Munzur'un Sirr-i Kerameti Üzerine_Gürdal AKSOY

DERSİM-ZAZA ARŞİVİ
Verfügbare Informationen zu "Munzur'un Sirr-i Kerameti Üzerine_Gürdal AKSOY"

  • Qualität des Beitrags: 0 Sterne
  • Beteiligte Poster: dersim
  • Forum: DERSİM-ZAZA ARŞİVİ
  • Forenbeschreibung: Dersim-Zaza Platformu
  • aus dem Unterforum: JİARÊ MA: ZİYARETLERİMİZ
  • Antworten: 1
  • Forum gestartet am: Dienstag 05.12.2006
  • Sprache: türkisch
  • Link zum Originaltopic: Munzur'un Sirr-i Kerameti Üzerine_Gürdal AKSOY
  • Letzte Antwort: vor 17 Jahren, 4 Monaten, 29 Tagen, 16 Stunden, 30 Minuten
  • Alle Beiträge und Antworten zu "Munzur'un Sirr-i Kerameti Üzerine_Gürdal AKSOY"

    Re: Munzur'un Sirr-i Kerameti Üzerine_Gürdal AKSOY

    dersim -

    Munzur'un Sirr-i Kerameti Üzerine_Gürdal AKSOY



    NOT: Makaleye dair elestiri ve oneriler zendxx@yahoo.com adresine iletilebilir.
    (Zaza Forum, 14.02.2004/ http://f25.parsimony.net/forum62148/messages/16410.htm )

    Munzur’un Sirr-i Kerameti Üzerine

    Bir Söylencenin Analizi İcin Notlar


    Gürdal AKSOY


    Dersim’e yalnizca cografi degil, dinsel ve politik ozelligini de veren bir dag silsilesidir Munzur. Oyle ki, bir bakima o olmaksizin Dersim’i anlamak olanaksizdir. Bununla iliskili olarak, Munzur soylencesinin cozumlenmesi yorenin dinsel tarihi acisindan ayri bir onem tasir. Adini temsil ettigi daglara borclu olan, oykusunu de bu dagin yamaclarindan cikan berrak sulardan alan Munzur, boylece Dersim’in dinsel tarihinin kapisini aralayabilecek anahtarlardan biri olmalidir.

    Keramet Sahibi Bir Coban

    Soylencenin temasi genel olarak soyle ozetlenebilir: Oykunun kahramani olan Munzur bir aganin yaninda cobandir. Aga birgun Hacca gider. Hacc’da iken, cani helva ister ve bu Munzur’a ayan olur. Munzur agasinin esinden helva hazirlamasini ve agasina goturecegini soyler. Kadin cobanin acikmis oldugunu dusunerek helva hazirlayip verir. Munzur helvayi alir ve kisa bir sure sonra agasinin yanibasinda bitiverir. Aga saskinlikla kendisine uzatilan sicak helvayi alir almaz, Munzur kaybolur. Derken, Hacc ziyareti sona erer ve aga koyune doner. Koyluler agayi karsilayip elini opmek isterler. Munzur da elinde bir bakrac sutle agayi karsilayanlar arasindadir. Aga koylulere kendisinde bir keramet olmadigini, asil keramet sahibinin Munzur oldugunu, onun elini opmelerini soyler. Koy halki Munzur’un elini opmek icin ona dogru yonelirlerken, Munzur kacmaya baslar. Koyluler Munzur’un pesi sira…O arada Munzur’un elindeki bakractan sut dokulur ve sut dokulen yerlerde bugunku Munzur gozeleri dogar. Sonunda Munzur elindeki bakraci atar ve kayaliklarda sirra kadem basar.

    Soylencenin cesitli versiyonlarinda kimi ogeler farkli gecmektedir. Sozgelimi, bazilarinda Hacc ve Arafat, bazilarinda Kerbela gecerken, aganin adi da farkli aktarilmaktadir. Bunlar tek tek irdelenebilir (1); ancak, daha basinda belirtirsem, Hacc ziyareti Dersim’deki dinsel dokuya yabanci bir motif olup, oykunun yoreye sonradan monte edilmis olabilecegine isarettir. Bunun bir devami olarak kimi anlatimlarda Kerbela’dan sozediliyor olmasi ise, ‘Islami’ menkibenin yerel kulture uyumlulastirilarak icsellestirilmesine yonelik bir caba olarak degerlendirilebilir.

    Bu keramet oykusune baska ulkelerde, baska kulturlerde de rastlanir. Bektasiler bunun bilinen bir ornegidir. Velayetname’de Haci Bektas ile Lokman-i Perende hakkinda anlatilan oykude, ayni keramet Haci Bektas’a mal edilmistir. Oyku soyledir:

    “Lokman-i Perende, hacca gitti; tavaf etti, hac torenlerini yerine getirdi ve
    Arafat’a cikip vakfeye durdu. Sonra yanindaki arkadaslarina donup, ‘Bugun
    arife, simdi bizim evde pişi yapiyorlardir,’ dedi. Lokman’in bu sozu,
    Hunkâr’in icine dogdu. Evde de o anda gercekten pişi hazirlanmaktaydi.
    Lokman’in karisina, ‘Bir tepsiye birkac pişi koyun da bana verin hocama
    goturecegim’, dedi. Bunun uzerine bir tepsiye birkac pişi koydular ve
    Bektas’a verdiler. Bektas’in cani pişi istiyor diye dusunduler. Bektas tepsiyi
    aldi; goz acip kapayincaya degin goturup, Lokman-i Perende’ye sundu.
    Lokman Hunkâr’i gorunce hikmetini anladi. Arkadaslariyla birlikte pişiyi
    yedi, ama tepsiyi gizledi. Hac farizasini bitirip Hicâz’dan donuste, Horasan’a
    yaklasinca Nişabur halki, Lokman-i Perende’i karsilamaya cikti; ‘Haccin
    kutlu olsun’, dediler ve mubarek elini optuler. Lokman, ‘Haci olan
    Bektas’tir’, dedi; gidip onun elini opun, kerametlerini bir bir anlatti. Halk da
    bunu duyunca Bektas’a bas egdi; bu nedenle adi, Hunkâr Haci Bektas
    Horasani oldu.”
    (Korkmaz 1995: 19)

    Velayetname’de de gecen tema, sanildiginin aksine yalnizca Haci Bektas ve Munzur’la sinirli olmayip, bazi uzak cografyalardaki evliya menkibelerinde de gorulmektedir. Bunu hayretle karsilamamak gerek; cunku, oykudeki Islami Hacc ziyareti Alevi Kurtler kadar Alevi Turkler icin de alisildik bir motif degildir. Cesitli kaynaklar ‘Kizilbaslar’in Mekke yerine Erdebil’de Safevi hanedaninin atasi Safiyy al-Din’in (1252-1334) kabrini ziyarete gittiklerini yazmaktadir ki, Sah Ismail 1524’teki ziyaretinde orada ölür ve Safiyy al-Din’in turbesi yaninda defnedilir. Yalnizca bu da degil, Siilerin Mekke ve Medine disinda Kerbela ile Bagdat yakinlarinda Kazimiyya ile Qum ve Maşhad kentlerini de kutsal saydiklari bilinmektedir. Sah Ismail de Necef ve Kerbela’yi ziyaret edenler arasindadir. Hasluck, ‘Kizilbaslar’in Mekke’yi degil de, Siilerin Bagdat, Kufe ve Kerbela’daki ziyaretlerini ve Haci Bektas ya da Sivas’daki Hasan turbesi gibi bazi yerel kutsal yerleri ziyaret ettiklerini belirtir (Hasluck 1921: 336-7). Boylece, Munzur soylencesinde gecen Hacc ziyareti, ya soylencenin Islami kokenliligini ya da mahalli bir motifin sonradan baskalasima ugrayarak Islami kisveye burundugunu gosterir.
    Soylencenin varyantlari, Hacc ziyareti motifine uygun olarak muslumanlarin cogunlukta oldugu Filistin ve Fas gibi baska bazi cografyalarda da gorulur. Ustelik, Filistin’deki varyantin kahramani da Munzur gibi bir cobandir. Oykuye gore, Bēt Surîk’li Eš-šeh Muhammed Mekke’ye hacca gider. Annesi buyuk bayramda (‘îd el-kbîr) yagda pisirilen bir tur kek (mhammarât) hazirlar ve orada olmayan oglunun bundan cok hoslandigini hatirlayarak uzulur. Diger oglu Tēlah annesinin uzuldugunu sezince, ona yoksullar arasinda dagitmak uzere birseyler vermesini ister. Sonra otlattigi koyun surusune geri gider ve surunun yakininda bir kurda rastlar. Bu yuzden koyunlarindan endiseyle derhal Mekke’ye gider. Kardesini Arafat tepesinde bulur, ona sicak, taze keki verip, yine mucizevi bir bicimde geri doner. Koyunlara birsey olmamistir, onlar iyidir. Onun Hacca gidip geldiginden ise kimse haberdar degildir. Agabeyi Mekke’den dondugu vakit ona hosgeldine gidenlere, ‘ben bu onura yarasir degilim, kardesim Tēlah, Tanri’nin sevgili bir kulu, bir velidir,’ der ve o gunden sonra Tēlah bir veli olarak kabul edilir. Bu oyku ayni cografyada ‘Ēsawiyehli eš-šeh ‘Anbar, Dēr Ghassanehli eš-šeh ‘Aşfûr ve Kuduslu eš-šeh Dâhûd gibi baska velilerle ilgili olarak da anlatilmaktadir (Canaan 1927: 260).
    Bir baska varyant Fas’da anlatilir. Buna gore, Sidi Hmed l-Barnusi zamaninda Fez’de bahcecilikle ugrasmaktadir. Bahce sahibi birgun Mekke’ye hacca gider. Efendisinin Mekke’deyken, ‘bahcemdeki uzumlerden birazinin burada olmasini ne kadar cok isterdim,’ diye kendi kendine konustugu ona ayan olur. Bahceci en iyi uzumlerden toplayip bir katira yukler ve aniden katiriyla birlikte efendisinin yaninda gorunur. Efendisi onunla konusmak icin davrandiginda, tekrar aniden kaybolur; geride yalnizca uzumler kalir. Himayesinde calisan bahcecinin bir veli oldugunu anlayan bahce sahibi, Fez’e dondugunde bahcesini ona bagislar; bugun bu velinin kabri Fez’dedir (Westermarck 1926: 149).
    Varyantlardan da anlasildigi uzere, soylencenin Islami kokenli oldugu aciktir. Oyku farkli adlarla, farkli ogelerle pekala daha baska cografyalarda da mevcut olabilir. Arada kalan diger ulkelerde bu soylenceye dair henuz herhangi bir bulguyla karsilasmamis olsam da, Filistin ile Fas arasinda bir kulturel bosluk olma ihtimali zayif gorunmektedir (2). Bu iki ornek disinda, Erbil ve Kerkuk’teki Turkmenlerde de ayni oykuye rastlanmaktadir. Turkmen varyantinda ise, Hacc’a goturulen yiyecek dolmadir; daha da onemlisi, sirri anlasilan ‘usak’ Munzur gibi kaybolmakta ya da olmektedir ki, bu da sir sahibi kimsenin sirrini aciklamama sorumluluguna baglanir (3).
    Munzur’un keramet oykusu Islami bir oyku olduguna gore, bu onun yore kulturune sonradan dahil oldugunu gosterir. Ilk bakista bu oyku Bektasilerin 19. yy’da yoreye sizma cabalariyla aciklanabilirse de, boyle bir tahmin Evliya Celebi’nin cok daha erken bir tarihte ‘Munzir Baba’dan sozediyor olmasi karsisinda kismen gecerliligini yitirmektedir (4). Nazmi Sevgen’e gore bu, Dersimli seyitler tarafindan Velayetname’deki benzer oykuye nazire olarak tertip edilmistir (Sevgen 1999: 17 dn. 1).
    Bir baska, ustelik cok daha yakici bir paralellik Munzur oykusu ile Yezidilerin Arafat bayrami arasindadir. Soylendigine gore, Yezidi din adamlari bu bayramdan birkac gun once Seyh Adi’nin mezarini ziyaret edip, orada dini sohbette bulunurlar. Bayram gunu cesitli yiyecekler hazirlayarak, Lales’deki ciyaye Erafat’in (Arafat dagi) zirvesine tirmanirlar. Orada kisa bir sure kalip, gunbatiminda bir kosu dagdan asagi Seyh Adi ziyaretine inerler ve orada ellerini ve yuzlerini ziyaretin pinari Zemzem suyuyla yikarlar. Akabinde ise, birbirlerini kutlayip, Sexlerinin ellerini operler (Kreyenbroek 1999: 553; Ahmed 1975: 359) (5).
    Hernekadar Yezidiler hakkinda yazilmis olan cesitli kaynaklarda Munzur’a yakistirilan soylencenin varyantindan sozedilmemis olsa da, bu rituel adeta ‘varolmayan’ bu soylencenin temsili gibidir. Din adamlarinin Seyh Adi ziyaretinde konaklamalari, yiyecek hazirlayip Lales’teki Arafat dagina goturmeleri ve hizla ziyarete geri donup orada Zemzem suyuyla el ve yuzlerini yikamalari, butun bunlarin buyuk bir olasilikla keramet mitinin temsili olabilecegini ve kategorik olarak ‘teritoryal gecis ayinleri’ baglaminda degerlendirilebilecegini gostermektedir. Zira, bu ayinler sirasinda gecilen dag, paylasilan bir yiyecek ve bazi sunular (offerings) goze carpmaktadir; bir irmagi gecme de sikca bu torenlere eslik ederdi ki, butun bunlar Yezidilerin Arafat bayramindaki uygulamalarla ortusmektedir (bkz. van Gennep 1977: 20-2; Kreyenbroek 1995: 77-80) (6). Rituellestirilmis bu eylemler dizisinin arka planinda bir mitosun bulunup bulunmadigi ve onu hangi mitosun kosulladigi yazik ki bilinmemektedir; ancak, eger boyle bir mitos sozkonusuysa, bunun Munzur soylencesinin bir varyanti olabilecegi tahmin edilebilir. Zira, Eliade’nin arkaik toplumlar baglaminda belirttigi uzere, soylenceler insana ozgu her anlamli eylemin ornek tiplerini olustururlar; dolayisiyla, burada da boyle bir ‘ornek model’in olmasi gerekir.
    Bu baglamda, Katip Celebi’nin ‘Dinbili Kurtleri’nin eskiden Yezidi olduklari ve Hicri 1045’de (M. 1635) Erivan (Revan) zaptedildikten sonra Erzincan’a yerlestiklerini yazmis olmasi onemlidir (Pamukciyan 1993: 47). Katip Celebi’nin 1609 ila 1659 yillari arasinda yasadigi ve Osmanli sultani IV. Murad’in Erivan seferine katildigi dikkate alindiginda, bu bilginin onemi daha da artar.
    Karakoyunlularin 15. yy’da Ararat bolgesinde idari bir merkez yaptiklari Erivan, 16. yy’da Osmanli-Safevi catismasina mekan olmustu. Son olarak Kasr-i Sirin antlasmasiyla Safevilere birakilan kenti ele gecirmeye calisan her iki guc burada buyuk capli kiyimlara girismislerdi. Dolayisiyla, zorunlu iskan seklinde ya da kendiliginden bir goc olmus olabilir. Kaldi ki, bazi Turk kaynaklari Aras irmagi taraflarinda bulunan ‘Zeynelli oymagi’ndan bin kisilik bir zumrenin, Erivan’in zaptindan sonra Erzincan, Tercan ve Pasin yorelerindeki bos yerlere iskan edildigini yazarlar (Yucel-Sevim 1991: 79).
    Munzur soylencesinin arkasinda boyle bir goc olabilir mi, buna yanit vermek icin henuz erken; ancak, Dersim’deki inanclar ile Yezidilerinki arasinda bazi onemli ortakliklar, benzerlikler bulundugunu belirtmeliyim. Once Katip Celebi’nin sozunu ettigi gocten baslamak kaydiyla, bu olasilik baglaminda bazi benzerliklere kisaca da olsa deginmenin yeridir; ancak, sunu hassasiyetle vurgulamak isterim ki, tarihyaziciligi cogu kez bazi genellemelere kurban edildiginden, Dersimli Kurtlerin tamaminin aslinda Yezidi olduklari seklinde genelleyici bir algilayisin da bir gecerlilik tasimadigi aciktir.

    Dersim, Yezidiler ve Bir Göc

    Bugune dek, Yezidilerle ya da genel olarak Yakindogulu diger dinsel, etnik topluluklarla ilgili kapsamli bir goc haritasi hazirlanmadigindan, her iki topluluk arasinda ne tur etkilesimler oldugu ve hangi duzeyde gerceklesmis olabilecegi tam olarak bilinmemektedir. Ancak, Katip Celebi’nin yani sira kimi tarihsel kaynaklar konu hakkinda bazi ipuclari vermektedir. Herseyden once, Serefname’de -ki 1597 tarihlidir- Urmiye golunun batisinda Xoy’da yasayan ‘Dinbilî asiretleri’nin Yezidi kokenli oldugu belirtilmektedir:

    ‘Ote yandan, Dinbilî beyleri ve asiretleri, baslangicta igrenc Yezidilik dinine
    mensuptular; sonra, Isabegî diye taninmis beyleri ve diger bazi asiretleri ehl-i
    Sunnet ve cemaat mezhebine donduler; ama orada, bozuk inanclarinda hala israr
    eden bazilari da vardir.’
    (Serefhan 1990: 345)


    Fransiz seyyah Otter de seyahatnamesinde, ‘Denbelis’ asiretinin Yezidi kokenli oldugunu ve Hicri 1045’te Aras boylarindaki yerlerinden Erzincan’a goctugunu yazmistir (Otter 1748: 297-8) (7). Boylece, gittikce billurlasan bu veri, yanitlanmasi gereken bir baska sorunu da beraberinde getirir; bu ise, Dersim ‘Dimilileri’nin Kirmancki (Dimili), Yezidilerin ise Kurmanci konusuyor olmalaridir. Ancak, gerek ‘Dimili’ adini tasiyan ve Kurmanci konusan asiretlerin mevcudiyeti, gerekse bugun Xoy’da yasayan ve artik Turkce konusan Dinbililerin eskiden Goranice konusuyor olduklari savi, sorunun daha dikkatle uzerinde durulmasini gerektirmektedir (bkz. Malmisanij 1993a: 56; Malmisanij 1993: 34).
    Burada asiret adlari baglaminda bazi benzerliklerden sozetmenin yeridir. Soyle ki, Dersim’de Kurmanci konusan Xıran asiretini cagristiran bir Yezidi asireti vardir. Xiran adli bu asiret, Sincar’in guney yamacinda bulunan Sikeniya, Mejluniye ve Werdiye koylerinde meskundur (bkz. Lescot 2001: 257-8). Dersim Kurmancisi’nde, daha guneydeki kimi bolgelerde vurgulanan ‘i’ sesinin pekcok defa ‘ı’ olarak gecmesi, bu benzerligi daha da onemli kilmaktadir. Bir baska benzerlik ise, Dersim’deki Sex Hesenan asiretinin adinda gizlidir. Seyhlik yore kulturune yabanci bir mefhum oldugundan, bu ad daha cok Yezidilerin Sex Hesen’ini hatirlatir. Yine yalnizca bir benzerlik olarak kaydedecegim baska bir onomastik cagrisim ise, bir seyit ailesi olan Kureş adiyla ilgilidir. Yore kokenli kimi yazarlarin konu hakkinda farkli yorumlari olsa da, bu isim bir Yezidi din adamlari toplulugunun adina benzemektedir (8). Cesitli kaynaklarda Turkce Karabaşlar olarak gecen Yezidi sex ve pirlerinin adi Kurtce’ye uyarlandiginda karsimiza Kur-reş(an) adi cikmaktadir; bunun bir tesaduf mu, yoksa boyle bir gocun mirasi mi oldugunu henuz bilmiyoruz; cunku, bu seyit ailesinin adi Muhammed’in kabilesi olan Kureyş’i de andirir ki, bunun fiktif de olsa bir aidiyeti ifade etmek uzere kullanilmis oldugu ya da Kurreş (Karabaş) adina olan benzerliginden yararlanildigi dusunulebilir.
    Inanc ve gelenek baglamindaki benzerlik ya da ortakliklara gelince, kimi arastirmacilarca bunlarin bazilari uzerinde onceden durulmustu (sozgelimi bkz. Malmisanij 1993a: 34-7). Her iki topluluk arasindaki ahiret kardesligi bunlar arasinda en onemli uygulamalardan biridir. Musahipligin Dersim’de ayni zamanda Yezidilerde oldugu gibi biraye axreti olarak adlandiriliyor olmasi onemlidir. Arastirmacilarca onceden deginilen bu gibi benzerlikleri tek tek anmak yerine, burada bazi yeni noktalara dikkat cekecegim; ancak ona gelmeden once, Sincar Yezidilerinin Mark Sykes tarafindan fiziksel olarak Dersimli Kurtlere benzetildigini anmak isterim (bkz. Sykes 1908: 469).
    Ilk olarak, Dersimli yaslilarla yapilan bir soyleside, birinin Seytan’dan hep ‘O kelime’ diye sozetmesi, yani sira bir baska kimsenin ise, Seytan’in asil adinin ‘Melek Taus’ oldugunu soylemesi dikkate degerdir (Gezik 2000: 24 dn. 13). Bugune dek konuyla ilgili herhangi bir arastirma mevcut olmadigindan, bunu yalnizca kaydetmekle yetinmek durumundayim.
    Bir diger olasi ortak inanc, inci hakkindadir. Beyaz inci Yezidilerde Melek Tavus’un simgelerinden biridir. Mishefa Reş’de tanrinin kendi ozunden Beyaz Inci’yi yarattigi ve onu bir kusun sirtina koydugu ve incinin orada kirk bin yil durdugu yazilidir. Incinin kutsalligina Ehl-i Haklarda da rastlanmaktadir. Bu inancin bir Mani telakkisi oldugu vurgulanmistir (Minorsky 1977: 206) (9). Bu baglamda, Dersim’de bir kadin adi olarak Inci’ye rastlanmasi onemlidir. Ilk bakista bunun Turklestirme politikalarinin bir sonucu oldugu akla gelse de, daha eski kusak arasinda da Inci adinin mevcudiyeti bu olasiligi kuvvetlendirmektedir. Ancak, bir baska olasilik ise tasavvufi etkidir; nitekim, tasavvufta durr-i yetim insan-i kamili ifade etmektedir. Yorede yakin bir tarihe dek ayni anlama gelen Durye/Durya adi da bir kadin adi olarak kullanilmistir. Arapca al-durr inci demektir; ancak, Araplarda inci anlaminda Lu’lu’a adi da kullanilmaktadir (Schimmel 1989: 46).
    Her iki topluluk arasinda bazi ortak dinsel uygulamalar da vardir; bunlardan biri, herhangi bir kutsal mekani temsil eden tas ya da agaclarin dikilip ona donuk ibadet edilmesidir. Dersim’de buna nisange (=nisangah) denmektedir. Sozgelimi, Duzgi (Düzgün Baba) dagina gorece uzakta olan yore halki, bu dagi goren yuksek noktalara bir odun parcasi dikip etrafina da tas yigarlar; bazen de yalnizca tas dikilmekte ve bu dikilitaslarin bulundugu yerlerde kesilen kurbanlar asil ziyaretgahta kesilmis sayilmaktadir. Yezidiler ise, Dersimli Alevi Kurtler gibi gunisiginin ilk degdigi yerleri operler ve topraga Sex Adi’nin ziyaretgahini temsil eden bir tas (nisan) dikip onu uc kez dolasirlar (bkz. Aksoy 2000; Nikitin 1986: 406).
    Dersimli Alevi Kurtlerin tanrisi (Heq/Xwade) gibi Yezidilerin tanrisi da bir deus otiosus’a (uzak tanri) donusmustur; her ikisi de faal olmayip, dunya isleriyle pek ilgilenmezler. Heq Dersim’de yerini Xizir’a birakmis gorunuyor. Yezidilerde ise, tanrinin yerini Meleke Tawus almistir (Aksoy 2002; Akpinar 1994: 19-20).
    Bir benzerlige daha isaret ettikten sonra, Munzur soylencesinin ogeleri baglaminda konuyu irdelemeye devam edecegim. Bu benzerlik ise, Duzgi’nin (Düzgün) catisarak yore halkini serrinden koruduguna inanilan Evdil Musa hakkindadir. Evdil Musa cinleri olan kotu bir figurdur. Cinler Evdil Musa’nin askerleri olarak da bilinir. Negatif ozellikleriyle bir farklilik tasisa da, o Yezidilikteki cinlerin efendisini hatirlatir. Yorenin eski kusak insanlariyla gorusme olanagim olmadigindan, bir tereddude atfen, bu adin Murtaza’nin yorede bozulmus bicimlerinden olan Murtsa ya da Mursa’dan kaynaklanmis olup olmadigini kesin olarak saptayamadim (Mursa adi icin bkz. Cem 1993: 29); ancak, bir yazarin onu Evdil Mursa olarak anmis oldugunu gozlemledim (10). Bu tereddutun dogrulanmasi, Evdil Musa figurunun gecmisine dair bazi izleri aciga cikarabilir. Soyle ki; Murtaza aslinda Ali’nin ve oglu Huseyin’in lakabi olup, yorede kendisinden korkulan bir figure isim olarak secilmis olmasi bir celiskidir. Eger evdil=abdal yorumu dogruysa, bu bir nebze onun (Evdil) icin de gecerli olmalidir. Bu baglamda, Osmanlilarin zaptindan sonra Erivan (Revan) kalesi muhafizligina atanan Murtaza Pasa’nin, goce tabi tutulan Dinbili Kurtlerince iskan edildikleri yorede bir hatirlama figuru olarak Duzgi’ya havale edildigi dusunulebilir (11). Kaldi ki, Duzgi Dogu Dersim’de etkin bir figur olmasi itibariyla dogulu etkilere daha acik gorunuyor; tipki Duzgi’nin asil adinin Sah Haydar olduguna inanilmasinda oldugu gibi. Dikkat ceken bir diger nokta ise, Dersimli bazi seyitlerin keramet oykulerinde (Kures, Axucan) IV. Murat adinin onplana cikmis olmasidir ki, burada da bir tarih gizli olup olmadigini arastirmak gerekir.
    Munzur’un eski bir tanri olup yoreye sonradan gelenlerce bir veli kimligine burundurulmus olup olmadigi kesinlik kazanmamis olmakla birlikte, oykusunun bir yaniyla Yezidilige isaret ediyor olmasi uzerinde durulmaya deger bir konudur. Ilk olarak, bazi su kaynaklariyla ilgili Yezidi inanclarini anmam gerekir. Bunlardan biri Arafat daginin zirvesindeki Kanî Baykî’dir; inanisa gore Sex Adi’nin degnegiyle bir kayaya vurmasindan kaynaklanmistir (Kreyenbroek 1995: 78). Sex Adi’nin su kaynagiyla ilgili bir baska soylence de Zemzem suyu hakkindadir. Zemzem suyu Sex’in turbesinin yakinindadir. Yezidilerin ileri gelenlerinin anlatimina gore, burada once susuz bir magara varmis; Bagdat’dan bir seyh toplulugu Sex Adi’yi sinamak icin yoreye gelir. Abdest almak icin ondan su isterler. O da ayaga kalkarak, tanriyi ve Meleke Tawus’u cagirir. Sonra daga emir verir ve dag acilarak icinden su fiskirir (Guest 2001: 373). Hernekadar Munzur’un su kaynaklarina neden olan olayla (sut dokme) ortak bir yani olmasa da, soylencenin olasi bir Yezidi etkisi olusu ve de her ikisinde de eril figurlerin bas kahraman olmalari bu inanclarin hemen yadsinamayacagini gosterir. Kaldi ki, Hatice Killi’nin (70) anlatiminda sut dokme ogesi bulunmaz; onun yerine, Munzur’un kacarken bastigi yerlerden su ciktigi seklinde bir motif vardir. Munzur’un sayi mistisizmine isaret olan kirk (cel) gozesi, bu anlatimda Munzur’un kirk adimina baglanmistir; topuklarinin degdigi her yerden birer goze olarak sular fiskirmistir. Duzgi hakkinda anlatilanlarda da benzer bir temaya rastliyoruz. Ancak inanisa gore, Duzgi kirk adimda degil de, uc adimda daga varir; ikisinin birer kaya uzerinde izleri vardir, ucuncusunun ise yoktur, cunku son adimda daga vardigina inanilir. Bu izlere lekan denmektedir (12).
    Sex Adi’nin turbesinin yakinindaki Kaniya Sipî’nin civarinda bulunan ve Dara Khewa (uyku agaci) olarak bilinen agacin kutsalligi ise, Munzur’a maledilen kutsal bir agaci hatirlatmaktadir. Bu agactan koparilan tahta parcaciklari cocuklarin boyunlari etrafina baglanir; cunku, inanisa gore o, cocuklarin uyumalarina yardimci olur. Bunun disinda, turbenin yakininda ziyaret edilen agaclar vardir ki, bunlar arasinda dut agaclari da goze carpar (bkz. Kreyenbroek 1995: 80; Menzel 1986: 419). Evliya Celebi’nin aktardigina gore, Munzur kaynaklarinin kuzeyindeki bir dagda ‘Munzir Baba’nin diktigi gayet siyah bir agac vardir; bu agaci kim keserse zarar gorur (bkz. Bugday 1996: 240) (13). Aslinda agac kudsiyeti de dogrudan bir baglanti sunmamaktadir; cunku, yari gocebe pekcok ‘heretik’ toplulukta bu gibi inanclara rastlamak mumkundur. Dersim’de de genel olarak agaclarin kutsal sayildigina dair veriler coktur. Sozgelimi, 1927’de Cumhuriyet gazetesinde yore hakkinda yayimlanan tarafli bir yazi dizisinde, Zafer Sîhmû abartili olmakla birlikte bu yonde bilgiler aktarir: ‘Meseler birer mabuttur. Ormanlarin sehinsahi olan bu agaclarin koklerini mukaddes vucutlarin yanaklarina saldiklarina kaildirler…’ (Sîhmû 2001: 77).
    Gecmiste Munzur suyunun baliklarinin yenmedigi, kutsal sayildiklari bilinmektedir. Bu gelenek Yezidilerin balik yeme yasagini cagristirir ki, sozkonusu inanc kendilerince Hz. Yunus’a olan hurmetlerine baglanmistir. Her iki kulturdeki bu yasak arasinda da bir iliski kurmak zor gorunuyor. Zira, Evliya Celebi ziyaret yaninda avlanan baliklarin pismedigini, bu nedenle avcilarin bu isi kaynagin asagilarinda yaptigini yazmaktadir. Kaldi ki, Dersim’in genelinde balik yenmedigine dair herhangi bir tarihsel kayida rastlanmamistir. Ziyaret yeri kutsal oldugundan, bu yasagin sinirli bir uygulama alani olmustur. Yorede ziyaret sayilan baska su kaynaklari ya da goletlerde de balik avlanmamasi bundan kaynaklanir. Bu baglamda ozellikle belirtmeliyim ki, aktardigimiz bu benzer ya da ortak ogelerden hareketle, baska herhangi bir kanit olmaksizin, bunlarin Munzur soylencesinin ve kultunun olusumunda dolayli da olsa etkide bulunduklarini soyleyemem.
    Oykudeki ayirtedici bir baska oge de, keramet gosteren Munzur’un elini opmeye yonelen topluluktan kacmis olmasidir. Kacis motifinin Duzgi soylencesinin de bir parcasi olmasi dusundurucudur (14). Munzur oykusunun baska cografyalardaki varyantlarinda genellikle boyle bir motif bulunmaz; saptayabildigim kadariyla yalnizca Turkmenlerin Haci Baba soylencesinde ona rastlanir. Hernekadar evliya menkibelerinde velilerin aniden kaybolduklari, bir yerden baska bir yere kisa zamanda gittiklerine rastlansa da, Dersim soylencelerinde gorulen kacis ve kaybolma motifi, aslinda eski dinsel kulture ait mitolojik oznelerin yeni dinsel katmanla sentezlenmesinin uygun bir yolu olarak secilmis gorunmektedir. Bu da keramet sahibinin kerametini gizlemesi gerektigi seklindeki tasavvufi yorumdan ilham alinarak yapilmistir; zira, veliler mumkun oldugu kadar kerametinin sirrini gizlemeli ve bunlari imtiyaz olarak degil, bir imtihan olarak gormelidirler (Macdonald ty: 578; Gardet ty: 616) (15). Bundan dolayidir ki, bazi soylencelerde velilerin kerametlerini ifsa eden, onlarin sirlarina taniklik edip aciga vuran kimseler velilerce cezalandirilmaktadirlar.
    Filistin ve Fas’daki veliler kerametlerini birer imtiyaza donusturmus gorunurlerken, soylencenin Dersim’deki oznesinin bunu saf bir imtihan olarak gerceklestirmis oldugu anlasilmaktadir; bu figurun kaybolusu, ayni zamanda onun tarihsel degil de, mitolojik bir karakter oldugunun gostergesidir. Munzur ve Duzgi’nin mezarlarinin olmayisi ise, onlarin tarihsel kisilikler olmadiklarinin diger bir isareti olmalidir (16).
    Bu baglamda, canalici sorun Munzur’un sonradan icad edilmis butunuyle kurgusal bir kisilik mi, yoksa yorede oncesi de olan bir figur mu oldugudur (17). Bir diger secenek ise, yoredeki bu su kaynagiyla ilgili daha eski bir figur mevcut olmakla birlikte, Munzur’la arasinda bir devamlilik iliskisi olmadigidir. Burada sozkonusu olasiliklar uzerinden iz surulmeye calisilacaktir.

    Kisilestirilen Bir Nehir ya da Munzur

    Daha eski bir kulte sahip oldugu anlasilan Munzur suyunun, boylece daha eski bir tarihi de olmalidir; ozellikle Islami (Sunni) veli menkibelerinde gorulen keramet temasinin yore kulturune sonradan eklemlendigi dusunuldugunde… Dolayisiyla, o baskalasima ugramis bir figur olarak belki de Duzgi gibi eski bir tanriydi. Mevcut verilerle bunu tam olarak kestirmek mumkun gorunmemekle birlikte, bazi tahminler yapilabilir.
    En basinda, o orijinalitesinde kendi adini tasiyan nehri de temsil eden bir tanri olabilir ki, Hasluck de Munzur’un insanbicimlilestirilmis bir doga kultu olabilecegine isaret etmistir (Hasluck 1921: 336 dn. 5). Antikitede pekcok yerde irmak ya da derelerin kisilestirilerek bir tanri ya da bir tanrica sayilarak, bir bicimde mitoslara konu olduguna tanik olunmaktadir. Sozgelimi, Fenike’de tanri Adonis ve Belus’un temsil ettigi irmaklar vardi (18). Fenike’de baska tanrilarla ozdeslestirilen irmaklardan da sozedilmektedir. Sozgelimi, Helen ve Roma donemlerinde Paneas’da Urdun irmaginin kaynagi, magarasiyla birlikte Pan’a adanmis kutsal bir yerdi (bkz. Smith 1901: 170-1).
    Ebla metinlerinde mahalli irmaklarin kutsallik determinatifiyle yazildigi bilinmektedir. Babilce metinlerde irmak anlamina gelen ID = nâru’nun boyle bir fonksiyonu vardi. MO. 2. binyilin ilk yarisiyla tarihlenen bir Sumer tanri/tanrica listesinde irmak adlari kutsal bir determinatif tasirdi. Bununla birlikte, sozgelimi Dicle nehri MO. 2. binyilin erken donemlerinde Sumer mitolojisinde bir tanri ya da tanrica olarak gorulmemektedir. Bu Firat icin de gecerlidir. O da MO. 2000’e ait Akkad metinlerinde asla kutsallik determinatifiyle anilmamisti. Ancak, zamanla Mezopotamya’nin disi ejderhasi Tiamat ile ozdeslestirildiler. Dicle onun sag, Firat ise sol gozu sayildi. Boylece, bu iki irmagi temsil eden dinsel figurun, tanridan cok bir tanrica oldugu gorulur. Kaldi ki, eski Babilce kisi adlari arasinda gorulen ve ‘Firat benim annemdir’ (Purattum-ummi) anlamina gelen bir isim ile yine eski Babil kisi adlarindan ‘Dicle benim annemdir’ (Ummi-Idiqlat) ve ‘Benim annem Dicle’dir’ (Idiqlat-ummi), her iki irmagin da daha cok tanricalarla iliskilendirildigine isarettir (Leick 1991: 143; Alster 1995: 1639-41; Toorn 1995: 595).
    Irmaklarin bir tanrica olarak gorulmesine Hitit kulturunde de rastlanir. Nitekim, istisnalar bir yana, Hititlerde daglar genellikle bir tanri, irmak ve pinarlar ise tanrica olarak kisilestirilmisti (Guterbock 1943: 280; Ozkan 2002: 115). Yalnizca Kucuk Asya’da degil, Dogu Roma imparatorluguna ait pekcok yerde, kaynaklar ve magaralarla ilgili gorulen kimi eski tanricalar mevcuttu. Kuskusuz bunlarin en unlusu de Kibele idi; o dagla ozdeslestirilmesinin yani sira, bir camagaci ve kaynak olarak da gorulurdu. Elenlerin Nymphalari da butun sularin, kaynaklarin ve cesmelerin tanricalari/perileri olup, pekcogu inanisa gore su bulunan magaralarda yasarlardi. Antik Mezopotamya’da da kaynaklar ozellikle kadin figurlerle ozdeslestirilmisti. Sozgelimi, tanrica Afka Babil’de kutsal bir pinarla iliskilendirilmisti (Ann-Imel 1993: 316). Ayrica, Mezopotamya’da kutsal irmaklarin kaynagi Buyuk Tanrica’nin ureme organi addedilirdi. Belki de bu nedenle, bazen irmaklarin kabarmasi bazi tanrilarin masturbasyonuna baglanmisti. Bu baglamda, Babilce pû sozcugunun hem irmagin kaynagini hem de vajinayi ifade ettigini belirtmeliyim. Sumerce’de ise, buru irmak ve vajina demekti. Yine Babilce’de akinti anlamina gelen nagbu sozcugu Ibranice’de kadin anlamindaki neqeba ile iliskili gorulur. Ibranice kuyu anlamindaki sozcuk de ayni zamanda kadin, zevce anlaminda kullanilmaktadir (Eliade 1962: 41) (19). Bunun dusunsel arka plani, genellikle topraktaki catlak ve yariklarin toprak ananin ureme organiyla bir tutulmasina dayanmaktadir. Bu kulturel zihniyet, Avrupa’daki bazi inanclara da zemin hazirlamis ve boylece kimi pinarlar, su kaynaklari disil figurlerle bir tutulmustu (bkz. Walker 1983: 1067-8).
    Bu baglamda, Munzur nehrinin ya da hic olmazsa kaynaginin baslangicta bir erkek degil de, aksine bir kadin figuru tarafindan temsil edilmis olmasi ihtimal dahilindedir. Nuri Dersimi, Munzur’la ilgili bugun anlatilan oykuyu nakletmekle birlikte, eski yoresel inanclara gore, Munzur gozelerinin tanrica Anahit’in goguslerinden fiskiran sutu simgeledigini one surmustur. Ilginctir, yakin zamanlarda Ehl-i Haklar uzerine yapilmis bir calismada, Ehl-i Haklar ve Yezidilerdeki kutsal pinarlarin arka planinda Zerdustilerin su tanricasi Anahita’nin bulundugu belirtilmisti (Hamzeh’ee 1990:109) (20). Konuyla ilgili herhangi bir kesin hukme varmamakla birlikte, tanrilarin tanricalara, tanricalarin ise tanrilara donusturuldugunun orneklerine rastlandigini belirtmeliyim. Sozgelimi, Hattilerde bir tanri olarak bilinen Lelwani, Hurrilerin kulturel etkisiyle Hititlerce ‘Yerin Gunes Tanricasi’na donusturulmustu (Arikan 1998: 49; Gurney 1977: 12).
    Kanimca, onemli bir nokta Ananikian tarafindan onceden belirtilmisti; buna gore Ermenilerin guzide tanricasi Anahit’in, Zerdustilerde oldugunun aksine su ya da bir gezegen (Venus) referansi yoktu. Dahasi, Ermenistan’da su eril bir prensip olarak onore edilmekteydi; bu nedenle, onunla pinar ya da irmaklar arasinda herhangi bir iliski kurmak guctur (Ananikian 1908: 796-7; Ananikian 1964: 25). Aslinda bunun aksine, onun bazi su kaynaklariyla bir tutulmaya devam edildigini dusunmek icin yeteri kadar ipucuna sahibiz (21). Bu, Munzur’un Anahit’in bir devami olup, sonradan erillestirilmis oldugu anlamina mi gelmektedir? Konu hakkinda kesin bir fikir yurutmektense, simdilik bazi olasiliklari anahatlariyla belirginlestirebilirim. Burada bir noktayi hemen belirtmeliyim ki, eger Munzur suyunun kaynagini baslangicta gercekten de bir tanrica temsil ediyorduysa, bunun sonradan Anahit’e asimile edilmis daha eski bir figur olmasi mumkundur.
    Gecmeden, Anahit ile Munzur arasinda toponomiye yansiyan olasi bir baglantiya dikkat cekelim. Nuri Dersimi, ‘Munzur suyu hurafesi’ basligi altinda Munzur soylencesinin bilinen oykusunu aktarirken, ‘iste bu sebeple adi gecen daglara ve nehire Munzur’un adi verilir. Bu civardaki koye de Munzur’a hurmeten Ziyaret koyu denir,’ diye yazmaktadir. Dersimi bir baska yerde ise, Munzur suyunun kaynaginin ayni adi tasiyan daglarin eteginde Zeranik adindaki koyun yakininda oldugunu belirtmistir (Dersimi 1990: 8-10).
    Zeranik aslinda Ovacik’in eski adi olup, carpici bir ipucu sunuyora benzer. Soyle ki, lexicograf Hesychius 5. yy’da Zarētis’in Perslerin Artemis’i oldugunu yazmisti ki, bu Anahit’den baskasi degildi. Anahit bizzat Ermenilerce Efes Artemis’i ile bir tutulmustu (22). Russell, bu adin ‘Irani’ bir unsur olan ve altin anlamina gelen zar- ile aciklanabilecegini vurgular; zira Anahit, betimlemelerinde oldugu gibi, altin hanim (Osketikin), altin anne (Oskemayr), altindan yapilma (Oskrhat) gibi anlamlar tasiyan pekcok sifatin sahibesi olarak dikkati cekerdi (bkz. Russell 1987: 258 dn. 58; Ananikian 1962: 26) (23). Bu baglamda, Munzur suyu kaynaginin yanibasindaki Zeranik koyunun adinin da ayni kokten gelme ve Anahita’yi refere etme ihtimali sozkonusudur. Kirmancki ve Kurmanci’de zer sozcugunun altin anlamina geliyor olmasinin da otesinde, Kirmancki’de ayni anlama gelen baska bir sozcugun daha bulunmasi onemlidir. Nitekim, Kirmancki’de zern sozcugu (Av. zaraniia) altin, zernen ise altindan olan, altin kapli olan anlamindadir. Yine de bu adin ‘Irani’ kokten Ermenilerce turetilmis bir yeradi olabilecegi yadsinmamalidir; zer/zar koku ile Ermenice Palunik, Vahevunik, Arsarunik, Mandakunik, Xorxorunik, Gnunik, Saharunik gibi adlarda gorulen -uni(k) son ekinden murekkep bir yeradi olsa gerektir (bu son ek icin bkz. Hubschmann 1969: 386-7) (24).
    Sonuc olarak, antikitede neredeyse tanri ya da tanricalastirilmamis bir irmak yokken, Munzur gibi sirtini gorkemli daglara yaslamis bu gur berrak kaynagin bir kutsalliga baglanmamis olmasi pek olasi gorunmuyor. Dolayisiyla, Munzur’un bugunku Islami oykusu oncesinde baska bir oykuye, baska bir inanca konu oldugu ve baska bir figur tarafindan temsil edildigi muhakkaktir. Hele ki, yoreye yakin yerlerde meskun olan Hurrilerin kaynak, irmak, gol ve pinar kultlerine sahip oldugu biliniyorken… Ahmet Unal, bir calismasinda Hurrilerin irmak kultunu daha batiya, Hitit yerlesim alanina tasimis olmalarina sasmadigini belirtmektedir; cunku, Hurrilerin ozellikle meskun olduklari yerler Firat ve Dicle’nin yukari bolgeleriydi. Kaldi ki, Hitit kultleriyle ilgili metinlerde de kismen ayni irmak adlari gecmekteydi (Ünal 1998: 85-6).

    Kayip Bir Tanri ya da Tanrica’nin Izinde

    Duzgi’nin Mithra’nin bir devami olmasi, ilk bakista Munzur’un da veli kimligine burundurulmus bir Zerdusti tanrisi olup olmayacagi suphesine yolacar. Daglara kacip sir olan cobanlar olarak ilk bakista kimi yanlariyla birbirlerini andirdiklarindan, Munzur’un da Duzgi gibi Mithra’nin bir devami olup olmadigi akla gelebilir; ancak, Taylor’un daha 1800’lu yillarin ikinci yarisinda Munzur adini tanri Mithra’ya yakinlastirmak istemesi, tamamiyle zorlama bir yakistirmadan ibarettir. Elence bir cografya yazmasinda Mithra’nin Arax irmagiyla iliskilendirilmis olmasi da, boyle bir oneriyi gozu kapali kabul etmeye yetmez (bkz. Taylor 1868: 327 dn; Hultgårt 1982: 14) (25). Munzur irmagina yakin baska eski kult merkezlerinin varligi, bu onerinin titizlikle degerlendirilmesini gerekli kilar.
    Hewsen’in, yakin bir tarihte yayimlanan ‘Armenia. A Historical Atlas’ adli yapitinda yazdigina gore, Cemiskezek’in Elence adi olan Hierapolis’in (‘kutsal sehir’), buranin, hakkinda hicbir sey bilinmeyen bir tur kult merkezi olabilecegini gostermektedir (Hewsen 2001: 53). Ovacik’a olan mesafesi nedeniyle Cemiskezek’in gecmiste bir tur kult merkezi olma savi dikkate alinabilir.
    Cemiskezek’in disinda, Kemah da eski bir kult merkeziydi ki, burasi Munzur daginin hemen kuzeyinde yeralmaktadir. Bu kult tanri Aramazd’a aitti. Ormizd olarak da bilinen bu tanri, Zerdustiligin bas tanrisi Ahura Mazda’nin Ermenistan’daki adiydi. Helenistik donemde Zeus’la ozdeslestirilen bu tanriya ait Kemah’da bir tapinak bulunuyordu.
    Aramazd’in dogumuna ya da mitolojik nesebine dair herhangi bilgiye erisilmemistir; bu bilgi eksikligi, soylencenin bugunku yaygin anlatiminda, Duzgi’nin aksine nesebi pek belirtilmeyen Munzur’u animsatir (26). O bekar bir figur olarak da Munzur’a benzemektedir. Yalnizca Ortacag’a ait martirolojik bir yazmada, Anahit’ten onun esi olarak sozedilmistir ki, bu yine Zeranik araciligiyla bugune tasinabilir (Ananikian 1964: 23). Munzur’un Aramazd’i cagristiran bir ozelligini Evliya Celebi’nin aktarimlarindan cikariyoruz. Onun yazdigina gore, Munzur gozelerinin kuzeyindeki bir dagda Munzur Baba’nin diktigi bir siyah agac vardir ki, bu, Ahura Mazda’nin Haraiti dagina diktigi kutsal Homa agacini animsatir (bkz. Eliade 2003: 289). Olasilikla cok onceleri Munzur suyunun kaynagini tanrica Anahit simgelerken, onun kuzeyinde varoldugu soylenen kutsal agac da tanri Aramazd’in simgesiydi; kaldi ki, bu ogelerin birligi (kaynak ve agac) mitolojide eril ve disil figurlerin birligini ifade etmektedir (Jobes 1962: I, 1672). Yine de gerek Aramazd gerekse Munzur hakkinda yeteri kadar bilgi mevcut olmadigindan, bunun simdilik yalnizca bir olasilik olarak degerlendirilmesi gerekir.
    Baslangicta, Munzur’un Zerdustilerin su yazatasi Apam Napat’in bir devami, Munzur daginin da adini Apam Napat’tan aldigi kabul edilen ve bazi eski cografyacilarda Niphates olarak gecen dag olup olamayacagini dusunmustum; bunu dogrulayabilecek verilerle karsilasmadigimi belirtmeliyim. Herseyden once, Apam Napat gibi Zerdustilerin buyuk su yazatalari Ermeni panteonunda bir yere sahip olmus olsalar da, eski Ermenistan’da su tapinimiyla iliskili gorulmezlerdi (Ananikian 1908: 797). Ikinci bir neden ise, Niphates daginin yeriyle ilgilidir. Bu dagin Dicle’nin kaynagina yakin bir yerde oldugunu savunan eski gorus bir heyecan yaratsa da, onu Munzur’la dogrudan iliskilendirecek herhangi bir gerekce sunmamaktadir. Kaldi ki, daha yeni ve yaygin olan yaklasim onu cok daha doguda, Van golune yakin bir yere yerlestirmektedir (Niphates icin bkz. Minorsky 1965 ve Syme 1995) (27).
    Butun bu degerlendirmelerden sonra tek bir noktanin belirginlestigini dusunuyorum. Simdilik acikca bilinmese de, ozellikle Munzur nehrinin kaynaginin eski bir kutsal figur tarafindan temsil edildigi muhakkaktir.

    Astromitoloji’den Munzur’a

    Munzur soylencesinin orijinalitesi Islami bir soylence olduguna gore, tarihsel olarak o ya Islami doneme aitti ya da cok eski bir donemde, ‘Cahiliye devri’ denilen pre-Islamik Arap donemindeki Kabe ziyaretine iliskin kimi uygulamalardan esinlenerek olusturulmustu. O donemde Araplarin bir bolumu Kabe’ye giderken yanlarina yeteri kadar yiyecek almazlardi; cunku, Hacc sirasinda Mekke’ye azik goturmek gunah sayilirdi. Bu inancin arkasinda kentin ticaret erbabi vardi; bu onlarin, gelen parali hacilari yolabilmelerinin en muteber yollarindan biriydi (bkz. Ates 1996: 183; ayrica Juynboll 1918: 10). Bu yasak eger Islami devirde hemen terkedilmemisse, oykunun, kaynagini bu yasaktan alan bir ilhama dayanip dayanmadigi tarihsel olarak arastirmaya degerdir.
    Bu mitin olusumunda tarihsel olaylarin yani sira bazi astrolojik unsurlarin mevcudiyeti de tartismaya degerdir; cunku, soylencelerin bircogunda goruldugu uzere onlar kimi yanlariyla astrolojiyle de iliskilidirler. Samanyolunun bir yandan mitolojide bir yol olarak gecmesi, ote yandan etimolojik olarak kimi dillerde sut anlamina gelen sozcuklerle iliskili olmasi boyle bir tartismanin dusunsel altyapisini olusturmaktadir. Nitekim, o Romalilarda via lactea olarak bilinirdi ki, sut yolu demektir. Elence galaxia ise sut anlamina gelen gala/galactos’tan turetilmistir. Ingilizce milky way’i de kaydedebiliriz.
    Samanyolu aslinda gokyuzunde hep bir baglanti noktasi (axis) olarak gorulmustur. Bu nedenle genellikle bir yol olarak kavramlastirilmis, cennete giden yol da pekcok kez onunla ozdes tutulmustur. Toton asiretlerinden (Teutonic) bazilari yari tanri ya da kahraman Waetla’ya atfen onu Watling Caddesi olarak anmislardir. Galliler arasinda o ‘Aziz James’in yolu’ (Hynt St IaIm) ya da ‘ruzgar yolu’ (Heol y gwynt), Italyanlar arasinda ‘Loretto’nun kutsal caddesi’, Ispanyollarda ‘(Compostellali) Aziz Iago’nun yolu’, Almanlarda ‘Jacob’un yolu’, Rumenlerde ‘Trajan’in yolu’ olarak bilinirdi. Ilk Hiristiyanlar arasinda bile, o bazi merkezi ziyaretgahlarin ‘kutup yildizi’na kilavuzluk eden ziyaret yoluyla ozdes tutulmustu (28). Turkce’deki samanyolu sozcugunun de Farslarin ‘saman ceken’ anlamindaki kahkesen’inden esinlenerek olusturuldugu, ancak sonralari ona yine Farslarin etkisiyle ‘Hacilar yolu’ ya da ‘Hac yolu’ dedikleri belirtilmektedir. Muslumanlar ise, samanyolunu Mekke’ye giden yol olarak gormekteydiler ki, ayni inanc Kurtler arasinda da gorulur (Jobes 1962: II, 1104; Nikitin 1986: 429).
    Bu veriler karsisinda, Hac yolunu mucizevi bir bicimde asan mitolojik kahramanin kerametinin de aslinda astromitolojik bir motif olup, sonradan velilerin keramet oykulerine monte edildigi dusunulebilir; tipki aslana binen duvar yuruten velilerin kerametlerinde oldugu gibi…
    Mitolojide irmak dunyevi olmasinin yani sira pekcok kez goksel bir anlama da sahiptir. Bu, diger bazi mitolojik oge ya da motiflerde goruldugu uzere onun da astrolojik kokenli olmasindan ileri gelir. Bu nedenle, goksel irmak bazen dunyevi olanlarla ozdeslestirilmistir. Sozgelimi, gokyuzunun guney yarim kuresinde bulunan ve Arapca al-Nahr olarak bilinen burc, bir inanisa gore Nil’i temsil etmektedir; cunku, Nil guneyden gelmekte ve en cok yukseldigi vakit, Nahr burcu ufkun guney noktasindan kuzeye akar gibi gorunur (Hartner ty: 189-90). Bu inancin daha eski bir tarihi olmalidir. Zira, yalnizca yerlesik halklar arasinda degil, eski bazi kabilelerde de samanyolu benzer inanclara konu olmustur. Sozgelimi, Avustralya’nin guneydogusunda yasayan bazi kabilelerin yuce tanrisi Baiame de bir akarsuyun yaninda (Samanyolu) yasamaktaydi (Eliade 2003: 63).
    Bunun disinda, bir de ‘su tasiyici’ (Aquarius) olarak bilinen bir burc vardir ki, Hartner’in belirttigine gore, bu burc ikonografik olarak Sumerler doneminde siklikla bir dagin uzerinde duran bir tanri olarak betimlenmektedir; bazen bu tanrinin tuttugu iki vazodan, bazen de omuzlarindan baliklarin yuzdugu sular akmaktadir. Hartner’a gore, balik ise parlak yildiz α (Fomalhaut) ile Piscis Austrinus yildiz kumesini temsil eder (Hartner 1965: 8-9). Eski Misir’da temiz bir insan olarak taninan siradan bir rahibin bu ozelliginin bir vazodan akan su ideogrami olan wzb fiiliyle ifade edilmis olmasi, bu tipolojiyi cagristirmaktadir; boylece o, temizligiyle kutsal irmak Nil tarafindan takdis edilmis varsayilmaktadir.
    Bu tipoloji ise, hernekadar sut doken Munzur’u animsatsa da, onun dogrudan boyle bir astrolojik arka plana sahip oldugu kanisinda degilim; cunku, boyle bir dusunce taslaginda, soylencenin diger varyantlarinda neden sut dokme motifinin varolmadigi gibi ciddi bir sorunla karsilasiriz. Ayrica, Munzur soylencesinin yoredeki bazi versiyonlarinda da sut dokme motifi bulunmamaktadir.

    Munzur’un Doktugu Sut ve Bir Cagrisim Olarak Sut Libasyonlari

    Munzur soylencesinin yoreye sonradan tasindigi ve nehrin antik zamanlardan itibaren bir kutsalliga baglandigi da acikliga kavustuktan sonra, sorun oykuden geriye kalani degerlendirmek ve buradaki kutsalligin hangi uygulamalarla insa edildigini kestirmek olmalidir.
    Oykunun varyantlarinda (Filistin ve Fas) sut tasima, kacma ya da sut dokme gibi motifler bulunmadigindan, bunlarin eski donemlere mi ait oldugu, yoksa kurgulanirken zorunlu olarak eklenen motifler mi olduguna yanit bulmak zorundayiz. Bu bakimdan, onun yore kulturune dahil oldugu tarih onem tasir. Bir tekrara binaen vurgulamam gerekir ki, kacis Duzgi’yla ilgili oykude de gecmekte olup, yoreye sonradan dahil olan sosyo-kulturel katmanin eski dinsel ozneleri senkretize etme cabalarina dayanmaktadir. Boylece, bu iki karakter ancak sirra kadem basan figurlere donusturulebilmislerdir. Dolayisiyla, kacis tasavvufi kokleri olan senkretist yonteme ozgu bir motif sayilabilir. Bu yontemin basarisinin arkasinda, sozkonusu figurlerin daglarla ozdeslestirilmis olmalarinin da payi bulunur.
    Munzur’un sut dolu bir bakrac tasimasi ve kacarken sutu dokmesi ise, kacis motifinde oldugu gibi oyku kurgulanirken eklenmis olabilecegi gibi, daha oncesinde bu figure ilistirilmis ya da yore insanina ait bir etkinlik de olabilir. Boyle bir olasilik gercek/ci kabul edildiginde, bunun bir libasyon oldugunu dusunmemek icin hicbir neden olmasa gerek (29).
    Hititlerde pinarlarin basinda libasyonlarin yapildigi biliniyor. Urartularin da acik kutsal alanlarda libasyon yaptiklari tahmin edilmektedir. Bu baglamda, Urartulardan kalma sunu canaklarinin Mazgirt Kalekoy’de tespit edilmis olmasi onemlidir (bkz. Engelhard 1970: 190; Cilingiroglu 1998: 233; Isik 1989: 18). Zerdustilerde de libasyon rituel(ler)i olup (30), Strabo’nun tasvirine gore, bir pinar, nehir ya da gol kiyisinda yapilirdi; ancak, libasyon suya ya da atese dokulmez, su yakininda bir yere akitilirdi (bkz. Benveniste 1929: 52).
    Geleneksel Zerdustilikte libasyon muhtemelen her aile reisi tarafindan bir pinar ya da golet yakininda duzenli olarak yapilmaktaydi. Hemen her Zerdusti aile reisinin en az yilda iki kez bu libasyonu yaptigi belirtilmektedir. Bu libasyonun yapildigi donemde (Mart-Nisan), genc kizlar bir tas sut hazirlayip, onu koyun etrafinda tur atarak tasirlar ve Ōwzūr denilen libasyonun birazini akan her su akintisina, dereye dokerlerdi ki, libasyon torenlerinde sut temel bir unsur olarak gorulmustur (Boyce 1984: 4; Boyce 1966: 111, 115).
    Bu uygulama, Munzur’un cok eskiden beri kutsal oldugu kuvvetle muhtemel olan ‘Ziyaret’ koyunde koyluler tarafindan kovalanisini ve kacisi sirasinda doktugu sutu animsatmaktadir. Oykudeki bu motif boyle bir kulturun izlerini mi tasiyor, yoksa o da oykunun kurgusal bir parcasi mi? Dogrusu, soylencenin bilinen varyantlarinda sut dokme motifi olmadigindan, oykunun Munzur irmaginin kaynagiyla ilistirilmesi, boyle bir temayi gerekli kilmis gorunuyor. Kaldi ki, soylencenin yoredeki kimi versiyonlarinda sut dokme motifine rastlamadigimi bir kez daha vurgulamak isterim. Ilginc olan, Dogu Dersim’de ayni oyku kimi farklarla Duzgi’ya maledilmisken, Bati Dersim’de buna sut dokme temasi eklenerek Munzur’a ilistirilmis olmasidir. Ayrica, bugun yorede daha cok Duzgi hakkinda anlatilan kisin hayvanlari tok tuttuguna dair oykunun, Molyneux-Seel tarafindan Munzur ile ilgili aktarilmis olmasi, iki figur arasinda bir etkilesim oldugunu gosterir. Bu baglamda, Munzur soylencesinin
    Velayetname’de Haci Bektas’a dair anlatilan oykunun mu, yoksa Yezidilerin Arafat rituelinin gecmisin bir isareti olarak yoreye gocenlerce mitolojilestirilmesinin mi bir etkisi oldugu tartisilabilir. Fakat sonucta, tipki Duzgi icin kesilen kurbanlarin daha cok adini tasiyan dagda kesilmesi gibi, Munzur’a adanmis kurbanlarin da bu irmagin kaynaginda kesilmesi, buranin eski bir kult merkezi olabilecegini gostermektedir.

    Munzur’a Agit ve Aglama Torenleri

    Feryat figan, yakin bir gecmise dek Dersimli Alevi Kurtlerin bazi ibadetlerinin adeta bir parcasiydi. Sozgelimi, Duzgi dagina ibadet icin ciplak ayakla tirmanan ‘Dersimliler’, aglayip sizlanarak ondan medet umar, dualar ederdi (31). Bunun yalnizca Munzur’la sinirli olmayip, ozellikle Duzgi kultunun bir parcasi olmasi, Munzur’un kulturel kaynaklarina dair olasi bir ipucunun gecerliligine golge dusurmektedir. Zira, bu agit riti belki de Duzgi kultunun etkisiyle Munzur’a ilistirilmisti.
    Yore halkinin ozellikle aglayip sizlanarak Duzgi’dan medet ummalari, onun prototipi olan Mithra’nin ote dunyaya geciste ustlenmis oldugu yargiclik rolunu hatirlatir. Boylece, onlar aglamakla kurtulusu kolaylastiracaklarini dusunmus olmalilar; ancak, bu dusunce kanimca dogrulanabilir verilere sahip degildir. En azindan, Zerdustilerde olum sirasinda aglayarak yas tutmanin yasak olusu, bu feryat figan ritlerinin olum sonrasi yasam icin yapilan bir yatirim olmadigini gosterir (bkz. Rinngren-Ström 1990: 49). Bu da kaynagini, kotulukle savasan bedenin zayif dusmemesi gerektigi seklindeki Zerdusti inancindan aliyor olsa gerek.
    Burada Semitik bir etkiden sozetmek daha gercekcidir. Islam peygamberinin torunu Huseyin icin yapilan Siilerin aglama torenleri de bu etkiye baglanmistir. Nitekim, Huseyin haric hicbir velinin cenazesinin yeniden temsili yapilarak anilmamis olmasi, rituelin Mezopotamya’da baslamis olmasi, Islam’da benzeri bulunmayan bu uygulamanin aslinda tanri Adonis icin yapilan rituellerin bir devami oldugunun isaretleridir (Oguz 1990: 305-7). Resmi dokumanlar Dumuzi adina yapilan agit torenlerinin ilk kez Mari’de goruldugunu kaydetmistir. Ugarit’te de bu rituele rastlanir (32). Nitekim, Ugarit mitolojisinin tanrilarindan Baal oldugunde, bas tanri El de benzer davranislarla ona agit yakar; tahtindan iner, yere oturur, basina toz toprak serper, cula caputa sarinarak bir tasla yuzunde cizikler acar. Bu torenlerde kendi bedenini yaralama, sacini yolma gibi davranislar da gozlenirdi; ancak, Attis kultunde bilinen ve orgiastic bir senligin sonucu olarak gorulen kendini iddis etme gibi ekstrem davranislar Dumuzi’yle ilgili degildi (Alster 1995: 1573-77; Hooke 1991: 103). Turkce’de Eylul ayini ifade eden sozcuk, koken olarak antik Mezopotamya’da Dumuzi adina hasat mevsiminde yapilan bu rituellerin adiyla iliskili olup, aglama, inleme, feryat anlamlarina gelmektedir. Eski Babil’de bu adin ayi Ululu idi. Gaster’in tespitine gore, Filistin’de ozellikle Shechem yerlilerince hillulim olarak bilinen bu ritin adi, Demeter ve Kore adina yapilan torenlerinin agiti olan iouloi/houloi ve Oschophoria’nin Attis festivalindeki geleneksel ciglik olan eleleu adlariyla iliskilidir (Gaster 1950: 13-5). Zerdustilikte olum sirasinda aglama ya da agit yakma yasak olduguna gore, Kappadokya’daki Magilerin gunluk rituelleri sirasinda agit yakmis olmalari bunun Semitik bir etki oldugunu gostermektedir.
    Boylece, Anahit adina Akilisene’de yapilan ritueller gibi, ‘olen dirilen tanri’ icin yapilan aglama ritlerinin de Semitik kokenli olusu, Dersim’deki dinsel kulture ait kimi ogelerin dolayli ya da dogrudan ‘tanri Adonis’in memleketi’ uzerinden geldigini gosterir. Yani sira roce Xiziri’den sonra yapilan qavut’un, ‘olen dirilen tanri’yla ilgili olmasi, bu yondeki kulturel alisverisin orneklerindendir (33). Bugunku daglik Dersim yoresi ve Toros dag duvari antikiteden bu yana yerlesik kulturlerden farkli dinsel yorumlara sahiplik ettiginden, pek tabiidir ki burada yasayan topluluklar arasinda bazi kulturel alisverisler olmustur. Antakya ve civariyla Dersim arasindaki -dogrudan ya da dolayli- bir kulturel alisveris de Hizir kultunde kendini gostermektedir. Hizir kultunun topografyasi bu konuda onemli ipuclari verir. Ona ait kutsal yerlerin daha cok Kucuk Asya yarimadasinin politik ve dinsel sinirlarinda gorulmus olmasi, diger faktorler sakli kalmak kaydiyla bununla iliskilidir (bkz. Wolper 2000: 310).

    Munzur Uzerine Toponomik Bir Analiz

    Yore halkinca yakin bir gecmise kadar Mızûr ya da Muzur olarak anilan bu dag, Ermenilerce Muzur/Mzur, Araplarca Marûr ya da Mazûr, Elenler ve Romalilarca Mouzoura ya da Muzuron olarak adlandirilmistir (34). Arastirmacilarin birbirinden farkli onerileri bir yana, Munzur adinin kokeni hakkinda bugune dek tarihsel bir arastirma yapilmadigindan, bu adin gecmisinde soylenceye dair bazi ipuclarini gizleyip gizlemedigi tam olarak acikliga kavusmamistir (35).
    Adin kaynagi konusunda simdiye dek one surulen en onemli sav, E. Herzfeld’e aittir. Ona gore, MO. 1152’de Asur krali I. Tiglat-Pileser’in Yukari Mezopotamya’ya yaptigi akin dolayisiyla Asur yazitlarinda gecen Muzri (ulkesi) bu yoredir (Umar 1993: 583) (36). Joseph Sandalgian’in hazirlamis oldugu, MO. 4 ila MS. 5. yy’lari kapsayan Buyuk ve Kucuk Ermenistan haritasinda da Musri adli bir yer gecmektedir ki, Hozat’in (Hozan) guneybatisinda, Malatya’nin (Melitene) ise kuzeydogusunda bir yerde gosterilmektedir. Haritada bugunku Munzur’a karsilik olarak da Mnşour adi gecmektedir (bkz. Sandalgian 1917).
    Muşri ya da Muzri’nin nerede oldugu uzerine literaturde muhtelif gorusler bulunurken, genellikle Asurca’da sinir, sinirboyu gibi anlamlara gelen mişru sozcuguyle iliskilendirildigi gorulmektedir. Muss-Arnolt’da ‘Mucri’ yeradinin Salmanassar I (yaklasik MO. 1300) doneminde Toroslarin guneyini ya da bir ihtimal Toroslar ile Anti-Toroslar arasindaki yeri ifade ettigi belirtilmisken, bunun genel olarak Kilikya’nin sinirlarina atfen kullanildigi kabul edilmektedir (Muss-Arnolt 1905: 576; Garstang 1910: 342-3; Kinlaw 1967: 304-5; Achtemeier 1985: 643; Bing 1985: 122) (37). Aslinda Muşri, sematigine uygun olarak yalnizca Kilikya’nin sinir bolgelerini degil, tarihsel kaynaklardan ogrendigimize gore baska ‘sinir’ cografyalara da isim olmustu. Bunlardan birinin Misir oldugu dusunulur ki, Wright’a gore Tevrat’ta Mizrayim olarak gecen Misir, Misirlilarda Mazor, Farslarda Muzraya, Asurlularda Muzur, Araplarda ise Misr olarak biliniyordu (Wright 1884: 81). Asurca sozluklerde muşritu sozcugunun “Misir’dan” anlamina geldigi gorulmektedir; bu sozcuk ayni zamanda Misir hiyarini ifade ediyordu. Muşurūna ise, bir Asur metninde gecen bir Fenike tanrisiydi ki (Gottheit), literaturde onunla ilgili herhangi bir bilgiye rastlayamadim (Krebernik 1997: 499).
    Firat’in da yardimiyla, Munzur daglari gecit vermez ozelligiyle bugunku Dersimin tarihte genel olarak sinir ya da sinirboyu konumuna sahip olmasina zemin hazirladigindan, muşri (sinir, sinirboyu, sinir ulke) sozcugu zamanla Munzur daglarinin adina da kaynaklik etmis olmalidir. Bugunden tarihe yuklenen bir kavram olarak Dersim, gercekten de eski zamanlarin sinirda yeralan bir masal ulkesi gibidir. O pekcok devlet ya da imparatorlugun cografi ya da kulturel sinirindaydi: Hititler, Urartular, Romalilar, Partlar ve bir donem Bizans’in cografi ya da kulturel siniri/sinir bolgesi olmustur. Kendi basina bir merkez de sayilabilen yorenin bu ozelliginden oturu -buyuk olcude ona bu ozelligi bagislayan- daglarina zamanla Muşri/Muzri/Muzru adi verilmis olmalidir (Aksoy 2002). Kaldi ki Muşri, Sandalgian’in tarihsel kesiti MO. 4 ila MS. 5. yy’larla sinirlandirilmis haritasinda Malatya’nin kuzeydogusunda anilir.
    Muhtelif kaynaklarda bu adin varyantlari arasinda Muzir ya da Mizru’ya rastlanmis olmasi onemlidir; diger varyantlarindan Muşur ve Misir’i de anmak isterim (bkz. Röllig 1993-97: 264-5; Kessler 1997: 497). Kinlaw sozcugun klasik Akkadca’da Muşur olarak gectigini belirtirken, Röllig Mi-iz-ri(-i)’yi Hititce’deki bicimi olarak anar. Antikite’de bu ve buna benzer adlar birer kisi adi olarak da kullanilmistir. Nitekim, Nuzi kisi adlari arasinda Muzru (Mu-uz-ru) adli bir koleye rastlanmaktadir; bunun Muşru ile iliskili olabilecegine isaret edilmistir. Asur kisi adlari arasinda da Mu-şur-ri, Mu-şur-a-a ve Mi-şir-aa adlarina rastlanmaktadir (Gelb-Purves-Macree 1943: 101; Tallqvist 1966: 138, 140). Ugarit’te bulunan Akkad metinlerinde gecen kisi adlari arasinda mişru’dan turedigi dusunulen bazi isimler goze carpmaktadir; Mi-iş-ra-mu-wa, Mu-uş-ra-na, Mu-uş-ri-ya gibi. Mizramuwa Hititlerce de bir kisi adi olarak kullaniliyordu (Kinlaw 1967: 304; Laroche 1966: 119) (38). Kisacasi, muşri/mişru sozcugu yeradlarinda oldugu kadar, bazilari acik olmasa da kisi adlarinda da kendini gostermekteydi.
    Muzur ya da Muzir adi, boylece cok buyuk bir olasilikla Asurca sinir, sinirboyu anlamindaki muşri/mişru’dan gelmekle birlikte, onun zamanla Munzur’a donusmus olmasinda Arap fonetiginin rolu olmus olabilir. Nitekim, bugunku Dersimli Alevi Kurtler ve Ermeniler yakin zamanlara dek onu Muzur ya da Mızur olarak anarken, Evliya Celebi’nin 17. yy’da onu ‘Munzir Baba’ (Mundhir) olarak kaydetmis olmasi dikkate sayandir; cunku, farkli bir anlam ve kokene sahip olsa da, Mızur ya da Muzur adini andiran Mundhir/Munzhir, Arapca’da bir kisi adi (erkek) olarak kullanilmaktadir. Bu ad mujdeleyen, haber veren, ikaz eden anlamlarina gelmektedir ki, ayni zamanda Allah tarafindan insanligi uyarmak icin gonderilen habercinin adidir. Kur’an’da (Saad suresi 38: 65) soyle denir: ‘Ey Muhammed de ki! Ben tek Munzir’im’ (Ahmed 1999: 134). Steingas’in Farsca-Ingilizce Sozlugu’nde ise, munzir sozcugu uyaran, tavsiyede bulunan anlamina geldigi belirtilerek bir asiret adi olarak da kaydedilmistir (Steingas 1930: 1326). Steingas bu asiretin nerede yasadigina ve hangi dili konustuguna dair bilgi vermese de, benzer bir adi tasiyan bir asirete Guney Kurdistan’da rastlanmaktadir ki, Jwadieh onu Muzuri, Nikitin ise Mizuri olarak anmaktadir; Serefname’de ise, Mizurî olarak gecer (Jwadieh 1999: 71; Nikitin 1986: 154, 159-60). Arastirmacilar bu asiretin de adini Muşri’den aldigini one surmuslerdir (Olmstead 1968: 332-3) (39). Sozu edilen dagin (Muşri) Ninova’nin kuzeydogusundaki Cebel Bashiqah oldugu belirtilmektedir ki, buna gore Muzur < Muşri savi bir baska yorede daha dogrulanmis olacaktir.

    Sonuc

    Bu arastirmada, Munzur soylencesi analiz edilerek yorenin kulturel gecmisi aydinlatilmaya calisilmistir. Dersim’in oteden beri yazili bir tarihe sahip olmayisi, bu analizin pekcok yerde bazi ihtimaller uzerinden yapilmasina yol acmistir; ancak, bu ihtimaller dolayli da olsa, mumkun oldugunca tarihsel verilerden yola cikilarak one surulmustur. Mumkun oldugunca diyorum, cunku yazili tarihe sahip olmayan topluluklarin tarihini yazmanin guclugu bilinmektedir.
    Munzur’a dair mevcut anlatimlar yaziya gecirilen soylencenin versiyonlarindan ibaret oldugundan, analizin kapsami da buna bagli olarak sinirli oldu. Bununla birlikte, bu kulte ait kimi noktalarin aydinliga kavustugu soylenebilir.
    Soylenceye farkli bicimleriyle Filistin, Fas gibi baska ulkelerde de rastlayisimiz, simdilik zamanini tam olarak kestiremesek de onun yore kulturune sonradan dahil edildigini gosterir. Buna aracilik edenler Bektasiler mi, yoksa Yezidiler mi, bu ileride uzerinde onemle durulacak bir tartisma konusudur. Burada olasi bir Yezidi etkisini irdeledim; kesin bir sonuca varmis olmasam da, boylece simdiye dek bilinmeyen bir olasiligi gunisigina cikarmis oldum.Yine de Munzur’un populer oykusunun Bektasilerin Dersim’i futuhat programi cercevesinde yoreye monte edilmis olma ihtimali butunuyle olu bir ihtimal degildir. Evliya Celebi’nin Munzur’dan sozettigi halde, su ya da bu nedenle bu kerametten sozetmeyisi, zayif da olsa bu olasiligin da tumuyle yadsinmayacagina olanak tanimaktadir. Bir baska ve tersinden bir olasilik ise, Velayetname’deki oykunun Dersim’den bir alinti oldugudur.
    Munzur nehrinin kaynagina gelince, o muhtemelen daha eski bir kulte konu oldugundan, burada bazi olasiliklar belirginlestirilerek, mevcut olanaklar olcusunde bunlar tartisildi. Bu olasiliklardan biri, onun da Duzgi gibi Zerdustilikteki dinsel bir karakter oldugu yonundedir; ancak bu, henuz tam olarak aydinlatilacak bazi verilerden yoksundur. Kuskularim, beni Aramazd ile Astλik ya da Anahita'ya goturuyor.
    Bu baglamda, onceki arastirmalarimla birlikte, yoredeki inanc sisteminin farkli kulturel katman ya da unsurlardan olusan senkretik bir din oldugunu bir kez daha gozlemledigimi belirtmeliyim. Ermeni Zerdustiliginden Yezidi, Ehl-i Hak ve Islami tasavvuf unsurlarina dek pekcok dinsel oge bu cografyada icice gecmis gorunmektedir. Munzur soylencesi de bunun bir ornegi olmalidir. Bu yaniyla o, basinda da belirttigimiz gibi, Dersim’in dinsel kapisini aralayabilecek anahtarlardan biridir; ancak, yore tarihini anlamaya yonelik bazi metaforlara vesile olsa da, isim analizi bile ne yazik ki bu kultun olasi antik kaynagi hakkinda ipuclari vermemektedir. Bu nedenle, Dersim’in yakin zamanlarda en fazla populerlestirilen bu ismi, bir sure daha esrarini koruyarak berrak bir pinar, heybetli bir dag olarak gorunmeye devam edecek gibidir.


    Notlar


    (1) Bu ogelerin degiskenligine deginmeden once bir ayrima dikkat cekmek istiyorum. O da su: Bu arastirmada, Joseph Fontenrose’un versiyon ile varyant arasinda yaptigi ayrim esas alinmistir. Bu ayrima gore, soylencenin oykusundeki kimi detaylar degistiginde versiyon, ancak ayni oyku farkli bir ortamda farkli adlarla anlatiliyorsa varyant sozkonusudur (bkz. Fontenrose 1959: 5-6). Oykudeki ogelere gelince; yiyecek Molyneux-Seel’de helva olarak gecmektedir. Golpinarli, Mevlana’nin bir beytinde anilmasindan hareketle, helvanin 13. yy’da bilindigini soylese de, bu, Dersim’deki oykunun hangi tarihte yoreye tasindigina dair bir ipucu vermemektedir (bkz. Sarikaya 2002:204-5). Cunku, helva oykunun sabit bir ogesi degildir; hernekadar yazili kaynaklardan kesin olarak saptayabilmis degilsem de, Hatice Killi’nin (70) anlatiminda bunun yerine mahalli bir yemegin adi (roneni) gecmektedir. Bir baska motif ise, Hacc ziyaretidir. Nuri Dersimi’de Hacc ziyareti yerine, savasa gidis sozkonusudur ki, ilk bakista bunun Dersimi tarafindan politik ortama bagli olarak degistirilmis olacagi akla gelmektedir; ancak, Hatice Killi’nin anlatiminda da savasa giden aga sozkonusudur.

    (2) Bu tipik temaya baska cografyalarda rastlayamayisim, muhtemelen kaynak yetersizliginden kaynaklanmaktadir. Zira, ayni anda birden cok yerde gorunme ya da aniden kaybolup uzak olan bir baska yere gitme gibi kerametlere sahip baska velilere rastlanmaktadir. Ustelik, bu kerametlere sahip velilerin bir kismi sozkonusu kerametleri Mekke’ye ziyaretleri esnasinda gostermislerdir. Sozgelimi, Misirli Seyh Mahmud boyle bir veli olarak bilinmektedir. Yine ustadi Muhammad al-Ghali ile Mekke’de bulusmak isteyen ve -Allah’in yardimiyla da olsa-ansizin orada bulunan Bati Afrikali veli ‘Umar b. Sa‘id’i de bu listeye katabiliriz (bkz. Hoffman 1995: 286-7; Al-Naqar 1972: 68). Hasan M. El-Shamy’nin Folk Traditions of the Arab World. A Guide to Motif Classification adli yapitinda Munzur’un keramet motifine rastlamadigimi belirtmek isterim; ancak, El-Shamy’nin Westermarck ve Canaan’in yapitlarina basvurmadigi bibliyografyadan anlasiliyor.

    (3) Bkz. www.geocities.com/yasarkalafat/turkhalkinanc.doc

    (4) Evliya Celebi’nin ‘Munzir Baba’dan sozetmekle birlikte, onun bilinen oykusune atifta bulunmamis olmasi, zayif da olsa yukarida sozuedilen olasiligi ayakta tutar.

    (5) Chol, Lales’in bakicisi Bab Chawish’in basinda bir sini ekmekle Arafat’a gittigini, orada diger bazi Yezidilerle birlikte yuksek bir kayanin uzerinde durduktan sonra elindeki siniyi firlattigini nakleder. Yezidiler biraz ekmek kapmak icin kosusurlar. Topladiklari ekmekleri ise, Zemzem suyuna batirdiktan sonra yerler (Ahmed 1975: 359).

    (6) Tapinaklar pekcok yerde kozmik daglarla ozdeslestirilmis ve her zaman olmasa da merkez simgeciligine baglanmislardir. Antik Mezopotamya’da bunu Ziggurat’lar temsil ederdi; onlarin yedi kati, evrenin yedi katina denk duserdi. Rahipler bu katlari tirmanmakla evrenin zirvesine ulasmis sayilirlardi. Benzer bir simgecilige Cava’da rastlanmistir. Yapay bir dag gibi yapilan Barabudur tapinagina tirmanan ‘haci’ bir duzey kopusunu gerceklestirmekteydi; dindisi dunyayi asan bir ‘saf bolge’ye girmekteydi (Eliade 1991: 21).

    (7) Guest ise, Otter’e atifta bulunarak, Yezidilige siki sikiya bagli kalan azinlik bir grup ‘Dunbeli’ asiretinin ‘Anadolu’ya goctugunu yazmistir (Guest 2001: 91). Bu, Otter’in






    Mit folgendem Code, können Sie den Beitrag ganz bequem auf ihrer Homepage verlinken



    Weitere Beiträge aus dem Forum DERSİM-ZAZA ARŞİVİ

    Güneydogu da radikal Islam örgütleniyor - gepostet von dersim am Montag 05.11.2007



    Ähnliche Beiträge wie "Munzur'un Sirr-i Kerameti Üzerine_Gürdal AKSOY"

    sirr - sibelim (Donnerstag 08.12.2005)
    sirr - sibelim (Sonntag 11.12.2005)