlar yapılıyor. Meşru müdafaa konusunda söylemeliyim ki, bir böcek bir bitki bile kendini korur. Bir gül bile kendisini dikenle koruyor. Bir kedi üzerine gelindiğinde tırmalıyor. Evrensel bir hukuk ilkesidir; meşru müdafaa. Herkesin kendisini savunma hakkı vardır. Ben İmralı yargılaması sırasında da ifade etmiştim. Bir bitkinin bile kendini koruma hakkı var. Ben bunu herkes için söylüyorum. 1 Hazirana kadar çatışmasızlık kararı alınmıştır, bu PKK’nin kendi kararıydı. Ancak bu dönemde yoğun operasyonlar yapılıyor. Meşru savunma evrensel bir hukuk ilkesidir. Daha önceki süreçlerde bizimle görüşen bir yetkili devleti kastederek; ‘bizim içimizde de süreci provoke etmek isteyenler çıkabilir. Gerçek bir barış niyeti olduktan sonra sizler sonuna kadar meşru müdafaa hakkınızı kullanabilirsiniz.’ demişti.”

    DEMOKRATİK TOPLUM KONGRESİ SÜRECİ HALKA İYİ ANLATMALI

    Öcalan, Demokratik Toplum Kongresi ve demokratik siyaset akademilerini bir kez daha dile getirerek, halka sürecin iyi anlatılması gerektiğini söyledi. Öcalan şunları ifade etti: “Demokratik Toplum Kongresi süreci halka iyi anlatabilmelidir. Hem barışa ilişkin çalışmaları anlatabilmek hem de barış sürecini provoke edecek oyunlara gelmemelerini anlatabilmek hayatidir.

    Demokratik Siyaset Akademileri mutlaka kurulabilmelidir. AKP’nin bile üç yüz tane eğitim alanı var. Bölgede pek çok sorun var. DTP bunları da çözebilmelidir. Siyasetçinin bir görevi de toplumdaki sorunları çözmektir. Toplumdaki mikro sorunlara karşı, mikro çözümler üretmektir. Sorunların çözümü için gerekiyorsa onlarca heyet gönderilerek, bu tip sorunlarda barış aracılığı yapabiliyor olmalılar. Savunmalarımda bunları on iki başlık altında değerlendirdim, on iki tane toplumsal sorundan bahsettim. Bunlar önemli tespitlerdir. Bunlar toplumda kangren haline gelmiş ve çözülmesi gereken sorunlardır. Bu sorunlar tartışılmalı ve çözümler üretilmelidir. Siyaset yapmak bunlara çözüm üretebilmekten geçer.”

    BAZI ENGELLER ÇIKABİLİR

    Olası provokasyonlar da dikkat çeken Öcalan şöyle dedi: “Bazı gazetelerde zaman zaman ‘PKK canlı bombaları Türkiye’ye sokuyor, eylem yapmayı planlıyor’ şeklinde haberler yer alıyor, bu süreç provoke edilerek sürekli Kürtler aleyhine propaganda yapıyorlar. Bu çevreler süreci provoke etmek istiyor. Çünkü kendilerini tehlikede hissediyorlar, çözüm gelişirse ellerindeki şeylerin gideceğini düşünüyorlar. Bu tarz engeller çıkar. Bu koşullarda bile fiziki olarak müdahale ettiler, mahkeme kararıyla bana on bir defa hücre cezası verdiler.

    Öcalan, “Barış ve çözüm gelişirse Cumhuriyet demokratikleşir, demokratik cumhuriyete dönüşür. O zaman faziletli bir cumhuriyet olur. Türkiye bundan kaybetmez, hiç kimse bundan kaybetmez. Bilakis Türkiye büyük kazanır. Türkiye kendi Kürt sorununu çözerse Ortadoğu’da bir model haline gelir. Türkiye’de Kürt sorunu çözülürse bu diğer devletlere de örnek olur. Çünkü sorunun ve çözümün kökü burasıdır” dedi.

    ANF NEWS AGENCY





    Re: G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09

    dersim -

    Görüşme Notları:Öcalan: Hükümetin çözüm planı yok_05.06.2009


    Görüşme Notları: Öcalan: Hükümetin çözüm planı yok!

    05.06.2009


    BEHDİNAN - Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, hükümetin Kürt sorununa çözüm için bir planı olmadığını belirterek, “Bunların siyasi cesareti yok. Hükümet tasfiyeyi planlıyor. Siyasi ciddiyeti yok” dedi. “Tasfiye mi? Çözüm mü? Bunu 15 Temmuz’a kadar biraz anlarız” diyen Öcalan, 1 Eylül’den sonra tarafsız kalacağını kaydetti. Öcalan, mayınlı arazilerin de İsrail’e verileceğini vurguladı.

    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Çarşamba günü gerçekleşen görüşmesi sırasında önemli açıklamalarda bulunduğu öğrenildi. Öcalan, Kürt sorununu çözümüne ilişkin hükümetin bir planının olmadığını kaydetti.

    HÜKÜMET TASFİYEYİ PLANLIYOR

    Öcalan şöyle dedi: “Hükümetin çözüm planı yok. Bunların siyasi cesareti yok. Hükümet tasfiyeyi planlıyor. Siyasi ciddiyeti yok. Özal cesurdu. Erbakan da bir şeyler yapmak istedi. Hilmi Özkök, siyasetin önünü açmak istiyordu. Mustafa Balbay’ın günlüklerinde de var. Mustafa Balbay, biz doksandokuz kişiyiz o bir kişidir, diyor. Hilmi Özkök direniyordu. Tek başına jet’e, deniz altına biniyordu. Adeta işte ben buradayım, öldürmek istiyorsanız öldürün diyordu. Bununla siyasetin önünü açmak istiyordu, cesur davranıyordu. Sivillerin cesareti yok. Başbuğ silah bıraksınlar diyor, nasıl olacak bu? Silah bırakmak demek barış demektir, müzakere demektir. Başbuğ üniter devlet, ulus-devlet diyor. Ulus-devlet konusunda onlar kendi bildiklerini söylerler biz de kendi bildiğimizi söyleriz. Asker bu noktaya kolay gelmedi. Ben Cumhurbaşkanı Gül’e mektup yazmıştım. Çok açık bir şekilde olabilecekleri anlatmıştım. Tehlikelerden söz etmiştim. Çözümden söz etmiştim. Sanırım Gül bunu anlamış. Bugün konuştukları bunu anladığını gösteriyor. Ama Özal kadar cesareti yok. Bir söylüyor sonra geri adım atıyor. Erdoğan’ın da bir çözüm planı yok. ‘93’ten bu yana on altı yıldır çözüm için çaba sarf ediyorum. Binlerce insan öldü. Beş yüz milyar dolar gitti. Bunlar ekonomiden de anlamıyorlar. Bunlar ekonomik reçeteleri de dışarıdan alıyorlar, İMF’den alıyorlar.”

    1 EYLÜL’E KADAR ÇÖZÜM GELİŞMEZSE TARAFSIZ KALACAĞIM

    KCK’nin çatışmasızlık kararını da değerlendiren Öcalan, bu süreç içerisinde bir yol haritasının da ortaya çıkacağını kaydetti. Öcalan şunları söyledi: “Çatışmasızlık kararı 15 Temmuz’a kadar uzatılmış. Bu muhtemelen 1 Eylül’e kadar devam eder. 1 Eylül’e kadar herkes sorumlu davranır. Demokratik Toplum Kongresi her gün toplantı yaparlar, komisyonlar kurarlar, herkes çıkar konuşur. Benim çözümüm, çözüm projem budur der. Kürtlerle ilgili çözüm projesi olan herkes gücü ne olursa olsun çıkar projesini sunar. Herkesin katılımı sağlanır. Sürekli toplanır. Çözüm haritası da yol haritası da böyle ortaya çıkar. Projelerini kamuoyuyla paylaşırlar, devlete sunarlar. Devlet kendi görüşünü söyler. Bu süreç bütün ciddiyetiyle 1 Eylül’e kadar devam eder.

    İkinci olasılık eğer çözüm olmazsa devlet, arkasına ABD ve diğer güçleri alır. KCK, PKK de sonuna kadar direnir. Herkes sorumlu davranmalıdır. Savaşta da barışta da ciddi olunmalıdır. 1 Eylül’den sonra kendi bilecekleridir, kendi kararlarıdır. 1 Eylül sonrası çözüm gelişmezse tarafsız kalacağım.”

    TASFİYE Mİ ÇÖZÜM MÜ?

    Öcalan, “Ben buradan şuna dikkat çekiyorum. Tasfiye mi? Çözüm mü? Bunu 15 Temmuz’a kadar biraz anlarız. Eğer çözüme dönükse 1 Eylül’e kadar gider. Yok değilse 1 Eylül’den sonra karar kendilerinindir” dedi.

    GANDHİ YOK MU?

    “Diyorlar ki Kürtlerin Gandhi’si yok mu?” ifadelerini kullanan Öcalan sözlerini şöyle sürdürdü: “Ben on yıldır burada bu koşullarda barış için çözüm için kafa patlatıyorum. Gandhi’nin kendisi de terörizme kurban gitmiştir. Kurduğu ülke Hindistan-Pakistan şimdi ne halde bellidir. Kan gölüne dönüşmüş. Ben on yıldır buradayım, sesim, nefesim kesildi. Ben geceleri uyuyamıyorum. Artık yeni ölüm haberleri duymak istemiyorum. Her iki taraftan da ölüm haberleri geliyor, bu haberleri duymak istemiyorum. Ben vicdanlı biriyim, her şeyden önemlisi sorumlu biriyim. Bu sorumluluk çok ağır, durumum da ortada.”

    İNFAZ ŞARTLARIMIZ DEĞİŞTİRMEKLE OLMAZ

    İmralı’da yapılacağı belirtilen düzenlemelere de değinen Öcalan, infaz şartlarının değiştirilmesiyle sorunun çözülmeyeceğini kaydetti. Öcalan şöyle ifade etti: “Öyle benim infaz şartlarımı değiştirmekle, bir iki bina yapıp beş altı kişi getirmekle olmaz. Bu sorunun çözümüne katkı sunabilmem için önümün açılması lazım. İşimin kolaylaştırılması lazım. Biz altı yüz yıllık sorunu çözeceğiz. Bu ciddi bir iştir. Benim katkım alınacaksa benim önüm açılmalıdır. Benim tarihi bir sorumluluğum var. Sayın yargıca da söyledim; ‘Parlamento bir alt komisyon kurar. Ben o komisyona konuşurum. Çözüm önerilerimi söylerim. Eğer beğenmezlerse veya ikna olmazlarsa kendi bildiklerini yapsınlar’ dedim.

    Erbakan için ‘Milli Görüşçü’ denilmesi ve MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin “Türklüğü”ne ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Öcalan, “Erbakan onlar için milli görüş, millici diyorlar ama millici de değiller. Bahçeli’nin Türklüğü konusunda da bir değerlendirme yapmak istiyorum. Bahçeli’nin Türklüğü nasıl bir Türklüktür? Yedi tane Türkî cumhuriyet on beş tane de özerk Türkî bölgeler var. Ben bu önerilerimi bu Türkî cumhuriyetlerden hangisine söyleyecek olsam kabul ederlerdi. Kazakistan, Kırgızistan, Haydar Aliyev bunlardan hangisine bu öneriyi götürecek olsam kabul ederlerdi. İşte bu kadar Kürt var, Türklerle birlikte yaşamak istiyor, derdim onlar da kabul ederdi. Ben Türkmenleri, Türkleri biliyorum. Türk halkı vicdanlıdır” diye belirtti.

    İSRAİL’İN ÜÇ PROJESİ VAR

    Öcalan, Türkiye’de tartışılan mayınlı araziler konusunda da önemli açıklamalarda bulundu. Öcalan, bu arazilerin İsrail’e verileceğini vurguladı. Öcalan şöyle dedi: “Şimdi bu mayın işini tartışıyorlar, işin içinden çıkamıyorlar. Benim buna ilişkin bir tespitim var. İçinde Amerika’nın da olduğu, İngiltere ve İsrail’in üç tane projesi var: Bir; ulus-devletçik projesi. İki; GAP projesi. Üç; mayınlı arazi projesi.

    Ulus-devlet projesi İngiltere ve İsrail’in projesidir. Sonradan Amerika da buna katıldı. Ulus-devlet üzerinde birçok kişi, düşündü, çalıştı. Dostoyevski ve Nietzche de çalıştı ama bu işin içinden çıkamadılar. Marks da işin içinden çıkamadı. İngiltere’nin ulus-devlet oyununu çözemedi. Lenin de aşamadı. Çin’de Mao da bu tuzağa düştü. Şimdi Amerikan emperyalizminin en büyük destekçisi Çin’in kendisidir. 150 yıldır kapitalizmi ayakta tutan, dogmatik sosyalizm, reel-sosyalizm olmuştur. Marks, Lenin, Mao İngilizlerin ulus-devlet tuzağına düştüler. Ben, bu tuzağa düşmedim. Ben bunun alternatifini oluşturdum. Bunlara karşı Demokratik Ortadoğu projesini oluşturdum.

    İttihat ve Terakki’yi kuran dört kişiden hiç biri Türk değildir. Şimdi buna Beyaz Türklük diyorlar, daha doğrusu Beyaz Türklük dedikleri budur. İngiliz Yahudi işbirliğiyle Türk ulus-devletini kurdurttular. Bunu Mustafa Kemal’e dayattılar. Şimdi de Kürtlere ulus-devletçik kurdurtacaklar. Ben buna ‘devletçik’ diyorum, devlet de değil. Hatta biraz da genişletecekler. Bu, İngiliz, İsrail, ABD projesidir. İsrail politikaları için İsrail Siyonizmi diyorlar. Ahmedinejad’ınki de Şii Siyonizmidir. Arap milliyetçiliği BAAS siyonizmidir. Türkiye’deki mevcut İslamcılık da onun karşıtı olan laiklik de bir tür siyonizmdir. Bunların hepsi çatışma, kavga üretir.”

    MAYINLI ARAZİYİ İSRAİL’E VERECEKLER

    GAP’ın tamamen İsrail projesi olduğunu kaydeden Öcalan, mayın meselesinin Erdoğan’a yaptırılacağını ve bu yüzden başbakan olmasına fırsat verildiğini söyledi. Öcalan şu değerlendirmelerde bulundu: “GAP, tamamen İsrail projesidir. Hatta parasını bile İsrailliler vermiştir. Ben gençken GAP’a gidip bakardım. Dikkatimi çeken şey, kanallarla suyu Harran’a götürmek istemeleriydi. Etrafını neden sulamıyorlardı da ta Harran’a kadar suyu taşıyorlardı? Kendime hep bunu soruyordum. Etraf kupkuruyken suyu neden bu kadar uzağa götürüyorlar diye. İsrailliler İbranilere dayanır. Hatta Harran ismi Harun’dan gelir. Harun, İbrahim’in kardeşidir. Yahudiliğin buradan çıktığı söyleniyor. Yahudiler için bu toprakların önemi büyüktür deniliyor. Bunlar büyük projelerdir. Enka yatırım ortaklığı, orada yatırım yapıyorlar, çiftlikler satın alıyorlar, oraya yerleşiyorlar. Para verip parça parça arsa alıp genişletiyorlar.

    Bu mayın temizleme meselesi; kırk dört yıllığına İsrail şirketlerine verecekler. Bunu kimse engelleyemez. Erdoğan çırpınıyor, mecburum, diyor. Çünkü vermezse başbakanlığı tehlikeye girer. Bu mayın meselesini Erdoğan’a yaptıracaklar. Onun için başbakan olmasına fırsat verdiler. Baykal onlar da bunu biliyorlar. Baykal’ın, Bahçeli’nin sözleri, sözde muhalefettir, oy toplamaya yöneliktir. Suriye sınırı boyunca uzanan 800 km. uzunluğundaki alandır. O toprakları alacaklar, bakir topraklardır, verimlidir. Organik tarımda kullanacaklar. O toprakları Kürtlerin elinden alacaklar. Kürtleri işsiz güçsüz bırakıyorlar. Kürtlerin 18 ve 20 yaşlarındaki genç kızlarını Karadeniz’e, Marmara’ya Ege içlerine gönderiyorlar. Her tarafa dağıtıyorlar. Namus cinayetleri diyorlar esas namus cinayeti budur, esas namussuzluk budur. Bu bin defa daha namussuzluktur.”

    DEMOKRATİK TOPLUM KONGRESİ HERGÜN ÇALIŞMALI

    Demokratik Toplum Kongresi’ne de değinen Öcalan şu önerilerde bulundu: “Demokratik Toplum Kongresi sadece birkaç gün değil her gün çalışmalıdır. Toplantılar yapabilirler, tartışabilirler, sonuç alınıncaya kadar, çözüme kadar sürekli hareket halinde olmalılar. sürekli konferanslar, toplantılar, komisyonlar çalışmalı. Demokratik Toplum Kongresini önemsemek gerekiyor. Siyaset Akademisi oluşturulmalıdır. AKP’nin siyaset akademisi olduğu için birinci parti olmuştur. DTP’nin oyu hala yüzde beşlerdedir. Eğer siyaset akademileri olsaydı yüzde 10-15’lerde olurdu. Sol desen hala yüzde 1’lerde. Sol, kendi halk gerçekliğini tanımıyor, analiz edemiyor. Türkiye’de siyasetçi, aydın, devlet adamı, politika adamı, gerçek demokrat yok. Ben burada konuşuyorum. Ama ben de konuşunca mahkemelere veriyorlar, cezalar veriyorlar. Siyaset ciddi iştir. Siyasi güçlerinin farkında değiller. Arkalarında muazzam bir siyasi güç var. Bunca yıldır bu siyasi gücü ekonomik güce de dönüştüremediler. Bunun sanatını, siyasetini, felsefesini hatta ve hatta estetiğini çıkaramadılar. Kadınları eğitmek gerekir. Kadın eğitimi, çocuk eğitimi, spor, kültürel alana ilişkin politikan olmalı.

    KONGRE GENİŞ TUTULMALI

    Demokratik Toplum Kongresi geniş tutulmalıdır. Demokratik Toplum Kongresi’nde Çözüm projeleri ortaya konulmalıdır. Kürtlerden her kesim ve Kürtlerle ilişkili diğer kesimler, Kürtlerin dostları, aydınlar, akademisyenler de bu kongreye katılmalı. Diyarbakır’da yapılacak olan bu kongrelere gelip konuşmalılar, çözüm önerilerini sunmalılar.

    Ankara’da başka bir Kongre yapılabilir. DİSK’ten ÖDP’ye kadar Solcular, aydınlar ve dostlar birlikte Türkiye’nin tüm sorunlarını tartışabilirler, çözüm önerilerini sunabilirler. Örneğin kendi anayasalarını önerebilirler. Kürtlere ilişkin çözüm önerilerini, projelerini sunarlar. Kürt sorunu, Türk sorunudur. Kürdistan sorunu Türkiye sorunudur. Türklüğü Anadolu’ya hapsedecekler, Kürtlerle Türkleri çatıştıracaklar. Bu çatışma üzerinden tarihin intikamını alacaklar. Alparslan, Kürtlerle ittifak yaparak Anadolu’ya girdi. Bugünkü durum Yavuz Sultan Selim’in Bitlis Şerefhan beyleriyle olan durumuna benziyor. İranlılar Yavuz Selim’i sıkıştırmışlardı. Yavuz Selim, Bitlis beyi Şerefhan ile ittifak yaparak bundan çıkabilmiştir. Mustafa Kemalin durumu da öyledir.”

    Öcalan, “Siyaseti yapmak ciddi iştir, bilinç gerektirir, ciddiyet gerektirir, derinlikli tarihi analizleri gerektirir” dedi.

    ANF NEWS AGENCY



    Re: G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09

    dersim -

    Eğer Tasfiyeyi Dayatırlarsa Sonuçları Çok Ağir Olur_12.06.09


    Görüşme Notları: Öcalan: Eğer Tasfiyeyi Dayatırlarsa Bunun Sonuçları Çok Ağır Olur

    12.06.2009


    Eğer Tasfiyeyi Dayatırlarsa Bunun Sonuçları Çok Ağır Olur



    Tartışmalar yoğun biçimde sürüyor demek. Barış Meclisinin böyle kurumsal, kalıcı bir yapıları var mı? Barış zor ve ciddi bir iştir, savaş kadar zordur. Bunu biliyorlar mı? Tekrar söylüyorum, barış konferansını önemli buluyorum, bu Konferansı şeyi nedeniyle, selamlıyorum. Bunların Türkiye’de her yerde çok güçlü bir şekilde örgütlü olmaları gerekiyor. Bu kadar güçlü bir örgütlülükleri var mı? Yeterince çeşitli çevrelere ulaşıyorlar mı? Barış için mücadele etmek zordur. Güçlü bir ideolojik ve anlam gücü gerektirir. Yeterli ideolojik ve anlama gücüne sahipler mi? Barış mücadelesi teorik bir birikim yanında müthiş bir eylemlilik de gerektirir. Benim savunmalarım özellikle bu son yazdığım savunmalarım ideolojik anlamda bunu anlamanın yolunu açıyor. Bu savunmalarımı onlara da sunuyorum. Barış Meclisi her çevreye yeterince ulaşabiliyor mu? Yeterli ve geniş bir örgütlülükleri var mı, bu işe yürekten katılıyorlar mı? Konferansa değişik çevrelerden katılanlar oldu mu?

    “Terörist Öcalan” ha! Aslında bunlar gerçeği görmek istemiyorlar. Bizim siyasal çözüm için yaptığımız bir sürü şey var. Gandhi Gandhi diyorlar ama Gandhi’nin barış için yaptığının on katını Kürtler ve barış için biz burada yaptık. KCK’nin çatışmasızlık kararı Temmuz’a kadar zaten var, herhalde Ağustos sonuna kadar da bu biraz böyle gidecek. Ancak ben bu süreçte Hükümetin özellikle Sayın Erdoğan’ın tavrının ne olduğunu net olarak anlamış değilim. Bu süreç içinde biraz bu anlaşılır. Doğrudur ben Ağustos’a Kürtlere barış için bir yol haritası açıklayacağımı söyledim. Bu konuda halkıma bir söz verdim. Bunun için yoğunlaşıyorum, gereğini yapacağım. Ama bu süre içinde işte 36 tane kayıp var. Genç insanlar öldü. Ben onların ölümlerine çok üzülüyorum. Askerlerin de gerillanın da ölmesine dayanamıyorum. Tekrar söylüyorum çatışmasızlık derken meşru savunmasını yapmayacakları anlamına gelmez. Operasyonlar karşısında kimse kimsenin eli kolu bağlı durmasını bekleyemez. Ben bu ölümleri durdurmaya çalışıyorum. Daha önce de defalarca dile getirdim. Sayın Erdoğan’a da çağrılar yaptım; gelin bu ölümleri durduralım diye. Sayın Erdoğan’ın demokratlığından emin değilim, tutarlı değil. Bir adım ileri iki adım geri atıyor.

    Bütün bunları Cevat Öneş'e de söylüyorum. Ben burada barışın yolunu açmak için nefes nefese bir mücadele yürütüyorum. Bunun büyük baskısı altındayım. Neredeyse geceleri uyuyamaz oldum. Cevat Öneş aslında biliyor. Halkım bana bağlıdır. Ancak bu süreçte halkın da çok çalışması ve çok uyanık olması gerekiyor. Biz çözüm süreci için uğraşıyoruz ama eğer tasfiyeyi dayatırlarsa bunun sonuçları çok ağır olur ve bunun vebali de Erdoğan’ın boynunda kalır, Hükümet odur. Bu tasfiye ile sadece PKK’nin silah bırakmasını değil, halkın yarattığı tüm siyasal örgütleri, iradeyi ortadan kaldırmaya çalışacaklar. Bunun çok tehlikeli olduğunu söylüyorum.

    Ben burada Sayın Erdoğan ve Sayın Baykal’a açık çağrımı yapıyorum. Bu benim adıma yayınlanabilir de. Biz Cumhuriyetin başlangıç ilkelerine karşı değiliz. Mustafa Kemale de karşı değiliz. Mustafa Kemal bu Cumhuriyetin kurucusudur. Mustafa Kemal, Kürtlere kendi vilayetlerinde seçime dayalı geniş bir muhtariyet istiyordu. 1921 Anayasası bunu ele alıyor. Bunu isteyen Mustafa Kemal’dir. Biz onun için Cumhuriyetin başlangıç ilkelerini önemsiyoruz.

    Tam burada şunu söylemek istiyorum. Başbakan hakkında çok fazla konuşmak istemiyorum aslında. Ama bu yapılan Monarşide bile –ki tek kişinin yönetimidir- oligarşi de bile yapılamaz. Sen, halkın seçtiği parlamentoyu hiçe sayıyorsun. İki kişi oturup bütün bu iradeleri hiçe sayarak halkın kaderi hakkında karar veriyorsunuz. Bu diktatörlüktür. Bunu bana yutturamazsınız. Bunu hiçbir şeyle açıklayamazsınız. “Tarihi bir dönüm noktasıdır” diyor Erdoğan, bunu halkına açıklamak zorundadır. Bunun sorumluluğu altındadır. Kendi hükümetini ve parlamentoyu hiçe sayarak oturup kararlar alamazsın. Bu diktatörlükte bile yoktur. Ben orada ne konuşulduğunu tahmin ediyorum, büyük bir sır da değil bizim için. O görüşmede Kürtleri pazarlık konusu yaptılar. Erdoğan Kürtleri pazarlık konusu haline getirdi ve Kürtlere operasyon yapabilirsin, dedi. Benim üzerimden pazarlık yürütüyorlar. Öyle sanıldığı gibi bağımsız falan da değiller. Bu ülkede insanlar pek çok şeyi anlayamıyorlar. Anlayamayınca da çözemeyince de doğru mücadele veremiyorlar.

    Ergenekon davası devam ediyor ama aslında bu Ergenekon’un iflas etmiş, bitmiş küçük bir kesimidir. Ergenekon’un yüzde yetmişi hala işbaşındadır. Daha önce de söylemiştim. Ergenekon’un geçmişi aslında çok eskilere gider. Üç ayrı dönemi var: Biri 1905’ten 1918”e kadar olan dönem. Bu dönemde ittihat terakki var, ardından 1920-25 arasında Cumhuriyetin kurulduğu dönemde bir özgürlük ihtimali vardı. Kurtuluş Savaşı dönemidir. 1921 Anayasası vardır. Ancak Mustafa Kemal’in etrafını kuşattılar. İkinci dönem 1925’ten 1944’e kadarki dönemdir. İki Dünya Savaşı dönemi de yaşandı. Bu dönemde ABD ve İngiltere politikaları izlendi. Üçüncü Ergenekon 1944’lerden 2007’ye kadar geldi. Erdoğan’ın ABD görüşmesi ardından ABD Ergenekon’dan desteğini çekti. Bütün ülkelerde özel harp daireleri tasfiyeye gitmişti ama Ergenekon’un tamamen tasfiye edildiğini düşünmek yanlış. Aslında AKP’nin de Ergenekon’u vardır. CHP’nin de MHP’nin de Ergenekon’u vardır. Kürtlerin de Ergenekon’u vardır. Ergenekon sanıldığı gibi sadece ordunun içinde değil, sivil Ergenekon da vardır ve sanıldığından daha güçlüdür bu adamlar. Türkiye’de Adnan Menderes niye asılacağını bilmiyordu. Deniz Gezmişler asıldı ama neden asılacaklarını tam olarak bilmiyorlardı. Muhsin Yazıcıoğlu da öldü, niye öldürüldüğü de bilinmiyor. Bunları çok ustaca yapıyorlar. En az on kez bana da suikast planları yaptılar. Aslında beni de ortadan kaldırmak istiyorlardı. Benim ölümüm onlar için yaşamımdan daha tehlikelidir. Bu yüzden bugün buradayım. Sağlık durumum soruluyor. O da bu temelde anlaşılmak durumundadır.

    Bunların arkasında İngiltere ve İsrail sermayesi var. İsrail, çıkışından beri bizimle uğraşıyor. Beni, kendi çıkarlarına karşı bir çıkış olarak görüyorlar. 1980’lerde Kenan Evren bir röportajında ‘işte bizim GAP projemiz var, Apo’nun nesi var?” diyordu. Ben o dönem GAP projesini inceledim. Buradan bir kanalla suyu direk Harran’a götürüyorlardı. Ben o zaman düşünüyordum. Etraf bu kadar kurakken niye Suruç, Bozova, Viranşehir hatta Mardin değil de suyu tek bir kanalla Harran’a götürüyorlar. Biliyorsunuz Harran Yahudiler için önemlidir. İbrahim’in kardeşi Harun’un isminden geliyor. GAP, İsrail projesidir. Onu direk Doğuş Grubu’na yaptırdılar. Arkasında Yahudi sermayesi vardı. Citibank, Garanti. Enka Koç grubu daha önce orda geniş topraklar almıştı. Topraklarına her yıl yeni topraklar katıyor. İşte o kırk dört yıllık sınır-mayın meselesinde de kim ne derse desin bunların istediği olacak. Hiç öyle muhalefet falan demesinler. Toprakları Kürtlerin ellerinden alacaklar. Bunlar halklara hep böyle yapıyor. Halkları dilenci durumuna düşürüyorlar. Namus, töre falan diyorlar aslında en büyük namussuzluk budur. Kürtleri Türkiye’nin dört bir yanında on dört yaşlarındaki kızlarını ırgatlığa mahkûm ediyorlar, ırgatlığa da razılar o bile ellerine geçmiyor. Biz bütün bunları açığa çıkarıyoruz. Onun için beni sevmiyorlar.

    Bunlar AKP ile mutabakata varmışlar, müthiş bir şekilde planlı geliştiriyorlar. İşte Arap emirlikleri de büyük topraklar satın alıyor petrol sermayesi üzerinden. Onlar Saadet Partisi üzerinden etkili olamaya çalışıyorlar. Bu şirketlerin ismi Türk, sermaye Türk gibi görünüyor, her şey yüzde yüz yerli görünüyor ama tamamen yabancı sermayeye bağlılar, bugün de bunlar görünüyor. Binlerce dönüm araziyi bu şirketler aslında onlar adına kapattılar. Benim Urfalı oluşum, mücadeleyi bu bölgede 1980’lerde geliştirmemiz üzerine iki taraftan hem İsrail hem de Araplar üzerimize geldiler. İsrail daha baştan beri kendisi için beni bir tehdit ve tehlike gördü. Urfa seçimleri, Urfa’nın bu perişan hali de bu yüzdendir. Geleneksel Araplar Saadet Partisi üzerinden Urfa Belediyesi’ni kazandılar, etkili olmaya çalışıyorlar. Bu son seçimde de bu gelişme kendini gösterdi. AKP öyle sanıldığı gibi İslami bir parti de değil. AKP Müslümanların evangelist’idir; Hiristiyanlığın kabul ettiği İslamiyet anlamında söylüyorum. Biliyorsunuz Avrupa ve Amerika’da da evangelistler var. Saadet Partisinin Müslümanlığı Arapların geleneksel İslamiyetidir ve bu İslamiyet biraz ötelenmiş, dıştalanmıştır, şu an kabul görmüyor. Saadet Partisi’nin Müslümanlığı bu nedenle biraz kenara itildi. AKP’nin İslamiyeti İsrail ve ABD tarafından onay görmüş evangelist bir İslamiyet anlayışıdır. Ama her ikisi de Kürtlere karşıdır, ikisi de Kürtlerin topraklarını ellerinden almaya çalışıyor.

    Barış mücadelesi çok ciddiyet ister, eylemlilik ister. Yalnız teorik yaklaşımlar yetmez. Ben buna ilişkin son çözüm önerisi üzerinde yoğunlaşıyorum. Bunun yakında büyük bir hızla yazmaya başlayacağım. Bunu hem hükümete, hem orduya hem KCK’ye ve Kürt halkına sunacağım. Şimdi çok fazla söylemek istemiyorum ama tarihi sorumluluğum gereği son bir çaba olarak bunu hayata geçireceğim. Aslında ben bu barış mücadelesini onbeş yıldır üzerimdeki bütün baskıya rağmen soluk soluğa sürdürüyorum. Özal’ın cesaretine cevap olmaya çalıştım. O dönem biraz bunları anlamaya çalıştım. Aslında sadece Özal değil ordu içinde de bize birtakım haberler geliyordu. İşte “çatı çökerse hepimiz altında kalırız, herkes barışıyor, dünya barışıyor biz niye barışmayalım. Türkler ve Kürtler tarih boyunca bir arada yaşamışlar, bin yıllık bir kardeşlik var, bunu yok etmeyelim. Her şeye rağmen halklar karşı karşıya gelmedi.” Ben bütün bunları önemsedim.

    Ben bu savaşı on beş yıldır sınırlıyorum. Aslında ‘93’lerden beri ateşkes süreçleriyle bunu yaptık. Yoksa gerilla çok farklı eylem ve savaş geliştirebilirdi. Aslında ordu içinde de Karadayı, Kıvrıkoğlu ve Özkök’ün yaklaşımları siyasetin önünü açmak yönündeydi. Mustafa Balbay günlüklerinde Özkök için, “o bir kişi biz 99 kişiyiz” diyor. Özkök bunlara karşı tek başına savaş uçağına biniyor, denizaltına biniyordu. Bunlara karşı cesaret gösterisi yapıyordu. Hatta zehirlenmeye karşı yemeğini evden getiriyordu. Bundan önceki Karadayı ve Kıvrıkoğlu’nun da tavırları siyasetin önünü açmaktı. Biz buna hep şans verdik, üzerimize düşeni yaptık. Bugün de şans veriyoruz. Ancak eğer bunu doğru değerlendirmez, bunu tasfiye için bir araç haline getirir, yeniden işte bunlar güçsüz düşüyor, çözülüyor, şöyle ezeriz, bitiririz, “bulup yok ederiz” derlerse ben de Kürt halkına diyeceğim ki; “başınızın çaresine bakın, barış olmuyor. Bundan sonra buradan benim yapabileceğim bir şey yok. Fiziksel olarak da koşullarım uygun değil, hukuki olarak da siyasi olarak da buradan bir örgütü yönetmem mümkün değil. İşte 1 Eylül’den sonra hala “giderim, arar, bulurum, yok ederim” dersen bu savaş gelişir. Bunun artık kenti kırı, ovası, dağı, sınırın ötesi berisi kalmaz. Ben PKK için de o zaman şunu söyleyeceğim. Kendi kararlarınızı kendiniz alın. Örgütünüz, yönetiminiz var, nasıl bir savaş geliştireceğinize kendiniz karar verirsiniz. Diyarbakır’da da toplanıyorlar. Bundan sonra kendi kararınızı kendiniz alırsınız. Eğer farklı bir barış çözümünüz varsa bunu da kendiniz yaparsınız. Bunu bir sosyolog olarak söylüyorum, bir sosyal bilimci olarak tespit yapıyorum. Bu bilimsel bir tespittir. Ben neler gelişebileceğini söylüyorum. Tamamen yok da edebiliriz, işte Tamiller gibi bunları ortadan kaldıracağız da diyebilirler, böyle de olabilir. Ama aksine gerillaya güçlü katılımlar olur, sayıları elli bine varır. Eski kadroları vardır, orta dereceli kadroları vardır, genç kadroları vardır. Güçlü bir çıkış gerçekleştirirler. Ben bunu daha önce de sorgudaki generallere de ifade etmiştim. Böyle de olabilir öyle de olabilir.

    Gerillaya da söylüyorum. Dağa çıkarsan savaşmayı bilmiyorsan ölürsün, bundan tamamen sen sorumlusun. On beş yıldır Gandhi’yi solda sıfır bırakacak şekilde barış mücadelesi veriyorum, ama olmazsa sizler de varlığınızı ve özgürlüğünüzü koruma mücadelesini vermelisiniz. Vermezseniz ölürsünüz. Amaç varlıklarını ve özgürlüklerini koruma olmalıdır. Bu artık Kürtler için bir varoluş ve öz savunma savaşıdır.

    Ben 1 Eylül’e ilişkin çözüm önerilerimde yoğunlaşıyorum. Buna yönelik yazdıklarımı barışın geçmişini de tartışarak ele alacağım. Daha önce mahkemeye sunduğum ve avukatlarıma verilmeyen 125 sayfalık savunmamda da bütün bunları tartışmıştım. Bizim sınırlarla bir sorunumuz yok. Biz ulus-devlete, tek devlete, tek bayrağa, üniter yapıya bir şey demiyoruz, üniter yapılarına karışmıyoruz. Burada Kürtler için demokratik alan açılmasını isteyeceğim. Sadece Kürtlerin serbest örgütlenme haklarına, seçimle kendilerinin belirleyeceği alanlar, yönetimlerine müdahale edilmemelidir. Ben Ağustos sonuna kadar yol haritasını çizeceğim. Bunu hem Hükümete hem de PKK’ye sunacağım, ondan sonra çekileceğim. Beni ilahlaştırmanın anlamı yok, ben tanrı değilim. Apollon var, savaş tanrısı. Ben Apo’yum Apollon değil. Ben siyaseten ve hukuken buradan pratik önderlik yapamam. Ben çözüm önerilerimde Kürtlerin özgürlük alanını tartışacağım.

    Bu süreçte politikayı çok büyük bir ciddiyetle yürütmek gerekiyor. İşte Erdoğan, Ahmet Türk’e niye randevu vermiyor? Ahmet Türk ile görüşmesini 9 askerin mayın patlaması sonucu ölümü nedeniyle yapmadığını söylüyor. Ahmet Türk’ün bu olanlardan haberi bile yoktur. Sen Ahmet Türk’le görüşmeyerek Ahmet Türk’ü siyaseten bitirmek istiyorsun. Ahmet Türk’ü ezmeye çalışıyorsun. Ahmet Türk’ü ezerek ne kazanacaksın? Erdoğan bütünlüklü demokratik bir tavır göstermiyor, günübirlik adımlar atıyor. Barış mücadelesi ciddi bir iştir. Ben bunu sadece Sayın Başbakan’a değil herkese söylüyorum; Ahmet Türk’e de söylüyorum, DTP’ye, aydınlara, KCK’ye de söylüyorum. Günübirlik davranmaktan vazgeçmeliler. Barış ciddi bir iştir, öyle günü birlik adımlarla, hercai davranarak olmaz. Ben on beş yıldır büyük bir ciddiyetle barış mücadelesi yürüttüm. Erdoğan provokasyon diyor. Asıl provokatör, Hakkari’de çocuğun başına dipçikle vurandır. Biliyorsunuz komando üniforması giymiş bir polisti bunu yapan. Asıl Ergenekon budur. O şahsın komando elbisesi giydiğini, provokasyonu anlayan Asayiş kolordu komutanı, çocuğu gidip hastanede ziyaret etti. Aslında bunu onlarda biliyorlar ama açıklamıyorlar. O çocuğun kafasına dipçikle vuran emniyet içindeki Ergenekon’dur. İşte bunu açığa çıkaracaksın asıl provokatör odur. DTP’ye de operasyon yapıldı aynı gün, Genelkurmay “Türkiye halkı” deyimi kullandı; “Bizim için onlar düşman değil suçludur” diyordu. Diyarbakır savcılarının Genelkurmay’ın açıklama yaptığı aynı gün böyle bir operasyon yapmaları manidardır. Aslında devletin içinde DTP operasyonunun yapılmasını istemeyenler de vardı. Ama yapıldı. 9 askerin mayına basarak ölümünden sorumlu olan onları mayına basmaya gönderenlerdir. Aslında bu dönem bu tür provokasyonlara karşı dikkatli olmak gerekiyor. İki ay sonra neler olacağı belli değil.

    Ordunun içinde de tam olarak hâkim olamayabilirler. Yerelde komutanların askerleri gece vakti örneğin dışarı çıkarmaması bile ölmelerini engelleyebilir. Bu konuda Genelkurmay’ın bu tür davranışlara karşı dikkatli olması gerekiyor. Tek başına çatışmasızlık kararı yetmez. Tek taraflı olarak bunu engellemek mümkün değil. Geçmişte de bu durumlar yaşandı. PKK, ilk Mardin’e girdiği zaman Peçenek Köyü’nde yapılan bir eylem vardı. Ben o zaman bu nasıl gerillacılıktır, bu nasıl eylem anlayışıdır diyordum. Bu yüzden günlerce uyuyamadım. Sonra araştırdım, bu katliamı bizim adımıza Cemil Işık, Hogir yapmıştı! Sivas da benzer provokatif katliamlardır. İnanılmaz geliyor ama Mardin Bilge Köyü’nde yapılan müthiş bir provokasyondur. İçlerinden biri ölü numarası yapmış, bakmış kendisini tarayan şahıs, bir gün önce Diyarbakır’da birlikte kebap yediği akrabasıdır. İkisi de Çelebidir. Bunun dışında Muhtar da ölmeden önce “PKK’nin vebalini almayın bizi tarayan akrabalarımızdır” diyor. Bu şekilde provokasyon açığa çıkmasaydı bunu PKK’ye mal edeceklerdi. Halen de bizim adımıza buna benzer provokasyonlar yapabilirler. Bunlara karşı dikkatli olmak gerekir. Diyarbakır’da Kongre toplanıyor. Bütün bunları görerek siyaset yapılabilir. Yirmi dört saat çalışsınlar. Bizim dışımızdaki çevreler de gelip burada kendilerini ifade edebilirler. Komisyonlar kurup, kesintisiz bir biçimde çalışmalılar, devamlı toplantı halinde olmalılar.

    Aslında, ABD ve AB çok onaylamasa da, Türkiye, Suriye ve İran Kürtlere karşı üçlü gizli bir ittifak içindeler. Irak Başbakanı Maliki de buna dâhildir, hatta Maliki Kürtlere karşı Saddam’dan bile daha kötüdür. Kürtlerin bu büyük tehlikeyi görmesi gerekiyor. Eğer bu devletler Kürtlere yönelirlerse sadece PKK’yi değil tüm Kürtlerin sosyal ve siyasal varlığını, Kürt varlığını dağıtmak isteyecekler. Barzani ve Talabani bunu anlamıyor. Onları şiddetle uyarıyorum. Benim adıma onlara bu uyarıyı da içeren bir mektup da iletilebilir. Eğer bu tehlikeyi göremezseniz ne Güney ne Kuzey ne Suriye ne de İran’da Kürtlerin elinde hiçbir şey kalmaz. Irak’taki mevcut kazanımlarımız diyorsunuz o da elinizden gider. Mesele sadece Kerkük değil, Kerkük deniliyor ama böyle giderse mevcut her şey elinizden gider. Ben bunun için Kürtlere Kürt Konferansı yapsınlar, Kürtlerin birliğini sağlasınlar demiştim. Bu konuyu daha önce formüle etmiştim, beş ilke dört pratik öneri demiştim. Bunu tekrar etmeyeceğim. İran, Türkiye, Suriye ittifakına karşı Kürtlerin birliği sağlanarak bu tehlike aşılabilir. Demokratik özerklik projesi bütün parçalardaki Kürtlerin bu bölgede yaşayan Süryanilerin ve diğer halkların özgürlük sorunlarının çözümünü sağlayacaktır. Bunu hayata geçirebilmek için bir an önce bir Kürt Konferansı yapılmalıdır.

    TRT-6 yayınlarına devam ediyor mu? TRT–6 üzerinden sahte bir Kürtlük yaratılmak isteniyor. İşte Rojin TRT-6’ten ayrılmış. Bir kadının bile özgürce bir iki haber verip program yapmasına tahammül edemeyenler, Kürtlüğün özgür hiçbir alanını tanımıyorlar. Bununla sen Kürtlere ne verebilirsin? Bununla ancak sahte bir Kürtlük yaratmaya çalışıyorsun. Bu televizyonun başındaki adam Şexan Aşiretindendir.

    Evet, birkaç dil biliyor, İbranice’yi de çok iyi biliyor, Kürtlükle bir ilgisi yok aslında. Geçmişte milliyetçi şeyleri de vardı. Şimdi Kürtlükle hiçbir ilgisi olmayan bu adamlarla sahte bir Kürt yaratmaya çalışıyorlar. Nasıl Türklükle hiçbir alakası olmayan sahte Türk yaratıldıysa, sahte bir Kürtlük yaratılmaya çalışılıyor.

    Avrupa’da ne var ne yok? Avrupalı dostlar falanda mı katıldı yapılan kongre ve konferansa? Katılım nasıldı? Eş başkanı kim? Başka ne var? Roj yayınlarına devam ediyor mu? Günlük Gazetesi neden kapatıldı?

    Tamam, anlaşıldı. Bu son dönem yeniden gazeteleri keserek, sansürleyerek veriyorlar. 2 Mayıs tarihli gazetedir bu. Ama 1 Mayıs ve 3 Mayıs tarihli gazeteler de böyleydi. Bugünlerde yeniden haber almamı istemiyor olacaklar ki, gazeteleri keserek veriyorlar, bazı kitapları vermiyorlar. Buna ilişkin avukatlarım itirazlarda bulunabilirsiniz. Cezaevlerinden gelen mektuplar var. Bakırköy Cezaevi’nden genç bir arkadaş anladığım kadarıyla, “mektubumu aldığınızı duyduğumda dünyanın en mutlu insanı olacağım” diye yazmış. Adı Gülnaz …. mektubunu aldım. Yazmaya devam etsin, iyi bir mektuptu, yoğunlaşmaya devam etsin. Selamlarımı söylüyorum, mektubunun ulaştığı kendisine iletilebilir. Adıyaman’dan …….. , Erzurum’dan Yaşar Cinbaş’ın mektubunu aldım. Aysel Doğan’ın kısa bir notunu aldım. İnci Roj adında bir bayan bana ilginç mektuplar yazıyor, tanrıçalaşma üzerine. Midyat cezaevinde sanırım. Midyat Cezaevi’nden Şadiye Manap’ın mektubunu aldım, İnci Roj’u anlatıyordu biraz.

    Bu bayan elli yaşlarında sanıyorum, Almanya’da yaşamış, iki de çocuğu varmış. Kendisi benim için hayali bir kişiliktir, ancak mektuplarından gerçek kişiliğini anlamaya çalıştığım söylenebilir. Türkan İpek de Midyat cezaevine gitmek istiyormuş. Midyat Cezaevi’ndeki kadın arkadaşlara iki öneri getirmek istiyorum. Birincisi Marduk-Diamat Destanı vardı, Babil Destanı’nı araştırsınlar, yoğunlaşsınlar. İkincisi tanrıçalaşmayı tartışmalarını öneriyorum. Dışarıdan bir bayan arkadaş vardı Fatma Sönmez, onun da mektubunu aldım. Gaipten haberler alıyormuş gibi bir tarzla yazıyor. Siirt cezaevinden bazı mektuplar aldım. Hepsine selamlarımı iletiyorum.

    Muş’taki halkımıza- orada belediye başkanlıkları kazanılmıştı- ve belediye başkanlarına selamlarımı söylüyorum.

    Herkese selamlar.

    İyi günler.



    10 Haziran 2009

    RojaCiwan HABER

    Haberi izinsiz kopyalamak tekrardan yayinlamak yasaktir


    http://www.rojaciwan.com/modules.php?name=News&file=article&sid=49517



    Re: G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09

    dersim -

    Görüşme Notları: Öcalan: Ben Kürtlerin sözcüsüyüm_26.06.2009


    Görüşme Notları: Öcalan: Ben Kürtlerin sözcüsüyüm


    26.06.2009

    İSTANBUL - “Kürtlerin muhatapları bellidir. Siyaset, müzakere işidir” diyen Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, bireysel hak dayatmasına tepki göstererek “Artık bizi böyle kandıramazlar” dedi.

    Öcalan, Erdoğan'ın ılımlı muhafazakâr İslam’ın sözcüsü olduğunu belirttikten sonra, “Ben de Kürtlerin sözcüsüyüm” vurgusunu yaptı. Öcalan ayrıca önümüzde “kritik, hayati önemde üç ay” olduğunu kaydederek, “Bundan sonra bir gün, bir ay bile sorunun beklemeye tahammülü yok” uyarısında bulundu. Ağustos ayında çözüm için pratik önerilerini geliştireceğini ifade eden Öcalan, ileride müzakerelerin başlayabileceğini söyledi. Öcalan, Kürtlerin de kültürel soykırımı tartışmaları önerisinde bulundu. Öcalan, “Kürtler, en kötüsünü kültürel soykırımı yaşadı. Şimdi de asıl büyük felaketi, kültürel soykırımı hala yaşıyorlar, Kürtler bunu tam göremiyorlar, o yüzden tartışılsın diyorum” dedi.

    KÜRDİSTAN KLASİK BİR SÖMÜRGE DEĞİL

    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, haftalık olağan görüşmesinde Türkiye, Kürt ve dünya siyasetine ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu. Öcalan, Kürt sorunu etrafında yaşanan tartışmaları değerlendirirken, güncel ve tarihsel tespitlerde bulundu, Ağustos’ta beklenen yol haritasını yeniden ele aldı.

    Kürdistan’ın klasik bir sömürge olmadığını söyleyen Öcalan şöyle dedi: “Biz de biliyoruz Kürdistan’ın klasik sömürge olmadığını hatta sömürgeden çok daha kötü bir durumda olduğu tespitini yaptık. Eğer çözemezseniz sorunlarınızın cevabını da bulamazsınız. Kürtlerin her şeyleri ellerinden alınmış, onlar da çoğunlukla bunun farkında bile değiller. Nasıl yaşadıklarını ne kaybettiklerini bile bilmiyorlar. Eğer ne kaybettiğinizi bilmezseniz ne arayacağınızı da bilmezsiniz. İnsan’ın toplumsal bir doğası vardır, maddi olarak kendilerini çözmesi gerekiyor, bunu bile yapamıyorlar. Sen birey olarak kendini çözemezsen Kürt kimliğini de tanımlayamazsın, kişiliğini de bilemezsin. Ben o yüzden diyorum kadınlara nasıl yaşayacağınızı, kim olduğunuzu bilebiliyor muzsunuz ki aşkı ve sevgiyi yaşayabilesin? Ben eskiden beri kadın ve çocuk olgusundan uzak durdum, Nazım Hikmet gibi kadınlara şiirler yazmadım. Aslında onlara müthiş değer veriyorum, onlar için çok şey de yaptım ama bu düzeyde özgürleşmiş bir kadın olmadığı gerçeğini de görmek gerekiyor. Kürt erkekleri için de söylüyorum; zerre kadar namusları ve onurları varsa önce “biz niye bu haldeyiz?” sorusunu sorar, bunu fark eder ve bunun arayışına girerler. Ben bunu zaten bu yüzden size söylüyorum. Bunu anlarsanız, bunu çözmek için müthiş bir çaba, çalışma içerisine girersiniz. Ben sekiz yaşında annemi terk ettim, ailemi terk ettim. Kadın, çoluk, çocuğa karışmadım. Bir daha dönmedim. Yaklaşık elli küsur yıldır ben biraz bunları fark ettiğim için böyleyim. Ben Kürtlerin bir toplumsal maddi doğası olmadığını gördüm. Bunun niye böyle olduğunu sorduğum için, biraz bunu anladığım için farklıyım. Kürtlerin, Kürtlük bilincinin gelişebilmesi için bile önce birey olarak kendinizi gerçekleştirmeniz gerektiğini, bunun yolunun da maddi varlık ve toplumsal doğayı çözmekten geçtiğini bilmek gerekiyor. Kürtlerin hiçbir yaşamları, yaşam alanları yok, bunun görülmesi gerekiyor. Bu oluşturulamadığı zaman hayat, aile, çocuk, hiçbir şeyi çözümlenemez. Vicdanı olan herkes, işe bu yönden bakmalı, işin gerçeği budur.”

    ULUS-DEVLET KANDIRMACASI

    Ulus-devleti yeniden değerlendirerek, bir kandırmacadan ibaret olduğunu kaydeden Öcalan şöyle konuştu: “Bazı sosyologlar, pozitivist yaklaşımdan kurtulamıyor, klasik ulus-devlet bakış açısıyla yaklaşıyor. Ulus-devletin aslında bir kandırmacadan ibaret olduğunu görmüyorlar. Aslında ulus-devlet dedikleri şey, ulusların da özgürlüğü değildir. Kapitalizm, bunu kendisini yaşatmak için kullanıyor. Bunu Hobsbawm belli ölçülerde tartışıyor ama çaresiz kalıyor. Kapitalizmin kendini nasıl böyle yaşattığını çözümleyemiyor. Marks’ta da aynı şey var. Kapitalizmi yeterince çözümleyemediği için yüz elli yıllık Reel Sosyalizm deneyimi ortada. Kapitalizme hizmet etmekten kurtulamadı. Kapitalizm neden bu kadar başarılı oluyor? Pozitivizm, klasik ulus-devlet anlayışından sıyrılamadıkları için Marks, Lenin, Çin, hepsi bu hataya düştüler. Çin’in durumu ortada, bugün kapitalizmin en büyük destekçisidir. Wallerstein da söylüyor. Aslında söylemeye çekindiği şey şu; “biz kapitalizmin fideliğinde büyüdük, hepimiz kapitalizmin desteğiyle buralara geldik” diyor. O yüzden kapitalizm eleştirisini yapamıyorlar. Ben Modernite tartışmalarında aslında bunu çözmeye çalıştım. Bütün bu sosyologlar kapitalizmin sömürü, talan, her ulusa ‘senin hakların’ diyerek ulus devletçiklerle, bölüp, parçalayıp, nasıl kendini yaşattığını bugünlere getirdiğini anlayamıyorlar. Bu önemli bir tartışma konusu. Biz biraz bütün bunları aştık. Ben ulus-devleti bir çözüm olarak görmüyorum. Toplumsal demokratik özgürlükler çerçevesinde olayı ortaya koymaya çalıştım. Savunmalarımı da bu temelde oluşturdum, bunu çözdüm. Benim aşmadığım, çözmediğim sosyolog kalmadı. Bu konuda fikir ve düşünce sahibiyim. Burada sosyologların da görevlerini üstleniyorum.”

    AĞUSTOS’TA KÜRTLERE ÇÖZÜM ÖNERİLERİMİ YAPACAĞIM

    Öcalan, Ağustos’ta çözüm önerilerini sunacağını hatırlatarak, “Ben Ağustos gibi Kürtlere çözüm önerilerimi sunacağım. Sanırım beklentiler de bu yönde. Aslında son savunmalarımda bunun teorik temellerini açtım, tartıştım. Pratik önerileri ortaya koymak benim için son derece kolaydır. Ama herkesin bu konuda neler düşündüğünü, nasıl yaklaştığını görmek, bilmek istiyorum. Bütün bunları Temmuz ayı içinde yoğun olarak tartışacağım. Bir yol haritası çizeceğim ama bu yol haritasından sonra Kürtlere de diyeceğim ki, benim sizin için yapabileceğim budur. Bunu anlamanız, bunu derinliğine tartışmanız gerekiyor” diye belirtti.

    Öcalan Kürtlerin bundan böyle kültürel soykırımı tartışmaları ve BM’de ilgili maddenin incelenmesi gerektiğini belirtti. Öcalan şunları ifade etti: “Demokratik toplum kongresi toplanmış, bu çalışmalar bir iki günlük toplantıyla olmaz. Düzenli, sürekli çalışılmalı. Diyarbakır’da değişik görüşlerden de aydınların gelip sürekli Kürt sorununa ilişkin fikirlerini tartışmaları, karşı karşıya gelmeleri, gerekirse zıt fikirlerin karşı karşıya gelmesi, bir sonuç, bir mutabakat oluşturmalarını öneriyorum. Ben olsam kültürel soykırımı tartışırdım. BM’deki ilgili madde bile incelense Kürtlerin çok ağır kültürel soykırıma uğradığı açıktır. Bu bile yeterince tartışılmıyor.

    DÖRT TEMEL SOYKIRIM UYGULAMASI

    Savunmalarımda açtım, Kürtler üzerinde dört temel soykırım uygulaması var. Kürtler aslında ulusal kurtuluş sürecine, 1920-25’ler arasında bir özgürlük mücadelesine katıldılar. Kürtler de bunda yerini aldı. Mustafa Kemal isyanlar nedeniyle Kürtlere karşı olumsuz şeyler yaptı ama aslında Mustafa Kemal öyle sanıldığı gibi Kürt karşıtı değildir. Ben Mustafa Kemal’i çok iyi çözdüm. Kemalizm’i doğru tartışmaları gerekiyor. 1920’lerde Mustafa Kemal’in Kürtlere yaklaşımı böyle değildi. 1921 anayasasında da Kürtlerin yeri ve rolü vardır. O yüzden 1921 anayasasının iyi tartışılması gerekiyor. ‘25’lerden sonra işte bilinen Kürt isyanları ve başka şeyler bahane edilerek Kürtler, kültürel soykırıma tabi tutuldu. Ermeniler “büyük felaket” diyor, Ermeniler fiziki soykırıma uğradılar, dünyanın her tarafına dağıldılar, oralarda zengin oldular, bir yaşamları var. Rumların sürgünü ortada, Yunanistan’a sürüldüler, onların da bir yaşamı, sözcüleri var. Süryaniler de Avrupa’ya dağıldılar, şöyle ya da böyle bir yaşamları var. Kürtlerin nesi var? Onlar bütün bu felaketleri yaşadı ama Kürtler, en kötüsünü kültürel soykırımı yaşadı. Şimdi de asıl büyük felaketi, kültürel soykırımı hala yaşıyorlar, Kürtler bunu tam göremiyorlar, o yüzden tartışılsın diyorum. Demokratik Toplum Kongresine önerim; 1924’ten sonra neler yaşandığını tartışmalarıdır. 1924’te, 25’te, 26 ve sonrasında yaşananları günümüze kadar olanları, yıl yıl tartışmalarını öneriyorum. Ben bu soykırımları, kültürel soykırımı söylerken Türkler soykırımcıdır demek istemiyorum. Türklere bir karşıtlığım, bir düşmanlığım da yok, aslında iç içe yaşıyoruz ve dostluk hissediyorum. Ben sevdiğim için Türklerle Kürtler birlikte yaşasın diyorum. Aksi haldeki bir tutum, benim insani demokratik kişiliğime yakışmaz. Devlete de söylüyorum, korkmalarına gerek yok, yüzlerce yıldır birlikte yaşıyoruz, demokratik toplum oluşturarak, demokratik bir anayasa iradesini açığa çıkarabiliriz.”

    TÜRKLERİN DURUMU DAHA KÖTÜ

    “Türklerin durumu Kürtlerden daha kötüdür ama onlar, kimin onları bu hale getirdiklerini dahi bilmiyorlar” diyen Öcalan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türklerin yüzde doksanı ne olup bittiğini anlamıyor aslında. En fazla yüzde onu bunu biliyor, bu yüzde 10 da bu yaşananlardan sorumludur. Bir anda bu kadar para, trilyonlar yok oldu diyorlar. Ekonomi çok kötü, toplumun yüzde seksenini işsiz bırakılmış, bu bir felakettir.”

    MUSTAFA KEMAL NEDEN İNÖNÜ’YÜ ÇAĞIRMADI

    Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a seslenen Öcalan, şu mesajları verdi: “Sayın Erdoğan’a tekrar seslenmek istiyorum. Eğer Kemalizm diyorsanız Mustafa Kemal’in iki demokrasi deneyimi var, bunu açığa çıkaralım. 1921 Anayasasını açığa çıkaralım. Mustafa Kemal iki demokrasi deneyiminde de başarılı olamadı, boğdular onu. Kimse bunu açığa çıkarmak istemiyor, çünkü işlerine gelmiyor. Mustafa Kemal, 1921 anayasasıyla tüm Kürtlere önemli haklar, geniş muhtariyet verilmesinden yanaydı. Ancak bu dönemde isyanlar ve provokasyonlar yapıldı. Cumhuriyetin kuruluşunda yer alan ve Mustafa Kemal’in dayandığı Kürtler, İslamcılar ve Komünistler süreç içinde tasfiye edildiler. Kürtler bilinen isyanlarla, Mustafa Suphi onlar Lenin, Mustafa Kemal’i hazırlamış olmasına rağmen tasfiye edildiler. İslamcılar bilinen yöntemlerle tasfiye edildi. Ama bu kesimler katılmadan kurtuluşun gerçekleşmeyeceği de açıktır. İsyanlardan ziyade ittihat terakki kadrolarının Mustafa Kemal’i hapsetmeleri, ölünceye kadar kuşatmalarıdır. Bunun iyi bilinmesi gerekir. Mustafa Kemal, hasta yatağındayken İnönü’nün çocuklarına bir şeyler verin demişti ama ölüm yatağındayken neden İnönü’yü çağırmadı? Araları iyi olsaydı çağırmaz mıydı, İnsan ölüm yatağında dostunu yanına çağırmaz mı, onunla vedalaşmaz mı? Demek ki aralarında ölümüne çelişkiler vardı. Mustafa Kemal’i kuşatan aslında Türkiye’nin asker-sivil küçük bir elitidir. Bu elite, Ergenekon diyoruz. Ergenekon da bunların içinden çıkıyor.”

    ERGENEKON’UN TARİHİ İTTİHAT TERAKKİLERE KADAR GİDER

    Öcalan şöyle devam etti: “Ergenekon’un tarihi aslında daha eskidir, İttihat Terakkilere kadar gider. Bu adamlar kendi çıkarları için bütün toplumu, her şeyi talan ettiler. Toplumun tümünü Türkleri de bu hale getiren bunlar. Aslında bunlar Türk de değil. Türklük dediğimiz şeyi de tanımlamak gerekiyor, bilmek gerekiyor. Elli çeşit hatta beşyüz çeşit Türklük vardır. İttihat Terakki’den beri bu adamlar kendini yaşatmak için topluma da dayanmıyorlar, dışarıdan İngiltere ile ABD ile her türlü ilişkiyi geliştiriyorlar. Öyle sanıldığı gibi bağımsız falan değiller, şimdiye kadar bunu götürdüler ancak şimdi artık bunun böyle yürüyemeyeceğini ABD de, İngiltere de görüyor.”

    KÜRTLERİN BUGÜNKÜ DURUMUNA İNGİLİZLER SEBEP OLDU

    “Aslında Kürtlerin bugünkü durumuna Türklerden çok İngilizler sebep olmuştur” diyen Öcalan, şu tespitlerde bulundu: “İngilizler, Ortadoğu jeopolitiğine Kürtleri kurban etmişlerdir, bunu çok iyi biliyorlar ama Kürtlerin bunu bilmesini istemiyorlar. Ben de bunu uzun dönem tartıştım, bunu anladığımda bunu toplumla tartışırken çok dikkatli davrandım. Çünkü bunun toplumda büyük bir öfke, patlama yaratacağını biliyorlar. O yüzden bütün bunlar çok da anlaşılmadan kendi rollerini oynamak istiyorlar. ABD, Ergenekon’dan desteğini çekti aslında, Jitem’i frenliyorlar, kısıtlamaya çalışıyorlar. Eğer Ergenekon’u bitirirlerse çözüme ulaşılacak aksi takdirde onun yerine kurulacak yeni bir jitem ya da adına çevik kuvvet diyelim. Bunlar birkaç ayda sonra belli olacak. Bunun başına kim geçecek bunu anlayacağız.”

    GÜLEN’İ BÜYÜTMEYE GEREK YOK, GÜCÜ YETMEZ

    Öcalan, şu anda yargılananın Ergenekon’un laik, askeri kesimi olduğunu, bundan sonra da sivil Ergenekon’un gelişeceğini belirtti: “Şu anda yargılanan Ergenekon, Ergenekon’un laik kesimidir, askeri Ergenekon’dur. Bundan sonra gelişecek olan Ergenekon sivil olacaktır. İçinde pek çok çevreden kesimler olabilir, en tehlikelisi de budur. Hizbullah, Hizbi Kontra’nın yaptıkları vahşet ortadadır. Bu arabesk Ergenekon’dur, çok daha tehlikelidir bunlar. Askerde hiç olmazsa bir nizam ve intizam vardır, bunlarda o da yoktur, çok daha tehlikelidirler. DTP’ye yapılan beş yüz kişilik operasyonun zamanlamasına dikkat edilirse, Başbuğ’un konuşmasıyla aynı güne denk geliyor. Başbuğ konuşurken, konuşmasının içinde önemli birkaç insani vurgu vardı. Savaşın sınırlandırılmasından söz ediyordu. Aynı anda muhtemelen haberi olmadan onun konuşmasına karşı DTP’ye operasyon yaptılar, hala da sürüyormuş, beş yüz kişiyi tutukladılar. Bununla ‘sen Kürt meselesini tek başına çözemezsin’ diyorlar. DTP’ye ilişkin yapılan operasyondan askeriyenin muhtemelen haberi bile yoktu, bunu emniyet içerisinden yaptılar.”

    Öcalan, Gülen hareketinin de tek başına buna gücünün yetmeyeceğini şu sözlerle ifade etti: “Basında Gülen’den bahsediyorlar ama tek başına onun buna gücü yetmez, onu bu kadar büyütmeye gerek de yoktur. Sonuçta Erzurumlu bir köy imamıdır.”

    ERDOĞAN’A: KARADENİZ KURNAZLIĞI İLE İŞ YÜRÜMEZ

    Öcalan sözlerini şöyle sürdürdü: “Birlik istiyorlarsa birlik, bütünlük diyorlarsa bütünlük, biz bunlara hazırız. Demokratik toplum oluşturularak bu sağlanır. Buradan Sayın Cumhurbaşkanı’na sesleniyorum; Kayseri sermayesi, aslında çok da klasik kapitalist sermayenin içinde değildir. Gül, biraz Kayseri sermayesini temsil ediyor. Ben de buradan Sayın Gül’e çağrı yapıyorum: Biz sizin var olmanıza karşı değiliz, sizin zenginliğinize karşı değiliz, bu zenginliği yaşayın ama toplumun, demokratik toplum alanını açın. Bizim demokratik yaşamımıza alan tanıyın. Biz sizin zengin yaşamınıza karşı değiliz ama siz de demokratik toplumun yaşamasına saygı göstermek durumundasınız. Sayın Erdoğan’a da sesleniyorum: Sayın Erdoğan, Karadenizli bir tüccar olabilirsiniz, biz tüccarlığınıza karışmıyoruz, ticaretten anlayabilirsiniz ama Karadeniz kurnazlığıyla bu işler yürümez. Demokratik topluma, toplumun demokratik iradesinin açığa çıkmasına izin verilmezse, bireysel haklarla, kendi Kürdünü yaratmakla, bu sorunu çözemezsiniz.”

    BİZİ ÖLÇÜYORLAR, KÜRTLER HALA ESKİ KÜRDMÜDÜR, KANDIRABİLİRMİYİZ DİYE

    Sahte Kürt yaratılmaya çalışıldığına işaret eden Öcalan, yine bireysel haklar denileceğini ancak Kürtlerin haklarını yine tanımayacaklarını kaydetti. Öcalan şöyle konuştu: “Sahte Kürtler yaratmaya çalışıyorlar. Daha önce de korucular oluşturuldu. Bireysel haklar diyecekler, Kürtlerin haklarını gene tanımayacaklar. Böyle bir şey kabul edilemez. Bizi ölçüyorlar, Kürtler hala eski Kürt müdür, kandırabilir miyiz diye düşünüyorlar. Eğer bunu yapabilirlerse bir iki hak veriyormuş gibi gösterecekler, yine kendi bildiklerini yapacaklar. Bunu ABD, İngiltere, başka güçlerle konuşarak yapabileceklerini sanıyorlar. Oysa Kürtler eski Kürtler değil, bir iki göstermelik hakla kandırılabileceklerini sanmıyorum. Sayın Başbakan, eğer bu sorunu çözmek istiyorsanız, dış güçlerle falan olmaz. Ben diyorum ki, birlikte yaşamaksa birlikte yaşamak, beraberlikse beraberlik ama bunun gerekleri yerine getirilmelidir. Kürdün iradesini yok sayarak artık bir çözüm gelişemez.”

    KÜRTLERE KRALLIĞI DAYATIYORLAR

    İlter Türkmen’in eski bir yazısını hatırlatan Öcalan şunları kaydetti: “İlter Türkmen’in eski bir yazısında okudum, kırk gün öncesinin gazetelerinden birindeydi. İlter Türkmen diyor ki Kürtlerin hiçbir iradesini tanımayız, eğer Kürt sorununda bir adım atılacaksa bunu tek taraflı biz kendi irademizle yaparız. Bununla ne demek istiyor; biz Kürdün en küçük bir iradesini tanımayız. Kürtlere de şunu demek istiyorlar. Biz sizin hiçbir muhataplığınızı, iradenizi tanımıyoruz, bu bir saygısızlıktır, hakarettir. Kürtlere karılığı dayatıyorlar, Kürtler bunu kabul etmez. Sayın Erdoğan ben de kabul etmem. Biz çocuk değiliz. Artık bizi böyle kandıramazsınız. Sahte Kürtlükle, koruculukla kendi Kürtlüklerini yaratmayı denediler. Ama bununla sorunu çözemezler, bununla sorun iyice içinden çıkılmaz hale gelir. Ağalara, aşiretlere dayanıyorlar. Bu zihniyetle Bilge Köyü olayı gibi yüzlercesi olur. Kürtler artık buna razı olmazlar. Kürtler hiçbir yerde dağda da razı olmazlar, siyaseten muhatapsız kılınırsa Diyarbakır’da toplantılar yapılıyor irade açığa çıkarılıyor orada da razı olmazlar.”

    BENİM HİÇBİRŞEYİ ÖĞRENMEMİ İSTEMİYORLAR

    Öcalan son dönemde kendisine verilen gazetelerden Kürtlerle ilgili haberlerin tümünün kesildiğini belirterek, “Özellikle son dönemde Kürtlerle ilgili haberlerin tümünü, dergi ve gazetelerden keserek veriyorlar, benim hiçbir şeyi öğrenmemi istemiyorlar. Ama benim anlam gücüm yüksektir, ben bazen bir tek cümleden bile sonuç çıkarabiliyorum. Okuyabilsem iyi olurdu ama okuyamıyorum diye anlam gücünden düşmüş değilim. Ben, vermemekle ne demek istediklerini biliyorum ve anlıyorum. Bir çözüm geliştirilecekse benim bütün bunları yorumlamam için imkân tanınması gerekirdi” diye belirtti.

    HER BİREYİN BİR TOPLUMU VARDIR

    Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e seslenen Öcalan şu mesajları verdi. “Sayın Gül, Sayın Erdoğan, Sayın Başbuğ, Siz bireye, ‘sen varsın’ diyeceksin ama toplumun yoktur. Böyle bir şey olur mu? Toplumu olmayan bireyler yok olmaya mahkûmdur. Her bireyin bir toplumu vardır. Birey tek başına toplumdan bağımsız bir gün bile yaşayamaz, yirmi dört saat bile var olamaz. Toplumu olmayan birey, maymundan öteye gidemez, bir maymundur. Bireyin toplumu vardır, toplumu olmayan birey yok olur, yok olmaya mahkûmdur, Bize bunu dayatıyorlar. Önce birey olacak, onun bir toplumu var ve o toplumuyla birleşerek var olacaktır. Türkiye, AB’ye, ABD’ye, İngiltere’ye onlara bel bağlayarak, bazılarını kendilerine bağlamaya çalışarak, en az hakları vermekle, Kürtleri kandırarak, muhatap almayarak çözmeye çalışıyorlar. Kürtlerin liderlerini kendilerine bağlayarak Kürt sorununu çözeceklerini sanıyorlarsa artık aldanıyorlar.”

    SİYASET MÜZAKERE İŞİDİR

    “Kürtlerin muhatapları bellidir. Siyaset, müzakere işidir” diyen Öcalan Kürtlerin muhatap alınması gerektiğini söyledi. Öcalan şöyle dedi: “Carl Smith’in bir sözü var, önemsiyorum; bir sorun müzakerelerle çözülür eğer siyasal müzakere yoksa savaş vardır. Yani ya sorunu siyasal müzakere ederek çözersin ya da o sorun savaş sebebidir. O yüzden burada tekrar Sayın Erdoğan’a sesleniyorum. Kürtlerle müzakereden korkmayın. Kürtleri muhatap almanız gerekiyor. Bunu sadece genel anlamda devlete, özel anlamda hükümete de söylemiyorum, toplumun bütün kesimlerine söylüyorum. Benim çözüm planımı herkesin beklediğini düşünüyorum. Bu önümüzdeki üç ay içinde herkesin “Kürt sorununu nasıl çözeriz?”i müthiş tartışması gerektiği ortadadır. Ben de buna göre bir değerlendirme yapacağım. Siyasal temellerini savunmalarımda koymuştum. Çözüm için pratik önerilerimi geliştireceğim. İleride müzakereler başlayabilir.”

    BEN KÜRTLERİN SÖZCÜSÜYÜM

    Öcalan şunları belirtti: “Şu anda Erdoğan ılımlı muhafazakâr İslam’ın sözcüsüdür, zaten Başbakan’dır. Liberallerin de sözcüsü var. Ahmet Altan, Yasemin Çongar onlar, Taraf çevresi liberallerin sözcüsüdür. Ben de Kürtlerin sözcüsüyüm. Ahmet Altan’ın çok eski tarihli bir yazısını okudum, şöyle yapsın, böyle yapsın diyor. Ona ve Yasemin’e şu söylenebilir, beni hiç anlamamışlar. Kürt sorununda Başbakan mecbur kaldığı için birtakım adımlar atıyor. Kürt sorununu gerçekten tanıdıkları için bunu yapmıyorlar. Kürt sorunu bu toplumun ciddi bir varoluş sorunudur. Türklerin toplumsal anlamda yaşadıkları sorunlar, her gün cinayetler işleniyor, toplumsal cinnet denilen olgu, Türkler için de artık toplumsal bir sorundur. Bu aynı zamanda bir vicdan sorunudur. Kürt sorunu bir vicdan sorunudur, vicdani olarak bu kaldırılamaz. Kürt sorunu Türkler için artık bir vicdan meselesi haline gelecek. Ben o zaman Sayın Erdoğan’a şunu da söyleyeceğim, bu sadece Kürtlerin değil Türklerin de bir toplumsal var oluş sorunudur.”

    ÖNÜMÜZDE HAYATİ ÖNEMDE 3 AY VAR

    Gelecek üç ayın hayati önemde olduğuna işaret eden Öcalan, sorunun beklemeye tahammülünün olmadığını ifade etti. Öcalan şunları dile getirdi: “Önümüzde kritik, hayati önemde üç ay var. Bundan sonra bir gün, bir ay bile sorunun beklemeye tahammülü yok. Benim önereceğim çözüm planında sadece Kürtlerin değil, Türklerin de haklarının tanımlandığı demokratik iradenin açığa çıkacağı bir çözüm öneririm. Hatta bu benim, İngiltere İspanya örneklerini bile aşacak demokratiklikte bir çözüm olacak. Kimin nerde yaşadığının bir önemi yok, toplumsal anlamda demokratik bir anayasa iradesinin açığa çıkması gerekiyor. Ama eğer bir oyalama, tasfiye temelinde ele alınırsa bundan sonra gelişeceklerden sorumlu olamam. Çözüm için bütün bu açığa çıkardıklarımıza rağmen eğer hala çözümsüzlüğü dayatırlarsa kültürel bir soykırımla karşı karşıyayız demektir. Dört soykırım diyorum; kültürel soykırım, sosyal soykırım, siyasal soykırım, ekonomik soykırım. Buna karşı kendilerini savunacaklardır. Eğer devlet, yok ille ben yok edeceğim, ezeceğimde ısrar ediyorsa, Talibanlar gibi, Tamiller gibi yapmak istiyorum derse bir şey diyemem. Ama Kürdistan dağları buna çok elvermez. Kürtler bu durumda öz yaşamlarını ve özgürlüklerini savunmak zorunda kalacaklardır. Bundan sonra geliştirecekleri mücadele bir öz savunma özgürlük mücadelesi olacaktır. Bundan sonra ben çekileceğim. Beni buraya getirenler beni öldürebilirler de, kendiliğimden de ölebilirim. Artık buradan onlar için yapabileceğim bir şey olmaz. Buradan benim onlar için yapabileceğim hiçbir şey kalmaz. Nasıl bir çözümü ya da mücadeleyi geliştireceklerine bundan sonra kendileri karar verecekler. Bu sürece herkesin sorumlulukla yaklaşması gerektiğini söylüyorum, biz üzerimize düşen sorumluluğu fazlasıyla yerine getiriyoruz. Bu çözüm tartışmalarına sadece Hükümetin değil muhalefetin de sorumlu yaklaşması gerekiyor.”

    FARKLI KESİMLER KONGREYE KATILMALI

    Demokratik Toplum Kongresi’ne ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Öcalan, “Diyarbakır’da Demokratik Toplum Kongresi yapıldı. Bu çalışmalar ciddiyetle yapılmalıdır. Kendini halka adamak öyle kolay bir şey değildir. Eğer halk adına çıkılıyorsa, bir şeyler söyleniyorsa, sorumluluktan kaçılamaz. Herkes sorumluluk üstlenmelidir. Demokratik Cumhuriyet Kongresi de İstanbul veya Ankara’da yapılabilir. Bu Kongreye aydınlar, liberaller, karşıtlar, herkes katılmalıdır. Herkesin, farklı kesimlerden de bu toplantılarda yer alması, muhalif olsa dahi herkesin sözünü söylemesi önemlidir” ifadelerini kullandı.

    MAHİRLERİN DENİZLERİN MİRASINDAN BAŞLADIK

    Öcalan şöyle devam etti: “Bizim bu işlere ilk başlayışımız Türkiye Halk Kurtuluş Cephesi ile olmuştur. Fiili olarak onlarla başladım. 30 Mart 1972’de Mahir Çayanların, Ömer Ayna onların Kızıldere’de şehit olmalarından sonra ben elimden geleni yapmaya çalıştım. Denizleri 6 Mayıs’ta Mamak’tan götürdüler. Buna karşı vicdanen elimden geleni yaptım, onların temsilcisiyim. 37 yıldır onların mücadelesini ben yürütüyorum. Biz bu işe buradan Mahirlerin, Denizlerin mirasından başladık. Benim öyle makam, mevki gibi sorunlarım yok. Ben fiili olarak şu anda Kürtlerin sözcüsü olduğum gibi onların da fiilen sözcülüğünü en azından büyük bir kesiminin sözcülüğünü ben yapmak zorunda kalıyorum.

    RADİKAL DEMOKRATLAR SONUÇ ALACAK

    Türkiye’de İslami demokratlar var, liberal demokratlar var ancak gerçekten çözüm için mücadele edip sonuç alacak olan Radikal Demokratlardır. Onların bu iradeyi ve örgütlülüğü açığa çıkarması gerekiyor. Radikal demokratların içinde işte DHKP-C ve diğer Türk Solundan gruplar var. Kendilerine parti ya da inisiyatif diyenler var. Tümünün bu Kongre’ye gelmesi gerekiyor. Şu anki muhalefetten bir şey çıkmaz. Baykal ile Bahçeli Türkmenleri devlete pazarlayarak muhalefet yaptıklarını sanıyorlar. Baykal Batı Torosları, Bahçeli orta Torosları oradaki Türkmenleri pazarlayarak uzun süre dayanamaz. Bu politikayla ancak Türkmenleri Orta Anadolu’ya sıkıştırabilirler, uzun süre de bu muhalefeti yürütemezler. Bu Kongre’yle ben demokratik bir anayasa iradesinin açığa çıkmasını bekliyorum. Onlara Demokratik Anayasa Bloğu, Demokratik Anayasa Kurucular Bloğu diyorum.”

    URFA YAHUDİ MAHALLESİ DEĞİLDİR

    Mayın sorununu da değerlendiren Öcalan, Yahudilere karşı olmadığını ancak Urfa’ın da bir Yahudi mahallesi olmadığını kaydetti. Öcalan, “Mayın meselesinde şunu İsrail’e söylemek istiyorum. Ben İsrail’e, Yahudilere karşı değilim ama işte Harran’da gizlice toprak alarak devlet güçlerini arkasına alarak kendisine bir yer edinmemelidir. Urfa’da bir Yahudi Mahallesi de olabilir, Urfa’da Yahudilerin yaşamasına karşı değilim, Ermenilerin de mahallesi olabilir, olması da gerekir ama açıkça kendini demokratik temelde ifade edebilmelidir, bunun için şeffaf toplum diyorum” dedi.

    Öcalan son olarak, “Halkımıza, Diyarbakır halkına, Çermik’e özel selamlarımı iletiyorum” diye belirtti.

    http://www.rojaciwan.com/modules.php?name=News&file=article&sid=49936




    Re: G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09

    dersim -

    Öcalan: Müzakereler mutlaka başlamalı_03.07.2009


    Öcalan: Müzakereler mutlaka başlamalı

    03.07.2009

    Öcalan, açıklayacağı yol haritasından sonra demokratik açılımların gelişmek zorunda olduğunu belirterek, “Bazıları buna demokratik müzakere diyorlar, doğrudur. Müzakereler mutlaka başlamalı” dedi. Kürtlerin “toplumsal Lozan’a” hazırlanmasını isteyen Öcalan, Kürtlerin bugüne kadar çok yol kat ettiğini ifade ederek, “Bundan sonra Ortadoğu’da Kürtlerle ittifak yapılır, Kürtler dikkate alınır” diye ekledi. Öcalan, Kürtleri, “Ulusal Halk Kongresi”ni oluşturmaya çağırdı.




    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın haftalık olağan görüşmesinde gündemdeki konular, olası gelişmeler ve yol haritasına ilişkin değerlendirmelerde bulunduğu öğrenildi. Öcalan, cumhuriyetin kuruluş yıllarına dair tarihi tespitlerde bulunurken, Türkmenlere ilişkin de önemli değerlendirmeler yaptı. Demokrasi için toplumsal bir zeminin olduğunu ifade eden Öcalan, Kürtlerin bugüne kadar çok yol kat ettiğini ve zayıfladığı söylemlerinin gerçeği yansıtmadığını kaydetti.

    Öcalan söze, “Nabi Yağcı’nın iki yazısını okudum. Beni kısmen anlıyor. Eski Komünist Parti başkanıdır. Bugünlere nasıl gelindiğine şaşıyor, biz bu hale nasıl geldik diye soruyor” diyerek başladı.



    Bu hafta da Mustafa Kemal’e ilişkin değerlendirmelerde bulunan Öcalan şunları söyledi: “Mustafa Kemal’in demokratik yönleri bilinenden daha fazladır. Ordu bunu benden daha fazla biliyor. İki örnek vereyim. Mustafa Kemal, ‘egemenlik milletindir’ diyor. Yani egemenliği her türlü hanedanlıktan alıp halka veriyor. Burada halk içindeki hanedanlıklar da dâhildir. Aşiret, ağalık gibi halk içindeki her türlü hanedanlıklar da dâhil, bunları alıp egemenliği halka veriyor. Mustafa Kemal, Fransız jakobenlerden esinlenmiştir. Jakobenler, hâkimiyet kaynağı olarak ulusu esas alıyor.”

    İTTİHATÇILAR KAZANDI, FAŞİST ZİHNİYET 60 YIL DEVAM ETTİ

    “Mustafa Kemal’in demokratik bir yönü de Kürtlere geniş özerklik verilmesi gerektiğinden bahsediyor olmasıdır. Kürtlere bir karşıtlığı yoktur. İttihatçılarla mücadele içerisindedir. Mustafa Kemal ittihatçılar için “hepsini asarım” diyordu. İttihatçılar Mustafa Kemal’e suikast düzenlediler. Topal Osman olayı var, Mustafa Kemal’e yönelik girişimleri var. İttihatçılar cumhuriyeti faşist diktatörlükle yönetmek istiyorlardı. Ama ittihatçı zihniyet kazanmıştır. Mustafa Kemal boğuntuya gelmiştir. O dönemde Hitler gitti ama ideolojisi baki kaldı. Bu faşist ideoloji altmış yıl devam etti.”



    MUSTAFA SUPHİ’Yİ KİM ÖLDÜRTÜ, SAİD-İ NURSİ’Yİ KİM SÜRGÜN ETTİRDİ?

    “Mustafa Kemal, Kürtlerle ittifak yaptı. İslamcılarla ve Komünistlerle uzlaştı. İttihatçı kadroların iktidarı ele geçirmesinden sonra 1925’ten itibaren Kürtler tasfiye edilmeye başlandı. 1924’te Kürtlere muhtariyet verilmesini söyleyen Mustafa Kemal, nasıl oldu da 1925’ten sonra Kürtleri tasfiye ediyor! Bunları iyi anlamak lazım. Mustafa Suphileri Mustafa Kemal mi öldürttü, ittihatçılar mı? Bu konuda aydınlanmaya ihtiyaç var. Said-i Nursi ve Mehmet Akif’in sürgünleri de biliniyor. Bunların Mustafa Kemal tarafından yapıldığı biliniyor! Ama öyle değil. Bunları Mustafa Kemal mi ittihatçılar mı yaptı? Ben bunları ittihatçıların yaptıklarına inanıyorum.”

    “Mustafa Kemal’in demokratik yönünün esas alınması gerektiğini söylüyorum. Ordu, bunu anlamak zorundadır.”



    Kerkük sorunu ve Türkmenlere ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulunan Öcalan, özellikle CHP ve MHP eksenli ‘Türkmen’ siyasetine ışık tuttu.

    Öcalan şu değerlendirmelerde bulundu: “Türkiye’de Musul-Kerkük nedeniyle 1925’ten itibaren İngilizler egemen oldular. 1944’ten itibaren de bu öncü rol Amerika’ya geçti, Amerika hâkim oldu, 1944’te 20 kişi Amerika’ya gönderildi. İsmet Paşa da iflas etti. Amerika öncülüğünde bugüne kadar geldi.”



    MHP VE CHP’NİN “TÜRKMEN” GÖREVİ

    “MHP, işleri karıştırmak istiyor. Devlet Bahçeli ile ilgili şu değerlendirme yapılabilir. Devlet, Devlet’e bir görev vermiş ve bunu iyi ezberlettirmiş. Bahçeli’nin görevi şu; Orta Toroslardaki Türkmenleri, Adana, Osmaniye’deki Türkmenleri kontrol altında tutmak, siyaseten pazarlamaktır. Devlet Bahçeli bunu yapıyor. Baykal da Batı Toroslar, Antalya, İzmir, Ege kıyılarındaki Türkmenleri kontrol altında tutuyor. Ben MHP için hepsi faşisttir demiyorum. MHP’de Mansur Yavaş gibileri de var. Bunlar biraz daha demokrat. MHP’nin bu durumu değişebilir mi, demokratikleşebilir mi? İstenirse demokratikleşebilir. Kürtlerle Türkmenlerin yakınlığı vardır. Bizim içimizde de Türkmen şehitlerimiz vardır. Hatta Urfa-Halfeti civarlarında bizim köylerle komşu Türkmen köyleri vardır. Türkmenlerle Kürtler iç içe yaşıyorlar.”



    YOKSUL TÜRKMEN HALKIN TARİHİ İNCELENMELİ

    “Türkmenler, en az Kürtler kadar demokratik bir geleneğe sahipler. Hep isyan etmişler. Türkmenler, Selçuklular döneminden beri hep isyan etmişler. Dört bin Türkmen Selçuk Bey’in zulmünden İran’a geçmişler. Oğuzlar da Selçuk Bey’in zulmünden kaçmışlar, Anadolu’ya geçmişler. Beylerin, hanedanların tarihini değil, halkın tarihi, yoksul Türkmen halkının tarihi incelenmeli.”



    KÜRTLER ÇOK YOL KAT ETTİLER

    Kürtlerin zayıfladığı yönündeki söylemlerin gerçekçi olmadığını ifade eden Öcalan, “Kürtlerin zayıfladığı söylemleri, propagandatif sözlerdir. Bir değeri yoktur. Kürtler çok yol kat ettiler, iyi eğitim aldılar. Bundan sonra Ortadoğu’da Kürtlerle ittifak yapılır, Kürtler dikkate alınır, Kürtler arkalanır. Ortadoğu’da beliren, gelişen Kürtlerdir. Kürtler siyasi olarak çok gelişmişlerdir” diye belirtti.



    AKP YAPMAZSA ABD YAPAR

    Kürt sorununu AKP çözmezde ABD’nin alternatif hazırlayacağına dikkat çeken Öcalan, “Amerika işin içindedir. AKP bu sorunu çözmezse ABD onun alternatifini hazırlar. Ondan sonra da Kürtleri destekler, İsrail de destekler. AKP Suriye, Suudi Arabistan ve İran’la ittifak yapmak istiyor. Bunu yaparsa ABD desteğini çeker, biterler bunlar” ifadelerini kullandı.



    DEMİREL DERİN DEVLETİN SİYASİ TEMSİLCİSİDİR

    Öcalan, derin devlet yapılanmasına da değinerek, eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in derin devletin siyasi temsilcisi olduğunu kaydetti. Öcalan şöyle dedi: “İtalya için Cossiga neyse, Türkiye için de Demirel odur. Demirel’e o görev verilmiştir. Türkiye derin devletinin siyasi temsilcisidir. Demirel Türkiye’nin Cossiga’sıdır. 70’lerden beri bu görevi yürütmektedir. Halen de etkili olmaya çalışıyor. ‘90’larda Doğan Güreş, Çiller için ‘şak talimat verir tak yaparız’ diyordu. Bu onun lafıdır. Çiller bize karşı çok çalıştı. İngiltere’den yeşil ışık almışlardı.”



    DEMOKRATİKLEŞME İÇİN TOPLUMSAL ZEMİN VAR

    Öcalan şöyle devam etti: “Özal, cesaretliydi. Kişisel cesareti vardı. Sorunu anlıyordu, biliyordu. Ama Ergenekon Özal’ı bertaraf etti. O dönem Amerika’nın Ergenekon’a desteği vardı fakat Amerika 2007’de desteğini o kesimden çekti. Erdoğan ve Gül, Ergenekon mazeretine dayanamazlar.



    Türkiye’de demokratik siyaset kanalları için zemin var. Fransız Devrimi Avrupa’daki demokratikleşme için nasıl rol oynadıysa, Rus Devrimi de tarihte nasıl bir etki yarattıysa bugün de Türkiye’de öyle bir toplumsal zemin var. Türkiye büyüyecek. Türkiye’nin öneminden bahsedilmesinin nedeni de budur. Şu an Türkiye’de laik kesim direniyor, bırakmak istemiyor. İslami kesim de tıkanmış, bir tıkanma yaşıyor. Her iki kesim de tıkanmış. Biz bu tıkanmadan demokrasiyi çıkarmak istiyoruz. Erdoğan’ın büyük halk desteği var. Türkiye’deki ekonomik bir kesim arkasında, Erdoğan bu kesimi temsil ediyor. TOBB da onu destekliyor, TÜSİAD’ın önemli bir kesimi laikçileri, bir kesimi de Erdoğan’ı destekliyor. Biz bu nedenle demokrasinin kazanmasını istiyoruz.”



    RADİKAL DEMOKRATLAR VE DEMOKRATİK SOL TOPLAMALI

    “Deniliyor ki Erdoğan laik hegemonyanın yerine İslami hegemonya kuracak. Biz böyle bir hegemonyayı kabul edemeyiz. Bizim istediğimiz demokrasinin kabulüdür. Ancak Türkiye böyle rahatlar. Her kesimin de buna, demokrasiye ihtiyacı var. En az Kürtler kadar Türkmenlerin de Türkiye halkının da demokratikleşmeye ihtiyacı var. Türkiye’de muhafazakâr demokratları AKP’nin bir kesimi parlamentoda, parlamento dışında da Saadet ve diğer bazı kesimler temsil ediyor. Liberal demokrat kesim de örgütlenmiş. Bunları da Taraf çevresi ve diğer bazı kesimler temsil ediyor. TÜSİAD var, TOBB var. Radikal demokratlar var. Demokratik sol var. Çatı Partisi çalışmaları yüzeysel, sıradan çalışmalar olarak görülmemelidir. Her gün çalışılmalı, ciddiyetle yaklaşılmalı.”



    “Radikal demokratlar ve demokratik solun toplantılar yapmaları lazım, birlikte hareket etmeleri, birleşmeleri gerekir. Bu üç kesimi ben Demokratik Anayasacılar Bloğu olarak nitelendiriyorum. Bu üç kesim birlikte hareket ederlerse Türkiye’yi demokratikleştirebilirler. Demokratik Toplum Kongresi de sivil anayasa çalışmalarını yapmalıdır. Nasıl bir anayasa istediğini kararlaştırmalıdır.”



    BÖLGEDE BİR FUTBOL TAKIMINI BİLE İDARE EDEMİYORLAR

    AKP’nin ekonomik gücü olduğunu ve kendi fikirlerinden yararlandığını ifade eden Öcalan şunları söyledi: “AKP’nin ekonomik gücü var, siyasal gücü var ama yine de üç yüz tane akademisi var. AKP, benim fikirlerimden yararlanıyor ama bizimkiler yararlanmıyor.



    Bölgede bir tane futbol takımını bile idare edemiyorlar. Kadınlardan oluşan bir folklor ekibi var mı, tiyatro grubu var mı? Bunlar demokratik faaliyetlerdir. Kürtlerin sporu, folkloru, tiyatrosu olacaktır elbette. Bu başarılabiliyor mu? Siyaset ciddiyet gerektirir.”



    Kadın sorununa da değinen Öcalan, “Kadın toplumda bir nesne konumundadır. Toplumda böyle algılanıyor. Kadınlar daha çok çalışmalılar. Ben onları desteklemeye devam edeceğim. Kadınlar için yeni bir yaşam imkânı sunmaya çalışıyorum” diye belirtti.



    MÜZAKERELER MUTLAKA BAŞLAMALI

    Öcalan çok beklenen haritasına ilişkin de açıklamalarda bulundu: “Açıklayacağım yol haritasından sonra demokratik açılımlar, adımlar gelişmek zorundadır. Bazıları buna demokratik müzakere diyorlar, doğrudur. Müzakereler mutlaka başlamalıdır. Kürtlerle müzakereden korkulmamalıdır, biz Cumhuriyetin değerlerine karşı değiliz ki. Cumhuriyetin bütünlüğünden demokratik çözümden yanayız. AKP demokratik çözümü geliştirmezse ABD soruna müdahil olur ve AKP o zaman biter. Cumhurbaşkanı Gül, “ya çözülecek ya çözülecek” diyor. Çiller de ‘ya bitecek ya bitecek’ diyordu. Çiller bunu imha için söylüyordu. Cumhurbaşkanı Gül’ün öyle değil.”



    UMUTLUYUM MÜZAKERELER GELİŞEBİLİR

    Müzakerelerin gelişmesi konusunda umutlu olduğunu dile getiren Öcalan, çözüm gelişmezse çekileceğini belirtti. Öcalan, “Ben umutluyum müzakereler gelişebilir, kesin gelişir demiyorum ama gelişme ihtimali var. Başbakan da Cumhurbaşkanı da çözümün önünü açmalıdır. Eğer müzakereler başlarsa örgütün de beni dinleyeceğini düşünüyorum. Çözüm gelişmezse o zaman ben çekilirim, kendi kararlarını kendileri verirler” ifadelerini kullandı.



    KÜRTLER TOPLUMSAL LOZAN’A İYİ HAZIRLANMALI

    Gelişecek çözümü ‘Toplumsal Lozan” diye adlandıran Öcalan, şunları kaydetti: “Ben gelişecek çözüm için toplumsal Lozan diyorum. 1920’lerdeki Lozan, ulusal Lozan’dır. Bu Lozan’la, Cumhuriyet kuruldu. Bu cumhuriyet bugüne kadar demokratikleştirilmedi, şimdi demokratikleştirilmeye ihtiyacı var. Bu nedenle toplumsal Lozan diyorum. Bu toplumsal Lozan’la toplumun tüm kesimleri demokratikleştirilecek. Bugün bunun zemini de vardır.



    Kürtler Toplumsal Lozan’a iyi hazırlanmalıdır. Bu Toplumsal Lozan’la, Kürtler demokratikleşmenin öncülüğünü yapacak. Kürtler, toplu halde, toplum olarak bir savaşa hazırlanır gibi Toplumsal Lozan’a hazırlanmalıdır. İşte bunun için Demokratik Toplum Kongresi her gün sürekli çalışmalıdır. Kürt Konferansı da bir an önce yapılmalıdır. Beş ilke, dört pratik önerim Konferans’ta tartışılmalıdır.”



    KÜRTLER ULUSAL KONGRE’Yİ OLUŞTURMALI

    Öcalan sözlerini şöyle sürdürdü: “Amerika, 2007’de bazı kesimlerden desteğini çekti. Bu kesimin içinde Talabani ve Barzani de vardı. Amerika bazı konularda desteğini çekince bunlar da şaşkınlık içindeler. Ne yapacaklarını bilmiyorlar. Güçlerinin azalacağından korkuyorlar. Kürtler kendi ulusal birliklerini mutlaka kurmalıdır. Kürtlerin kendi Ulusal Halk Kongresi oluşturulmalıdır. Güney’dekilerle beraber tüm Kürtler Ulusal Kongre’yi oluşturmalıdırlar. Bir de Güney’dekilerle beraber ulusal bir savunma birliği oluşturulabilir, oluşturulmalıdır. KCK benzeri bir yapılanma tüm Kürtler için kurulabilir, kurulmalıdır. Bu üç konuda Ulusal Kongre, Savunma ve KCK konusunda Kürtler ortak örgütlenmelerini gerçekleştirmelidir. Ortak stratejik planlamalar, hedefler oluşturmalıdırlar. Kürtler Ortadoğu’da geleceğini ancak böyle kurabilir, böyle garantiye alabilir. Güneylilerin güvencesi de budur.”



    DİYARBAKIR’DA SÜRYANİ VE ERMENİ MAHALLESİ OLABİLİR

    “Azınlıkların Kürdistan’da talepleri olmuş” diyen Öcalan Ermeni ve Yahudilerin örgütlülükleri olabileceğini, Diyarbakır’da Süryani ve Ermeni mahallesinin kurulabileceğini söyledi. Öcalan şöyle dedi: “Ermeni ve Yahudilerin örgütlülükleri olabilir, olmalıdır da. Diyarbakır’da bir Süryani ve Ermeni Mahallesi olabilir, olmalıdır da. Urfa’da da Yahudiler için bir mahalle olabilir. Ama öyle gizli kapitalist oyunlarla olmaz. Açık bir şekilde yer edinebilirler, bir mahalleleri olabilir.”



    Öcalan son olarak gazetelerin kendisine sansürlenerek verildiğini belirtti. “Gazeteler ve mektuplar sansürlenerek veriliyor” diyen Öcalan “Kadınlara, gençlere, cezaevlerine, halkımıza selamlarımı iletiyorum” dedi.

    ANF NEWS AGENCY

    http://www.rojaciwan.com/haber-50178.html



    Re: G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09

    dersim -

    Öcalan'ın 'marksist kurama' eleştirileri_04.07.2009


    Gündem Online_04.07.2009

    Öcalan'ın 'marksist kurama' eleştirileri


    Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) sunduğu son savunmalarında Marksist teoriye ilişkin önemli tespitlerde bulunan PKK lideri Abdullah Öcalan, 'Marks'ın ekonomik altyapıyı tüm hukuki, siyasi ve ideolojik formların izah kaynağına yerleştirmesi, belki de uğruna çok büyük savaşlar verilen sosyalizmin başarılı olamayışının temel nedenlerinin başında gelmektedir' diyor.

    Abdullah Öcalan'ın Demokratik Toplum Manifestosu isimli savunması yakın zamanda kitap olarak yayınladı.

    Öcalan son savunmalarında Marksizm'e yönelik eleştirilere de yer veriyor. Kitapta Marksizmin iktidar olgusunu kavrayamadığını ifade eden Öcalan, 'K. Marks ve F. Engels'in öncülüğünde kapitalizme karşı ilk bilimsel temelli bir mücadele bayrağı açıldı. Bağrında önemli yetmezlikler ve yanlışlar taşısa da bilimsel sosyalizm adı altında sistem karşıtı bu ilk hareket yüz elli yıl kapitalizmin korkulu rüyası oldu. Çok büyük kahramanlıklar sergiledi. Önemli mevziler kazandı. Sistem karşıtı bu hareketin talihsizliği, kapitalist moderniteyi çözememesi ve ondan radikal kopuşu sağlayamamasıydı' değerlendirmesinde bulunuyor.

    Başarısızlığın nedeni özne-nesne ayrımı

    Toplumda alt ve üstyapı tartışmalarının uygarlığın inşa edilmiş gerçeklikleri ile bağlantılı olduğunu kaydeden Öcalan, şunları dile getiriyor; 'Hegel kendi sistemini öncelikle üst yapıdan, yani devlet ve hukuktan başlatır. Evrensel sistemi de mutlak zekâ (Geist)'dan başlattığı gibi. Marks ise önceliği altyapı olarak adlandırdığı üretim güç ve ilişkilerine verir. O da her ne kadar 'Ayakları üzerine oturttum' dese de, Hegel'le aynı mantığı paylaşmaktadır. O da nedir? Biri, bir unsur temeldir, diğeri ikinci veya belirlenendir diyor. Bu, özne-nesne ayrımının kaba mantığına düşmektir.' Öcalan, sosyalizminin neden başarılı olmadığı sorusunun cevabının da bu mantıkta gizli olduğuna dikkat çekiyor.

    Savunmalarında sosyoloji konusunda da tespitlerde bulunan Öcalan, E.Durkheim, A. Comte ve K. Marks sosyolojisinin zaman ve mekân boyutunda tümüyle kendilerini bağışık hissettiklerine vurgu yaparken, 'Bahsettikleri olay ve olguların yeri ve tarihi yoktur. Sözde deneysel ve olgusal bilim yaptıkları iddiasındadırlar. Ne kadar zamanız ve mekânsız analiz yaparlarsa, o denli bilimsel davrandıklarını sanırlar. Adeta bu yönteme dört elle sarılırlar. Aslında bu yaklaşımın özünde modernitenin kendini zaman ve mekân olarak ebedi ve sonsuz göstermesi yatar. Tüm Avrupa merkezli bilim, felsefe ve sanatların böyle bir tutumu, eğilimi söz konusudur' diyor.

    Das kapital çalışanların işine yaramadı!

    Kapitalizmi ekonomik sahada arayan Marks'ın siyasal iktidarı ve onun zor karakterini tüm sonuçlarıyla çözümleyemediğine dikkat çeken Öcalan, 'Kapitalist ekonomi denilen talan düzeni tüm eski ve yeni dünyada toplumları ve coğrafyaları sömürgeleştirip yeniden köleleştirirken, tüm güç erklerini kendine bağlarken, tarihin en kanlı savaşlarını yürütürken, toplum bünyesi üzerinde her şeyiyle oynayıp hegemonyasını onaylatırken, onu eski topluma karşı devrimci ilan eden K. Marks, ardılları ve benzer düşünce ekolleri bence bilim inşa etmiyorlar. Das-Kapital, kapitale karşı yazılmış en eksikli, dolayısıyla yanlış yorumlanmaya müsait kitaptır. Burada Marks'ı suçlamıyorum. Sadece eserinin tarih, devlet, devrim ve demokrasi boyutunun olmadığını, geliştirilmediğini söylüyorum' diyor.

    Öcalan, Marks'ı kapsamlı analizlere gitmeden, ucuz ve yüzeysel tezlerle eleştirmenin sakıncalarının da farkında olduğunu dile getiriyor.

    Savunmalarında Marksist geçinen kesimlerin dogmatik yaklaşımlarının tarikat müritliğini aşmadığını da ifade eden Öcalan, Marks'ın Kapital kitabına yönelik olarak ise şunları dile getiriyor; 'Kapital'in yeni bir totem hizmeti gördüğü, işçilerin pek işine yaramadığı, yüz elli yıllık teorik-pratik deneyimle yüzlerce kez doğrulanmıştır. Ben bunun temel nedenini kapitalizmi ekonomi olmadığı halde başka yerde arama, ekonomi olmayana temel ekonomik konular olarak yaklaşım gösterme hatasına bağlıyorum.'

    'İki sınıf mücadelesi vahim hata'

    Marksizm'in en önemli eksikliklerinden birinin de çatışmayı dar sınıf eksenli görmesi olduğunu belirten Öcalan, 'Sınıfların direkt çatışması analitiktir. Somut çatışma toplumsal gövdeler arasında olur: Devlet toplumuyla demokratik toplumlar arasında. Dar sınıf bakış açısının sonuçları bilinmektedir. Kaldı ki, sınırları hiçbir zaman kesin çizilemeyen ve her gün geçişler yaşayabilen sınıflarda, aslolan içinde yaşadıkları bilinç durumudur, kültürüdür' diyor.

    Uygarlıksız sınıf mücadelesinin olmayacağını dile getiren Öcalan, tek uygarlık içinde iki sınıfın mücadelesinin ne denli vahim bir hata olduğunun Sovyet deneyiminde görüldüğünü dile getiriyor. Avrupa devlet uygarlığının kalıplarını kıramadığı için, özgün bir Sovyet uygarlığının oluşturulamadığını da kaydeden Öcalan 'Kapitalist modernite kalıplarını büyük oranda esas aldığı için, sonunda onlar gibi olmaktan kurtulamadı. Tarihte bu durumun birçok benzeri yaşanmıştır. Başkalarının silahlarıyla (uygarlık yaşam tarzı) savaşırsan, başkaları gibi olursun. Bu durumların ortaya çıkması, devrimlerin kendi uygarlık biçimlerini belirleyememeleri ile ilgilidir' diyor.

    Toplumun metalaşması kabul edilemez

    Meta tanımını Marks'tan farklı yorumladığını kaydeden Öcalan, kendi yaklaşımını 'ben metayı Karl Marks gibi yorumlamıyorum. Yani metanın değişim değerinin işçi emeğiyle ölçülebileceğini, önemli sakıncalar doğuran bir kavramlaşma sürecinin başlangıcı olarak değerlendiriyorum. Günümüzde nerdeyse metalaşmadık bir değeri kalmayan toplumun çözülüşünü gözönünde bulundurursak, ne demek istediğimi daha iyi açıklamış olurum. Toplumun metalaşmasını zihnen kabul etmek demek, insan olmaktan vazgeçmek demektir' sözleri ile ifade ediyor.

    Öcalan, kuşku yaratan bir diğer konunun ise toplumsal değerlerin ölçülebilirliği olduğunu söylüyor ve devamla, 'Yalnız canlı emeğin değil, sayılması olanaksız emeğin ürünü olan bir maddeyi bir kişinin emeğinin değeri saymanın kendisi, yanlışlık ve değer gaspı ve hırsızlığının önünü açan bir yaklaşımdır. Nedeni açıktır: Sayılamayacak emeklerin karşılığı nasıl ölçülecek? Dahası, değeri hiç ölçüme girmeyen emekçiyi doğuran, büyüten ananın, ailenin emeği nasıl ölçülecek? Değer denen nesnenin içinde gerçekleştiği tüm toplumun hakkı nasıl ölçülecek? Tartışmayı uzatabiliriz. Dolayısıyla değişim-değeri, artık-değer, emek-değer, faiz, kâr, rant gibi kavramlar hırsızlıkla (resmi ve devlet gücü yoluyla) ortaktır. Değişim için başka ölçüler bulmak veya armağan tarzının yeni biçimlerini geliştirmek anlamlı olabilir'.

    Marks önemle incelenmeli

    Toplumun bütünlüğünü ilgilendiren büyük yanılgılara düşmemek açısından, Karl Marks örneğinin önemle göz önünde tutulması gerektiğini ifade eden Öcalan, 'Marks'ın kapitalizmi çözmek ve ondan kurtulmak isteyen önde gelen bir kişilik olduğundan veya olmak istediğinden kuşku duyulamaz. Ama ondan esinlenen muazzam toplumsal değişimlerin kapitalizmin en iyi hizmetçiliğini aşamadıkları genel olarak kabul gören bir görüştür' diyor.

    Zozan SİMA
    ANF


    http://www.gundem-online.com/haber.asp?haberid=74661




    Re: G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09

    dersim -

    Çözümsüzlüğü desteklemeyin_11 Temmuz 2009



    Çözümsüzlüğü desteklemeyin

    11 Temmuz 2009

    KCK Önderi Abdullah Öcalan, Kürt sorununun çözümüne ilişkin yol haritasını 15 Ağustos’ta açıklayacağını belirterek, “bu savaş 30 yıldır devam ediyor, çözüm gelişmezse daha da devam edecek. 30 yıldır Türkiye’yi kandırıyorlar” dedi.




    KCK Önderi Abdullah Öcalan, Ağustos’un ortalarına kadar hazırlığını bitireceğini ve o tarihten itibaren demokratik müzakerelerin başlamak durumunda olduğunu söyledi. KCK Önderi Abdullah Öcalan, avukatlarıyla görüştü. Edinilen bilgiye göre görüşmede Dersim kentiyle ilgili değerlendirmelerde bulunan Öcalan, “Dersim’in bir özgünlüğü var. Dersim’in kültürü Alevi kültürüdür. Beş bin yıllık tarihten bu yana gelen direniş kültürü var. Hurrilerden bu yana süregelen bir direniş kültürü var. Gerek Dersimdekiler gerekse diasporadakiler Aleviliğin gerçek anlamda temsilciliğini yapabilmeli, bu konuda çalışmalılar. Dersim’i tarihi ile birlikte ele almak gerekir. Dersim için şunu öneriyorum. Dersim’e özgün, Dersim Demokratik Komüncülüğü geliştirilebilir. Dersim’in bir komün ihtiyacı var, iki yüz üç yüz kişiden oluşan şehir meclislerini oluşturabilirler” dedi.

    ÖNEMLİ OLAN HALKIN ÖZGÜRLÜĞÜ

    “Önemli olan benim özgürlüğüm değil, halkların özgürlüğüdür” diyen Öcalan, “Ben sadece Kürtlerin özgürlüğü için mücadele etmiyorum, tüm halkların özgürlüğü için bu mücadeleyi verdik. Benim özgürlük anlayışım, halkların özgürlüğüdür” ifadelerine yer verdi. Öcalan, şöyle devam etti: “Ben burada önemli oranda çözüm gücüne ulaştım. Türkiye’nin aydınlarını yazarlarını tanıyorum. Onların ideolojik bagajlarını biliyorum. Dört yüz yıllık kapitalist sistemi çözdüm. Marks’ı iyi açımladım. Marks’tan ziyade Marksizm adına hareket edenleri eleştiriyorum. Sovyet ve Çin pratiği ortadadır. Gelinen aşamada ABD hegemonyasının yedeğine düşmüşler. Kapitalist sistem altında bu hale getirmişler ekonomiyi. Örneğin otomobil satışları şu anda durdu, Türkiye bir otomobil mezarlığına dönüştü. İnsanlar bir yandan kahve köşelerine sıkıştırılmış, işsiz güçsüz ve açlar. Ama bunlar ha bire otomobil üretiyor. Biz bu zihniyete karşı savaşıyoruz. Kapitalizm insanları adeta eşekleştirmiştir. Bazıları yük taşıyan eşek bazıları da boş eşek gibi ortalıkta dolanıyorlar. Bu sistemin daha neyini savunuyorlar? ABD ve Avrupa diyorlar, onlar bu sistemin sorumlusudur. Bunlar Yunan işgalinden daha beter bir durumdur. Ben kapitalist sistemi iyi tanıyorum, iyi çözümledim. Amerika, Rusya’yı bağlamaya çalışıyor. Kapitalist sistemle gel ortak olalım diyor. Bunun ne anlama geldiğini iyi biliyorum. Kapitalist sisteme neden hizmet ediyorsunuz? Size ne kazandırıyor? Alın size otomotiv sektörünü. Dünyanın her tarafını otomotiv yığınına çevirmişler. Eldeki otomobiller satılmadığı için birikmiş, buna çare bulacağız diyorlar. Toplumun ihtiyacı bu mu? Çare bulsan dahi bu çare, bu hizmet kimlere hizmettir. Bütün bu otomobil yığını toprağı mahvediyor, doğayı tahrip ediyor, bunu yapacağına binlerce dönümlük araziyi ek, organik tarım yap, hem herkes yararlanır, toplum aç kalmaz hem temiz gıda yersin, hem de toprak kurtulur, kirlenmez. Çin’i buraya yatırım yapmaya, otomotiv sanayi kurmaya davet ediyor. 600 milyon dolar yatırım yapmaya çağırıyor. Yatırım yapmaya davet etmenin; bunun ne anlama geldiği biliniyor mu? Kapitalist sistem seni bir kez bağladı mı artık kurtulamıyorsun. Kaldı ki yılda beş on bin kişi trafik kazalarında hayatını kaybediyor, yüz bin kişi de sakat kalıyor.”

    KAPİTALİZME MUHALEFETİ İYİ BİLİYORUM

    Kapitalist sistemi “Kapitalist sistemle halka ne verebilirsin?” sözleriyle eleştiren Öcalan, şu hususlara dikkat çekti: “Halkın hangi sorununu halledebilirsin? Açlık, işsizlik sorununu nasıl halledeceksin. Kapitalist sistemde kâğıttan, kupondan günde milyarlarca para kazanıyorlar. Kapitalist sistem böyledir, sistemi böyle ayakta tutuyorlar. Kapitalist sistemde sadece savaşlarda 350 milyon insan hayatını kaybetti. Diğerleri, kültürel soykırım da var. Ortadoğu’ya bakalım, Afganistan-Pakistan’ın durumuna bakalım. Şimdi de Sincan’da ölümler oluyor. Son dört yüz yıldır kapitalist sistem dünyayı sömürüyor, bilimi de kendi çıkarları, iktidarları için kullanıyor. Peki, kapitalist sistemden ne fayda umuyorsun, nasıl bir kurtuluş bekliyorsun? Batı’ya bu kadar neden bağlılık ihtiyacı duyuyorsun? Kapitalist sistem son dört yüz yıldır dünyanın tüm değerlerini Batı’ya taşıyarak dünyayı sömürdü, sömürmeye de devam ediyor. Ben kapitalist sistemi de diğer sistemleri de çözme gücüne ulaştım. Wallerstein’ı, Hobsbawm’ı okudum. Eleştirel yaklaşımları var ama yetersiz. Wallerstein, “biz Batı’nın değerleriyle büyüdük, bu sistemin Batı’nın akademik dünyasından şerbetlendik” diyor. Yani biz baştan itibaren tek taraflı düşündük diyor, çok doğru. Cesaretinden dolayı kendisini kutluyorum. Bu nedenle diyorum ki, biz bu kapitalist sisteme bu kadar bağımlı olmak zorunda değiliz. Kapitalist sistemi de kapitalist sisteme nasıl muhalefet ediliri de çok iyi biliyorum. Anti-kapitalistliğin de nasıl örüleceğini de çok iyi biliyorum. Toplum nasıl savunulur, nasıl kurulur, geliştirilir, çok iyi çözümledim. Bu sisteme bu kadar bağlı olmak çözüm getirmez. Aksine daha çok sorunu ağırlaştırır. Bunun için tamamen olmasa da kapitalizmi sınırlandırabiliriz. Bunun kime ne zararı var, kim bundan kaybeder? Açık ki herkes bundan kazanır.”

    SİVİL TOPLUMA YER VERECEĞİM

    Küresel güçler ve milli güçler ayrımına karşı çıkan Öcalan, şunları söyledi: “Küresel güçlerle milli güçler arasında öyle kesin bir ayrışma yok, birbirlerini besleyen, tamamlayan aynı güçlerdir. Bu sistem bir bütündür. Küreselleşme de ulusalcılık da aynı merkez tarafından kontrol ediliyor, üretiliyor. Bunlar birbirinden bağımsız değil. Bir küreselcilik gelişiyor bir korumacılık gelişiyor. Böyle devam edip gidiyor. Beni liberal demokrat olarak tanımlıyorlar, hayır ben liberal demokrat da değilim, radikal demokratım. Demokratlığım Avrupa’daki gibi de değildir. Tabii ki biz kendi yol haritamızı, çözüm önerilerimizi aktaracağız. Bu bizim çözüm önerimiz olacak. Yol haritasında aydın ve sivil toplum kuruluşlarına da bir yer vermeyi düşünüyorum. Onlar da çözümün parçası olmalıdırlar. AKP’den bir kanat, Güneylileri kazanıp onlarla birlikte bizi bitireceklerini düşünüyorlardı. Hücre cezalarını da bu nedenle sık sık verdiler. İşte bizi burada susturacak, Güney’dekilerle beraber olup PKK’yi tasfiye etmeyi planlıyorlardı ama tutmadı. Eskiden beri bu plan vardı. Bu planın arkasında İngiltere ve diğer güçler vardı. ‘Kuzey Irak modeli’ planlarını hayata geçirmek istiyorlardı. Ben onların bu Kuzey modelini anladığım için buna karşı durdum. Kürtleri Ermeniler gibi, Kürdistan’ı da Ermenistan gibi yapmayı planlıyorlardı. İttihatçılar Ermenileri önce tehcir ettiler, sürdüler, bu bir Alman planıydı. Sonra da büyük güçler küçük bir Ermenistan kurdurup bütün Ermenileri oraya hapsettiler. Türkiye’yle de düşman hale getirdiler Ermenistan’ı. Kürtlere de aynısını Kuzey modeliyle bunu planlamışlardı. 1945’ten beri KDP’nin kuruluşundan beri -hatta öncesine de dayanır- Kürtleri Barzani etrafında birleştirmeyi planladılar, daha sonra da Güney’de küçük bir ulus-devletçik kurdurup bütün Kürtleri de oraya bağımlı hale getireceklerdi. Bu ulus-devletçiği de bütün komşu devletlerle düşman hale getirtip istediğinde savaştıracaklardı. Kürtlerin durumu bugünkü Afganistan-Pakistan’ın durumuna düşecekti. Bundan kazanan da kendileri olacaktı. Ben bunu anladığım için buna karşı durdum, kabul etmedim. Kıbrıs meselesi nedir biliniyor mu? İngiltere’nin orada bir üssü var, bu üs tehlikeye girdiğinde, bu üssü kaybetmemek için 60 yıldır orada iki toplumu çatıştırıyor. Bu çatışma olmazsa İngiltere üssünü kaybedecek. Ama çatışma olduğu sürece bu üssü yaşatmaya devam edecek, tek amaçları bu.”

    AĞUSTOSTA YOL HARİTASINI AÇIKLAYACAĞIM

    “Ağustos’un ortalarına kadar hazırlığımı bitiririm herhalde. O tarihten itibaren demokratik müzakereler başlamak durumundadır. Hükümet adım atmazsa, demokratik müzakereye gelmezse, engel çıkarırsa, Hükümeti işbirlikçilik yapmakla itham edeceğim. 15 Ağustos’un anlamını da gözeterek açıklama yapacağım. Burada herkese çok büyük sorumluluklar düşüyor. Herkes, Hükümet, Meclis, Bakanlıklar, aydınlar artık kimi müzakere sürecine sokacaklarsa bunların hepsi buna hazırlanmalıdır. PKK’nin aldığı çatışmasızlık kararı da tahminim 1 Eylül’e kadar devam eder, herhalde. Müzakereler bu nedenle başlamak zorunda. Eğer hükümet müzakereye gelmezse, demokratik çözüm için gerekli adımları atmazsa ben Hükümeti, artık o tarihten itibaren deşifre edeceğim, politikalarını eleştireceğim. Demokratik çözümün önünü açmaz, bu süreci geliştirmezse Hükümeti, savaş rejiminin sürdürücüsü ilan edeceğim. O zaman bu sorunun çözümünü istemeyen, savaş rejimini sürdürmek isteyen, yedi yıldır çözümü askere havale eden bunlardır diyeceğim. Ben demokratik çözüm için Gül’e, Erdoğan’a birçok yere mektup yazmıştım. Hepsinin benim çözüm önerilerimden de haberi var. Bütün Kürtlere de diyeceğim ki kendi başınızın çaresine bakın, ben çekileceğim, benim burada yapabileceğim bir şey yok diyeceğim. Kendi kararlarınızı kendiniz verin diyeceğim.”

    30 YILDIR ÜLKEYİ KANDIRIYORLAR

    “Bu savaş 30 yıldır devam ediyor, çözüm gelişmezse daha da devam edecek. Türkiye’ye, Hükümete diyorlar ki ‘biraz daha PKK’nin üzerine gidin bitecek çözülecek’. Hayır, yalan. 30 yıldır Türkiye’yi böyle kandırıyorlar; 30 yıldır bitmedi ve geldiği nokta da ortada. Türkiye, bir taraftan İran, Suriye’nin desteğini alarak, Güneylilerin desteğini alarak, sonra da üzerlerine gidip bitireceğiz diyorlar. Hayır, kendinizi kandırıyorsunuz. Biz her açıdan askeri, kültürel, sosyal, siyasal dört taraftan Kürtleri kuşatacağız diyorlar. Ne olacak peki. Kürtler de dört koldan askeri, siyasal, sosyal, kültürel tedbirlerini alacak ve ondan sonra dört başı mamur bir safha açılacak. Tekrar uyarıyorum, lütfen bunlardan vazgeçin. Sümerlerden bu yana tarihin seyrini iyi çözümledim, biliyorum. Tarihin nereye doğru evirildiğini de biliyorum. Tüm sistemleri çözümledim ve bu sistemlerin nereye doğru evirildiğini, değiştiğini görüyorum. Kürtlerin önü açıktır. Türkiye’de, Ortadoğu’da demokrasi gelişecek. Bu kesin böyledir. Fransız devrimi burjuvazi için ne ifade ediyorsa, Ekim Devrimi işçi sınıfı için ne ifade ediyorsa Ortadoğu’nun demokratikleşmesi için de Kürtler böyle tarihi bir role ve motor güce sahiptir. Çok şey değişecek. Her şey değişecektir.”

    AKADEMİ KURULMALI DİYORUM

    “Teorisi olmayanın çözüm gücü de olmaz. Beyni olmayanın gövdesi olmaz. O yüzden Akademi kurulmalı diyorum. AKP’nin bile bin tane okulu, her yerde siyaset okulu var. DTP neden açamıyor? Akademi açmak, yasalara aykırı değildir. Sporu boşuna demiyorum. Spor, folklor gibi çalışmaları yapmak savaş vermekten daha zordur. İyi bir folklor ekibini hazırlamak, çalıştırmak savaştan daha zordur. Neden Kent Meclisleri kurulmuyor? Belediye Meclisi’nin görevi, şehir meclisini oluşturmaktır. Yasal olarak da bu böyledir. Yüz, iki yüz, üç yüz kişilik meclisler olmalıdır. Kürtler bundan sonra kendi kararlarını kendileri verirler. Kürtler, bundan böyle eskiden bir düşündüğünü şimdi bin düşünecek, bir yaptığını şimdi bin yapmak zorundadırlar.”

    TÜRK HALKINA SESLENİYORUM

    “Türk halkına çağrıda bulunuyorum: Çözümsüzlük politikalarını desteklemeyin. Çözümsüzlük politikalarını yürüten kesimlere karşı demokratik duruşunuzu sergileyin. Bu sorun 2002’de çözülmeliydi hatta aslında Özal döneminde çözülmeliydi. Özal dönemi biliniyor, kontra faaliyeti nedeniyle hayatını kaybetti. Sonra yine çözülecekti, Çiller onlar savaşı devreye soktular, savaşı tırmandırdılar, her şey değişti. Bana da komplo kurdular. Yine Ecevit döneminde çözüm gelişecekti ama MHP’yi öne kışkırttılar, idam, asma vb. tartışmalar oldu, çözüm gelişmedi. Ve 2002’den beridir de çözüm gelişmedi. Laik ulusalcılık yerine İslami ulusalcılık ikame edilirse hiçbir şey değişmez. İslami ulusalcılık ile laik ulusalcılık ikisi de aynı şeydir. İkisi de aynı kumaş tezgâhından dokunmuşlardır. Ahmedinecad’ın ulusalcılığıyla Netanyahu’nun ulusalcılığı arasında hiçbir fark yok, ikisi de aynıdır. BAAS ulusçuluğuyla CHP ulusçuluğu arasında hiçbir fark yok, bunu iyi bilmek gerekir. Demokrasi, bütün bunlardan kurtulmak için bir tartışma fırsatıdır. AKP’den ayrılan Abdullatif Şener diyor ki; ‘biz yedi yıl boyunca hiçbir şey yapmadık. Bir kez bile Hükümet olarak Kürt sorununu konuşmadık, gündeme getirmedik’. Neden peki? Çünkü AKP tenezzül etmedi. Sorunu görmezlikten geldi. Yedi yılda bin asker-polis öldürüldü, bunların önüne geçilebilinirdi, bu ölümler olmayabilirdi. AKP de diğer hükümetler gibi sorunu askere havale etti. Zannettiler ki, asker PKK’nin üzerine giderse kendileri de biraz ekonomik tedbirler alırsa bu iş biter, sorun biterdi. Ama gördüğünüz gibi bitmedi. Asker ne istediyse AKP verdi; çocuk yargılama kanunu istedi AKP çıkardı. Anti-terör kanunu yapmasını istedi AKP çıkardı. Diğer kanunları talep etti, asker ne talep ettiyse AKP-Hükümet yerine getirdi ama sorun çözülmedi.”

    ANF/İSTANBUL



    YENİ ÖZGÜR POLİTİKA


    http://www.yeniozgurpolitika.org/?bolum=haber&hid=48936



    Re: G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09

    dersim -

    G. N: Öcalan: Erdoğan süreci yürütemiyor_15 Temmuz 2009


    Görüşme Notları: Öcalan: Erdoğan süreci yürütemiyor

    17.07.2009

    İSTANBUL - Öcalan, “Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Meclis Başkanlığı siz de olacak, yine çözmeyeceksiniz, o zaman bu bir oyalamadır. Mesele demokratik bir anayasa ile çözülebilir, niye yapmıyorsunuz? Erdoğan bu süreci yürütemiyor” dedi.





    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, avukatlarıyla görüştü. Edinilen bilgilere göre görüşmede Kürt sorunu önündeki engel zihniyet ve yapıları değerlendiren Öcalan, “Türkiye’deki yaklaşık beş altı bin akademisyenin yüzde sekseninin ulusalcı ve milliyetçi olduğu söyleniyor. Yüz elli yıldır böyle yaşamaya alışmışlar. Böyle bir zihniyet var, kendiliğinden alışılagelmiş bir faşist zihniyettir. Ama bu aşılacak ve aşılmak zorunda. Bu kesimler örgütlü değillerdir ama zihniyetleri bu. Ancak zaman zaman bunlar örgütlendirilerek çeşitli amaçlar için kullanılmışlardır” dedi.

    BAYKAL BOZGUNCULUK YAPIYOR

    Öcalan, şöyle devam etti: “Baykal ve CHP bozgunculuk yapıyor. CHP, son üç yıldır AKP’ye alternatif olabilirdi ancak nedense olamadı. Baykal ve CHP iktidar olmak istemiyor. CHP’nin mantığı, “kontrolümde olsun, iktidar olmasam da olur” Adeta böyle arkadan gizlice yönetme çabasındadır, gizli iktidarını koruma derdindedir. Ergenekon ve ordu arasında gidip geliyor, darbecilerle işbirliği yapıyor. Bu zihniyet 1880’lerden bu yana 130 yıldır devam etmektedir. Bu ittihatçı zihniyetidir, komitacı, darbeci bir zihniyettir. Bu ta Abdulhamit’e kadar gidiyor. Bunlar önce Abdülhamit sonra Abdulaziz’i hatta Mustafa Kemal’i de bu şekilde kuşatmaya almışlardır. Abdülhamit nasıl kuşatıldıysa Mustafa Kemal de öyle kuşatıldı. Yine bu anlayış Menderes, Demirel, Özal, Erbakan, Ecevit’i de kuşattı. Menderes’i ipe götürdüler, Özal’ı da götürdüler. Uzunca bir müddet Demirel’i kullandılar, gidip gelmeleri oldu, Demirel Türkiye’nin Cossiga’sıdır. Bir müddet Erbakan’ı kullandılar, işleri bitince alıp kenara attılar. Ecevit, biraz daha dürüsttü ancak onu da kullandılar.”

    SOLDA CİDDİ BOŞLUK VAR

    Çatı partisi girişimini değerlendiren Öcalan, şu hususlara dikkat çekti: “Çatı partisi salt Kürt sorununu çözme partisi değildir. Genel anlamıyla Türkiye’nin demokratikleşme hareketidir. Türkiye’nin birçok sorununu çözme hedefi olan bir projedir. Türkiye’nin en önemli sorunu demokratikleşme sorunudur. Çatı Partisinin ismi önemli değil. Türkiye’de sol, sosyalist ve emek cephesinde ciddi anlamda bir boşluk var. Sendikalar basit bir ücret sorununu dahi çözemeyen bir konumdadırlar. Kürt ve DTP tarafında ise nispeten bizim doldurduğumuz bir öz var, iki üç milyon oy alıyorlar. Belli etkileri var, sınırlı bir başarı söz konusudur. Esasen sol, sosyalist kesimin Türkiye’nin demokratikleşmesinde öncü olması gerekiyor. Boşluk devam ediyor. Halen bunu dolduran bir kesim yok. Bizim bunlara hükmetmemiz mümkün değil, kaldı ki DTP’ye dahi hükmetmiyoruz. Şunu yap, bunu yap demiyoruz, bu doğru da değil, önerilerde bulunuyorum.”

    ALEVİLİĞİ BİLMİYORLAR

    Öcalan, şöyle devam etti: “Yöneticilik demek koltuğa kurulmak değildir. Partiyi büyütmeyeceksin, kadro kazandırmayacaksın, bir Akademiyi dahi kuramayacaksın, geliştiremeyeceksin, demokratik belediyecilik anlayışını geliştiremeyeceksin, doğru düzgün bir örgütlenme yapmayacaksın, böyle olmaz. Hazır oyları dahi toplayamayacaksın, Diyarbakır’da, Dersim’de kültür evleri açılmalı. Dersim’de demokratik belediyecilik önemli. Demokratik belediyecilik anlayışı gelişmelidir. Alevilik diyorlar, aleviliğin ne olduğunu, kökenini bilmiyorlar. Aleviliği doğru düzgün tartışan iki alevi aydını görmedim. Halen bir akademi, kent meclisleri kurulabilmiş değil. AKP yüze yakın akademi kurdu. AKP, benim söylediklerimi alıp pratikleştirmeye çalışıyor ama aynı çaba DTP’de yok. Bana önderlik falan diyorlar, ama ben önderlik için, bir önderin yapabileceği her şeyi yaptım. Binlerce konferansım var, kitaplarım var, eserlerim var. Bunlar her şeyi yeterince açıklıyor. Bunları alıp okumalıdırlar, uygulamalıdırlar.”

    HERKES BENDEN BİR ŞEYLER BEKLİYOR

    Öcalan, açıklayacağı yol haritası ile ilgili şu bilgileri verdi: “Açıklayacağım yol haritasında akil adamlara değineceğim, aydınlara da rol düşüyor. Türkiye’deki radikal demokratlara sesleniyorum. Görev ve sorumluluk alsınlar. Türkiye’de üç çeşit demokrat var. Liberal, Muhafazakâr ve Radikal demokratlar. Ben radikal demokratım. Çözümün öncülüğünü radikal demokratlar yapacaktır. Tarihi günler yaşıyoruz, tarihi bir süreçten geçiyoruz. Bir, bir buçuk ay sonra süreç değişebilir. Ben yol haritasını Ağustos 15’ine kadar yetiştireceğim. Herkes benden birşeyler bekliyor, rol almamı istiyor.

    MİSAK-I MİLLİ

    Misak’ı Milli’nin içerisinde şu anki bilinen Türkiye sınırları değil, Musul-Kerkük ve Suriye’deki Kürtler de dahildir. Misak-ı Milli, o dönem Meclisin aldığı bir karardır. Misak-ı Milli, milli ant demektir. Misak-ı Milli derken sınırların kalkmasından, değişmesinden söz etmiyorum. Günümüz şartlarında zaten sınırların kalkmasına gerek yok. Misak-ı Milli Kürt Türk birlikteliğini ifade ediyor. Kurtuluş savaşı Türkler ve Kürtlerin ortak savaşıdır. 10 Şubat 1922 tarihinde Meclis’in gizli oturumlu 18 maddelik bir kararı var. Bu karar 64 red oyuna karşılık 373 kabul oyuyla kabul edilmiş bir yasadır. Dikkat edilirse 64’e 373! Bu, Meclis arşivlerinde mevcuttur, devlet yetkilileri bunu biliyorlar. Bu kararla Kürdistan’a başta özerklik olmak üzere birçok hak tanınmış. Benim bu tarihli oturumdaki karardan haberim yoktu, bilmiyordum. Mektup yazan arkadaşa teşekkür ediyorum. Yine 1921 Anayasası var. Bu ülkenin ve Cumhuriyetin kuruluş aşamasında hazırlanan bir anayasadır. Bunun uygulanmasını istiyoruz. Diyoruz ki, bu kararı sizin meclisiniz aldı, bunu uygulayın.”

    ERDOĞAN BU SÜRECİ YÖNETEMİYOR

    “Gül ve Erdoğan’a daha önce defalarca mektup yazdım. Yedi yıldır sabrediyorum. Önemli açıklamalar yapıyorlar, hadi buyrun yapın. Çözeceğiz diyorsunuz niye çözmüyorsunuz? Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Meclis Başkanlığı siz de olacak, devletin en önemli üç yetkilisi sizden olacak, yine de siz çözmeyeceksiniz, o zaman bu bir oyalamadır. Anayasa yapacağız, hazırlayacağız diyorsunuz, yapmıyorsunuz. Yapsanıza demokratik anayasayı, çıkarsanıza. Mesele demokratik bir anayasa ile çözülebilir, niye yapmıyorsunuz? Erdoğan bu süreci yürütemiyor. Kürt sorunun çözümünde bir ekonomi diyorlar, bir siyaset diyorlar. Olmadı, ekonomiyi başa alalım diyorlar. Bunların siyaset biliminden de haberi yok, siyasi sorun çözülmeden, diğer sorunlar çözülemez. CHP, Baykal ve Bahçeli ile ağız dalaşına girmekle sorunlar çözülemez. Urumçi-Türkistan sorununda dahi bir şey yapamadılar, sözleri geçmiyor. Halkları yöneten kişilerin büyük sorumlulukla hareket etmeleri gerekir. Devlet adamlığı bunu gerektirir. Başörtüsünü açalım mı kapatalım mı, askeri sivil mahkemede yargılayalım yargılamayalımla olmaz. Hepsi demokratik anayasa ile çözülür. Bask deniliyor, İspanyollar Franco rejimini demokratik bir anayasa ile aştılar. Batı’yı eleştiriyoruz ama onların aydınları vardı, entelektüel düzeyleri yüksekti. Bunu başardılar. Başbakan bu örneği alsın, okusun, öğrensin. Yine Fransa’da De Gaulle örneği var, Fransa şu anda Beşinci Cumhuriyeti kuruyor.”

    BARIŞ OLMAZSA KÜRTLER BU STATÜYÜ KABUL ETMEZ

    “Halen de ABD ve İngiltere benim sırtımdan siyaset yapmaya devam ediyor, bize karşı daha tehlikeli ve etkili liderler çıkarabilirler, komplo devam ediyor. Bu beni çok rahatsız ediyor. Bu sorumluluğu tek başıma üstlenmek istemiyorum. Tam 11 yıldır sabrediyorum. Barış olacaksa adam gibi barış, savaş olacaksa adam gibi bir savaş olmalı. Geçmişte aklımın hayalimin almadığı olaylar oldu. Bir korucu yüzünden ailesini tasfiye etme gibi olaylar yaşandı. Bu benim yöntemim değil, hayat felsefemde de böyle bir şeye yer yoktur. Şimdi de onların yaptıklarını korucular yapıyor. Bilge köyü dahil birçok yerde yaptılar, yapıyorlar., Dörtlü Çeteden sıkça bahsetmiştim. Çözüm gelişmezse ben aradan çekileceğim. Bir-bir buçuk ay sonra süreç farklı bir yöne de evrilebilir. Sonbahara kadar çok şey değişebilir. Savaş olursa Kürdistan kopuşa gider. Biz ısrarla barışı savunuyoruz, barışı getirmeyenler sorumlu olur. Türkiye’deki mevcut statüyü Kürtler kabul etmez, bu statü kabul edilemez. Savaş her iki tarafa da kaybettirir, savaş halklara kaybettirir. Afganistan, Pakistan’ın durumu ortada. İran, Suriye, Irak durumları ortada. İran bozgunculuk yapabilir. Irak’ta, Musul-Kerkük’te, Telafer’de hergün bombalar patlıyor, onlarca insan hayatını kaybediyor. Bu işler Maliki gibilerle olmaz, çözülmez.”

    DEMOKRATİK HALK KONGRESİ YAPILABİLİR

    Öcalan, sözlerini şöyle tamamladı: “Kürtlerin birliği konusunda dört pratik beş teorik ilke sunmuştum. Bunu daha da geliştirebilirler. Bunu Güney’de yapılması düşünülen Konferans için de önermiştim. Eğer Konferans yapılamıyorsa, yine tüm Kürt çevrelerinin katılacağı bir Kongre tarzında da olabilir. Demokratik Halk Kongresi adı altında da olabilir. Bu Kongre, 15 Ağustos veya Ağustos sonuna kadar yapılmalıdır. Cezaevindeki arkadaşlara, halkımıza selamlarımı iletiyorum.”

    ANF NEWS AGENCY



    http://www.rojaciwan.com/modules.php?name=News&file=article&sid=50541


    http://www.gundem-online.com/haber.asp?haberid=75408


    -----------------------------------------------------------------------------------

    Öcalan 'Misak-ı Milli sınırları 1920'lere çekilsin' demişti


    Öcalan'ın Uluslararası Kriz Grubu'nun 'Güney Kürdistan Türkiye'ye katılabilir' önerisini bir buçuk yıl önce yapmıştı. Öcalan, 'Misak-ı Milli sınırları içerisinde yer alıp da bugün dışında kalan Kürtlerle yeniden demokratik özerklik çerçevesinde ilişki kurulmalı. Bunun ulus-devlete, devletin birliğine zararı yok, aksine birliği daha güçlü hale getirecektir. Bölgedeki petrol zenginliği ekonomiyi güçlendirecektir' demişti.

    Brüksel merkezli düşünce kuruluşu Uluslararası Kriz Grubu'nun (ICG), 'Irak parçalanırsa Federe Kürdistan Bölgesi Türkiye ile birleşecek' iddiası yankı uyandırdı. Pek çok çevre rapora yönelik tutumunu açıkladı. DTP resmi görüş bildirmedi ama bazı parlamenterler önerinin pratik bir değeri olmadığını, Federe Kürdistan Bölgesi'nde yaşayan siyasetçilerin hayal gördüğünü belirttiler. Dışişleri Bakanlığı ise Türkiye'nin sınırlarının belli olduğunu, bu tür tartışmalara kulak asmanın gerçekçi olmadığını bildirdi.

    Pek çok kesim resmi görüş belirti ama raporun yankıları ve ileri sürdüğü tezlerin tartışması devam ediyor. Dışişlerinden gelen resmi tekzip raporun çöpe atılacağı algısına yol açmamalı. Çünkü uluslararası düzlemde ağırlığı ve etkililiği bulunan bir think-thank kuruluşunun çöpe atılması için öneriler manzumesi hazırlamadığını unutmamakta yarar var. ICG durup dururken de bir öneriler manzumesi ile kamusal alana çıkmış değil ayrıca. Raporun arka planında uluslararası düzlemde yürüyen çok derin bir tartışmanın izleri var.

    İngiltere-ABD ekseni değişim diyor

    Ortadoğu'da bugünkü sınırlar rejimi Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra oluşturuldu. Halklar yararına değil, emperyal küresel güçler lehine olan bu statüko bugün çatırdıyor. Çünkü küresel aktörler bugünkü statüko ile devam etmenin çok mümkün olmadığını görüyorlar. Bu yüzden Ortadoğu'daki statü değişecek. Ama nasıl? Uluslararası düzlemde devam eden tartışma ve kavga bu konu üzerinde. Tartışmanın iki tarafından bahsetmek mümkün. Birinci tarafı İngiltere ve ABD ekseni. İkinci tarafı ise Almanya-Fransa ekseni. İngiltere-ABD ekseni statünün, eski sınırlar rejimi de dahil pozisyonun değişmesini istiyor. Almanya-Fransa ekseni ise statüde yapılacak değişikliğin kendilerine imtiyaz getirmeyeceğini düşündükleri için karşı çıkıyor.

    Tartışmanın odağında Kürtler var

    Ortadoğu statüsü üzerinde yürüyen tartışmanın odağında ise Kürtler bulunuyor. Çünkü sınırlar rejimi ve demokratikleşme gibi değerler Kürtlerin alacağı tutum ile yakından bağlantılı. İngiltere-ABD ekseni Irak'ın daha fazla toprak bütünlüğünü koruyamayacağını, Güney Kürdistan'ın böyle bir durumda başının çaresine bakacağını düşünüyor. O yüzden o güne yönelik hazırlıkları daha şimdiden yapıyor. Irak'ta oluşacak bir bağımsız Kürdistan devletinin Türkiye, Suriye, Irak ve İran tarafından hazmedilmeyeceğini, belki de tarihin en kanlı jenosidine sebebiyet vereceğini bugün uluslararası arenada etkililiği bulunan tüm kesimlerin üzerinde uzlaştığı bir konu. O yüzden Irak'ta yaşayan Kürtlerin hem statüyo hem de hamiliğe ihtiyaçları olacağı düşünülüyor.

    Kürtlerin Hinterlandı kim olacak?

    Uluslararası diplomatik kaynaklara göre, Kürtlere hamilik aranırken de şu tezden yola çıkılıyor: Kürtler yeryüzünde stratejik ideolojik ve lojistik hinterlandı olmayan tek ulus. Bu yüzden bulundukları coğrafyada her an diğer güç odaklarının çok kolay hedefi olabiliyorlar. Kürtler ancak stratejik lojistik hinterland bulabilirlerse hem etkili bir aktör olabilecekler hem de enerji ve güçlerini toplumsal inşaya ayırabilecekler. Bu hinterland kim olacak? Irak'ta yaşayan suni Arapların böyle bir hinterlandı var. Arap ülkeleri böyle bir olanağı sağlıyorlar. Şiilerin de var. O hinterlandı İran sağlıyor. Ama Kürtlerin yok. Bu durumda Kürtler ortada mı kalacak?

    İngiltere-ABD ekseni

    Bu soru bugünlerde en çok sorulan soru. Gelecekte de sorulacağından şüphe yok. İngiltere-ABD ekseni o hinterlandın Türkiye olmasını istiyor. Almanya-İngiltere ise istemiyor. İngiltere-ABD ekseni Türkiye'nin hamiliğinin gerçekleşebilmesi için de bir yol haritası çıkarmış görünüyor. Buna göre Federe Kürdistan Bölgesi ile Türkiye arasındaki psikolojik engeller kaldırılacak. Bölgenin zenginlik kaynaklarından Türkiye şirketleri de yararlandırılacak. Bölgenin Türkiye'ye sağlayacağı ekonomik değer Türkiye kamuoyunun bakış açısının değişmesi için kullanılacak. Bölge ile Türkiye arasında problem alanının kalmaması için Kürt sorununun çözülmesi baskılanacak. İngiltere-ABD ekseninin Türkiye'nin Kürt sorununa ilişkin masaya sürdüğü tez bu. Ancak bu tezin hala İngiltere-ABD ekseni ile Türkiye arasında kıran kırana bir pazarlık konusu olduğunu ifade etmekte yarar var. Çok yakın bir dönemde tezin kabul edilip edilmeyeceği veya hangi tez üzerinde uzlaşma sağlanacağı netlik kazanacak. Fakat mevcut durumda Almanya-Fransa ekseni Kürt sorununun çözümsüzlüğüne oynuyor. Çünkü olası bir çözümün İngiltere-ABD eksenini güçlendireceğini çok iyi biliyor.

    Türkiye ezberini bozacak mı?

    ICG'nin gündeme getirdiği rapor ancak bu arka planda okunabilirse bir anlam ifade edebilir. İngiltere-ABD ekseninin Türkiye'ye sunduğu Kürt sorunu çözüm planında Güney Kürdistan sınırlarını Türkiye'ye katmak da yer alıyor. Bu planın Türkiye'nin idari yapısında çok radikal değişiklik gerektireceği, Türkiye'nin ulus-devlet mantalitesini kökten değiştireceğini, ezberleri bozacağını, Türkler ve Kürtlerden ibaret iki uluslu bir yapılanma doğuracağını belirtmek gerekiyor. Bu tür yapılanma ve değişikliklere henüz Türkiye hazır değil. Ama İngiltere-ABD ekseni Türkiye'yi buna hazırlamanın hazırlıklarını da yapmıyor değil. ICG'nin açıkladığı rapor biraz da kamuoyunu psikolojik yönlendirme amaçlı. Türkiye ezberini bozabilirse, Türk-Kürt birlikteliğine dayalı bir stratejik öngörü ve uzlaşma, her iki halkı Ortadoğu'da başat güç yapar hem askeri, hem ekonomik, hem siyasi, hem de demokratik değerler açısından.

    Sınırlar 1920'lere çekilebilir

    ICG'nin açıkladığı rapordan bir buçuk yıl önce Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan da benzer tez ve düşünceler söylemişti. Öcalan ateşkesi uzattığı 2007 yılının Ocak ayında Kürt camiasında oldukça yoğun biçiminde tartışılan bir öneri yapmıştı. Öneri dört tez, üç görevden oluşuyordu. Birinci tez statükocuların savunduğu görüştü, temsilciliğini AKP yapıyordu. İkinci tez neo-ittihatçıların, Kızıl Elmacıların içinde yer aldığı ulus-devletçi çizgiyi savunan görüştü. Üçüncü tez ise liberal demokrasi anlayışına sahipti ve öncülüğünü TÜSİAD yapıyordu. Dördüncü tez toplumsal demokrasiyi esas alıyordu. Bunun da öncüsü özgürlük talep eden toplumsal muhalefet aktörleriydi. Üç görev ise Cumhuriyet'te reform yapılmasını, Halk Meclisi kurulmasını ve küresel finans saldırısına karşı çıkılmasını içeriyordu.

    Öcalan, üç görev ile Kürtleri stratejik müttefik yapmayı amaçlıyordu. Buna göre Türkiye, Kurtuluş Savaşı dönemindeki Misak-ı Milli sınırları içerisinde yer alıp da bugün dışında kalan Kürtlerle yeniden demokratik özerklik çerçevesinde ilişkiye geçmeliydi. Bu sadece Musul-Kerkük Kürtleri için değil, Suriye'de ve Kürtlerin yaşadığı diğer bölgeler için de geçerliydi. Demokratik özerklik statüsü oluşturulduktan sonra Misak-ı Milli sınırları 1920'lere çekilecekti. Öcalan, ateşkesin geleceğinin pamuk ipliğine bağlı olduğu o günlerde çözümün Türkiye'ye neler kazandıracağını göstererek, 'Haydi büyük düşünüp, büyük kazanalım' demek istiyordu:

    Kürtlerle stratejik ittifak yapın

    'Türkiye Kürtlerle stratejik ittifak yapmalı, Kurtuluş Savaşı dönemindeki Misak-ı Milli sınırları içerisinde yer alıp da bugün dışında kalan Kürtlerle yeniden demokratik özerklik çerçevesinde ilişkilenmelidir. Bu sadece Musul-Kerkük Kürtleri değil, Suriye'de ve Kürtlerin yaşadığı diğer bölgeler için de geçerlidir. Ben buradaki topraklar koparılıp Türkiye'ye katılsın demiyorum. Yani bu ilhak anlamına gelmez. Kastettiğimiz şey, Türkiye'nin öncelikle kendi sınırları içerisindeki Kürtlerle barışması, Kürtlerin demokratik özerkliğini tanımasıdır. Bu gerekirse ABD ve İngiltere'ye rağmen yapılmalıdır. Kürtlerin yerel meclisleri, yerel hükümetleri olur. Bunun dünyada birçok örneği var. İşte İspanya, Almanya, İngiltere, İtalya gibi birçok örnek var. Almanya gibi tek milletten oluşan devletlerde bile bölgelere dayalı eyalet sistemi uygulanıyor. Bundan çekinmeye gerek yok. Bunun ulus-devlete, devletin birliğine zararı yok, aksine ülkeyi, birliği daha güçlü hale getirecektir. Bölgedeki petrol zenginliği ekonomiyi güçlendirecektir. Bu zenginlikler halkların refahı için kullanılabilir. (10 Ocak 2007)

    Mustafa Kemal'in muhtariyet sözü

    '1920'lerdeki Misak-ı Milli sınırları sadece Musul-Kerkük değil Halep'in kuzeyinden geçmekte, Kürtlerin yaşadığı bölgeleri kapsamına almaktaydı. Ben bu topraklar alınsın, sınırlara dahil edilsin demiyorum. Kastettiğim Mustafa Kemal'in 1920'lerde sözünü ettiği 'bir çeşit muhtariyet' bugün söylediklerimizin ta kendisidir. Eğer bunların Mustafa Kemal'in hatırasına birazcık saygıları varsa, bunu uygulamaya geçirirler. Yoksa Irak gibi olur. Mustafa Kemalciyiz diyen kesimlere ve özellikle subaylara sesleniyorum. Türkiye'nin ve bütün halklarımızın bir felakete sürüklendiğini görmüyor musunuz?' (4 Ocak 2007) Öcalan öneriyi yaptıktan sonra avukatlar, 'Dış dinamikler böyle bir sistemin uygulanmasına razı olurlar mı?' diye sordular. 'Onlara rağmen yapılmalıdır' dedi ve devam etti: 'Dış dinamiklerin tepkilerini esas alarak hareket edemeyiz. Bu üçüncü tez, benim görüşüm veya tezimdir. Bunun için bütün yurtseverleri, aydınları duyarlı olmaya çağırıyorum. DTP'ye çok iş düşüyor, bu konuları işlemelidir.'

    Türkiye'yi önümüzdeki iki yılda çok ama çok hararetli, heyecanlı, tartışmalı stratejik bir kavga bekliyor. Büyük düşünüp büyük kazanalım diyenler ile statükomuzu sürdürelim diyenler karşı karşıya gelecekler.

    Cengiz KAPMAZ
    ANF

    http://www.gundem-online.com/haber.asp?haberid=75189




    Re: G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09

    dersim -

    Ben de eski ben değilim, devlet de eski devlet olamayacak


    Görüşme Notları_Öcalan: Ben de eski ben değilim, devlet de eski devlet olamayacak

    26.07.2009

    İSTANBUL - Hürriyet gazetesinin Kürt sorunundaki yaklaşımını değerlendiren Öcalan, “Evet ben de eski ben değilim. Hürriyet gazetesi de eski Hürriyet değildir. Geçmiş geçmişte kaldı. Devlet de eski devlet olamayacak” dedi.

    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, avukatlarıyla görüştü. Edinilen bilgilere göre görüşmede güncel siyasi gelişmeleri değerlendiren Öcalan, “Şuandaki mevcut durum 1. Dünya savaşından da, 2. Dünya savaşından da çok daha kötüdür. 3. Dünya savaşı denilen karma karışık şeylerin sonuçlarını yaşıyoruz.” dedi. Öcalan, “Muhafazakarların demokratları, liberallerin demokratları yok denecek kadar az ve çok zayıftırlar. Asıl süreci çözebilecek, güçlendirecek olanlar radikal demokratlardır. Bunlar anayasadan bahsediyorlar, demokrasiyi biliyorlar mı? Yeni anayasa yapmanın yolu demokratik zihniyetten geçer. Konuşuyorlar anayasa, anayasa diyorlar ama demokratik zihniyetleri yok. Çatı için ne gerekiyorsa yapılmalıdır” diye konuştu.

    ‘KİMİ MUHATTAP ALIRSANIZ ALIN AMA CİDDİ OLUN’

    Basında yoğun bir şekilde yer alan tartışmaları değerlendiren Öcalan, şöyle devam etti: “Basında muhataplık konusu işleniyor. Muhatap olmaya bayılmıyorum. Öyle bir derdim de yok. Basında çok da işlenen 15 Ağustos’ta açıklanacak denilen yol haritasını yetiştirmeye çalışacağım. İki, üç hafta bu böyle geçer. Radyodan dinledim. Bugün, Sabah gazetesi yazmış. Bunu nerden çıkarıyorlar? Ben daha yeni yazmaya başladım. Doğrusu hiç alakası yok. Bu konuda ben daha bir şey söylemeden nasıl yazıyorlar? Ama benim söyleyeceklerim var. Siyasi olarak çözüm gelişmediği zaman askeri kesim inisiyatif alır. Çözüm gelişmediği taktirde askeri kanat çok güçlenecek. Sonuçları hepimizin tahmin ettiğinden daha vahim olabilir. Ben bu nedenle çözüm olmalı diyorum. Çözün nasıl çözerseniz çözün. Kimi muhatap alırsanız alın. Ama ciddi olalım.”

    11YILDIR ÇATIŞMASIZLIĞI SAĞLIYORUM

    “Çatışmasızlık ortamı devam etmeli deniliyor. Ben zaten 11 yıldır bunu burada yapmaya çalışıyorum. Hatta Özal’dan beri yapıyorum. Ve tek başıma yapıyorum. Çağrılar üzerine ben bunları yapıyorum. Özal Talabani üzerinden çağrı yapmıştı. Ben önce Talabani’ye ‘Sen ne diyorsun’ demiştim ve şaşırmıştım. Daha sonra Sayın Erbakan başbakanken Suriye devlet başkanı üzerinden çağrısı oldu. Askeriye, Brüksel üzerinden çağrı yapmıştı. En son da buradan da rica ettiler. Sayın Erdoğan ve Gül’ün dolaylı da olsa, basın yoluyla da olsa çağrıları oldu, ricaları oldu. Ben de bunlara cevap verdim. Osmanlı zamanında padişahlar perde arkalarından dinlerlerdi. Eğer çözüm olacaksa biz bunu da kabul ederiz. Siz de ne dediğimizi dinleyin. Siz bunları söylediniz, bu söylediklerinize sahip çıkın. Demokratik siyasetin gereği olarak cesur olmak gerekiyor. Çözümü istemeyenler Erdoğan ve Gül’ün gitmesini isteyenlerdir.”

    ÖZKÖK KODLARI ÇÖZDÜĞÜMÜ GÖRMÜŞ

    “Eğer bu sorun çözülmezse farklı gruplar da çıkabilir, bu gruplar inisiyatif geliştirebilirler. Ben burada her şeyi önleyecek durumda da değilim. Savaş gelişirse benim de söyleyecek pek fazla bir şeyim olmaz. Çünkü diyecekler ki ‘yaşam bizim yaşamımızdır.’ Dağlarda olan onlardır. Ben bu konuda bir şey diyemem. Bu onların kararıdır. Beni de dinlemezler. Bunu kaba bir tehdit olarak da söylemiyorum. Sorunun şiddetle çözülemeyeceğini herkes biliyor. Siyasi etik sahibi iseniz söylediklerinizi yapın cesur olun. Demokrasiden bahsediyorsunuz, anayasadan bahsediyorsunuz. İnanmadığınız ve doğru bulmadığınız bir anayasa ile nasıl yaşarsınız? Biliyorsunuz anayasa kutsal bir yasadır. Siz doğruluğuna inanmadığınız bir yasayı nasıl uygulayacaksınız. Kendi anayasanıza inanmayacaksınız kalkıp siyaset yapacaksınız. Bu etiğe sığar mı? Bu ahlaksızlıktır, bu haramdır, hem dinen haramdır, hem de siyaseten haramdır. Siz buna inanmıyorsanız, bu anayasanın yanlış olduğunu düşünüyorsanız, gece gündüz uyumadan bunun düzeltilmesi için çalışmalısınız. Bunu yapmayanlar haramzadedir. Eğer ahlak sahibi iseniz böyle bir şey olmaz. Bunu gördüğümü, Türkiye’nin kodlarını çözdüğümü Ertuğrul Özkök görmüş. Makalesinde değinmiş. Onun ilişkili olduğu en az 40-50 kişi var. Onlar benim bunu çözdüğümü biliyorlar. Niye çözdüm? Tecrübelerimden, yaşadıklarımdan çözdüm. Ben tek başıma gereğini yaptım. Hatta bana ‘teslim oldu, şu oldu bu oldu’ dediler. Benim vicdanım ve aklım çatışmaya, insan ölümlerine el vermiyor. Bana diyorlar ki teslim ol. Kendi kişiliğinden vazgeç, onursuzlaş diyorlar. İnsanlığından çık diyorlar. Bunu asla kabul etmem. Ben insan değil miyim? Buraya insanlar konur. Ben insan değilsem beni buraya niye getirdiniz, niye koydunuz, niye yaşatıyorsunuz? Bu sorunu kendi içimizde çözemezsek farklı güçler müdahil olmak ister.”

    MUHATAP ALMAZSANIZ SAVAŞ İSTERSİNİZ

    Öcalan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Anadil Türkçe olsun deniliyor. Olsun. Benim için federasyon da hatta konfederalizm de çok önemli değil. Benim temel aldığım kişinin kendisi ve temel özgürlüğüdür. Bir söz vardır, hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa anlaşırlar diye. Ben çözeceğim diyorsun, nasıl çözeceksin. O zaman kiminle nasıl çözeceksin. Sayın Erdoğan’a sesleniyorum. Herşey bizim olsun diyorsunuz. Sizin olsun ama bizim de temel insani değerlerimize de saygılı olunmalıdır. Eğer insanlık değerlerimiz kabul edilmezse bu sorun çözülmez. Akil adamlar komisyonu kurulabilir. Ben de o komisyona kendi düşündüklerimi, çözümün nasıl olabileceğini anlatmalıyım. Yararlarını, zararlarını anlatmalıyım. Kürtleri muhatap almazsan bunun anlamı şudur. Ben savaş istiyorum, ben çatışmak istiyorum demektir. Bunun sorumlusu ben değilim.”

    ÖZGÜRLÜĞÜMÜZ OLSUN

    “Eğer samimiyet varsa çözüm hızlı gelişir. İspanya’da Franco örneğine baktığımızda 75’te Franco gitti, 78’de her şeyi üç yılda hallettiler. Bu işleri hızlı çözmek gerekir. Siz 25 yıldır ne yaptınız? Hatta daha öncesi de var. Çatışmasızlık devam etmeli deniliyor, eğer yarar getirecekse devam etsin. Demokratik siyasetin gereği yapılmalı. Ben zaten 10 yıldır bunu yapıyorum. Ama bugüne kadar gelinen noktada bunu bir zaafiyet, zayıflık olarak bilmem ne olarak algıladılar. Bu mesele bir ahlak meselesidir. Bu çatışmasızlık süreçlerinde hep insanlar öldü ve insanlar ölmeye devam ediyor. Eğer insanlar ölecekse bunun yararı yoktur demektir. Benim burada temel amacım insanların ölmemesidir. Türkçe, resmi dil Türkçe olsun deniliyor, bunlar çok basit şeyler. Ben bu tür şeylerle uğraşmıyorum. Ama bizim de özgürlüğümüz olsun. Bizim de insani özgürlüğümüz ve yaşam alanımız olmalıdır. Eğer bu olmazsa, olmaz. Bir çocuk doğunca anasının dili var, ve o dili kullanır, o dilini kullanma ve ona özgür yaşama alanını oluşturulmalıdır.”

    ORYANTALİST DEĞİLİM

    “Benim devlet anlayışım oryantalist devlet anlayışı değildir. Batı ulus devlet anlayışı milliyetçi ve faşisttir. Milliyetçi oldukları zaman faşist olmaları kaçınılmazdır. Avrupalıların gelişmemiş ülkeler için düşündüğü gibi düşünmüyorum. Onlar menfaatçi ve faşisttirler. Onların ulus devlet anlayışlarının sonucunu bugün Afganistan, Pakistan, İran ve Irak’ta çok açıkça görülmektedir. Onlar savaştan, çatışmalardan, kendi varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar. Ben ise insanların özgürlüğünü esas alan bir anlayışı savunuyorum. Onlardan farklı düşünüyorum.”

    TEK ÇÖZÜM DEMOKRATİK SİYASET

    “Avrupalılar kendilerini milliyetçilikleriyle koruyorlar. Avrupa’da milliyetçilik nasıl ortaya çıktı? Milliyetçilik Türkiye’ye de Avrupa’dan bulaştı. Türkiye milliyetçilikle bile kendini koruyamıyor. Bugün Kafkasya’da, Çin’de, Rusya’da, Balkanlarda, Ortadoğu’da, Çin’i görüyorsunuz Türkleri koruyamıyorlar. Erdoğan Davos’ta bir çıkış yaptı. Kahraman ilan ettiler, neyin ne olduğunu, nasıl olduğunu bilmiyor, anlamadı da. Bunun sonuçlarının ne zaman karşısına çıkacağını da hesaplayamıyor. Ama onlar bunu 3-5 yıl sonra hissettirmeden hesabını soracaklar, farkında bile olmayacak. Menderes döneminde 6-7 Eylül olayları yaşandı. Bunların sonucunda Menderes idam edildi, ama o bunu anlamadı. Niye asıldığını, neden asıldığını bile anlayamadı. Davos’un hesabını da Erdoğan’a sorarlar. O da nasıl olduğunu bilemeyecek. Bunun tek çözümü demokratik siyasettir.”

    AVRUPA’NIN ULUS DEVLET ETKİSİ VAR

    “Bizim fikirlerimizi AKP aldı kullandı, Akademiler açtı. Dört yılda yüzlerce akademi ve merkezler kurdu. Demokratik siyaset teorisi olmadan demokratik siyaset yapamazsınız. Bu kadar akademi kurmalarına rağmen Erdoğan demokratik siyaset politikalarını anlayamıyor, kavrayamıyor. Sadece başbakan duygu olarak anlıyorum diyor. Öyle duygu muygu ile olacak iş değil. Bunun gereğini akıl ve mantıkla yapacaksın. Şimdi Ahmet Davutoğlu biraz bunu anlamış, anladı. Ahmet Davutoğlu modern demokratik kültürü almış. Bunu da Avrupalılardan almış. Geçenlerde Stratejik Derinlik isimli kitabını okudum. Türk aydınları Avrupa’nın ulus devlet anlayışının etkisindedirler. Öyle de olmak zorundadırlar, başka şansları yok zaten, çünkü onlardan etkileniyorlar. Ancak dünyada bugün için öyle Türklüğü koruyacak durumunda değiller. Bugün Türkiye’deki Türklerin üç-beş katı kadarı dışarıda ve tehdit altındadır, onlar korumaya muhtaçtırlar.”

    TÜRKİYE 1920’LERE EVRİLECEK

    “Mustafa Kemal’i bir yönüyle takdir ediyorum. O Fransız 3. Cumhuriyetçilerden biraz etkilenmişti. Bu fikri Türkiye’de uygulamaya başladı, kısmen başarılı oldu. Demokratik siyaseti anladığından dolayı kısmen başarılı oldu. Ben kendimi öyle kimseyle kıyaslama derdinde değilim. Ben son 15 bin yıllık süreci çözdüm. Olayların bir sosyolojik sonucu vardır. Bunu savunmalarımda genişçe belirttim. Aydınların konuya bu yönüyle bakmaları gerektiğini belirtiyorum. Bugün yapmaya çalıştığımız şey 1920’lerin ruhunu canlandırmaktır. Aydınlara da şunu söylüyorum. Dikkatli olmaları gerekiyor. Türkiye 1920’lerden daha fazla evrilecek.”

    HÜRRİYET ESKİ HÜRRİYET OLAMAZ

    Ertuğrul Özkök’ün kendisine yönelik yazılarını değerlendiren Öcalan, şunları söyledi: “Ertuğrul Özkök köşe yazısında benim hakkımda daha önceleri törörist, terörbaşı benzeri kavramlar kullandığını, ama bugün bunun doğru olmadığını, kullanılan dilin daha yumuşak olması gerektiğini belirtmiş. Evet ben de eski ben değilim. Hürriyet gazetesi de eski Hürriyet değildir. Bu saatten sonra da eski Hürriyet olamaz. Daha çok değişecektir. Geçmiş geçmişte kaldı. Devlet de eski devlet olamayacak. Ben de daha öncesinde reel sosyalizmin etkisiyle bir takım şeylerin olabileceğini düşünüyordum. Bugün görüldüğü gibi Rusya ve Kafkasya’nın durumu ortada. Çin sosyalizm ile ancak ABD’ye hizmet ediyor. Çatışma, şiddet, ölüm benim mantığım değildir. Bu nedenle ben bunlardan vazgeçtim. Demokratik siyaseti ve özgürlüğü esas alıyorum. Ben radikal demokratım.”

    DEMOKRATİK BELEDİYECİLİĞİ AÇIKLAYACAĞIM

    Öcalan, sözlerini şöyle tamamladı: “Cezaevindeki arkadaşlara selamlarımı iletiyorum. Kendilerinden iyi mektuplar alıyorum, derinlikli, güzel yazılar var. Yazmaya devam etmelidirler, yoğunlaşmalıdırlar. Belediyeler konusunda da demokratik belediyecilikle ilgili ileride açıklamalarda bulunacağım.”

    KAYNAK GÖSTERİLSE DAHİ HABERİN TAMAMI İZİN ALINMADAN KULLANILAMAZ

    ANF NEWS AGENCY


    http://www.rojaciwan.com/modules.php?name=News&file=article&sid=50834




    Re: G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09

    dersim -

    G. N.: Öcalan: Rol almam için şartlarımın düzelmesi lazım


    Görüşme Notları: Öcalan: Rol almam için şartlarımın düzelmesi lazım

    02.08.2009


    HABER MERKEZİ - Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, avukatlarıyla bir araya geldi. Edinilen bilgiye göre görüşmede Öcalan çatışmaların durması ve sorunun çözümünde rol oynayabilmesi için şartlarının düzeltilmesi gerektiğini belirtti.

    Aydınlar tarafından yürütülen Kürt sorunu tartışmalarına değinen Öcalan, “Sorun af değil. Benim af edilip edilmemem sorunu değildir asıl mesele. Sorunlara ciddiyetle yaklaşmak gerekiyor. Pazarlık da yapmıyoruz. Toplumsal bir uzlaşı ve müzakeredir yapmaya çalıştığımız. Sorun benim af edilip afedilmemle ilgili değil. Sorun çok daha derinlerdedir. Ben 10 yıldır bu sorunun çözülmesi için elimden geleni yapmaya çalıştım. Türkiye’de pekçok aydın sorunu tam olarak derinliğine kavrayabilmiş değil” diye konuştu.

    MÜZAKERE BAŞLAYACAK

    Öcalan, şöyle devam etti: “Şimdi bu sorunun çözülmesi için toplumsal bir uzlaşı veya müzakere başlayacak gibi görünüyor. Bunun olması önemlidir. İyi sonuçlanması gerekiyor. Daha önceleri ben de farklı düşünüyordum. Devrimi düşünüyorduk. Türkiye’de devrim ve karşı devrim nasıl yapılır bunları biliyorum. Şuan bunların hepsini kavramış haldeyim. Tarihi, devrimleri inceledim. Hobsbawm’ı inceledim. Biz devrimi çok derinleştirebilirdik. Ama bu çok acılı olurdu. Biz bu acılara sebebiyet vermek istemedik. Bu açıdan sorunu demokratik tarzda çözmeyi istedik. Demokratik tarz ve yöntemlerle toplumun hakları, demokrasi talepleri, özgürlük idealleri, tahakkuk ettirilebilir. Türkiye’de çok sayıda sorun var, işsizlik sorunu var. Bugüne kadar savaşa 300 milyar dolar gittiği söyleniyor. Şuan büyük bir kriz var. Kapitalizm her tarafı tutmuş, her kesimi yutuyor. Bu kapitalizm bu kadar vahşi bir şekilde uygulanırken hiçbir sorun çözülmez. Ben kapitalizmi ortadan kaldırabiliriz demiyorum, ancak kapitalizmi sınırlandırabiliriz. Bunun için çok doğru ve derin bir şekilde sorunlara yaklaşmak gerekir.”

    ROL İÇİN ŞARTLARIMIN DÜZELMESİ LAZIM

    “Bu sorunun demokratik çözümü için bir müzakereye ihtiyaç vardır. Bu sorunu nasıl müzakere edeceksin, nasıl çözeceksin? Ben burada defalarca söyledim, bu kanı durdurmak istiyorum. Bu çatışmaları durdurmak istiyorum. Benim tarihi bir sorumluluğum var. Bugüne kadar bu tarihi sorumluluğu yerine getirmeye çalıştım. Çatışmanın ölümlerin olmaması için büyük dikkat gösterdim. Eğer ben burada elimi çekersem korkunç şeyler de olabilir. Bölgede muazzam politik kültür oluşmuş, beş on bin silahlı kişi var dağlarda, Kürtlerin her türlü gücü de var. Hiç kimse durduramaz. Eğer burada bu ölümleri, çatışmaları durdurmam isteniyorsa, benim rol almam isteniyorsa o zaman şartlarımın da düzeltilmesi gerekir. Ben burada bu şartlarda hiçbir şey yapacak durumda değilim. istesem de bunu yapamam. Bir kere sağlık sorunlarım el vermiyor buna. Bu sağlık sorunlarıyla bu şartlarda bu sorumluluğu yürütmem mümkün de değil. Yani bu şartlarla bu sorumluluğu üstlenip, bu rolü oynamam mümkün görünmemektedir.”

    Görüşmede sağlık durumuna dikkat çekerek Öcalan, “Prostat ilacı kullanıyordum. Xatral isimli ilaç. İlacı kestiler, vücudum üzerinde olumsuz etkileri oluyordu, bu nedenle kestiler. Çok güçlü yan etkileri vardı. Olumsuz etki göstermeye başlamıştı. Geceleri uyanıyordum, zorluyordu” dedi.

    DTP DAHİL KİMSE ANLAMIYOR

    “Bu durumda benim dışımda siz nasıl çözerseniz, çözün, bu beni bağlamaz. Başkaları beni temsil etmez. Örneğin DTP ile mi çözmek istiyorsunuz. Sizi engelleyen kimse mi var? Çözün. Sorunu bu şekilde çözebilecekseniz çözün. Zaten DTP de dahil Türkiye’deki partilerden hiçbirisi de sorunu tam olarak anlayamıyor, kavrayamıyor. AKP’nin de sorunu yeteri kadar kavradığını zannetmiyorum. AKP sorunun yeteri kadar farkında değil, sorun umurunda da değil. Bir kaç danışmanın görüşlerine başvuruyorlar. Soruna bu şekilde yaklaşıyorlar. Diğer partiler de öyle. Hatta daha kötü yaklaşıyorlar. CHP de öyle. MHP ve CHP sorumlu davranmalıdır artık.”

    15 AĞUSTOSTAN SONRA ÇEKİLECEĞİM

    “Ben 15 Ağustos’ta kendi yol haritamı sunduktan sonra çekileceğim. Artık çözümün nasıl olacağına ilişkin Kürtler kendi kararını verir, PKK kendi kararını verir, DTP kendi kararını verir, Kürt halkı kendi kararını verir. Herkes kendi kararını kendisi verir. Ben buradan dağdaki adam hakkında karar verecek durumda değilim. Orada her gün eziyeti çeken kendisi. Sorunun içinde olan kendisi. Ben burada dağdaki insan için karar veremem. Hatta Kandil merkezi dahi karar veremez. Her grup her kişi kendi kararını kendisi verir. Çünkü eziyeti kendisi çekiyor, kendisi ölüyor, kendisi mücadele veriyor. Benim bu şartlarda bu konularda bir şey belirtmem doğru olmaz. Kürtlerin de 40 bin şehidi var. Değerleri var. Çok büyük mağduriyetleri var. Kürtler kendi kararlarını kendileri verirler.”

    AYLARCA MÜZAKERELERE İHTİYAÇ VAR

    “Herkes sorunun çözümünü bana havale etmeye çalışıyor. Işin içinde bir çok faktör var. Ben bu faktörlere hakim değilim. Haber de alamıyorum, birçok şeyden haberim yok. Kaldı ki sosyal olaylar böyle gelişmez, tek kişi üzerinden yürümez. Sosyal olayların gidişatı çok yönlüdür. Bunu iyi kavramak gerekiyor. Ben ancak katkı sunabilirim. O da şartlarım değişirse. Türkiye’de bu sorunu derinliğine kavrayan kimse var mı? Sorunu benimle tartışabilecek, derinliğine tartışabilecek bir akademisyen, bir kişi var mı? Bu sorunlar o kadar basit değil, sorunlara o kadar basit yaklaşmamak gerekir. Kürt sorununun sadece güvenlik konseptini, emniyet boyutunu masaya yatırmak için, çözüme kavuşturmak için aylarca müzakere etmek lazım. Sorunun diğer boyutları sosyal, kültürel, ekonomik bunlar için de hakeza.”

    KÜRT TÜRKSÜZ TÜRK KÜRTSÜZ OLMAZ

    “Ben de savaşı çok tırmandırabilirdim ama benim kişiliğim buna engeldir. Ben savaşı istemedim. Halen de ölümleri önlemek istiyorum, kimsenin ölmesini istemiyorum. Eğer benim bu sorumluluğumu yerine getirmemi istiyorlarsa buyursunlar tartışalım. Kim bölücü kim değil ortaya çıkar. Kim ölümlerden yana, kim ölümleri engelliyor ortaya çıkacaktır. Bahçeli bu sürece karşı sert konuşuyor. Bunlar söylediklerinin ne anlama geldiğini biliyorlar mı? Biliyorlar. Bildikleri halde böyle konuşuyorlar. Ey Bahçeli! Eskiden arkanızda hangi güçlerin olduğunu biliyoruz. 1944’te başladı, sizden 16 kişi Amerika’ya gönderildi, belirli eğitimlerden geçtiler. 70’lerde solcuları bitirdiniz, şimdi de Kürtleri bitirmeyi düşünüyorsunuz. Amerika size 70’lerde “Vur” dedi vurdunuz, “Dur” dedi durdunuz. Kendi gücünüzle hareket etmediniz. Şimdi de Kürtleri bitirmeyi kafanıza koymuşsunuz. Şunu anlamak gerekiyor. Kürt Türksüz, Türk de Kürtsüz olmaz. Kürt olmadan siz bitersiniz. Kürt olmadan Türk de biter. Bunu en büyük milliyetçiniz Ziya Gökalp söylüyor. Gökalp bunu keşfetmiş. Milliyetçiliğin babasıdır, siz neden anlamıyorsunuz.”

    CHP DEMOKRATİKLEŞİRSE YÜZDE 40 ALIR

    “Baykal CHP’yi Ergenekonla ilişkilendirerek bitirme noktasına getirdi. CHP’nin Ergenekon’dan kendisini kurtarması gerekir. Böyle olursa demokratik bir çizgiye çekilerse CHP’nin önü açılır, 1971’de, Ecevit zeki bir adamdı, Ergenekon’un oyununa gelmedi, 73 seçimlerinde yüzde 42 ile iktidar oldu, şimdi de CHP Ergenekon’dan kendisini kurtarırsa, demokratik adımlar atarsa, demokratik bir çizgiye gelirse yüzde 40’la iktidar olur. Ben şunu söylüyorum. 1789 ile 1917 tarihlerinde olduğu gibi benzer bir durum sözkonusu. Bu kendisini sosyolojik bir ihtiyaç ve bir olgu olarak kendisini hissettiriyor. Benim söylediğim kişileri ve grupları aşan sosyolojik bir durumdur. Radikal demokratlar bunun öncülüğünü yapıp bu boşluğu doldurmazlarsa AKP ya da bir başkası doldurur.

    Bölgede birikmiş muazzam politik gücün solla birleşmesi lazım. Radikal demokratlıktan kastım DTP, yani Kürtler ve sol kesimin hepsidir. Toplumsal ilerleme, uzlaşı, gelişme ancak radikal demokratların öncülüğüyle olur. Bir başkası bunu yapamaz. Benim bunu uzun süredir dile getirmemin nedeni budur. Yapılacak çalışmanın ismi çatı partisi de olabilir, bir başka isim de olabilir. İsimler önemli değildir. Her grup yine kalır, kendisini ifade eder fakat geniş bir örgütlenmeye gidilmelidir. Bu tarihi bir şeydir. Bunu iyi kavramak gerekiyor. Öyle küçük, basit algılamamak gerekir. Tarihi sorumlulukla buna yaklaşmak gerekiyor.

    1972’de Mahir Çayan öldürüldüğü zaman ben bunların anısına devam ettireceğimi söyledim, hala devam ediyorum. 1972-2009, tam 37 yıldır bu anısını iyi-kötü devam ettiriyorum. Benden başka da bu anısını devam ettiren yok. Mustafa Suphilerden bu yana devam eden bir miras var. Biz bu dönemde kimlerin ne rol oynadığını da iyi biliyoruz. Doğan Kaçaroğlu onlar bunları iyi biliyorlar. Bir çoğuna PKK karşıtı rolü verildi. Onlar da bu rolünü iyi oynadılar. Ben kimlerin nereden yönlendirildiği, niçin, hangi amaçla ne rolleri aldıklarını iyi biliyorum.”

    ÇATIŞMASIZLIK DEVLETE BAĞLI

    “Çatışmasızlık meselesi tamamen devletin alacağı tavra bağlıdır. Ben 15 Ağustos’ta yol haritasını açıkladıktan sonra devlet de ortalama Eylül civarında operasyona devam edip etmeyeceğine ilişkin bir açıklama yapacaktır. Bu konudaki tavrını ortaya koyacaktır. Ya operasyonlara devam edecek ya da buna ilişkin bir karar verecek. Çatışmasızlık hali tamamen devletin karar vereceği bir iştir. Zaten çatışmasızlık hali devam ediyor. Herkes de bunu istiyor. Ancak bu konuda benim bir şey belirtmem, bir karar almam sözkonusu olamaz. Devlet bu konuda kendi kararını kendisi verecektir. Herkesin bu süreçte sorumluluklarının bilincinde olması gerekir. Bu konuda DTP’nin de üzerine düşeni yapması gerekir. ABD ve Avrupa’nın çözümlerine güvenmemek gerekir. Güney de sadece kendi çıkarını düşünüyor.”


    http://www.rojaciwan.com/modules.php?name=News&file=article&sid=51053




    Re: G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09

    dersim -

    G.N.: Öcalan: Erdoğan çözüm için risk alsın_07.08.2009


    Görüşme Notları: Öcalan: Erdoğan çözüm için risk alsın

    07.08.2009

    İSTANBUL - Başbakan Erdoğan’a seslenen Öcalan, “Bu iş öyle risk alınmadan ben şurayı kaybederim, şurayı kazanırım kaygısı taşıyarak yapılamaz. Bu büyük bir sorundur. Cesur olunmalı, yoksa bu Ergenekoncu zihniyet hepsini bitirir” dedi.


    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, avukatlarıyla görüştü. Edinilen bilgiye göre görüşmede aydınların kendisiyle ilgili düşünceleri değerlendiren Öcalan, “Buradaki koşullarımın doğru anlaşılması gerekmektedir. Bana iletilen düşüncelerin tamamına yakını Avrupa merkezli düşüncenin ürünleridir. Ben de daha önceleri Avrupa merkezli düşünce sisteminden etkilendim. Ama Avrupa merkezli düşünceleri ve sistematiğini terk ettim, bunları aştım. Biz Avrupa ile beraber yaşamaya başlamadık. Bu coğrafyanın beş bin yıllık uygarlık merkezi olma durumu var o zaman Avrupa yoktu. Avrupa karanlık çağını yaşıyordu. Kaldı ki beş bin yıllık bu dönemden önce on bin yıllık neolitik kültür var, Tarım Devrimi var, Avrupa yine yoktu. Son iki yüzyıldır kendini var etmiş olan Avrupa’nın kanlı siyasetini neden kabul ediyorsunuz? Ben Avrupa’yı tamamıyla reddetmiyorum. Bilimsel yönünü alıyorum. Pozitivist yönünü eleştiriyorum. Benim düşüncem bir arada yaşamaya dayanır. Bin yıldır birlikte yaşıyoruz, diyorlar. Bunu iyi anlamazlarsa sorunu da çözemezler. Avrupa merkezli düşüncelerden kopabiliyorlar mı, buna cesaretleri var mı? Bu soruyu soruyorum” ifadelerine yer verdi.

    AVRUPA SİSTEMİ POZİTİFTİR

    Öcalan, şöyle devam etti: “Avrupa’nın düşünce sistemi pozitivisttir, bunu işlemiştim, savunmalarımda da var, kan üzerinden kendini var eder, Avrupa siyasetinin temelinde kan vardır. 20.yy da iki dünya savaşı çıkartıldı. Üç yüz milyon insanın hayatına mal oldu. Son iki yüzyıldır bizi birbirimize düşürdüler, Avrupa bunu yaparken de Ortadoğu’da oryantalizmi kullandı ve varlıklarını Ortadoğu’da bu şekilde devam ettirdiler. Bu Ergenekon kafası nasıl bir kafadır ki; Avrupa’nın bu yüzünü görmüyorlar. Aslında ben bunları da çözdüm. Çünkü Ergenekon aynı zamanda ittihatçı anlayışın devamıdır ve yüz yıldır iktidardadırlar. Bunlar bunu neden anlamıyorlar? Görmüyorlar mı? Tekrar ediyorum nasıl bir kafa var bunlarda? Mustafa Kemal’in olumlu gördüğüm yönleri vardır ancak ittihatçı anlayış, Mustafa Kemal’in bu olumlu sayılabilecek yönlerini tamamen kuşattı.”

    BÖLÜCÜ, AYRILIKÇI DEĞİLİM AMA ONURUMUZA LAF SÖYLETMEYİZ

    İstemleri arasında bölücülük ve ayrılıkçılık bulunmadığını bir kez daha vurgulayan Öcalan, şu ifadeleri kullandı: “Çok açık ve net olarak söylüyorum ben bölücü, ayrılıkçı değilim. Ben çıtayı yükseltmiyorum, ben onurlu bir yaşamı esas alıyorum. Aksini kimse bize dayatamaz bunu kabul etmeyiz. Kürtler bunu kabul etmez. Onurumuza, varlığımıza ve değerlerimize laf söyletmeyiz. Onursuz bir yaşamı asla kabul etmeyiz. Diyap ağa denilen bir şahsiyet var Dersimlidir, Dersim mebusudur. Hatta, herkes işgalden dolayı Sivas’a kaçalım derken Diyap Ağa, Ankara’da kalalım diye ısrar ediyor ve ben Ankara’dan bir yere çıkmam diyor. Meclisteki konuşmasını Kürtçe yapmıştır. İşte biz de diyoruz ki, Diyap Ağa’nın bu tavrına saygı duyun ve gereğini yerine getirin. Seyit Rıza önemli bir şahsiyettir. Dersimlilere de söylüyorum. Biraz birbirlerine saygı göstersinler, kendi tarihlerine ve değerlerine sahip çıksınlar ona göre konuşsunlar. Kendilerine gelmelidirler. Her önüne gelen Dersim adına konuşmamalı. Kendi temsilcilerini çıkarabilmeli, kendi temsilcilerini konuşturabilmelidirler.”

    BİRLİKTE YAŞAMDAN YANAYIM

    ”Ben birlikte yaşamaktan yanayım. Kürtler ve Türkler bin yıldır birlikte yaşıyor. Biliniyor Sultan Sancar var, Yavuz Selim var, Mecit var, Abdulhamit var, Onlar Kağan, Bumin, Sultan, Padişahtılar, bunlarda Kürdistan inkarı yoktu. Bunların döneminde Kürdistan diye telaffuz ediliyor ve idari yönetim de buna göre şekilleniyor. İşte Selçuklular, Osmanlılar Kürtleri tanıyorlar. Mustafa Kemal de özerklikten bahsetmiştir. Bu tarihlerine, miraslarına sahip çıkmalıdırlar. Kendilerine İslamcıyız, Osmanlıcıyız diyorlar. AKP ne İslamcıdır ne de Osmanlıcıdır. Olsa olsa milliyetçi olabilir. Milliyetçilik faşizmdir, faşizm yok eder, yok sayar, bundan çözüm bekleyemeyiz. Bu nasıl bir Müslümanlıktır? İslamcı olduğunu, İslamiyet’i bildiğini iddia ediyorlar ama Kur’anı ve Hz. Muhammed’i onlardan daha iyi biliriz.”

    ERDOĞAN’A AÇIK MEKTUP

    Öcalan, Başbakan Erdoğan ile ilgili şu değerlendirmeleri yaptı: “Erdoğan için kelle koltukta dolaşıyor, deniliyor. Tabii kelle koltukta dolaşacak. Erdoğan’a, AKP grubuna açık mektubumdur: Bu işlerde risk alacaksın. Bu iş öyle risk alınmadan ben şurayı kaybederim, şurayı kazanırım kaygısı taşıyarak yapılamaz. Bu büyük bir sorundur. Risk alınarak, çözüme yönelik kararlı tavır ve davranış içerisinde olunarak sorun çözülebilir. Cesur olunmalı, yoksa bu Ergenekoncu zihniyet hepsini bitirir. Ya darbecilerden, Ergenekonculardan yana tavır alacaksınız ya da demokratikleşmeden yana tavır alacaksınız.”



    KİM ÇÖZÜM ÜRETİYORSA KONUŞMAK GEREK

    Öcalan, şunları söyledi: “Bir sorunu biri biliyorsa ve çözüm üretiyorsa onunla konuşmak gerekir. Konuşmazsanız sorun çözülmez, sorun bu şekilde devam eder. Benim kadar bu soruna ve çözümüne hakim değiller. Ben öyle aman aman gelin benimle görüşün diye yalvarmıyorum. Sorunu çözüyorum deyip muhatap olarak da kendin bir muhatap belirlemen kabul edilemez. Kürtler bunu kabul etmez. Geçmişte benimle görüşülmedi demiyorum. Benimle görüşüldü, bunu söylemiştim ancak çözüme yönelik bir adım atılmadı, ciddi yaklaşılmadı. Yine söylüyorum, bu iş öyle basit bir iş değildir, cesaret işidir. Her gün ölümler oluyor. Ben burada ölümlerin önünde durmaya çalışıyorum. Gayri ciddi yaklaşmakla bu iş çözülmez. Sorun ciddidir ve bu sorunu çözmek ciddi adamların işidir. Klasik yaklaşımlarla bu sorun çözülmez.”

    ÇÖZÜM GELİŞMEZSE YAPACAĞIM KALMAZ

    “Herkes sorunun çözümü için bana bir şeyler yüklüyor. Çözüm için ciddi adımlar atılacaksa önümün açılması lazım. 60 yaşındayım, yoruluyorum, zorlanıyorum ancak sorumluluklarımın farkındayım. Üzerime düşeni yapıyorum. Sonradan söylenmedi denilmesin. Doğruları dile getiriyorum. Ben söylemiştim, yine söylüyorum. Çözüm gelişmezse, çözüme yönelik samimi, cesur adımlar atılmazsa benim burada yapabileceğim bir şey kalmaz. Ben artık kendi başınızın çaresine bakın diyeceğim. Korkarak bu işe yaklaşılamaz.”

    İSTİRHAM EDİYORUM SORUNU ÇÖZELİM

    “Sayın Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’dan istirham ediyorum. Bu sorunu çözelim. Sorunun çözülmemesi durumunda savaş daha çok tırmanabilir. Ben burada bunun talimatını vermiyorum, kimseye de burada talimat verecek durumda değilim, olabilecekleri söylüyorum. Tamillerin sonu ortada. Tamillerle uzun süre görüşüldü. Sonuçta imha edildiler. Şayet bir çözüm olmaz ve bu bir oyunsa, ben oyuna gelmem. Bu böyle bilinmelidir. Bunun için demokratik belediyecilik diyorum. Benim demokratik belediyecilik anlayışımın altyapısında bunlar var. Polis akademisinde bu işi bilenler var, profesörler var. İçişleri Bakanının açıklamasını dinledim, yeterli bulmamakla birlikte olumlu buluyorum ancak içinin doldurulması gerekiyor.”

    VAN’A KÜLTÜR SARAYI İNŞA EDİLEBİLİR

    Öcalan, sözlerini şöyle tamamladı: “Van’da demokratik halkçı belediyecilik geliştirilebilir, derinleştirebilirler, bunu yapabilirler. Orası hassas bir yerdir. Van için yedi sekiz yıllık zamana yayılacak ve Van Gölü kenarında bir kültür sarayı inşa edilebilir. Yine Dersim için çok işlevli kullanılabilecek bir kültür sarayı öneriyorum. Savunmamın Ortadoğu bölümünü bitirmek üzereyim. Bu aralar çok kitap okumuyorum zaten, yazıyorum. Savunmalarım Avrupa’da basılmış sanırım. Cezaevlerinden gelen mektuplar var, verilmeyenler var, verilenler var. Mektupları verilmeyenler; Ayfer Ayçiçek-Adana, özel selamlarımı iletiyorum, orada bir grup var. Siirt’ten verilmeyen mektuplar var. Bolu cezaevinden, İzmir Buca Kırıklar cezaevinden verilmeyen mektuplar var. Erzurum’dan var. Midyat cezaevinden İnci Roj’un mektubu dikkat çekicidir. Zamanım olursa kendisine yazacağım. Suriyeli bir arkadaşın mektubu var. Derinleşmesi iyidir. Devam etmelidir. Ebedin Abi-Trabzon cezaevinde galiba. Sağlık sorunları var. Saint Paul gibi yaşayacağını söylüyor. Oldukça iddialı bir söz. Rize Kalkandere cezaevinden mektup var, ayrıca Aysel Doğan’ın mektubu var. Hepsine selamlar.”


    http://www.rojaciwan.com/modules.php?name=News&file=article&sid=51241



    Re: G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09

    dersim -

    Görüşme Notları: Öcalan: Yeni bir süreç başladı _ 16.08.2009



    Görüşme Notları: Öcalan: Yeni bir süreç başladı

    16.08.2009


    İSTANBUL - Öcalan, “Yeni bir süreç başladı. Bu yeni, farklı bir dönemdir. Mustafa Kemal’in Cumhuriyeti kurması kadar önemlidir bu süreç. Demokratik bir toplum inşa edilecek bu dönemde. Herkes, her şey tepeden tırnağa değişmek durumunda” dedi.


    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, avukatlarıyla görüştü. Edinilen bilgiye göre görüşmede siyasal gelişmeleri değerlendiren Öcalan, “Kürtlerin kendilerini kararlaştırmaları gerekiyor. Sorumluluğu sadece benim üzerime atarak bu işler yürümez. Bir şeyler gelişiyorsa sürece onlar da dahil olacaklar. Bir yerlerde hazırlansın, ben de emre uyayım demekle olmaz. Genci, kadını herkes kendini kararlaştıracak. Herkes kendisi kararlaşacak. Bir yerden ısmarlama çözümler beklemek çözüme, başarıya götürmez. Bu tip çözüm mantığı eskiden teokratik düzenlerde hakimdi. Daha sonra pozitivizmde ulus-devlette halen de hakimdir. Onlar orada kararlaşacak, ben burada kararlaşacağım, diğerleri şurada kararlaşacak, böylece bu işi beraber götüreceğiz, yürüteceğiz” dedi.






    HERKES YENİ SÜRECİ İYİ ANLAMALI

    Öcalan, şöyle devam etti: “Yeni bir süreç başladı. Bu yeni, farklı bir dönemdir. Mustafa Kemal’in Cumhuriyeti kurması kadar önemlidir bu süreç. Demokratik bir toplum inşa edilecek bu dönemde. Türkiye toplumu demokrasiyi, demokrasi kültürünü öğrenecek. Bunun Cumhuriyetin kurulması kadar derin sonuçları olacaktır. Ben Cumhuriyetin kazanımlarını göz ardı etmiyorum ama Cumhuriyet şimdi demokratikleşecek, Cumhuriyetin tüm olumlu yanları, kazanımları yeni döneme taşırılacak. Geç oldu ama iyi olacak. 1920’lerde yapılması gereken şimdi yapılacak. 1920’lerde başlanan işi şimdi tamamlayacağız. O zaman Cumhuriyet kuruldu şimdi demokratikleştirilecek. Herkes bu yeni süreci, dönemi iyi anlamalıdır. DTP de derinlemesine anlamalıdır. DTP bu yeni dönemi anlamazsa, derinlemesine anlamazsa aşılır.

    MHP ve CHP de böyle devam ederse biter. MHP ve CHP bu sürecin önünde engel olmamalıdır, engel olmaya devam ederlerse altı aya kalmaz biterler. Yeni dönemin ruhu onları bitirir. AKP de fazla bekleyemez. Yeni yılı bile bekleyemezler. Eylül’den sonra belli olur, birkaç aya kadar hatta bir iki ay sonra AKP’nin gerçek niyeti, gidebileceği yer belli olur. Samimi olup olmadıkları netleşir. H. Barkey’in söylediği bazı yönleriyle doğrudur. Eğer AKP tatmin edici, derin açılımlar yapmazsa dağılıp, gider diyor.”

    ESKİ YAŞAM TERK EDİLMELİ

    “Ben mevcut yaşamı, sokaktaki, dışarıdaki yaşamı hep korkunç buldum. Bu mevcut yaşamdan hep kaçtım, altmış yaşındayım halen de kaçıyorum. Benim de bir zamanlar pilot olmak, uzaya uçmak gibi hayallerim vardı. Fakat ben bu hayallerimin hepsini terkettim, özgürlük peşinde koştum. Dışarıdakiler de eski döneme, eski yaşama ait ne varsa terk etmeleri gerekir. Cesaretlerini, güçlerini, bilgilerini, varsa yeni özgürlük ütopyalarını, yeni yaşam biçimlerini kuracaklar. Duygusal zekalarını, analitik zekalarını geliştirecekler. Duygusal zeka ile analitik zeka birlikte kullanılmalı, birbirini destekler ve zenginleştirir biçimde kullanmalıdırlar.”

    GLADİO DESTEĞİNİ ÇEKTİ

    “2007’de Amerika Gladio’dan desteğini çekti, artık kanun dışı infaz dönemini, yasa dışı cinayetleri desteklemediğini ilan etti. Bundan sonra muhtemelen pek öyle yasa dışı infaz olmaz, ne yapılacaksa kanunlar çerçevesinde yapılacak. Amerika ve diğer siyasi güçler yeni bir tarzla Ortadoğu’da politika yürütecek. Bu süreçte PKK’nin de olmasını istemiyor ancak bunu zorla, silahla bitiremeyeceğini anlamış durumda. PKK’yi de silahsızlandırmak istiyor ama bizimle de uzlaşmak zorunda. Bir uzlaşma doğacak. Bu, İngiltere ve Amerika’nın iki yüz yıllık politikalarının bizi de dikkate alacak uzlaşması olacak. İşte Kuzey Irak’ta zaten Barzani-Talabani’yle işbirliği içindeler. Bizimle de bu şekilde uzlaşmak isteyebilirler. Somut bir şeyin olması o kadar kolay değil. Kolay kolay somutlaştırmak istemeyeceklerdir. O kadar kolay değil, çocuk işi değil. Bunlar hassas konular, ciddi konular, somutlaştıramıyorlar. Çünkü Türkiye üzerine düşünceleri yok. Türkiye üzerine düşüncesi olan kimse yok.”

    DEVLET OLACAK, AMA DEMOKRATİK KÜRT ULUSU DA OLACAK

    “Anlayış düzeyinde değişimler olacak. Ben de eskiden devlet kurarsak her şey hallolunur diye düşünüyordum. Sonra devletin çözüm değil, sorunun kaynağı olduğu düşüncesine vardım. Hegel’in ulus-devlet için söylediği ‘tanrının yeryüzüne inmiş hali’ sözü önemlidir. Doğrudur. Devletin varlığı sorunu çözmüyor, daha da derinleştiriyor sorunları. Bu nedenle ben çözümü devlette görmüyorum. Bana Güney’deki gibi bir federal devleti verseler de ben kabul etmem.

    Ama ben Kürt sorunun çözümünde ‘devlet olmasın’ da demiyorum. Devlet olacak ama özgürlüklere saygılı bir devlet olacak. Şunlar olsun, bunlar olsun, şu olmazsa bu olmaz gibi şeyler önemli şeyler değil. Kürtlerin topyekün yaşam tarzını folklorunu hatta sporunu içerecek. Ya da devlet bize şunu versin şu kadar versin gibi şeyler önemli şeyler değil. İçişleri Bakanı da Türkiye modelinden bahsetti. Tabi bunu nasıl yapmayı düşünüyor, içini nasıl dolduracak bilemiyorum. Türkiye modeli önemlidir ancak öyle kolay değil ama samimi olunursa başarılabilir. Benim çözüm modelim şudur: Devlet olacak, diğer tarafta da demokratik Kürt ulusu olacak. Kürtler devletin varlığını tanıyacak, kabul edecek. Devlet de Kürtlerin demokratik ulus olma hakkını kabul edecek. Böylece orta bir yerde buluşacak, uzlaşacaklar. Benim çözüm anlayışım kısaca budur. Geri kalan her konu daha sonra gelir. Bu şu demektir: Sivil toplumun demokratikleşmesidir. Yani demokratik sivil toplum oluşacak. Sonra devlet isterse yine her yerde bayrağı olacak, isterse her yere hizmet götürecek, isterse her yerde Türkçe öğretecek.”

    KÜRTLERİN ÖNÜ AÇILACAK

    “Ama Kürtlerin önü açılacak, Kürtlerin her alanda örgütlenmesinin önü açılacak, Kürtler demokratik bir ulus olarak varlık kazanacak. Kendi sporunu, eğitimini, dini örgütlenmelerini, meclisini, belediyelerini yapabilirse kendisi yapacak, kuracak. Hatta kendi özsavunması bile olacak. Kendi ihtilaflarını çözecek bir savunma gücü olacak. Yani Kürtler kendi kendini demokratik bir şekilde örgütleyecek, savunacak. Kendini örgütleyemeyen bir toplum ölü bir toplumdur. Kendini örgütleyemeyen bir toplum sağır toplumdur. Kendini örgütleyemeyen bir toplum dilsiz bir toplumdur. Ama Kürtlerle Devletin bu uzlaşmasından sonra bu anlayışın içi nasıl doldurulacak, bunu konuşmak lazım. Bu süreçte önümün açılması için bunu hep beraber yürütebilmemiz için koşullarımın düzeltilmesi lazım. Bu topyekün bir süreçtir. Anı anına bazı şeylerin yürütülmesi gerekir.”

    HERKES HERŞEY DEĞİŞMELİ

    “Herkes, her şey tepeden tırnağa değişmek durumunda. Eskiden, neden Ekim Devrimi gibi yapmadım, kökten bir şekilde yeni bir devleti örgütlemedim diye düşünürdüm, Fransız Devrimi gibi Rus Devrimi gibi toptan zaferler. Bunların dönemi kapandı. Büyük kayıpları, büyük riskleri olurdu. Şimdi bunları aştım, artik klasik anlamda bir devlet çözümünün daha ziyade bir çözümsüzlük olduğunu ortaya koyuyorum. Hatta bu anlamda devlet bir çözüm değildir, engeldir. Toplumun yeniden yapılandırılmasından yeniden demokratik bir yapılandırma, en küçük hücresine kadar değişimden, demokratik toplumdan bahsediyorum. İyi olan, güzel olan ne varsa ortaya konacak, bunlar yan yana olacak ve hangisi daha çekiciyse, daha fazla talep görürse o kazanacak. Bunlar kapitalist anlamda bir rekabet şeklinde değil de, demokratik bir yarış içinde yan yana olacaklar.”

    KÜLTÜRLER YAN YANA OLACAK

    “Şimdi anadilde eğitimden, kültürden falan bahsediyorlar. Benim çözümümde Türkler de Kürtler de kendi dillerini, kültürlerini, tarzlarını ortaya koyacaklar, ikisi de yan yana olacak. Hangisi daha çok istenirse o alınacak, o ilgi görecek. Ben eskisi gibi değişimi, devlete dayalı, güce dayalı, torpile dayalı olarak ele almıyorum. Toplum kendi demokratik işleyişini, öz yönetimini, eğitimini, hatta öz savunmasını yapılandıracak, Devlet buna engel olmayacak, destek olsa da olmasa da böyle yapılanacak. Devletin de jandarması olacaksa demokratik olacak, bu hakka saygılı olacak. Devletin kurumları kendi örgütlenmemiz önünde engel olmayacak. Demokratik ulus olma özgürlüğümüz önündeki engeller kalkacak.”

    FEDERESYONU KABUL ETMEM

    “Şimdi bugün bana, Amerika’nın Barzani’ye verdiği gibi bir federasyon deseler ben bunu kabul etmem. Benim çözümüm bunu aşıyor. Klasik şablonlarla, kalıplarla değil yeni bir yaklaşımla. Avrupa modeli benimkine biraz yakindir ama Avrupa’dan da daha gelişkindir, Avrupa modeli tam demokratik değil. Bu tür süreçler zorlu süreçlerdir. Her iki taraftan da savrulmalar olur, olabilir. Bizim yöntemimiz zor. Sabır, emek ve çaba gerektirir ama doğru olan da budur.”

    BİR TANE AKADEMİ OLMAZ

    Diyarbakır’da açılan akademiyi de değerlendiren Öcalan, “Akademi bir başlangıçtır, sadece bir tane olmaz, diğer kentlerde de açılmalıdır, Dersim, Van, Urfa’da açılabilir. Akademi’de yaşam öğrenilecek. Kadınlar akademilerde muazzam bir hayati öğrenecekler” diye konuştu. Öcalan, “Silvan, Bitlis o bölgeler önemlidir. Selçuklu Sultani Anadolu’ya girmek için buradaki beyliklerle işbirliği yapıyor. Ağustos’taki savaştan (1071) önce 15 Mayıs’ta Meya Farqin’e geliyor, onlarla uzlaşıyor, onlarla uzlaştıktan sonra onlardan on beş bin askerle birlikte Anadolu’ya giriyor. Bunları anlamak için tarihi iyi okumak, iyi bilmek gerekiyor” ifadelerine yer verdi.

    GÜLEN’İ OLUMSUZ DEĞERLENDİRMİYORUM

    “Şimdi basında Amasya Protokolleri tartışılıyor. Amasya Protokolleri 20-23 Ekim 1919 tarihlidir. Amasya Tamimi olarak bilinenden farklı bir protokoldür. Amasya Protokollerinden üçü açık ikisi halen gizlidir. 22 Ekim 1919 2 no’lu protokolde altında Mustafa Kemal’in de imzası olan Kürtlerin ırki ve içtimai haklarını da içeriyor. Açık olanlar 1960’da ortaya çıkarılmış. Daha ötesi var. 10 Şubat 1922’de yapılan oturum var. C.evinden bir arkadaş bana yazmıştı. Meclis’in bir toplantısında 64’e red’e karşı 273 kabul oyu var, Kürtlerin özerkliğiyle ilgili.”

    Fethullah Gülen ilgili olarak da değerlendirme yapan Öcalan, “Ben Fethullah Hoca’yı takip ediyorum, okuyorum. Olumsuz degerlendirmiyorum. Kürdistan’da okulları cemaatleri var, örgütlüler. Demokratik temelde, karşılıklı yaklaşımlar olabilir” diye konuştu, şöyle devam etti: “Eski tarz iktidar olmaz öyleyse eski tarz muhalafette olmaz. Büyük provokasyonların olmaması halinde sorun çözüm yoluna girer.”

    ARAM ORTADOĞU BÜLBÜLÜYDÜ, ONA BÜYÜK ŞEHİT DİYORUM

    Öcalan, kısa bir süre önce yaşamını yitiren ve “Şahsi ozanım” olarak değerlendirdiği Aram Tigran ile ilgili olarak da şu değerlendirmeyi yaptı: “Aram Tigran, Yunanistan’da yaşamını yitirmiş. Başta ailesi olmak üzere tüm halkımıza ve Ermeni halkına baş sağlığı diliyorum. Aram Tigran Ortadoğu’nun bülbülüydü. Kürtçe, Ermenice, Süryanice, Arapça, Yunanca, çok sayida dillerden söylüyordu. Aram ayni zamanda şahsi bir ozanımdı. İlk Ankara’dayken radyodan sesini duydum. Aram Tigran’ı Ankara’da ilk dinlediğimde ‘Bu ses ölmemeli, hep özgür kalmalı” demiştim. Sonra kendisiyle de tanıştım. Benim Aram’la ilgili çok derin degerlendirmelerim oldu. Böyle bir güzellik bir sesten yansıyabilir, bir kadından da yansıyabilir, başka bir şeyden de. Güzellik sanata ait şeylerdir. Aram’ın sesi davudi bir sesti, dingin bir sesti. O ses, beni Kürdistan’a götürdü. Bu sesler ölmez. Aram için öldü diyemem. Aram için şehit diyorum, ölümsüzleşti. Çünkü mücadeleyi çok yoğun olarak yaşıyordu. Heyecanlıydı. Bu nedenle ona büyük şehit diyorum. Benim için Aram ölmemiştir, bu ses ölmez. Onurlu ve mücadeleci bir yaşamı vardı. Anısı yaşatılmalıdır. Aram’ın eşyaları, anısı, bir evde müze şeklinde bir yer açılarak korunmalıdır. Anisi böyle ve değişik etkinliklerle yaşatılmalıdır. Cenazeye izin vermiyorlarmış. Koşullar oluştuğunda cenazesi Diyarbakır’a getirilebilir.”

    YAŞLILARIN YAŞMINA BAĞLIYIM

    Öcalan, sözlerini şöyle tamamladı: “Ben halkın siyasiler gibi düşünmediğini, bu sürece yüzde doksan destek vereceğini biliyorum. Yaşlıların yaşamına ve emeğine bağlıyım, saygılıyım. Bugüne emek taşıdıklarını biliyorum. Bugünkü kapitalist modernite karşıtlığım biraz da onlardan kaynaklanıyor. Bu konuda babamı da biliyorum. O zaman onları çok fazla anlayamamıştım. Hepsine selamlarımı iletiyorum. Ben kadın konusuna daha önce de çok değindim. Benim için kadın konusu yaşamsaldır. Karı-Koca-Çocuk şeklinde değerlendirmiyorum kadın konusunu. Ta beş bin yıllık bir tarihten gelen bir sorundur, kadın sorunu. Kadın beş bin yıldır boğulmuş, nefessiz bırakılmış. Diyarbakır’daki kadın parkı var. Bu park, Kadın Özgürlük Akademisi’ne dönüştürülebilir. Kadından korkmayalım. Kadın özgürleşsin, gelişsin. Kadın, yaşamı üretir, güzelleştirir. Cezaevlerinde ölümcül hastalığı olan yaklaşık on sekiz arkadaş var. Ben onlara şunu söylüyorum. Güçlü olsunlar. Onurlu bir yaşam verdiler, ölümleri de onurlu olacaktır. Ölümden korkmamak lazım. Onurlu yaşam verenin ölümü de onurlu olur. Kazakistan’daki Kürt halkımıza selamlarımı iletiyorum. Roj tv’nin tüm çalışanlarına selamlarımı iletiyorum. Bu süreci yoğun bir şekilde işlemelidirler. Tüm sanatçılarımıza da selamlarımı iletiyorum. İyi çalışmalıdırlar.”

    ANF NEWS AGENCY


    http://www.rojaciwan.com/modules.php?name=News&file=article&sid=51564




    Re: G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09

    dersim -

    G.N: Öcalan: Ortak vatan, Türkiye ve Kürdistan'dir_28.08.09


    Görüşme Notları: Öcalan: Ortak vatan, Türkiye ve Kürdistan’dır


    İSTANBUL - Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, “Ortak vatan, Türkiye ve Kürdistan’dır” diyerek hazırladığı yol haritası için “Yol haritası demokratiktir, birleştiricidir, bütünleyicidir. MHP’nin söylediği ayrıştırıcı söylemi kesinlikle doğru değil. Türkiye halklarına, Türkiye’ye, Türkiye demokrasisine hizmettir. Yol haritası, çözüm için Türkiye modelidir” açıklamasında bulundu.



    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, avukatlarıyla görüştü. Edinilen bilgilere göre görüşmede sağlık durumuna değinen Öcalan, “Beni buraya atmışlar. Sağlığım da buradaki koşullara bağlı. Sağlığım tek başına değil de buraya atılma nedenim ve koşullarımla bağlantılı ele alınmalıdır. Sağlığımda önemli bir değişiklik yok, eskisi gibi. Gözlerimde şiddetli yanma var, gözkapaklarım yapışıyor, ciltte kaşıntı var. Doktor, şiddetli alerjidir dedi. Boğazımdaki akıntı devam ediyor. Burnum tıkanıyor, sürekli akıyor, beni çok rahatsız ediyor. Burası her gün işkenceden daha beter. Üst solunum yollarında bir sıkışma, tıkanma var, zorlanıyorum. Sağlığım da bu şekilde ele alınmalıdır. Burası işkenceden beterdir. Ne yapacakları da belli değildir. Bu dayanılmaz sağlık sorunlarına rağmen kendimi zorlayarak, gözlerimdeki bu yanmaya rağmen, beynimi patlatarak bu yol haritasını yetiştirdim ve savunmanın “Ortadoğu Kültürünü Demokratikleştirmek” kısmını da bitirdim. Ben burada kafa patlattım. Dünya ve Avrupa bilimlerinin hepsini okudum, hepsini inceledim. Yazdıklarım bütün bunlardan çıkardıklarım sonuçtur. Bilimseldir, ulaştığım sonuçlar açısından da çok önemlidir. Bu yazdıklarım moderniteden çıkış olarak değerlendirilebilir. Ben Dilthey üzerine bir makale okudum. Fikirlerim Dilthey’le paralellik arz ediyor” ifadelerini kullandı.



    AKIL HOCALARI İNGİLTERE



    Öcalan, şöyle devam etti: “Türkiye tek devlet, ulus-devlet peşine takılmış gidiyor. İşleri boğuntuya getiriyorlar. Politika yapılacaksa doğru temelde yapılmalıdır. PKK de gerçekler temelinde politika yapmalıdır, gerçekleri dile getirmelidir. DTP de gerçekleri dile getirmelidir, gerçekler temelinde doğru politika yapmalıdır. Basında okudum NATO Genel Sekreteri Rasmusen’in Türkiye Yunan ilişkilerine ilişkin açıklamalarını okudum. Beni buraya getiren komplo NATO Gladio’sunun işidir. Yunanistan istihbaratının Gladiosu’nun işidir. İkisi birlikte yaptılar. Bu işin içerisinde Yunan Gladio’su da var, Amerika’nın CIA’sı var, İngiltere’nin MI6 sı vardı. Bunların akıl hocalığını da İngiltere yapıyor. İtalyan Gladiosu da halen devam ediyor. Amerika beni Türkiye’ye teslim ederken Türkiye’den İran’la ilgili taleplerini karşılayacağını hesaplamıştı. Ama Türkiye buna uymadı. Yunanistan ise benim teslimim karşılığında Türkiye’nin kendisine Ege adaları ve Kıbrıs’ta taviz vereceğini düşünüyordu. Türkiye hiç bir şey vermedi, vermez de. Beni burada tutmalarının nedeni işte bu hesaplardır. Bu hesapları tutmadı. O nedenle burada tutulmam meçhul hale geldi, Benim ne olacağım meçhul hale geldi. Beni buraya getiren güçler beni burada ne kadar tutarlar belli değil.”



    KENDİMİ KULLANDIRTMAYACAĞIM



    “Mustafa Kemal, İngiliz oyunlarını kısmen de olsa çözmüştü. İngilizler kendi politikaları için Türkiye’de Kürtleri devletin önüne attılar. Bunlar hep böyle yaptılar. Şeyh Said’i kullandılar. Şeyh Said’i kullanarak Musul ve Kerkük’ü aldılar, bu şekilde Mustafa Kemal’e de Kürtlere yönelme yolunu açtılar. İngiltere bu şekilde Şeyh Sait üzerinden politika geliştirdi. Benim üzerimden de politika geliştirmeye çalıştılar ama ben kendimi kullandırtmadım, kendimi kullandırmayacağım, benim üzerimden politika geliştirmelerine izin vermedim. Türkiye’de bu oyunlar 1923 ile 1944 yılları arasında İngiltere tarafından oynanıyordu. 1944 yılından sonra Amerika devreye girdi, bu oyunları sürdürdü. 1920 ile 23 yılları arasında Mustafa Kemal bu oyunlara direnmeye çalıştı, ama başarılı olamadı, güç getiremedi, onların denetimine girdi. Hatta suikaste maruz kaldı. Mustafa Kemal bu oyunları anlamıştı, çözmüştü, suikasti kimin yaptığını, generallerin yaptığını anlamıştı, Suikasti Kazım Karabekir’den biliyordu ve onu idam etmeyi düşünüyordu. Mahkeme günü generaller sivil kıyafetlerini giyerek hepsi bir tarafta yer aldılar, tavırlarını bu şekilde ortaya koydular. Mustafa Kemal bunu görünce onların gücünü anlayıp olayı geçiştirerek üstünü kapattı. Hatta Kazım Karabekir, Mustafa Kemal’e ben daha çok şey yaptım. İktidar benim hakkımdır diyordu. Ben Erzurum Kongresi’nde isteseydim seni tutuklardım. O yüzden iktidar benim hakkım diyordu. Mustafa Kemal buna karşı Kazım Karabekir’e “bir omuz üzerinde iki baş olmaz” diyerek kendi tavrını da gösterdi. İttihat Terakki ile etrafını sararak, Mustafa Kemal’i kendi denetimlerine aldılar.”



    MENDERES NEDEN İDAM EDİLDİ BİLEN YOK



    “Sayın Erdoğan’a da, basında çıkan haberlere göre suikast yapılacaktı. Ergenekon da Başbakan’a suikast düzenleyecekti, hatta dört darbe girişimi var. Daha ne olsun. Ama Sayın Erdoğan bu durumun farkında değil. Ben burada bu hususları dile getiriyorum. Bu söylediklerimi tehdit olarak anlaşılıyor. Ben buradan kimseyi tehdit etmiyorum. Benim burada böyle bir konumum da, niyetim de yok. Ben buradan sadece görüş bildiriyorum. Sayın Erdoğan, Menderes’in neden idam edildiğini biliyor mu? Menderes Rusya’ya yanaşıyordu. 6-7 Eylül olayları bahane edilerek Amerika’nın bilgisi dahilinde idam edildi. Türkiye’de Menderes’in niçin idam edildiğini doğru dürüst bilen yok. Altmış yıldır Türkiye’de, dünyada Gladio hakim. Türkiye’deki bu Gladio’yu çözen, ortaya koyan bir tek kitap yok, bir tek kimse yok. Oysa iktidarsanız bunları bilmek zorundasınız.”



    MHP AMERİKA’NIN DESTEĞİNİ YİTİRDİ

    “Başbakan bir iki tehditle geri adım atmamalıdır. Mustafa Kemal’i bu yüzden önemsiyorum. Mustafa Kemal kısa bir süre için de olsa bunlara tavır göstermişti ama Başbakan Erdoğan da bu ne kadar olur bilemem. Bahçeli bu açılıma sert bir şekilde karşı çıkıyor. Bu sürecin kendi yönünden en iyi farkında olanlardan birisi Bahçeli’dir. Genelkurmay da açıklama yapıyor. Bunları söylemek zorunda hissediyor kendini. Ama Bahçeli daha organizelidir. Bahçeli’nin bu kadar sinirlenmesi, çözüme karşı çıkması gayet doğaldır. Çünkü Amerika’nın desteğini yitirmiş durumdadır. Neleri kaybettiklerinin/kaybedeceklerinin farkındadırlar. Bugüne kadar Amerika tarafından eğitilmişler, Amerika’dan destek görmüşler ama Amerika 5 Kasım 2007’den itibaren Türkiye’deki Gladio’dan desteğini çekti. Bunlar neleri kaybedeceklerini biliyorlar. Onun için bu sürece karşı çıkıyorlar. Oysa bunların hepsi Amerika’nın ürünüdür. Aynen El Kaide gibi. İşte Amerika daha çok El-Kaide tipi örgütlenmelerle Ortadoğu’nun denetimini elinde tutmaya çalışıyor.”



    BİN LADİN’İ AMERİKA YETİŞTİRDİ



    “Usama Bin Ladin Amerika’nın yetiştirdiği biridir. Bin Ladin Amerika’ya karşı savaştıklarını, Amerika’ya karşı olduklarını söylüyor ama ben hala Amerika’nın etkisinde olduğunu düşünüyorum. MHP de Amerika’ya karşı çıkıyor ama onlar da Amerika’nın ürünüdür. Daha 1944 ve 60’lı yıllar arasında kadroları Amerika’da Florida’da eğitildiler. Alparslan Türkeş de Amerika’da eğitildi. Meşhur Altemur Kılıç, kırk yıl Florida’da yaşadı. Hatta Milli Birlik Komitesi’nin tüm elemanları Amerika’da eğitilmişlerdir. Suphi Kahraman 1944’’te Amerika’ya gidenler arasında yer alıyor. İşçi Partisi’nin kuruluşunda da yer alıyordu. Suphi Kahraman da 1944-60 arası ABD’de eğitilmiş biridir. Bahçeli onlar neticede bu gelenekten geliyorlar. Bunun için karşı çıkıyorlar çünkü başlarına ne geleceklerini biliyorlar. Yarın öbür gün Amerika bunlardan hesap da soracaktır. Bunlar yirmi otuz yıl önce binlerce solcu öldürdüler. Bu solcuların hepsi yurtsever insanlardı. Yarın öbür gün bunların hesabını da sorabilirler. Bu kadar size destek verdim, eğittim, buna karşılık bana ne verdiniz diye soracak. Devlet Bahçeli bunu çok iyi bildiği için böyle saldırganlaşıyor, eğer çözüm olursa “ben ne olacağım, ortalıkta kalacağım, yaptıklarımızın hesabı sorulacak” kaygısı içindedirler.”



    PERİNÇEK REZİL DURUMA DÜŞTÜ



    “CHP ve MHP çözümsüzlük çizgisindedirler. Bunlar bu politikalarından vazgeçmelidirler. Türkiye’de Sol da bir şey anlamıyor, bunlar ne yapıyorlar? Zaten solun bazı kesimleri de Ergenekonun birer parçası haline geldiler. Siyaset yapmasını bilmiyorlar. Şu Ergenekon davasına bakın. Sol geçinen İşçi Partisi’nin Başkanı Doğu Perinçek, ordu darbecisi Muzaffer Tekin ve faşist Alparslan Aslan aynı davada yargılanıyorlar. Şu düştükleri rezil duruma bakın. Üçünü aynı dosyada birleştirdiler. Bir de gidiyor devletin Danıştay’ının yargıcını öldürüyor. Bu üçünü bir araya getiren aynı zihniyettir. Alparslan Arslan, Bingöllüdür. Bingöl’ün bir bölgesinde faşist bir örgütlenme, yapılanma var. Bunlar aynı merkez tarafından kontrol ediliyor. Bütün bunları da bir araya getiren aynı merkezdir.”



    ÖZ SAVUNMA GÜVENLİK SİSTEMİDİR



    Öcalan, geçen hafta basında yoğun olarak tartışılan öz savunma tezlerine bu hafta açıklık getirdi, şu hususlara vurgu yaptı: “Öz-savunmaya ilişkin görüşlerim basında olumsuz olarak değerlendirilmiş. Bunu ön plana çıkarmaları bilinçlidir. Benim söylemek istediğim ordu içinde ayrı bir ordu değildir. Türkiye’de ikiyüz bin özel güvenlikçi vardır. Benim söylediğim ordu içinde ordu değildir, ayrı bir ordu da değildir. Benim söylediğim şehirde, mahalle sakinlerinin seçtiği zabıta tarzında olabilir. Köylerde de köy halkının seçtiği, milis tarzında, milis diyebileceğimiz güvenilir kişilerden oluşan bir güvenlik birimi, bir güvenlik sistemi de diyebiliriz. Bunları halk kendisi seçmelidir. 86 bin köy korucusu var, bunlarla güvenlik sağlanamaz. Köy koruculuğu sistemi kötü bir sistem. Eski sistemle olmuyor, yeni güvenlik sistemi bu konuma gelecek, ben bunu önceden öngörerek söyledim. Bunları bölge halkı kendisi seçecek, kendi güvenliğini kendisi sağlayacak. Bu şimdi değil ta ilerisi için söylediğim bir konudur. Bunu şart olarak da ileri sürmüyorum, ama bu bir ilkedir. Bunun için kimse bana kızmasın, yanlış da anlamasın, eninde sonunda da bu noktaya gelinecek. Güvenlik korucularla sağlanamaz.”





    20 MİLYON KÜRDÜN DİLİ NE OLACAK?



    “Diyorlar ki kültürel farklılıklara saygılıyız ama devletin resmi dili Türkçe’dir. Tamam devletin resmi dili Türkçe’dir ama yirmi milyon insanın dili ne olacak? Bu yirmi milyon insan hayvan değil ya. Dil diyorsunuz eğer dili örgütlemezseniz, dili kullanmazsanız, dili eğitmezseniz, gazete, radyo, televizyonlarda her gün işlemezseniz, eğitimde kullanmazsanız dili nasıl geliştireceksiniz? Nasıl yaşayacak bu dil? Kültür ancak dil ile geliştirilir. Dilin örgütlenmesi lazım. Bu bireysel ve kollektif haklar meselesi de boş bir ayrımdır. Kabul edilemez bir ayrımdır. Bu şu demektir, biz bireyi tanıyoruz ama toplumu tanımıyoruz gibi absürd bir şeydir. Toplumsuz birey olmaz. Birey ancak toplumla varolabilir. Kürtler şunu istiyor. Kürtlerin kültürlerinin tamamen serbest olması gerekiyor. Kültürlerini örgütleyecek bir serbestiyet gerekiyor. Bu diğer kültürler için de durum böyledir. Kürt sorunun çözümü için Kürtlerin kendilerini demokratik-evrensel ifade tarzı ile ifade edebilmeleri ve demokratik anayasa gerekiyor. Bu sorunun çözümü için demokratik bir zihniyet, demokratik tartışma, demokratik işleyiş, demokratik siyaset, demokratik örgütlülük, demokratik anayasa gerekiyor. Demokratik anayasa olmadan bu sorun çözülmez.”



    KÜRDİSTAN VE TÜRKİYE ORTAK VATANDIR



    Öcalan şöyle devam etti: “Ortak vatan, Türkiye ve Kürdistan’dır. Kürtler hem Türkiye’yi hem de Kürdistan’ı ortak vatan olarak kabul edecekler. Türkler de hem Türkiye’yi hem de Kürdistan’ı ortak vatan olarak bilecekler. Kürdistan kelimesi de bana ait bir kelime değil. Bu kelimeyi ilk olarak da ben kullanmıyorum. Selçuklu Sultanı Sencer tarafından ilk kez kullanılmış. Tarihsel bir kavramdır. Osmanlı sultanlarının da mektuplarında kullandığı bir kavramdır. Şu anda zaten cumhuriyet var. Sıra geldi cumhuriyetin demokrasiyle donatılmasına. Türkiye’nin her alanda demokratikleşme sorunu var. Bu sorunların mutlaka çözümü gerekiyor. Kürt sorunu da demokratik şekilde Türkiye demokratikleştirilerek çözülmelidir. Bugünkü sorunları çözebilmek için mutlaka tarihsel nedenlerini, perspektifini, geçmişini bilmek gerekiyor. Tarih şimdiyi koşullar, şimdi de tarihe bağlıdır. Bugünkü sorunların da bir tarihi geçmişi var. Sorunun tarihi geçmişini bilmeden bugünkü sorunu çözemezsiniz. Çözüm, Kürtlerin kendi kültürlerini serbestçe ifade edilmesine olanak sağlanmasıdır. Bu kültürel farklılar tanınacak, sağlanacak.”



    160 SAYFALIK YOL HARİTASI BİRLEŞTİRİCİDİR



    “Yol haritası sadece Kürtler için değil, Türkiye ve Ortadoğu’nun demokratikleşmesi için de çok önemlidir. Yol haritası demokratiktir, birleştiricidir, bütünleyicidir. MHP’nin söylediği ayrıştırıcı söylemi kesinlikle doğru değil. Tam aksine yol haritası bütünleştiricidir, Türkiye halklarına, Türkiye’ye, Türkiye demokrasisine hizmettir. Hatta İçişleri Bakanı Türkiye modeli diyor, işte yol haritası, çözüm için Türkiye modeli budur. Ben yol haritasını 160 sayfa olarak hazırladım. 600 sayfa da savunmanın “Ortadoğu Kültürünü Demokratikleştirmek” kısmını yazdım. Toplam 760 sayfa. Hepsini Cezaevi idaresine teslim ettim. Benim buradaki tutumum, onurlu bir yaşam sürdürmeye çalışmaktır, halkların yararına olan gerçekleri dile getirmektir, kimse beni gerçekleri dile getirmekten vazgeçirtemez. Ben netim. Bu net durumumu da sürdüreceğim.”



    HER LEHÇEDE ÇALIŞMA YAPILMALI



    Öcalan, sözlerini şöyle tamamladı: “Türkiye bir onun arkasından, bir bunun arkasından gidiyor, Davutoğlu bir Suriye’ye, İran’a, Irak’a gidiyor, sonra Güney’e dayanıyor. Türkiye Güneyde ‘herşeyi hesaplamaya çalıştım’ derken Güneyde Noşîrvan ve İslami gruplar ortaya çıkıyor. Diyarbakır’da Kadın Akademisi açılmış. Akademi, komple akademi olmalı. Kadın orada spordan tut giyime kadar, ekonomiye kadar herşeyi öğrenmeli, yapmalı. Bu kompleksin bir parkı da olmalıdır. Onlara başarılar diliyorum. Azadiya Welat gazetesini sadece günlük bir gazete olarak düşünmemek, çıkarmamak lazım. Bu gazete kurumsallaşmalıdır. Dil kurumsallaşmasının bir parçası olarak çalışma yapmalıdır. Geniş düşünülmeli, geniş çalışılmalı. Gazetede diğer lehçelere de yer verilmelidir. Özellikle Zazacaya iki sayfa ayrılabilir. Hatta her lehçede çalışmalar yapılmalıdır. Welat gazetesi çalışanlarına selamlarımı iletiyorum. Cezaevinden gelen mektuplar var. Siirt c.evinden, Erzurum, Adana Kürkçüler, Midyat, Bakırköy cezaevlerinden mektuplar aldım. Birçok kanserli arkadaş da varmış, kendilerine iyi baksınlar. Selamlarımı iletiyorum. Kurtalan ve Çermik’e özel selamlarımı iletiyorum.”



    ANF NEWS AGENCY

    http://www.rojaciwan.com/modules.php?name=News&file=article&sid=51919

    NOT:

    ANF 26 Ağustos 2009 tarihli Görüşme Notu'dur

    http://www.gundem-online.com/haber.asp?haberid=77633



    Re: G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09

    dersim -

    Öcalan: Altı başlık altında çözüm önerilerim var_04.09.2009



    04.09.2009

    Öcalan: Altı başlık altında çözüm önerilerim var


    Yol Haritası'nda altı başlık altında çözüm önerileri yaptığını belirten Öcalan 'Benim sunduğum çözüm, Türkiye'nin uzun vadeli geleceğini kazanma projesidir. Bizim bu sorunun çözümünde engel olma durumumuz olmaz. Tam tersi elimizden gelen desteği vereceğimizi belirtiyoruz. Benden bir şeyler isteniyorsa önümün açılması gerekir' dedi.

    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, avukatlarıyla görüştü. Edinilen bilgilere göre görüşmede son siyasi gelişmeleri değerlendiren ve DTP'nin düzenlediği barış mitinglerine değinen Öcalan, '1 Eylül demokratik çözüm mitinglerini selamlıyorum. Kürtlerin sorunu, ulus sorunundan ziyade bir var olma sorunudur. Kürt halkının vermiş olduğu mücadele var olma, varlığını sürdürme mücadelesidir. Halkımız varlığını koruma ve özgürlüğünü sağlama direnişini sürdürecektir. Halkımız demokratik eylemlilik hakkını sonuna kadar kullanmalı, demokratik kurumlaşmalarını derinleştirebilmelidir. Herkes bu süreçte kendini kararlaştırmalıdır, kendini geliştirip yetkinleştirmelidir. Bu temelde halkımızı demokratik çözüm mitinglerini selamlıyorum' dedi.

    Hükümet zorlanıyor

    Hükümetin açıklamalarına dikkat çeken Öcalan, hükümetin çok zorlandığını kaydetti. Öcalan, Hükümetin açıklamalarından hala ortada bir şeyin olmadığı anlaşılıyor. Hükümet zorlanıyor hatta çok çok zorlanıyor. Yol haritasının müdürün eline geçmesi için henüz erken. Daha devletin elindedir, inceliyorlardır herhalde' şeklinde konuştu.

    Öcalan, 'Herkes benim ne söyleyeceğimi ne yapacağımı bekliyor. Sadece DTP değil diğerlerini de bir noktada aşacağı görülüyor. Benden ne bekliyorlar, bundan sonrasını benim üstlenmemi bekliyorlar herhalde. Benden bir şeyler isteniyorsa, bana sorumluluk yükleniyorsa önümün açılması gerekir' diye konuştu.

    Çatıda öncülük sorunu var

    Öcalan, Çatı Partisi çalışmaları ile ilgili şunları ifade etti: 'Çatı Partisi projesi, radikal demokratların, demokratik siyaset projesidir, yasal bir projedir. Yöntem konusunda savunmalarımdan yararlanabilirler. Ben Türkiye'deki liberallerin durumunu iyi tahlil ediyorum. 1975'lerden bu yana, ta ADYÖD'ten bu yana Türkiye'deki Sol'un durumunu da biliyorum. Dev-Genç, Dev-Yol, Dev-Sol geleneğini biliyorum, '80'lerde, '90'larda, 2000'lerde tekrar tekrar denendi, başarısız oldular. Şimdi 2009'lardayız. Solun durumu Tekkeler gibidir, sayıları azdır, temsiliyet güçleri zayıftır, kendi iç sorunlarıyla meşguller. Radikal demokratların bir arada toplanmaları gerekir ancak bu alanda muazzam bir boşluk var, demek ki dolduramıyorlar. Buna önderlik edebilecek kimse yok, burada bir önderlik sorunu da var. Ben olsam bu temelde bir parti kurardım, radikal demokratları bir araya toplardım. Türkiye'de bu alanda temel bir boşluk var. Ancak kendini bu işe adayanlar, bu işte sorumluluk almak isteyenler; demokrasiye, halka bağlı olanlar bu işi yürütebilir. Yerellerden güçlü örgütlenmeler yaratılmalıdır. İlle de kendini parti olarak örgütlemelerine de gerek yok. Bu çalışmalarda ciddi örgütlenilirse AKP, CHP ve MHP'yi de aşan başarılar elde edilebilir. Bu projede Türk-Kürt ayrımı yoktur, bu bir Türkiye projesidir. Bu proje uzun vadeli, Türkiye'nin geleceğini kazanma projesidir.'

    Kadını ele alış biçimim felsefiktir

    Öcalan, şöyle devam etti: 'Kadın sorunu beş bin yıllık tecavüz kültürünün sonucudur. Ben burada hala bu konuyu araştırdıkça, okudukça dehşete düşüyorum. Kadınlar hala bu sorununu anlamamış, çözememiş durumda. Kadınlar kendi sorununu anlamalı, çözmeli. Kendi cinsinizin farkında olacaksınız, kendinizi tanıyacaksınız. Özgür kadın diyorum, cinsel özgürlük olarak saptırıyorlar, herşeyi cinsellik bağlamında ele alıyorlar. Avrupa'da kadın vücudunu müthiş ön plana çıkarıyorlar, tahrik ediyorlar, kadını metalaştırıyorlar. Bakışlarınız farklı, saçınızdan tutun tırnağınıza kadar kendinizi nasıl şekillendireceğinizi bilmiyorsunuz. Bu yüzden Kadın Akademisi için açıklamalar yaptım. Kadınlar kendi öz savunmalarını geliştirmelidir. Ben burada ruhsal olarak kendimi savunuyorum. Kendi öz savunmam olmasaydı, böyle yapmasaydım on yıldır psikolojik olarak bu kadar güçlü olamazdım. Yoksa burada taş bile olsa dayanamaz . Benim kadını ele alış biçimim felsefiktir. Doğadaki güzelliklerin bir parçası, bir estetik olarak ele alıyorum. Kadın anlamdır. Hegel, felsefesini ilk olarak kadın-erkek ilişkisi üzerinden temellendirmeye çalıştı. Ancak bunu başaramayınca köle-efendi ilişkisi üzerinden felsefesini inşa ediyor. Ben ise felsefemi güçlü kurnaz erkek ve kadın üzerinden inşa ediyorum. Kurnaz ve güçlü erkek karşısında en güzel en saf kadın birkaç ay içinde bu özelliklerini kaybediyor.'

    'Biliyorsunuz Yunanca'da 'nomos' diye bir kavram var, akıl ve kural anlamında. Türkçe'de namus olarak kullanılıyor. Benim namus anlayışımda namuslu kadın, kendini özgür kılan ve kurallarını kendi belirleyen, kendi kurallarını dayatan ve yaşatan kadındır. Anlatmaya çalıştığım, doğru ve anlamaya dayalı bir çaba olursa her iki tarafa da bir ömür boyu yetecek değişik güzellikleri barındıran ve sürekli yenilenen tazelenen bir ilişki olacak. Tabi burada erkek de önemlidir. Erkekler de bu güzelliği yaşamak istiyorlarsa kadınla bu temellerde buluşabilmelidir, yoksa tersine her gün zorla cinsellik, baskı ve köleleştirmeye dayalı bir tecavüz kültürü ortaya çıkacak. İşte görüyorsunuz gencecik kızların kafasını aşk adına, sevgi adına kesiyorlar. Bu belirttiklerim üzerinde beni takip eden ve iddialı olan kadınlar yoğunlaşabilirler. Tabi sonuçta bunlar benim düşüncelerim, ben böyle bakıyorum meseleye. Bu temelde bütün kadınları selamlıyorum.'

    Diyarbakır'da İslami Kültür derneği kurulabilir

    'Dersimliler kendi tarihlerini bile bilmiyorlar. Seyit Rıza'yı bile doğru düzgün anlayamıyorlar. Ne konuştuklarını bilmeleri gerekiyor. Aleviliğin ne olduğunu bilmeleri gerekiyor. Tamam bir direniş kültürleri var, buna saygımız var ancak belirttiğim hususları anlamaları gerekiyor. Orada Aleviliğin kültür merkezi oluşturulabilir. Yine Urfa'da dinler araştırması yapılabilir. Bu konuda çalışmalar yürütülebilir. Hatta bir önerim var; bize yakın olanlar Diyarbakır'da İslami Kültür Derneği kurabilirler. Burada İslamiyet'e ilişkin çalışmalar yapılır. Dini yanlış anlıyorlar, dini namaz kılmak, oruç tutmaktan ibaret sayıyorlar. Dinin bir ideolojisi vardır, bunu anlamak, tartışmak gerekir. Ortadoğu Kültürünü Demokratikleştirmek adı altında hazırladığım savunmamda bu konulara ayrıntılı şekilde değindim.'

    Gladio beni etkisizleştirme çabasında

    İmralı'ya mahkum getirileceğine ilişin iddialara da dikkat çeken Öcalan şunları söyledi: 'Eğer basına yansıdığı gibi İmralı'ya getirilecek olanların içinde Türk Solu, Hizbullah, İBDA-C ve çete suçlarından hüküm giyenler olacaksa bu o zaman imha amaçlı bir yaklaşımdır. Değişik kesimlerden mahkumların getirilmesi demek benim durumumda bir tehdittir, senin yaşamını tehdit ediyoruz demektir. Geçen haftada söylemiştim; işte yere yatırma, ölümle tehdit olayı olmuştu. Benim burada güvenliğimi kim sağlayacak? Ben sıradan bir mahkum değilim ki kendimi bir mahkum olarak kabul etmiyorum. Benim buradaki durumum mahkumiyet değildir. Buradaki durumumu Gladio'nun beni etkisizleştirme çabası olarak tanımlıyorum. Bu durum hala sürmektedir, beni halen izliyorlar. Beni buraya getiren Gladio'dur.'

    'Yunanistan'daki o görevliler de Gladio'nun bir parçasıdır. Bu iş Amerika ve İngiltere tarafından yönetilmiştir. Beni Yunan Gladiosu dost görünümü altında Ege Adaları ve Kıbrıs karşılığında Türk Gladio'suna teslim etti. Bütün bunlar benim üzerimdeki komplonun halen devam ettiğinin göstergeleridir. Gladio hala varlığını devam ettiriyor. Türkiye'deki Gladio'nun bir parçası Ergenekon'dur. Bizim içimizdeki kural tanımayanlar Şemdin Sakık, Çürükkaya onlar da bunun uzantılarıydı. Bu enterne edilen Ergenekoncular kural dinlemeyenlerdir ve Ergenekoncuların ancak yüzde biri kadarıdır. Geriye kalan yüzde doksandokuzu dışarıda ve görevinin başındadırlar.'

    Aşiretlerde ergenekon var

    'Şu andaki süreçte bir şey geliştirilmezse, Demirel dönemindeki gibi bir yeşil ışık yakılması durumunda ortalık kan revan olur. Herkesin bu konuda uyanık olması gerekir. İşte demokratik çözüm gelişmezse, toplu katliamlar yaşanır. Urfa'daki, Silopi'deki katliamlar gibi. DTP'liler de öldürülebilirler, nasıl öldürüldüklerini bilemeyebilirler. DTP'nin öncelikli işi tehlikeleri görebilmesi ve kendi güvenliğini nasıl alacağına ilişkin olmalıdır. İşte Ceylanpınar'daki, Silopi'deki katliamlar, öldürülenler, niçin öldürüldüklerini bile bilmiyorlar. Buradaki aşiretler içerisinde Ergenekon tarzında örgütlenmeler var. Bunlar korucu aşiretleridir. Ben burada nasıl öldürüldüklerini çözüyorum ama onlar anlamıyorlar, kendi ölümlerini, nasıl öldürüldüklerini anlamalıdırlar'

    Çözüme engel olmayız

    Hükümetin adım atmaması halinde diğer hükümetler gibi dağılacağını belirten Öcalan, PKK'nin de kendisini savunabileceğini kaydetti: Öcalan şöyle dedi: 'Ben PKK'yi ve gerillayı tanırım. Kendilerini iyi savunurlar. Ancak PKK'nin de beklemediği gelişmeler olabilir. AKP bu sorunun çözümüne ilişkin ciddi adımlar atmazsa diğer hükümetler gibi üç beş ayda dağılır. Zaten CHP ve MHP'nin de istediği budur. Demokratik çözüm gelişmezse Türkiye 1990'larda, 2005'te ortaya çıkan savaştan çok daha yüksek seviyede bir savaşla yüz yüze kalabilir. Bu öyle pasif savunma, aktif savunmayla da olmaz. PKK'ye katılımlar çoğalmıştır, durumları daha güçlüdür herhalde. Bunlar kendilerini orada iyi eğitiyorlar, hazırlıyorlar, eğer çözüm gelişmezse gerilla tarafında önü alınamaz patlamalar gelişebilir. Kürtlerin sorunu ulus sorunu değildir, varlık sorunudur. Verdikleri savaş da varolma ve varlığını sürdürme, özgürlük savaşıdır.

    Kürtlerin sorunu hayati bir sorundur. Ayrıca Türkiye'nin sorunu, Türkiye'nin bütünlüğü sorunu değildir. Bu DTP'liler de bazen ne konuştuklarını bilmiyorlar. Bir taraf diyor 'aman bölündük, bölecekler bizi' öbür taraf da diyor ki 'ayrılma, bölünme tartışılır'. Hayır böyle değil, ikisi de değil. Benim sunduğum çözüm, Türkiye'nin uzun vadeli geleceğini kazanma projesidir. Sayın Erdoğan'dan rica ediyorum. Bizim bu sorunun çözümünde engel olma durumumuz olmaz. Tam tersi elimizden gelen desteği vereceğimizi belirtiyoruz.

    Üç çözüm modeli öne çıkıyor

    Öcalan yol haritasında altı başlık altında çözüm önerileri sunduğunu dile getirdi: 'Yol haritasında altı başlık altında çözüm önerilerim var. Birincisi Giriş kısmıdır, ilkeler yer alır. Diğerleri Türkiye'de yapılacaklar, Kürdistan'da yapılacaklar ve sonuç kısmıdır. Geçen hafta Yol haritasına ilişkin 9 ilke belirtmiştim. 10. ilke de var. Bu Demokratik Anayasaya ilkesidir. Türkiye'nin en temel sorunları demokratik bir anayasayla çözülebilir. Hayati önemdedir. Aynı zamanda bu sorunun çözümü için, Türkiye'nin demokratikleştirilmesi, Kürdistan'da sorunun çözümü başlıklı bölümde üç çözüm modelinden bahsettim:

    Birincisi Türkiye'de uygulanan toptan imhacı çözüm modeli. Ki bu kökten tümüyle imha, yoketmedir, asimilasyondur. Mevcut şimdiye kadar uygulanan, yürütülmeye çalışılan toptan imhacı, asimilasyonist model. Bu modelin sonuçları ortadadır, büyük kaybettirmiştir.

    İkincisi küçük bir ulus-devlet modeli. İşte İsrail'in Amerika'nın taktiğidir. Güney'de olduğu gibi küçük bir devlet yaratarak herşeyi oraya hapsedersin. Bu model, küçük bir ulus-devletçik yaratıp, sorunu buraya hapsetme modelidir. Bunun içinde KDP var, ABD var, Türkiye var, AKP var. İşte İsrail gibi Güney'de küçük bir ulus-devletçik kurdurup emperyalist sisteme hizmete koşturulacak.

    Üçüncü model, bizim önerdiğimiz demokratik çözüm modelidir. Sorunu anlayış bazında ele alırsın. Birlikteliği esas alırsın. Benim modelimde herkes kendini özgürce ifade eder. Kadınlar, gençler için de bu böyledir.'

    Dicle-Fırat havzası tarım ve enerji konfederasyonu

    Öcalan, daha önce yapmış olduğum önerilerin içinde Dicle-Fırat havzasında tarım, su ve enerji konfederasyonu dediğini hatırlatarak Davutoğlu'nun bu önerileri şu anda hayata geçirdiğine işaret etti. Öcalan, 'İşte Davutoğlu, bundan önceki yapmış olduğum önerilerin içinde Dicle-Fırat havzasında tarım, su ve enerji konfederasyonu demiştim, bu önerimi alıp şu anda hayata geçirmeye çalışıyorlar.'

    Ayrıntıları anlatmayacağım, dürüst olsunlar

    Öcalan Yol Haritası'na ilişkin ayrıca 'Yine üç maddelik bir eylem planı var yol haritasında. Bunları burada ayrıntılarıyla anlatmayacağım. Galiba basında söylediklerim cımbızlanarak aleyhte propagandaya dönüştürülüyor. Geçsinler bunları, biraz dürüst olsunlar. Böyle ucuz yaklaşımlara girmesinler.'

    İSTANBUL-ANF


    http://www.gundem-online.com/haber.asp?haberid=77943

    http://www.rojaciwan.com/modules.php?name=News&file=article&sid=52184



    Re: G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09

    dersim -

    G. N.: Öcalan: Gerilla elbette kendisini koruyacak_11.09.09


    Öcalan: Gerilla elbette kendisini koruyacak

    ANF10:01 / 11 Eylül 2009

    HABER MERKEZİ - Asker ile gerilla arasında yaşanan çatışmaları değerlendiren Öcalan, “Üstlerine gidilirse elbet teki kendilerini koruyacaklardır. Çözümün gelişmemesi halinde üç ayda Başbakanı bitirirler, Özal gibi onu da yok edebilirler” dedi.” Türkiye bir yol ağzında. Ya demokratikleşecek ya da kaybedecek” diyen Öcalan, Erdoğan’a seslenerek, “Sayın Başbakan’dan rica ediyorum, askerleri üzerlerine sürmesinler, operasyon yapmasınlar. Bunu engelleyebilirler. Askerleri üzerlerine sürmezlerse çatışma da olmaz. Bu konuda kendisinden duyarlılık bekliyoruz” çağrısını yaptı.

    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, avukatlarıyla görüştü. Edinilen bilgilere göre görüşmede ulus devlet anlayışını tarif eden Öcalan, “Benim ortak vatan anlayışım tek ulusa ait bir vatan anlayışı değildir. Birçok ulusun ortak yaşam alanı anlamında kullanıyorum, demokratiktir. Benim söylemek istediğim şudur; Burada Süryaniler var, Ermeniler var, Kürtler var. Tek bir ulusun vatanı anlayışını değil, bunların hepsinin ortak yaşam alanı olarak ortak vatan diyorum. Bu biçimde demokratik anlayış olduğu zaman Asuriler de bizim vatanımız der, Ermeniler de bizim vatanımız der, Ezidiler de bizim vatanımız der, Türkmenler de bizim vatanımız der, Kürtler de bizim vatanımız der. Vatan anlayışım tekçi değil, çoğulcudur, demokratiktir, bütünleştiricidir. Vatan ancak halklar bahçesi olursa güzeldir, anlamlıdır. Aksi taktirde bir vatanın tek bir etnisiteye veya tek bir ulusa ait olduğunu söylemek felakettir, boğazlaşmayı getirir. Sınırları çizip bunun tek bir ulusa ait olduğunu söylemek şovenistliktir. Benim vatan anlayışım budur. Kürdistan beş ulusun da vatanı olabilir, bunda hiç bir sakınca yoktur. Benim bahsettiğim ilkeler demokratik ilkelerdir. Kaldı ki Kürdistan kavramı da bana ait değildir, ilk ben kullanmıyorum. Daha önce de söylemiştim; Selçuklu Sultanı Sencer ilk bunu kullanmış, Osmanlı padişahları da bu kavramı kullanıyorlardı. Osmanlı padişahları bile Türkiye Cumhuriyeti cumhurbaşkanlarından kırk kat daha demokrattılar. En sert padişah olarak, sertlik yanlısı olarak bilinen Yavuz Sultan Selim bile bunlardan daha demokrattı. ” diye konuştu.

    YOL HARİTAMA GÜVENİYORUM

    Öcalan, şöyle devam etti: “Ben yol haritama güveniyorum. Demokrasiden asla vazgeçmem. Yol haritası demokrasinin yol haritasıdır, demokrasinin geliştirilmesidir, demokrasinin çıtasıdır, demokrasinin açılımı, halka mal edilmesidir. Bu yol haritasının içeriği demokratiktir. Benim bu yol haritam ezberleri bozacaktır. Liberalizmin, marksizmin-sosyalizmin klasik yaklaşımları yoktur. Anlamakta zorlanabilirler. Sadece bireysel haklar deniliyor, kollektif haklar dikkate alınmıyor. Oysa bunlar ayrıştırılamaz, ikisi bir bütündür, madalyonun iki yüzü gibidir. Sosyalist devlet olmaz. Devletin sosyalisti, liberali, kapitalisti olmaz, devlet devlettir, iktidar iktidardır. Hatta Lenin, devrim yaptıktan sonra diyor ki ‘bana sosyalist devletle ilgili kitap getirin’. Halbuki sosyalist devlet olmaz. Devrimi yapıyor ama devrimden sonra ne yapacağını bilemiyor, bocalıyor. Çin’in durumu da ortadadır, Çin tamamen Amerika’ya, kapitalizme hizmet ediyor, Amerika’ya hizmet ediyor. Amerika oturmuş, Çin bir buçuk milyarlık, Hindistan bir milyarlık nüfusuyla Amerika’ya çalışıyor. Amerika bunları bağlamış kendisine çalıştırıyor. Hatta Rusya da Amerika’ya hizmet ediyor, biraz direnmeye çalıştı yapamadı. Bundan sonra o da daha çok hizmet edecek.”

    KAPİTALİZMİ SEVMİYORUM

    “Ben kapitalizme hizmet etmek istemiyorum. Kapitalizmin sistemini sevmiyorum. Ben kapitalist tekelciliğe karşıyım. Ben onların modernitesini kabul etmiyorum. Biz Kürdistan’da da sermayenin egemenliğine izin vermeyeceğiz. Kapitalist tekelcilik anlayışı, 500 yıl önce büyük bir gelişme kaydederek dünyayı sömürüyor hatta temelleri çok eski zamanlara dayanıyor. Kapitalist tekelcilik, ulus-devlet ve yanına Endüstriyalizmi de alarak dünyayı sömürmeye devam ediyor. Kapitalizmin yaygınlaşması demek İngilizlerin zenginleşmesi demektir. Londra’da oturuyorlar, Newyork’ta oturuyorlar, oturdukları yerden trilyonlarca dolarları götürüyorlar. Bunu anlamıyorlar. Tekelci kapitalizm budur, anlayışı budur. Hatta bu son Finans kapital krizde 600 trilyon dolar para hortumlamışlar. Finans kapital işte böyle soyup soğana çeviriyor. Benim için para önemli değil, toplumun özgürleşmesi ve demokratikleşmesi önemlidir. Toplum, hiç kimseye, hiç bir güce köle olmamalıdır. ”

    GÖRÜŞLERİMİ HALKA DAYATMIYORUM

    “Ben kendi görüşlerimi halka dayatmıyorum. Görüşlerim toplumda önemli destek görüyor, destekçileri var, rağbet var. Ama benim görüşlerimi topluma zorla kabul ettirme gibi bir durumum yok. Ben topluma demokrasinin yerleşmesini istiyorum. Herkese, Ortadoğu’ya lazım olan demokrasidir. Ben savunmamın dördüncü cildinde bunu çok güzel dile getirdim. Demokrasi her yere, Türkiye’ye de lazımdır, Irak’a da lazımdır. Iraktakiler bu kadar petrol benim hakkımdır, bu kadar senin hakkındır deyip anlaşmazlık göstereceklerine biraz demokrasi için çalışmalıdırlar. Kürtlerin ihtiyacı olan şey demokrasidir. Kerkük’te 10 bin kişinin ölmemesi için orada demokrasinin kuralları ve kurumları hakim olmalıdır. Demokrasi orada örgütlenmelidir. Demokrasi için çok çalıştım, bu konuda çabalamaya da devam ediyorum. Demokrasiden asla vazgeçmem. Demokrasinin dışındaki yöntemlerin sorunu ne kadar ağırlaştırdığını biliyorum. Ayrı bir Kürdistan kurulmasını kesinlikle önermiyorum. Ayrı bir devlet istemiyoruz. Devlet tarzı Federal bir sistem istemiyoruz, konfederal bir sistem istemiyoruz. Biz demokrasinin gelişmesini, Türkiye’de de Kürtler arasında da gelişmesini istiyoruz. Ben bunları hazırladığım yol haritası ve 600 sayfalık savunmamda anlattım. Biz toplumsal bir uzlaşma istiyoruz. İsrail, işi bitmiş, güçten, takatten düşmüş FKÖ’le bile uzlaşmak için yalvarıyor. Karzai; Talibanla, El Kaide ile uzlaşmak için adeta yalvarıyor. Bizim gibi böyle barışçıl olan, barış isteyen, karşılıksız demokrasi isteyen, bunun için fedakarlık yapan kişilerle niye görüşülmesin? Biz ivazsız, karşılıksız demokrasi istiyoruz. Herkes demokrasinin gerekli olduğunu anlamalıdır. Herkesin ihtiyacının demokrasi olduğu anlayışı, topluma iyice yerleşmelidir. Bir kişilik cemaatten bin kişilik cemaate, örgüte kadar her yerde demokrasi ilkeleri işlemelidir. Cemaati olan dindar insanlarımızdan, ateist insanlarımıza kadar herkes demokrasinin kurallarını özümsemelidir. Çatı partisine de güç verilmelidir. Demokratik çevrelerle güç birliği geliştirilmelidir. ”

    EĞEMENLİKTEN NEFRET EDİYORUM

    “Benim felsefem egemenlik anlayışına karşıdır. Egemenlik zulümdür, iktidar vahşettir. Ben, egemenlikten nefret ediyorum. Bu anlayış, etnik milliyetçiliği körüklemek demektir. Ben, iktidara karşıyım. Benim anlayışım demokratik toplumun inşa edilmesi, demokratik mekanizmanın toplumda kurulmasıdır. Bunlar, egemenlik, ulus-devlet anlayışı İngilizlerin planıdır. Dünyaya bunu onlar pazarlıyor. Adeta bunu bir pislik gibi toplumun üzerine saçıyorlar. Onlar bu işlerin nasıl yapılacağını çok iyi biliyorlar, bu konuda yeterince uzmandırlar. İngiliz ulus-devlet siyaseti tüm imparatorlukları yıktı, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Fransız imparatorluğu, İspanya İmparatorluğu en son Osmanlı İmparatorluğunu dağıttı. Bunlar, çıkarları için daha da bunu yapmaya devam edecekler. Ortadoğu’ya, her yere bu anlayışı bunlar saçıyorlar.”

    KÜRTLER SADECE KÜRTLERLE DEĞİL DÜNYA İLE YAŞAYACAKLAR

    “Kürtler sadece Kürtlerle yaşamalı deniliyor. Hayır. Kürtler dünyayla yaşayacaktır, herkesle, tüm halklarla yaşayacaktır. Kürtler Araplarla yaşayacak, Kürtler Farslarla yaşayacak, Kürtler Türklerle yaşayacaktır. Bu anlayış şu demektir: Kürtlerin başına Barzani ve Talabaniyi getirip oturtmak istiyorlar. Kürtleri bu şekilde bağlayacaklar. İstediklerinde de çatıştıracaklar. Eskiden toplumda ağalar, feodaller vardı şimdi de kapitalizme hizmet eden bu tür kişilikleri toplumun başına oturtmak istiyorlar. Bu şekilde iktidarlarını ve çıkarlarını Ortadoğu başta olmak üzere her yerde korumak istiyorlar. İngilizlerin kendisi bu ulus-devletten vazgeçmiş, kendi içinde farklı kültürlerin, ulusların varlığını kabul etmiş ancak dünyanın geri kalanı için ulus-devletin kalması için yoğun çaba sarfediyor. ABD, İngiltere ve İsrail, bu ulus-devlet anlayışını kendi içlerinde uygulamıyorlar, kendi içlerinde biraz demokrasi var ama çıkarları gereği dışarıya bunu empoze ediyorlar. İsrail gibi bir devlet bile Kibutz bölgeleri oluşturmuş ama diğerlerinde Ortadoğu’da ulus-devletin kalması için çaba sarf ediyor. Bu şekilde Ortadoğu’yu, Balkanları, Hindistan’ı denetim altına almış, yönetiyorlar. Saddam’ın durumu ortadadır. Önce kullandılar ama bunlara biraz kafa tutmaya kalkınca, sonu ne oldu biliniyor. Kürtlere de bir ulus-devlet kurdurup denetimlerine alarak çıkarlarına göre kullanacaklar. Buna karşı Kürtler, Ortadoğu’nun demokratizasyonunu üstlenip, Ortadoğu’da model olacaklar, demokratik bir sistem oluşturacaklar. Kürtler Ortadoğu’nun modernizasyonunu üstlenip demokratik bir çıkışın anahtarı olacaklar. Burada demokratik bir çıkış yapacaklar. En azından benim Kürtlere biçtiğim misyon budur. Ulus-devlete, toprağa, ırka dayanan bir çözüm daha da çözümsüzlüğe götürür, sorunu derinleştirir. İsrail-Filistin gibi yıllarca işin içinden çıkılamaz hale gelir. Biz sınırlarla ilgilenmiyoruz, toplumun demokratikleşmesini, toplum ve bireyin özgür kılınmasını esas alıyoruz. ”

    GERİLLA KENDİSİNİ ELBETTE KORUYACAK

    “Radyodan dinledim, sekiz asker yaşamını yitirmiş. Üstlerine gidilirse elbette ki kendilerini koruyacaklardır. Ramazanda, bayram öncesinde gerilla-asker ayrımı yapmadan bu tür acıların yaşanmasına üzülüyorum. Başbakan’ın bu konuda bu olay süreci etkilemeyecektir demesi önemlidir. Tabii ki engellememelidir. Sayın Başbakan cesur olmalıdır. Bu sorun kolay değildir, riskleri var. Ancak kararlı olurlarsa başarılı olunur. Sayın Başbakan’dan Kürt sorunun demokratik çözümü için kararlılık göstermesini bekliyoruz. Çözümün gelişmemesi halinde üç ayda Başbakanı bitirirler, Özal gibi onu da yok edebilirler. Zaten Ergenekon davasında ortaya çıktığı gibi ona karşı suikast planları hazırlanmış. Ergenekon’un içeride olanları küçük bir kısmıdır, büyük bir kısmı dışarıdadır. Bunlar devlete kızgındır, devlete karşı isyan halindedir, her şey yapabilirler. Muzaffer Tekin, ‘biz, devlet olmadan yaşayamayız’ diyor. Kendini devlet sanıyor. İlginç bir durum; devlet için devlete karşı geliyor, biz ihtilalciyiz diyor, kendini devletin sahibi sanıyor ama devlet tarafından yargılanıyor. Bunların İran’la da ilişkileri var. Daha önce MGK eski genel sekreteri Tuncer Kılınç ‘İran’la ittifak yapmalıyız’ yönünde bir demeci olmuştu. Şimdi Ergenekon’dan yargılanıyor. Tuncer Kılınç’ın yargılanmasının nedeni budur, yani İran ve Rusya ile olan ilişkileri yüzündendir. Amerika bu nedenle onların yargılanmalarına yol açtı.”

    KEMALİZM ADINA ÖLDÜRDÜLER

    “Bunlar Hizbullah’ı da kullanıyorlardı. Hizbullah da İran bağlantılıydı. Ben İranlıları iyi tanıyorum. Bunlar, öldürmek konusunda çok uzmandırlar. Ben Lübnan’dayken biliyorum, Hizbullah’ı iki kişi kurdu. 80-82’de iki kişi oraya geldi. Müthiş çalışıyorlardı, oradakilerini örgütlediler ve bugünkü Hizbullah’ı oluşturdular. Şimdi de İsrail, Hizbullah ile baş edemiyor. Türkiye’deki Hizbullah’ın küçük bazı yapılarının İran’la bağı var. İran bunlarla bağlantı içindedir. Bunlara her türlü silah da verdiler, veriyorlar. Türkiye bu konuda İran’a taviz verdi. İran’a taviz verilmesinin nedeni de beş on bin Kürdü daha öldürebilmek içindi. İran, Hizbullah’a destek verdi, Türkiye Hizbullah’ı kullandı. Türkiye İran’a bu şekilde taviz vererek Uğur Mumcu gibi bazı Kemalist aydınlara yöneldi. Bunu yapanlar Kemalist’tir, çok ilginçtir Kemalizm adına yaptılar.”

    BÖLGEDE CİNAYETLERE BAŞLAYABİLİRLER

    “Bunlar bölgede yeniden hareketleniyorlar. Gazetede okudum. Batman’da çarşaflı kadınlar bir açıklama yapmışlar. Bunlar yeniden harekete geçip, bölgede cinayetlere başlayabilirler. Biliniyor bunlar daha önce ‘90’lı yıllarda Silvan’ı darmadağın ettiler. Bunlar faşisttirler, katildirler. Öyle arkadan vururlar. Halkımız bunlara karşı uyanık olmalı, muazzam bir örgütlenme geliştirmelidir. Gaffar Okan’ı da bunlar öldürdü, ben o zaman da tahmin etmiştim. Hizbullah’ın üzerine atmışlardı. Hizbullah’ın tek başına böyle bir şeyi yapma gücü yok, bunu JİTEM yaptı, bunları kullandı. İşte Ergenekon davasında yargılanan Levent Ersöz onlar bunu örgütlemişler. Bunların başı ve bağlantısı sadece Türkiye’de değil, dışarıdadır. Levent Ersöz Rusya’ya kaçmıştı, Bedrettin Dalan da şimdi Rusya’da. Amerika, Ergenekon’un bu kısmını Rusya, Çin, İran gibi güçlere yanaşanları tasfiye etti.”

    AMERİKA İLE PAZARLIK DEVAM EDİYOR

    “Erdoğan şu an Amerika’ya güvenebilir ama bunların Amerika’yla pazarlıkları devam ediyor. Amerika bunlarla anlaşırsa, İsrail de destek verirse o zaman AKP, ortada kalır, Erdoğan’ı bitirirler. Sayın Başbakan’dan rica ediyorum. Kürt sorunun barışçıl çözümü için kararlı olmalı, adım atmalıdır. Bunlar Mustafa Kemal’i de yanlış anlıyorlar. Mustafa Kemal Kürt düşmanı değildi, hatta Kürtlere muhtariyet vermeyi düşünüyordu. Mustafa Kemal’in kafasında bir demokrasi modeli vardı. Hatta Mustafa Kemal sadece Kürtlerle değil, Lenin’le komünistlerle, İslamcılarla, ittifak yaptı. İşte Serbest Fırka’yı kurdurttu. Siyaseti biliyordu. Ama onun etrafını ittihat terakki kadrolarıyla kuşattılar, etkisiz hale getirdiler, bu projesi başarılı olmadı. Kazım Karabekir, İsmet İnönü, Fevzi Çakmak İttihat Terakki’nin İngiliz kanadıydı. Hatta kendisine suikast düzenlediler. Suikast başarılı olmadı ama suikastten sonra Mustafa Kemal onların gücünü anladı, yalnız kaldı, gücü, ismi sembolik hale getirildi. Bu kadronun başında da İsmet İnönü vardı. Bu aşamadan sonra Kürtler, İslamcılar Said-i Nursi ve Komünistler ötekileştirildi.”

    MHP BİTECEĞİNİ BİLİYOR

    “MHP de biteceğini biliyor, bunu iyi kavramış, o bakımdan sürece, demokratik açılıma karşı çıkıyor. Demokratik açılım olumlu sonuçlanırsa artık onların işlevi biter. CHP de pozisyonunu belirlemeye çalışıyor. Bi öyle diyor, bi böyle diyor. Hükümet de çok zorlanacak. Çünkü bu iş öyle kolay değil. Hatta çok zorlanacak. Böylece Türkiye bir yol ağzında. Ya demokratikleşecek ya da kaybedecek. AKP, hem Suriye ile hem de İsrail ile ittifak yapmak istiyor. Bu nasıl olur, bu mümkün değil, buna izin vermezler. Kürtler arası Barış ve Birlik Kongresi çok önemlidir. Daha önce dile getirdim; beş ilke dört pratik önerimi Kürtler Kongrede çok iyi tartışmalıdır, buna ilişkin bilinçlerini geliştirmeli ve ona göre bir tutum belirlemelidir. Bu çerçevede Kongre geliştirilebilir. Kürtlerin bütün siyasi partileri, hatta aşiretler, diğer oluşumları katılabilir. Barzani, Talabani hatta PKK tek başına bütün Kürtleri temsil etmez. Kürtlerin ortak temsiliyetini sağlayan bir yapı ortaya çıkmalıdır, bu önemli bir gerekliliktir. Komşu halklarla ilişkileri, diplomasiyi, oluşacak bu yapı sağlamalıdır.”

    HASTA TUTUKLULARA ÖZEL SELAM

    Öcalan, sözlerini şöyle tamamladı: “Demokratik Toplum Kongresi bünyesinde tüm sanat dallarında sadece müzik de değil, folklör, kültür, tiyatro birçok kolda gruplar kurulmalı, çalışmalar yürütülmelidir. Akademisyenlerin bu sürece katılımı, fikir ve düşünce geliştirmeleri önemlidir. Biz ve halkımız demokratik çözümden yanayız. Demokratik standartların yükseltilmesini istiyoruz. Acılar yaşanmasın istiyoruz. Sayın Başbakan’dan rica ediyorum, askerleri üzerlerine sürmesinler, operasyon yapmasınlar. Bunu engelleyebilirler. Askerleri üzerlerine sürmezlerse çatışma da olmaz. Bu konuda kendisinden duyarlılık bekliyoruz. Hasta tutuklulara özel selamlarımı iletiyorum, sağlıklarına ellerinden geldiğince dikkat etsinler. Bakırköy cezaevinden beş kadın arkadaş aynı zarf içerisinde mektup göndermişler. Mektupları anlamlıydı. Hepsine ayrı ayrı özel selamlarımı ve sevgilerimi iletiyorum. Ergani’ye gitmiştim. Hasan Bindal ile oradaki öğretmen okuluna gitmiştim. Erganililere özel selamlarımı gönderiyorum..”

    ANF NEWS AGENCY


    http://www.firatnews.com/index.php?rupel=nuce&nuceID=13705

    http://www.gundem-online.com/haber.asp?haberid=78275




    Re: G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09

    dersim -

    G.N_Öcalan: Tuzak olduğu yönünde şüphelerim var_18.09.2009


    Öcalan: Tuzak olduğu yönünde şüphelerim var

    18.09.2009

    'Tuzak olduğu yönünde şüphelerim var'


    Demokratik açılımı değerlendiren Öcalan, 'Son dönemdeki gelişmeler şüphelerimi artırdı. Şüpheleniyorum, şüphelerim var. Biri tutukluyor, operasyon yapıyor, diğeri açılım diyor. Bu açılım mıdır, tasfiye midir, tuzak mıdır, sahtekarlık mıdır, çözüm müdür, emin olamıyorum, bilemiyorum' dedi.

    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, avukatlarıyla görüştü. Edinilen bilgilere göre sağlık durumuna değinen Öcalan, 'Sağlığımda değişen bir şey yok. Bu boğazım aynı, genizdeki akıntı devam ediyor. Sinüzütüm de var. İlaç kullanıyorum, gece uykuda beni rahatsız ediyor, gevşeme var. Yan etkileri olduğu için bıraktım ilacı. Onun dışında bir değişiklik yok.' dedi.

    Silahsızlanma koşulları vardı

    Yol Haritası'na değinen Öcalan, 'Ben Kürt Sorununun demokratik çözümü ve barış için yazdığım Yol Haritasının demokratlara, halka ve taraflara ulaşması önemlidir. Ben yol haritasında Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürdistan'da sorunun demokratik çözümünü işledim. Silah bırakmanın koşullarını da işledim” ifadelerini kullandı.

    Öcalan, şöyle devam etti: 'DTP’nin Ekim ayının başında kongresi varmış. Değişik çevrelerden isimlerin olması önemlidir. Sinerji yaratan isimler olmalı. Birbirine benzer değil de birbirini tamamlayan her kesimden birer kişi olabilir. Kürt olması önemli değil. Kürt-Türk ayrımı yapmıyoruz. Demokrat olması önemlidir. Radikal demokrat çevrelerden katılım sağlanabilir. Katılmaları için çağrı yapılabilir. Katılmak isteyen de katılabilir, yer alabilir. DTP bu temelde kendini genişletebilir, genişçe örgütleyebilir. Türkiye’de bu dönemde böyle kapsayıcı, geniş bir örgütlenmeye, partiye ihtiyaç var. Dönemin ihtiyacı böyle bir partidir. Demokratikleşme bağlamında bu sorun çözülebilir.'

    Başbakan topu taca atıyor

    'Ben yol haritasını teslim ettiğimden beri bekliyorum. Bu son dönemdeki gelişmeler şüphelerimi artırdı. Şüpheleniyorum, şüphelerim var, bu sorun çözülebilir mi? Bilemiyorum, emin olamıyorum. Biri tutukluyor, operasyon yapıyor, diğeri açılım diyor. Bu açılım mıdır, tasfiye midir, tuzak mıdır, sahtekarlık mıdır, çözüm müdür, emin olamıyorum, bilemiyorum. Kürt halkı da iyi anlamaya çalışmalıdır. İşte Başbakanın durumu ortada, topu taca atıyor. Sanki antremanda gibi oyalıyorlar, topu taca atıyorlar. Başbakanın, AKP’nin buna gücü yeter mi bilemiyorum. Cumhurbaşkanı da iyi niyetlidir ama gücü yeter mi, bilemiyorum.'

    Türkiye'de derin güç var

    'Türkiye'de her şeyi kontrol altında tutan derin bir güç var. Bu, bildiğimiz Gladio değil, daha farklı bir güç. Türkiye'ye hakim olan altmış yıllık Gladio’yu çözdüm, daha önce anlattım bunları. Bu gücün içinde ABD var, Avrupa var. Avrupa'nın sorun çözümü konusunda pozitif bir tutumu yok. Yine AKP var, MHP var, CHP var. Tam kestiremiyorum, bu güç nasıl bir güç? Bu güç, Türkiye’de herkese bir rol biçmiş. MHP'ye bir şeyleri koruma, savunma rolü verilmiş; milliyetçi hassasiyetleri savunacaksın denilmiş. İşte 1970'lerde çatışma ortamı yaratarak Solcuları böyle bitirdiler. Aynı şekilde CHP'ye de Deniz Baykal’a da bir rol verilmiş; bazı temel konularda karşı duracaksın deniliyor. Bunların konumları sabittir. AKP’ye de reform yapacaksın denilmiş, bunlara reform yaptıracaklar, bu rol biçilmiş AKP'ye.'

    Bu güç Kürtleri ne yapacak

    'Bu güç, Kürtleri ne yapacak, yine benim durumum nedir, belli değil. Kürtlerin durumu sanki on beş yaşında bir genç kızın kandırılması gibidir. Bu öyle basit değil. Bilindiği gibi Fransa’da XVI. Louis’i idam ettirdiler. Onu İngilizler öldürdü. İşte Saddam’ı idam ettiler, sanki Arab’ın Arabı öldürmesi gibi gösterildi, ama böyle değil. Bu Amerika ve İngiltere’nin işiydi. Benim buraya getirilişim de bu derin gücün işi. Benim durumumu Türk ve Kürd’ün kavgası gibi gösteriyorlar. Bizimle, Kürtlerle Türkleri esir alıp, birbirlerine düşürüp ülkeyi yönetmeye çalışıyorlar. İşte Şeyh Sait olayı var, İngilizler faydalanmaya çalıştı. Seyit Rıza’nın durumu biliniyor, Mustafa Kemal Elazığ’a kadar geliyor, yeni bir anlaşma yapmanın yollarını arıyor ancak daha Mustafa Kemal gelmeden asıyorlar. Mustafa Kemal’in imzasını atmasını beklemeksizin idam ediyorlar. Mustafa Kemal engelleniyor. İşte Türkiye'yi derinden yöneten güç böyle bir güç, hemen önünü kesiyor.'

    Siyonizme paralel oluşum yaratıldı

    'Türkiye'de İsrail Siyonizmi'ne paralel bir derin oluşum var, Anadolu’da da aynısı oluşturulmaya çalışıldı. Buna Anadolu Siyonizmi demek çok doğru olmaz. Buna tam İsrail Siyonizmi de demek doğru olmaz. Nasıl siyonizmi kurarak İsrail aracılığıyla bölge teslim alınmaya çalışıldıysa Türkiye'de de aynı şekilde böyle buna benzer bir girişim var, bunun yüz yıllık bir tarihi var. İttihat ve Terakki'den itibaren başlayan ve devam eden bir güç var. İşte ben düşündüğümde Mustafa Kemal'i şöyle değerlendiriyorum. Bir gedik açmaya çalıştı ancak bu ittihatçılar hemen etrafını sarıp etkisizleştirmeye çalıştılar. İşte Mustafa Kemal'in çocukluk arkadaşı Ahice Arif'i öldürdüler. Daha önce ben de sık sık açıkladım benim de çocukluk arkadaşımı öldürdüler. Tabi Mustafa Kemal de bunlara kaşı harekete geçti. Yine Fethi Okyar kabinesi var, o da Mustafa Kemal'in çocukluk arkadaşıdır, kabinesini hükümetten düşürüp yerine İsmet İnönü’yü getirdiler. O dönem Mustafa Kemal'e Suikast girişimi var, İzmir Suikasti. Hatta isteselerdi öldürebilirlerdi ama öldürmüyorlar, etkisizleştiriyorlar, avucumuzdasın demek istiyorlar, Mustafa Kemal’e bunu hissettirdiler.'

    Türkçülüğün ideolojisini dört türk olmayan yaratıyor

    'Türkçülüğün ideolojisini dört tane Türk olmayan insan yaratıyor. İkisi Kürt, biri Arap, diğeri Yahudi'dir. Ben bu ideolojiye 'Beyaz Türk ideolojisi' diyorum, 'Beyaz Türkçülük' diyorum. İçinde Türk yok ama ideolojisinde var. Ziya Gökalp'in Türkçülükle ilgili görüşleri var, yine Nihal Atsız var. Bir de bu işin ideolojisini yaratanlar var. MHP'yi durumu da ortada. Bahçeli Erdoğan’a sesleniyor, 'elli yıl dağda kalırız' diyorlar, açıkça tehdit ediyorlar. İşte bahsediyorsunuz uzman çavuşlar var. Türkiye ordusunun içinde elli bin uzman çavuşları var. Bunlar adeta ordu içinde bir güç olarak duruyorlar, operasyonları da bunlar yaptırıyor, dayatıyor. Tabi burada koşullarım kısıtlı ama durumun böyle olduğu görülüyor. Bahçeli'ye cevabım şudur, zaten elli bin kişilik ordun dağlardadır, savaşıyor. Bunlar Türkiye'yi esir alıyorlar.'

    DTP PKK’sizleştirilmek isteniyor

    'Bu KCK operasyonları DTP’yi PKK’sizleştirme, içini boşaltıp, kendilerine entegre etme operasyonlarıdır. O yüzden DTP, üzerinde dönen oyunları iyi görmeli, kendi öz savunmalarını yapmalılar, demokratik eylem haklarını kullanmalılar. Elbette demokratik direniş haklarını kullanacaklar, hukuki ve demokratik tepkilerini dile getirecekler. Yapmalılar da. Hukuki tepkilerini, demokratik tepkilerini ortaya koymaları doğaldır, bu gereklidir ve haklarıdır. DTP’nin başınıza çoraplar örülüyor, bunları iyi görmeli ve tartışmalıdır. Daha önce çok dile getirdim, işte siyaset akademilerinde bütün bunları halkımızla tartışmalılar. Ahmet Türk iyidir, yurtseverdir biliyorum, süreci bir yere kadar getirebilirler ama kendilerini de iyi koruyabilmeliler. Biliyorsunuz Adolf Hitler’in bir yöntemi vardı, önce sıradan insanları tasfiye ediyor, sonra bu tasfiye derinleşiyor, daha üst düzey insanları öldürüyorlar. En son sıra Ahmet’e gelir. Faşizmin yöntemi budur, dikkatli olunmalıdır.'

    Kapitalizm karılaştırır

    'Kapitalist sistem Rusya'yı da çözdü. Lenin bile bu sistemi tam çözemedi, anlayamadı. Filozof Nietzsche, kapitalist sistem için 'kapitalizm karılaştırır' diyor. Bu kavram kadın kavramıyla krıştırılmasın. Kapitalist sistemin insanları getirdiği durum ortada. İnsanları işsiz güçsüz bırakıyorlar. İşsizlik kadar kötü bir şey yok ama ses çıkarmıyorlar. Bu kapitalist sistemde en fazla işsiz-güçsüz bırakılan, eve kapatılan kadındır. Kadın dört duvar arasında yaşamaya mahkum edilmiştir. Kürtlerin durumu da kadınların durumu gibidir. Birbirine benziyor durumları. O yüzden ben bu konu üzerinde çok duruyorum. Özgür kadın olmak önemlidir. Kadın köleleştirilmiş, beş bin yıllık tecavüz kültürü var ortada. Bu tecavüz kültürünü görmeden kendinizi anlayamazsınız. Ben resmi genelevlerden bahsetmiyorum, tecavüz kültüründen bahsediyorum. Bunların hepsini çok iyi anlamak gerekiyor. Ama şunu da bilmeliler en değme 'benim' diyen erkek bile yirmi dört saatte kadını paçavraya çevirir. Ben kadınının her yönden sınırsız özgürlüğünü savunuyorum. Kendi hayatları hakkında kendi kararlarını kendileri verebilmeliler. Kadını eğitilmeli ve tamamen serbest bırakılmalı. Kadınların kendini özgürleştirmesi ve eğitmesi gerekiyor. Erkekle de ancak böyle bir anlamla buluşabilirler. Erkekler de kendilerini bu konuda görecekler. Namus adına, sevgi adına her gün kadınlar öldürülüyor. İşte Diyarbakır'da zaten köleleştirilmiş, bu durumda olan bir kadını dövüyor, şuraya gittin, şuna baktın diyerek pat diye öldürüyor, namus adına. Aslında tam tersi, bu hale gelmiş köleleştirilmiş kadını dövmek, öldürmek en büyük namussuzluktur. Bundan büyük namussuzluk yoktur. Kadın akademilerinde bunlar tartışılmalı. Bunları bilmeden hiç bir şeyi anlayamazsınız. Ben kadınların özgürlüğünü, Özgürlük Sosyolojisi kitabımda ele aldım, incelenmelidir.'

    Kadın Siyaset Akademileri tartışılmalı

    'Demokratik Siyaset akademelerinde, kadın siyaset akademilerinde de bunlar tartışılabilir, üzerinde yoğunlaşılabilir. Bu yasal bir çalışmadır, AKP ve diğer partiler de yapıyor. AKP akademin konusunda daha akıllı, bunu iyi görüyorlar. DTP de siyaset akademeleri konusunda çalışmalı, hatta on kat daha fazla çalışmalı. Davutoğlu’nun daha önce belirttiği şeyler var. Bir kısmını gerçekleştiriyorlar. Benim de daha önce değindiğim Dicle-Fırat Havzasında Ortadoğu Ekonomik Birliği önerimi alıp değerlendiriyorlar, uyguluyorlar.'

    Tarihimiz barajlarla yok ediliyor

    'Dersim'de Botan'da ciddi sayıda barajlar yapılıyor. Bu barajlarla tarihimiz, kültürümüz yok ediliyor. Üç yüz milyon dolarlık projeniz bizim tarihimizi, yaşamımızı yok ediyor. Bunlar için demokratik eylem hakkı sonuna kadar kullanılabilinmeli ve kıyameti koparmak gerekir. 'Alın üç yüz milyonunuzu başınıza çalın ve bizim doğamızı tahrip etmeyin' denilmelidir. O Dersim'deki vadiler, oralar insanların ilk yerleştiği yataklardır, tarihtir. O vadileri yok etmek, yaşamı yok etmektir. Diyorlar ki güya gerillanın güzergahlarını kesmek için barajlar yapıyoruz. Bunun için bir tarih yok edilebilir mi? Bu bir vahşettir.'

    Barış gelecek ama zor gelecek

    'Nasıl oluyor, bu çatışmalar? Operasyonlarla ölüm istiyorlar, askerleri üzerlerine sürüyorlar, askerlerin ölümünü mü istiyorlar? Evrensel hukuk çerçevesinde öz savunma yapmaları meşrudur. Lice ve diğer yerlerdeki benzer olaylar gibi yapıyorlar, daha önce de yaptılar, provokasyon olarak değerlendiriyorlar. Ben bu çatışmalarda ölen gençlere çok üzülüyorum. Asker gençlere, gerilla gençlere üzülüyorum. Bu ölümlerin olmaması için mücadele ediyoruz. Çok umutlu değilim. Bekliyoruz, daha önce Nisan da önemliydi, Mayıs da önemliydi, basında okudum 'ekim de önemli' diyorlar. Barış gelecek ama zor gelecek. Geldiğinde de çok anlamlı ve çok güzel bir barış, büyük bir barış olacak. Ben burdayım işte, ancak bu kadar yapabilirim. İmkanlarım sınırlı, kendimi burada diri tutmaya çalışıyorum, halkımın yanında olmak isterdim.'

    Öcalan, sözlerini 'Cezaevlerindeki arkadaşlara selamlarımı iletiyorum. Yine cezaevlerinde durumu ağır olanlara selamlarımı iletiyorum, sabır, metanet diliyorum' diyerek tamamladı.

    ANF


    http://www.gundem-online.com/haber.asp?haberid=78610

    http://www.rojaciwan.com/modules.php?name=News&file=article&sid=52589

    http://www.firatnews.com/index.php?rupel=nuce&nuceID=14064





    Re: G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09

    dersim -

    G. Notları: Öcalan'dan Başbuğ'a yanıt_25.09.2009


    Öcalan'dan Başbuğ'a yanıt

    ANF 11:15 / 25 Eylül 2009 AMSTERDAM -

    Başbuğun “Terör ve siyaset ağaları var” sözlerini yanıtlayan Öcalan, Ordu ağalığın bugüne kadar gelişmesinde başat rol oynadı. Ordu önce kendine bakmalı ve kendini sorgulamalıdır. Seksen yıldır Kürtlerin her türlü demokratik gelişimini engelleyeceksin sonra da terör ve siyaset ağalarından bahsedeceksin. Fevzi Çakmak-İsmet İnönü çizgisi, Genelkurmayın ana çizgisi haline geldi. Kürtleri bir dağ köşesine sıkıştıracaksınız. Ondan sonra silah kullanma diyeceksiniz. Her şeyini ellerinden alırsanız onlar da silaha sarılırlar” dedi.

    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, avukatlarıyla görüştü. Edinilen bilgilere göre görüşmede Barzani ve Talabani’nin PKK ilişkilerini değerlendiren Öcalan, “Talabani eskiden PKK’ye karşı birçok operasyona katıldı. Barzani PKK’ye karşı operasyonlara daha az katıldı. Talabani Kürtlere, bize karşı bir oyunun içinde yer alırsa, kendisi kaybeder. Biz kaybetmeyiz, ben kaybetmem, Kürtler kaybetmez. Kürtler çok bilinçlidir, kendilerini savunabilecek iradeye sahiptirler” dedi. Öcalan, “Türkiye ve İran’ın Kürtlere ilişkin politikaları var. Ancak iki ülkenin politikası aynı değil. İran’ın politikası çok farklı. İran, ciddi olarak Kürtlere yönelmez. Kendisine göre bir politikası var” ifadelerine yer verdi. Öcalan, şöyle devam etti:

    İNÖNÜ İNGİLİZLERİN ADAMIYDI

    “Bir arkadaş Adıyaman Cezaevinden bana gönderdiği güzel bir mektupta diyor ki; “Andrew Mango’yu bilirsiniz. Kendisi Türkiye özellikle Mustafa Kemal konusunda Türkler tarafından da Genelkurmay tarafından da bir otorite olarak kabul ediliyor. Geçenlerde Andrew Mango’ya ‘demokratik açılım hakkında ne düşünüyorsunuz?’ sorusu soruluyor ve Andrew Mango; ‘Kürt açılımı Atatürk’ün devrimcilik ilkesinin bir gereği ve devamıdır’ diyor …” Andrew Mango’yu bilirim ama hiç okumadım. Fakat aynı değerlendirmeyi ben daha önce defalarca yaptım. Mustafa Kemal’in gerçek düşüncesi farklıdır demiştim. Şimdikilerin Atatürkçüyüz demesinin Atatürkle ne ilgisi var, bunlar Atatürk’ü de tanımıyor. Mustafa Kemal’in gerçek çizgisi şu an Atatürkçü geçinenlerin çizgisi gibi değildir. Mustafa Kemal’in 10 Şubat 1922 tarihindeki özerklik vurgusu, fikirleri var. Mustafa Kemal bazılarının söylediği gibi Kürt düşmanı değildir. Mustafa Kemal, İngilizlerin adamı değildir. O daha çok Lenin’le mektuplaşıyordu, Lenin’e dayanarak ayakta kalmak istiyordu. Daha çok Sovyetlere dayanarak bu mücadeleyi yürütmek istiyordu. Mustafa Kemal, mücadelesinde İngilizlere dayanmadı. İngilizlere dayansaydı bu kadar başarılı olamayacağını biliyordu. Fevzi Çakmak, İsmet İnönü, bunlar İngilizler adına hareket ediyordu ve İngilizlerin adamıdırlar. Bunlar Mustafa Kemal’i İngiliz politikalarıyla çembere aldılar. Mustafa Kemal’i yıprattılar, pasifleştirdiler. Mustafa Kemal’in etrafında güvenebildiği Ali Fuat Cebesoy, Fethi Okyar gibi birkaç samimi arkadaşı vardı. Fevzi Çakmak, İsmet İnönü, ittihatçılarla birlikte Mustafa Kemal’i pasifleştirdiler. İzmir Suikastini yaptırdılar. Şeyh Sait olayını kullandılar, bu olaydan sonra Musul’u aldılar. Bu politikalar tamamen İngilizlerin politikasıdır. İngilizler böylece kendi politikalarını uyguladılar. Fevzi Çakmak, İsmet İnönü ve İttihatçılar yoluyla Türkiye’yi kontrollerine aldılar. Ve bugüne kadar gelindi. Ordu içinde gerçekten demokrat olan, demokrasiyi bilen, özümseyen Cemal Madanoğlu gibi bazı subaylar vardı, bunların biraz sol eğilimleri vardı. Onlara da ne olduğu ortada. Bu çizgi ta 1920’lerden bu yana Mustafa Kemal’in etrafını kuşatmış, çemberini daraltmış, etkisizleştirmiştir. İşte Mustafa Kemal’e yapılan suikast bu yüzdendir.”

    ÇİLLER CIA AJANIYDI

    “Aynı İngiliz politikaları daha sonra da devam etti. Tansu Çiller 1992’ye kadar hiç piyasada yoktu, bilinmiyordu. Birden bire Doğru Yol Partisi’nin başına getirildi. Demirel Amerika’nın adamıdır. Demirel üzerinden, bir CIA ajanı olan Tansu Çiller’i Başbakan yaptılar. Ve yeşil ışık yakma olayı da o zaman oldu. Yani bir CIA ajanını Türkiye Başbakanı yaptılar ve Türkiye’yi de yeşil ışık yakarak ona teslim ettiler, ona bağladılar. İngilizler Çiller ve Doğan Güreş’e “size yeşil ışık yaktık, Kürtlerin üstüne gidebilirsiniz, dediler. Çiller, Doğan Güreş, 1990’larda tarihin görmediği zülmü Kürtlere uyguladılar. Binlerce faili meçhulle, binlerce güzel insanı öldürdüler. Biliniyor, birçok güzel yurtsever insanı katlettiler. Ergenekon bunun en korkunç örneğidir. Kürtlerle Türkler arasında düşmanlık yarattılar. Başta Kürt iş adamları olmak üzere birçok faili meçhule izin verdiler. ‘Size sınırsız destek veriyoruz, Kürtlere istediğinizi yapın’ dediler Çiller’e. Çiller de arkasına Amerika, İngiltere ve devletin gücünü alarak Kürtlere karşı her türlü uygulamaya girişti. Daha ne olsun? Bir başbakanın ajan olması kadar daha kötü ne olabilir? O zamanki gazeteler de ajan olduğunu yazdı. Ordunun bazı genarelleri bunun farkındaydı. Karadayı ve Kıvrıkoğlu Amerikancı değiller. Karadayı, Kıvrıkoğlu gibiler bunun farkındaydı. Karadayı’nın olduğu bir toplantıda aynen “bu kadını etkisizleştirelim, güçten düşürelim, bir an önce gönderelim” deniliyor, Çiller kastedilerek. Hatta Tansu Çiller’i öldürmeyi planlıyorlar ve bu planı da bize uygulatmak istediler ve bu olay böylece bize kadar geldi. Çok şaşırdım. Biz kabul etmedik. Yine Doğan Güreş’in zehirleme meselesi de var, zehirlemeyi yapıp bize mal etmek istiyorlardı.”

    BAŞBUĞ’A YANIT VERDİ

    “Başbuğ, siyasi ağalardan ve terör ağalarından bahsediyor. Zaten biz daha önce bu eleştiriyi yapmıştık. İşte Şemdin, Çürükkaya onlar hakkında ağır eleştiriler olmuştu. Başbuğ, bölgede siyaset ağaları var diyor. Kim ağalığın bugüne kadar gelişmesinde rol oynadı, ağalara kim destek verdi? Bu sistemin ayakta kalmasını kim istedi? Bu ağalıkta en az onlar kadar sizin de payınız var. Ordunun bunda rolü var. Bürokrasinin rolü var. Ordu ve bürokrasi ağalığın bugüne kadar gelişmesinde başat rol oynadılar. Ordu önce kendine bakmalı ve kendini sorgulamalıdır. Seksen yıldır Kürtlere baskı yapacaksın, Kürtlerin her türlü demokratik gelişimini engelleyeceksin, Kürtlerin en basit insani duygularının bile gelişimine izin vermeyeceksin, insani hak talebini bastıracaksın sonra da terör ve siyaset ağalarından bahsedeceksin. 1920’de İngiltere Fevzi Çakmak’ı gönderiyor ve Fevzi Çakmak gelip Genelkurmay Başkanı oluyor. İsmet İnönü de İngiltere’nin adına hareket ediyor. Bu ikisi diğer ittihatçılarla birlikte Mustafa Kemal’i etkisizleştiriyor. Fevzi Çakmak-İsmet İnönü çizgisi, Genelkurmayın ana çizgisi haline geldi. İşte şimdiki ordu, bu ikilinin çizgisinin devamıdır. Bunu iyi anlamak lazım. Genelkurmayın bu çizginin dışına çıkmasına da izin vermezler. Ordu içinde bazı demokrat subaylar var, olmuştur, halen de var. Sol’a yakın subaylar, bu sorunları çok iyi bilen subaylar var ama bunlar etkisiz ve güçleri yok. Ordu da halen işte bu ikilinin çizgisindedir. Başbuğ da bunu çok iyi biliyor. Siyaset ağalarını istemiyorsanız demokratik siyasetin önünü açacaksınız. Demokratik siyasetten korkacaksınız, demokratik siyasetin önünü açmayacaksınız, sonra da siyaset ağaları var diyeceksiniz. Bunda sizin de payınız var. Bütün bunların yanında bir de bölgeye kapitalizmi koymuşsunuz, her türlü politikanızı ekonomiyle destekliyorsunuz. Halkı kuşatmak için bu ağalara her türlü ekonomik destek veriyorsunuz. Bu halk ne yapacak? Ya demokratik siyasetin önü açılacak ya da bu şekilde devam edecek. Kürtleri bir dağ köşesine sıkıştıracaksınız. Ondan sonra silah kullanma diyeceksiniz. Herşeyini ellerinden alırsanız onlar da silaha sarılırlar. Demokratik siyasetin önünü açmazsan Cudi’deki adam kendini korumak zorunda. Zaten içinde bulunduğu kültür başka türlü davranmasına uygun değil. Kandil’deki Zağrostaki adam için de öyle. Ya demokratik siyaset alanı açılacak ya da dağı korunma alanı olarak görmeye devam edecekler.”

    HİÇ Mİ VİCDANLARI YOK

    “Şimdi Baykal, Bahçeli, kimler adına siyaset yapıyorlar? Bunların siyasetinin Türklerle Türklükle hiç bir ilgisi yok. MHP’nin yaptığı Türkçülük değil. MHP yüz yıldır sonradan oluşturulmuş bir Türkçülüğü esas alıyor. Daha doğrusu MHP ittihatçılığın devamıdır. İttihatçılığı da, İttihatçıların Türkçülüğünü de dış güçler oluşturmuştur. Bunları oluşturanlar Türk bile değiller. Bugünkü MHP, İttihatçıların devamıdır. Her gün insanlar ölüyor. Bahçeli ve Baykal bunu görmüyorlar mı, hiç mi vicdanları yok? Nasıl buna seyirci oluyorlar, anlamak mümkün değil.”

    TÜM SORUMLULUK BANA YÜKLENDİ

    “Kürtler için yıllardır Akademilerin açılması gerektiğini söylüyorum. Onu bile yapmıyorlar doğru dürüst. DTP’nin binlerce onbinlerce kadro yetiştirmesi lazım. Neden yapmıyorlar? Çünkü teorik kavrama düzeyleri buna elvermiyor. Gerçi Türkiye’deki bütün partiler böyledir. Hatta daha geridir. Yine de DTP içlerinde en iyisidir. Ama yine de yeterli değil. Başarılı olmak istiyorlarsa onbinlerce insan, kadro yetiştirbilmelidir. Ahmet İnsel bile diyor ki, bütün sorumluluk Öcalan’ın omuzlarına yüklenmiş. Çok doğru bir tespit. Türkiye’deki bazı aydınlar da bunu farketmiş. Çözüm için düşüncelerimi ilettim. Artık yapabileceğim bir şey yok. Yol Haritasında da belirttim; demokratik çözüm için elimden geleni yine de yapmaya da hazırım ama bu şartlarda daha fazlasını yapmamın mümkün olmadığını da söyledim. Zaten daha fazlasına güç getirmek fiziken de mümkün değil. Devlet de bütün sorumluluğu üzerime yıkıyor, DTP ve PKK de bütün sorumluluğu bana yüklüyor. Bu bir zulümdür. Büyük bir zulümdür. Burada hareket serbestim yok. Buradaki şartlarda en ufak bir düzeltme yapmayacaksın hem de sorumluluğunu bana yükleyeceksin. Hem önümü açmayacaksın hem de sorumluluğu bana yükleyeceksin. Bu doğru değil. 2005’te PKK’ye ve DTP’ye çok kızdım. Mücadele edeceksiniz doğru dürüst edin dedim, ciddi olun. Ya bu işi iyi yapın ya da bırakın dedim. Ben bunları boşuna söylemedim. O zaman hem PKK’ye hem de DTP’ye “eğer beni temsil edecekseniz ciddi olmak zorundasınız” dedim. PKK de DTP de bana daha fazla sorumluluk yüklemekten vazgeçmeliler. Kendileri ne yapıyorlarsa yapsınlar.

    DTP VE PKK’YE ELEŞTİRİLER

    “Savaşırlar mı, savaşı büyütürler mi teslim mi olurlar karışamam. Kendilerinin bileceği bir iştir. DTP ve PKK bana daha fazla sorumluluk yüklemeye devam ederlerse bu doğru olmaz. DTP, bazen çok sivri konuşuyor ama bazen de ne söyleyeceğini bilemiyor. DTP de bu siyasi yöntemlerle, bu şekilde Kürtlere hitap edemez bundan sonra. Herkes sorunu benim omuzlarıma yığıyor ama ben bu şartlarda nasıl bir şeyler yapabilirim. Eğer bu sorunu ben çözeceksem, katkım alınacaksa önüm mutlaka açılmalıdır. Savaşmak da barışmak da onların bileceği bir şey, öyle herşeyi benim omuzlarıma yıkmasınlar, ben burada onlara bir mucize sunamam. Devlet de daha fazla üzerime sorumluluk yüklerse ben burada isyan edeceğim. Ama bundan sonra olup bitenin sorumlusu olmayacağım. PKK de DTP de önderlik yapamıyorlar, bu rolünü oynayamıyorlar. Kendi önderliklerini oluşturamıyorlar. Bunun için ciddi bir çaba da yok. Böyle giderse devlet AKP eliyle Kürtleri kendisine çekecek, operasyonlara bile gerek kalmayacak. PKK de DTP de kendi önderliklerini oluşturmaları gerekitiğini göremiyorlar mı? Tüm Kürtlerin katılacağı Konferans ya da Kongrenin kararları çok önemlidir. Hayret ediyorum, siyasetçiyiz diyorlar, bu Kongre’nin önemini nasıl anlamıyorlar? Bu konferans çok önemlidir. Bu Konferans ya da Kongre tarzında olabilir. DTP Kongre’sinde her kesimden yeni isimleri katabilmeliler. Bu gibi yeni katılımlarla DTP, tüm Türkiye’yi herkesi kapsayan bir yapıya kavuşabilir.”

    MÜZAKEREDE HERŞEY ANLAŞILIR

    “Ekim’de mutlaka demokratik müzakerelere başlanabilinmelidir. Demokratik müzakere olursa çözüm gelişir. Müzakereden neden çekiniyorlar ki? Bir araya gelirler, sorunu müzakere ederler ve çözüme giderler. Bundan çekinilecek, bundan korkulacak ne var? Meclis de öylesine toplanmamalı, sorunu sorumluluğuyla karşılayabilmeli, öyle tartışmalı. Yok sen şunu söyledin, şunu yaptın, yok sen de şunu söyledin, şunu yaptın gibi siyaset anlayışı artık terkedilmeli. Müzakere aynı zamanda kimin çözümsüzlükten yana kimin çözümden yana olduğunu ortaya çıkaracaktır. Müzakere olursa kim barış istiyor kim savaş istiyor; kim adalet istiyor kim adaletsizliği; kim faili meçhullerden yana kim hukuktan yana; kim karanlık Türkiye’den yana kim aydınlık bir ülkeden yana? Müzakere olursa barış ve çözüm istemeyenlerin maskesi düşecek. Müzakere olursa kim tam bağımsızlıktan yana ortaya çıkacak. Kim Amerikancı ortaya çıkacak. Müzakere ve barış olunca Türkiye’nin Ortadoğu’da yıldızı parlayacak. Ve Türkiye model olur. Önüm açılırsa Türkiye’de barış ve çözüm istemeyenlerin maskesini düşürürüm. Kim çözümden kardeşlikten yana ortaya çıksın. O zaman da bırakın, Türk halkı benim hakkımda kararını verirsin.”

    TÜRKLER BÖYLE SİYASET YAPMAZ

    “Müzakereyle toplumsal bir uzlaşma olacak. Toplumsal uzlaşmayla toplumun demokratik nitelikleri artacak. Toplumsal uzlaşma herkesin yararına, bundan herkes kazanır, toplum kazanır. Müslümanlığın ilkeleri de bunu gerektiriyor, kardeş olmayı gerektiriyor. Toplumsal uzlaşmayı sağlayan, hedefleyen bütün felsefeler ve ilkeleri de bunu gerektiriyor, uzlaşmayı gerektiriyor. Müzakere yapılsın, diyalog olsun, kim bölücüdür kim değildir, kim teröristtir kim değildir her şey açıkça tartışılsın. O zaman bazı kesimlerin ne kadar fanatik, ne kadar ırkçı, ne kadar faşist oldukları ortaya çıkaçaktır. Müzakereden daha kolay ve doğru yol var mı? Şimdi bazıları neden müzakereden kaçıyor? Bunların Türklükle ne ilgisi var? Türkleri tanırım, siyaseti de böyle değildir, ahlakı da böyle değildir. Türkler böyle siyaset yapmaz. Türkler bölücü siyaset yapmaz, ta 1071’den beri bu böyledir.”

    SÜREÇ HER ŞEYE GEBE

    “Her türlü gelişmeye gebe günlere girdik. Nasıl gelişecek, nasıl çözülecek hep birlikte göreceğiz. ABD, AKP’ye çöz diyor. Ama AKP daha sorunu bilmiyor. Başbakan biraz anlamış ama AKP, nasıl yürüyeceklerini bilmiyorlar. ABD, çözüm istiyor ama öyle faşizan bir yapı var ki, nasıl çözeceğini bilemiyor. ABD, AKP’ye sol bir darbe yaptıramaz, çünkü AKP’nin sosyal bünyesi buna uygun değil. Hükümetin durumu ortada. Bu durumda ne olabilir? Herşey olabilir. Bugün olan da tıpkı 1920’lerdeki gibidir. Kürtlere dünya kadar silah vermişler. Kırk milyon Kürdü Türk ile savaştıracaklar. Bunu göremiyorlar mı? Kırk milyon Kürtle savaşan Türkiye nasıl bütün kalır, nasıl bölünmez? Durum bu kadar açıkken nasıl görülmüyor? Işte sana 1920’lerdeki durumun aynısı. Artık nasıl savaşırlar nasıl barışırlar kendileri bilir. Artık kent isyanları mı olur, halk savaşı mı olur, kimse bilemez. Ama olup bitenden sorumlu olmayacağım.”

    KÜRTLERİ SATMAYACAĞIMI BİLİYORLAR

    “Bundan sonra PKK’nin, Kürtlerin üzerine bir müddet gitmeye devam edecekler. Bunu bir müddet daha deneyecekler. Ancak bunda da başarılı olamayacaklar, başarı sağlamaları da mümkün değil. Beni biliyorlar, beni tanıyorlar. Benim Kürtleri satmayacağımı biliyorlar. Benden daha ne yapmamı bekliyorsunuz? Kürtlerin durumu ortada. Çözüm yolunu yazdım. Devlet şimdi inceliyordur. Talabani, Barzani’nin ellerinde birçok imkan var. Eskisiyle kıyaslanmayacak kadar imkanları var. Ancak bu imkanlarını kullanmıyorlar. Bazı kaygılarla kullanmıyorlar. Yeni bazı şeyler de geliştiremiyorlar. Biz burada birçok çözüm geliştiriyoruz, Kürtlerin birliği için birçok çözüm, öneri sunuyoruz. Bunları bile alıp değerlendiremiyorlar. Orada da birçok çözülme yaşanıyor, partileri çözülüyor. Birçok muhalif parti ortaya çıktı. Burada Kürtler için mücadele ettiğini söyleyen bazıları her sıkıştığında Talabani ve Barzani’ye kaçıyorlar, onlara sığınıyorlar. Biz ne yapalım, ne yapmamızı öneriyorsunuz diye soruyorlar. Ancak Türkiye gibi onlar da Amerika’ya bağlılar, böylece her şey tekrar tekrar Amerika’ya dönüyor. Amerika kukla gibi her iki tarafı da oynatıyorlar. Her ikisi de ABD’ye dayanarak ayakta kalmaya çalışıyor.”

    ESKİ TARZ SİYASET BIRAKILMALI

    “Herkes eski tarz siyasetini geride bırakmalı. Amerika bile yıllardır destek verdiği Gladio’yu bıraktı. Eski tarz infaz, Gladio gibi yöntemleri Amerika bile terketti. Amerika eskiden bu Gladio için “bizim çocuklar” derdi. “Bizim çocuklar ne yapıyorlar?” derdi. Şimdi ise, “bizim çocuklar büyüdü kendi ayakları üstünde yürüsünler, yürüyebilirler” diyor. Ama Türkiye kendi başına yürüyemiyor, yürümeyi bilmiyor. Türkiye’de gerici bir ideolojiye saplanmışsınız. Bilimcilik, dincilik, cinsiyetçilik ve milliyetçilik dört tane batağa saplanmışsınız. Sonra da ayakta duramıyorsunuz. Devleti daha yakından tanıdım, epeyce tecrübe edinebildim. Türk Kürt kardeşliğini savunuyorum. Bu anlamsız savaşı gerçekten bitirmek, bu ölümleri durdurmak istiyorum.”

    İŞÇİLER KENTLİLERİN EŞKİYA İSYANINDA

    “Kojin Karatani’nin bir makalesini okudum. Anti-kanserolojen diye bir kavram kullanmış toplum için. Çok doğru. Karatani’yi daha önce hiç okumadım ama bu ifadeyi aynen daha önce kullanmıştım. Japon bir filozof. Önemli düşünceleri var. Ancak eksik. Toplumu iyileştirmek için anti-kanserojen hücreler yaratmak lazım diyor, çok doğru. Ben de bu toplumu -kapitalist toplumu- kanserojene olarak nitelemiştim. Ve bundan kurtulmak üzerine de oldukça yoğunlaştım. Karatani önemli düşüncelere ulaşmış, önemli tespitlerde bulunmuş ancak benim düşüncelerim Karatani’nin düşüncelerinden çok daha geniş. Savunmamın Dördüncü Cildinde daha geniş değerlendirmeler yaptığım görülür. Marx için de şu yeni değerlendirmeye ulaştım: Köylülerin eşkiya isyanı neyse işçilerin de kapitalizme isyanı odur. Bunu aşan bir durum yoktur. Köylülerin eşkiyalığı ile kent eşkiyalığı aynı şeydir. Köylülerin eşkiyalığı yerini kent eşkiyalığına bırakmıştır.”

    BİTLİS TARİHİ ROLÜNÜ İDRAK EDİYOR

    Öcalan, sözlerini “Bitlis’teki halkımıza selamlarımı iletiyorum. Bitlis’in durumu biraz farklıdır, orada oynanan oyunlar tekeller üzerinden oynanıyor. Bitlis halkı bu tekellerin kendisine bir faydasının olmadığını, kendisine karşı oynanan oyunların farkına varmıştır. Tarihi rolünü yeni idrak ediyor. Yüksekova, Hakkari, Van halkımıza özel selamlarımı iletiyorum. Adıyaman, Kandıra, Erzurum, Bakırköy, Tekirdağ Cezaevlerinden gelen mektuplar var. Hepsine tüm cezaevindeki arkadaşlara tüm halkımızı selamlıyorum” diyerek tamamladı.


    http://www.firatnews.com/index.php?rupel=nuce&nuceID=14292

    http://www.gundem-online.com/haber.asp?haberid=78959

    http://www.rojaciwan.com/modules.php?name=News&file=article&sid=52771



    Re: G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09

    dersim -

    G.N._Öcalan: Süreç iki haftada netleşir_30.09.09


    Öcalan: Süreç iki haftada netleşir


    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan 'Demokratik müzakere ve çözüm sürecinin başlaması iki hafta içinde netleşir. Parlamento açılışında AKP'nin yapacağı sunum önemlidir' diyerek, mevcut durumda Kürtlerin Kürtlüğünden vazgeçmelerinin istendiğini kaydetti. Öcalan, 'Kürtler onurlu insanlardır, Kürtlüğüne sahip çıkarlar, mücadele ederler. Süreç olumsuza giderse halk kendi kararını verir' diye vurguladı.

    Yargı bürokrasisi siyasal yaşam üzerinde etkili

    Türkiye'deki yargı bürokrasisi ve Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın açıklamalarına dikkat çeken Öcalan, 'Türkiye'de siyasal yaşam üzerinde olumsuz yönde etkili olan sadece bürokrasi değil, yargı bürokrasisi de var. Anayasa Mahkemesi'nin kararları var, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç bir değerlendirmesinde bu konuya değinmişti. Yargının siyaset üzerinde etkili olduğuna vurgu yapıyordu. Ancak yargı bürokrasisi siyaseti işlemez hale getirmek istiyor, yargı bürokrasisi süreci boğmaya çalışıyor ve bunu yargının en başındaki adam bile söylemekten çekinmiyor. Tabii bu tehlikelidir. Hukuk bürokrasisinin, siyasete müdahalesi beraberinde ciddi tehlikeler getirir' dedi.

    Genelkurmay siyaset ağalarını oluşturdu

    Genelkurmay'ın siyaset ağalarını kendisi yetiştirdiğine yeniden vurgu yapan Öcalan, 'Genelkurmay Afganistan'a yeni asker göndereceğini söylüyor, onlar görüşmüş, anlaşmış olabilirler. Genelkurmay siyaset ağalarından bahsediyor. Aslında siyaset ağalarını kendileri oluşturdular. 70-80 yıldır bunları besleyip desteklediler. Urfa buna en iyi örnektir' ifadelerini kullandı.

    Demokratik ve halkçı belediyecilik geliştirilmeli

    Belediyecilik çalışmalarına değinerek, demokratik ve halkçı belediyeciliğin gelişmesini isteyen Öcalan şöyle dedi:

    'Belediyelerin öz gelirlerini arttırmaları yetmez. Demokratik belediyecilik anlayışı gelişiyor mu? Halkçı belediyecilik anlayışı gelişiyor mu? Bunlar önemlidir. Demokratik halk belediyeciliğinin ve katılımcı belediyecilik anlayışının önemine vurgu yapmıştım. Halkın yönetime katılımı muhakkak sağlanmalıdır. Üstten para beklemekle, gelirimiz yok demekle belediyecilik olmaz. Önemli olan halkı yönetime katmanın yanında, halkın kaynaklarını da kullanarak belediye çalışmalarını birlikte yürütmektir. Gerekirse halk kendi evinin önünü de temizler. Belediye başkanı ve belediye meclisinin görevi öncülük etmektir. Yine her türlü kaynak yaratılabilinir. Kredi alabilirler. Böylelikle ciddi belediyecilik ve belediyenin yapacakları işler ön plana çıkar. DTP'nin 100 belediyesi var. İyi bir model oluştururlarsa gelişirler, öncülük ederler.'

    DTP çatı partisi tarzında örgütlenmeli

    DTP çalışmalarına da değinen Öcalan, DTP'nin kendi bünyesinde geniş bir yelpazede çatı partisi gibi örgütlenebileceği önerisinde bulundu. Öcalan şöyle dedi: 'DTP parti meclisine seçilecek kişiliklerin nitelikli olmaları gerekir. İstekli, arzulu, hizmet aşkıyla dolu, iş yapabilen kişilerden seçilmelidir. DTP bünyesinde geniş bir yelpazede çatı partisi tarzında oluşabilir, çalışma yürütebilirler. İstekli, arzulu insanların olması gerekir.'

    DTP tabanını genişletmeli

    DTP'nin tabanını da genişleterek yüzde 10'a çıkarması gerektiğini vurgulayan Öcalan şunları söyledi: 'DTP'nin tabanını genişletmesi gerekir. Genelde yüzde 10 civarında olması gerekir. Hatta bu da yetmez daha da çoğaltmaları lazım. Devlet ve hukuk bürokrasisi DTP'yi belli bir sınırda tutmaya çalışıyor. Bunu aşmaları için siyaset akademilerinin kurulması gerekiyor. Siyaset akademilerinin kurulması çok önemlidir. Siyaset akademileri halkımızın eğitimi açısından oldukça önemlidir. AKP'nin 300 tane siyaset akademisi var, kadrolarını buralardan yetiştiriyor. Birçok yerde siyaset akademilerinin açılması gerekir.'

    DTP'yi kurban edebilirler

    'DTP önemli bir süreçten geçiyor. Devlet kendilerine yönelebilir, tutuklayabilirler. Önemli olan politik bir duruş sergilemeleridir. Bulundukları mevzileri korumaları, bu durumlarını daha da geliştirmeleri gerekir. Siyaset akademilerini de bu bağlamda söylemiştim. AKP mantığı çıkarcıdır, oportünist bir anlayışa sahiptir. AKP anlayışı devlete dayanarak ve devletin imkanlarını kullanarak güçlenme siyaseti izliyor. Bunlar bu süreçte kendilerini korumak adına DTP'yi kurban edebilirler. DTP ortadan kalkınca siyasi mirasının kendilerine kalacağını hesaplıyorlar. DTP'lilerin bunu hesaplaması gerekiyor. Buna göre siyaset üretmeleri gerekiyor. Ben daha önce de söylemiştim. DTP'ye dönük tutuklamalar gelişebilir. Bunu göremiyorlar, politika üretmekte yeterli değillerdir. Ergenekon operasyonu ortadadır. Devletin içerisindeki bir kesim Ergenekon'a karşı, Ergenekon'a alternatif olarak DTP'ye yönelik operasyon yapılmasını amaçlıyorlar.'

    AKP DTP'yi kurbanlık koyun gibi görüyor

    AKP'nin mevcut durumda DTP'yi kurbanlık koyun olarak gördüğüne işaret eden Öcalan, süreç olumsuz gitmeye devam ederse DTP'nin üzerine daha fazla gidileceğine dikkat çekti. Öcalan şu değerlendirmelerde bulundu: 'AKP mevcut durumda DTP'yi kurbanlık koyun olarak görüyor. Oysa ki yargı bürokrasisi AKP'yi de kapatmaya çalışmıştı. Şimdi bu kesim yani yargı bürokrasisi Ergenekona karşı DTP'ye yönelmeye çalışıyor. AKP de buna ses çıkartmıyor. Bu süreç bu şekil olumsuz giderse DTP'nin üstüne daha fazla gidecekler. AKP, ne CHP olsun istiyor ne DTP olsun istiyor, meydan kendisine kalsın istiyor. AKP böylesi bir anlayışa sahiptir. Kendi çıkarını devlet çıkarından üstün sayıyor. Yargı bürokrasisi, Sincan hakimi, Cumhurbaşkanı Gül'ün de yargılanmasının önünü açmak istemişti ancak güçleri yetmedi. Bu kesim halen güçlü bir şekilde bulunmaya devam ediyor. Neden diğer milletvekilleri zorla götürülmediler de DTP'li milletvekillerini zorla götürmeye çalışıyorlar. Bunu anlamak lazım.'

    DTP de müzakere komisyonu oluşturulmalı

    Demokratik müzakere gelişirse bunun DTP etrafında gelişeceğini, Kandil ve kendisinin de dolaylı olarak bu sürece katılacağını ifade eden Öcalan, şunları belirtti: 'Demokratik müzakere süreci gelişirse bu, DTP etrafında gelişecek. Elbette Kandil ve ben de bu sürece dolaylı şekilde katılacağız. Ben buna dolaylı müzakere demiyorum, demokratik müzakere diyorum. Demokratik müzakere sürecinin başlaması açısından DTP'ye önemli görevler düşüyor, DTP'nin buna hazırlıklı olması gerekiyor. DTP içerisinde diplomasiden ve müzakere süreçlerinden anlayan, iş yapabilecek kişilerden oluşan bir komisyon oluşturulmalı ve bu komisyon güçlü öneriler hazırlamalıdır. Bu komisyon parlamento gündemine güçlü önerilerle çıkabilmelidir, onların böyle bir hakları da vardır. Ve parlamentoda da demokratik müzakere süreciyle ilgili bir komisyonun oluşmasını sağlayabilmelidir. Koçgiri isyanı da meclise getirilip, tartışılıp af benzeri bir çözüme bağlanmıştı. Bilindiği gibi daha önce de Susurluk komisyonu gibi komisyonlar meclis içerisinden oluşturulmuştu. Mecliste oluşturulacak bu ikinci komisyona milletvekillerinin yanısıra aydın, yazarlar, akademisyenler, sivil toplum örgütleri de dahil edilmelidir. Bu komisyon; Kandil, İmralı'dan tutalım; Genelkurmay'dan, DTP'den MHP'ye kadar ve tüm kesimlerle görüşmeler yapabilir. Eğer bu başarılabilinirse büyük bir iş başarılmış olur. Böylelikle demokratik sürecin önü açılabilir.'

    Demokratik müzakere süreci iki hafta içinde netleşir

    Çözüm sürecinin başlamasının iki hafta içinde netleşeceğini, bu açıdan AKP'nin parlamento açılışındaki sunumunun önemli olduğunu söyleyen Öcalan, eğer demokratik müzakere süreci başlamazsa savaş ve çatışmanın önünün açılabileceği uyarısında bulundu. Öcalan şu ifadeleri kullandı: 'Demokratik müzakere ve çözüm sürecinin başlaması iki hafta içinde netleşir. Parlamento açılışında AKP'nin yapacağı sunum önemlidir. Ya savaşın devam kararı ya da demokratik müzakere sürecinin başlamasına neden olacak. Bu da muhtemelen iki hafta içerisinde netleşecek. AKP'nin inisiyatif alması ve cesaretli davranmasıyla, mevcut durumun önü açılabilir. Eğer demokratik müzakere süreci gelişmezse şiddet, çatışma, baskı ve ölümlere zemin açılmış olur. Benim amacım böyle bir sürecin önüne geçmektir. Devlet benden çözüm bekliyor. DTP sorumluluğu bana atıyor. Benim şartlarımı kimse anlamıyor. 11 yıldır buradayım. Başkaları 11 gün burada kalsa, başlarını duvarlara vururlardı. Mevcut durumda Kürtlerin Kürtlüğünden vazgeçmeleri isteniyor. Kürtler onurlu insanlardır, Kürtlüğüne sahip çıkarlar, mücadele ederler. Süreç olumsuza giderse halk kendi kararını verir.'

    AKP kendi çıkarlarını üstün tutuyor, bu tehlikeli

    Eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın Kürt sorununa farklı yaklaştığını, Erbakan'ın da bir şeyler yapmak istediğini dile getiren Öcalan bu konuda şöyle dedi: 'Özal Kürt Sorununa farklı yaklaşıyordu, bir şeyler yapmak istiyordu. Suikast düzenlediler. Erbakan da bir şeyler yapmak istiyordu, onu da alaşağı ettiler. Ecevit de bir şeyler yapmak istiyordu, onu da etkisiz hale getirdiler, felç ettiler. AKP farklı yaklaşıyor, kendi çıkarını devlet çıkarından üstün tutuyor. Bu yaklaşım tehlikelidir.'

    Çocuk öldüren zihniyet çok tehlikeli

    Öcalan devlet içerisinde halen bir kesimin savaşta ısrarlı olduğuna işaret ederek son zamanlardaki infazları hatırlattı. Öcalan şunları belirtti:

    'Devlet içerisinde bir kesim halen ısrarla savaşı dayatıyor. Bu kesimler Şırnak'ta iki yurtsever insanın başlarını taşlarla ezerek öldürdüler. Bir de arabalarını uçuruma yuvarladılar. Bu aslında bir mesajdır, bir gözdağıdır. 'Ben sizi böyle ezerim' demek istiyorlar. Politikada etkili olmayan insanların öldürülmesi bunların neler yapabileceğine işaret ediyor. Sıradan insanları da öldürebilirler. Ben gazetede okumuştum; Adana Islahevi'nde bir Kürt çocuğunu -sanırım Mardinliydi– marş okumadığı için parçalayarak öldürmüşler. Gerekçe olarak da bunu çocuklar yaptı gibi bir gerekçe ortaya koymuşlar. Bunlar örgütlüdür ve bilinçli yapılmaktadır. Daha önce de benzer çocuk ölümleri olmuştu. Uğur Kaymaz'ı da öldürmüşlerdi. Sadece Lice'de öldürülen çocuk değil, Dicle kıyısında onlarca Kürt çocuğu öldürüldü. Çocuk bile öldüren zihniyet çok tehlikelidir. Bunu nasıl yapıyorlar anlamıyorum. Ben burada bunların önüne geçmeye çalışıyorum. Kim yaparsa yapsın bunun araştırılması ve açığa çıkartılması gerekir. Avukatlar halkın haklarını korumalıdırlar. Bu tür olayların üzerine gidilmelidir. Özellikle bölge baroları bu tür olayların üzerine gitmeli, açığa çıkarmalıdır. Bu tür olaylar Avrupa'da olsa avukatlar kıyameti koparır, on klasör belge, delil toplarlar, olayı ortaya çıkartırlar. Burada yeterince yapılmıyor. Bunları avukatların muhakkak araştırıp, arkalarında ne var, kim var araştırıp ortaya çıkartması gerekiyor. Bu ölümler yapanların zihniyetini ortaya çıkartıyor.'

    Öcalan son olarak şunları ifade etti: 'Cezaevinden bir çok mektup ulaştı. Birçoğu da sakıncalı bulunduğu için verilmedi. Diyarbakır Cezaevinden bir mektup geldi. Tekirdağ cezaveinden gelen mektuplar var, bir kısmı sakıncalı bulunduğu için verilmedi. Trabzon, Kandıra, Siirt ve Adıyaman Cezaevlerinden mektuplar geldi. Tüm cezaevindeki arkadaşlara selamlarımı iletiyorum. Özellikle hasta olan arkadaşlara özel selamlarımı gönderiyorum, kendilerine dikkat etmelidirler.'

    ANF

    30 Eylül 2009 tarihli Görüşme Notu'dur.


    http://www.gundem-online.com/haber.asp?haberid=79283

    http://www.rojaciwan.com/haber-52966.html

    http://www.firatnews.com/index.php?rupel=nuce&nuceID=14621



    Re: G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09

    dersim -

    Öcalan: Bizim çözüm önerimiz KCK'dir_14.10.09


    Öcalan: Bizim çözüm önerimiz KCK'dir

    14 Ekim 2009

    Öcalan, 'Bizim çözüm önerimiz KCK modelidir. Kürtlerin bir öznesi olmak zorundadır. Kürtlerin öznesinin adı KCK'dir. KCK asıl olarak Demokratik Sivil Toplum Projesidir. Kürtler ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel, hukuk alanında kendilerini örgütlemelidirler' dedi.

    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, avukatlarıyla bir araya geldi. Edinilen bilgiye göre görüşmede sağlık durumuna değinen Öcalan, 'Sağlık durumumda çok farklı bir şey yok. Boğazımda, üst genizlerimde akıntı hala devam ediyor. Ürolojik sıkıntılarım devam ediyor, geceleri iki-üç defa kalkıyorum, zorluyor. Son verdikleri ilaçları kullanıyorum. Doktorlar yaşa bağlı olduğunu söylüyorlar. Bu sorunlar yaşamımı tehdit edecek düzeyde değil, dayanmaya, kendimi ayakta tutmaya çalışıyorum. Aslında durumumu biraz da elektrik santraline benzetiyorum. Burada benden çok şey istendiği, beklendiği için hatta bana çok şey yüklendiği için kendimi elektrik santraline benzetiyorum. Aşırı yüklendiriliyorum, aşırı elektrik yüklüyüm. Bu yükümü boşaltacak kanallar yaratmak lazım. Yoksa çok büyük bir patlamaya yol açar. Yine belirtiyorum, hayatımı zorlayacak, tehdit edecek düzeyde değil, dayanıyoruz, güç getirmeye çalışıyoruz.' dedi.

    Kapitalizm dinazorlara benzer

    Öcalan, konuşmasını şöyle sürdürdü: 'Ortadoğu tarihini iyi bilmek lazım. Batı uygarlığını da bu temelde iyi değerlendirmek lazım. Ben savunmalarımda Ortadoğu'nun kültürünü demokratikleştirmeye değindim. IMF toplantılarına cevaben kapitalizm hakkında bazı değerlendirmelerde bulunmak istiyorum. Kapitalizm önce insanı çürüttü, toplumu çürüttü, şimdi de doğayı tahrip ediyor, yaşadığı doğayı çürütüyor, doğayı bitiriyor. Yaşadığı doğayla barışık olmayan bir sistem. Kapitalizmi dinazorlara benzetiyorum. Dinazorlar önce kendi çevresindekilerle besleniyorlardı, bunları tükettiler sonra da yiyecekleri bir şeyler kalmayınca kendi kendilerini yemeye, tüketmeye başladılar. Kapitalizmin içine düştüğü durum da budur. Kapitalizmin şu anda yaşadığı dönem, dinazorların son dönemine benziyor. Kapitalizm dinazorlaşmadır. K. Marks'ı bu aralar daha iyi çözümlemeye çalışıyorum. Şunun farkına vardım. Marks aslında kapitalizmle birlikte yaşamanın teorisini yapmıştır, Marks, kapitalizmle birlikte yaşamanın büyük üstadıdır. Marks her ne kadar kapitalizmi eleştirir gözükse de kapitalizmle birlikte yaşamayı esas alır. Benim kapitalizm çözümlemem Marks'tan ziyade Nietzsche'ye daha yakındır. Bu anlamda kendimi Nietzsche'ye daha yakın görüyorum. Hegel'i de, Max Weber'i de inceledim. Benim felsefem Hegel'e yakın görünse bile aslında ben Max Weber'in düşüncelerini kendi düşüncelerime daha yakın buluyorum. Yine Gramsci eski İtalyan Komünist Partisi'nin lideridir. Daha sonra cezaevinde öldü. Gramsci'nin sivil toplum örgüt anlayışını kendi anlayışıma yakın buluyorum. Yine Frankfurt Okulu var. Bütün bunları savunmalarımda işledim. Bölgede siyaset yapanlar bunu okumalı. Bunları anlamadan bölgede siyaset yapılamaz.'

    Yüzyıllık tarihi çözdüm

    'Ben Türkiye'nin yüz yıllık tarihini çözdüm. Türkiye'nin yüz yıllık tarihini iyi bilmek lazım. Abdulhamit döneminde başlayan günümüze kadar gelen yaşatılan zihniyeti iyi görmek lazım. Abdulhamit'in başına gelenler başlangıçtır. Bu zihniyet onu tahttan düşürdü. Daha sonra Mustafa Kemal'in başına getirilenler var. Mustafa Kemal Koçgiri olayında sorunu görüşme ve uzlaşmayla çözme yanlısıydı. Ali Şer bu görüşmelere gönderilmişti. Yine Mustafa Kemal Kürtlere muhtariyet verilmesinden yanaydı. 1921 Anayasası'nda var. Biz o dönemin 1920'lerin ruhunu esas alıyoruz. Ama Mustafa Kemal'in çevresini sardılar, yalnızlaştırdılar, bunu engellediler. Mustafa Kemal, aslında bunun farkındadır. Fevzi Çakmak ve İsmet İnönü örneği var. Fevzi Çakmak, İngilizler İstanbul'u işgal ettiğinde dönemin savunma bakanıdır. Bunlar için Ankara'ya kaçtılar deniliyor. Bunlarınki kaçış değildir. Bunlar İngilizlerin eliyle Ankara'ya gönderildiler. Ankara'ya ellerini kollarını sallayarak gittiler. Bunlar direnişçi değillerdi, isyan için Ankara'ya gitmediler. Bunların Mustafa Kemal'e suikast girişimleri oluyor. Topal Osman olayı var. Hatta Mustafa Kemal bir keresinde kadın kılığına girerek kurtuluyor.'

    Dersimliler katillerini iyi tanısınlar

    'Tabi bu oyunların baş aktörü İngiltere'dir. Mustafa Kemal'i sıkıştırmaya çalışıyorlar; önce Yunanlıları kullanıyorlar, üzerlerine Yunanlıları saldırtıp, köşeye sıkıştırıyorlar. Sonra Yunanlıları geri çektirip Mustafa Kemal'i kendilerine bağlamaya çalışıyorlar. Koskocaman Yunan Uygarlığı'nı böyle bitirdiler. 3000 yıllık uygarlığı denetim altına aldılar ve ne hale getirdiler. İşte bir taraftan bunu yaparken Kürtleri de kullanıp, İsyana teşvik edip, Mustafa Kemal'i içten sıkıştırmaya çalışıyorlar. Seyit Rıza olayı biliniyor. Kendisi barışçıl bir çözüm umuduyla teslim oluyor, amacı budur. Ancak Mustafa Kemal'i kuşatan zihniyet, bu ekip; Mustafa Kemal'i beklemeden şafak vaktinde Seyit Rıza'yı asıyorlar. Şimdi de Kamer Genç gibileri var. Piyasada dolaşıyorlar. O yüzden diyorum ki Dersimliler kendi tarihlerini iyi bilmeliler. Kendi katillerini iyi tanımalıdırlar. Bunu bilmezlerse, kendi katillerini tanımazlarsa orada doğru bir demokratik siyaset anlayışını geliştiremezler.'

    'Yine Şeyh Sait olayı var. Provokatif bir isyandır. İngilizler kullanmışlardır. Bütün bu oyunları oynayan İngilizler, Mustafa Kemal'i sıkıştırıp kendi alanlarına, siyasetlerine çekerlerken dıştan da Lenin'in Sovyetlerin etkisinden kurtarıyorlar, bağını kesiyorlar. 1925'den sonra Cumhuriyet tarihi artık İslamcıların , sosyalistlerin ve Kürtlerin tasfiyesi tarihidir. Mustafa Kemal'in o dönemlerdeki durumu da biliniyor. Mustafa Balbay'ın günlüklerindeki ifadeleri biliniyor. Biz yüzde doksan dokuzuz, onlar yüzde bir'dir, diyor. Aynı şey Mustafa Kemal'in durumu için de söz konusudur. O dönemde ittihatçı ekip yüzde doksandokuz, Mustafa Kemal yüzde bir'dir. Abdulhamit ve Mustafa Kemal'den bugüne ittihatçılar, Ergenekoncular varlığını devam ettirmektedir. Yüz yıldır bu zihniyet iktidardadır. Yine Menderes olayı var, hemen ortadan kaldırdılar. 70'li yıllarda gençleri idam ettiler, birbirlerine düşürdüler, kullandılar.'

    Özkök Ergenekon'a meydan okudu

    'Yine Hilmi Özkök'un bir belirlemesi vardı. Mustafa Kemal'in kurduğu cumhuriyetin isminin Anadolu mu Türkiye mi olduğunun tartışıldığı ama aslında bunun kendisi için önemli olmadığını önemli olanın cumhuriyetin içeriğinin olduğunu belirtmişti. MHP lideri Devlet Bahçeli, Özkök'ün bu sözlerini 'ihanet içindedir' şeklinde değerlendirerek, Türkiye kelimesinin kutsal olduğunu belirtiyor. Burada Özkök'ün yaklaşımının farkı ortaya çıkıyor. Özkök'ün tespiti sosyolojik-bilimsel bir tespittir. Bahçeli'nin yaklaşımı ise milliyetçi, nasyonalist bir yaklaşımdır. Özkök, bunlardan farklı olduğu için, bu zihniyete karşı kendi döneminde direniyordu. Darbe girişimlerinden bahsediliyor. Özkök'ü darbeye zorladılar. ABD ve AB de darbe istemiyordu, Özkök de buna karşıydı. Ne iç dinamikler ne dış dinamikler buna elvermiyordu ama Ergenekoncular Özkök'ü zorluyordu. Özkök içteki darbe girişimlerine karşı direniyordu. Şimdi anlıyorum aslında Özkök, açık açık meydan okuyordu. Zehirlenme ihtimaline karşı evden yemeklerini getiriyordu. Uçağa ve denizaltına tek başına binerek cesaret gösterileri yapıyordu. Şimdi anlaşılıyor ki o dönemdeki bu tutumları bu zihniyete karşı bir meydan okumaydı.'

    Ergenekon'un bizde de uzantıları vardı

    'Bizde de bu zihniyetin uzantıları vardı; Sakıklar, Çürükkayalar vardı. Yine çocukluk arkadaşım Hasan Bindal'ın öldürülmesi olayı var. Şahin Baliç onu öldürdü. Şahin Baliç de öldürüldü, Mehmet Şener öldürüldü. Ancak Hasan Bindal olayı tam aydınlatılamadı, karanlıkta kalan yönleri var. Burada hedef bendim, beni de öldürebilirlerdi. Ama beni öldürmemelerinin nedeni örgütü tam olarak ele geçirememeleriydi. Örgütü içten ele geçirmiş olsalardı beni tasfiye edebilirlerdi. Ama bu durumda beni öldürselerdi bile örgütü ele geçiremeyeceklerdi. Tabi bizim kendi tedbirlerimiz de vardı, engelledik bunları. Yine bu sistem, zihniyet kendini korucular içinde de yaşatmaktadır. Bu Urfa'daki Şıxanlıoğulları aşireti, yine Viranşehir, Ceylanpınar'daki olayları. Radyodan dinledim, Viranşehir'de büyük bir isyan var. Küçük kızları bile kaçırmaya çalışıyorlar. Bunlar tehdit ediyorlar. Daha önce de Ceylanpınar'da da iki kişi öldürdüler. Yine '95 yılında bu Şixan aşiretinin lideri, Abdullah Çatlı ve Sedat Bucak beni imha etmek için beş ton patlayıcıyı Suriye'de kaldığım yere götürüyorlar. Tabi burada Suriye istihbaratı da bunu önceden biliyordu. Başarılı olamadılar.'

    Yol haritamda öz savunma gücü önerdim

    'Bu aşiretler halkı tehdit ediyor, ortalığı karıştırıyorlar, birbirine katıyorlar. Her tarafta kız kaçırıyorlar. İşte ben bu yüzden halk savunma birlikleri, öz savunma güçleri diyorum. Bu, bahsettiğim PKK'deki savunma gücü değil, bu halkın varlığını ve özgürlüğünü koruma, güvenceye alma birlikleridir. Ben daha önce de belirttim, Yol Haritamda da bu konuyu işledim ama beni yanlış anladılar, korktular. Bu güçler halkın öz savunma güçleridir. Ben gidin kimseyi öldürün demiyorum ancak kendinizi bekleyen tehlikeleri görün, üzerinizde oynanan oyunların farkında olun, tedbirlerinizi alın anlamında diyorum. İşte Urfa'yı karıştırıyorlar, kargaşa çıkarmaya çalışıyorlar. Bunlara karşı güvenliği, müdahaleyi devletten, polisten bekleyemeyiz. Çünkü Devletin kendisi, kendini bu güçlerden koruyamıyor.'

    Bunların Türklüğü bayrak yakıyor

    'Ergenekon davasında benim dava dosyalarım istenmiş. Benim işlemek istediğim konu Ergenekon, Kürtler, Devlet ilişkisi. Savcılar gelip beni dinleselerdi bunların hepsini burada anlatacaktım, daha önce de söyledim. Yüz yıllık tarih dediğimiz budur. 1906'daki darbeden başlıyor, günümüze kadar devam ediyor. Bu tarih anlaşılmalıdır. Kürtler kendi öz savunmalarını oluştursunlar derken bu tarihsel perspektifle yola çıkılsın. Devlet kendini bunlardan arındıramıyor. İşte Bilge Köyü katliamı buna örnektir. Erkenden müdahale etmemiş olsaydık, o katliamı da bize, PKK'ye mal edeceklerdi. Ancak yapamadılar. Geçmişte de çocukları, kadınları öldürüp PKK yaptı diyorlardı. Onlarca yüzlerce böyle olay var. Daha önce de belirttim, Doğan Güreş'in zehirlenme girişimi olayı var, bu olayı gerçekleştirip bize mal etmek istediler. Yine Çiller'i öldürüp bize üstlenmemizi önerdiler, biz kabul etmedik. İşte Mersin'deki bayrak yakma olayı biliniyor. Bayrağı çoçuğun eline tutuşturdular, kendileri yaptılar, PKK, Kürtler yaptı dediler. Bunların kendi bayraklarına bile saygıları yok. Kendi bayraklarını yakıp 'PKK bayrak yaktı' diyorlar. PKK, bugüne kadar bir tane Türk bayrağı yakmamıştır. Ama bu Türkçü geçinenler, Ergenekoncular kendi bayraklarını yakar, yakmıştır, bunların kendi bayraklarına bile saygısı yoktur. İşte Beyaz Türkçü anlayış bu. Bu zihniyetin ve tehlikenin farkında olunmalı. Bunların Türklüğü bu kadardır. Bu güçler provokasyonla PKK adına bayrak yaktırıyorlar! Uyanık olmak lazım. Bu Ergenekon zihniyeti, ittihatçı zihniyet böyle tehlikeli bir zihniyettir. Umarız üstüne giderler ama pek gidecek gibi görünmüyorlar.'

    Kürtler kendilerini örgütlemeliler

    'İşte MHP zihniyeti, CHP zihniyeti bu Ergenekoncu zihniyetin iktidarda kalması mücadelesini yürütüyor. AKP, bunun için cesaretli olmak zorundadır. Erdoğan'a da suikast haberleri çıkıyor. Bunlardan korkarak bu işleri halledemezler. CHP ve MHP'de bunu bildiği için o kadar üzerlerine gidiyor. Ölümden korkarsan yol alamazsın. Bunları göğüslemek zorundalar. Aksi taktirde AKP boğuntuya getirilir. Sayın Başbakan hatta Cumhurbaşkanı bu konuda, demokratik çözüm konusunda cesaretli olmak zorundadırlar. Davutoğlu'nu takip ediyorum, 'sıfır problem, sıfır sorun' sloganıyla hareket edip bölgesel sorunları çözmeye çalışıyorlar. Gidip Suriye ile görüşüyorlar. Ancak bu sorunların çözümü ulus-devletle olmaz. Ulus-devletin kendisi bu sorunların kaynağıdır. Devletlerarası menfaat çatışması ulus-devlet mantığına dayanır. Barzani ve Talabani'yi de bu şekilde kendilerine bağlamışlar. Bu ulus-devlet mantığı sorunu Iraklaşmaya götürür. Irak'ta hergün karmaşa, karışıklık, insanlar ölüyor. Ulus-devlet mantığının Filistin-İsrail sorunundaki çözümsüzlüğü ortadadır. İşte Filistin'e bir ulus-devlet sorunu çözmez. Hamas var, Hamas gider, El Kaide gelir. Ben yol haritasında belirttim bu hususları. Bizim sunduğumuz çözüm; devleti, federal devleti, sınırları içermeyen demokratik bir çözüm modelidir. KCK, bu sorunun çözümünün adıdır. Bizim çözüm önerimiz KCK modelidir. Kürtlerin bir öznesi olmak zorundadır. Kürtlerin öznesinin adı KCK'dir. KCK asıl olarak Demokratik Sivil Toplum Projesidir. Daha önce de belirtmiştim. Kürtler ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel, hukuk alanında kendilerini örgütlemelidirler.'

    1 milyon Kürdü öldürebilirler

    'AKP aslında benim söylediklerimi alıp uyguluyor. AKP çok kurnaz davranıyor. İşte demokratik siyaset akademisi demiştim, onlar DTP'den önce hayata geçirdiler. DTP, demokratik siyaset akademilerini geliştirmelidir. Türkiye'de yüzde seksen oranında işsizlik var, PKK, bu işsizlik zaafiyetini bile deşse iki milyon insanı örgütler, dağa kaldırabilir. Sorunlar çözülmedikçe dağ da silah da son bulmaz, kendini üretir. Bu bir tehdit değildir, sosyolojik bir tespittir. Yol haritamda belirttiğim hususlar var. Devlet, sınır, bayrak, bütünlük sorunumuz yok. Bölmüyoruz, demokratik çözümü, demokratik birlik ve bütünlüğü ortaya koyuyoruz. Çözüm gelişmezse Devlet de bir milyon Kürdü öldürebilir. PKK de öldürür, devlet de öldürür ama sonuçta iki tarafta kaybeder, kazanamaz. Türkiye Kürdü öldürmekle kendini öldürür, kendi vatandaşını öldürür, yani kurşunu kendine sıkar, kazanacağı bir şey olmaz. Bu sosyolojik olarak da böyledir. Herkesin demokratik çözüm konusunda çaba sarfetmesi gerekir. Ben burada ısrarla söylüyorum, nefesim, gücüm tükenircesine konuşuyorum, söylüyorum, sorunu demokratik şekilde çözelim diyorum.'

    Demokratik çözümün önünü açın

    'Demokratik çözüm gelişmezse yani siyasi adımlar atılmazsa askeri çizgi kazanır. Ben on beş yıldır demokratik çözüm ve barış için çabaladım, çabalıyorum. Ama nereye kadar götürebiliriz! Herkes demokratik çözüm için rol almalıdır. AKP bu konuda cesur olmalıdır, yoksa biter. AKP çözüm konusunda cesaretli olmazsa bitebilir. MHP ve CHP bu durumun da farkında olduğu için AKP'nin üzerine gidiyor. Bilemiyorum belki hepsine çözümsüzlük rolü de verilmiş olabilir. AKP'nin hepsi için söylemiyorum, bir kısmı bu oyuna dahil olabilir. Meclis, bu sorunu derhal gündeme alıp çözmelidir. Bu siyasi tıkanmışlık aşılmalıdır. Buradan Meclise çağrı yapıyorum. Demokratik siyasi çözümün önünü açın. Demokratik siyasetin önünü açın. Barışın önünü açın. Demokratik Müzakerenin önünü açın diyorum.'

    Tüm barajlara karşı çıkılsın

    Öcalan, sözlerini şöyle tamamladı: 'Aram Tigran için daha önce bir müze önermiştim. Aram'ın bütün eşyaları alınıp bir eve getirilip, ev müze haline getirilebilir. Bu Diyarbakır'da da olabilir. Dersim'de değil, Botan'da, Kürdistan'da, bölgenin genelinde yapılan barajlara karşı halkın duyarlı olması, demokratik tepkisini göstermesi gerekir. Bu baraj inşaatlarına, doğa katliamına karşı halk tepkisini göstererek önüne set kurarak engel olmalılar. Bunlar tarihimize, coğrafyamıza yapılmış saldırı ve yıkımlardır. Kemal Burkay benim hakkımda basına demeç veriyormuş. Söylemeye devam etsin. Kendisini ikna etsin, ikna etmeye çalışsın bakalım halka nasıl anlatacak! Evet ben burda herkesle, her kesimle Genelkurmayla, Emniyetle, polisle, MİT'le soruşturma aşamasında görüşüyordum, görüştüm. Zaten davam vardı, soruşturma aşamasında görüştüm. Yazıktır diyorum, kendilerini bu şekilde bitirmesinler, basitleştirmesinler. Cezaevlerindeki arkadaşlara Mersin'e Diyarbakır'a selamlarımı iletiyorum.'

    ANF

    14 Ekim 2009 tarihli Görüşme Notu'dur

    http://www.gundem-online.net/haber.asp?haberid=80108

    http://www.firatnews.com/index.php?rupel=nuce&nuceID=15366

    http://dozaciwanan.com/modules.php?name=News&file=article&sid=53292

    http://www.kurdistan-post.com/modules.php?name=News&file=article&sid=33149

    http://www.yeniozgurpolitika.com/yazdir.php?hid=52516





    Re: G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09

    dersim -

    Öcalan'a 10 günlük hücre cezası!_09 Ekim 2009


    Öcalan'a 10 günlük hücre cezası!

    09 Ekim 2009

    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, kendisine 10 günlük yeni bir hücre cezası verildiğini söyledi. DTP'ye baskıları da değerlendiren Öcalan, 'Bunlar DTP aracılığıyla Kürtleri teslim almak istiyor.' dedi.

    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın Cuma günü gerçekleşen görüşmesinde önemli değerlendirmelerde bulunduğu öğrenildi. Bir kez daha hücre cezasına çaptırıldığını açıklayan Öcalan, 'Yeni bir hücre cezası geldi. On günlük bir ceza. Sözde konuşmalarımda hakaret etmişim. Ben hakaret etmem' dedi.

    Siyaset tıkanmış, önü açılmalı

    Güncel gelişmeleri de değerlendiren Öcalan, bir iki yasa değişikliği ve Anayasa'daki bazı maddelerin değişmesiyle sorunun çözülmeyeceğini kaydetti. Öcalan şunları söyledi: 'Bazı toplantılar yapılıyor ama olayın özü ne kadar kavranıyor? Tam olarak ne olup bittiğini bizimkiler de anlayamıyorlar. Anlayamayınca da tıkanıyor. Ben yapmasınlar demiyorum ama şimdi bir iki yasa değişikliğiyle, anayasadaki bazı maddelerin değişmesiyle bu sorun çözülecek gibi değil. Askeri yöntemle de şu anda çözülecek gibi değil. Hukuki, askeri yöntem de şu anda tıkanmış. Siyasetin tıkandığı noktada iki yöntem de etkisiz kalır, ikisi de gelip siyasete dayanıyor. Önce siyasetin önünü açmak gerekiyor. Önce siyasetin önünü açacaksın ki ondan sonra bir şeyler gelişsin. Herkes kendinden doğru işini yapacak. Hukukçular da çalışacak tabi, onlar da üzerine düşeni yapacak. Gerilla da işini yapacak. Ama siyasetin ön açıcılığı olmadan bir sonuç almak mümkün değil ve siyaset de tıkanmış durumda. Şu anda siyasetçiler de tıkanmış durumda. Ben bunun aşılması için gündemimde bir iki pratik öneri var yapacağım. Tabi bizimkiler de geç anlıyor. Herkesin şimdi önce siyasetin önünü açmaya çalışması gerekiyor. Yoksa askeri yöntemler devreye girer o da çözüm değil. Yeni bir şey değil. Ben siyasetin önünü açmak için Türkiye'deki herkesin çabalaması gerektiğini düşünüyorum. Burada da yoğunlaşıyorum.'

    Abdullah Gül'e cevap

    Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e de cevap veren Öcalan şöyle dedi: 'Cumhurbaşkanı Gül'ün bir belirlemesi var. Ulus içinde ulus adacıkları yaratmak istediğimizi söylüyor. Buna cevap vereceğim. Önce bunun anlaşılması gerekiyor. Beni yanlış anlatarak bizi siyasetin önünü tıkamaya alet etmeye çalışıyorlar. Buna izin vermem. Benim ne söylediğim açıktır. Bunu defalarca anlattım. Son yol haritasında da bunu açıkça yazdım. Savunmalarımda da bunları belirttim. Gül, Erdoğan çözüm falan diyorlar ama net olarak, tam olarak ne olduğunu anlamış bile değiller. Kemal Karpat akademisyendir, Amerika'da yaşıyor. O biraz anlamış. Şöyle diyor; 'Yeni bir ulus, yeni bir devlet doğuyor'. Doğrudur ama onların anladığı anlamda değil, demokratik bir ulus, demokratik bir devlet doğuyor. Birkaç etnisite bir araya gelip ulus yaratabilirler. Hatta bir etnitisite farklı uluslar, farklı devletler yaratabilir. Bizim yaratmaya çalıştığımız ulus anlayışı etnisiteye dayanmaz, demokratiktir. Demokratik ulusta herkes yerini alır.'

    Kürdistan diye bir yer var

    Öcalan şöyle devam etti: 'Dünyada bunun örnekleri var. İşte İngiltere. İngiltere'de İskoçya'nın ayrı parlamentosu, hükümeti var. Kuzey İrlanda'nın özerkliği var. Galer'in kendi parlamentosu var. ABD'de de buna benzer bir sistem var. İspanya 17 bölgeden oluşuyor. İtalya'da da buna benzer bölgesel açılımlar var. Araplarda bile bu kadar geri bir anlayış yok. Araplar bile şu anda Türkiye'deki hakim anlayışın önündedir. Benim, senin devletinle, bayrağınla bir sorunum yok. Dilinle bir sorunum yok. Herkesin ortak vatanı diyeceksin bununla da bir sorunum yok ama Kürdistan diye bir yer var, O da ortak vatandır.'

    Tarihin doğrusu böyledir

    Öcalan tarihten örnekler vererek şunları ifade etti: 'Bunlar neyi anlamıyorlar? Ben '92'den beri devletle, orduyla dolaylı, dolaysız görüştüm. Onlara şunu söylüyorum; Alparslan Silvan'a gelip o zamanki Mervani beyliğiyle görüşüp 15 bin Kürt savaşçısını alıp öyle Bizansla savaşmadı mı? Anadoluya Türklerin girişini bu sağlamadı mı? O zaman sen Kürtleri nasıl inkâr ediyorsun. Yavuz Selim, İdris-i Bitlisi'yle görüşüp Kürtlerle anlaşıp, ondan sonra seferlere çıktı. İdris-i Bitlisi'ye o dönem bölgede Kürtlerin on'u aşkın Beylikleri vardı. Kendinize bir beylerbeyi seçin. İstanbul'da ben, Kürdistan'da O olsun, dedi. Kürtler o dönem kendi aralarında kavga ediyorlardı. Bir beylerbeyi seçemediler, Yavuz onlara bir beylerbeyi atadı. Boş bir kâğıt gönderdi. Ne istiyorsanız yazın, kabulümdür, dedi. Bu ittifakla Mercidabık, Ridaniye, Çaldıran savaşlarını kazandı mı, kazandı. İmparatorluk iki kat büyüdü mü, büyüdü. Hazine üç kat doldu mu, doldu. Peki sen, şimdi Kürtleri nasıl bu topraklarda yok sayıyorsun. Sen onlar olmadan böyle bir imparatorluk kurabilir miydin? Mustafa Kemal, Erzurum kongresini yaptı. Birçok Kürt beyine, mirine kardeşlik mektupları yazdı. Mir Dengir Fırat'ın dedesi olmasaydı, Sivas Kongresi'ni basıp Mustafa Kemal'i tutuklamayacaklar mıydı? Sen şimdi Kürtlerin haklarını bu cumhuriyette nasıl inkar edebilirsin, nasıl bunları tanımazsın! Tarih budur, tarihin doğrusu budur. Hatta ordudan bazıları bunu sivillerden ve Erdoğan'dan da Baykal'dan da daha iyi biliyor.'

    Baykal 'Temel İskit'i okusun

    Baykal'ı sert eleştiren Öcalan, Baykal milliyetçiliğinin aşılmış bir milliyetçilik olduğunun altını çizdi. Öcalan şunları belirtti: 'Baykal, Kürd'e hayır diyor, dilini kullanamazsın diyor, Kürt dili bile yok diyor. Ne demek bu, sen ne demek istiyorsun? Bir halk ancak diliyle var olur. Kendi dilini çocuğuna öğretemeyecek, kendi dilinde çocuğunu eğitemeyecek, o zaman sen nasıl insanlıktan, kardeşlikten bahsedebiliyorsun? Bunu yapamayan insan, insan değildir. Bir hayvanın bile dili var. Bir hayvan kadar bile değer vermeyeceksen sen nasıl kendi insanlığından bahsedebiliyorsun. Bunların milliyetçiliği aşılmış bir milliyetçilik. Bu faşizmdir, nasyonalizmdir. Bu bütün dünyada artık aşılmıştır. Bütün dünyaya bakalım, bu anlayış, bir tek Türkiye'de var. Amerika'da da, Afrika'da da, Araplarda da, Latin Amerika'da da böyle bir şey yok. Kemalistiz diyorlar, Kemalizm'de de böyle bir şey yok. Bunların ki Türklük de değil. Beyaz Türk diyorlar ya, aslında Türk de değil bunların hiç biri. Bunun Türklüğe de bir yararı yok. Ben bunların ne olduğunu söylemek istemiyorum. Temel İskit adında bir adamın makalesi var, onu okusunlar, bu konuda her şey orda yazıyor.'

    1925'ten sonraki CHP Mustafa Kemal'in değildir

    Öcalan, sözlerini şöyle sürdürdü: 'Bunlar Kemalist de değil. Kemalizmi de anlamıyorlar. Mustafa Kemal diyorlar. Mustafa Kemal de Kürt düşmanlığı yoktur. Bunlar gibi değildi. Nutuk yazdı diyorlar. Ne zaman yazdırdınız? '30'lardan sonra! Mustafa Kemal'in dönemi, pozitivizmin hakim olduğu dönemdir. O Fransız pozitivizminin etkisinde bir ulus yaratmıştır ama Kürt düşmanlığı yoktur. Bu Birinci Devrim'dir. Ama bağımsız duramadı. İstediklerini yapamadı. Onun yapmak istediği bunlar değildi. Kâzım Karabekir'in İstiklal Mahkemesi'ndeki yargılamasında idam edilmek istendi. Bütün önemli önemsiz generaller sivil elbiselerle mahkemeye geldiler, buna izin vermeyeceklerini gösterdiler. İttihatçılar aslında Mustafa Kemal'i kuşattılar, onu boğdular. İzmir suikastiyle Mustafa Kemal, bunların gücünü gördü, bir çeşit Çankaya'ya çekildi. Artık etkisi kalmamıştı. 1925'ten sonra Kemalizm, Mustafa Kemal'in Kemalizmi değildir. Recep Peker faşisttir, CHP'nin başına geldi, İtalyan Musollini yasalarıyla biliniyor. O CHP, 1925'ten sonra artık Mustafa Kemal'in CHP'si değildir. Mustafa Kemal, Çankaya'ya çekilmeden aslında Serbest Fırka deneyimiyle demokrasiyi de denedi ama olmadı, kapattırdılar.'

    Demokratik ulus yaratmak gerekiyor

    MHP ve CHP'nin nasyonalist olduğunu ve dünyada artık karşılığı olmayan bir milliyetçiliğe sığındığını kaydeden Öcalan, demokratik ulus yaratmak gerektiğini söyledi. Öcalan şunları söyledi: 'MHP ve CHP, Kürt yoktur, diyor. Nasyonalist, dünyada artık karşılığı olmayan bir milliyetçiliğe sığınıyorlar. Aslında bu milliyetçilikten dünya da elini çekti. ABD, bunları destekliyordu, işte Ergenekon olayı ortada, desteğini çekti. Nereye dayanacaklarını bilemiyorlar, bu nedenle panik halindeler. Aslında biraz yargının içinden, bürokrasiden, ordudan direnenler var ama bir şey elde edemeyecekler. Üniversiteler vardı, onlar bile ellerinden gitti. Kemalizm diyorlar ama bu Kemalizm değil. Mustafa Kemal şimdi uyanıp gelse bile onları kurtaramaz. Artık pozitivizmin bilimsel olarak aşıldığı bir yerdeyiz. Kaldı ki Mustafa Kemal onlar gibi de düşünmüyordu. Şimdi siyaset yapsa bu şartlara göre siyaset yapardı. Böyle siyaset yapardı. Demokratik ulus yaratmak gerekiyor. Ben buna İkinci Devrim diyorum. Tarihin, geldiği yer, geleceği yer burası. Bunlar, tarihin akışına ters duruyorlar. Bunların yaptığı tarihin gidişatına da uymuyor. Yol haritasında da ayrıntılı olarak anlattım. İlkelerini sekiz-on tane koydum. O ilkelerden biri 'tarih şimdidir, şimdi tarihtir'.'

    Beni öldürebilirler ama kullanamazlar

    DTP'ye yönelik baskılara da dikkat çeken Öcalan, şöyle konuştu: 'DTP'ye yan çiziyor, diyorlar. Bunlar DTP'yi yalnızlaştırarak teslim almak istiyor. Bunlar DTP aracılığıyla Kürtleri teslim almak istiyor. Bunlar Kürtlerle ilişki kurmak istemiyor. Kürtleri kandırmaya çalışabilirler ama beni kandıramazlar. Beni kullanamazlar. Beni burada lime lime bile edebilirler, öldürebilirler ama kullanamazlar. Ben Kürtlerin metres ilişkisine girmesine izin vermem. Bana bağlı beş milyon Kürt var diyorlar. Siz bu Kürtleri neyle kandıracaksınız? Böyle olursa çatışmalara yol açar. Ben tam on beş yıldır nefes nefese bunu engellemeye çalışıyorum. '92'den beri bunun için uğraşıyorum. Özal biraz anlamıştı, cesurdu. Sorunun başka türlü çözülmeyeceğini biliyordu. Özal yaşasaydı şimdiye kadar sorun çözülmüştü, bu kadar kan dökülmeyecekti. Sadece Kürtler değil, biz sadece Kürtler için bir şey istemiyoruz. Demokratik bir ulusun inşasından söz ediyoruz. 1215'teki Magna Carta'sı gibi, Osmanlıdaki sened-i ittifak gibi her kesim, her insan devletle ortak bir sözleşme yapacak, sadece Kürtler değil. Devlete diyecek ki ben seninle ancak şu şu temellerde yürürüm. İşte ben siyasetin önü tıkanırken bunu diyorum.'

    DTP içinde değişik çevrelerin bulunması önemli

    Öcalan DTP içerisinde değişik çevrelerin yer almasının önemine de işaret ederek, 'DTP'de değişik çevrelerin, Türk demokratlarının da yer alması önemli. Onların çalışmalarının bu dönem Türkiye için önemli olduğunu düşünüyorum. Onların da bütün güçleriyle yirmi dört saat kendi çevrelerinde çalışmaları gerekiyor. DTP kendi partileriymiş gibi çalışmalıdırlar. Bulundukları yerlerde bir parti başkanı gibi çalışmalıdırlar. Bu sadece Kürt hareketi için değil Türkiye için de büyük bir demokrasi hareketi olmalı' diye belirtti.

    Mektuplar

    Aldığı bazı mektuplara ilişkin de mesajlar veren Öcalan, şunları dile getirdi: 'Son dönem bazı aldığım mektuplar var. Onlara ilişkin öncelikle bir şeyler söylemek istiyorum. Gülüzar Akın'ın bir mektubunu daha aldım. Sağlığı kötü galiba. Kendisine dikkat etsin. Yapılacak bir şey varsa yapmak lazım. Bitlis'ten cezaevinden mektup aldım. 11 kadın arkadaş varmış orada. Bakırköy'den de vardı. Cibranli Halit'in yeğeni Mesil Demiralp'ın mektuplarını almıştım. Bunların hepsine cevap vermek istiyorum bugün. Bitlis c.evinden bir erkek arkadaşın da mektubunu aldım. Bitlis tarihi üzerine yoğunlaşıyormuş. Bitlis'in İdris-i Bitlis, Said-i Nursi gibi isimler çıkarmış bir yer. Erdoğan da bahsetti bu isimlerden. Bitlis'e ilişkin bir belirleme yapmak istiyorum. Aslında Bitlis sadece bir il değil bir bölge olarak Van girer mi girmez mi, tartışılır tabi. Tatvan'ı Van'dan mı Bitlis'ten mi saymak gerekir. Ama Ahlat var, Bitlis bir alandır, bir bölgedir. Bitlis kadınları biraz farklıdır. Dersim Alevi kadınlarının uyanmış, bilinçlenmiş -Kürt kadınlarının geneline göre söylüyorum– durumu Bitlis kadınları için de geçerli. O yöreyi biraz biliyorum. Kadınlarının duruşu farklıdır.'

    Kadın meselesini biraz daha tartışmak istiyorum...

    Öcalan kadın sorununa ilişkin devamla şunları kaydetti: 'Kadın meselesini biraz daha tartışmak istiyorum. Savunmalarımda tartıştım ancak çok öfkeleniyorum. Evde kaldıklarını, evde kalmaktan sözediyorlar. Ben daha önce de söyledim. Tekrar şöyle ifade etmek istiyorum. Sonsuz kavramını kullanacağım ama anlaşılabilmek için Sonsuzluğu şöyle sınırlandırmak istiyorum. Beş bin yıllık kadının tahakküm altına alındığı erkek egemenlikli bir kültür yaratıldı. Buna tecavüz kültürü diyorum. Ben kadının bu tecavüz kültürüne boyun eğdiğini, eğmek istediğini düşünmüyorum. Ancak buna karşı çıkmak, bu kültürün dışında yaşamak o kadar kolay değil. Bunu yırtmak, bunun dışında erkekle ilişkilenmek. Erkekler için de söylüyorum; beşbin yıllık tecavüz kültürünü bilince çıkartmak, özgür bir bilinçle, iradeyle bütün bunları aşarak ilişkileneceklerse kadınla, kadınlar için de erkekle ilişkilenmelerini söylüyorum. Yoksa öyle evde kalmak falan değil. Kadın parti içinde de Meclisler içinde de bu özgürlük iradesini eyleme dönüştürmek, eylemsellik içinde özgürleşmeleri gerekir. Bunu başarmalarını diliyorum. Ben, yeni bir kavram tartışacağım. Bu iktidar erkek egemenliğine ilişkin. Bazı yazarlar da tartışmış, Bana çok yakın şeyler söyleyen yazarlar da var. Özellikle erkek egemenliği konusunda. Kadının köleleştirilmesini çok iyi tasvir edenler var. Onlar da bu topraklarda kadın köleleşmesinin başladığını tespit ediyorlar ancak bu köleliğin geldiği noktanın Avrupa uygarlığında doruk noktasına ulaştığını söylüyorlar. Ben de aynı şeyi söylüyorum. Bu yazar Fransız, şu anda Fransa'da kadınların yaşadığı özgürlük falan diyorlar ya bu kölelik, Ortadoğu'da bir kadının yaşadığı kölelik kadar ağırdır. Fransa'daki belki biraz daha karmaşıktır, bir sürü şeyin içine saklamışlar ama ortadoğu'daki kadına yönelik iktidar çok daha saftır, kendini açığa vurur. Bunun tasvirini iyi yapmış ama çözümlemesini yapamıyor. Kendisi de söylüyor zaten, ben bunun siyasetini yapmak istiyorum. O sadece sosyologtur. Ama ben benzer sonuçlara ulaştım ve boğazına kadar siyasetin içindeyim. jean Baudlierd, bu incelemesinin sonunda kadınlar için bir çıkış olarak, çok kötümser yaklaşıyor, belki haklıdır; sonsuz aşkı öneriyor. Kadınların bu iktidar ilişkisinden sonsuz aşkla çıkabileceğini söylüyor. Ama bu kadar naif bir kavramla, aşkla falan bu işin içinden çıkılmaz. Ben sonsuz aşk değil, sonsuz boşanma diyorum. Sonsuzluk derken aslında beşbin yıllık eril iktidarla bu sonsuzluğu sınırlayabilirim. Buna karşı kadının bu iktidardan sonsuz boşanmasını öneriyorum. Kendi siyasetlerini oluşturmak, bunun için ekonomilerini oluşturmalı. Kadın kendi ekonomisini oluşturmalı, siyaset akademilerini önermiştim. Kadının kendi özgürlüğünü kurmak için siyasal bilinç ve siyasal eylemlilik gerekiyor. Bunu yaratmaları gerekiyor. Kadın özgürlüğü ya da kadın erkek ilişkisi öyle romantik aşk ya da sonsuz aşk ya da cinsel özgürlükle elde edilemez. Sonsuz aşk diyeceksek, romantik, günümüzde yaşanan aşk ilişkilerinden söz etmiyorum. Zaten bu aşk dedikleri şey, İngiltere'de 17. ve 18. Yüzyılda yaratılan klasik romanlarda anlatılan bir kavram, romantik aşktan söz etmiyorum. Sonsuz aşkla yaşayacaklarsa özgürlüğü bilince çıkarmaları gerekiyor. Yoksa cinsel tutkudan da sözetmiyorum. Cinsellik olacaksa bile bu sonsuz aşk temelinde yaşanması gerekiyor. Kadının önce eril iktidardan sonsuz boşanmasını söylüyorum, sonsuz özgürlük diyorum. Bu temelde bana kadın arkadaşların yazdığı mektuplara cevap olmak istiyorum. Sadece Bakırköy'de Midyat'ta ya da Bitlis'te değil, birçok yerde c.evinde kadın arkadaşlar var. Bu temelde hepsine selamlarımı gönderiyorum.'

    Öcalan son olarak, 'Batman ve Muş'a özel selamlarımı gönderiyorum' dedi.

    ANF

    09 Ekim 2009 tarihli Görüşme Notu'dur


    http://www.gundem-online.net/haber.asp?haberid=79800

    http://dozaciwanan.com/haber-53195.html

    .........................................................................................................................




    Öcalan: İki barış grubu Türkiye’ye gelebilir -Yenilendi ANF14:46 / 15 Ekim 2009 İSTABUL - Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, demokratik siyasette ciddi bir tıkanma yaşandığını belirterek, sürecin önünün açılması için Barış Grupları benzeri iki grubun Türkiye’ye gelebileceğini açıkladı.

    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, sürecin önünün açılması için şu öneride bulundu: “Demokratik siyasette ciddi bir tıkanma yaşanmaktadır. Bu durum beraberinde hukuki, sosyal, kültürel ve askeri alanları da tıkamaktadır. Kürt Sorununa ilişkin yaşanan tıkanmışlığı aşmak; çözümün, demokratik siyasetin önünü açmak gerekiyor.

    Bunun için önerim; Daha önce gelen Barış grupları benzeri, Avrupa'dan ve yine içerisinde Mahmur"dan halkımızın da bulunduğu Güneyden olmak üzere iki grubun; Kürtlerin bu ülkede nasıl yaşayacaklarını, birlikte yaşayabilmenin zorunlu prensiplerini ortaya koymak, Kürtlerin demokratik hak ve özgürlüklerine ilişkin temel isteklerini tartışmak üzere Türkiye'ye gelmesidir. Bu gruplar başta TBMM olmak üzere Türkiye'deki tüm çevrelere giderek, iki halkın birlikte yürümesi için olmazsa olmaz niteliğindeki temel talepleri dile getirmelidirler.

    Türkiye’nin tüm aydınlarını, demokratik sivil toplum örgütlerini, siyasi partileri, barıştan yana tüm kesimleri de demokratik siyasetin ve müzakerenin başarıya ulaşması için katkı sunmaya davet ediyorum”

    BARIŞ GRUPLARI

    PKK Lideri Abdullah Öcalan, Kenya'dan Türkiye'ye getirildikten sonra 2 Ağustos 1999 tarihinde yaptığı bir çağrı ile PKK güçlerini sınır dışına çıkarmış, 22 Eylül 1999 tarihinde de "Demokratik cumhuriyete destek ve iyi niyet adımı" olarak bir grup PKK'linin Türkiye'ye gelmesini istemişti. Bunun üzerine 1 Ekim 1999 tarihinde Ali Sapan, Seydi Fırat, M. Şirin Tunç, İsmet Baycan, Sohbet Şen, Yüksel Genç, Yaşar Temur ve Gülten Uçar'dan oluşturulan Birinci Barış ve Demokratik Çözüm Grubu, Geli Şîn köyünden Türkiye'ye giriş yapmıştı. Gözaltına alınan 8 kişilik birinci barış grubu üyeleri, 2 Ekim'de tutuklanarak Muş E Tipi Cezaevi'ne gönderilmişti. Barış grubu üyeleri yargılandıkları Van DGM'de "Örgüt üyesi olmak" ile cezalandırılmıştı. Ancak atılan adımlara devlet karşılık vermedi.

    Öcalan, daha sonra barış ve uzlaşma ortamının yaratılması için ikinci bir barış grubu çağrısı yaptı. 2. Barış ve Demokratik Çözüm Grubu adına Haydar Ergül, Ali Şükran Aktaş, Aygül Bidav, İmam Canpolat, Yusuf Kıyak, Aysel Doğan, Hacı Çelik ve Dilek Kurt 29 Ekim 1999 tarihinde Avusturya'nın başkenti Viyana'dan havayoluyla Türkiye'ye geldi. Gelen ikinci barış grubu üyeleri de gözaltına alınarak tutuklandı. İstanbul DGM'de eski TCK'nin 168/2 maddesinden yargılanan 8 kişiye, 7 ile 15 yıl arasında değişen hapis cezaları verildi.

    Dağdan gelen Birinci Barış Grubu'nda bulunan İsmet Baycan, tutuklu bulunduğu Muş E Tipi Kapalı Cezaevi'nde 24 Mayıs 2003 tarihinde geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirmişti. Dağdan ve Avrupa'dan gelen iki barış grubu üyesi 16 kişiden 13'ü değişik tarihlerde cezaevinden çıktı. İkinci Barış Grubu üyelerinden Haydar Ergül ve Hacı Çelik ise, hapis cezalarının sona ermesine rağmen bulundukları Kandıra F Tipi Cezaevi yönetimi tarafından verilen disiplin cezaları nedeniyle 3 yılık infazları yakıldığı için henüz tahliye edilmedi.

    ANF NEWS AGENCY

    http://www.firatnews.com/index.php?rupel=nuce&nuceID=15326

    http://dozaciwanan.com/haber-53269.html




    Re: G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09

    dersim -

    Görüşme Notları_23 Ekim 2009 / 30 Ekim 2009 / 06 Kasım 09




    Öcalan yol haritasındaki üç önemli öneriyi açıkladı

    ANF

    10:17 / 23 Ekim 2009

    İSTANBUL - Öcalan, yol haritasında yer alan can alıcı üç öneriyi açıkladı. Çözüm için üç önerisini Öcalan şu şekilde formüle etti “Birinci aşama, devlet Kürtlerin tüm haklarını güvence altına alacak. Bize güvence verecek. Biz de, bölücü olmadığımızı devlete ispatlayacağız. Şiddeti yöntem olarak esas almadığımızı ilan edeceğiz. Bu aşamada çatışmasızlık ortamı oluşturulur. Devlet Kürtlerin kendi kendini yönetmesine imkân tanıyacak. Bu olursa ikinci aşama olarak sınır dışına çekilme olacak. Üçüncü aşama olarak da devlet verdiği güvenceyi hukuki mevzuata yansıtacak. Devlet bunu yaptığı oranda da geri dönüşler olacak.’’ Öcalan, tüm bunların gerekleşmesi için de önünün açılmasını talep etti

    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, avukatlarıyla görüştü. ANF’nin edindiği bilgilere göre görüşmede Kürt sorunun çözümünde üç yol olduğunu vurgulayan Öcalan, bu üç yol şu şekilde formüle etti: “Kürt sorunu konusunda üç yol, üç yöntem var. Birinci yol, 1925’ten beri devam eden inkâr-imha temelindeki yaklaşımdır. Bu yaklaşım Kürtleri imha temelinde değerlendiren, fiziki imhadan da öte kültürel soykırıma da dayanan yaklaşımdır. Mahmut Esat Bozkurt, Kürtleri mutlak anlamda kendilerine hizmetçi gören, aşağılayan bir anlayışı savunuyordu. Bunların milliyetçiliği gerçek Türkçülük de değildir. Beyaz Türkçülüğün mimarı da, geliştirenleri de Yahudi Moiz Kohen ve Arminis Wambery’dir. Bunların Türkçülüğü Beyaz Türkçülük olarak ifade edilen Türkçülüktür. Bu milliyetçilik tam olarak Nihal Atsız’ın milliyetçiliği de değildir. Nihal Atsız, Kürtleri geri kalmış bir topluluk olarak nitelendirse de nihayetinde onların varlığını kabul ediyordu. Nihal Atsız onların bu milliyetçiliği kabul görmediği için Nihal Atsız yıllarca hapiste kaldı. Nazım Hikmet’ten bile uzun yattı. Oğlu Yağmur Atsız, yazdığı kitapta bunları belirtiyor. Babasının neler yaşadığını, bu milliyetçilikle nasıl ters düştüğünü yazıyor. Bunların milliyetçiliğinin “dehşet milliyetçiliği” olduğunu söylüyor. Yani Nihal Atsız, bunların milliyetçiliği için “dehşet” kavramını kullanıyor.”

    CHP ULUSAL FAŞİZMDİR

    “Bunlar başını kaldıran herkesi, onlar gibi düşünmeyen herkesi kafasına vurup ezmeye çalışıyordu. Mahmut Esat Bozkurt onlar hepsi böyleydi. Bunların amacı aslında Türkçülük de değildir. Tek amacı bu yolla Cumhuriyeti kontrollerine almaktır. Ancak bu yolla Cumhuriyeti kontrollerine alabileceklerini düşünüyorlardı. Bunlar, Mustafa Kemal’e ‘seni peygamberleştireceğiz, sen bizim için yücesin’ diyorlardı. Mustafa Kemal’i yüceltip iktidarı da ellerine almak istiyorlardı. Mustafa Kemal, Maliye Bakanı Cavit’i idam ettirdi. Bunlar Mustafa Kemal’i de etkisizleştirmeye çalıştılar. Bu inkâr ve imha yöntemi, anlayışı, 80-90 yıldır devam ediyor. Bugünkü CHP, bu anlayışın günümüzdeki devamıdır. CHP ve MHP ikisi de bu inkâr ve imha yol ve siyasetini izliyor. CHP, ulusalcı faşizmi temsil ediyor. MHP de milliyetçi faşizmi temsil ediyor. İkisinin arasındaki farkı bu şekilde açıklayabilirim. İkisi de Kürtleri inkâr ve imha yöntemini savunuyor.”

    ANADOLU’DA BİR İSRAİL KURMAK İSTEDİLER

    “İkinci yol, Kürtleri, küçük bir Kürdistan’la tatmin etme, tüm Kürtleri küçük bir yere sıkıştırıp oraya bağlama yöntemidir. 1947’de İsrail’e büyük bir destek verildi. Sonra Filistin karşıtlığı temelinde İsrail kuruldu. Yine 1947’de KDP etrafında Kürtleri toplamaya başladılar. Kürtleri birinci yolla bitiremeyeceklerini anlayınca ikinci yolu denediler. Bu ikinci yöntem 60 yıldır izlenen bir politikadır. Kürtlere küçük bir devletçik kurdurup sonra tüm Kürtleri de bu küçük devletçik etrafında toplamayı hedefliyordu. Özellikle Kuzey Kürtleri yani Türkiye’deki Kürtleri bu yolla kontrollerine almak istiyorlardı. Şimdi AKP, bu ikinci yolu temsil ediyor. Aslında Türkiye de küçük bir Türkiye’dir. Türkleri Balkanlardan, diğer yerlerden sürüp Anadolu’ya sıkıştırdılar. Küçük bir Türkiye oluşturdular. Aynı zamanda Büyük Turancılık fikrini de önlerine attılar.

    Aslında önce İzmir-Manisa civarlarında daha doğrusu Anadolu’da bir İsrail kurmak istiyorlardı. Burayı Yahudi yurdu olarak görüyorlardı. Sultan Abdulhamit’ten toprak istenmesi de bu nedenden dolayıdır. Sultan Abdulhamit kabul etmedi. Sonra Anadolu’ya sıkıştırılmış küçük bir Türkiye kurdular. Bu Türkiye, Kürt karşıtlığı temelinde İsrail’in rolünü oynayacaktı.

    İZMİR MİLLİYETÇİLİĞİ KÜRT KARŞITLIĞI TEMELİNDEDİR

    İzmir-Manisa civarlarında Yahudiler çok güçlüdür. Şimdi İzmir milliyetçiliği deniliyor ya basında; o da işte bunlardan kaynaklanıyor. Bu İzmir milliyetçiliği, Kürt karşıtlığı temelindedir. Mustafa Kemal’e İzmir’de suikast yapılması da bununla bağlantılıdır. Sebataycılar olarak da bilinir. Ta 1650’lerden itibaren Sebataycılar buralarda güçlüdür. Bunlar Beyaz Türkçülüğü de geliştirenlerdir. Bu ikinci yolu ABD ve İngiltere de destekliyor, İsrail’in de bir kesimi destekliyor. İsrail bir bütün değil: Ehud Olmert, AKP ile ilişkileri güçlüydü, AKP’yi destekliyordu. Şimdi Netenyahu ise biraz daha farklıdır. Bunlar milliyetçidir. İsrail’in bir kesimi bu yolu desteklemiyor. Fransa’da yapılan bu son baskınların ardında da bu proje bulunmaktadır. Sarkozy de bunlardandır. Yahudi kökenlidir.”

    KÜRTLER GÜNEY ÜZERİNDEN KONTROL EDİLECEK

    “AKP, bu ikinci yolu savunuyor, bunun iyi bilinmesi lazım. AKP’nin yaptığı kesinlikle bir hiledir. Bu yol, fiziki imhadan daha kötüdür. AKP, Güney’le ilişkileri temelinde bütün Kürtleri Güney üzerinden kontrol etmek istiyor. AKP şimdi demokratik açılım dediğine göre bütün Kürtleri kontrol etmek için ellerinden gelen her şeyi yapacaklar. Güney’de konsolosluklar açıyor, Irak’la ilişkilerini geliştiriyor. Oradaki bütün büyük şirketleri Türkler idare ediyor. Bütün bunları Güney’le ilişkilerini geliştirerek Kürtleri bu şekilde tatmin etmeye çalışıyorlar. Ve bu şekilde de kendilerine bağlamayı düşünüyorlar. Zaten bütün ilkel milliyetçi Kürtler de buna hazır. Bizden kaçanlar da Güney’de, onlarla ilişki içinde. Bunların hepsi aynı anlayışla hareket ediyorlar. AKP de bunları çok iyi biliyor, bunları çok iyi görüyor. AKP, Bölge kültürünü iyi çözmüş. Bizimkilerin Bölge kültürü hakkında da derin bilgisi olmadığı için derin değerlendirmeler yapamıyorlar. Bölge hakkında derin bilgileri olsaydı benim burada söylediklerim iyi anlaşılsaydı, bazı gelişmeler daha iyi olabilirdi. AKP, Büyükanıt’la bu temelde anlaştı. Kürtleri ve İslamcıları kontrol etmek temelinde Büyükanıt’la uzlaştı. Darbe de bu şekilde engellendi. Bu anlaşma devam ediyor.”

    AÇILIM AKP’NİN DEĞİL DEVLETİN PROJEJESİDİR

    “Defalardır akademilerin kurulması gerektiğinden bahsediyorum. İşte bu anlattıklarım nedeniyle dinin iyi anlaşılması gerektiğini belirtiyorum. Gerçek din ile sahte din arasındaki fark yeterince araştırılıp anlaşılmalıdır. Bütün bunlar halkla paylaşılmazsa nasıl başarılı olunabilir? Bütün bu politikaları, durumları akademide yeteri kadar tartışıp bilince çıkarmak gerekiyor. Bu konuyu defalarca dile getirdim. Bu akademilerde binlerce insan, binlerce kişi yetişmelidir. AKP, bu demokratik açılımdan sonra her şeyi yapacak, tüm imkânlarını kullanacak. CHP ve MHP bu soruna karşı durarak ayakta kalmaya çalışıyor. AKP de bunu başararak ancak ayakta kalabileceğini biliyor. Bunun için elinden gelen tüm imkânlarını kullanacak. AKP tamamen seçim hesaplarıyla hareket ediyor. AKP’nin yaptığı kesinlikle bir hiledir. Bu demokratik açılım da AKP’nin projesi değildir. Devletin bir projesidir. Hatta devletin de tüm kesiminin değildir. AKP, bundan sonra iyi çalışılırsa bölgede geriler, etkisi azalır.”

    YOL HARİTAMDA KCK’Yİ AÇIMLADIM

    Üçüncü yol ve yöntem, bizim savunduğumuz toplumun demokratik yönetimini esas alan yol ve yöntemdir. Bu KCK’dir; hudutları esas almayan toplumu demokratik bir şekilde örgütleyen özgürlükçü yaklaşımdır. İsim olarak kullanmamış olsam da KCK’yi daha önce de açıklamıştım. KCK, kesinlikle devlet içi bir çözüm değildir. Ben 160 sayfalık yol haritamda bu üç yolu da geniş bir şekilde açıkladım. Benim yol haritamda tarihsel bir giriş var. Çok görkemli bir giriş. Çözümün nasıl gelişebileceği yönünde bu konudaki düşüncelerimi açıkladım. Ben yol haritamda da KCK sistemiyle ilgili beş boyutu belirttim; Ekonomik, sosyal, siyasi, hukuki ve diplomatik. Sosyal alan, kendi eğitimini örgütlemek gibi hususları içerir. Uluslararası alan diplomatik alan olarak belirtiğimiz şeydir. Davutoğlu’nun bölgede Stratejik Konsey kurma fikri, çok önceden belirttiğim Ortadoğu Demokratik Konfederasyonu’ndan alınmıştır. Onun bir uygulamasıdır.”

    BAYKAL’IN ‘AKP İMRALI’NIN YOL HARİTASINI UYGULUYOR’ TESPİTİ DOĞRUDUR

    “Ama AKP benim yol haritamdan, ellerinde olduğu için yararlanıyorlar. Deniz Baykal meseleyi biraz biliyor; “AKP, İmralı’nın yol haritasını uyguluyor” diyor. Baykal’ın bu tespiti doğrudur. Ancak AKP, benim yol haritamı uygulayamaz. Fakat yol haritamdan yararlanıyorlar. Davutoğlu dışarıda, Erdoğan içeride bundan yararlanıyorlar. Ben yol haritamda da Ortadoğu’daki demokratik çözümleri belirtirken Dicle-Fırat Havzası Demokratik Konfederalizmini önermiştim. Davutoğlu şimdi bunun görüşmelerini yapıyor Irak ve Suriye’yle. Doğrudur yol haritamı kullanıyorlar. AKP’nin şimdi paçaları tutuşmuş. Ağrı’daki konuşmalarından da bu anlaşılıyor. KCK, Özgürlük temelinde toplumun demokratik örgütlenmesidir. Ne devlet ne de federalizm temelindeki bir örgütlenmedir. Toplumun kendi kendini devlet dışı bir şekilde örgütlemesidir. Toplumun kendi kendini demokratik yönetimidir. Demokratik özerklik dediğimiz de odur. Kavramlar farklı olabilir, özü aynıdır.”

    BUNDAN SONRA GRUP ÇAĞIRMAYACAĞIM

    “Gelen gruplar barış elçileridir. Sadece bu grupların gelmesiyle bu sorun çözülmez. Bunlar sadece barış elçileri. Barış çalışmaları yaparlar. Gelen gruplar için şükranlarımı sunuyorum. Bunlar bundan sonra barış çalışmalarında yer alıp çalışmalıdırlar. Barış Meclislerinde konumlanmalıdırlar. Avrupa’daki grup da gelecek. Ama bundan sonra grupların gelmesi için benim çağrım olmaz. Bu doğru da olmaz. Ama Devlet gider PKK’yle görüşür, anlaşır, PKK kendisi gönderirse ona bir şey diyemem. Bu onların vereceği bir karar olur. Gelen gruplar için şükranlarımı sunuyorum. Bu gruplara çağrı yapmamdaki amaç şuydu; sınamaydı. Hem tıkanan siyasetin önünü açmak hem de bağlılıklarını göstermek için çağrıda bulundum, onlar da dinlediler ve geldiler, bağlılıklarını gösterdiler. Hepsine teşekkür ediyorum, şükranlarımı sunuyorum. ’99’da gelenler hazırlıksız geldiler. Onlara biraz haksızlık ettik. Bir belirsizlik vardı. Biz o zaman devlet bu fırsatı değerlendirir diye tahmin ediyorduk. Devlet de onları cezaevine gönderdi.”


    1. AŞAMA DEVLET KCK’Yİ TANIYACAK

    “Bundan sonra çözüm için üç aşama gerekiyor, yol haritamda belirtmiştim. Birinci aşama, devlet Kürtlerin tüm haklarını güvence altına alacak. Bu konuda bize güvence verecek, bizi ikna edecek. Biz de bir, bölücü olmadığımızı devlete ispatlayacağız. Ayrılıkçı, bölücü olmadığımızı beyan edeceğiz. İki, şiddeti yöntem olarak esas almadığımızı ilan edeceğiz. Şiddet yöntemini devreden çıkaracağız. Bu aşamada çatışmasızlık ortamı oluşturulur. Çatışma-şiddet yaşanmayacak. Devlet de demokratik çözümü kabul edecek, Kürtlerin saydığım beş boyutunu dikkate alacak. Kürtlerin kendi kendini yönetmesine imkân tanıyacak. Ancak bunların olabilmesi için benim önümün de açılması lazım. Bütün bunları çok uzun tartışmak gerekiyor. Ben daha önce, 90 gün askeri boyutunu, 45 gün emniyet boyutunu müzakkere etmem lazım derken bunları kastediyorum. Bu o kadar kolay değil.”

    2. AŞAMA GERİLLA SINIR DIŞINA ÇIKAR

    “Bu olursa ikinci aşama olarak sınır dışına çekilme gerçekleşecek. Üçüncü aşama olarak da devlet verdiği güvenceyi hukuki mevzuata yansıtacak, bunun anayasasını, kanunlarını, yönetmeliklerini yapacak. Mevcut mevzuatta değişiklik yapacak. Devlet bunu yaptığı oranda da geri dönüşler olacak. Benim bu süreçte kendimi ifade etmem lazım. Benim bu çözümü gerçekleştirebilmem için devletin de bunu göz önünde bulundurması lazım, devletin destek olacağını belirtmesi lazım. Yol haritamda on tane ilke var. Ben yol haritamda demokratik çözümün nasıl olacağını yeterince açıkladım.”

    ERGENEKONU BEN DEŞİFRE ETTİM

    “Ergenekon davasında Savcı, benim dosyamı istemiş. Buna cevap vereceğim. İlişkimin olup olmadığını Genelkurmay, Emniyet ve MİT’ten sormuş. Bana Ergenekon diyenlere söylüyorum. Bugüne kadar Ergenekon’un tüm kirli işlerini ben ortaya çıkardım. Savcı dürüstse gelsin, burada ben ona Ergenekon’un ne numaralar çevirdiğini, bütün kirli işlerini tek tek söyleyeyim. Ergenekon hep bize karşı çalıştı. Savcı şunu bilsin; Ergenekon, her yerde örgütlendi, bizim içimizde de örgütlenmeye çalıştı. Hatta askeri savcı bana “Doğan Güreş’e suikasti siz mi yaptınız?” diye sorduğunda ben; “hayır ben yapmadım, ben bu talimatı vermedim” dedim. Benim Doğan Güreş’e suikastten haberim bile yoktu. Sonra üzerimize mal etmeye çalıştılar. Savcıya, “haberim olsaydı söylerdim” dedim. Bu Ankara’daki patlama olayı da bu kesim tarafından gerçekleştirilmiştir. Sonradan duydum ki bu kesim bazı olayları PKK adına yapmışlar, bizim haberimiz olmadan. Bunları iyice anlatın. Çiller’e suikast yapmak istediler, bana geldiler, üstlenmemizi teklif ettiler. Ben kesinlikle kabul etmedim, bunu doğru bulmadım. Bunu savcıya da söyledim. Ergenekon her yerde örgütlenmeye çalıştı. Burayı bir zamanlar idare edenlerin bir kısmı da Ergenekoncu çıktı. Bunların şimdi nerede olduklarını bilmiyorum. Beni burada zorla yere yatıranlar, ölümle tehdit edenler de Ergenekoncu olabilirler. Ama bunların hepsi devletten bağımsız yapılan şeyler değil. Belki şimdi de burada, benim yüz metre ötemdedir. Ben bilemem, bunu devlet bilir.”

    KEMAL KILIÇDAROĞLU, KAMER GENÇ İDAMCILARIN TORUNUDUR

    “Mustafa Kemal, Seyit Rıza’yla bazı konularda uzlaşmak istiyordu. Daha Mustafa Kemal oraya varmadan sabaha karşı Seyit Rıza’yı idam ettiriyorlar. Seyit Rıza’yı idam edenler, bu inkâr-imha siyasetinden yana olanlardır. Beni buraya getirdiklerinde de bir kesim, “hemen idam edelim” diyordu. Diğer bir kesim de “devletin bekaası gereği idam etmememiz gerekir” diyordu. Bu iki anlayış arasında güç anlamında kıl payı fark vardı. Bugün de MHP ve CHP, birinci grubun yolcuları ve yöntemcileridir. Bunlarınki dehşet milliyetçiliğidir. MHP ve CHP ikisi de bu dehşet milliyetçiliğini yürütüyor. Kamer Genç, Seyit Rıza’yı idam eden anlayışın torunudur. CHP’nin Genel Başkan Yardımcısı Kemal Kılıçdaroğlu da aynen Kamer Genç gibi Seyit Rıza’nın idamında rol alanların torunlarıdır. Bunlar bu dehşet milliyetçiliğinin Dersim’deki temsilcileridir. Dersim’de, Dersim insanı ve kültürü üzerinde bu asimilasyon politikalarında rol alanlar küçük bir kesimdir. Buna uyanların tamamı on bin kişidir. Dersimlilerin bunları çok iyi tanımaları bu politikaları çok iyi çözmeleri gerekiyor.”

    TARAFLAR BİRBİRİNİ SINIYOR

    “Şimdi durum bir sınama halidir. PKK devleti sınıyor, bu doğrudur. Devlet de PKK’yi sınıyor. Şu anki durum bir diyalog durumu değildir. Karşılıklı sınama, test etme durumu var. AKP’nin demokratik çözümü kabul etmesi gerekir. Ama AKP çok çıkarcı, hesapçı davranıyor. Her türlü hesabı var. Seçime yönelik de hesabı var. Devlet içinde aslında çözüm yanlısı olan var, Hilmi Özkök’ün gücü yüzde otuz civarıydı. Özkök, siyasi çözümü istiyordu ama onun da çözüm gücü zayıftı. Diyalog AKP’yle başlamadı ta Özal zamanından beri var. Sonra Erbakan döneminde de haberler geldi. Karadayı Refah Partisi için bize; “bunlar sorunu çözemez, ancak biz bu sorunu çözebiliriz” diyordu. Karadayı, Kıvrıkoğlu onlar aslında belli bir çözümden yanaydılar ama bunlar devletin bir kesimi. AKP herşeyi kendine mal etmek istiyor. Bunların seçtiği yol her türlü hesap kitap, hile ile doludur. Ergenekon’un açık katliamları bile bu gizli ve hileli imha sürecinden daha az tehlikelidir.”

    BİZ ÇÖZÜMDEN YANAYIZ

    “Biz çözüme varız, demokratik çözüme varız ama devlet de demokratik çözüme gelmelidir, demokratik çözümü kabul etmelidir. Ama biz devletle, gerçek devlet olan devletle çözüme varız. Kürtlerin kendilerini yönetebileceği bir sistemi, demokratik çözüm modelini devlet kabul etmelidir.Kurtuluş Savaşı’nda Mustafa Kemal’i en çok koruyanlar Kürtlerdir. İzmir’de de başka yerlerde de Mustafa Kemal’i hep Kürtler korumuştur. Ankara’ya sağ salim ulaşmasında ve Mustafa Kemal’in başarıya ulaşmasında hep Kürtler rol oynamıştır. Kürtlerin destek vermesinin nedeni demokratik çözüme olan inancındandı. Hatta onu koruyanlardan birisi Dengir Mir Mehmet Fırat’ın dedesidir. Ben Türk halkına sesleniyorum: 80-90 yıldır üzerimizde bir örtü var. Birlikte bunu kaldırabiliriz. Barışı ve demokrasiyi birlikte getirebiliriz, hep birlikte kazanırız. Biz demokratik çözümden yanayız.”

    DEVLET KİRLİ İŞLERE BULAŞANLARA DOKUNMUYOR

    “Ben bütün Şeyhanlılar için söylemiyorum ama Viranşehir bölgesinde ağırlıklı olan Şeyhanlılar aşireti üzerinden belirli bir kesim bir süre yürüttüler. Cevheri onları çok zengin ettiler, sonra bir kısmı çekip gittiler. Siverek’te Bucaklar Ergenekon’un yürütücüleridirler. Bunlar Çatlı ile birlikte 50 kilo patlayıcıyı Suriye’de bulunduğumuz yere kadar getirerek patlattılar. Bucaklar Siverek, Viranşehir, Ceylanpınar, Hilvan bölgelerinde çok ciddi silahlandılar. Bunlara Batı’da Bodrum ve diğer yerlerde köyler verildi. Kendilerine birçok çıkar elde ettiler. Bunlar bölgede çocuk kaçırma dahil her türlü kirli işleri yürütüyorlar. Son olarak işte haberlere yansıdı Viranşehir’deki çocuk kaçırma olayını yaptılar, bu kadar aşağılık işler yapabiliyorlar. Devletten daha derinler, devlet bunlara dokunmuyor! Bölgede nasıl ideolojik engeller oluşturulmuş, bunların bilinmesi gerekir. Ben, işte tüm bunların anlaşılması ve bilinmesi için siyaset akademileri önermiştim. Buralarda yetişenlerin bunları halka iyi anlatmaları gerekir. Özellikle Hilvan ve Siverek başta olmak üzere tüm Urfa halkını ve demokratik mücadelede çalışanları selamlıyorum. Halkımız Urfa üzerinde oynanan oyunları, yürütülen kirli politikaların farkında olmalıdır. Adıyaman c.evinden mektuplar var. Sağlık sorunu olan arkadaşlar var. Tüm arkadaşlara selamlarımı iletiyorum.”

    ANF NEWS AGENCY

    http://www.firatnews.com/index.php?rupel=nuce&nuceID=15751

    http://www.gundem-online.net/haber.asp?haberid=80509

    ----------------------------------------------------------------------------



    Öcalan: Asıl amaç PKK'nin tasfiyesi

    ANF 11:17 / 30 Ekim 2009

    İSTANBUL - Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, “Açılım hikaye, asıl amaçları PKK’nin tasfiyesidir” diyerek, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ı “ciddiyete” davet etti. Bundan sonra hiçbir grubun gelmeyeceğini ifade eden Öcalan, Erdoğan’ın birkaç rolü birden oynağını belirterek, “Ama Kürtler bu gölü yemez” vurgusunu yaptı. Bu açılım sürecinin geldiği son noktanın yine “alavere dalavere Kürt Mehmet nöbete” olduğunu söyleyen Öcalan, Fransa’nın Korsika’ya tanıdığı hakların Kürtlere tanınması önerisinde bulundu.

    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın haftalık görüşmesinden son yaşanan gelişmelere ilişkin önemli açıklamalarda bulunduğu öğrenildi.

    BARIŞ CİDDİYET İSTER

    Barışın ciddi bir iş olduğunu ve saygı gösterilmesi gerektiğini kaydeden Öcalan şöyle dedi: “Bu oyun değildir, ciddi olunması gerekiyor. Saygı gösterilmesi gerekir. Barış işi ciddi bir iştir, saygı ister. Her şey anlaşılmıştır. Bu grupların gelişi ve buna karşı Kürt halkının onurlu sahiplenişi, duruşu, Hükümetin gerçek yüzünü, niyetini ortaya çıkarmıştır. Hükümetin planı suya düştü. Oraya gidenler sadece DTP ya da PKK sempatizanı değildir. AKP’liler de gitti. Hükümeti korkutan da budur. Kendi oy kaybından korktu. Ama bu durum öyle oy hesabıyla yürütülecek bir durum değil. Barış ciddiyet ister. Ben, çağrıma uyup gelen bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum. Böylece bana bağlılıklarını göstermişlerdir. Bu grupların gelişi ve Kürt halkının tutumuyla barıştan yana olduğumuzu gösterdik. Kürt halkı barış iradesini açıkça ortaya koymuştur. Ama buna karşılık Hükümet ciddi yaklaşmamıştır.”

    SAYGISIZLIK YAPIYORLAR

    Öcalan, “Bu böyle olmaz. Bir yandan İçişleri Bakanı bir şey diyor, diğer yandan bu şehit aileleri istismar amaçlı Meclis’e giriyorlar, Meclis Başkanı’yla görüşüyorlar, saygısızca konuşuluyor, hakaret ediliyor, terör merör diyorlar. Bu saygısızlıktır” diye konuştu.

    AKP SAMİMİ DEĞİL, BARIŞ İSTEMİYOR

    AKP’nin bu işte ciddi olmadığının altını çizen Öcalan, Erdoğan’ı ciddiyete davet etti. Öcalan şöyle konuştu: “AKP, bu işte ciddi değil. Kasım ayı içinde birşeyler olabilir diyorlar ama göreceğiz. Bunlar bir tek halkı aldatmıyorlar devleti de aldatıyorlar. Günübirlik çıkarlarını düşünen politikacılar devlete de zarar veriyor, devletin itibarı ve saygınlığına gölge düşürüyorlar. Devlet adamlığı ciddiyet ister. Osmanlı’da devlet adamlığı vardı, devlet ciddiyeti vardı, bunlarda o da yok. Barış ciddi iştir, AKP samimi değil, bunların barış istedikleri yok. Bu açılım sürecinin geldiği son nokta yine “alavere dalavere Kürt Mehmet nöbete”dir. Yine herşeyin günahını Kürtlerin üzerine atmaya çalışıyorlar. Bunların yaklaşımı on beş yaşındaki kızı kandırmaya çalışmaktır. Burada bana bu muameleyi yapmaya çalışıyorlar. Ama sonuç alamazlar. Süreci yeniden değerlendireceğiz falan diyorlar, olmaz böyle. Erdoğan’ı ciddiyete davet ediyorum. Bundan sonra grup mrup da gelmeyecek. Gelmelerine gerek kalmadı.”

    ARINÇ’A SESLENİYORUM...

    “Sil baştan ne demek? Ne yapıyorlarsa yapsınlar. Zaten bunların barış gibi bir niyetleri yok. Bunlar barışta ciddi değil, samimi değil. Bunların tek amacı tasfiyedir. CHP ile MHP’yi de geçelim, bunlar zaten barış istemiyor. Biri ulusalcı faşist diğeri milliyetçi faşist. Bunlar zaten savaş istiyor. Bülent Arınç’ın yaklaşımı biraz daha olumlu gibi görünüyor. Sayın Arınç’a buradan sesleniyorum. Bu AKP’nin yaptığı dine sığmaz, bin yıllık kardeşlik diyorlar, kardeşliğe de sığmaz, demokrasiye de sığmaz. Sayın Bülent Arınç, İslam tarihini biliyorsunuz; Uhud savaşını, Bedir savaşını, Hendek savaşını bilirsiniz. Beş bin asker ve beş bin korucu öldü diyorlar, kırk bin de bizden öldü diyorlar, toplam elli bin. Elli bin kişi ölmüşse orada savaş vardır. Terör diyorlar terör de olsa yine ortada bir savaş vardır. Savaş varsa ortada iki taraf olur. Ve barış da taraflar arasında olur.”

    AÇILIM HİKAYE, ASIL AMAÇ PKK’NİN TASFİYESİ

    “Başbakan’ın duygusal davranmaya hakkı yok. Ben on yıldır burada dünyanın en yalnız insanı durumunda tutuluyorum ama en zor anımda bile duygusal davranmıyorum. Barış süreci oy kaygısıyla yürütülemez. Bunlar hala koltuklarının derdindeler. AKP, samimi değil. Bu barış grubunun gelmesiyle AKP’nin ne yapmaya çalıştığı açıkça ortaya çıkmıştır. Zaten benim grup çağırmamdaki amaç da buydu. Bunlar sözde burada beni kullanarak bu meseleyi kendilerince halledeceklerini hesaplıyorlar. Beni bu amaçla kullanamazlar.Açılım hikaye, asıl amaçları PKK’nin tasfiyesidir.”

    Öcalan şöyle devam etti: “İsmail Beşikçi ve Baskın Oran’ın gazetede çıkan yazılarına cevap vermek istiyorum. İsmail Beşikçi yazısında kırk milyon Kürt var, Kürtlerin de bir devletinin olması gerektiğini söylüyor. Olaya devletçi yaklaşıyor. Anlıyorum onu, İyiniyetlidir,dürüsttür. Devlet istemelisiniz mesajını veriyor. Ama benim ne demek istediğimi tam anlamıyor. Benim de sosyolojik yönüm güçlüdür. Beşikçi de sosyologtur ama devleti iyi tahlil edemiyor. Bu son savunmalarımda devlet konusundaki düşüncelerimi anlattım. Devlet halklara özgürlük getirmez.”

    TÜRK ÜST KİMLİĞİ DEHŞETTİR

    “Ben savunmalarımda devletin çözüm olmadığını tarihsel toplumsal temelde anlattım, açımladım. K. Marks, Lenin, Mao bunlar da devleti iyi tahlil edememişlerdir. İngiltere K. Marks’a kucak açıyordu, onlar tarafından besleniyordu, Almanya’ya karşı kullanma amacındaydı. K.Marks İngiliz ajanıdır demiyorum ama objektif olarak İngiliz politikalarına hizmet etmiştir. Alman sosyalistleri, komünistleri Marks’ı bu yüzden sevmezlerdi. O nedenle komünizm yerine Almanya’da milliyetçilik gelişmiştir. Hitler faşizmi deniliyor ama kapitalist modernite faşizmin ta kendisidir. Lenin, “sosyalist devlet” üzerine kafa yoruyordu. Prodhon, Kropotkin ve Bakunin bunlar devleti daha iyi tahlil etmişlerdi. Hatta Kropotkin, Lenin’e karşı çıkarak “sen diktatörlüğü getiriyorsun, demokrasiyi yok ediyorsun” diye karşı çıkmıştı. Lenin de ona “bunamış” diyordu. Ama sonuçta Sovyetler birliği yıkıldı, Çin bugünkü krizde kapitalizmi ayakta tutan ülkedir. Dolayısıyla Kropotkin haklı çıktı. Öncesinde Sovyetler Birliği de objektif olarak kapitalizme hizmet etmiştir. Devletin sosyalisti olmaz. Sosyalist devlet de olmaz. Baskının, sömürünün, zorbalığın kaynağı devlettir. Devlet tümüyle de kötüdür demiyorum. İyi yanları da var; demokratik devlet, hukuk devleti olursa.”

    “Yine Baskın Oran yazısında “Türk üst kimliği korkunçtur” diyor. Çok geç kalınmış bir tespittir, benim yazılarımı incelemiştir. Tabi kendisinin de incelemeleri var. Ben siyasaldayken Baskın Oran o zaman asistandı. O zaman da yazıları vardı ancak son yıllarda daha iyi anlıyor. O da söylüyor, ben de söylüyorum Türk üst kimliğinde gerçek Türklük de yok. Evet, Türk üst kimliği korkunçtur, ben de dehşettir diyorum. Türk üst kimliği bütün halklara dayatılıyor. Türk üst kimliğini yaratanlar da Türk değiller. İttihat Terakki’nin kurucularından ikisi Kürt -biri Abdullah Cevdet– biri Arap, biri Arnavuttur. İdeologları da Ziya Gökalp’tır. Ziya Gökalp Zaza Kürdüdür.”

    BUNLAR İNGİLİZ POLİTİKALARI

    “Bunlar İngiliz politikalarıdır” diyen Öcalan sözlerini şöyle sürdürdü: “İngilizler bunu hep yapmışlardır tarih boyunca. Ben 16.Yüzyıla kadar çok iyi inceledim. 16. Yüzyılda Portekiz gibi küçük bir devlet kurdurtarak İspanya İmparatorluğu’nu yıkmışlardır. Avustarya-Macaristan İmparatorluğunu da Prusya devletini kurdurarak yıktılar. İşte bu Türk üst kimliği politikasıyla ve buna dayalı Türk devletiyle Osmanlıyı yıktılar. Bu Türk üst kimliği anlayışı gerçek Türklükle alakalı değil, Türkleri de içine almıyor. Balkanlardaki, Kafkaslardaki Türkler dışarıda kaldılar. Hani neredeler bunlar, neden onlara sahip çıkılmıyor? Bu Türk üst kimliğiyle Osmanlı Bakiyesi halklara dar bir elbise biçilmiştir. Dar ve kalın, katı ve değişmez yasalarla çevrilmiş bir elbise içine on kişi yirmi kişi sığdırmaya çalışıyorlar. Bununla kültürleri eriterek bir alaşım yaratmak istediler. Nihal Atsız bile bunu görmüştür. Oğlu da halen yaşıyor ve yazıyor. Bu Türklüğün korkunç bir Türklük olduğunu o bile söylemiştir. Bu Türklüğe karşı olduğu için kendi Türklük anlayışı nedeniyle yıllarca cezaevinde kalmıştır.”

    “İngilizler önce Yahudi devletini Batı Anadolu’da kurdurmaya çalıştılar hatta toprak satın almak istediler Osmanlı kabul etmedi. Daha sonra Filistin’de kurdular. Şimdi de Güney’de küçük bir Kürt ulus-devletiyle de tüm Kürtleri Güney ulus-devletçiği etrafında toplayıp kontrol altına almak istiyorlar. Barzani’nin açıklamasını dinledim. Benim için “Kürt düşmanlığı yapıyor” dedi. Benim amacım Kürtleri gerçek anlamda özgürleştirmektir. Barzani bunu ya anlamıyor ya da işine gelmiyor. Ona kızmıyorum, devlet kurabilir ama feodal temelde değil, demokrasiye açık olmalıdır.”

    “İsmail Beşikçi 1920’lerden bahsediyor. Ben 1920’leri yıl yıl inceledim. İngilizler Türkleri Anadolu’ya sıkıştırarak küçük bir Türk devletçiği yarattılar. Hatta o zamanki milletvekilleri Meclis’te buna itiraz ettiler, karşı çıktılar. Misak-ı Milli bu değil dediler. Misak-ı Milliyle Türklerin ve Kürtlerin oturduğu yerleri kastediyorlardı. Mustafa Kemal, Musul ve Kerkük’ü vermek istemiyordu ama İngilizler’in oyunları nedeniyle Mustafa Kemal vermek zorunda kaldı. Şeyh Sait İsyanı-Dicle İsyanı bir provokasyondu. Bunun provokasyon olduğunu anlamadılar. Dersim isyanı sonunda da Mustafa Kemal, Seyit Rıza ile görüşecekti ama bunu yapmasına bile izin vermediler, onu beklemeden Seyit Rıza’yı idam ettiler. Mustafa Kemal gerçek bir isyancıydı. Ama Fevzi Çakmak Genelkurmay Başkanıydı. İnönü onlar başından beri İngilizlerin tarafındaydı. Hatta onlar tarafından görevlendirildiler. Bunlar Mustafa Kemal’in isyanına destek için katılmadılar, Mustafa Kemal ve kurulacak devleti İngiliz yanlısı politikalar çerçevesinde kontrol altına almak için Ankara’ya gönderildiler. Mustafa Kemal İngiliz politikalarını biliyordu, kabul etmiyordu. Mustafa Kemal 1925’ kadar Lenin’le ilişki içindeydi. Ve cumhuriyetin ancak Kürtlerle birlikte hareket edilerek kurulabileceğini biliyordu. Kürtlere özerklik verilmesinden bahsediyordu. Ama bu İngiliz yanlıları onu kuşattılar. 1925’teki suikastle Mustafa Kemal’i etkisizleştirdiler, yalnızlaştırdılar. Mustafa Kemal suikaste ismi geçen üç dört tanesini astırdı ama karşısında hepsi birleşince Mustafa Kemal onların gücünü anladı, ileri gidemedi. Mustafa Kemal’i etkisizleştirdiler, etrafını İngliz yanlısı İttihat Terakkici kadrolarla sardılar. Ve kendi politikaları için onu ilahlaştırdılar. 1944’e kadar bu şekilde İngiliz etkisi devam etti. 1944’ten sonra ABD devreye girdi, Türkiye ABD politikalarına teslim oldu. Suphi Kahraman ve Türkeş 1958’lerde ABD’de eğitilmişlerdir. Gladio’yu geliştirdiler. NATO bünyesinde Avrupa’da bu Gladio örgütleri kuruldu. İtalya’da çok güçlüdür mesela Berlusconi de o takımdandır. Ama Gladio’nun Avrupa merkezi Almanya’dadır. Beni buraya getiren de Gladiodur. Amerika istedi Gladio’nun Avrupa kanadı bunu yaptı. AB de bunlara uydu, bütün kapılar kapatıldı. Yunan dostlarımız da ihanet edince buraya getirildik. Bu işi ABD yapmıştır, beni buraya getirmiştir. Buraya getirilirken bir Amerikalı da vardı uçakta. İngilizce konuşuyordu. Buraya kadar da geldi. “Bakın Öcalan’ı sağ salim size teslim ediyorum” dedi. Kendisi de zaten doktordu, sağlık personeliydi.”

    BENİM ÜZERİMDEN PKK’Yİ TASFİYE EDEMEZLER

    “Benim sağ olmamı, yaşamamı istiyorlardı. Buradaki cezaevi idarecilerinin bir rolü yok, onlarla bir problemim, ilişkim de yok. Bundan sonra ne olur bilemem. Beni öldürebilirler de ilaçla mı başka bir şekilde mi bilemiyorum, ABD’ye, beni buraya getiren güçlere kalmış bir şey. Bana geri adım attırmak için hücre cezaları ve fiziki müdahaleye varan yaklaşımlar oldu. Ama ben burada geri adım atmadım, atmam da. Ben ölsem de yaşasam da Kürt halkı onurlu bir barış dışında bir şeyi kabul etmez, etmemeliler, kendi iradelerini korurlar. Kürt halkı bu noktaya gelmiştir. Beni kullanarak benim üzerimden kesinlikle PKK’yi de tasfiye edemezler. 2004’te de Osmanları kullanarak beni ve PKK’yi tasfiye etmeye çalıştılar. AKP ve ABD’nin yaptığı Güney’deki küçük Kürt devletçiği çerçevesinde bu işi çözmekti. O yüzden bu Osman ve diğerlerini satın aldılar. Hala bunlara aslında parayı ABD veriyor. Bunlar için tek değer para ve kadındır.”

    TECAVÜZ KÜLTÜRÜ

    Kürt halkının grupları karşılarken gösterdiği özgürlük iradesinin kabul edilmediğini kaydeden Öcalan şunları belirtti: “Kürt halkının bu grupları karşılarken gösterdiği özgürlük iradesi kabul edilmiyor. Teslimiyet dayatılıyor. Ben halkların durumunu kadınların durumuna benzetiyorum. Kürt halkına “karılaştırma” dayatılıyor. Benim kadınlara ve kadın özgürlüğüne verdiğim önem ortadadır. Beş bin yıllık tecavüz kültüründen bahsediyorum. Tecavüz kültürüyle yaşamanın ne demek olduğunu Kadınlar daha iyi anlar. Kadının iradesi ve kişiliği beşbin yıldır yok edilmiştir. Kadın istese de varlık gösteremez. Kadın sosyal, psikolojik, ekonomik, siyasal, kültürel her yönüyle kuşatılmıştır. İşte Kürt halkına da bunu dayatıyorlar. Kadın meselesini savunmamda daha detaylı açıkladım. Ben aşk ve sevgiye karşı değilim ama özgürlük temelinde olursa, kişiliğini ve iradesini korursa. Bu vesileyle kadınlara selamlarımı iletiyorum.”

    HİTLER BİLE BÖYLE YAPMADI

    “Ben yol haritamda da Kürdistan’da varolan üç çizgiden, politik anlayıştan bahsetmiştim. Birincisi inkâr ve imha. CHP ve MHP’nin çizgisi. Bunlar Kürtleri zayıflattık, son bir darbeyle yok edebiliriz diyorlar. Ergenekoncular da bunların içindedir. Bunlar ittihat ve Terakki zihniyetinin devamıdır. Ermeni soykırımını yapanlar bunlardır. Kürtlere de bunu dayatıyorlar. İkinci çizgi ise Güney’de kendilerine bağlı küçük bir Kürt devletçiği kurdurup bütün Kürtleri buraya bağlayarak kontrol etmek çizgisidir. İngilizler, ABD ve AKP’nin çizgisidir bu. Barzani ve Talabani de bunlarla birlikte bu çizgiyi yürütüyor. Bunlar bu şekilde beni ve PKK’yi tasfiye ederek amaçlarına ulaşmaya çalışıyorlar. 2004’de Güneyliler desteğiyle AKP, bu Osman alçağını ve diğerlerini ön plana çıkararak beni tasfiye etmeye çalıştılar ama başaramadılar. AKP’nin bu çizgisi birinci çizgiden daha tehlikelidir. Bu kültürel soykırımdır. Sözde açılımla da bunu dayatıyorlar.”

    “Diyarbakır’da çocuklara Kürtçe öğreten bir kız vardı, ismi Medya. Bu on yaşındaki kız kendi anadilinde eğitim veriyordu. Türkiye’nin savcısı buna bile tahammül edemedi. Kız hakkında soruşturma başlattı. Senin savcın Kürtlerin anadilini öğrenmesine bile tahammül edemiyor, bu mu açılım? Kürtlerin anadilini öğrenmesine bile tahammül edilmiyor. Dünyanın neresinde var bu? İsrail bile Filistin’e bunu yapmadı. Hitler bile böyle bir şey yapmadı.”

    DİYARBAKIR UTANSIN

    “Diyarbakır utansın, Diyarbakır’daki aydınların kanı kaynamıyor, anadilini öğretmek bir küçük kıza kalmış. Hükümet diyor ki biz işte Kültürel, ekonomik ve sosyal açılımlar yapıyoruz. Bunun anlamı Kürtlere sosyal, Kültürel, ekonomik soykırımdır. Halkın yüzde sekseni işsiz, işte Diyarbakır ortadadır. Ağrı-Bitlis ekseninde Kürt açılımından söz ediliyor. Hükümet burada ekonomiyle, rant dağıtarak kendi yandaşlarını oluşturma politikası yürütüyor.”

    ERDOĞAN ÜÇ KURAL İHLALİ YAPIYOR, KÜRTLER BU GOLÜ YEMEZ

    Erdoğan’ın birkaç rolü birden oynadığını ifade eden Öcalan, şunları dile getirdi: “Erdoğan’ın birkaç rolü birden oynamak istiyor. Erdoğan da geçmişte futbol oynamıştı, futbolu iyi bilir. Futbolda oyunun kuralları önceden bellidir, oyunun ortasında kurallar değiştirilmez, değiştirilirse kural ihlali olur. Kürtler oyunda kural ihlali yapmıyor ama Erdoğan oyunun ortasında kendisi üç kural ihlali yapıyor. Bir yandan savunmada oynayacağım diyor, kaleyi koruyorum diyor, işte bunu tek devlet, tek millet, tek bayrak deyip yapıyor, sözde kaleyi savunuyor. Bu birinci kural ihlali. Aynı anda oyun başlamışken bu sefer orta sahada oynayacağım diyor. İkinci kural ihlalini yapıyor. Yine aynı oyunda bu sefer ben ileride oynayacağım, gol atacağım diyor. Bu da üçüncü kural ihlalidir. Oyun böyle oynanmaz. İşte bu açılımla ileride oynayarak Kürtlere gol atmaya çalışıyor. Ama Kürtler bu gölü yemez. Diyarbakırlılar futbolla ilgililer, iyi anlarlar.”

    KORSİKA’YA TANINAN HAKLAR TANINSIN

    “Üçüncü çizgi ise bizim savunduğumuz yoldur. Kürtlerin örgütlemesi KCK’dir. Devletin bunu kabul etmesi gerekiyor. Ama işte bu nedenle bir kısım tutuklamalar oldu. Devlet, TÜSİAD’ı nasıl kabul ediyorsa KCK’yi de kabul etmelidir. KCK klasik anlamda bir sivil toplum örgütü değildir ama toplumun kendini demokratik örgütlemesidir. Daha iyi anlaşılsın diye bir metafor kullanıp benzetme yapacağım. KCK Kürtçe okunuşu “Keçık”e benziyor. Keçık de küçük kız anlamına geliyor. İşte bizim KCK anlayışımız küçük kız, kadının sürekli aşk ve özgürlük arayışına benzer. Bu aşk mutlak aşka benzer. Bu aşka güç getirebilenler bu aşkı yaşasınlar, güç getiremeyenler uzak dursunlar. Bizim tek devlet, tek millet, tek bayrakla bir sorunumuz yok. Bizim devletin üniter yapısıyla da bir sorunumuz yok. İstedikleri kadar tek tek tek kalabilirler. Biz çok şey istemiyoruz. Bunlar kendilerine örnek aldıkları Fransa’nın Korsikaya tanıdığı hakları tanısınlar yeter, başka bir şey istemiyoruz. Korsikalılara haklarını ve özgürlüklerini, bölgesel özerkliklerini verdiklerinde Fransa’nın üniterliği mi bozuldu? Hayır. Kürtlerin kendi anadillerini öğrenmelerine bile izin vermiyorlar. Bu açılım hikayesi de AKP’nin de değil ABD’nindir. 5 Kasım 2007 görüşmesinden sonra başlayan bir süreçtir. Bu sadece Hükümetin projesi değil, devletin projesidir.”

    “Daha önce Özal’a da sormuştum. Birşeyler yapmak istiyorum dediğinde; kendi kendime Özal ya devleti tanımıyor ya da samimi değil demiştim ama sonu biliniyor. Erbakan da aynı şekilde Suriye Devlet Başkanı aracılığıyla görüştü, mektuplar yolladı. Ben kendisine de söyledim; sizin buna gücünüz yetecek mi? Evet dediler ama bir süre sonra o da devrildi. Askeri cepheden ‘97’de Karadayı onlar vardı. Aynı şeyi onlara da demiştim. İşte gücünüz var mı diye. Güçleri olmadığı ortaya çıktı. Buraya getirildiğimde de soruşturma aşamasında aynı şeyleri söylemiştim bazı yetkililere. ‘99’da Ecevit’le de aynı süreç yaşanmıştı ama olmadı.”

    “Benim silahları bıraktırma iradem var, gücüm de var. Ta 1999’da hakime de söylemiştim. Hakim bana “Apo sen silahları bıraktırabilir misin?” Diye sormuştu. Evet güvence verilirse üç ay içinde silahları bıraktırabilirim, demiştim. Hükümete, AKP’ye yedi yıl süre verdik. Şimdi diyorlar ki, askerler de buna dahil; “ah biz keşke o süreci değerlendirseydik” diyorlar. Niye değerlendirmediniz, niye adım atmadınız, nerdeydiniz? Demek ki amaçları çözüm değilmiş, tasfiyeymiş. 2004’te Osmanlar üzerinden bunu denemeye çalıştılar, olmadı.”

    ONURLU BİR BARIŞTAN BAŞKASI KABUL EDİLEMEZ

    “Barış grubunun gelişinden de anlaşılıyor ki silah bırakma konusunda hala PKK’yi ikna edebilirim. Beni dinliyorlar, bana bağlılar. Ama ben artık karışmıyorum. Ben demokratik çözüm ve barış konusunda üzerime düşeni yaptım. Kürt halkı onurludur, onurlu bir barıştan başka bir şeyi kabul edemez. Kürtlerin barış iradesi oluşmuştur. Kürt halkı herkese, MHP, CHP, AKP, DTP bütün partilere, aydınlara sorsunlar; bizim barış irademiz var ya sizlerin var mı? Barışa karşı olanlara geçit vermeyelim. Söylediğim gibi ben burada ölebilirim, öldürülebilirim de bilemiyorum ama ben olsam da olmasam da Kürt halkı ve hareketi kendi kararlarını kendileri verecek, kendi özgürlüğünden, onurundan taviz vermeyecek bir noktaya gelmişlerdir. Ben buradan savaş kararı da veremem, vermem. Bu kararı sadece PKK’nin kendisi verebilir. Gerilla arkadaşlarım bana bağlıdır biliyorum ama gerilla olmak zordur. Kendilerini iyi korusunlar. Kendi içlerindeki Ergenekon benzeri şeyleri tasfiye etsinler. İşte içlerindeki Ergenekon benzeri şeyler nedeniyle bulundukları mağarada toplu olarak imha oluyorlar. Bunları açığa çıkarmaları gerekiyor.

    Dicle ve Çınar’a özel selamlarımı iletiyorum. Cezaevindeki arkadaşlara özellikle hasta arkadaşlara özel selamlarımı gönderiyorum.”

    ANF NEWS AGENCY


    http://www.firatnews.com/index.php?rupel=nuce&nuceID=16132

    http://www.gundem-online.net/haber.asp?haberid=80933

    http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=961902&Date=30.10.2009&CategoryID=77



    ----------------------------------------------------------------------------


    Öcalan: Erdoğan’ın sonu Özal gibi olabilir

    ANF 10:40 / 06 Kasım 2009 İSTANBUL

    “Bu oyun tutmaz” diyen Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Başbakan Erdoğan’a seslenerek, “Eğer bu sorunu çözmezsen, durumun Özal’ın ölümünden kırksekiz saat öncesi gibi olur, Özal’ın son kırksekiz saat içinde başına ne getirildiyse sizin de başınıza getirebilirler. Cesaretli olmalısınız” diye uyardı. Öcalan, Meclis karar almazsa PKK ve Kürtlerin kendi kararlarını alacağını kaydetti.


    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın haftalık olağan görüşmesinde önemli açıklamalarda bulunduğu öğrenildi. Öcalan özetle şu mesajları verdi:


    *PKK’yi tasfiye edemezler.


    *Bu oyun tutmaz, bu oyun herkese kaybettirir. Sayın Erdoğan’a sesleniyorum; eğer bu sorunu çözmezsen, böyle sağa sola savurursan, yedi yıldır yaptığın gibi demagoji yaparsan, ciddiyetsiz davranırsan durumun Özal’ın ölümünden kırksekiz saat öncesi gibi olur, Özal’ın son kırksekiz saat içinde başına ne getirildiyse sizin de başınıza getirebilirler. Cesaretli olmalısınız.


    *Özal Kürt sorununun çözümünde Amerika’nın verdiği rolü yerine getiremeyince, güç getiremeyince tasfiye edildi.


    * Özal ölmedi, öldürüldü. AKP’nin durumu da buna benziyor.


    *Çiller ta 1967’den itibaren CIA’nın ajanıdır. Çiller aracılığıyla ülkeyi ne hale getirdikleri görüldü.


    *AKP’de çözemezse tasfiye edilir. AKP’nin alternatifini de hazırlıyorlar, bu böyle bilinmelidir. Bu kış sürecinde barış gelişmezse baharla birlikte çok daha güçlü bir çatışma yaşanabilir.


    *Eğer Meclis bu kararı almazsa PKK ve Kürtler kendi kararlarını alırlar, ben de buna karışmam. Ancak bir çözüm iradesi oluşursa ben o zaman üzerime düşeni yaparım. Devlet bundan sonra benden bir şey beklemesin, ben üzerime düşeni yaptım.


    *Kimse benden pratik önderlik beklemesin. Kürtler, kendi içlerinde tartışsınlar, kararlaştırsınlar, kendileri karar versin ne yapacaklarına. Ama benim rol almam isteniyorsa koşullarımın düzeltilmesi gerekir.


    DİYARBAKIR’A DEMOKRATİK SİYASET AKADEMİLERİ ÖNERİYORUM


    İşte Öcalan’ın açıklamaları:


    “Diyarbakır, Demokratik siyaset akademileri diyorum, öneriyorum. Halkına bağlı, akıllı, demokrat, Kürt olsun Türk olsun farketmez, bu sorunlara kafa yoran insanların sorumluluk alması gerekmektedir. AKP de anlamıyor, kendisini bekleyen tehlikenin farkında değil.”


    “Tarımcıoğlu, Demirel’in Cumhurbaşkanlığı’na getirilmesinden sonra darbeye gerek kalmadığını, darbenin tamamlandığını belirtiyor. O dönemde darbe değil, zaten Demirel onlarla uzlaştı, darbeye gerek yoktu. Zaten istediklerini yapıyorlardı, yaptılar.”


    KATİLLERİNİZİ TANIYAMADAN YÜRÜYEMEZSİNİZ


    “Ben defalarca bunlardan bahsettim. Bunları bilmeden siyaset yapılamaz. Bunun için Diyarbakırlılara, DTP’ye söylüyorum; DTP’nin demokratik siyaset akademilerini kurması gerektiğini söylüyorum. Tarihi bilmeden siyaset yapılamaz. Dersim’in durumu ortada. Kendi tarihini bilmeden, kendi katillerini tanıyamadan yürüyemezsiniz. Sizi öldüren, bitiren bu zihniyeti tanıyacaksınız. Seyit Rıza’yı şafak vakti, daha Mustafa Kemal’i beklemeden asıyorlar. Kim asıyor? Kürt-Türk uzlaşmasını istemeyenler asıyor. Bunun yüz yıllık tarihi var Ta 1906 darbesine kadar dayanıyor, hala günümüze kadar varlığını sürdürüyor. İşte bu ekip asıyor. Şimdi bunların temsilcileri Kamer Genç, Deniz Baykal ve Kemal Kılıçdaroğludur. Bunlar hepsi bu çetenin devamıdır. Şimdi de Kamer Genç gibileri çıkmış Dersim hakkında ileri geri konuşuyorlar. Seyit Rıza’yı Mustafa Kemal’i beklemeden asmalarının nedeni, Kürtlerle uzlaşmasının önüne geçmekti. Yine Mustafa Kemal’i Kürt düşmanı olarak göstermek, burada bana da bebek katili, Türk düşmanı dediler. Bununla da nasıl Mustafa Kemali Kürt düşmanı olarak gösterdiyseler beni de Türk düşmanı olarak göstermek istediler. Böylece Kürt-Türk uzlaşmasını engellemeye çalışıyorlar, bu süreci derinleştirmek istiyorlar. Bahçeli’nin Baykal’ın durumu ortada. Bu sorun çözülmesin de ne olursa olsun diyorlar.”


    MESELE İKTİDARDIR


    “Daha önce de açıkladım bunların milliyetçiliklerini, milliyetçidir bunlar. Öte yandan bakıyorsun toplum aç, sefil ama bunların hiçbirinin umurunda değil. Türkiye’de ve bölgede yüzde seksen işsiz var, toplum yüzde seksen aç ancak bu sorunlara kafa yoran yok. Mesele iktidardır. O yüzden diyorum, iktidar olgusunu iyi çözümlemek lazım. İktidar kavramına epey kafa yordum. Bir taraftan devasa toplumsal sorunlar dururken insanlar avare, lümpen, içi boş bir şekilde ortalıkta dolaştırılırken diğer taraftan iktidar hesapları, iktidar savaşları yaşanıyor. Neyin iktidarını yaşıyorsun? İşte kapitalizm budur, küresel kapitalizm budur; toplumu, insanı bu hale getirir.”


    “Yüz yıl öncesine dayanıyor bu zihniyet. Hatta 1906’daki darbeyle başlıyor. Abdulhamit’in tahttan indirilmesiyle başlıyor bu işler. Aslında Abdulhamit padişahtır falan ama döneminin adamıdır, gereklerini yerine getiriyor. Dönemine göre bu zihniyete göre daha iyi, dönemini iyi okuyan biridir. Abdulhamit’in tahttan indirilmesi tek başına bir subayın işi de değildir, gerisinde Almanlar, İngilizler vardır.1915’lerde Ermenilerin durumu biliniyor; Hitler, bunlar için “benim hocamdır” diyor. Hatta Hitler, bunlar Ermenileri öldürdüler de ne oldu, birşey olmadı biz de bunu yapabiliriz diyor.”


    BUNLARIN TÜRKÇÜLÜĞÜ HİTLER FAŞİZMİNİN ATASIDIR


    “Buradan aldığı dersle Yahudileri katlediyor, bundan cesaret alıyor. Belki abartılı oldu denilecek ama bunların Türk milliyetçiliği-Türkçülüğü, Hitler milliyetçiliğinin-Hitler faşizminin atasıdır, o niteliktedir. Kürtlerin durumu da Ermenilere benziyor hatta Ermenilerin durumundan daha kötü bir durumdalar; Ermeniler bir kere katledildiler ancak Kürtler defalarca katliamlardan geçirildiler ve hala katlediliyorlar. Türkiye üzerinde 1944’lere kadar İngilizler etkili oldu, 1944’ten sonra ABD devreye girdi. Daha önce 1906’larda Abdulhamit’i tahttan indiren bu zihniyet, daha sonra Mustafa Kemal’i de etkisizleştirmeye çalışan zihniyetle aynıdır. İşte o zamanın zihniyetidir bu gün devam eden. Mustafa Kemal’in etrafını sarıp etkisizleştiren ekip aynı ekiptir. Bu Mustafa Kemal’i gökyüzüne çıkarıp, tanrısallaştırıp, yeryüzünde de kendi işlerini görmek amacındaydılar. Böylece Mustafa Kemal’i pratikten koparıp, etkisizleştirdiler. Napolyonu öldüğü Elbe adasına kapatılmasıyla Mustafa Kemal’in Çankaya’ya kapatılması durumu aynı durumdur. Yani Napolyon’un öldüğü adaya kapatan güçle; daha doğrusu siyaset tarzıyla, Mustafa Kemal’i Çankaya’ya kapatan siyaset tarzı aynıdır. Tabi bu duruma düşmede Mustafa Kemal’in de Napolyon’un da eksikliklerinin payı vardır. Napolyon’un durumu biliniyor. O da bu duruma düşürüldüğünde, kendisi içinde bulunduğu durumun farkında bile değildir. Tabi bütün bu politikaların arkasında İngiltere vardı. Bugün de İngiltere ve Amerika var. İşte bu politika ta 19. Yüzyılın ortalarına kadar dayanır. O yüzden bu politikayı, ittihatçı Türkçü ideolojiyi yaratanlara, yapanlara gerçekte Türk değildir diyorum. İttihat Terakki’nin kurucuları biliniyor Türk değildir, hiç biri aslen Türk değil. Ancak geliştirdikleri ideoloji Türkçülük ideolojisidir! Burada şunu söylemek istiyorum; bizim Türk halkıyla, Türk ulusuyla bir sorunumuz yoktur, olamaz da. Ben bilirim Türkler çalışkan, cefakâr bir halktır. Ancak kendileri için yaratılan bu Türkçülük ideolojisinden haberleri yoktur. En fazla binlercesinin belki haberi vardır. Mümtazer Türköne’yi dinledim, ordudan bahsetmiş. Daha yeni anlamaya başlamışlar. Kendisi milliyetçidir ancak bu ilişkileri, tehlikenin derinliğini daha yeni ortaya çıkarıyor, yeni görüyor, anlıyor. Baskın Oran’ın yazı dizisini okudum, okuyorum. Üstten yaratılan Türkçülük diyor, yukarıdan zorla dayatılan Türkçülük ideolojisi diyor, bu Türkçülüğü korkunç olarak nitelendiriyor. Ben bunları yeni söylemiyorum. Zaten Türk halkının geliştirilmek istenen bu oyunlardan, Türkçülük ideolojisinden haberi bile yok.”


    CİZRE’NİN DEĞERLİ EVLATLARINI KATLETTİLER


    “Biz işte kendi üzerlerinde oynanan bu oyunları, tezgâhları deşifre etmeye çalışıyoruz. Gerçek dostluk budur. Türk halkının gerçek dostluğunu yapıyoruz. Bu böyle bilinmelidir. Tarih, işte böyle çarpıtılmıştır. Kürtler, Mustafa Kemal’i Kürtlerin katili, Kürtlerin düşmanı olarak biliyor! İşte benim adımı da bebek katiline, Türk düşmanlığına çıkardılar. Mustafa Kemal, Kürt düşmanı; Apo Türk düşmanı! Mustafa Kemal nasıl Kürt düşmanı değilse ben de Türk düşmanı değilim. İşte Mustafa Kemal’i Kürt düşmanı beni de Türk düşmanı gösteren aynı zihniyettir. Bu aynı zihniyet bizim içimizde de vardı. Bizde Hogir vardı, ilk bebekleri öldüren budur Mardin’de. Jirki aşireti vardı, Hakkari Beytüşebap bölgesinde bizim arkadaşlarımıza yiyecek getiren, yardım eden yurtsever insanlardı. Onları da ilk öldüren odur. Aşiretin en değerli evlatlarını, insanlarını öldürüyor, bebeklerini öldürüyor ama benim adımı bebek katiline çıkarıyorlar! İşte Hogir’in JİTEM’e çalıştığı ortaya çıktı. JİTEM davasında yargılanan Kamil Atak ifadelerinde Hogirin Cemal Temizöz’ün yardımcısı olduğunu söylüyor. Bu ünlü Kamil Atak ile, Cizre’nin değerli evlatlarını katletmişlerdir. Yine bir fotoğraf vardı; Aygan, Necati Özgen, -Yedinci Kolordu Komutan– ve Barzani. Barzani, Aygan ve Necati Özgen aynı karede görünüyorlar. İşte bunu iyi anlamak lazım. Halil Ataç, Botan hani bir dönem bizde komutandılar! Şemdin Sakık, Sait Çürükkaya, bunlar o zihniyetin içimizdeki uzantılarıydılar, yaptıkları ortadadır. Mustafa Kemal’in nasıl çevresi boşaltılıp tek başına bırakıldıysa benim de çevremi bunlarla sarıp yalnızlaştırmaya çalıştılar. Hasan Bindal’in öldürülmesi olayı var. Şahin Baliçler vardı bu işin içinde. Burada amaçlanan en yakınımdakileri tasfiye edip beni yalnızlaştırarak denetimlerine almaktı. Beni öldürebilirlerdi. Ancak öldürülseydim PKK’yi denetimlerine alamayacaklarını görmüşlerdi. Biz de buna karşı önlemlerimizi almıştık. Çocukluk arkadaşım Hasan Bindal’i de öldürerek beni tümden yalnızlaştırmaya çalışmışlardı. Ben bunu sezdikten sonra ince bir manevrayla geri çekilerek buna müdahale ettim. Bunlar beni de tanrısallaştırıp, yalnızlaştırmaya, etkisizleştirmeye çalıştılar. Daha bir çok tasfiyeci anlayış vardı. Bu tasfiyecilikle mücadele ettim. Bunlara karşı mücadelemizi sürdürdük. Yine kaçan Osmanlar vardı, bunlar da tasfiye amaçlıyorlardı.”


    PKK’Yİ TASFİYE EDEMEZLER


    “Bunlar Türkiye’ye dönmek istiyorlar. Dönmeleri belki de iyi olur, böylece ne oldukları, ne kadar etkileri oldukları açığa çıkar, maskeleri tamamen düşer, kimlerin oyuncakları oldukları ortaya daha net çıkar. Ancak Türkiye şunu iyi bilmelidir ki bu alçakları kullanarak sonuç alamaz. Barzani, Talabani’yi de kullanarak PKK’ye silah bıraktırmaya, PKK’yi tasfiye etmeye çalışmasın. PKK’yi tasfiye edemezler. Yine Bitlis’te Ağrı’da ve diğer yerlerde kurdukları holdingler var biliyorsunuz, bu holdinglerle milyon dolarlarla Kürtlerin bir kısmını kendilerine bağlayabilirler. Ama Kürtlerin tamamını etkileyemezler, Kürtlerin büyük çoğunluğu kendi özgürlük mücadelelerinden, onurlarından asla vazgeçmezler. Güney’de dört parçada Kürtler ayaktadır, Kuzey Kürtleri dimdik ayaktadır, onurlu ve kararlı bir duruş içindedir.”


    ÖZAL’IN ÖLÜMÜNDEN 48 SAAT ÖNCESİ GİBİ OLUR


    “Bu oyun tutmaz, bu oyun herkese kaybettirir. Sayın Erdoğan’a sesleniyorum; eğer bu sorunu çözmezsen, böyle sağa sola savurursan, yedi yıldır yaptığın gibi demagoji yaparsan, ciddiyetsiz davranırsan durumun Özal’ın ölümünden kırksekiz saat öncesi gibi olur, Özal’ın son kırksekiz saat içinde başına ne getirildiyse sizin de başınıza getirebilirler. Cesaretli olmalısınız. “AKP’yi Amerika destekliyor” deniliyor ama bilinmeli ki durumunuz Özal’ın Amerika ile olan ilişki durumundan daha iyi değildir. Çünkü herşeyden önce AKP’nin islami kimliği var, Özal da bu yoktu. ABD bu kimliği çok benimsemez, tutmaz. Bütün bu işlerin arkasında Amerika var tabi. İşte Özal’ın sonu ortadadır. 1950’lerden itibaren Türkiye tamamen Amerikan politikalarına bağımlı hale getiriliyor.”


    ÇİLLER 1967’DEN İTİBAREN CIA AJANI


    “Türkiye’de ordu içindeki cuntacılığın üzerine gidilip, güçleri sınırlandırılacak bunların, üzerlerine gidiyorlar, bitirecekler ama yerine ne koyacaklar, ne koyacakları da önemli? Sınırlandırılmışlar ama tümden bittikleri söylenemez. Çiller ta 1967’den itibaren CIA’nın ajanıdır. Çiller aracılığıyla ülkeyi ne hale getirdikleri görüldü. Özal Kürt sorununun çözümünde Amerika’nın verdiği rolü yerine getiremeyince, güç getiremeyince tasfiye edildi. Avrupa’da Kürt sorunun çözülmesini istemiyordu, çözümsüzlüğü derinleştirmeye çalışıyordu. Özal ölmedi, öldürüldü. AKP’nin durumu da buna benziyor.”


    SORUN PARLAMENTO GÜNDEMİNE GETİRİLİP ÇÖZÜLMELİ


    “Ben buradan Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a tekrar sesleniyorum: Cesur olmak zorundasınız. 9,10,11 Kasım olur, farketmez ancak bu sorun parlamento gündemine getirilip çözülmelidir. Parlamento barışın kararını vermelidir, barışın önünü açmalıdır. Demokratik siyasi çözümün kararını vermelidir. Yeni kayıpların, yeni acıların önüne geçmek istiyoruz. On altı yıldır ben bu kararı vermişim, bunun için çabalıyorum. Biz barış olabilir diyoruz. Cengiz Çandar daha önce yazmıştı, okudum; Özal Çandar’a; “bu sorunu çözmek benim boynumun borcudur, bu halka karşı borcumdur” demiş. Biraz da Özal’ın anısına saygı gereği bu sorun çözülmelidir, diyorum.”


    AKP ÇÖZMEZSE TASFİYE EDİLİR


    “Ben burada PKK’nin silahsızlandırılması ve barış sürecine kanalize edilmesi konusunda kendimi ikna ettim. Ben değiştim, biz değiştik. Biz bu sorunu Özal’la çözmek istedik ama olmadı. Özal’ın çağrısına biraz geç karşılık verdim. Yine Erbakan’la çözemediğimiz için üzgünüm, o da çözmek istedi ancak sonuçta görülüyor ki iki lider de hem Özal, hem Erbakan tasfiye edildi belli güçler tarafından. Şimdi AKP var. AKP’de çözemezse tasfiye edilir. Öyle çok meraklı da değiller AKP’ye. Buradan söylüyorum. Hüsamettin Cindoruklar falan var, birleştiler. Başka oluşumlar da var. Buradan rahatlıkla şunu söyleyebilirim. AKP’nin alternatifini de hazırlıyorlar, bu böyle bilinmelidir. Bu kış sürecinde barış gelişmezse baharla birlikte çok daha güçlü bir çatışma yaşanabilir. Hükümetin ve Devletin de barış kararı alması gerekir. Barış kararı çıkmazsa zaten bu güçlerin bu zihniyet ve arkasındaki güçlerin de istediği, Kürt ve Türk halkının çatışmasıdır. Bunlar iki milyon insanın ölümünü bile göze almışlar.”


    SON NEFESİMİ DE ONURLUCA VERECEĞİM


    “Türkiye’yi Iraklaştırmak istiyorlar. Irak, Afganistan gibi olur. Bunların olmaması için çabalıyorum. PKK de kendi kararlarını kendisi verebilmelidir. Kürtler de kendi kararlarını kendileri verebilmelidir. Burada ne kadar dayanırım bilmiyorum, intiharvari şeylere girmeyeceğim, her şeye rağmen dayanmaya çalışıyorum ancak son nefesimi verinceye kadar dostça, yoldaşça halkımıza bağlı bir şekilde yürüyeceğimin, son nefesimi burada bu şekilde onurluca vereceğimin bilinmesini isterim. Kesin olarak şunu söylüyorum. Kimse benden pratik önderlik beklemesin. Kürtler, kendi içlerinde tartışsınlar, kararlaştırsınlar, kendileri karar versin ne yapacaklarına. Ama benim rol almam isteniyorsa koşullarımın düzeltilmesi gerekir, her yere ulaşabilmeliyim. Onbir yıl etti, sağlık durumum da bunlarla bağlantılıdır. Hiç bir şeyi takip edemiyorum, birçok şeyden haberim yok.”


    MECLİS KARAR ALMAZSA, PKK VE KÜRTLER KENDİ KARARLARINI ALIR


    “Meclis, demokratik anayasa, demokratik çözüm ve barış kararını almalıdır. İşte 10 Kasım deniliyor. Farketmez, parlamentoda barışın, demokratik çözümün kararı alınmalıdır. Halk bunun için, demokratik çözüm için demokratik eylemselliklerini yükseltebilmelidir, devam ettirmelidir. Eğer Meclis bu kararı almazsa PKK ve Kürtler kendi kararlarını alırlar, ben de buna karışmam. Ancak bir çözüm iradesi oluşursa ben o zaman üzerime düşeni yaparım. Devlet bundan sonra benden bir şey beklemesin, ben üzerime düşeni yaptım.”


    “Burada önemli olan birbirinden şu kadar kişi öldürdüm hesabı değildir. İki aşiret de kavga eder, kimin kimden fazla insan öldürdüğüne bakılmaksızın barış kararı verirler ve barışabilirler. Ben bu konuda burada demokratik çözüm ve barışa kendimi ikna ettim, bu yaklaşımımız gerçek Türkiye dostluğudur.”


    ULUSAL KONGREYE ÇAĞRI


    “Suriye ve İran’daki halkımıza selamlarımı iletiyorum. Kendi içlerinde örgütlülüklerini sağlamlaştırmalıdırlar, öz savunmalarını geliştirmelidirler. Ulusal Kongre çağrımı yineliyorum. Ulusal Kongreleri’ni yapmaya çalışmalıdırlar. Irak’taki halkımız da örgütlenmelerini geliştirmelidirler.”


    “Avrupa’daki halkımıza, roj tv çalışanlarına selamlarımı söylüyorum. Cezaevlerinde sağlık durumu ağır olan arkadaşlara özel selamlarımı gönderiyorum. Adıyaman, Midyat, Urfa, Ordu, Diyarbakır, Tekirdağ c.evinden, Bingöl c.evinden, Siirt c.evinden mektuplar var. Bakırköy c.evinden mektuplar var. Gidip görüyorsunuz zaten. Ordu c.evinden mektuplar var. Hepsine selamlarımı iletiyorum. Demokratik Yurtsever Gençliğe selamlarımı iletiyorum. Gençlere savunmalarımı okumalarını öneriyorum. Okusunlar, üzerine yoğunlaşsınlar, derinleşsinler, başarılar diliyorum.”


    ANF NEWS AGENCY



    ----------------------------------------------------------------------------



    http://www.firatnews.com/index.php?rupel=nuce&nuceID=16509

    http://www.gundem-online.net/haber.asp?haberid=81340

    http://dozaciwanan.com/modules.php?name=News&file=article&sid=53877


    ----------------------------------------------------------------------------



    Mit folgendem Code, können Sie den Beitrag ganz bequem auf ihrer Homepage verlinken



    Weitere Beiträge aus dem Forum DERSİM-ZAZA ARŞİVİ

    Kimlik - Kimlikler / Ismail Besikçi - gepostet von dersim am Donnerstag 21.06.2007
    Güneydogu da radikal Islam örgütleniyor - gepostet von dersim am Montag 05.11.2007
    MUNZUR VADİSİ: TÜM İNSANLIĞIN ORTAK KÜLTÜREL MİRASIDIR - gepostet von dersim am Montag 16.06.2008
    Pelga Tornêğeyali: - gepostet von dersim am Freitag 11.01.2008
    KHULÊ 70 ê SERRU : 70 YILLIK YARA - gepostet von dersim am Dienstag 28.10.2008



    Ähnliche Beiträge wie "G.N.:Öcalan: Devlet kendi Kürdünü yaratıyor_04.01.2009-09"

    Skirm gegen anderes Team - gepostet von m.0nSteR am Montag 31.07.2006
    Bewerbungsregeln - gepostet von weedster am Samstag 19.08.2006
    Trainings Beteiligung??? - gepostet von johnny am Sonntag 10.09.2006