Türkler´in Asaleti

Untitled
Verfügbare Informationen zu "Türkler´in Asaleti"

  • Qualität des Beitrags: 0 Sterne
  • Beteiligte Poster: hanifi - ozlem - oznur
  • Forenurl: Klick
  • aus dem Unterforum: Tarih
  • Antworten: 3
  • Forum gestartet am: Donnerstag 07.12.2006
  • Sprache: türkisch
  • Link zum Originaltopic: Türkler´in Asaleti
  • Letzte Antwort: vor 17 Jahren, 1 Monat, 25 Tagen, 4 Stunden, 41 Minuten
  • Alle Beiträge und Antworten zu "Türkler´in Asaleti"

    Re: Türkler´in Asaleti

    hanifi - 23.03.2007, 12:37

    Türkler´in Asaleti
    Şimdi size anlatacağım olay yaşanmış bir olaydır. Bu olayın kahramanı ise hala yaşıyor. Bir Doktor. Ben okuduğumda tüylerim diken diken oldu. Türk olduğum için bir kere daha gurur duydum.
    1957 Yılında İstanbul Tıp Fakültesi´nden mezun olup ihtisas yapmak üzere ABD´ye giden Doktor Ömer Muşluoğlu, görev yaptığı hastanede başından geçen çok enteresan bir hadiseyi şöyle anlatmaktadır:
    Amerika ´ya gittiğim ilk yıllar. New Yorkta, Medical Center Hospital´ da görev almıştım. Fakat vazifem kan almak, kan vermek, serum takmak, elektrokardiyografi çekmek gibi işler.. Hastaya
    o kadar önem veriyorlar ki yeni doktorlar hemen direkt olarak hasta muayenesine, tedavisine verilmiyor. Diğer zamanlarda da laboratuvarda çalışıyorum. Bir hastaya gittim. Yaşlıca bir adam, tahminen yetmiş beş yaşlarında.

    Kan vereceğim kolunuzu açar mısınız? Dedim. Adamcağız kanserdi ve aynı zamanda kansızdı. Kolunu açtım, baktım pazusunda bir Türk bayrağı dövmesi var. Çok ilgimi çekti, kendisine sormadan edemedim:
    -Siz Türk müsünüz?
    Kaşlarını yukarıya kaldırarak "hayır" manasına bir işaret yaptı.
    Ama ben hala merak ediyorum. "Peki, bu kolunuzdaki Türk bayrağı nedir?"
    -"Aldırma öylesine bir şey işte" dedi.
    Ben yine ısrarla: "Fakat benim için bu çok önemli, çünkü bu benim milletimin bayrağı, benim bayrağım..."
    Bu söz üzerine gözlerini açtı. Derin derin yüzüme baktı ve mırıltı halinde sordu:
    -Siz Türk müsünüz?
    Evet Türk´üm.
    İhtiyar gözlerime tanıdık bir göz arıyor gibi baktı. Anlatmaya başladı:
    "Yıl 1915. Çanakkale diye bir yer var Türkiye´de. Orada savaşmak üzere bütün Hıristiyan devletlerden asker topluyorlardı. Ben, Avustralya Anzaklarındandım. İngilizler bizi toplayıp dediler ki: ´Barbar Türkler Hıristiyan dünyasını yakıp yıkacaklar. Bütün dünya o barbarlara karşı cephe açmış durumda. Birlik olup üzerine gideceğiz. Bu savaş çok önemlidir. ´ Biz de inandık sözlerine ve savaşmak isteyenler arasına katıldık. Beynimizi yıkayan İngilizler Türklere karşı topladığı askerlerin tamamını Çanakkale´ye sevk ediyormuş. Bizi gemilere doldurup Mısır´a getirdiler, orada birkaç ay talim gördük, sonra da bizi alıp Çanakkale´ye getirdiler. Savaşın şiddetini ben ilk orada gördüm. Öyle ki denize düşen gülleler suları metrelerce yukarı fışkırtıyor, gökyüzünde havai fişekler geceyi gündüze çeviriyordu. Her taarruzda bizden de Türklerden de yüzlerce insan hayatının baharında can veriyordu. Fakat biz hepimiz Türklerdeki gayret ve cesareti gördükçe şaşırıyorduk. Teknolojik yönden çok çok üstün olduğumuz gibi sayı bakımından da fazlaydık. Peki, onlara bu cesaret ve kuvveti veren şey neydi? İlk başlarda zannediyordum ki İngilizlerin bize anlattığı gibi Türkler barbarlıktan böyle saldırıyorlar. Meğer bu barbarlıktan değil, kalplerindeki vatan sevgisinden kaynaklanıyormuş. Biz karaya çıktık. Taarruz edeceğiz, bizi püskürtüyorlar. Tekrar taarruz ediyoruz, bizi gene püskürtüyorlar. Tekrar taarruz ediyoruz. Derken böyle bir taarruzda başımdan yediğim bir dipçik darbesiyle kendimden geçmişim. Gözlerimi açtığımda kendimi yabancı insanların arasında buldum. Nasıl korktuğumu anlatamam. İngilizler bize Türkleri barbar, vahşi kimseler olarak tanıttı ya... Ama dikkat ettim, bana hiç de öfkeli bakmıyorlar, yaralarımı sarmışlar. İyice kendime gelince bu defa çantalarında bulunan yiyeceklerden ikram ettiler bana.
    İyi biliyorum ki onların yiyecekleri çok çok azdı. Bu haldeyken bile kendileri yemeyip bana ikram ediyorlardı. Şoke oldum doğrusu. Dedim ki kendi kendime:
    -Bu adamlar isteseler şu anda beni öldürürler, ama öldürmüyorlar... Veyahut isteseler önceden öldürebilirlerdi. Hâlbuki beni cephenin gerisine götürdüler. Biz esirlere misafir gibi davranıyorlardı. Bu duygularla
    Yazıklar olsun bana! Böyle asil insanlarla ben niye savaşıyorum, niye savaşmaya gelmişim?
    Bu İngiliz milleti ne yalancıymış, ne kadar Türk düşmanıymış! diyerek pişman oldum. Ama bu pişmanlığım fayda etmiyor ki... Bu iyiliğe karşı ne yapsam diye düşündüm durdum günlerce.
    Nihayet bizi serbest bıraktılar. Memleketime döndüm. İşte memlekette Türk milletini ömür boyu unutmamak için koluma bu Türk bayrağı dövmesini yaptırdım. Bu bayrağın esrarı bu işte.
    Benim gözlerim dolu dolu ihtiyara bakarken o devam etti: Talihin cilvesine bakın ki, o zaman ölmek üzere iken yaralarımı iyileştirerek, sıhhate kavuşmama çaba sarf eden Türkler idi. Şimdi de Amerika gibi bir yerde yıllar sonra yine iyileştirmeye çaba sarf eden bir Türk...
    Ne garip değil mi? Avustralya ´dan Amerika´ya gelirken bir Türk ile karşılaşacağımı hiç tahmin etmezdim. Siz Türkler gerçekten çok merhametli insanlarsınız. Bizi hep kandırmışlar, buna bütün kalbimle inanıyorum.
    Peşinden nemli gözlerle

    Bana adınızı söyler misiniz?" dedi.
    Ömer" cevabını verdim. Merakla tekrar sordu:
    Peki, niçin Ömer ismini vermişler sana?
    Babam Müslümanların ikinci halifesinin isminden ilham alarak bana Ömer adını vermiş."
    Senin adın Müslüman adı mı?
    Evet, Müslüman adı deyince yüzüme baktı, doğrulmak istedi. Onun yatakta oturmasına yardım ettim. Gözleri dolu doluydu. Yüzüme bakarak dedi ki:
    Senin adın güzelmiş. Benim adım şimdiye kadar Josef Miller idi, şimdiden sonra "Anzaklı Ömer" olsun.
    Olsun dedim.
    Peki, doktor beni Müslüman eder misin? Müslüman olmak zor mu ?"
    Şaşırdım, nasıl da birdenbire Müslüman olmaya karar vermişti. Meğer o bunu hep düşünüyormuş da kimseyle konuşup soramadığı için gerçekleştirememiş..
    Tabii dedim. "Müslüman olmak çok kolay." Sonra kendisine imanın ve İslamın şartlarını anlattım, kabul etti. Hem kelime-i şahadet getiriyor, hem de ağlıyordu.. Mırıldandı:
    Siz Müslümanlar tespih çekersiniz, bana da bir tespih bulsan da ben de yattığım yerden tespih çekerek Allah´ımı ansam olur mu? Bu sözden de anladım ki dedelerimiz savaş esnasında Hakk´ı zikretmeyi ihmal etmiyormuş. Hemen bir tespih bulup kendisine getirdim. Hasta yatağında tespih çekiyor, biz de tedavisiyle ilgileniyorduk. Bir gün yanına gittiğimde samimi bir şekilde rica etti.
    Beni yalnız bırakma olur mu?
    Ne gibi Ömer amca?
    Ara sıra gel de bana İslamiyeti anlat! Sen çok güzel şeylerden bahsediyorsun. O sözleri duydukça kalbim ferahlıyor."
    O günden sonra her gün yanına gittim, bildiğim kadarıyla dinimizi anlattım. Fakat günden güne eriyip tükeniyordu. Kaç gün geçti tam hatırlamıyorum, hastanenin genel hoparlöründen bir anons duydum;
    -Doktor Ömer, lütfen 217 numaralı odaya gelin!
    Hemen yukarı çıktım. Ömer amcanın odasına vardığımda gördüğüm manzara aynen şöyleydi: Sağ elinde tespih, açık duran sol kolunun pazusunda dövme Türk bayrağı, göğsünde imanı ile koskoca Anzaklı Ömer son anlarını yaşıyordu. Hemen başucuna oturdum, kendisine kelime-i şahadet söylettirdim, o şekilde kucağımda teslim-i ruh etti...



    Re: Türkler´in Asaleti

    ozlem - 23.03.2007, 14:00


    sonuna kadar okuyan var mı? :D



    Re: Türkler´in Asaleti

    oznur - 26.03.2007, 08:20


    abla hepsini okumazsan anlayamazsın zaten....hikaye çok duygusal gerçekten de bu gerçek mi yaww..çok duygusal bir hikaye ve de çok gurur verici..... :cry:



    Mit folgendem Code, können Sie den Beitrag ganz bequem auf ihrer Homepage verlinken



    Weitere Beiträge aus dem Forum Untitled

    öpücük nedir? - gepostet von oznur am Samstag 15.09.2007
    Alex 2 yil daha Fener'de - gepostet von semih am Dienstag 29.05.2007
    'G.Saray'a 9 maç ceza gelebilir' - gepostet von semih am Samstag 26.05.2007
    rahatlamaa - gepostet von gece am Mittwoch 17.10.2007
    babanuri.com dan herkeze selamlar - gepostet von babanuri am Dienstag 31.07.2007
    DJ Akman--Bir Fidan Gibi - gepostet von hanifi am Freitag 08.12.2006



    Ähnliche Beiträge wie "Türkler´in Asaleti"