SU Dünyasi Ve Baliklar

Bizim FM....Burada Bulusalim :-)
Verfügbare Informationen zu "SU Dünyasi Ve Baliklar"

  • Qualität des Beitrags: 0 Sterne
  • Beteiligte Poster: Derdo
  • Forum: Bizim FM....Burada Bulusalim :-)
  • Forenbeschreibung: Radyo
  • aus dem Unterforum: Doga ve Hayvanlar Alemi
  • Antworten: 6
  • Forum gestartet am: Montag 02.01.2006
  • Sprache: türkisch
  • Link zum Originaltopic: SU Dünyasi Ve Baliklar
  • Letzte Antwort: vor 18 Jahren, 1 Monat, 16 Tagen, 11 Stunden,
  • Alle Beiträge und Antworten zu "SU Dünyasi Ve Baliklar"

    Re: SU Dünyasi Ve Baliklar

    Derdo - 12.03.2006, 23:46

    SU Dünyasi Ve Baliklar
    YUNUS BALIGINDAKİ TASARIM
    Yunus Balığındaki Tasarım


    Yunustaki Tasarım

    Yunuslar ve balinalar diğer tüm memeliler gibi ciğerleri ile solunum yaparlar. Bu, onların su içinde iken balıklar gibi nefes alıp veremeyecekleri anlamına gelir. Bu nedenle nefes almak için düzenli olarak su yüzeyine çıkarlar. Başlarının üstünde hava alıp vermelerini sağlayan bir delik bulunur. Burası öyle tasarlanmıştır ki hayvan suya daldığında delik bir kapak tarafından otomatik olarak örtülür ve içeri su kaçması önlenir. Su yüzeyine çıkıldığında ise, kapak yine otomatik olarak açılır.



    Boğulmadan Uyumayı Sağlayan Sistem

    Yunuslar her nefes alışlarında ciğerlerinin % 80- 90'ını havayla doldururlar. Oysa çoğu insan için bu oran ancak % 15'i bulur.Yunuslar için nefes almak insanlarda veya diğer kara memelilerinde olduğu gibi bir refleks değildir, iradeli bir harekettir.

    Yani biz nasıl yürümeye karar veriyorsak, yunuslar da nefes almaya karar verir. Bu, hayvanın suda uyurken boğularak ölmemesi için alınmış bir tedbirdir. Yunus uykusu sırasında beyninin sağ ve sol yarım kürelerini yaklaşık on beş dakika arayla nöbetleşe kullanır. Bir yarım küre uyurken, diğer yarım küre yüzeye çıkarak hayvanın nefes almasını kontrol eder.

    Yunusların ağızlarındaki gagaya benzer çıkıntı ise sudaki hareketlerini kolaylaştıran bir başka tasarımdır. Hayvan bu yapı sayesinde suyu daha iyi yarmakta ve daha az enerji harcayarak, daha hızlı yüzebilmektedir. Modern gemilerin burunlarında da yunus ağzına benzer bir çıkıntı vardır. Bu hidrodinamik tasarım, gemilerin hızını da aynen yunuslarınki gibi artırmaktadır.





    Yunusların Sosyal Yaşamı

    Yunuslar çok büyük gruplar halinde yaşar. Güvenli bir koruma için dişiler ve yavrular böyle bir grubun ortasında yer alır. Grubun hasta üyesi yalnız bırakılmaz, ölene kadar grubun içinde tutulur. Bu güçlü dayanışma bağı, yeni bir yavru gruba katıldığı ilk günden itibaren başlar.

    Yunus yavruları önce kuyrukları dışarı çıkacak biçimde doğarlar. Bu sayede doğum tamamlanana kadar yavrunun havasızlıktan ölmesi önlenmiş olur. En son yunusun başı doğum kanalından çıkar çıkmaz, ilk nefesini alması için hızla su yüzeyine çıkarılır. Genellikle, yardım amacıyla anne yunusa bir başka dişi yunusda eşlik eder.

    Anne yunus doğumdan sonra hemen yavrusunu emzirir. Süt emmek için dudağı olmayan yavru, annesinin karnındaki bir yarıktan çıkan iki süt kaynağından beslenir. Bu bölgeye ufak ağız darbeleriyle dokunduğunda süt fışkırır. Yavru her gün onlarca litre süt içer. Bu sütün % 50'si yağdan meydana gelir (ineklerde ise sütün sadece % 15'i yağdır). Bu yoğun kıvam sayesinde, yavrunun vücut ısısını dengelemek için ihtiyaç duyduğu yağlı deri tabakası hızla oluşur. Hızlı dalışlar esnasında diğer dişiler yavruyu aşağı doğru iterek yardımcı olurlar. Ayrıca, yavruya avlanmayı ve sonarını kullanmayı da öğretirler. Bu yıllarca süren bir eğitim safhasıdır. Bazıları yıllarca sevdikleri bir aile üyesinin peşinden ayrılmazlar. 30 sene boyunca bu böyle devam edebilir.



    Vurgun Yemeyi Önleyen Sistem

    Yunuslar insanlarla kıyaslanamayacak kadar derin sulara dalabilirler. Bu konudaki rekor Balinagillerden amber balığına aittir. Amber balığı bir nefes alışla 3000 metre derine dalış yapabilir. Gerek yunuslar gerekse balinalar bu tip dalışlara uygun bir tasarımda yaratılmışlardır. Palet şeklindeki kuyruklar suya dalmayı ve yüzeye çıkmayı oldukça kolaylaştırır.

    Dalış için yaratılmış bir başka tasarım da hayvanın ciğerlerinde gizlidir: Hayvan derine daldıkça üzerindeki suyun ağırlığı, yani basıncı artar. Bu basıncı dengelemek için, ciğerlerinin içindeki hava basıncını da giderek artırır. Ancak bu hava basıncı giderek çok yüksek derecelere çıkar. Aynı basınç bir insan ciğerine uygulansa, ciğer yırtılıp parçalanacaktır. İşte bu tehlikeye karşı yunusun vücudunda çok özel bir koruma yaratılmıştır: Yunusların akciğerlerindeki bronşlar ve hava kesecikleri, basınca karşı son derece dayanıklı kıkırdak halkalarla korunmuştur.

    Yunusların vücutlarındaki bir diğer yaratılış örneği ise, vurgun tehlikesine karşı alınan tedbirdir. Dalgıçlar su yüzeyine hızlı çıkışlarda basınç farkından kaynaklanan bu tehlikeyle karşılaşırlar. Vurgunun nedeni, akciğerlere çekilmiş olan havanın ani bir biçimde kana karışarak damarların içinde hava kabarcıkları oluşturmasıdır. Bu baloncuklar kan dolaşımındaki düzeni bozarak ölüm tehlikesi meydana getirir. Balinalar ve yunuslar ise bizler gibi akciğerleriyle solumalarına karşın böyle bir problemle asla karşılaşmazlar. Bunun nedeni, derinlere dalarken insanlar gibi dolu ciğerle değil, boş ciğerle hareket etmeleridir. Ciğerleri hava ile dolu olmadığı için, bu havanın basınç değişikliği nedeniyle kana karışması ve dolayısıyla "vurgun yeme" tehlikesi ile karşı karşıya kalmazlar.

    Ama asıl soru burada ortaya çıkar: Eğer ciğerlerini hava ile doldurmuyorlarsa, oksijensiz kalıp boğulmaktan nasıl kurtulurlar?

    Bu sorunun cevabı, bu canlıların kaslarındaki yüksek orandaki "miyoglobin" proteinidir. Bu miyoglobin proteinleri, çok yüksek miktarda oksijen molekülünü kendi üzerlerine bağlar ve muhafaza ederler. Yani canlı için gereken oksijen, ciğerdeki havada değil, doğrudan kasların içinde saklanır. Yunuslar ve balinalar bu sayede uzun süre nefes almadan yüzer ve diledikleri kadar da derine dalabilirler. İnsanlarda da miyoglobin proteini vardır, ama çok daha az oranda olduğu için, aynı yüzme serbestliğini sağlamamaktadır. Yunus ve balinalara özel olan bu biyokimyasal ayarlama, elbette bilinçli bir tasarımın açık delilidir. Allah, her canlı gibi deniz memelilerini de içinde bulundukları şartlara en uygun vücut yapılarıyla yaratmıştır.



    Re: SU Dünyasi Ve Baliklar

    Derdo - 12.03.2006, 23:47

    Tepkili yüzme sistemleri
    Tepkili yüzme sistemleri


    Canlılar dünyasında en hızlı koşan, en iyi yüzen veya en uzağa uçan hayvanlar omurgalılardır. Bu hayvanların tüm bu becerilerinin altında yatan ana sebep kemik gibi sert maddelerden inşa edilmiş şekil değiştirmeyen iskeletlere sahip olmalarıdır. Bu kemikler kasların kasılmasına büyük destek verir. Kas kasılmaları daha sonra hareketli eklemler aracılığıyla kesintisiz, düzenli hareketlere çevrilir.

    Omurgasız hayvanlar ise, kemiksiz yapıları nedeniyle omurgalılara göre çok daha yavaş hareket eder.

    Mürekkepbalıkları da, her ne kadar "balık" ismini taşısalar da, omurgasız canlılardır, vücutlarında kemik bulunmaz. Ancak çok ilginç bir sistem sayesinde oldukça üstün bir hareket yeteneğine sahiptir. Yumuşak dokulardan oluşan vücutları kalınca bir deri tabakası ile kaplanmıştır. Bu deri tabakasının altında bulunan kaslar aracılığıyla bünyelerine su toplar ve daha sonra bu suyu kuvvetlice geri püskürterek yüzer.

    Mürekkepbalığının av sırasındaki en büyük yardımcısı ağzındaki uzantılardır. Bu iki uzantı sicime benzer ve normal zamanda ağız içinde hareketsiz dururlar. Mürekkepbalığı avı ile karşılaştığında bunları büyük bir hızla kement gibi fırlatır. Daha sonra aynı hızla avını ağzının içine alır. Bundan sonra iş hayvanın kollarına kalır. Mürekkepbalığının 8 adet kolu, tüm ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde tasarlanmıştır. Avladığı bir yengeci güçlü kolları sayesinde rahatlıkla parçalayabilir. Kollarını o kadar büyük bir beceri ile kullanır ki yengecin sert kabuğunu kırarak, içindeki beyaz etini rahatlıkla sıyırıp yiyebilir.
    Bilimsel adı Loligo Vulgaris olan mürekkepbalıkları, türlerinin en küçüğüdür. Tepkili yüzme sistemleri, suyun içinde saatte 30 kilometreyi aşkın bir hızla hareket etmelerine imkan tanır.


    Mürekkepbalığının su püskürtmeye dayanan bu sistemi oldukça komplekstir. Hayvanın başının iki yanında cebe benzeyen birer açıklık bulunur. Bu açıklıktan aldığı suyu vücudunun içinde bulunan silindir şekilli bir boşluğa çeker. Daha sonra içerideki bu suyu, başının hemen altında bulunan ince bir borudan yüksek bir basınç ile püskürtür. Hayvan bu sayede meydana gelen tepki ile ters yöne doğru hızla hareket eder.

    Bu yüzme tekniği hem hız hem de dayanıklılık açısından oldukça uygundur. Bilimsel adı "Todarodes paciticus" olan Japon mürekkepbalıkları 2000 km.'lik göçleri sırasında saatte ortalama 2 km. hızla hareket eder. Kısa mesafeler için hızlarını saatte 11 km.'ye kadar çıkartabilir. Bazı cinslerin ise hızlarının saatte 30 km.'yi geçtiği bilinmektedir.

    Mürekkepbalıkları hızlı ve seri kasılmalar sayesinde, kendilerini avlamak isteyen düşmanlarından ani bir hızlanma ile kaçabilir. Eğer kaçış hızı yeterli gelmezse vücutlarında sentezledikleri koyu renkli boyayı bir bulut şeklinde püskürtür. Bu bulut saldırganda büyük bir şaşkınlığa yol açar. Bu bir kaç saniyelik şaşkınlık mürekkepbalığı için yeterlidir. Çıkardığı bulutunun arkasında görünmez olan mürekkepbalığı hızla bölgeden uzaklaşır.

    Savunma sistemleri ve tepkili yüzme stilleri, mürekkepbalıklarının avcılık yapmalarına da imkan verir. Avlarının üzerine hızla saldırabilir ve onları kovalayabilirler. Karmaşık yapıdaki merkezi sinir sistemleri, tepkili yüzme için gerekli olan kasılma ve gevşemelerin uyum içinde gerçekleşmesini denetler. Solunum sistemleri de ideal bir yapıdadır. Bu sistem onlara suyu püskürtmek için gerekli olan yüksek metabolik hızı kazandırır.

    Tepkili sistemle yüzen tek hayvan mürekkepbalığı değildir. Ahtapotlar da tepkili sisteme sahiptir. Ancak onlar aktif yüzücü değildir; zamanlarının çoğunu deniz diplerinde, yarıkların ve kayaların içinde veya etrafında dolaşarak geçirir.

    Şekillerde bir mürekkepbalığının su püskürtme devri ve kesitleri gösterilmiştir. Devir aşırı şişme ile başlar. (1).
    Vücudun dış çapı, normal durumla karşılaştırıldığında yaklaşık % 10 artar, iç boşluğun hacmi ise yaklaşık %22 genişler. Su, başın iki tarafında yer alan açıklıklardan boşluğa girer. Huni şeklindeki boru ağızdan geçer. Genişleme en üst seviyesine ulaştıktan sonra vücut çapı normal çapının %75'i kadar azalır (2).
    Boşluktaki basınç aniden artar, püskürtme borusunun başlangıç kısmını deri duvarına iter ve su girişlerini kapatır. Hemen hemen bütün su (normal vücut hacminin %60'ına eşit) güçla bir püskürtme ile borudan çıkartılır. Vücut daha sonra suyu içeri alarak normal haline döner (3).
    Daha fazla kasılma hayvanın iç organlarına zarar verebilir. Püskürtme devri bir saniye kadar sürer ve emme aralıklarıyla birlikte 6-10 defa üst üste tekrarlanabilir. Mürekkepbalığı yavaş yavaş yüzerken, vücudu normal çapının %90'ına kadar kasılır.


    Ahtapotun iç derisi, üst üste duran kas tabakalarından oluşur. Boyuna kaslar, dairesel kaslar ve radyal kaslar olarak adlandırılan üç farklı kas dokusu vardır. Bu dokular birbirlerini dengeleyerek ve destekleyerek ahtapotun farklı hareketlerini mümkün kılar.

    Püskürtme süreci başladığında dairesel kaslar boyca kısalır. Ancak hacimlerini korumak eğiliminde oldukları için bu kez genişlikleri büyür. Bu, vücudun uzamasına neden olabilecek bir harekettir. Aynı anda boyuna kaslar gerginleşir ve vücudun uzamasını engeller. Deri duvarının kalınlaşmasına neden olan tüm bu gelişmeler sırasında radyal kaslar gerili vaziyettedir. Püskürtmenin sonunda radyal kaslar kasılarak boylarını kısaltır. Bunun sonucunda vücut duvarı incelir, iç boşluğun çapı artar ve tekrar içerisi su ile dolar.


    Mürekkepbalığının son derece kompleks bir gözü vardır. Göz bebeğini odaklayabilir, merceğini retinaya yakınlaştırıp uzaklaştırabilir. Göz kenarındaki kapakçıkları kısıp açarak gelen işik miktarını ayarlayabilir. İnsan ve mürekkepbalığı gibi tamamen farklı iki türde, böylesine kompleks yapıda ortak organların bulunması evrim ile açıklanamaz. Nitekim Darwin de Türlerin Kökeni isimli kitabında bunu dile getirmiştir.


    Mürekkepbalıklarındaki kas sistemi de ahtapottakine benzer. Fakat önemli bir farklılık vardır: Mürekkepbalığının vücudunda, ahtapotun boyuna kasları yerine, tunik adı verilen lif tabakası vardır. Tunik, boyuna kaslar gibi hayvanın vücudunun iç ve dış yüzeylerini kaplayan iki tabaka halindedir. Tunik tabakalarının arasında dairesel kaslar bulunur. Dairesel kasların arasında da bunları diklemesine kesen radyal kaslar bulunur.

    Ahtapot ve mürekkepbalıklarının tepkili yüzme sistemleri, aslında jet uçaklarıyla benzer bir prensipte çalışır. Dikkatle incelendiğinde her iki hayvanın kas sisteminin kendileri için en uygun bir yapıda tasarlanmış olduğu görülür. Bu kompleks yapıların tesadüflerle oluşabileceğini öne sürmek ise elbette imkansızdır.


    Mürekkepbalıklarının üreme sistemi de kusursuz bir tasarıma sahiptir. Bu balıkların yumurtalarında, deniz dibindeki oyuklara tutunmalarını sağlayan yapışkan bir yüzeyleri vardır. Yavru, doğacağı güne kadar yumurtalarının içinde kendisi için hazırlanmış olan besini yer. Yavrunun kuyruğunun ucunda ise, doğum vakti geldiğinde kullanacağı sivri bir uç yer alır. Keskiye benzeyen bu ucu kullanarak yumurtayı deler ve dışarı çıkar. Bu sivri uç, doğumdan sonra kaybolur. 42 Her detay kusursuzca planlanmıştır ve planlandığı gibi işler. Tüm bu kusursuz yaratılış, Allah'ın sonsuz ilminin bir ifadesidir.




    Re: SU Dünyasi Ve Baliklar

    Derdo - 12.03.2006, 23:49

    İlginç su canlıları
    İlginç su canlıları


    Denizin Göz Kamaştıran Mücevherleri: İnciler

    İnsan dünya üzerinde her nereye gözünü çevirip bakacak olsa ihtişamlı bir yaratılış, kusursuz bir tasarım ve hayret verici özelliklerle karşılaşır. Bu kitap boyunca verdiğimiz örnekler bu ihtişamın yalnızca birkaç küçük detayıdır. Allah insanlar için yeryüzünde görünümü son derece güzel olan pekçok bitki ve hayvan türü yaratmıştır. Doğadaki her detayı insanın zevk duyacağı, lezzet alacağı şekilde var etmiştir. Tüm bunlarla birlikte yeryüzünde pek çok süs eşyası da Allah tarafından yaratılarak insanların hizmetine sunulmuştur. Bu süs eşyalarından biri olan inciler ihtişamlı güzelliklerinin yanısıra, her yönden ilginç özelliklere de sahiptirler.
    İncilerin oluşum aşamaları hayranlık uyandırıcıdır. İncileri genellikle inci midyesi denilen ve pek çok türü bulunan istiridyeler üretirler. Bu istiridyelerin kabuklarının dirençleri oldukça yüksektir. Açılması son derece zor olan dış kabuklarının kalsiyum karbonat esaslı olan bileşimleri birçok düşman için de caydırıcıdır. Kalsiyum karbonat maddesi aynı zamanda istiridyenin inciyi oluşturmasında da önemli rol oynamaktadır.


    İstiridyeler içlerine kum, çakıl veya zarar verecek parazit organizmalar girdiğinde bundan rahatsız olurlar. Bu gibi durumlarda bir korunma yöntemi olarak bu davetsiz misafiri izole ederler ve üzerini sedefle kaplamaya başlarlar.

    İşte bu kaplama işlemi incinin oluşumundaki ilk aşamadır. İstiridyenin içine giren yabancı cisimler incilerin oluşması için bir çekirdek görevi görürler. Yıllar boyunca bu çekirdek maddenin üstü ince kalsiyum karbonat katmanlarının üst üste gelmesiyle kaplanacaktır.
    İstiridyenin içine giren yabancı cisimler incilerin oluşması için bir çekirdek görevi görürler. Yıllar boyunca bu çekirdek maddenin üstü ince kalsiyum karbonat katmanlarının üst üste gelmesiyle kaplanacaktır.



    Peki istiridyenin içinde sedef maddesi nasıl oluşmaktadır? İstiridyenin iç derisindeki katmanlarda sedefi oluşturan iki ana madde bulunur.

    Bir katmanda inciyi meydana getiren ve "aragonite" adı verilen, kalsiyum karbonat içerikli bir mineral, diğerinde ise incideki bu aragonite maddesini bir arada tutacak olan uhu benzeri "conchiolin" maddesi bulunur. Aragonite yarı şeffaf bir madde olduğu için inciye parlaklık kazandıracaktır. Bu iki maddenin istiridye (aslında beyni bile olmayan bir et parçası) tarafından üretiliyor olması, sonra bunların biraraya gelip bir toz tanesini kaplayarak inci gibi bir güzelliği oluşturması elbette ki düşündürücüdür. İstiridyenin korunma amaçlı ürettiği inci, insanlar için estetik bir süs olarak yaratılmaktadır.

    Allah Rahman Suresi'ndeki

    "İkisinden de inci ve mercan çıkar." (Rahman Suresi, 22)

    ayetiyle incilere dikkat çekmiştir. Ayrıca Kuran'da, dünyada insanlara bir güzellik olarak sunulan incilerden cennet süslerinden biri olarak da bahsedilmektedir.


    Denizanalarının Bilinmeyen Özellikleri
    Denizanaları herkesin tanıdığı son derece ilginç canlılardandır. Ancak %95'i sudan oluşan denizanalarının genelde bilinmeyen şaşırtıcı özellikleri de vardır. Örneğin, bazı türleri ışık saçarak düşmanlarını yanıltır, bazıları ise vücutlarında düşmanları için öldürücü zehirler üretir.
    Hemen hemen bütün iklim koşullarında yaşamlarını sürdürebilen denizanalarının pek çok türü canlılar için tehlikelidir. Saydam bir yapıları olan bu canlıların, vücutlarının alt kısımlarından uzanan dokungaçları vardır. Bazı türlerin dokungaçlarında zehirli bir sıvı bulunur. Denizanaları avlarını bu zehiri fışkırtarak yakalar, düşmanlarını da bu zehirle öldürürler. Zehiri olmayan deniz anaları türleri ise elbette ki savunmasız değildir. Bunlardan kimileri kendilerini korumak için ışık saçma özelliklerini kullanırlar. Düşmanları olan deniz kaplumbağalarından, deniz kuşlarından, balıklar ve balinalardan kurtulmak için planlı ve metodlu bir şekilde hareket ederler. Düşmanlarından kaçarken bütün vücutlarında ışık yanar.



    Ancak düşman tam onları ısırmaya kalktığında çan görünümlü kısımlarındaki ışığı kapatırlar ve ışığı yanık kalan dokungaçlarını gövdelerinden ayırırlar. Böylece düşmanın dikkati dokungaçlara çekilmiş olur. Denizanaları da bu durumdan faydalanarak hemen oradan uzaklaşırlar.

    Başka bir tür olan fizalyalar (sol alt resim) ise dev denizanalarıdır. Akdeniz dahil bütün tropik ve ılıman iklimlerde yaşarlar.

    Fizalyaların deniz yüzeyinden 20 cm kadar yukarıya yükselen masmavi yelkenimsi bir organları vardır, onları yüzdüren ve ilerleten bu organdır. Helezon biçimli dokungaçlarında felç yapıcı toksinler içeren kapsüller bulunur.
    Denizanalarının tüm bu özellikleri son derece ilginçtir. Güneşle temas ettiğinde kısa bir süre içinde kuruyup yok olan, neredeyse tamamı sudan oluşan bir canlı nasıl olup da kimyasal madde üretimi yapar?

    Veya nasıl olur da düşmanını yanıltacak taktikler geliştirebilir? Denizanalarının düşmanlarını ya da avlarını görebilecek gözleri, beyinleri yoktur. Denizanaları sadece peltemsi bir su kütlesidir, ancak çeşitli taktikler uygulayarak avlanmak, düşmanlarından kurtulmak gibi bilinçli davranışlarda bulunurlar.Bu bilincin, çözümler üreten aklın denizanalarına ait olamayacağı çok açıktır.



    İşte denizanaları hakkındaki bilgiler bu bakış açısıyla incelendiğinde ufuk açan, insanı çok önemli sonuçlara ulaştıran bilgiler haline gelmektedir.

    Denizanalarını ve özelliklerini, yaptıklarını düşünen kişi bu canlıların kendi kendilerine hiçbir şey yapamayacaklarını, herşeye hakim olan bir güç tarafından yönetildiklerini anlayacaktır.

    Hiç benzeri olmayan bu güç Allah'a aittir. Allah tüm canlıları çeşit çeşit yaratarak, kendi üstün aklını ve benzeri olmayan ilmini bu canlılarda tecelli ettirmektedir. Denizanaları sadece tek bir örnektir.

    Deniz Kabuklularından Tarakların Gözleri
    Aşağıdaki küçük resimde görülen Tarak adı verilen bir deniz kabuklusudur. Şimdi resme dikkatlice bakın. Bu deniz kabuğu şeklindeki hayvanın kabuğunun kenarları boyunca dizilmiş küçük parlak mavi noktaları farkettiniz mi? Peki bu mavi noktaların her birinin aslında birer göz olduğunu söylesek buna şaşırır mıydınız?
    Ne kadar şaşırtıcı da olsa bu mavi noktaların her biri resimde görülen canlıya ait gerçek birer gözdür. Her biri yalnızca 1 mm. büyüklüğe sahip olan bu gözler, son derece küçük olmalarına rağmen bu canlının düşmanlarından kurtulmasını sağlamaktadır.

    Tarakların bu küçük gözlerinin her biri kendi lens (mercek) ve retinası olan gözlerdir. Bu gözlerdeki mercekler ışığı toplayıp odaklamaya yarar. Ancak bu canlıların beyinlerinde bir görme merkezi yoktur. Yani gözleri tarafından odaklanan görüntüler, canlının beyninde normal bir gözün gördüğü şekilde algılanmaz. Tarakların gözleri üzerinde araştırma yapan bilimadamları bu gözlerin büyük bir olasılıkla görüntü oluşturamadığını tahmin etmektedirler. Öyleyse bu hayranlık uyandıran gözler ne işe yaramaktadır?



    Taraklar bu gözleri aydınlıkla karanlığı ayırt etmek için kullanmaktadırlar ve böylece kumlu alanlardan yosunlu bölgelere doğru hareket edebilmektedirler. Ayrıca milimetrik gözleri istiridyelere çevrelerindeki hareketleri fark edebilme duyarlılığını da sağlamaktadır. İstiridye bu sayede kendisini avlamak isteyenlerden kaçıp kurtulabilmektedir.

    Tarağın gözleri yaşadığı ortamda ihtiyaçlarını karşılayabilecek özelliklere sahiptir ve bu gözlerin oluşumunda çok açık bir tasarım vardır. Gözler bu canlının dış dünyayı algılayabileceği bir dizi şeklinde kabuğun dış bölümüne dizilmiştir. Yani bu canlıya ihtiyacı olan gözler ihtiyacı olan uyum ve düzende verilmiştir.Denizaltındaki kabuklu bir canlıdan kuşlara, ağaçlardaki sistemlerden yıldızlara kadar evrenin her yerini kuşatmış olan bu kusursuz uyum, düzen ve planın elbette ki bir planlayıcısı, tasarımcısı vardır. Allah canlılarda yarattığı bu gibi detaylı tasarımlarla bize kendisini tanıtmaktadır.


    Akıl sahibi insanlara düşen görev ise, gökten yere, atomdan galaksilere kadar her yerde tecelli eden Allah'ın sınırsız gücünü görmek ve yalnızca Allah'a yönelmektir.

    Ve Allah ile beraber başka bir ilaha tapma. O'ndan başka ilah yoktur. O'nun yüzünden (zatından) başka herşey helak olucudur. Hüküm O'nundur ve siz O'na döndürüleceksiniz. (Kasas Suresi, 88)

    Sualtındaki Barınaklar: Mercanlar
    Mercanlar tropikal suların sığ bölgelerinde yaşayan canlılardır. Ölü mercanların kireçtaşına dönüşen iskeletlerinin zaman içinde birikmesiyle de pek çok canlının birarada yaşadığı mercan resifleri oluşur. Resifler oldukça geniş alanlara yayılabilmektedir. Bilimadamları mercan resiflerini içlerinde barındırdıkları canlı çeşitliliği açısından yağmur ormanlarıyla kıyaslamaktadır. Çünkü mercan resiflerinde 2000'den fazla balık, 5000 çeşit yumuşakça, 700 çeşit mercan ve sayısız yengeç türü, denizkestanesi, denizyıldızı, deniz salyangozu çeşitleri vardır.
    Polipler de mercan resiflerinde yaşayan bir hayvan türüdür ve dokularının iç yüzeyindeki hücrelerde yaşayan alglerle ortak bir yaşam sürerler. Alglerin klorofil hücreleri vardır, bu sayede fotosentez yapabilirler. Algler oksijen açısından zengin, fakat besin açısından fakirdirler. Diğer bitkiler gibi algler de nitrata ve fosfata ihtiyaç duyarlar. İşte bu noktada iki canlı arasındaki ortak yaşamın önemi ortaya çıkar. Tek başına olsa yaşayamayacak olan bu canlılar birliktelikleri sayesinde eksikliklerini gidererek yaşamlarını sürdürmektedirler.


    Polip dokularında yaşayan algler, yaşamaları için gerekli olan nitrojen gibi maddeleri poliplerden elde etmiş olurlar. Aynı zamanda da güvenli bir barınağa sığınarak, düşmanlarından da korunurlar. Buna karşılık, polipler de alglerin fotosentez yaparak ürettikleri besinin bir bölümünü alırlar. Bu şekilde polipler, kireç taşından meydana gelen iskeletlerini inşa etmek için ihtiyaçları olan gerekli enerjiyi elde etmiş olurlar.

    Diğer ortak yaşayan bütün canlılarda olduğu gibi, poliplerle algler arasındaki ortak yaşamda da her iki canlının bütün ihtiyaçları en rahat şekilde karşılanmaktadır. Bu canlıları biraraya getiren, her ikisinin de ihtiyaçlarından haberdar olan tek bir Yaratıcı'nın olduğu açıktır. Bu canlılar birbirlerini tamamlayacak, birbirlerinin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde Allah tarafından yaratılmışlardır.

    Allah deniz altında yarattığı çeşit çeşit canlı ve bu canlılardaki örneksiz tasarımlar, hayret uyandıran özellikler ile bize sonsuz sanatını ve sınırsız ilmini tanıtmaktadır.



    Yerde sizin için üretip-türettiği çeşitli renklerdekileri de (faydanıza verdi). Şüphesiz bunda, öğüt alıp düşünen bir topluluk için ayetler vardır. Denizi de sizin emrinize veren O'dur, ondan taze et yemektesiniz ve giyiminizde ondan süs-eşyaları çıkarmaktasınız. Gemilerin onda (suları) yara yara akıp gittiğini görüyorsun. (Bütün bunlar) O'nun fazlından aramanız ve şükretmeniz içindir. (Nahl Suresi, 13-14)



    Re: SU Dünyasi Ve Baliklar

    Derdo - 12.03.2006, 23:49

    Balıkların yüzme tekniği
    Balıkların yüzme tekniği


    Tüm makineler sabit bir eksen etrafında, sabit bir dönme hızında hareket eden şaft denen parçalar aracılığı ile güç üretirler. Ancak bu kural hayvanlar için geçerli değildir. Çünkü hayvanların bütün vücutları kan damarları ve sinirlerle sarılmıştır. Bu nedenle sabit bir eksen etrafında hareket edecek bir parçayı kullanarak güç üretmeleri imkansızdır. Peki öyleyse canlıların hareketine imkan veren sistem nasıl çalışır? Hayvanlar, ileri geri hareket eden ve manivelaya benzeyen, mükemmel tasarlanmış yapılar sayesinde hareket ederler. Hayvanların güç üreten motorları büzülüp esneme özelliğine sahip olan kaslarıdır.Bu motorların bir örneğine su canlılarında rastlayabilirsiniz. Bu canlılardaki her bir manivela birbirine öyle bir biçimde bağlanmıştır ki, hareket tek bir düzlemde gerçekleşir. Bu hareketi balıkların sudaki yüzüşünü düşünerek gözünüzde canlandırabilirsiniz.

    Balığın omurgası, yerde kıvrılıp giden bir yılan gibi devamlı olarak sağa sola kıvrılır. Bir balığın yüzebilmesi için kuyruğunu sağa sola sallaması yeterlidir. Normal şartlar altında kuyruk bir yöne büküldüğünde, balığın ön tarafının arka tarafın tersi yönde aynı şiddette savrulması gereklidir. Ancak böyle olmaz. Çünkü balıkların ön tarafı bu etkiyi ortadan kaldıracak biçimde yaratılmıştır. Aynı zamanda su, hareket esnasında baş tarafa dikey bir kuvvetle etki eder. Tüm bunlar baş kısmındaki su içindeki salınımın kuyruk kısmındakinden daha küçük olmasına neden olur. İki tarafın arasındaki bu fark balığın su içindeki hareketine neden olur. Balığın ileri doğru hareket hızı, yüzgecin balığın omurgasından geçen eksenin sağı ve soluna gidiş geliş hızı ile doğrudan bağlantılıdır. Yüzgeç eksene yaklaştığında hız artar, uzaklaştığında da azalır.Acaba bu sistem ne kadar verimlidir? Dalgalanan bir kuyruk bir denizaltının motorları ile kıyaslanırsa nasıl bir sonuç alınırdı?Cambridge Üniversitesinden Prof. Richard Bainbridge ve arkadaşları bir su altı kamerasıyla yaptıkları gözlemlerle bu sorulara yanıt aramışlardır.Gözlemler, sualtında sakin duran balıkların korkutulduklarında inanılmaz bir hızla harekete geçebildiklerini ortaya koymuştur:Küçük bir tatlı su balığı, bir saniyede durgun halden 10 vücut boyu kadar ileri fırlayabilir. 20 cm boyundaki bir balığın ulaşabildiği hız ise saatte 8 km. kadardır. Balık büyüdükçe hızı da artar. Prof. Bainbridge, 32 cm boyundaki bir balığın uzunca bir süre 13 km/saat hızla hareket ettiğini görmüştür. Bu hız balığın kuyruk sallama sıklığı ile doğrudan orantılıdır. Bir balık kısa sürede ne kadar çok kuyruk sallarsa hızı da o kadar artar. Balıklar, yüzerken büyük miktarlarda güç harcarlar. Ancak ani hızlanmanın balıklar için hayati bir anlamı vardır; çünkü ya avlanmak ya da avcılardan kaçabilmek için buna ihtiyaçları vardır.
    Bazı küçük balıklar, durma noktasından maksimum hızlarına saniyenin 20’de biri kadar kısa bir anda çıkabilirler. Bu sırada ürettikleri itme kuvveti kendi ağırlıklarının 4 katı kadar olmaktadır. Bu verilerin ne anlam ifade ettiğini tam olarak anlamak için şöyle bir karşılaştırma yapalım: Spor arabalar sıfırdan 100 km hıza 4-6 saniyede çıkarlar. Üstelik bu arabaların maksimum hızlarına ulaşabilmeleri için daha da fazla zamana ihtiyaçları vardır. Bütün bunların yanısıra balıklar bu üstün performanslarını suyun içinde hem de akıntıya karşı ortaya koymaktadırlar. Suyun direncinin havadan daha fazla olduğunu düşünüldüğünde, balığın küçümsenmeyecek bir performansa sahip olduğu hemen anlaşılacaktır. Buraya kadar verilen örneklerde açıkça görülen bir gerçek vardır.

    Balıklardaki sistemler özel olarak tasarlanmıştır. Bu durumda “tesadüf” olasılığını düşünmek son derece akıl ve mantık dışı olmaktadır. Tesadüflerin balıklara suda rahat hareket etmelerini, hız kazanmalarını sağlayacak sistemleri kazandırmış olmaları imkansızdır.Balıklardaki bu özellik bize Allah’ın ne denli sınırsız bir ilim sahibi olduğunu gösteren delillerden biridir. Allah sonsuz akıl sahibi olan, her türlü yaratmayı bilendir.



    Re: SU Dünyasi Ve Baliklar

    Derdo - 12.03.2006, 23:50

    Köpek balıkları
    Köpek balıkları


    KÖPEK BALIKLARINDAKİ ÖZEL ISITMA SİSTEMLERİ ve ELEKTRİKSEL ALGILAYICILAR

    Görme olayındaki kimyasal süreci etkileyen temel faktör sıcaklıktır. Hava serinledikçe kimyasal reaksiyonlar daha uzun zaman alır, bu da bazı canlıların görüş yeteneğini etkiler. Örneğin soğukkanlı canlılar (sürüngenler, timsahlar vs.), özellikle hızlı hareket eden nesneleri görmek istiyorlarsa kendilerini ısıtmak durumundadırlar.

    Bir yılan bahar geldiğinde faal olmak istiyorsa önce güneş banyosu yapmak zorundadır. Sıcakkanlı avcıların tersine avını görmek için ısınmalıdır. Bir başka soğukkanlı hayvan olan timsahlar yılanlara göre daha avantajlıdırlar. Çünkü sıcak iklimlerde yaşarlar.Güneş, avlarını görüp yakalamaları için gerekli ısıyı onlara sürekli olarak sağlamaktadır. Soğuk ortamlarda yaşayan soğukkanlı hayvanlar ise bu problemi olağanüstü vücut tasarımları sayesinde çözerler. Örnek olarak beyaz köpekbalıklarını ele alalım. Bu canlılar avlarını gözleri ile takip ederek yakalarlar. Hatta fok balıkları veya diğer avlara bakmak için suyun yüzeyine bile göz atarlar. Ancak sıcak mercan kayalıklarında değil de serin okyanuslarda gezindiğinde beyaz köpekbalıklarının gözleri hızla hareket eden avlarını takip etmede çok ağır kalır. Ancak köpek balığı böyle bir problem yaşamaz. Çünkü beyaz köpekbalıklarının gözleri kendileri gibi soğukkanlı değildir. Bu köpek balığı türünde vücut kaslarının ısısı gözlere aktarılır. Bu sayede en hızlı hareket eden balıkları hatta fok balıklarını bile yakalayabilirler.

    SUPERNATURAL, The Unsee Powers of Animals,John Downer, Published by BBC Worldwide Ltd., London 199, ss. 149-150.

    Peki görme duyuları, suyun içindeki hareketleri takip edemeyecek kadar zayıf olan diğer köpek balıkları nasıl avlanırlar? Köpekbalıklarının, öyle mükemmel bir yaratılışları vardır ki, sudaki tüm titreşimleri ve kokuları, suyun ısısındaki değişimleri, tuzluluk oranını ve özellikle de hareket halindeki hayvanların yol açtığı elektrik alanındaki en küçük değişiklikleri bile hissedebilirler.

    Marie-Sophie Germain, Science et Vie, No:966, Mart 1998, ss.85-89

    Bunun nasıl gerçekleştiği sorusunun cevabı ise bizi çok açık bir yaratılış mucizesine götürür.Bütün canlılar ısı dışında elektrik de yayarlar. Karada yaşayan bir canlının bu akımları hissetmesi zordur çünkü hava bir yalıtkan görevi görür. Ancak suyun içerisinde durum farklıdır elektrik doğal bir iletken olan suyun içerisine akar. Dolayısı ile bu elektriği hissedebilen bir canlı son derce gelişmiş bir duyuya sahip olmuş olur. Köpekbalıkları da sudaki tüm titreşimleri, suyun ısısındaki değişimleri, tuzluluk oranını ve özellikle de hareket halindeki canlıların yol açtığı elektrik alanındaki küçük değişiklikleri bile hissedebilirler.Köpek balıklarının vücutlarında, içi jöle dolu çok sayıda oluk mevcuttur. Bu oluklar sıkllıkla köpekbalığının kafasında yerleştirilmiş olmasına karşın, balığın tüm vücudu boyunca da dağılmıştır. “Lorenzini ampülleri” olarak adlandırılan bu özel organlar mükemmel birer elektrik algılayıcılarıdır. Bu organlar, başın ve hayvanın yüzündeki sivri kısmın üstünde bulunan gözeneklere bağlıdırlar. Ve elektrik algılayıcısı (elektroreseptör) olarak son derece hassastırlar.

    Köpek balıkları ve vatozlar bu algılayıcılarını kullanarak avlarını bulurlar. Algılayıcılar o kadar hassastırlar ki bir voltun 20 milyarda biri büyüklüğünde akımları hissedebilirler. Bu birbirinden 3000 kilometre uzaklıkta duran iki adet 1.5 voltluk kalem pil arasındaki voltajı hissetmeye benzetilebilir.

    SUPERNATURAL, The Unsee Powers of Animals, John Downer, Published by BBC Worldwide Ltd., London 199, s. 17.

    Yaralı bir balık suyun içinde çırpındığında camgöz köpekbalıklarının tüm duyuları alarma geçer. Balıktan yayılan sualtı sesleri (düşük frekanslı titreşimler) köpekbalıklarını çeker. Avlarına yaklaştıklarında Lorenzini ampulleri çok daha belirgin biçimde çalışmaya başlar. Öyle ki köpekbalıkları yaralı balığın kalp atışlarının ve kaslarındaki kasılmaların yol açtığı çok küçük elektrik akımlarını bile hissederler. Bu sayede avlarının yerini tam olarak saptarlar. Elektriksel uyarıları algılayacak bir mekanizmanın kendiliğinden ortaya çıkamayacağı çok açıktır. Köpekbalıklarının son derece isabetli ölçümler yapmasını sağlayan bu vücut sistemi çok açık bir şekilde yaratılışı kanıtlar. Üstelik Lorenzini ampulleri köpekbalıklarının sahip oldukları özelliklerden yalnızca biridir. Köpekbalıkları gerek solunum sistemleri, gerek yollarını bulmalarını sağlayan manyetik alıcıları, gerekse hızlı yüzme yetenekleri ile birer yaratılış mucizesidirler. Allah bütün canlıları olduğu gibi köpekbalıklarını da eksiksiz bir şekilde yaratmıştır.Bu gibi bilgiler Allah’ın ilminin sonsuzluğunu ve benzersizliğini düşünmek için birer vesiledir. Düşünen insanlar için Allah’ın yarattığı herşeyde ibretler vardır. Allah bu gerçeği bir ayetinde şöyle bildirmiştir:Allah gökten su indirdi, ölümünden sonra yeri onunla diriltti; işitebilen bir topluluk için bunda gerçekten bir ayet vardır.

    "Sizin için hayvanlarda da elbette ibretler vardır… "(Nahl Suresi, 65-66)



    Re: SU Dünyasi Ve Baliklar

    Derdo - 12.03.2006, 23:52

    Somon balıkları
    Somon balıkları



    SOMON BALIKLARINDAKİ ŞAŞIRTICI YÖN TAYİN SİSTEMİ

    Göç eden canlılar içinde en bilinenlerinden bir tanesi de somon balıklarıdır. Somonlar çoğunlukla yaz sonu veya sonbaharda, akarsularda yumurtlarlar. Kuluçka devresi suyun sıcaklığına göre 60 ile 200 gün arasında değişir. Yavrular kışın sonunda yumurtalardan çıkarlar. Pembe somon balıkları hemen hemen yumurtadan çıkar çıkmaz denize doğru göç etmeye başlar; köpek somonları birkaç hafta beslendikten sonra, kral ve Atlantik somonları ise akarsularda 1 ile 3 yıl arasında değişen gelişim sürelerini tamamladıktan sonra denizlere açılırlar.Genç somon balıkları hayatlarının ilk göçlerinde içinde bulundukları ırmakta akıntı boyunca ilerler; denize doğru yaptıkları bu yolculukta çağlayanlar, kirli sular ve kendilerini avlamak isteyen büyük balıklar gibi türlü tehlikelerle karşı karşıya gelirler. Bunları atlatıp denize ulaşanlar göçlerini tamamlamış olurlar. Denizlerde birkaç yıl geçirdikten sonra iyice gelişip üreme olgunluğuna erişenler hayret verici yeni bir göçe başlar.



    Somon Balığının İnanılmaz Yolculuğu Başlıyor

    Somonun dönüş yolculuğu sonunda varmak istediği hedef, yumurtadan çıktığı başka bir deyişle dünyaya geldiği yerdir. Bunun nedeni de balıkların yumurtlamak için seçtikleri yerin doğdukları ırmak yatağı olmasıdır. Atlantik somonları söz konusu göçü her sene yinelerken, diğerleri ömürleri boyunca sadece bir kere göç ederler.Bu yolculukta, akıllara durgunluk veren ilk gerçek balığın yol alması gereken mesafenin uzunluğudur. Açık denizlerde seyreden somonların amaçlarına ulaşmaları için binlerce kilometre yüzmeleri gerekmektedir. Örneğin, bir köpek somon balığı sonbahardaki yumurtlama döneminde, Yukon Nehri boyunca 3200 kilometreden fazla yüzer. Bir kırmızı somon 1600 kilometreden daha fazla yol kateder. Dikkat çeken bir diğer nokta somonların yaptıkları ideal zamanlamadır. Bu sayede uzun yolculuklarını tam yumurtlama dönemlerine denk getirecek şekilde planlarlar. Örnek olarak, bir Atlantik somonu günde ortalama 6-7 kilometre yüzerek gideceği yere ulaşır; ilkbaharın sonunda başladığı göçünü sonbahar aylarının sonunda tamamlar.

    Balığın çözmesi gereken ilk önemli sorun, gençlik dönemindeki yolculuğunda içinde gezindiği akarsuyun denize dökülen ağzını bulmaktır. Çünkü dönüş yolculuğunda izleyeceği rotayı ona göre belirleyecektir. Hiçbir somon bu konuda hataya düşmez. Kendisinin bir zamanlar denize açıldığı ırmağın ağzını tek bir denemede kolaylıkla bulur. Üstelik bunu harita veya pusula gibi yön bulmasına yardımcı olacak araçlar kullanmadan gerçekleştirir.Akarsuya giren somon büyük bir kararlılıkla akıntıya karşı yüzmeye başlar. Bundan sonraki işi ilk yolculuğuna kıyasla çok daha zordur. Somon balığı hedefine ulaşmak için ırmağın kuvvetli akıntısıyla mücadele eder; su yüzeyinden yaklaşık 4 metre kadar yükseğe sıçrayarak şelale ve çağlayanları aşar. Yolculuk sırasında, üst yüzgecinin su dışında kalmasına neden olacak kadar sığ sulardan geçer. Bu sığ sularda, kendilerini avlamak için bekleyen kuşlar, ayılar ve bir sürü yabani hayvanın tehditleriyle karşılaşır.Nehir boyunca ilerleyen somonun rotasını tespit ederken bazı önemli kararlar alması da gerekir. Karanın oldukça içlerinde, bir ırmağın herhangi bir kolunda dünyaya gelen balık aynı yere ulaşabilmek için nehrin her iki kola ayrılışında doğru tarafa yönelmek zorundadır. Somonlar hayatlarında sadece bir defa geçtikleri yolları şaşırmadan bulur; her defasında kendilerini doğdukları yere götürecek nehir koluna saparlar.Üstesinden gelinmesi gereken güçlükler bu kadarla da sınırlı değildir. Balık, yolculuğu boyunca olağanüstü çaba gösterir, fakat beklenilenin aksine herhangi bir gıda almaz. Yorucu göçü sırasında kendisine gerekecek enerjiyi önceden hatasız bir şekilde hesaplamış ve yakıtını yolculuk öncesinde vücudunda depolamıştır.Deniz ve akarsuların tuz oranı, su sıcaklığı gibi birbirinden farklı özelliklerinin de göz önünde bulundurulması gerekir. Bu noktada karşılaştığımız gerçek şudur: Somonlar bu iki ortama da kusursuz uyum sağlayacak donanıma sahiptirler.Tüm olumsuzluklara ve zorluklara rağmen somon balıkları inanılması güç yolculuklarını başarıyla tamamlar; doğdukları ortamlarda yumurtalarını bırakırlar. Somon nesli de milyonlarca senedir süregelen bu muazzam yolculukla devam eder. Somon balıklarının başarılarının büyüklüğü kıyaslarla daha da iyi anlaşılabilir. Örneğin, bir insanın yardım almadan ve yön gösteren bir araç kullanmadan, belirli bir zaman içinde, binlerce kilometrelik mesafeden doğduğu eve sadece bir kere geçtiği engebeli yollardan hatasız bir şekilde geri dönmesi oldukça az bir ihtimaldir. Ancak somonlar insanlar için imkansız olan bu ihtimali doğar doğmaz başaracak kabiliyette yaratılmışlardır. Allah’ın somon balıklarında yarattığı özel tasarımlar sayesinde bu canlılar binlerce kilometrelik yolu rahatlıkla kat etmektedirler.



    Koku Alma Mekanizması

    Somon balıklarının bu müthiş yolculuğu nasıl gerçekleştirdiğini anlamak amacıyla Amerika’daki Wisconsin Lake Laboratuvarlarında çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Bu araştırmalar somonların yönlerini belirlerken koku alma duyularını kullandıklarını ortaya çıkarmıştır.Somonların iki delikli bir burnu vardır. Su bir delikten girer, diğer delikten çıkar. Bu delikler balığın soluk almasıyla eş zamanlı olarak açılıp kapanacak şekilde tasarlanmıştır. Herhangi bir kokulu madde ihtiva eden su buruna girdiğinde, balığın burnundaki alıcılar kimyasal olarak uyarılır. Bu kimyasal uyarı bir enzim reaksiyonuyla elektrik sinyallerine dönüştürülür ve merkezi sinir sistemine ulaştırılır. Karada yaşayan omurgalı bir canlıda, koku moleküllerinin burundaki mukus tabakada çözülmesiyle koku alma gerçekleşir. Buna karşın balıklarda çözünme gibi bir aşama söz konusu değildir. Çünkü koku zaten suyun içindedir ve çözünür haldedir. Somon balıkları da sahip oldukları bu avantajı değerlendirir; adeta koku alma hissi çok gelişmiş av köpekleri gibi kokuyu kaynağına kadar takip edebilirler.Wisconsin Lake Laboratuvarlarında ilk olarak, balıkların çeşitli kokular arasındaki farklılıkları ne düzeyde algılayabildikleri sorusuna cevap aranmıştır. Bu amaçla özel kanalları olan bir akvaryum tasarlanmış ve her kanala farklı bir bitkinin kokusu şırınga edilmiştir. Deneyde sadece belirli bir kanalı kullanan balıklar ödüllendirilmiş, diğer kanalları kullanan balıklar ise elektrik şokuyla cezalandırılmışlardır. İşlemler 14 ayrı koku kullanılarak tekrarlanmıştır. Deney sonucunda balıkların kısa bir öğrenim sürecinin ardından, her defasında ödüllü kokuyu diğerlerinden ayırabildikleri görülmüştür.

    Önemli diğer bir bulgu da üzerinde deney yapılan yavru balıkların 3 yıl sonra bile doğru kokuyu hatasız tespit etmeleri olmuştur.Bilim adamları araştırmanın sonuçlarına dayanarak balıkların insanla kıyaslanamayacak kadar güçlü bir koku alma duyusuna sahip oldukları kanaatine varırlar ve şöyle bir hipotez geliştirirler: “Her akıntının kendine has bir kokusu vardır. Genç somon denize doğru yaptığı ilk yolculuğu sırasında kokuları tek tek hafızasına almaktadır. Dönüş yolculuğunda da hafızasındaki kokuların yardımıyla doğduğu yeri bulmaktadır.” Animal Engineering, Readings from Scientific American with Introductions by Donald Griffin, The Rockefeller Unıversity W. H. Freeman Com., San Francisco, ss.52-55.

    Peki gerçekten her akıntının kendine özgü bir kokusu var mıdır? Bunu anlamak için yukarıdaki deney iki ayrı ırmağın suyuyla tekrarlandığında, balıkların bunları ayırt edebildikleri görülmüştür. Koku duyuları hasara uğratılmış somonlar ise deneylerde başarısız olmuşlardır.Bunların ardından araştırmalar bir adım ileri götürülerek balıkların doğal ortamlarında sürdürülmüştür. Washington’daki Issaquah Nehri’nde, özel olarak burunları tıkanmış balıklar gözlem altına alınmıştır. Bu deneyde de koku alma duyularından yoksun bırakılan somonların şaşırdıkları ve yollarını bulamadıkları görülmüştür.Bugüne kadar yapılan araştırmaların sonuçları bir gerçeğe işaret etmektedir: Somon balıklarının koku duyusu insanı hayrete düşürecek bir hassasiyettedir. Bu canlılardaki üstün koku alma sisteminin de yön tespitinde önemli bir rol oynadığı açıktır.



    Somonlardaki Bilinmeyen Sistemler

    Somonlar üzerinde yapılan bazı araştırmaların ortaya koyduğu gerçekler oldukça düşündürücüdür. Söz konusu sonuçlara göre bu balıklar, yönlerini tayin ederlerken kokuyla birlikte başka sistemler de kullanmaktadır.Horsefly Nehri’nde düzenlenen bir deneyde, nehrin bir kolunda doğan somon yavruları doğdukları yerden alınmış; daha sonra oldukça uzaktaki nehrin ana koluna götürülerek suya bırakılmışlardır. Araştırmacılar balıkları özel kaplar içinde kara yoluyla taşımışlardır. Yapılan gözlemlerde, yavruların denize açıldıktan tam üç yıl sonra doğdukları nehir yatağına geri döndükleri kaydedilmiştir. Bu sonuç araştırmacıları hayrete düşürmüştür. Kara yoluyla taşınan balıklar, koku arşivlerindeki eksik verilere rağmen nasıl olmuş da dünyaya geldikleri noktaya geri dönebilmiştir? Bu ve benzeri sorular günümüzün bilim dünyası için muamma niteliğini korumaktadır.Somonların göç yolculuğu ve muhteşem yön bulma mekanizmaları Darwinizm’i açmaza sokan gerçeklerden biridir. Balıkların davranışları karşısında çaresizliğe düşen evrimciler “içgüdü” kelimesinin arkasına sığınmaktadır. Bu içgüdünün anlamı ve mahiyeti belirsizdir. Üstelik evrimin temel iddiasına taban tabana zıttır. Eğer tüm canlılar evrimin ileri sürdüğü gibi bencil bir yaşam mücadelesi içindeyseler, somonlar neden hayatları pahasına binlerce kilometrelik zorlu bir yolculuğa kalkışıyorlar? Niçin kendilerine hiçbir çıkar sağlamayan bir göç yapıyorlar? Niye denizlerdeki zengin beslenme kaynaklarını terk ediyorlar? Yumurtalarını neden denize veya akarsuların başına değil de denizden binlerce kilometre içerideki nehir kollarına bırakıyorlar? Nasıl yönlerini kaybetmeden hedeflerine ulaşabiliyorlar? İdeal zamanlamayı nasıl yapabiliyorlar?Bu soruların cevapları ve somon balıklarından almamız gereken dersler açıktır. Allah’ın yarattığı kusursuz ekolojik denge içerisinde her detay incelikle planlanmıştır. Atomlardan galaksilere, bir yaprağın düşüşünden gezegenlerin hareketlerine kadar herşey kusursuz bir şekilde düzenlenmiştir. Her canlı mükemmel sistemlerle donatılmıştır ve üzerine sorumluluğunu Allah’ın ilhamı ile eksiksiz yerine getirmektedir. Somonlar da diğer tüm canlılar gibi Allah’tan aldıkları ilhamla hareket etmekte ve O’nun yaratışındaki ihtişamı gözler önüne sermektedir. Allah bir ayetinde şöyle buyurmaktadır:

    "… O'nun, alnından yakalayıp denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim doğrdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır.)" (Hud Suresi, 56)



    Mit folgendem Code, können Sie den Beitrag ganz bequem auf ihrer Homepage verlinken



    Weitere Beiträge aus dem Forum Bizim FM....Burada Bulusalim :-)

    Mevlid Kandili - gepostet von Derdo am Sonntag 09.04.2006



    Ähnliche Beiträge wie "SU Dünyasi Ve Baliklar"

    türk dünyasi - Bozkurt (Samstag 07.01.2006)
    Müsik ve filim dünyasi - ts-hakan-ts (Dienstag 09.01.2007)
    Web Master Dünyasi - adminkaan (Dienstag 18.09.2007)
    Kuslarin Dünyasi - Derdo (Sonntag 12.03.2006)
    SIRLAR DÜNYASI - Sinopenser57 (Montag 26.06.2006)